mehmet emin atılgan

mehmet emin atılgan

Bizler emekli olsak da ömrümüzü verdiğimiz TSK ile gönül bağımız devam ediyor,

TSK. yeniden yapılanma sürecine girdi özellikle de askerlikle ilgili birçok hususu

dostlarımız emekli asker olarak bizlere sormaktadır;

Konu ile ilgili bilgilerimizi tazelemek ve bilgi talebinde bulunan dostlarımızı bilgilendirmek için

Askerlik kanununda yapılan değişikliklerden sonra konu hakkındaki bilgileri MSB. sitesinden

temin ederek sizlerin bilgisine sunuyorum.

YENİ ASKERLİK SİSTEMİ BİLGİLENDİRMESİ

1. 1927’den beri uygulanan 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yd. Subaylar ve Yd. Askeri Memurlar Kanunu 26 Haziran 2019’da yürürlükten kaldırılmış;

a. Modern, öngörülebilir, eşit hizmet sürelerine sahip,

b. Eğitimli insan gücü kaynağının etkin ve verimli kullanılmasını imkan veren,

c. Türk Silahlı Kuvvetlerinin uzmanlaşmasına katkı sunan, zorunlu askerlik hizmetine tabi yükümlülerden

azami derecede istifade edilmesini sağlayan,

ç. Gençlerimizin bir taraftan ordumuzun ihtiyacını karşılayarak ülkemizin ve milletimizin savunmasına katkı yaparken diğer taraftan da kendi eğitim, öğretim ve mesleki gelişmelerini sürdürebilecekleri,

7179 sayılı Askeralma Kanunu yürürlüğe girmiştir.

Askeralma Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen Askeralma Yönetmeliği 22 Temmuz 2020’de yürürlüğe girmiştir.

2. Yeni askeralma sistemi ile;

a. Askerlik süresi 6 aya düşürülmüş,

b. Bedelli askerlik sürekli hale getirilmiş,

c. Dövizle askerlikteki yaş sınırlaması kaldırılmış,

ç. Askerlik yapanlara ilave haklar verilmiş,

d. Altı aylık askerliğini tamamlayanlara ilave özlük hakları ile birlikte ikinci altı ay askerlik yapabilme imkanı sağlanmış,

e. İki yıllık meslek yüksekokulu mezunlarından azami istifade etmek ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin astsubay ihtiyacını karşılamak için ilk defa yedek astsubaylık statüsü getirilmiştir.

Yedek astsubaylık hizmet süresi yedek subaylıkta olduğu gibi 12 ay olarak uygulanmaya başlanmıştır.

3. Yedek astsubaylık milletimiz tarafından büyük teveccüh ile karşılanmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu sayının çok üzerinde vatandaşımız yedek astsubay olmak için istekli olmuştur.

4. Geçmiş yıllarda, sadece belli yaş gruplarına ve geçici sürelerle bedelli imkânı sağlanırken, yeni kanun ile

bedelli askerlik sürekli hale getirilmiştir.

Böylece vatandaşlarımızın beklentisi istisnasız karşılanmış ve askerliklerini nasıl yapacaklarına ilişkin soru işaretleri ortadan kaldırılmıştır.

5. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik olarak dövizle askerlikte 38 yaş sınırı kaldırılmıştır.

Dövizle askerlik ve bedelli askerlik bedellerinde farklılık olmayacak şekilde eşitlikçi bir anlayışla düzenleme yapılmıştır.

6. Yeniliklerden birisi de ikinci altı aylık askerlik hizmeti uygulamasıdır.

İstekli olan erbaş/erler, ilk altı aylık hizmeti sonrasında asgari ücretten az olmamak üzere harçlık alarak altı ay daha askerlik yapabilmektedir.

