Târih Uğrusu Bahriyeli Subaylar -1-
1071, 1453, 1923…
Her şuurlu vatandaşımızın dilinde, dağarında, gönlünde yer etmiş, âşina rakamlardır bunlar.
Alpaslan Han ve Malazgirt dersen; ben, 1071 derim.
Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul dersen, cevâbım 1453 olur.
ATATÜRK ve Türkiye Cumhuriyeti dersen, aklıma 1923 rakamı gelir.
Aksi tevil götürmez, kader kadar mutlakdır! Çünkü târih denen sabit kalem, bu rakamları böyle yazmışdır bir kere.
Ayağını basıp havasını soluduğun,
Ekmeğini yeyip suyunda yunduğun,
Vakdi zamânı geldiğinde de kıyâmet gününe kadar seni koynunda uyutacak, anandan daha aziz bu toprakların
Dilini, rûhunu, töresini, târihini doğru öğrenmeye ve dahi doğru söylemeye mecbursun!
Aksini yapanı Allah şöyle dursun, kulu bile affetmez.
Peki,
Nedir, bu şöhret zehirlenmesi ya rabbim?
Kimdir, bu târih uğruları Allah aşkına?
Emekli Tümamiral Cem GÜRDENİZ,
Emekli Tümamiral Soner POLAT,
Emekli Tuğamiral Türker ERTÜRK,
Emekli Dr.Dz.Öğ. Binbaşı Erol MÜTERCİMLER…
Albay iken Sayın GÜRDENİZ ile teşrik-i mesai yapdık! TCG ORUÇREİS gemimizde birkaç kere misafir etdik kendisini. Söylemesi ayıp, bir fincan acı kahvemizi de içmişdir! Fakat Cem bey bugün beni hatırlarsa, yüzüm kızarır!
Bahriye küçük derler idi! Lâkin, Deniz Harp Okulu Komutanlığı da yapan Sayın ERTÜRK ve Sayın Soner POLAT ile 30 senelik bahriye vazifem esnâsında bir kez dahi karşılaşma fırsatım olmadı.
Sayın MÜTERCİMLER’i iyi tanırım. İstanbul, Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulu’nda, 1978-1981 seneleri arasında talebe idim. Erol hoca da fakülte mezûnu stajyer fizik öğretmeni olarak 1979 senesinde teğmen rütbesiyle ilk görevine okulumuzda başlamış idi. Hattâ, ben ikinci sınıfda iken; 1980 senesinin bir akşam etüdünde kendisinden, sol yanağıma okgalı bir tokat yemişliğim bile vardır.
Sınıfda aynı sırada oturduğumuz arkadaşım Şenol TOY ile yazı-tura oynuyor idik. Sıra bana gelince; mâdenî iki buçuk lirayı havaya atdıkdan sonra yakaladım ve masanın üzerine vurdum. Nöbetci öğretmen olan Erol hoca, hışım ile sınıfa girdi ve o gürültüyü kim yapdı dedi. Ben ayağa kaldım ve ben yapdım hocam dedim. Erol hoca hızla yanıma geldi. Ve aniden sol yanağıma şiddetli bir tokat atdı. Dürüstlüğümün bedeli olarak yesem de bu tokadı, hocamızdır! Erol hocanın vurduğu yerde gül bitmişdir belki de!
Doğru ya da yanlış, bu makâlemizin konusu değil!
Benim de mektebim olan Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulunun kapısına,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 2003 senesinde kilit vurmuş idi.
15 Temmuz Vak’asını bahâne eden siyâsî erk, 2016 senesinde bu kez de Deniz Lisesinin kapısına kilit vurdu.
Deniz Asubaylarının 113 senelik şanlı târihine beşiklik eden Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulu kapatıldığında herkes, rûh göçünün diplerinde derinlik serhoşu olmuş idi…
Fakat,
Rûh âlemine gönüllü göç eyleyen bu zevât,
Mesele subaylarımız olunca, askerî okullar kapatılmasın diye bu kez
Aynı bağın, aynı renkli bülbülleri olup aynı makâmdan şakımaya başladı.
Aynı renkli bülbüller, aynı bağa tünerler, değil mi?
Ordunun belkemiği dediği asubayların okulları bir bir kapatılırken ormandaki oduncuyu oynayan subaylarımız
Şimdi kendi okulları kapatılınca yapayalnız kaldılar ortalıkda…
Kendileri çalıyor, kendileri oynuyor! Şöhret zehirlenmesine uğrayan kimi subaylarımız da;
Asubay Hazırlama Okulları bir bir kapatılırken,
Ve hele de
Yüzlerce senelik târihleri bir kalemde sıfırlarken,
Kapatılma ve sıfırlanma sırasının bir gün mutlaka kendilerine de geleceğini idrâk etme basiretini gösderemediler.
