5802 sayılı ve 1951 tarihli Astsubay Kânun’unun
Goca gafalı
Geniş gırtlaklı
Derin mideli
İri dişli
Aç gözlü
Ve dahi
Üsdüne üstlük
Yalancı sazan balıklarının
Fütursuzca, ahlâksızca, edepsizce ve aynı zamânda
Kânunsuzca voltalar atdığı ağulu sularını
Oltamızın ucundaki yemsiz zoka ile tarassuta
Hakkımızın tahakkukuna olan sarsılmaz inancımızın bize verdiği
Azim, şevk, umut ve ilhâm ile devâm ediyoruz can dostlarım.
Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar künyeli 5 bölümlük makâlemizin
Birinci bölümünde;
“Gedikli Erbaş” dedikleri askerlerden bir kişiyi dahi kimsenin Meclis’deki toplantıya dâvet etmediğini açıkladık.
İkinci bölümünde;
Şu anda kıraat etdiğiniz üçüncü bölümünde ise;
Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar ismiyle maruf beş bölümlük işbu makâlemizin
Okuduğunuz şu üçüncüsünün esas oğlanı Asubay kelimesi idi.
Asubay
Ve
Bu kelimeden türetilen Assubay ve Astsubay kelimeleri konusunda
Geriye dönüp bakdığımızda
Arkamızda bilinmedik hiçbir şey bırakmayacağız.
Şemsipaşa bosdanından körpe bir kelek kopardır gibi
Mâzinin marazlı mahzenlerine cebren ve hileyle sindirilip saklanmış bütün hakikâti
Kulağından nâzikce
Fakat sımsıkı kavrayıp
Günün yüzüne çıkartacağız.
Makâlemizin bu bölümünü okuyup son cümlesine vâsıl oldukdan sonra
Şimdi
Neredeyse 80 seneden beridir
Dizinde mütemâdiyen sallayıp yalandan nenniler söyleyerek
Tarihin
Ancak 2014 senesinin Kiraz ayına kadar uyutabildiği hakikâtleri
Ve
Asubay kelimesine
Önce
‘s’
Sonra da
‘t’ ekleyen sahtekârları
Şâyet iltifat buyurursanız
Sırasıyla fâş eyleyelim yiğitler.
Saatli Maarif takviminin
Üçüncü sınıf saman kâğıdından mâmûl o samanî meşhur yaprağı
1938 senesinin
Kiraz ayının
Gündönümünden sonraki altıncı gününü gösteriyordu.
ATATÜRK hayatta idi.
1935 senesinde meriyyetde olan aşağıda gördüğünüz 2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânun’una göre
O vakitlerde ordu teşkilâtımızda iki muvazzaf asker sınıfı mevcut idi.
Bunlar;
Subaylar da kendi içinde 3 sınıfda tefrik edilmiş idi.
Bu sınıflar;
Bu sınıflardan birincisi olan aşağıda kahverengi çerçeve içinde görünen ‘Asubay’ tâbirinin “mânâsında” değişiklik yapmak hâsıl oldu. Sene, gene aynı sene idi.
Zamânın Başbakanı Sayın Celâl BAYAR Hükûmetinin Meclis’e arz etdiği kânun tasarısında bu husus açıkca görülüyor.
Tek maksat bu idi…
Bu cümleden olmak üzere
Sayın Celâl BAYAR hükûmetinin kânun teklifindeki metin aşağıdaki gibiydi.
Yukarıdaki kânun teklifi metninde sizin de gördüğünüz üzere ‘Asubay’ kelimesinin adı bile geçmiyor.
Fakat
Millî Savunma Komisyonu,
Hükûmetin bu teklifinin hâricinde olmak üzere
O vakit Ordu Dâhili Hizmet Kânun’unun ikinci maddesinde ‘Asubay’ şeklinde mevcut olan kelimeye ‘s’ ilâve etdi
Ve
Kânun metninde ‘Assubay’ olarak değişdirdi.
Yapılan bu değişikliğin kânun’un asıl maksadı ile hiçbir alâkası yok idi.