Ayrıca, askerlik hizmetini yapmakta olan/tamamlayan yükümlülere ilave haklar sağlanarak;

a. Muhtaç asker ailelerine yardım,

b. Askeri öğrenci temininde ilave puan,

c. Toplu Konut İdaresinin yaptığı konutların tahsisinde öncelik,

ç. Hizmette geçen süre içinde kamunun ve belediyelerin işlettiği deniz ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz yararlanma,

d. Hizmette geçen süre içinde müze ve ören yeri gibi yerlerden ücretsiz yararlanma,

e. İkinci altı ay askerlik yapanlar için hizmet borçlanmasına esas prim ödemelerinin Devlet tarafından karşılanması imkanları tanınmıştır.

7. Yeni askeralma sistemi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yükümlü ihtiyacını ve vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamış, yeni getirilen yedek astsubaylık statüsü vatandaşlarımız tarafından benimsenerek ilgi görmüş,

Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkinliğine ve saygınlığına olumlu katkı sağlamıştır.


 

3 Nisan 1953 gecesi tatbikattan dönerken Çanakkale Nara burnunda yük şilebi ile çarpışıp boğazın sularına gömülen kahramanlarımızı bir kez daha Ersen Gürpınar'ın milliyet blogta yayınlanan yazısı ile anıyor minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz .

Onlar bu vatan için canlarını feda ederken son sözleri VATAN SAĞ OLSUN oldu. 

Size yüreğimizde bir yara olan denizaltı faciasını hatırlatacağım; 3 Nisan 1953 günü Ege' deki Nato tatbikatından dönen Dumlupınar denizaltısı Çanakkale boğazında sisli ve rüzgarlı bir gecede su üstü seyirle Gölcük donanma üssüne hareket halinde idi, tatbikatta yerli ve yabancı müşahitlerin taktirini kazanan bu kahraman Leventler başarının verdiği huzurla sevdiklerini düşünerek uykuya dalmışlardı. Köprü denilen üst güverte de 3 subay 3 assubay ve 2 erimiz nöbetteydiler; Saat 02.15 i gösterdiğinde Çanakkale Nara burnunda Türk denizaltı tarihinin en büyük kazası yaşandı. Dumlupınar'a İsveç bandralı yük gemisi Nobolant çarpmıştı Dumlupınar parçalanan baş bodoslamasından aldığı derin yara ile zıpkın yemiş bir balina gibi gürültüler çıkararak batmaya başladı ve 78 denizcimizle birlikte sulara gömüldü, köprü üstündekiler denize saçıldı, iki erimiz Nobolant'ın pervanelerinde can verdi onları kurtarmaya çalışan bir assubayın cansız bedeni ile bu hengamede yaşam savaşı veren Yzb. Sabri Çelebioğlu, Ütğm. Hasan Yumruk ve Kemal Ünver ile Başçavuş Hüseyin Aktaş ve Hüseyin İnkaya'yı yetişen gümrük botu denizden çıkararak sahile götürdü.

4 Nisan 1953 saat 06.40 günün ilk ışıkları ile boğazın 35 kulaç derinliğinde can pazarı yaşayanlar ile ilk irtibat balıkçıların bulduğu battı şamandırasındaki telefonla kuruldu; Assubay Selami özben kıç torpido bölümünde 22 denizcinin yaşadığını diğer bölümlerle irtibat kuramadıklarını ve oksijenlerinin azaldığını bildirdi. Kurtaran gemisi ile başlatılan kurtarma çalışmaları sırasında battı şamandırası da kopunca tüm kurtarma ümitleri tükendi çünki boğazın akıntılı ve bulanık bölgesinde dalgıçlar denizaltıya ulaşamıyorlardı, şamandıra kopmasaydı dalgıçlara rehberlik edecek kurtaran gemisindeki çan telini denizaltının kapağına takacaklardı, bu mümkün olmadı. Dalgıç assubay Selami Süsen'in vurgun yemek pahasına insan üstü gösterdiği gayretlerde sonuç vermeyince kıyıya toplanan binlerce Çanakkale'li ile birlikte görevliler dualar ve gözyaşları içinde şehitlerimizi ebediyete uğurladılar.

