Yazılarımda ilke olarak kendimden bahsetmemeyi seçtim hep, mecbur olmadıkça “ben” demedim. Sanırım bu gün buna mecburum “ben” diyeceğim, kendimden bahsetmek zorundayım. Hoş görünüze sığınıyorum.
Ben yanılabilirim, arşivler yanılmaz!
Kimsenin şahsını hedef almadım!
Hakaret etmedim!
Tartışmadım, yorumları saygıyla karşıladım, gerekiyorsa kişisel mail adresine açıklama yaptım. Ama gerekiyorsa!
En çok Sayın Mustafa EROL’u eleştirdim, asla saygısızlık etmeden! Şahsını değil, icraatını eleştirdim, ama yanına gittiğimde önümü ilikledim. Yine karşılaşsam aynı şeyi yaparım! O benim büyüğüm, beni TEMAD’tan ihraç etti, canı sağ olsun. TEMAD üyesi olsam da olmasam da ben assubayım. Her yerde her zaman gururla söylerim.
Seçim öncesiydi, tüm adaylara çağrı yaptım, arzu eden herkesle röportaj yapacağımı, kelimesine dokunmadan yayınlayacağımı belirttim. Sayın KESER olumlu yaklaştı. İlk bölümünü yayınladım, imla hatalarına dahi dokunmadan. Arşivlerdedir, çanak soru sormadım, toplumun aklından geçenleri sormaya gayret ettim.
Bir çok yorum aldım…Kimi olumluydu, kimi olumsuzdu…Olumsuzlara da olumlu olanlar kadar saygı duydum, her zaman olduğu gibi.
Ama biri vardı ki… İşte onu kaldıramadım. Beni k.ç yalayıcılıkla itham ediyordu. İnsafsızca, ölçüsüzce hakaret ediyordu. Ve kahraman meslektaşım, ya da her kimse adını yazamayacak kadar aciz, rumuz kullanıyordu.
Toplumda adı bilinen, kitapları olan bir subayla uzun yazışmalarım oldu. Adını söylemem doğru olmaz. Anlaşabilmemiz mümkün değildi, ama karşılıklı olarak fikirlerimizi paylaştık. Hakaret yok, saygısızlık yok. Karşılıklı teşekkür ve iyi dileklerle sonlandırdık.
Neden?
Çözemedim, anlayamadım, izah edemedim!
Yoruldum o zamanlar!
Ben hiçbir karşılık beklemeden, ileriye dönük hiçbir hesabım olmadan toplumumun bir neferi olma çabasındaydım.
Hakaret ediliyordu.
Veda ettim, tarih 22.01.2011…
Köprünün altından çok sular geçti…
Uzaktan uzağa da olsa izledim, maalesef o günden bu yana değişen pek bir şey yok…
Bir hikaye okudum;
Sabah gün doğmadan önce bir adam uçsuz bucaksız okyanusun kenarında yürüyor, eğilip yerden bir şey alıp denize fırlatıyor, yine yürüyor, yine eğiliyor, yine yerden bir şey alıp denize atıyor… Bu işlem devam ediyor dakikalarca… Yalısından olayı izleyen birinin dikkatini çekiyor, adamın yanına gidiyor ve soruyor;
- Pardon ama sen ne yapıyorsun?
- Med-Cezir sonucu kumsalda kalan deniz yıldızlarını denize atıyorum.
- Binlerce kilometre sahil, milyarlarca deniz yıldızı… Neyi halledeceksin ki, ne değişecek?
Adam eğilir, yerden bir deniz yıldızı alır ve okyanusa fırlatır ve der ki;
- Bak, bunun için değişti…
Her şeye rağmen Okyanus kıyısındaki bir denizyıldızına faydam olursa amacıma ulaşmış sayarım…
Bu düşüncelerle …MERHABA….