Okulumuz marşının her iki beyitinin sonundaki “Asubaylarız” kelimesini “denizcileriz” yapdıklarını da unutmadık!
Evet, dün, Asubaylar kaybetdi, bu âşikâre belli! Asla sevinmiyorum! Fakat bügün de subaylarımız kazanmadı…
Ben kazanmazsam, kimse kazanmasın diyenlerin hasetlik-fesâtlık burgacında sona eren akibeti bundan ehven olamaz!
Peki, yukarıda esâmisi mâhûd bu dört nâdide bahriye subayı ile
Bunca vakitden sonra, 2016 senesinin şu Karakış ayında yollarımız niye tekrâr kesişdi dersiniz?
İşde, biz bu makâlemizde siyâset gürûhun gadrine uğrayan Deniz Lisesinin “kuruluş senesi” konusunda
Börkenekden filfilli üfürüzmalar sallayan bu subaylarımıza cevâben bugün, burada,
Pipildekli bir kaç kelâm üfleyeceğiz, evvel Allah!
Size düşen de gökden bir alma değil fakat,
Bu işin aslına ermek olacak inşallah.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz şu örütbağ sayfasını, 15 Temmuz Vak’asından 4 gün sonra indirdim.
Bu örütbağ anasayfasında kamuoyuna duyurduğu târihcesinde, Deniz Lisesi Komutanlığımız;
“Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi 1773 târihinde kuruldu” demiş!
Şimdilik, Deniz Lisesi ile yolumuza devâm edelim.
Peki, Sayın Deniz Lisesi Komutanı,
Kamuoyuna verdiğiniz yukarıdaki bilgide; “Deniz Lisesi, 1773 târihinde(!) kuruldu” dediniz. Aldık kabul etdik.
Yeri gelmişken, okul komutanın bu cümlesindeki bir hatâsını tashih edelim; “1773” rakamı tek başına “târih” olamaz; ancak seneyi ifâde eder. Târih kavramı; “gün, ay ve sene” bilgisinin hepsini bir arada bildiren tümleşik bir kavramdır. Neticeten, bu cümledeki ibâre “1773 târihi” değil fakat “1773 senesi” şeklinde yazılmalıdır. Bizden söylemesi…
* * * * *
Hürriyet gazetesinin aşağıda gördüğünüz 26 Şubat 2014 târihli haberinde,
Deniz Lisesi Komutanı Dz.Kur. Albay Murat ŞİRZAİ şöyle dedi;
“(…) 1834 senesinden beri eğitim ve öğrenimin verildiği Deniz Lisesi …”
Peki, Albay ŞİRZAİ;
“Deniz Lisesi, 1834 senesinden itibâren eğitim ve öğretim veriyor” dediniz!
Aldık, kabul eyledik!
* * * * *
Albay ŞİRZAİ’nin Hürriyet gazetesine demeç verişinden bir sene sonra
TRT ve Genelkurmay Başkanlığı işbirliği edip
Deniz Lisesini kamuoyuna tanıtmak üzere 2015 senesinde bir filim hazırladılar.
Peki, Albay TUÇALTAN;
“Deniz Lisesi, 1773 senesinde kuruldu” dediniz!
Aldık, kabul etdik!
* * * * *
İşde, gördünüz! Ortada bir tek okul söz konusu. Fakat, herkes kendi bildiğini okuyor. Okusun, okumasına da… Kendi aşk mektubunu okumuyor bahriyeli bu subaylar!
Temsil etdikleri devletin, kıyâfetini giyip rütbesini taşıdıkları ordunun târihini,
Ve dahi işgâl etdikleri makâmın şahsiyetini kirletiyor bu yalancı kaşalotlar.