EFSANE OLAN BİR AŞK HİKAYESİ

Baba yadigari bu küçük ev onların yuvası, sevgilerinin şatosu olmuştu. Bahçede kendi ektikleri çicekleri ve meyve ağaçlarına bakarak çocuklarının birgün bu bahçede koşmalarını hayal ediyorlardı

Küçük ev İntepe ormanları içindeydi, hem maddi sıkıntılar hem de baş başa kalabilmek için balayında  burayı seçmişlerdi, evin şahane bir manzarası vardı; Çanakkale  Boğazı'na giren gemiler onlara serenat yaparcasına  süzülerek geçiyorlardı.

Yıllar sonra yine bu evde idi, bu ev onun için bir liman bir mabet idi ;birlikte ektikleri ağaçlar kocaman olmuştu, ceviz ağacının altına oturdu boğazın maviliklerine daldı  koca bir ömür yarım asır öncesini düşündü, gerçi hiç unutmamıştı ki ...

 DEVAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN  :  http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=171275

İstiklal Savaşının ilk pilotu rahmetli Vecihi HURKUŞ'u hepimiz biliyoruz, bunun yanı sıra birçok subay ve generale uçuş öğretmenliği yapan isimsiz kahraman assubay pilotlarımızı da biliyoruz. Ön yargılı zihniyet  cesur assubayların pilot olmalarına son verdi. Gnkur Bşk. Necdet ÜRUĞ ABD ziyareti sırasında kendisine birifing veren assubaydan o kadar etkilendi ki assubaylarımızın daha faal ve sorumluluk alan görevlerde istihdamını emretti, bunun sonucu olarak Kara Havacılıkta yeniden assubayların pilot olmaları sağlandı, orduyu değil egolarını düşünenlerin engellemeleri sonucu çok başarılı olan assubay pilot uygulamasına son verildi.  İftiharımız olan bu pilotlardan biri olan meslektaşımız Kd.Bşçvş. Tamer Erol emekli olduktan sonra THY kaptan pilot olarak çalışmaya başladı. Maalesef bu başarılı, insani duyguları yüksek arkadaşımızı da Korona belasına kurban verdik. Kendisi ile ilgili basında yer alan haberi tüm şehitlerimize minnet ve rahmet duyarak sizlerle paylaşmak istedim. Ruhu şad olsun. 

Korona virüs nedeniyle hayatını kaybeden THY pilotu Tamer Erol’un bilinmeyen anısını devre arkadaşları anlattı. Erol, Güneydoğu’da bir köyde kendisini ilgiyle izleyen çocukları helikopterle gezdiriyor. Olaydan yıllar sonra ise, 1999 depreminde yaralı taşırken o çocuklardan biri Erol’u tanıyor ve Erol’a “Bizi köyümüzde çocukken helikoptere alıp gezdiren bu güzel adamı nasıl unutabilirim?” diyordu.

Kara Kuvvetleri’nde astsubay olarak pilotaj eğitimi almış ve uzun yıllar helikopter pilotu olarak görev yaptıktan sonra emekli olan Tamer Erol, korona virüs nedeniyle önceki gün hayatını kaybetti.  Erol Yalova Hacıahmet Köyü’nde toprağa verilirken devre arkadaşları sosyal medya hesaplarından Erol’un hiç bilinmeyen bir hikayesini paylaştı.

Emekli Astsb. Binali Karataş’tan aktarılan anı okuyanları duygulandırdı. Anlatılan anıya göre Güneydoğu’da bir köye malzeme bırakmak için iniş yapan Erol, çocukların hayran bakışları karşısında 10-12 çocuğu helikoptere alarak gezdirdi. Bundan yıllar sonra 1999 depreminde helikopterle yaralı taşırken yaralılardan birinin yakınının kendisine hayranlıkla baktığını fark etti. Erol’un sorusu karşısında aldığı yanıt ise şuydu: “Bizi köyümüzde çocukken helikoptere alıp gezdiren bu güzel adamı nasıl unutabilirim?''

