Balçiçek İlter’in Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile yapmış olduğu ve 15.12.2013 tarihinde ikinci bölümünü ”Astsubaylar tazminat taleplerinde haklı!” başlığı altında köşesinden yayımladığı görüşmesinin devamını incelemeye devam edelim.
Balçiçek İlter’in “Astsubayları üstleri eziyor mu?” sorusu üzerine Org.Yaşar Güler
Öncelikle şunu söyleyeyim, Balçiçek İlter ile çay getiren görevlinin durumu aynı olur mu? Ya da sizinle genel müdürünüzün durumu? Her şeyin bir hiyerarşisi, sıralaması var. Ha, bu sıralamada eğer biri görevini kötüye kullanıyorsa zaten hakkında elimizden geleni yapıyoruz, soruşturma açılıyor. Bütün araştırmalar son derece detaylı ve titizlikle yürütülüyor. Eskisi gibi değil, herkes hakkını arayabiliyor
demiş. Şimdi incelememize geçelim:
Erbaşlarla aynı statüde olarak assubay statüsü meydana getirildiğinde, erbaşlarla aynı statüde olmasından kaynaklı olarak yalnızca hesap sorulabilen yetkisiz sorumluluklarla donatılıyor, tıpkı erbaşlar gibi assubaylar da koğuşlarda kalıyor, üstçavuş rütbesine kadar evlenmesi yasak ediliyor, oda hapsi cezasına tabi tutuluyor.
Bu, yalnızca hesap sorulabilen, sürekli sıkı gözetim ve kontrol altında tutmadan kaynaklı olarak üst ve amirlerde ezici olan, yaygın bir baskı kültürü de oluşmuştur, denilebilir.
Assubaya yönelik olarak oluştuğu düşünülebilecek bu yaygın kültür, günümüzde; koğuşlarda kalmasa da, erbaş statüsünden çıkarılmış olsa da assubayların yakasını bırakmış değildir, diyebiliriz.
Kamuemekçileri.org site yazarı Selçuk İçer 09.02.2008 tarihinde www.emekliassubaylar.org sitesi mesaj panosunda, “Ahıra Kapatılan Assubaylar” başlığı altında bu baskıyı/ezmeyi en güzel şekliyle ifade etmiştir:
1960 ihtilali sürecinde devrin kudretli albayı olarak ünlenen Alparslan TÜRKEŞ Kara Harp Okulu ve çevre birliklerde görevli Assubayları harp okulu ahırına kapattırmıştır… 1960 yılında assubay ağabeylerimizi at pislikleri içerisine koyup ahıra kapatanlar nasıl bir insanlık suçu işlemişlerdir? Assubaylara yapılan zulüm devam etmektedir. Subay assubay ayrımı çağa yakışmayacak boyutlara gelmiştir. Orta Çağ’ın kalıntısı şovenist duygular doruğa ulaşmış olup assubaylar ikinci sınıf insan konumuna maalesef sistemli olarak komuta kademesi tarafından getirilmiştir. Eski cumhurbaşkanlarından Fahri KORUTÜRK Assubayların üniversitelerde okumaması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açmıştır. İnsanların Anayasal hakkı olan sağlık, GATA’da A ve B polikliniklerinde. Emekli generaller ve aileleri saygı ile karşılanır, refakatçı hastane personeli tarafından muayene ve tedavisi yaptırılır. Emekli assubaylar da sabahın erken saatlerinde sıra için koşuştururlar.(1)
Ezilme durumu askeri okula girişle başlıyor, devamında ezme olarak kendini gösteriyor.
Sınıf subayı yetmezmiş gibi bir üst sınıf öğrencinin alt sınıfta okuyan öğrencileri gece gündüz, çarşıda pazarda gördükleri yerde ezme durumları, kamplarda alt sınıftaki çocukları gecenin bir saatinde kaldırıp şınav, mekik, komando dansı vb. çektirmeleri, basına da yansıyan harp okulunda öğrencilerce şok mangası olarak adlandırılmış öğrenci gruplarının yaptıkları kimi kıtadaki erbaş-erlerin alt tertibi ezmesinden farksız şeyler değil. Tüm bunlar, sistemli olarak, ezildiği için ezmeyi kendinde hak görebilen topluluk yaratma çabalarından başkaca bir şey olmasa gerek.
Ezilme durumunu sadece assubaya yönelik düşünürsek, mantıktan yoksun kimselerce ezilen kimi subaya da haksızlık edilmiş olunulur. Ancak ağırlıklı olarak öğrenciliğinden başlayarak, tüm meslek yaşamı boyunca ezilmeye çalışılan ne yazık ki assubaydır, denilebilir.