Bu yalanlar tiyatrosu günbe gün perde açıp perde kapatır iken
Şöyle bir dilekce yolladım devletin erkânına
KONU: Deniz Lisesi Târihcesi Hakkında. İLGİ: (a) (https://www.youtube.com/watch?v=-RGSYkAWJiU) bağlantısında münteşir Deniz Lisesi Tanıtım Filmi. (b) (http://www.denizlisesi.k12.tr/orta/liseTarihce.html) bağlantısında münteşir Deniz Lisesi Târihcesi. (c) Hürriyet Gazetesinin 24 Şubat 2014 târihli nüshası (http://webtv.hurriyet.com.tr/haber/deniz-lisesi-ilk-kez-basina-tanitildi_88076)’ında neşredilen Deniz Lisesi hakkındaki haber. (ç) Deniz Lisesi Târihcesi, Dr.Öğr.Kd.Yzb. Raim ÜNLÜ, (Dz.K.K. Matbaası-2000) (d) 1171928 sayı ve 03.12.2015 târihli BİMER dilekcem. (e) 620916 sayı ve 31.05.2016 târihli BİMER dilekcem. (Birinci bölüm) (f) 625856 sayı ve 31.05.2016 târihli BİMER dilekcem. (İkinci ve son bölüm) (g) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. (ğ) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. Deniz Lisesi târihcesi hakkında yapdığım tetkiklerde, işbu okulun kuruluş târihine dâir olmak üzere 4 ayrı kaynakda birbirinden farklı kuruluş târihlerinin mevcut olduğunu gördüm. Tesbit etdiğim bu farklı kuruluş târihleri şunlardır; TRT ve Genelkurmay Başkanlığının işbirliği ile 2015 senesinde hazırlandığı içeriğinde bildirilen ve TRT-1’de neşredilen İlgi (a)’da münteşir tanıtım videosunda; Okul Komutanı Dz.Kur. Alb. Mehmet Serter TUÇALTAN; Deniz Lisesinin 1773 senesinde kurulduğunu söylemiş.
Deniz Lisesinin İlgi (b)’de münteşir târihcesinde, işbu okulun kuruluş târihine ilişkin olarak birbirinden farklı iki ayrı kuruluş târihinden bahsediliyor. Bugün hâlâ mevcut işbu târihcede; b.1. Deniz Lisesinin 1773 senesinde kurulduğu, b.2. 4 sınıflı “İDADİ” (Lise) kısmının ise 1853 senesinde açıldığı” bilgisi kamuoyuna hâlen duyuruluyor. c. Hürriyet gazetesinin İlgi (c)’de münteşir “Deniz Lisesi İlk Kez Basına Tanıtıldı” başlıklı haberde, okul hakkında bilgi veren Okul Komutanı Dz.Kur.Alb. Murat ŞİRZAİ; “Deniz Lisesinin 1834 yılından itibaren eğitim öğretim verdiğini” kamuoyuna duyurmuş. ç. Dr.Öğr.Kd.Yzb. Rasim ÜNLÜ’nün hazırladığı, kaynak olarak Safvet’in “Bahriye Târihimizden Filasalar” isimli eserini kaynak olarak gösderdiği ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı matbaasında 2000 senesinde tab edilen İlgi (ç)’de mezkûr “Deniz Lisesi Târihcesi” isimli kitabın 12-14’üncü sayfalarında Deniz Lisesinin, “Bahriye İdâdisi” ismi ile 29 Ekim 1852 târihinde hizmete açıldığı yazmış.
2. Türkiye çapında yayınlanan gazetelerde, devletimizi temsil eden askerî kurumların neşretdiği târihce kitaplarında ve resmî örütbağ sayfalarında yapılan yayınlarda Deniz Lisesinin kuruluş târihi hakkında birbirini tekzip eden dört farklı târih verilmesi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız için ciddî bir zaafiyetdir.
3. İşbu dilekcemin yukarıda mezkûr maddelerinde arz etdiğim malûmât muvâcehesinde benim suâllerim şöyledir; a. Devletimizin çeşitli resmî kaynaklarında münteşir mevcut bilgi kirliliğini önlemek, devletimizi temsil eden kurum ve subayların bu vahim hatâsını bir an evvel izale etmek ve dahi kamunun doğru bilgi edinmesini temin etmek üzere, işbu dilekceme konu etdiğim Deniz Lisesinin;
Devletimizin resmî kayıtları ve târihî hâfızasını tahrif edip bugünkü kayıtlarımızda “Deniz Lisesi” ismiyle maruf işbu okulun târihcesi hakkında yalan söyleyen ve bu okulun târihini çarpıtanları tesbit etmesini ve haklarında işlem yapmasını isdiyorum.
4. İşbu dilekcemin yukarıda mezkûr iki ve üçüncü maddelerinde tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (ğ ve h) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz eylerim.07.10.2016. 1600259113. Şükrü IRBIK
|
7 Ekim 2016 Cuma günü gönderdiğim yukarıda gördüğünüz şu dilekcem
Tam 33 gün sonra ilgili makâma ulaşdı.
Bugün, Aralık ayının 10’u. Dilekcem, tam 30 günden beridir de Millî Savunma Bakanlığında çile dolduruyor.