İşte insanı okuyunca duygulandıran o anının tamamı ve o paylaşım: Güneydoğu'da bir köye helikopteri ile iniş yaptı. Malzemeleri bıraktı. Bu arada köyün etrafında toplanmış çocuklar merakla helikoptere bakıyordu.

Hemen havalandı sonra çocuklara bir defa daha baktı. Çocuklar hayranlıkla başlarını kaldırmış gökyüzünde helikopteri izliyordu.

Daha fazla dayanamadı. Çılgınca bir fikir aklına geldi. Çocukların bulunmuş olduğu yere tekrar iniş yapmaya karar verdi.

Çocuklar şaşkınlıkla ne olduğuna bir anlam vermeye çalışırken helikopter pilotu;

"Hadi çocuklar gidiyoruz!" dedi. 10-12 kadar çocuğu helikoptere bindirdi ve havalandı. Çocuklar olup bitene bir anlam veremezken bir anda kendilerini helikopterin içinde gökyüzünde buldular.

Müthiş mutlu olmuşlardı. Köylerine havadan bakıyorlardı. Korku mutluluk birbirine karışmıştı.

Pilot onları gökyüzünde epeyce dolaştırdıktan sonra almış olduğu yere tekrar bıraktı.

Çocukların mutluluğuna diyecek yoktu. Hepsi koşarak anne babasına durumu anlatmaya gitti.

Pilot tekrar havalandı ve bölgeden ayrıldı.

Çocuklar olup bitene bir anlam veremezken bir anda kendilerini helikopterin içinde gökyüzünde buldular.

Müthiş mutlu olmuşlardı. Köylerine havadan bakıyorlardı. Korku mutluluk birbirine karışmıştı.

Pilot onları gökyüzünde epeyce dolaştırdıktan sonra almış olduğu yere tekrar bıraktı.

Çocukların mutluluğuna diyecek yoktu. Hepsi koşarak anne babasına durumu anlatmaya gitti.

Pilot tekrar havalandı ve bölgeden ayrıldı.

Aradan yıllar geçti, aynı pilot Yalova 1999 depreminde helikopterle yaralı taşırken, yaralılardan birinin yakınının kendisine hayranlik uyandıran bakışları karşısında aynı pilot sordu;

"Beni birine mi benzettin?"

_"Yok hayır" dedi hasta yakını genç.

Bizi köyümüzde çocukken helikoptere alıp gezdiren bu güzel adamı nasıl unutabilirim?''

DEVRE ARKADAŞI BÖYLE ANDI

Sosyal medya hesabından hikayi paylaşan Erol’un devre arkadaşı ise şu ifadeleri kullandı:

“İşte bu kadar yüreği geniş, kalbi temiz, hayat dolu insan sevgisi ile yoğrulmuş devre arkadaşım Emekli Kara Pilot Kd. Bçvş. ve en son Türk Hava Yollarında Kaptan Pilot olarak uçan Ender Tamer Erol kardeşimizi dün (11.10.2020) itibariyle covid 19 salgınından kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allah'tan rahmet diliyor, sevgili ailesine ve yakınlarına sabır ve metanet temenni ediyorum...”

Güneydoğu’da bir köye helikopterle inmişti, 99 depreminde ise biri ona gülümseyerek bakıyordu, THY pilotu koronadan vefat etti

Kaynak Yeniçağ: Güneydoğu’da bir köye helikopterle inmişti, 99 depreminde ise biri ona gülümseyerek bakıyordu, THY pilotu koronadan vefat etti

 

Deprem bu ülkenin gerçeğidir tarihte binlerce cana milyarlarca maddi zararlara neden olan depremler ne yazık ki gereken dersi almadığımız için tekrar ediyor, korkarım deprem kuşağında olmamız nedeniyle de devam edecek. Yüreklerimizi yakan Körfez depreminin üzerinden ciddi önlemler almadan geçen 11'inci yılda aşağıdaki yazıyı sizinle paylaşmıştım. Maalesef 20'nci yılda değişmeyen tek şey kaybettiklerimizin acısı, umarız artık birileri yeter demeyi başarı. Acıların yaşanmaması dileklerimle... 