Assubaya yönelik baskı veya ezilme durumunun tespiti bence, zor değildir.
Baskı/ezme olmasa şayet;
Balçiçek İlter ile çay getiren görevlinin durumu aynı olur mu? Ya da sizinle genel müdürünüzün durumu?
Balçiçek İlter günümüzde köşe yazarlığının yanı sıra bir yandan da televizyonda tartışma programı sunarken, gelecekte bir gazete veya televizyon kuruluşunun genel müdürü olabilecek durumdayken, statüler arası geçişlerin sınırlı tutulması nedeniyle öğrenimi ne olursa olsun bir assubayın asla bir genelkurmay başkanı olamama durumu düşünülürse, verilen örneğin uygun bir örnek olmadığı kendiliğinden ortaya çıkabilmekte.
Assubayın orduda ne yaptığını anlamak için kanun, yönetmelik, yönerge, bir üst komutan veya amirinin görevlerinden ilgili olanları da içeren onlarca görev madde madde sıralandıktan sonra son maddesi …amirinin/…komutanının vermiş olduğu diğer görevleri yapmak şeklinde biten görev tanım formları ve emirlerle ona yüklenen görevlerin ayrıntılarına bakmak yeterlidir.
a. Genel: Bölüğün muharebeye hazırlık seviyesini en üst seviyede tutmak maksadıyla; barış, savaş ve gerginlik hallerinde personel, istihbarat ve İKK, harekât-eğitim, idarî ve lojistik faaliyetlerini “bölük komutanı adına” takip, kontrol, koordine ve icra etmektir.
b. Personel:
c. İstihbarat, İKK ve Emniyet:
ç. Harekât ve Eğitim:
d. Lojistik:
e. Diğer Hususlar:
Md.4-Takım Astsubayı Görev ve Sorumlulukları:
Takımının muharebeye hazırlık seviyesini en üst seviyede tutmak maksadıyla barış, gerginlik ve savaş hallerinde; personel, eğitim, idarî ve lojistik faaliyetleri “takım komutanı adına” takip, kontrol, koordine ve icra etmektir.
Md.5-Bölük/Batarya Komutanının Yetkileri:
Bölük/batarya komutanı, birinci maddede belirtilen görev ve sorumlulukları yerine getirebilmek üzere aşağıdaki yetkileri kullanır.
a. Ödül Yetkisi.
b. Ceza Yetkisi.
c. İzin Yetkisi.
ç. Sicil Yetkisi.
Görüldüğü üzere assubay sorumluluklarla, amiri/komutanı ise yetkilerle donatılmış,
K.K. Eğitim ve Öğretim Yönergesi (KKY 164-1) 7’inci maddesinin (a) fıkrasında Ferdi Eğitim “Erbaş ve erlerin ferdi eğitimleri, askerliğe adım attıkları ilk günden başlar ve terhis olacakları güne kadar, mesai saatleri dışında da sürekli faaliyet olarak 24 saat devam eder” şeklinde tanımlanıyor.
Eğitimin icra sorumluluğu assubaylarda:
K.K. Eğitim ve Öğretim Yönergesi (KKY 164-1) Madde-7 (c)’de “Erbaş ve erlere yönelik ferdi eğitimin icrasından esas itibarıyla astsubaylar sorumludur.” denilerek “icra etme”, “uygulama sorumluluğu”nun assubaylarda olduğu belirtildikten sonra, devamında “Eğitim konuları öğretilinceye kadar, mesai saatleri dışında da devam edilebilir” denilmekte. Aynı fıkra içerisinde “Takım ve bölük komutanları planlama ve uygulamaya nezaret, Tb.K.ları ise hem eğiticileri hem de eğitilenleri denetim ve kontrol görevlerini icra ederler” denilmekte. Askerliğin temeli olan “Ferdi Eğitim”de kime daha çok görev yüklenmiş olduğu, okuyucunun takdirindedir.
Askerliğin temeli olan, icra sorumluluğu yönerge ile assubaylara verilmiş olan “Ferdi Eğitim”in neleri kapsadığı ise aynı yönergenin 7’nci madde, (f) fıkrası altında sıralanmış:
Her şeyin bir hiyerarşisi, sıralaması var.