* * * * *
Dilekcemiz, yangın yerine çevrilen devlet dairelerinde iştiyâk ile muhatabını ararken
Bir de bakdım ki şöhret uğrusu kimi bahriyeli subaylarımız, Deniz Lisesinin “kuruluş senesi” hakkında üfürüyorlar. Hâl böyle olunca da bu geniş ciğerli subaylarımıza ithâfen bir kaç salvo cümle savurmak da bizim üzerimize farz oldu.
8 Ağustos 2016 Pazartesi günü Oda TV’deki köşesinde gazeteci Kerem ÇALIŞKAN bir makâle neşretdi.
Bu makâlesinde Kerem bey, Deniz Harp Okulu eski komutanlarından Emekli Tuğamiral Türker ERTÜRK’den naklen bilgiler akdardı bize.
Basit bir çıkartma hesâbı ile; 2016-243= 1773 rakamını buluyoruz.
Bu işlem neticesinde görüyoruz ki Türker bey, Deniz Harp Okulunun 1773 senesinde kurulduğunu zımnen fâş eylemiş.
Deniz Harp Okulu Komutanlığını da yapan Türker beye buradan sesleniyorum; bu konudaki bilgisini hem tâzelesin, hem de hemen tashih etsin. Bu mektebin 1773 senesinde kurulduğu saplantısından kendini âzad etsin!
Deniz Harp Okulunun, Coni ABD’si târihinden bile daha eski olduğu yalanını da bir kenâra bıraksın!
Ben, Deniz Harp Okuluna nüve teşkil eden ilk mektebin 1773 senesinde kurulmadığını isbat edeceğim. Bu mektebin kuruluş senesi konusundaki bilgisinden emin ise şâyet! Türker bey, bilgisini, belgesini; ilmini, ulemâsını alsın! Buyursun, gelsin! Ya da çağırsın ben varayım oraya! İsdediği yerde, isdediği kişiler ile tartışalım. Yalnız bir tek şartım var; bu iddiayı kaybeden kişi, Ankara’nın Kızılay Meydânındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı binâsına doğru yüzünü çevirecek
Ve dahi
Kösnük erkek eşşek gibi anıracak!
* * * * *
Aynı makâlesinin devâmında Kerem ÇALIŞKAN ise Deniz Lisesinin 1773 senesinde kurulduğunu söylemiş!
Bahriyeli subay Sayın Türker ERTÜRK için yapdığım teklifin aynısı,
Gazeteci Kerem ÇALIŞKAN için de geçerlidir; söyleyin, haberi olsun!
* * * * *
Emekli Tümamiral Soner POLAT, Aydınlık gazetesindeki köşesinde 12 Ağustos 2016 Cuma günü bir makâle neşretdi; “Târihi silinenin yârını yoktur!”
Doğru söylüyorsunuz; târihi silinenin yârını yokdur da!.. Târihi ifsâd ve iğfâl edenlerin yârını var mıdır, Soner bey?
Hele hele!..
Târihi ifsâd ve iğfâl etmek bahâsına kendilerine şan ve şöhret peydahlayanlara ne demeli acap?..
Kurs için gitdiği Coni ABD’sinde bir gün kürsüye gururla çıkmış ve şöyle demiş Soner bey;
Benim mezun olduğum okul, ABD’nin târihinden daha eskidir,
Türk Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin kuruluş târihi(!) 1773’dür,
ABD’nin kuruluş târihi(!) ise 1776’dır,
Deniz Lisesi’nin kuruluş “tarih/senesi” konusunda Deniz Lisesi Komutanının yapdığı işgüzarlığın aynısını,
Yukarıda gördüğünüz yazısında Soner bey de yapmış. “1773” rakamı tek başına “târih” olamaz; ancak “sene“yi ifâde eder.
Târih kavramı; “gün, ay ve sene” bilgisinin hepsini bir arada bildiren tümleşik bir kavramdır.
Neticeten, bu cümledeki ibâre “1773 târihi” değil fakat “1773 senesi” şeklinde yazılmalıdır.
Bu hâtâsı bir yana, Soner bey kürsüden söylediği bir doğrunun sırtına,
Ne yazık ki tam üç yalan yüklemiş!
Şöyle ki;
Evvelen; Soner beyin söylediği tek doğruyu fâş eyleyelim;
Beşiktaş’lı Nazım Hikmet (RAN), Bahriye Mektebinin 1917 mezunlarındandır.
26 efendinin (talebe) okuduğu Bahriye Mektebi’nin Güverte sınıfını dokuzuncu olarak bitirdi. Belgesini de biz gösderelim.
