Ülkemiz basın özgürlüğünde dünyada 135. sırada yer almış. Dünyada ciddi devlet geleneğiyle yönetilen devlet sayısının 50’den fazla olmadığını var sayarsak kimbilir hangi ülkelerden geri olduğumuzu varın siz hesaplayın.
Durum bu ahvalde iken, kim zavallı, kim şerefsiz, kim aptal, sorularını direk yönlendirmek lazım.
Aptal olan;
Yaptığı hatayı tekrarlayan kişidir.
Aleni göz boyamalara inanabilen kişidir.
Dikkati başka tarafa çekilerek kandırılan kişidir.
v.b…
Zavallı olan;
Acınası olacak derecede kendini bilmez kişidir.
Kişiliğinden ve kararlarından ödün verebilen şahsiyettir.
v.b…
Şerefsiz olan;
Kendine verilen emanete ihanet eden kişidir.
İnsan olmanın verdiği dayanışma duygusunu suistimal eden kişidir.
İnsani değer yargılarını yitirmiş kişidir.
v.b…
Yazarların ve gazetecilerin özgür düşüncelerine ve olayları yorumlamalarına engel olunmasına dayanan basına müdahalenin nerelerden ve kimlerden gelebileceğini kendimce analiz etmek istiyorum.
Her şeyden önce karşıt görüşlü olan veya ters sorular yöneltenlerin akreditesinin kaldırılması basın özgürlüğüne müdahaledir.
Basının gücünün, siyasi gücünü desteklemesini isteyerek yaptırımlarda siyasilerin uyguladığı aba altından sopa gösterme veya tam tersi teşvikler basına müdahaledir.
Kapitalist güçlerin kendi zararlarına gelişmelerin önüne geçmek için yaptıkları gerçeğin karartılması amaçlı müdahale basın özgürlüğüne müdahaledir.
Medya patronlarının basını kendi paralarıyla kurulmuş çok yönlü bir menfaat makinası olarak görmesi basına müdehaledir.
v.b….
Maalesef demek ki daha çok farklı ve profesyonel kıstaslar da eklenerek yapılan değerlendirme sonucunda ülkemiz basın özgürlüğünde dünyanın son sıralarına yerleşmiş.
Kalemi elinde olanların değil de, eline kalem verilenlerin yazıp çizdiği basın işte bu kadar özgür oluyor.
Özgürlüğünü ve haklarını savunamayan, çizgilerini koyamayan bir basın ile karşı karşıyayız.
Kalemşörlere teslim edilmiş basın tarafından hergün kimbilir ne kadar çok yanıltılıyoruz.
v.b…..
Bir kurum düşünün. Bir meslek düşünün. Bu meslek ya da kurum hakkında şereflidir, şerefsizdir şeklinde subjektif yaklaşımlarda bulunmak doğru olur mu? Şeref, taşınan üniforma ile ölçülmez. Şeref, belli bir kuruma üye olmak yada personel olmak ile ölçülmez. Şeref; insanlığa, insanca duygulara hizmet etmektir. Şeref; bağlı bulunduğu toplum tarafından kendine verilen görevi layıkıyla yapmaktır. Şeref Basın şeref kartı gibi dağıtılmaz.
v.b……
Okuyucu ve vatandaş olarak şu sabitlenmiştir. Bizi bilgilendiren basın kurumu özgür değil. Verdikleri haberler de objektif değil. Bu sebeple;
- Başta kendi hakları olmak üzere ülkesindeki insanların haklarına sahip çıkmıyorlar.
- Devletin imkanlarını şahsi çıkarları için kullananlara seslerini çıkarmıyorlar.
- Haber yaparken doğru ve yanlışı değil, bizden mi, onlardan mı sorularına cevap arıyorlar.
- Gerçek güçlerini tirajlarından ve okuyucu kitlesinden değil, kendilerine sunulan ayrıcalıklardan ve himayecilikten alıyorlar.
- Bir takım gerçekleri kamufle etme görevi üstleniyorlar. Bu nedenle kamuoyunun dikkatini başka noktalara çekiyorlar.
v.b…
Mısır’daki olaylar vesilesi ile arap ülkelerindeki demokrasi ve insan hakları uygulamaları masaya yatırılıyor. Türk demokrasisi model olarak gösteriliyor.