Saygıdeğer Arkadaşlarım,

Birinci derece deprem kuşağında yer alan Ülkemizde 17 Ağustos 1999 günü 03:02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan ve 7.4 olarak kayıtlara geçen, bir çok çevre il ve ilçelerde de hissedilerek oralarda da can ve mal kayıplarına neden olan; resmi kayıtlara göre 18 bin’e yakın kayıp verdiğimiz, on binlerce yaralımız olan, başta depremi yaşayan yurttaşlarımız olmak üzere tüm Ulusumuzu yasa boğan, büyük Marmara depreminin üzerinden tam 11 yıl geçti.

Depremden sonra bu bölgelerimizde kullanılmak üzere bir çok ülke manevi desteğin yanında maddi destekte de bulunmasına, mağdur yurttaşlarımızın yaralarının sarılması için asıl görevli devletimiz tarafından bir miktar konut yapılmasına rağmen depremzedelerin başta barınma ihtiyacının köklü çözümünün halen sağlanamaması, teknik incelemeler sonucunda verilen raporlar doğrultusunda hemen yıkılması kararı verilen ağır hasarlı binaların dahi bir çoğunun halen yıkılamaması hatta bu binaların bazılarında zorunluluktan dolayı ikamet edilmesi, güçlendirilmesi gereken orta hasarlı binaların bir kısmının güçlendirilmesine karşın diğer güçlendirilmesi gereken orta hasarlı binaların bunca yıl geçmesine rağmen bir çoğunun halen onarılamaması nasıl ve hangi gerekçe ile açıklanabilir?

Hayatını kurtaran depremzede vatandaşlarımızın acıları, travmaları,sıkıntıları; yetkililerce yaraların en kısa zamanda sarılacağı söylemleri ile verilen sözlere rağmen başta konut sorunları olmak üzere, bir çok konuda mağduriyetleri halen devam etmektedir. Kısaca bu depremin yaraları halen yetkililerce sarılamamıştır; işte ne yazık ki bu da başka bir ülkemiz gerçeğidir !..

Ülkemizde oluşan doğal afet ve depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarında uygun olmayan zeminlere yapı izni veren,denetim yetersizliği ve çeşitli nedenlerden dolayı sanki insan olmadığı gerçeğini saptırarak takdiri ilahiye bulanların da suçu yok mudur? Uzmanların açıklamaları doğrultusunda depremlerin ülkemizde her zaman olacağını biliyoruz. Deprem kader değildir. Yurttaşlarımızı depremin değil, uygun olmayan zeminin ve çürük yapının öldürdüğü gerçeğini unutmamalıyız. Yetkililerimiz hiçbir zaman sorumluluklarını unutmadan, oy kaygısı yaşamadan çağdaş demokratik ülke gereği ile görevlerini yapmalıdırlar.

Bu vesileyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza tekrar Tanrı’dan rahmet, geride kalan depremzedelerimizin yaralarının da yetkililerimizce bir an önce sarılmasını ve bir daha böyle acılar yaşanmamasını diliyorum.Saygılarımla.

 

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi " Kanuni Sultan Süleyman

İnsanlar hastalıklarını hissederler ama sağlıklarını hissedemezler; 27 yaşında kanser illeti ile hayatını kaybeden Galler'li genç kızın internette de yayınlanan hazin hikayesinin hepimizin hayatında etkileri olabileceğini düşünerek yaşamınızın sağlık ve mutluluk içinde geçmesi dileklerimle sizlerle paylaşıyorum. 

Galler'de yaşayan Holly Butler, henüz 27 yaşındayken ewing sarkomu adı verilen nadir bir kemik kanserine yakalandı. Mücadelesi kısa sürdü...