Sâniyen de Soner beyin üç yalanını ifşâ eyleyelim;
Birinci yalanı; Bugün, Deniz Lisesi adı ile bildiğimiz mektebimiz, 1773 senesinde kurulmadı.
İkinci yalanı; Deniz Harp Okulu adı ile bildiğimiz mektebimiz, 1773 senesinde kurulmadı. Bu mektebin kuruluş senesi 1776’dır. Üsdelik kurulduğu “ay” ve “gün” de belli değildir.
Üçüncü yalanı; Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesinin târihi, ABD’nin târihinden eski değildir! Çünkü ABD’nin kuruluş târihini “gün, ay ve sene” olarak biliyoruz; 4 Temmuz 1776 Perşembe. Coni Anayasa’sının ilk nüshası da bugün arşivlerinde mevcut.
Soner beyin kürsüdeki konuşmasını dinleyen cingöz bir Coni subayı söze girip dese ki;
“Mister Soner, biz devletimizi 4 Temmuz 1776 Perşembe günü kurduk. İşde belgesi!” dese ve şu Anayasa’yı gösderse;
Ve dahi bu cingöz Coni şöyle devâm etse konuşmasına;
“Peki, senin mezunu olduğun Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesinin 1773’de kurulduğuna dâir bana bir belge gösder!” dese!..
Gösderebileceğin bir tek belge var mı elinde, Soner bey?
Bir insana yalancı demek benim için kolay değil. Fakat bile bile yanlış söylüyorsa şâyet bu kişiye ben, yalancı derim. Tıpkı Sayın Türker ERTÜRK de oldu gibi Sayın Soner POLAT ile de ne yazık ki tanışma fırsatım dahi olmadı. Fakat kendisini basından tanırım. Sayın POLAT, bildik subay takınıtısına ve kasıntısına kendisini kapdırmamış, ayağı suya eren akl-ı selim bir subaya benziyor. Mezunu olduğu her iki okulun kuruluş senesi konusundaki bilgilerini hem tâzelesin, hem tashih, hem de tekzip etsin! Kendisine yakışan da budur. Aksi taktirde, Cem bey, Türker bey ve Erol beye gönderdiğim dâvetiyenin aynısını Soner beye de gönderiyorum.
* * * * *
Emekli Tümamiral Cem GÜRDENİZ,
14 Ağustos 2016 Pazar günü Aydınlık gazetesindeki köşesinde, “Mütareke Döneminde Kapanmayan Deniz Lisesi” adıyla bir makâle neşretdi. Ve Bugün Deniz Harp Okulu ismiyle bildiğimiz Bahriye Mektebinin, 1773 senesinde kurulduğunu söyledi.
Cem beye de buradan sesleniyorum; bu konudaki bilgisini hem tâzelesin hem de tashih etsin!
Ben, Deniz Harp Okuluna nüve teşkil eden ilk mektebin 1773 senesinde kurulmadığını isbat edeceğim. Bu mektebinin kuruluş senesi konusunda kendisinden emin ise şâyet! Bilgisini, belgesini alsın, buyursun, gelsin! Ya da çağırsın ben varayım oraya! İsdeği yerde, istediği kişiler ile tartışalım. İddiayı kaybedersem şâyet, eşşek gibi anıracağım!
Deniz Lisesinin kuruluş senesi konusunda ise Sayın GÜRDENİZ, tam bir kurmay ağzı ile “yuvarlak” konuşmuş! Sayın Türker ERTÜRK gibi, kendisi börkenekden üfürmemiş! Fakat söze konu makâlesinin ilerleyen bölümünde kendisi bu okulun 1852 senesinde kurulduğunu da sarâhaten söyleyememiş. Bunu biliyor ise sözümüz yok! Cem bey de 1852 rakamından farklı bir rakam veriyorsa şâyet, buyursun gelsin! Deniz Lisesinin de 1852 senesinde teşkil edildiğini isbatlayalım. Türker bey için söz konusu olan teklifimin aynısı Cem bey için de aynen söz konusudur, haberi olsun!
Makâlesinin yukarıda gördüğünüz yerinde Sayın GÜRDENZ şöyle sesleniyor bize;
“Heybeliada’nın sembolü olan Bahriye Mektebinin kulesinde 1773 rakamını görürsünüz!”
Görmek için bakmak gerekir, değil mi?
Ben de öyle yapdım! Bahriye Mektebinin kulesine bakdım!