Kurnaz bir subay yapdığı orostopolluk ile
Asubay kelimesine ‘s’ harfi ilâve edilmesini Meclis’den kaçırdı.
Bu yapılan tam anlamıyla bir sahtekârlık idi.
Ve böylece Millî Savunma Komisyonu
Başbakan Sayın Celâl BAYAR’ı açık olarak aldatdı.
Komisyonun başındaki subay da
Bâdem bıyıklı Mirlivâ Kâzım idi.
Yukarıda gördüğünüz ‘Asubay’ sınıfına dahil olan rütbeler, mevcut kânunda “Yarsubay, asteğmen, teğmen, yüzbaşı” idi.
Aşağıda gördüğünüz 3387 sayılı ve 16.5.1938 tarihli Kânun ile yapılan değişiklik neticesinde
‘Asubay’ sınıfına ait rütbeler “Asteğmen, teğmen, üstteğmen, yüzbaşı” olarak değişdirildi.
Asıl maksat ‘Asubay’ tâbirinin “mânâsında” değişiklik yapmak idi.
Bunu yapdılar.
Fakat bunu yaparken aslında bir başka değişiklik daha yapdılar. Asubay kelimesinin imlâsında…
Mirlivâ Kâzım, kelimedeki ‘s’ harfinin yanına kaçak olarak bir ‘s’ ilâve edip ‘Assubay’ yapdı.
Kolay anlaşılması için yapılan bu sahtekârlığı şöyle özetleyelim;
Fakat
Eller kalkdı, Eller indi.
Bir maddelik bu kânun’un kabul edilmesiyle
2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânun’unun sâdece ikinci maddesi değişdirildi.
Bu değişiklik ‘Asubay’ kelimesinin sâdece mânâsında yapılacakdı. Bunu yapdılar.
Fakat bu arada bir dalavere çevirdiller. ‘Asubay’ kelimesinin imlâsını da değişdirdiler.
Bu maddedeki ‘Asubay’ kelimesi hiçbir hukûkî, aklî ve ilmî gerekcesi ortaya konulmadan ‘Assubay’ olarak kânunlaşdı.
Tam bir yalan dolan ve subayların çevirdiği sahtekârlık var bu işin içinde…
Ve böylece
Asubay tâbiri
Kânunsuz bir şekilde
Assubay oluverdi.
Aklımız bize burada şu suali soruyor; ‘Üstsubaylar’ tâbirini niye ‘Üssubay’ şeklinde tâdil etmediler?
Yukarıdaki sahtekârlığı çeviren subaylar kendi kuyruklarına basmadılar. Ve bu kelimeye dokunmadılar.
İşde cevâbı…
Kendi hazırladığı askerî terimler kitabında ATATÜRK,
‘Üstsubay’ tâbirinin imlâsına dokunmadı. Aşağıda gördüğünüz üzere aynen muhâfaza etdi.
5802 sayılı Astsubay Kânun’u 1951 senesinde Meclis’de müzâkere edilirken
Kastamonu vekili, Millî Savunma Komisyon Sözcüsü ve emekli hâkim subay olan Rıfat TAŞKIN
‘Astsubay’ tâbirinin İçhizmet Kânun’umuzda o tarihde zâten mevcut olduğunu iddia etdi ve yalan söyledi.
Şimdi gözlerimizi Meclis tutanaklarına çevireceğiz.
Ve hukukcu subay Rıfat TAŞKIN’ın yapdığı bu sahtekarlığın izlerini süreceğiz…
Hazırladığı Astsubay Kânun’u tasarısında Millî Savunma Komisyonu, söze konu bu kelimeyi raporuna önce “Ast subay” şeklinde kayıt etdi.
Ve raporun ilerleyen bölümlerinde bu sözcüğü hep “Astsubay” şeklinde yazdı.
İşde ‘Astsubay’ tâbiri devletimizin resmî kayıtlarına ilk defâ 18 Haziran 1951 tarihinde bu şekilde duhûl eyledi.