- İnsanların faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bu ülkede,
- Komplo teorilerinin birbirine girdiği bu ülkede,
- Çalışma Bakanlığınca çeşitli sektörlerde çalışanların köleleştirilmesine müsaade edildiği bu ülkede,
- Bankaların haksız kesintilerinin sadece itiraz edene iade edildiği bu ülkede,
- Tarım Bakanlığının halkı hasta edecek kadar duyarsız olduğu bu ülkede,
- Sağlık bakanlığının sadece Tedavi Bakanlığı olduğu bu ülkede,
- Sendikaların yiyicilikle suçlandığı bu ülkede,
- Sadaka sosyal dayanışmasının egemen olduğu bu ülkede,
- Şehitlerin akan kanlarının suistimal edildiği bu ülkede,
- Torba yasasına bile son dakika da kişiye özel kanunların sokulduğu ve bu kanun ile o kişiye yarım ton altın değerinde bir kıyak çekildiği, ancak hakkı olanın hakkının istenmesi hakkındaki kanunun ( Emekli assubayların özlük hakları ve intibakları hakkında kanun) sümen altı edilebileceği kadar midesi geniş milletvekillerinin olduğu bu ülkede,
- Yargının aldığı kararlara, siyasilerin müdehale ettiği bu ülkede,
- Üniversite öğrencilerinin gösterilerine bile tahammül edilmeyen bu ülkede,
- Vatandaşın demokratik haklarını seslendirmesine acımasızca müdehale edilirken, terör örgütlerinin şehirlerde egemen olmasının seyredildiği bu ülkede,
- Memurları arasında başta amir memur, daha sonra da kurumlar arasındaki hiyerarşinin yok edildiği ve bazılarının bunu gerçek eksen kayması olarak algıladığı gelişmelerin yaşandığı bu ülkede,
- Kalıcı iktidar kadrolaşmalarının yaşandığı bu ülkede,
- Tarafsız veya muhalif basının sesinin bu denli kesildiği bu ülkede,
- İnsanların çok küçük maddi yardımlarla kandırılarak oylarının toplandığı bu ülkede,
- Dış ilişkilerin tamamen iç kamuoyunun gözünü boyayarak komşularla sıfır sorun politikası olarak adlandırıldığı, ancak İran ile yakınlaşma ve İsrail ile uzaklaşmanın meşrulaştırılması planlarının yapıldığı bu ülkede,
- Kadınların, pozitif ayrımcılık kelimesi ile kandırılıp, kadın erkek ayrımcılığının körüklendiği bu ülkede,
- Sanatçının sanatına Ucube denen bu ülkede,
- Hukukun haklılığa göre değil, siyasete ve maddiyata göre şekillendiği bu ülkede,
- İnsanları balık hafızalı olarak gören, dün dündür bugün bugün siyasetinin yapıldığı bu ülkede,
- Birikimlerin, eğitimin, yetişmiş elemanın, sanatçının, menfaat karşısında harcandığı ve yok sayıldığı bu ülkede,
- Askerinin fakirden olduğu, kaybının da hesabının kolay yapıldığı bu ülkede,
- Bazı meslek gruplarının (ASSUBAYLAR), örgütlerin, ve hatta onların emeklilerinin bile keyfi, ideolojik olarak ötelendiği, yaşam şartlarının kasti zorlaştırıldığı, en yetkili ağızlardan sözler verilmesine rağmen haklarının, zamanlarının ve hayallerinin çalındığı bu ülkede,
Acaba neyimizi model olarak görüyor bu Avrupalılar?
Gafletimimizi mi, dalaletimizi mi yoksa İhanetimizi mi?
Aptallık, Zavallılık, şerefsizlik sıfatlarının tanımları o ülkeler de farklı mı?
…. Ve biz… tekrar tekrar aldatılıyoruz. Aldatılmaya doymuyoruz. Birine duyduğumuz nefret dolayısıyla o kişinin doğru düşüncesinin de karşısına geçebiliyoruz. Her konuyu şahsileştiriyoruz. Toplumsallaşacağımıza bencilleşiyoruz. Paylaşmayı, yardımlaşmayı erdem saymıyoruz. Zümreler oluşturuyoruz. Toplumu katmanlaştırıyoruz. Elimizdeki ekmek dilimi büyüyünce Atatürk’ün ilkelerini unutuyoruz. Hatta şu sıralar Atatürk’ü mümkünse anmıyoruz.
On yıl önce “Emredersin komutanım” diyorduk. Artık “Padişahım çok yaşa”
Yakın tarih itibarıyla örneklemelerim son iktidar dönemine isabet etse de çok uzun yıllardır yanlış giden bir şeyler var. Acaba bu düzen bozukluğu bizim kaderimiz mi? Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Nasreddin Hoca’nın, Ömer Hayyam’ın irdelediği konular şu an yaşadıklarımızla ne kadar örtüşüyor. Biz onlara sahip çıkmaya çalışıyoruz elbette. Ancak hegemonlar nasıl da onların eteklerinde siyaset yapmayı becerebiliyorlar.
Kocaman bir Ne?, nerede?, niçin?, ne zaman?, nasıl?, kim? Sorusu doğru ve özgür cevaplar bekliyor.
Saygılarımla…
Related Posts
Değerli sınıf arkadaşım,
Sonucunu sevinçle karşıladığımız,zümremize yakışan olgunlukta geçen TEMAD seçimleri hakkında bizleri bilgilendirdiğin için çok teşekkürler.