Fakat
Evvelen,
Havadan ağır, sudan seyrek bir zamân makinesi icâd edip kendi kendime,
Köskeldim emen eşken içine!
Sâniyen
Ankara’dan Heybeliada’ya müteveccihen ışık hızı ile uçar iken!
Yolculuk esnâsında kehellik etmeyip
Târihin uçsuz bucaksız dehlizlerinde
Tam 243 sene geriye doğru seyâhat etdim!
Tıpkı meslekdaşım Sayın Ayhan BAYIRLI’nın yapdığı gibi
Târihi, ters işletdim kendimce…
1773 senesindeki Heybeliada’yı denizci gözüyle etraflıca şöyle bir tarassut etdim.
Fakat Heybeliada’nın hiçbir yerinde 1773 rakamını göremedim!
Çünkü
Ne sizin bahsetdiğiniz Bahriye Mektebini,
Ne de o Bahriye Mektebinin kulesini gördüm oralarda!
Üsdelik bir şey daha göremedim Cem bey!
O sizin bahsetdiğiniz 1773 rakamını…
Çünkü
1773 senesi Osmanlı Devlet Bahriyesinde, “Bahriye Mektebi” ismiyle mâruf bir mekteb henüz yok idi! Olduğunu iddia ediyorsanız şâyet; bilginizi, belgenizi, ilminizi, ulemânızı, hocanızı alıp gelin! Türker beye etdiğim teklif sizin için de aynen câridir. İşde meydan!
* * * * *
Şöhret serhoşu ve târih uğrusu bahriyeli subayların târihin dübüründen kıl yolma çabaları bu kadarla bitmedi…
|
Yukarıda gördüğünüz gibi Deniz Lisesi, “İdâdî” ismi ile 1853 senesindde “eğitim vermeye” başladı.
Stratej Erol hoca, buradaki bilgiyi de mi okumaya tenezzül etmedi acap?
Doktor unvânı taşıyan ve fizik öğretmeni olan Emekli Deniz Binbaşı Erol hoca;
Ya, aşırı sadâkatın kölesi olmuş sahtekâr subayların yazdığı uyduruk ve ısmarlama “resmî” târihcenin esiri olmuş,
Ya da anlaşılan o ki kendisinin de bir zamânlar hocalık yapdığı Deniz Lisesi’nin târihcesini doğru dürüst okumamış!
Yalan üfürmekden kim ölmüş ki!
* * * * *
Târifsiz bir şöhret zehirlemesi girdabında çırpınırken
Ölçüsüz bir sadâkat hissi ile yalanlar dolu resmî târihin uşağı olmuş bu subaylarımız
Böyle mesnetsiz ve ucuz celâdet kokan yalan laflar üfürünce ortaya
Bu makâleyi yazmak da işde, Eski Tüfek’e vâcibden de öte, farz-ı ayın oldu.
Aşırı sadâkat, insanı köleleşdirir; hayâtdan uzaklaşdırır, hakikâtden kopardır!
Devletin kıyâfetini giyip ekmeğini yiyen, makâmını işgâl eden zevât,
Devletin mânevî şahsiyetine ve târih hâfızasına karşı en azından nâmuslu olmakla mükellefdir.
Bakınız, Deniz Lisesi hangi sene kurulmuş!
Dr.Dz.Öğ.Yzb. Rasim ÜNLÜ, Deniz Lises’nin târihcesini yazdı. Aşağıda gördüğünüz bu târihce kitabını 2000 senesinde Deniz Harp Okulu Matbası neşretdi. Bu târihcenin 12’inci sayfasında Rasim Hoca, bugün Deniz Lisesi adıyla bildiğimiz mektebin “İdâdi” ismiyle 29 Ekim 1852 Cuma günü hizmete açıldığını yazdı.
* * * * *
Türk Târih Kurumunun hazırladığı takvim çevirme yöntemine göre
Hicrî 1244 senesi de, ay bilinmediği için, Milâdî tavkimde 1828 veya 1829 senesine tekâbül ediyor.
|
* * * * *
Örütbağdan indirdiğim ve Deniz Lisesinin sizin de yukarıda gördüğünüz şu lumbarağzı kapısının
Son durumunu mahallinde müşâhede etmek için Heybeliada’ya bir kez daha gitdim.
Bu sefer uçarak değil fakat karayolu ile..