Sonra,
Kânun tasarısı hem Bütçe hem de Meclis komisyonunda müzâkere edildi. Müzâkerede söz alan Millî Savunma Komisyonu Sözcüsü emekli hâkim subay Rıfat TAŞKIN isimli vekil, komisyon görüşme tutanağına kaydedilen konuşmasında şöyle dedi. “Astsubay tâbiri bizim İçhizmet Kanunumuzda mevcuttur.”
İşde o ifâdesi…
Vekil, hukukcu ve subay da olsa bir insanın yalan söylediğini ortaya dökmek hoş bir iş değil.
Hazzetmediği söylemeliyim.
Fakat insanoğlu bu, çiğ süt emmiş!..
Vekil de olsa
Hukukcu da olsa
Subay da olsa
Yalan söyleyebiliyor…
Çünkü hamurunda çiğ süt var!
İşde bu minvâl üzere
Rıfat TAŞKIN isimli subayın bahsetdiği Kânun’a bakdığımızda kendisinin âşikâre yalan söylediğini görüyoruz.
Ve
Bu kez de;
Yalan ise yalandır!
Başka ne diyeceğiz?
Hukukcu subay Rıfat TAŞKIN’ın “Astsubay” tâbiri için kaynak gösderdiği 3387 sayılı Kânun’un ilgili kısmını kesdik biçdik.
Kolay anlaşılacak bir şekilde aşağıya yapışdırdık.
Bir dikiz atınız bakalım hele yiğitler!..
Yalancı Rıfat TAŞKIN’ın iddia etdiği gibi
“Astsubay tâbiri bizim İçhizmet Kânunumuzda o tarihde mevcut muymuş?”
Sarı renkli kutunun içine nazâr eylerseniz şâyet
Emekli subay Rıfat TAŞKIN’ın yalan söylediğini siz de görürsünüz. Rıfat TAŞKIN’ın “Astsubay tâbiri bizim İçhizmet Kânunumuzda var” dediği tarihde İçhizmet Kânun’unun aşağıda gördüğünüz maddesi meriyyetdeydi.
İşde isbatı…
Hâlbuki Rıfat TAŞKIN’ın Meclis’de bahsetdiği Kânun’da o tarihde mevcut olan kelime, “Astsubay” değildi.
Bu kelimenin ‘t’ siz yazılmış biçimi olan “Assubay” idi.
Üsdelik yukarıdaki kânun maddesinde görüldüğü üzere
Bu sözcük o tarihde “Asteğmen, Teğmen, Üstteğmen ve Yüzbaşı” rütbesindeki subayları tavsif etmekte idi.
Kânun maddesinde “Üstteğmen” kelimesinin çift “t” ile yazıldığını farketmişsinizdir!
Bir başka ifâde ile Askerî Yargıtay’dan emekli Hâkim Korgeneral Rıfat, komisyona yalan bilgi verdi.
Komisyon üyesi vekilleri alenen kandıran Rıfat TAŞKIN, bu kelimenin “Astsubay” olduğunu söyledi.
Tabi ki söylediği bu ifâde ucuz bir yalandan ibâret idi.
Ucu sipsivri, keskin ve yemsiz zokamıza
Bu kez
Vekil, hâkim ve korgeneral unvanlı subay Rıfat takıldı!
Sağ cenâhınızda bir gazete haberi var.
Özetle şöyle yazıyor; “Astsubayların dil kurumuna (kuralına demek istemiş) aykırı olduğu gerekcesiyle meslek isimlerindeki “T” harfinin kaldırılması için yaptığı başvuruya Millî Savunma Bakanlığı’ndan olumsuz yanıt geldi.”
MSB ‘Astsubay’ ifadesinin literatüre (her ne demekse! “askerî mevzuâta” diyememiş) ilk kez 2 Temmuz 1951’den itibaren girdiğini ve uygun olduğunu belirtti.”
Peki, tamam M.S.B.’nin cevâbını aldık ve kabul etdik.
Kabul etmesine etdik de yiğit Astsubaylar
Bugün itibâriyle
Devletin belgeleri üzerinden ortaya dökdüğümüz bu sahtekârlıkları kim yapdı?
Zamânın M.S.B. Komisyon üyesi subaylar.