Ayrıca mutlu sonuca ulaşılmasına yaptığı konuşma ile katkı sağlayan eski denetim kurulu başkanı saygıdeğer sınıf/devre arkadaşımız Süleyman Kalyoncuoğluna da minnet borçluyuz.Artık gençlere fırsat verilmeliydi ve öyle de oldu.Donanımlı arkadaşlar,umarım daha başarılı olacaklardır. Yeniliklere açık olmalıyız.Gerçeği gören,mücadele eden herkese sevgi ve saygılar…
Mutlu son umutlu başlangıç için sevincimi ifade etmek isterim.
9 yıldır bu toplumun umutlarını çalan bize emekliler alayı gibi davranan bu yönetim giderken bile özür dileme erdemini gösterememiştir. Sn.Keser başkanlığındaki yönetimin beklentilerimize yanıt verecek çalışmalarında başarılar diler desteğimi yenilerim. Hayırlı olsun.
YORUMLU…
TEMAD eski genel başkanı, yeniden oluşturulan tüzük değişikliği komisyonuna üye olmuş. Olabilir.
Kendi zamanındaki komisyon çalışmamış (?) olmalı ki komisyon başkanı bile yapılmak istenmiş. İstenebilir.
Camiamız mensuplarının takdirine sunulur.
TEMAD eski genel başkanı yeniden oluşturulan tüzük değişikliği komisyonu üyesi olduğu haberi:
Hayra alamet değil, Allah bizleri korusun !
Görülen o ki; bir dokuz yıl daha sürüneceğiz…
Kendi yazıma yorum yapmış oluyorum ama hoş görün.
TEMAD eski başkanımızın tüzük komisyonuna girmesi ve başkan yapılmak istenmesi kimin tarafından istendiği pek açık değil. Yine de bu haber üzerine akıllara şöyle bir şey geliyor.
Bir yerlerden kendisine “Yıllardır gayet güzel görevini yerine getirdiğin gibi, bir şekilde emekli assubayların üzerinden elini çekme onlara mukayyet ol, kendilerine biçtiğimiz rolden farklı bir şeyler yapmaya kalkmasınlar” denmiş olabilir mi?
TEMAD eski genel başkanı Sn.Mustafa Erol ve yardımcısı Sn.Ergül Kumaş gibi isimler tüzük komisyonuna seçilmişlerdir. Muhteremler o kadar çok bu topluma hizmet ettiler ki hizmete doyamamışlar hızlarını alamamışlar, yoğun işlerinden 9 yıldır tüm ısrarlara genel kurulda karar alınmasına rağmen çalışmaları engelleyip tüzük kurultayını yapmadıklarını umutmuş olacaklar ki komisyona isimlerini yazdırmışlar. Tüzük dediğimiz zaman Müzik anlayıp koro çalışmaları yapanların bu konuda da ince hesapları olduğunu düşünüyorum,komisyon çalışmalarında tutumlarını dikkatle inceliyeceğiz ancak assubaylar üzerinden artık kişisel hesaplara izin vermeyeceğimizi kendilerine ve aynı zihniyeti taşıyanlara bir kez daha hatırlatalım.
——————————————————————
YÖNETİCİ NOTU.
Sn.Meslektaşlarımız site yönetimi olarak TÜZÜK değişikliği taslağımız Sn.M.Emin ATILGAN’ın başkanlığında bir komisyon tarafından devam etmektedir. Bu konuda düşüncelerinizi site yönetimi ile paylaşmanızı arzu ediyoruz. TÜZÜK konusunda son karar TEMAD Gn.Mrk. ve tüzük kurultayının olacak gerçek bir STK olmanın en önemli adımını birlikte gerçekleştireceğiz.
Sayın Mustafa EROL’un böyle bir görevlendirme listesine hizmet amaçlı yazıldığını sanmıyorum mutlaka kişisel bir çıkarı ve hesapları olacağını düşünüyorum. Sn.Gürpınar’ın belirttiği gibi çalışmalar sırasında tavırlarını dikkatle izleyeceğiz Tüzük komisyonu üyelerinin ve Gen.Bşk.mız Sayın Ahmet KESER’in bu konuda çok dikkatli olması gerekmektedir.
PES VALLAHİ HANGİ YÜZLE
Eski yönetimin dokuz yıllık geçmişin hesabını vermeden tüzük komisyonuna seçilmesi Assubaylar ile alay etmektir.
Sayın KESER’in eski yönetime karşı dikkatli olması ve uzak durması dileğiyle.
Derneğimizi kurtaran, “eski genel başkan” yazma keyfini sağlayan delege meslektaşlarıma teşekkürler.
Kendisinin çok kullandığı “üye ihraç” yöntemini ona da uygulayıp, tamamen unutmak iyi olur, diye düşünüyorum.
Böylece, tüzük komisyonu daha rahat çalışabilir mi, acaba?
İlginize.