AŞTİ’ye vardığımda, saat, akşam on buçuk süları idi. Karşıma ilk çıkan ayakcı ile pazarlığa tutuşdum. Durumu anlatdım! Çok anlayışlı bir adammış kendisi. İsminin Hamza olduğunu öğrendiğim bu adam, sağolsun, ucuzundan bir İstanbul bileti kesdi bana. AŞTİ’den gece bindim, sabah, Bostancı’ya indim! Ankara’dan ayrılırken kar yağmaya başlamış idi. Saat beş buçukda Bostancı’ya indiğimde, hafif yağmurlu fakat sanki bahardan kalma ılık bir hava karşıladı beni. Önce, oralarda börekci dükkanı aradım. Yarım saatlik soruşdurmadan sonra, sâhile yakın bir yerde keşfetdiğim Sarıyer Börekcisi’ne çöreklendim. 100 gıram börek yedim. Peşinden de iki bardak sıcacık çay çok iyi geldi. Midemin keyfini yerine getirdikden sonra yola koyuldum. Bostancı’dan Heybeliada’ya giden ilk sefer olan 07.15 motoruna bindim. Yaklaşık yarım saatlik bir deniz seyâhatinden sonra sekize çeyrek kala Heybeliada motor iskelesine ayak basdım. Ortalık hâlâ karanlık idi. Burada sâhilin adı olan Rıhtım Caddesinde bir iki tur atdım evvela. Rutubet ile kaynaşan karayel, insanın içine işleyen bir soğuk oluveriyor burada…
Farkındayım, Nesrin SİPȂHȊ; Aklı olan er kişi Angara gızına kâlbini bağlamaz!.. İstanbul’un gızları konusunda da fikir sahibi değilim! Lâkin buraların rüzgârı, sevilesi cinsden değil hani! Allah’dan tedbirli gelmişim! Yoksa şaşkın zürâfa gibi donakalabilirmişim bu yaban ellerde… Zihnimde bu düşünceler horon teperken o civardaki bir kahvehânenin içine daldım vehleten. İki bardak çay da orada içdim. Bakdım, yarım saat daha eskitmişim… Görev vakdidir deyip kahvehâneden çıkdım ve Deniz Lisesi binâsını tarassuta başladım. Denizi sol yanıma alıp sâhili batı-doğu istikâmetinde sonuna kadar katetdim. Rıhtım Caddesinin hitâmında, Kışla Ardı Sokağa vâsıl oldum. Evvela, sola dümen kıvırıp, bir dakikalık taban teperek sâhile kadar yürüdüm. Buradan, sâhili arkama alıp Deniz Lisesini ön cepheden ve boydan boya tarassut etdim. Sonra, Deniz Lisesini soluma alıp üzerinde durduğum Kışla Ardı Sokağını yukarıya doğru yürümeye başladım. Yarım dakika sonra, Bir zamânlar Deniz Harp Okuluna ait olan lumbarazğına geldim. Girişin her iki tarafına seramikden yapılmış, sizin de yukarıda gördüğünüz şu birlik sembolüne yaklaşıp dikkatlice bakdım. Semboldeki kalyonun alt kısmında “1773” rakamını gördüm. Lumbarağzının bir resmini çekeyim dedim. Demir parmaklık ile çevrilmiş duvarı boyunca her iki metreye bir “Resim çekmek yasaktır” levhâları asmışlar. Bizim, işbaşı dediğimiz kıyâfet içinde bir iki bahriye subayı gördüm lumbarağzında. Resim çekmek için bu subaylardan izin istesem, veremeyeceklerini biliyorum. Kaçak olarak çekmeyi de ben istemedim. Görmek istediğimi gördüm zâten. Sabahın köründe maraza çıkartmaya değmez diyerek yürümeye devâm etdim. Kışla Ardı Sokağı aşağıdan yukarıya doğru sonuna kadar yürüdüm. Daha geçen seneye kadar Deniz Lisesi öğrencilerinin sesleriyle neşe dolan bu okula şimdilerde baykuşlar tünemiş!