Doğru mu?
Evet, doğru.
Belgeler, kânunlar, Meclis Tutanakları hepsi bu sahtekârlığı isbatlıyor.
Şimdi sual sorma sırası bizde
ATATÜRK’ün bize emânet etdiği ‘Asubay’ kelimesine
Zamânın Başbakanlarının haberi ve onayı var mı?
El cevâp yok!
Bugün M.S.B. koltuğunda oturan Sayın Bakanın
Kendi komisyonunun tezgahladığı bu sahtekârlıklardan haberi var mı?
El cevâp yok!
Astsubaylara yapılan haksızlıkları açıkladığımız makâlelerimizin üslubunun sert olduğunu söyleyen dostlarımız var.
Bize yapılan haksızlıklar karşısında susup da dilsiz şeytana yoldaş mı olalım yârenler?
İşde, Meclis çatısı altında yapılan bu orostopollukları gözler önüne serdik.
Üsdelik bunlar sâdece arayıp bulabildiklerimiz…
Uğratıldığımız haksızlıkları anlatmak için kullandığımız üslup, bu sahtekârlıklar karşısında keten halvadan bile hafif kalır.
Netice itibâriyle
Eski Tüfek diyor ki;
T.C. Cumhurbaşkanı ATATÜRK,
Akıl ve bilimi kendine kılavuz edinip
1935 senesinde
Asubay tâbirinin izâhını şiir gibi yapdı. Makâlemizin ikinci bölümünde bu hususu teşrih ve ispat etdik.
ATATÜRK’ün teşkil etdiği Türk Dil Kurumu’unun
Bugünkü dilbilimcilerinin
İlmi ve aklı ise
Sâdece
‘Teamül’ demeye,
“Gelenek” demeye
“Kakafoni” demeye yetdi ancak.
Senin teâmül dediğin şeyin aslının
Subayların çevirdiği sahtekârlık çarkı olduğunu işde sana gösterdik.
Bugüne kadar uydurduğunuz ‘teamül’, “gelenek” ve “kakafoni” yalanları şimdi kabak gibi başınızda patladı!..
Türk Dil Kurumu olarak sen
Ve
Millî Savunma Bakanı olarak sen
Bu sahtekârlığın belgelerini görünce şimdi ne diyeceksin bakalım?
Savundukları Astsubay tâbirinin
Askerî mevzuâtımıza sahtekârlıklar ile, hülle ile girdiğini öğrenince ne yapacaklar acap?
ATATÜRK’ün türetdiği bir kelime hakkında hiçbir devlet memurunun laf geveleme hakkı olamaz!
Asubay kelimesi konusunda ATATÜRK’ün irâdesi ve emri ortada dururken
‘Teamül’ erir, ‘gelenek’ parçalanır, “kakafoni” toz olur, kül olur!
ATATÜRK,
Asubay kelimesini
Önce Assubay
Ve sonra da Astsubay şeklinde değişdiren memurları ve subayları bugün görse idi
Hepsinin yüzüne tükürürdü.
M.S.B.’nin
TDK’yı arkasına alıp
TEMAD’ın isteğine verdiği bu ucuz cevapda ileri sürdüğü gerekcelerin hepsi
Bugün ortaya dökdüğümüz belgelerden sonra temelinden çürüdü ve boşa düşdü.
Çünkü ortada sahtekârlıklar var.
Yalan dolan üzerine binâ inşâ edilmez.
Fikir beyân edilmez.
Karar verilmez.
Kânun ise hiç yapılamaz…
Meclis çatısı altında kendi subaylarının çevirdiği bu dolapları bugün öğrendikden sonra
Kendisi de aynı zamânda bir hukukcu olan
Bakanımız Sayın İsmet YILMAZ yukarıdaki kararını derhâl gözden geçirmelidir.
Çünkü
Kânunsuz tesis edilen hüküm
Keenlem yekûndur.
Hem de
Mürur-i zamân işlemez!
Devlet hizmetinde devâmlılık esâsdır.