 3 Ocak 2018’de Facebook'tan 'hayat dersleri' başlığıyla bir yazı paylaşan Holly, ertesi gün hayata veda etti. Artık aramızda değil... 
Ancak arkasında bıraktığı bu 'hayat dersleri', sadece ailesi ve arkadaşlarına değil; hepimize ilham verecek türden...
 
Çoğumuz geleceğe dair planlar yapar, yeni kararlar verir, hayatın bize getireceklerini merakla beklemeye başlarız.

Holly için ise durum çok farklıydı. O, kendisi için bir gelecek olmadığının ve bunun yaşadığı son yılbaşı olduğunun farkındaydı. 

Ancak durumunun çaresizliğine üzülmek yerine, güçlü bir mesaj yayınlamaya karar verdi. 3 Ocak'ta Facebook'a 'hayat dersleri' başlığıyla bir yazı yazdı. Ertesi gün hayatını kaybetti...
 
Aslında bu son mesajı arkadaşları ve ailesi için yazmıştı Holly. Ancak yaşadığımız her anın ne kadar değerli olduğunu anlamamız için, belki de hepimize verilen bir mesajdı bu...
 
Holly'nin metni, hayatının aşkıyla bir yuva kurup yaşlanmayı hayal ettiğini söylemesiyle başlıyor. "Bunu o kadar çok istiyorum ki"sözleriyle devam ediyor ve daha ilk cümlede yüreğimizi yakıyor. Sonrasında şunları söylüyor:
 
"Hayatta anlamsız stresler içinde kayboluyoruz, başkalarına da kötü davranıyoruz. Umarım ben, hayatınızdan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için bir hatırlatıcı olurum. Unutmayın ki, sadece nefes aldığınız için bile çok şanslısınız...
 

Hayat böyle bir şey: Kırılgan, değerli ve sürprizlerle dolu. Her yeni gün, bize verilen bir hediye!
 

27 yaşındayım, gitmek istemiyorum, hayatımı seviyorum, mutluyum... Bunu sevdiklerime borçluyum. Ancak bazı şeyler artık elimde değil.
 

Bugün sizler trafiğe yakalandığınız, iyi uyuyamadığınız, gece bebeklerinizin ağlamasından rahatsız olduğunuz için ya da kuaförünüz saçlarınızı çok kısa kesti diye üzülüp duruyorsunuz.
 

Hepsini boşverin! Gitme sırası size geldiğinde yemin ediyorum ki bu küçük şeyleri hiç düşünmeyeceksiniz... Hayatın bütününe baktığınızda bu tip şeyler çok önemsiz kalıyor. Benim vücudum gözlerimin önünde çürüyor ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Artık hayattan istediğim tek şey, ailemle birlikte tek bir doğum günü ya da yılbaşı daha geçirebilmek. Eşimle sadece bir gün daha vakit geçirebilmek..."
 

Holly yazısına, "Kendinizi mutlu etmek için ne yapıyorsanız, iki katını başkalarını mutlu etmek için yapın. Bunun daha fazla mutluluk getirdiği doğru" sözleriyle devam ediyor.
 
"Arkadaşınıza hediye olarak elbise, güzellik ürünü veya mücevher yerine başka bir şey satın alın. Unutmayın ki aynı şeyi iki kere giyip giymediğinizi kimse umursamıyor. Onlara kendilerini iyi hissedecekleri bir şey verin. Örneğin yemeğe çıkarın, daha da iyisi, kendi ellerinizle yemek pişirin. Kahve yapın, çiçek alın, hediyenizi sunarken onları ne kadar sevdiğinizi söylemeyi de ihmal etmeyin.
 

Çevrenizdeki insanların zamanına değer verin. Söz verdiğiniz saatte orada olamama huyunuzdan vazgeçin; kimseyi bekletmeyin. Söz verdiğiniz zamanda, söz verdiğiniz yerde olun. İnsanlar sizinle vakit geçirdiği için minnettar olun.
 