İnsan ihtiyaçlarıyla ilgili olarak Maslow’un 1943 yılındaki “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi” tespitleri halen geçerliliğini korumakta:
Araştırmalarıyla, bilimsel verileriyle toplumsal yaşamın düzenleyicisi durumundaki sosyal bilimlerin tüm verileri assubayların haklı taleplerini destekler nitelikte görünmektedir. Ve yine şunu diyebiliriz ki assubay statüsü hâlihazır haliyle, mensuplarının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak görünmekte ve dolayısıyla bu haliyle sürdürülebilir bir statü olarak da görünmemektedir.
Her şeyin bir hiyerarşisi, sıralaması var. Ha, bu sıralamada eğer biri görevini kötüye kullanıyorsa zaten hakkında elimizden geleni yapıyoruz, soruşturma açılıyor. Bütün araştırmalar son derece detaylı ve titizlikle yürütülüyor. Eskisi gibi değil, herkes hakkını arayabiliyor
Devlet denilen kurum, meydana getirdiği adalet kurumlarıyla, tarafsız olarak, statü farkı gözetmeksizin her bireyini değerli görerek, bireyin başına bir hal gelmesi durumunda sebeplerini şeffaf, yansız olarak ortaya çıkarabildiği ve adaleti gerçekleştirebilen hukuk kurallarını işler durumda tutabildiği oranda yaşamını sürdürebilir.
İnsanların vicdanlarında adaletin yerini bulmaması ve bu durumun yaygın hale gelmesi halinde, uzun vadede devletin geleceği tehlikeye düşebilir. Bu anlamda, adaleti gerçekleştirmekle görevli olarak kurumlarda yer alan kişilerin sorumlulukları; devletin varlığını sürdürme sorumluluğunu da içermektedir, diyebiliriz.
Şimdi birkaç örnek verelim:
Tanık, davacı ve davalının bir arada, toplu halde bulunduğu anda yapılan tahkikattan bir sonuç beklenebilir mi? Bu şekilde bir tahkikat, tahkikat sonucunu bekleyen makamı yeterince aydınlatmış olur mu?
Ve daha sonra, hakkını arayan assubayımıza “neden olayı duyurdun” diye soruşturma açıldığı iddia edilmekte. Eğer böyleyse şayet, bu soruşturma durumu, hukuku, adaleti gerçekleştirmeye çalışan assubayı “ezme”yi oluşturmaz mı? Aynı şekilde, derdini BİMER’e ileten assubayın dertleri çözülecek yerde, başbakanlıkça yalnız bırakılması, birliğinde soruşturma geçirmesi ezme durumunu oluşturmaz mı?
İstanbul Maltepe Cezaevi’nde 3 yıl önce 25 yaşındaki Jandarma Teğmen Mustafa Can’ın intihar etmesi ile ilgili soruşturma kapsamında 4 komutanı hakkında 14 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
MUĞLA – Silivri Cezaevi’ndeki Ergenekon tutuklularını cezaevi ve hastaneye götüren timin komutanı Jandarma Teğmen Mustafa Can, 9 Ekim 2010 tarihinde geçici görevli olarak bulunduğu Maltepe Askeri Cezaevi’nde nöbet kulübesindeki bir erin tüfeğiyle kendini göğsünden vurup, intihar etti. Teğmen Can’ın intiharı ardından ailesi ve savcılıklara gelen çok sayıdaki ihbar mektubu ve e-mail soruşturmanın seyrini değiştirdi.
Teğmen Can’ın komutanları Jandarma Kurmay Albay H.K., Albay İ.Ç., Binbaşı M.Y., Yüzbaşı A.Ö. hakkında ‘Mevzuat hükümleriyle bağdaşmayacak şekilde görev ve yetkisi dışına çıkıp, yasal bir dayanağı olmaksızın ve keyfiyet içerecek şekilde davranarak, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak ve memuriyet nüfusunu kötüye kullanmak’ suçlarından 14 yıla kadar hapis cezası istemiyle Hasdal Askeri Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Olayın ardından biri emekli olan, diğerlerinin görev yeri değiştirilen 4 komutanının yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlayacak.
Mektuptan alıntılar:
“…bugüne kadar hep üstü örtülen konuları sizlere anlatacağım. Yıllardır nasıl olsa dava devam ediyor, savcılar eninde sonunda bizi çağıracak ve bu cinayetin sorumlularını bizlere soracak diye bekledim ama çok sonra öğrendim ki dava çoktan kapatılmış…”
“…Belki de benim size şu anda anlatacağım olayları sizler hiç duymamışsınızdır. Belki yarım yamalak, kulaktan kulağa duymuşsunuzdur. Ama benim söyleyeceklerimin tamamı gün gün kayıtlı ve resmi olarak kanıtlı şeylerdir. Bir gün savcının beni çağıracağını düşünerek aldığım notları sizlere aktarıyorum.” (İddia edildiği gibiyse şayet, olayı soruşturanları da bağlayabilecek, soruşturmamanın derinliğine sürdürülmeme hali.)