Tam 100 sene evvel yapıldığı iddia edilen
Sözde bilmem ne için
Başbakan ERDOĞAN
Ordumuzu arkadan hançerleyen Ermeni komitacılara tâziye dilemedi mi?
63 sene evvel, 76 sene evvel devletin memurları ve subayları sahtekârlık yapmışsa
Bunun mesuliyeti bugün o koltukda oturan haleflerine aitdir.
Sayın Millî Savunma Bakanı, subayların yapdığı bu sahtekârlıkdan kendini sıyıramaz.
Devlet memurluğu, bunu icâb etdirir.
Akıl ve bilimadamlığı ile uzak yakın hiçbir alâkası olmayan
Yukarıdaki bu mesnetsiz açıklamaları bir kenâra bırakıp
Millî Savunma Komisyonunun
1938 ve 1951 tarihlerinde
T.B.M.M. çatısı altında çevirdiği dolapların ve sahtekârlığın hesâbını vermelidir.
ATATÜRK’ün bizzat kendisinin türetdiği “Asubay” kelimesine bakınız subaylar neler etdiler;
Bu iki subay
Yapdıkları bu sahtekârlık ile hukukumuzdaki tanımıyla “Evrakda sahtecilik” suçunu işlediler!
Böylece “Asubay” terimi;
1938 senesinde
Mirlivâ Kâzım
1951 senesinde ise
Koramiral Rıfat isimli subay
Ucu sipsivri ve yemsiz zokamıza hasbîden takıldı.
Makâlemizin bu kısımında bugün bir hakikâti daha sizlere muştulayalım.
bakınız hangi fırınlarda yanıp pişerek günümüze kadar geldi.
Şöyle ki;
1951 senesinden beridir de bu kelime askerî mevzuâtımızda “Astsubay” şeklinde arz-ı endâm ediyor.
Bütün bu eklemeler ve anlam tadilâtı yapılırken Meclis’de bunun sebebini kimse sormadı.
Hâlbuki Asubay tâbiri;
Kendini bilmez bir iki subayın ihânetine mâruz kaldı ve tahrip edildi.
Erinmedik, yerinmedik. Bize 4 EGO biletine mâl olan kısa bir ziyârete çıkdık. Türk Dil Kurumu’nun Kavaklıdere’deki Merkezine gitdik. 1983 senesine kadar Türk Dil Kurumu’nun neşretdiği 8 sözlüğün hepsini yeğân yegân tetkik etdik. Ve aşağıdaki tabloyu hazırladık.
Bu tabloda görüldüğü üzere TDK, söze konu bu kelimeyi neşretdiği sözlüklere hep Assubay olarak yazdı. Taa ki 1980 Zottirik Kenan darbesine kadar.
Neşredilmesi 1983 senesine denk gelen darbe sonrası ilk Türkce sözlükde ise bu kelime emir-gomuta zenciri dâhilinde birden bire Astsubay oluverdi.
Dikkatli okurlarımızın burada şöyle bir sual sorması gerekir. Mâdem ki kelimenin aslı Asubay. Ve bu tâbiri ATATÜRK türetdi de. TDK’nun sözlüğünde Asubay niçin yok? Önce bu suali soranları tebrik edelim ve açıklayalım yiğitlerim.
Türk Dil Kurumu, ilk Türkce sözlüğü yukarıdaki tabloda gördüğünüz üzere 1944 senesinde neşretdi. 1938 senesinde Asubay kelimesi, Assubay yapıldı. Hikâyesini yukarıda izah etdik. Türk Dil Kurumu, kânun’da Assubay şeklinde yazan bu kelimeyi, hazırladığı ilk Türkce sözlüğe 1944 senesinde Kânun’da yazıldığı şekliyle, Assubay olarak dâhil etdi. İşde sırf bu sebepdendir ki Asubay kelimesi TDK’nın sözlüğünde hiç yer almadı.
Yukarıda ortaya dökdüğümüz bilgi ve belgelere bakıldığında TDK’nın bugüne kadar beyân etdiği açıklamaların ilmî ve aklî bir veçhesinin, doğru bir mesnedinin ve hattâ hiç kıymetinin olmadığını görüyoruz.