Gün ışığında yolculuk yapmaya çalışın. Ayağınızı denize sokun, parmaklarınızı kuma batırın, yüzünüzü tuzlu suyla ıslatın.
 

YAŞAMAK İÇİN ÇALIŞIN, ÇALIŞMAK İÇİN YAŞAMAYIN.
 

Sizi hayatta perişan eden bir şey varsa unutmayın ki, her şeyi değiştirebilecek güce sahipsiniz! Değişime cesaret edin! Bu dünyada daha ne kadar zamanınız olduğunu bilemezsiniz. Bu zamanı boşa harcamayın. Biliyorum, bu çok sık söylenen bir cümle. Ancak o kadar doğru ki..."
 

Holly yazısının sonunda insanları kan bağışı yapmaya çağırıyor. Bunun hem kendinizi iyi hissettireceğini, hem de 3 kişinin hayatını kurtaracağını söylüyor. Sadece kan bağışı sayesinde 1 yıl daha fazla yaşadığını ve bu 1 yılın hayatının en güzel yılı olduğunu söylüyor.
 
Holly'nin mesajı kısa sürede on binlerce defa paylaşıldı ve binlerce yorum aldı. Güçlü mesajların, dünyanın her yerindeki binlerce insanı nasıl etkilediğini bir kez daha gördük.
 
Belki günün stresini bir kenara bırakıp, sahip olduğumuz her an için sizin de minnettar olmanıza vesile olur...

 

Assubay olmak ne kadar zor bir meslektir yaşayan bilir. Ne vatan için ölmekten ne de bazılarının macera olsun diye 24 saat katlanamayacağı şartlarda çalışmaktan șikayet ettik, bu ülkede en çok şehit ve gazisi olan mesleğin mensuplarıyız. 
Görev dediler tek kuruş fazla mesai almadan 24 saat esasına göre dağda, bayırda, denizde kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde çalıştık. Vatan dediler gözümüzü kırpmadan ölüme koştuk, sesimizi sağır sultana duyurduk da bizi göreve ve ölüme gönderenlere duyuramadık, duymak istemediler... 
Çünkü zaten adaletsizliğin kaynağı onlardı....  Oysa biz hiyerarşiye saygı içinde sadece adalet istedik. 
Şu an bu kadar haksızlık karşısında isyan etmeyecek kimse yoktur, vatan sevgisi her şeyin üzerinde oldu, ama o da istismar edildi. 
Kimse, TSK'yı sırtında taşıyan bu özverili insanlar ordunun hamalı mıdır, hizmet verimlilikleri, moral motivasyonları, aidiyet duyguları zedeleniyor mu diye düşünmedi . Her şeyi bırakın bu ayrımcılığın, adaletsizliğin olduğu bir orduya peygamber ordusu denir mi onu bile düşünmediler. Derelerin altından onca sular geçti, verilen sözler, vaatler, övgüler şehit cenazelerindeki hüzünlü duygular unutuldu. 
Arşivimde Sn. Soner YALÇIN'ın yazısına rastladım sizce Assubay cephesinde değişen yeni birşey var mı ? 
                 *         *      *         *       *        *       *