… Yazık!.. Bu sokağın sonundaki Bahriye Hamamı Sokağa vardım. Oradan da Hüseyin Rahmi GÜRPINAR lisesine kadar yürüdüm. İşim bitmişdi. Heybeliada’daki bir sokağa Bahriyeli Şükrü Sokağı ismi vermişler. Bahriyeli Şükrü Bey ile benim benzerliğim sâdece bahriyeli olmamdan ve ismimizin aynı olmasından ibâret. Zere ben, buralı değilim! Her guşun yeri, kendi yuvası, değil mi? Geldiğim yere geri gitmek vakdidir deyip, Rıhtım Caddesine doğru vitesi boşa atdım. Dönüş biletini aldıkdan sonra, Heybeliada iskelesinde hazır bekleyen 70’lik ihtiyardan bir gevrek alıp orada ayaküsdü öğütdüm. Rıhtımda kısa bir bekleyişden sonra, sekiz buçuk motoruna binip Bostancı’ya teveccühen yola çıkdım. Bostancı’ya geri geldiğimde saat dokuz civârı idi. İstanbul’a iki iş için gelmiş idim; Birincisi, Heybeliada’daki Deniz Lisesi Lumbarbağzı (Nizâmiye) kapısının son vaziyetini görmek… İkinci maksadım ise Kara Ordumuzun ilk Küçük Zâbitlerinden olan Nişantaşı’lı merhûm Nurettin PEKER’in küçük oğlu Orhan PEKER ile görüşmek. Orhan bey ile iki hafta evvel konuşup zor da olsa bir dâvet almışdım kendisinden. “Bostancı’ya gel, beni ara! Eve saat kaçda geleceğini orada söyleyeceğim sana” demişdi. Ben de öyle yapdım. Saat dokuz buçukda Orhan Beyi arayıp, “Bostancı’ya geldim efendim!” dedim. Kısa bir telefon görüşmesinin akabinde adresi aldım. Yarım saatlik bir araştırma ve arşınlamadan sonra Orhan PEKER’in evini buldum. Allah, sıhhatli ve uzun ömür versin! Kendisi şu anda 85 yaşında. Orhan PEKER ile babası “kılıçlı ve apoletli” Küçük Zâbit Nurettin PEKER hakkında tam on buçuk saat görüşdüm. Beni evinde misâfir etdiği için Orhan Beye teşekkür ediyorum. Bu uzun ve keyifli fikir alışverişini de başka bir zamân anlatırım inşallah. * * * Bu arada, hemen şimdi anlatmam gereken bir durum var. Babası Nurettin PEKER hakkında sohbet eder iken Orhan Bey önemli bir bilgi verdi bana. Bir gün, Orhan Beyi birisi aramış. Genelkurmay Başkanlığında görevli Albay olduğunu söyleyen Ali BAL isimli şahıs, Nurettin PEKER hakkında görüşmek isdediğini söylemiş. Orhan Bey, Ali BAL ile görüşmeyi kabul etmiş. Kısa bir zaman sonra Albay Ali BAL İstanbul’a gelmiş ve Orhan PEKER ile görüşmüş. Küçük Zâbit Nurettin PEKER hakkında bir makâle yazmak isdediğini söyleyen Albay Ali BAL, Nurettin PEKER’in bizzat kendisinin biriktirdiği ve eşi benzeri olmayan bütün kitap, yazı, belge, resim vs. her şeyi, geri vermek vaadi ile Orhan PEKER’den almış. Fakat bu eşşiz belgelerin çoğunu Albay Ali BAL, Orhan PEKER’e iade etmemiş. Sayın Orhan PEKER benden, Albay Ali BAL ile görüşmemi ve kendisinden alıp da iade etmediği belgeleri vermesini söylememi ricâ etdi. Elçiye zevâl olmaz! Kara Öğretmen Albay Ali BAL; Küçük Zâbit Nurettin PEKER’e ait olan ve Oğlu Orhan PEKER’den 2012 senesinde aldığın belgeleri iade et! Aski takdirde, târih, vicdân ve Kânun önünde gaspçı olarak anılacaksın! Kara Öğretmen Albay Ali BAL, Orhan PEKER’den aldığı ve geri vermediği bu belgeler ile; Küçük Zâbit Nurettin PEKER hakkında yazdığı makâleyi aşağıda künyesi görülen Genelkurmay Başkanlığı dergisinde 2013 senesinde yayımlamış. Kara Öğretmen Albay Ali BAL’ın Küçük Zâbit Nurettin PEKER hakkında yayımladığı makâlenin künyesi: Kara Öğ.Alb. Ali BAL, Der-Saadet (İstanbul) Piyâde Küçük Zâbit ve Küçük Zâbit İptidâî Mektebi. Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl: 11, Aralık-2013, Sayı: 22 , Ss-47-88. Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2013. * * * Ankara’ya dönüş bileti almak için fazla seçeneğim yokdu. Hem, aynı gün gidip geldiğim için yol yorgunu idim. Buradaki biletci de hâlden anlayan bir vatandaşımız imiş meğerse. Sağolsun Murat bey, ucuz târifeden bir Ankara bileti kesdi bana… Bu arada birden bire hava kararıp gece oluvermişdi. Samandıra’dan Ankara otobüsüne bindiğimde, şiddetli bir kar yağışı ile uğurladı beni, İstanbul.
|
* * * * *