Meclis çatısı altında Asubay kelimesi hakkında yapılan sahtekârlıkları ortaya çıkartdıkdan sonra Türk Dil Kurumu’nun Assubay ve Astsubay kelimeleri konusunda bugüne kadar piyasaya sürdüğü ucuz ve mesnetsiz açıklamaların hiçbir değeri ve önemi olamaz.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse
Türk Dil Kurumu, Astsubay kelimesi konusunda bugüne kadar üfürdüğü savunmalarda
12 Eylül 1980 Zottirik Kenan darbesinin ayak izlerini gizlemekde tam anlamıyla çuvallamışdır.
Astsubay tâbiri üzerindeki bütün bu ameliyâtları Genelkurmay Başkanlarımız askerlik sanatı, bilim, akıl, vicdân, vefâ, hukuk, kânun ve ahlâk mefhumlarını umursamadan kendi paşa keyiflerine göre yapdı;
Netice itibâriyle askerî mevzuatımıza 1935 senesinde duhûl eyleyen ‘Asubay’ terimi;
Kıymetli meslekdaşım Sayın Aydın KULAK’ın deyişiyle
Subay darbeleri Astsubay unvanlı askerleri iki kere
Sahtekâr subaylar da
ATATÜRK’ün bize emânet etdiği Asubay tâbirini iki kere vurdu!
2014 senesinin Kiraz ayı itibâriyle
Hem
Assubay
Hem de
Astsubay terimlerinin taşları yerinden oynadı.
Okgalı bir Osmanlı tokadı aşk etdik ve temellerini yıkdık.
Bu sözcükler artık ayar tutmaz.
Küçük Zâbit,
Gedikli Zâbit,
Gedikli Küçük Zâbit,
Gedikli Küçük Subay,
Gedikli Subay,
Gedikli Erbaş,
Asubay,
Assubay
Ya da
Bugün bildiğimiz şekliyle
Astsubay…
İşbu makâlemizin maksadı
Herhangi bir kelimeye takılıp küp çürütmek değildir.
Bu unvanların hepsi
Biz Türk askerinin ruhuna, canevine ve alnına vurulmuş Peygamber mühürüdür.
Hepsi bizimdir!
Hepsiyle müşerref oluruz.
Bu kısa bilgiden murâdımız şudur canlarım
İçi iyi doldurulduğu sürece bize verilen unvanların hepsine de hörmet ve muhabbet ile bakarız.
Ancak ne var ki
Hem son 65 seneden beridir
Hem de bugün
Biz Astsubaylar konusunda kabul edilen Kânunlarda
Askerlik, bilim, akıl, hukuk, kânun, ahlâk, vicdân, arkadaşlık, vefâ ne arar!..
Ayının kırk türküsü var
Kırkı da ahlat üsdüne!..
İşde esâs mesele budur yiğit Astsubaylarım!
Şimdi,
Can silahdaşlarım!
Arabanızın sileceğinin ön camınızı silip tâzelediği gibi
Dimağınızı şöyle bir silip tâzeleyiniz.
Ya da
İstanbul’un Kısıklı’sındaki üç katlı bir saray yavrusunda
2013 senesinin karakış fırtınasından altı gün sonra
Birilerinin kamyonlarla taşıya taşıya bitiremediği dolarları, dolmazları ve avroları, mavroları ‘sıfırladığı’ gibi
Zihninizi şöyle bir anlığına sıfırlayınız…
Ve
Buraya kadar ifşâ etdiğimiz bilgi ve belgeler tahtında şu tespitleri ortaya koyalım;
Genelkurmay Başkanının emir-komutasında hareket eden subayların çevirdiği bütün orostopollukların arasındaki tek gerçek şudur;
5802 sayılı kânun mucibince
1951 senesinden beridir
Biz asker kişilerin unvanı, hukûkî olarak ‘Astsubay’ dır.
Ancak ne var ki kânun’un bu hükmü bir yalanlar silsilesi üzerine inşâ edildi.
İsder ‘Assubay’ deyiniz
İsder ‘Astsubay’ deyiniz
Farketmez!