Dilaver Can’ın paylaştığı mektupta, Teğmen Mustafa Can’ın ölümüne neden olan ve bu cinayetin üstünün örtülmesini sağlayan kişinin Alay Komutanı Kurmay Albay H.K. olduğunun yazıldığı belirtildi.
“…Kendisi intihar etmeden önce bir mektup yazmış ve kendisine hakaretlerde bulunan Kurmay Albay H.K.’nu suçlamıştır. Ancak bu mektup olayın ortaya çıkmasının hemen ardından H. Albay ve onun çetesi tarafından ele geçirilmiş ve saklanmıştır. Ancak, 9 Ekim 2010 tarihinde Silivri’de bulunan herkes bu mektuptan haberdardı. Bizi çağırırlarsa bu mektuptan bahsedecek birçok kişi bulunacaktır.” (İddia edildiği gibiyse şayet, demek ki soruşturma dar kapsamlı tutulmuş ve üstelik ortada olayın önemli delilini, bilgi ve belgeyi yok ederek adaleti yanıltmaya yönelik çalışan bir çete durumu mevcut.)
Teğmen Mustafa Can’ın ev arkadaşı Jandarma Teğmen E.E.’nin çok şey bildiği için ileride tanıklık yapmaması için GATA’ya yatırıldığı öne sürülüyor.
“…Teğmen E.E., ayılmasın diye devamlı Ercan’ı iğneyle uyuşturdular ve konuşmasını bu şekilde önlediler. Yüzbaşı A.Ö. de ilk fırsatta Silivri’den tayin edilerek uzaklaştırılmış ve sağda- solda konuşmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Kurmay Albay H.K., olayı ilk önce kaza olarak duyurdu ama haberin yayılması üzerine basit bir intihar vakası olarak kayıtları değiştirdi…” (Eğer, iddia edildiği gibiyse şayet, kayıtların değiştirilmesi yoluyla adaleti yanıltma hali oluşmuş.)
“Balçiçek İlter’in Org.Yaşar Güler ile Röportajı” başlıklı yazı dizisinin son bölümü olan bu bölümde assubayları, uzman çavuş ve onbaşıları “gayri memnun zümre” olarak gösteren bir haberi yazı dizisinin bütünlüğü içinde değerlendirilmek üzere kaydetmekte yarar olduğunu düşünüyorum. O da şudur:
Radikal gazetesinde 27 Ekim 2009 tarihinde yayımlanan ve genelkurmay kaynaklı olduğu iddiasıyla savcılığa gönderildiği iddia edilen belgede: “Uzman çavuş ve onbaşılar ile astsubaylar, yani gayri memnun zümrenin üzerine gidilmekte, bunların problemleri abartılı bir şekilde kamuoyunun dikkatine getirilmektedir. TSK’da gayri memnun bir zümre yaratılmaya çalışılmakta veya mevcut gayri memnunlar istismar edilmektedir” şeklinde bir paragraf yer almıştı (3).
Dünya üzerinde adaletsizlikten memnun bir kimse bulunabilir mi?
Haberde mevcut bu tespit üzerine 01 Kasım 2009’da “Assubay Gayri Memnuncu mu?” başlıklı bir yazı yazarak, son cümlesi “Tamamen İnsani Gelişim Sürecinin bir ürünü olan ve normal isteklerini dile getiren assubayların ‘Gayri Memnun’ olarak adlandırılıyor olmasını bilimsel bulmamaktayım…” şeklindeki düşünceyle yazıyı bitirmiştik.
Hukuka, adalete saygı toplu yaşamı teminat altına alan, kurumu, müesseseyi ve nihayetinde devleti sonsuz kılacak tek olgudur.
Hukuksuzluğun, adaletsizliğin, baskıların elbet bir sonu vardır. Dünya siyasi tarihi bu sonlara dair hikâyelerle dolu.
Bu bölümle birlikte yazı dizisinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Adaletin vicdanlarda hissedildiği, hukukun hâkim kılındığı günler dileğimle…
Oturdukları yerden ahkam kesiyorlar çek,çak,çuk başka birşey yok intibaklardaki hayal kırıklığı tazminatta yaşanırsa şaşırmayın muhatabın genelkurmay başbakanlık ama birkaç milletvekili ile resim çektir bak çalışıyoruz masalı anlat, işte uzmanlar vakurla,azimle inandılar üyelerine saygı gösterdiler başardılar.
Silahlı kuvvetlerden kaldırın assubaylıgı huzur bulalım.Hakim bey bu da mı gol degil,demekten bıktık usandık.Kemal Sunal’ın bir filiminde kriz geçiren şahıs bana mansuru getirin deyip dayak atıyor ve rahatlıyor. Assubay olarak mansur gibiyiz…….
Temad yönetimi,elinden şekeri alınmış çocuk gibi aglayacagına,bir an önce eylem planını bizlerle paylaşsın,bizler de üzerimize düşeni yapalım.
[b]MÜCADELE EDENLER DEĞİL -TESUD KAZANDI
GEZİLERDE TUR ATAN GEMAD DEĞİL
5.000 LİRA EMEKLİ MAAŞI ALANLAR KAZANDI ..!
NE YAZIK Kİ HER ZAMANKİ GİBİ
OTURDUK YERDEN
GARİP ALBAYLARA KIYAK YASA YASALLAŞTI
ADAMLAR ZOR GEÇİNİYOR ARKADAŞLAR LÜTFEN YANİ
ASSUBAYA DAMLA İLE ALBAYA HİZMETTE SINIR YOK
KÜS KALMAYA DEVAM ETSİNLER BAKALIM
EGOLU ASSUBAY PAŞALARI
KAYBEDEN HEP ASSUBAY CAMİASI OLUYOR
UYUYANLAR NEREDE
BU İL , İLÇE BAŞKANLARI HEP SEYREDİYOR
SADECE NARLIDERE ŞUBESİ FAAL DİĞERLERİ G/F
GAYRI FAAL YANİ İŞE YARAMIYOR
ZATEN GENEL KURMAY VE HÜKÜMETLE
GÖRÜŞEMEYEN KAY-BE -DER
DÜN SÖYLEDİK BUGÜNDE AYNI KELİMELERİ KULLANIYORUM
GENEL KURMAYIN KAPISINDAN GİRME ÇABALARI OLMADI Kİ
GENEL KURMAY OLMADAN HALLEDERLERMİŞ
HAH HALLETTİNİZMİ YOKSA ASSUBAY CAMİASI HAYALLERİ MÜCADELESİ Mİ HALLEDİLDİ
GEMAD NE YAPTI ADAMLARIN GEZMEKTEN FIRSATI YOKKİ
OTURDUKLARI YERDEN İŞ YAPACAĞINI SANIYORLAR HALA
GİDİN UZMAN KARDEŞLERİMİZİN LİDERİNDEN DERS ALIN
MASTER YAPIN ESEF BEY MECLİSTEN ÇIKMADI
BUNLARDA KOLTUKLARINDAN KALKMADI ARADAKİ FARK BU
TESUD BAKIN KATLAMALI İYİLEŞTİRMELERLE NE MESUD
GEM -AT BUNLAR BOŞ HEP BOŞA YEM AT
..SIFIR UĞRAŞI SIFIR BAŞARI SIFIR
ALKIŞLAYALIM[/b] 😉
EMEKLİ ASSUBAYLAR ORG.SİTESİ OLARAK BAŞBAKANLIĞA VE GN .KUR.BAŞKANLIĞINA BİR EMAİL KAMPANYASI YİNE YAPABİLİRMİYİZ.SÖZLERİN BİTTİĞİ YERDEYİZ BU FIRSATLAR BİR DAHA GERİ GELMEYECEK.GÖRDÜĞÜMÜZ GÖRECEĞİMİZ RAHMET BU OLACAK..KİN-NEFRET -ÖFKE DOLUYUM..
Bu gün bir assubay ortalama 45 yaşında kd. Bçvş. oluyor. 45 yaşına gelmiş assubay 20-22 yaşındaki teğmenin, üsteğmenin vereceği sicille tazminat alacak. Bunu içine sindirenler, alsın o tazminatı afiyetle yesin!
Asubayın aldığı eğitim, y.okul, lisans, doktora vs. hepsi hikaye. Beyler, biz sicil verirsek alacaksınız diyor. Bu kabul edilemez. Derhal bu hatadan dönmeleri gerek.
Sn.meslektaşlarım,bizler tazminat ve başlangıç derecemiz 9/2 için kampanya yapacagımıza assubaylıgı kaldırın kampanyası yapalım! Ben bu konuyu şahsım adına genelkurmaya dün yazdım, cevap bekliyorum,saygılar.