Her iki tâbir de keenlem yekûndur.
Belgeleri yukarıda ortaya dökdük
Sahtekâr subayları suçüsdü yakaladık!
Ve
Astsubayların gözlerinin önünde
65 seneden beridir arsızca sırıtıp duran
Zulmet perdesini yırtdık!
Büyüleri bozduk!
Yukarıda gördüğünüz belgeleri ortaya dökdükten sonra
2014 Kiraz ayı itibâriyle
Her iki sözcüğün meşruiyeti ve mevcudiyeti boşa düşdü.
Hem
‘Assubay’ tâbiri
Hem de
‘Astsubay’ tâbiri
İlimden, akıldan ve haysiyetden mahrum sahtekâr subayların peydahladığı sahte ve uyduruk sözcüklerdir.
Her ikisi de ATATÜRK’ün emânetine yapılmış hıyânetdir.
Şimdi,
Geliniz ATATÜRK’ün askeriyemize 1935 senesinde hediye etdiği
‘Asubay’ kelimesinin aklî ve ilmî izahâtına bir daha bakalım.
Aynı cümleden olmak üzere bakınız ATATÜRK Asteğmen tâbirinin imlâsını nasıl izâh etdi.
Asubay kelimesi ile aynı yönteme göre türetilen ve izâh edilen Asteğmen kelimesine 1935 senesinden beri kimse dokunmadı.
Fakat aynı gerekceler ile türetilen Asubay kelimesine memurundan subayına kadar müdahâle etmeyen kalmadı.
ATATÜRK;
Yukarıda gözetlediğiniz
Asubay tâbirini
Hem kendisi türetdi
Hem de kendisi izâh etdi.
Bugünün tarihinde Astsubay unvanı taşıyan biz askerler,
ATATÜRK’ün bize emâneti olan Asubay kelimesini
Haysiyet fukarası ve sahtekâların tâdil ve tevil etmesini
Tarih, ilim, akıl ve millet önünde şiddetle takbih ediyor
Ve
Kökden reddediyoruz.
Biz,
Asubay kelimesinin
1935 senesinden 1951 senesine kadar mâruz kaldığı tâdil, tevil, tebdil ve tecâvüzün tarihini yazdık.
Bugüne kadar meçhul, muamma, muallak, müphem, meşum olan bir meseleyi gün ışığına çıkartdık.
Bir sahkekârlığın parmak izlerinin sahiplerini kulağından tutup tarih önünde teşhir etdik.
Aynı zamânda
Makâlemizin buraya kadarki bölümlerinde ortaya dökdüğümüz devlet belgeleriyle
Assubay ve Astsubay tâbirlerinin kânunsuz, temelsiz, soysuz sopsup, uyduruk olduğunu ispatladık!
Ve
Çok sinsi ve gizli tezgahlar kurularak unutturulmak istenen Asubay kelimesine
Tâze hava dolu yeni bir hayat bûsesi verip canlandırdık.
2014 senesi
Kiraz ayının
Gündönümünü idrâk etdiğimiz şu günlerde
Assubay
Ve
Astsubay
Unvanları meşruiyetini kaybetdi.
Herkes bilsin ki
Artık
Asubay unvanı bizimdir!
ATATÜRK;
“En hakîki mürşit, ilimdir” dedi.
Türk Milletine
Ve tabi ki
Türk Ordusuna
Mirâs olarak
Bilimi ve akılı bırakdı.
Türk Ordusu;
ATATÜRK’ün mirâsı olan akıl ve bilime
Ve
ATATÜRK’ün bize emâneti olan
Asubay tâbirine
Sahip çıkmaya
Ve
Sahibine iade etmeye mecburdur.
ATATÜRK’ün bu mukaddes emânetine
Eski Tüfek olarak ben de sahip çıkıyor
Ve
Bugüne kadar Astsubay olan unvanımı
Bugünden kelli
Asubay olarak değişdiriyorum.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
(*** Devâm edecek)
Kaynakca beşinci ve son bölümdedir.
Okumak için resimleri tıklayınız!
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -1-
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -2-