İSİMSİZ KAHRAMANLAR 

Şu anda en ön cephede savaşıyorlar.
Özel timler onlardan oluşuyor.
Her tarafı tuzaklanmış yollarda yürüyen, evlere ilk giren onlar.
Onlarca cana mal olan el yapımı patlayıcılara ilk müdahaleyi de onlar yapıyor.
Toplam mevcutları 110 bin kadar.
Türk Ordusu'nu savaşan bir beden olarak düşünürseniz, onlar bu bedenin omurgası.
Evet. Astsubaylardan söz ediyorum…
Tanıdığımızı sandığımız ama haklarında pek az şey bildiğimizastsubaylardan…
Taşıdıkları rütbenin Göktürk Veziri Tonyukuk'a kadar gittiğini bilir misiniz?
Tarih kitaplarında pek rütbeleri yazılmaz. Kurtuluş Savaşı'nın ilk uçuşunu yapan kahraman pilotumuz Vecihi Hürkuş veya Antep savunmasının önder askeri Kılıç Ali'nin astsubay olduğunu pek kimse bilmez. Ya Seddülbahir kahramanı Bigalı Mehmet Çavuş'u bilir mi? Sanmam.
Hangi birini yazayım, o kadar çok ki…
Ya dünya tarihi?
İşte Kızıl Ordu'nun Genelkurmay Başkanı Gedikli Çavuş Krilenko.
Bolşevik Devrimi, Çarlık döneminden kalan bütün askeri sistemi yerle bir etti. Ordudaki bütün subayların komuta etme yetkisini ellerinden alındı. Bütün rütbeler, apoletler, madalya ve rozetler kaldırıldı. Herkes aynı sade üniformayı giydi. Rütbeler yerine, tabur komutanı, kolordu komutanı gibi unvanlar kullanıldı.
Şaşıracaksınız: Milli Mücadele yıllarında Sovyetler ile sıkı bir ittifak yapan Türk Ordusu üzerinde de ciddi etkiler oldu. Türk askerleri; apoletlerini sökmeye, rütbeleri astsubaylar gibi kollara takmaya ve hatta üniformalarına orak-çekiçli, kızıl yıldızlı armalar diktirmeye başladı. İş o noktaya varmıştı ki, bu duruma engel olamayan Kazım Karabekir, bu armaların takılması için günlük emir yayınladı.
Neyse, tarihe dalmayayım; konumuz astsubaylar!

“MAO'NUN ASKERLERİ”

Deniz Gezmiş de onların hak arayışlarını savundu.
Onlar dediğim, astsubaylar.
Cumhuriyet Devrimi'nin eşit yurttaşlık ilkesi zamanla unutuldu. Katı toplumsal sınıflaşma ilk olarak orduda başladı. Padişahı gönderenler, Paşa'yı yasaklayanlar yıllar içinde nüfuza/rütbeye yenik düştü!
Bundan en çok etkilenenler ordunun emekçisi astsubaylar oldu.
Önce, küçük zabittiler, yani subaydılar. Zamanla rütbeleri ellerinden alındı. Gedikli Zabit, Gedikli Çavuş ve Gedikli Erbaş oldular. En sonunda 1951'de astsubay!
1950'lili yıllar Demokrat Parti dönemi olduğu için “Menderes'in Askerleri” olarak tanındılar!
Oysa sadece isimleri değişmişti; ezilmişlikleri değil!
1960'lı yılların hak arama rüzgarından etkilendiler. Eşleriyle meydanlara çıkıp seslerini duyurdular. Bu kez 12 Mart 1971 askeri darbecileri tarafından “Mao'nun Askerleri” diye suçlandılar!
Ve, NATO kafası 12 Eylül 1980 darbesiyle birleşince
ortaya Kenan Evren çıktı; şöyle dedi: “Bir başçavuş
benim teğmenimden fazla maaş alamaz.”
Oysa, mesele para değildi. Fakat dönem neoliberalizm dönemiydi ve tek ölçü birimi vatanseverlik değil, paraydı! Astsubaylar hep fedakarlık yaptı.
Böyle, böyle bugünlere gelindi.
Bugün astsubaylar, emperyalizmin taşeronu teröristlere karşı ön cephede savaşıyor. Polis ile aynı mevzide şehit olup, aynı mezarlığa gömülüyorlar. Ama… Yüksekokul mezunu polis mesleğe 9/2 maaş derecesinden başlarken, aynı tahsil derecesindeki astsubay ondan bir adım geriden, 9/1'den başlıyor!
Astsubay ikinci sınıf insan muamelesi görmek istemiyor.
Buna benzer birçok sorunları var astsubayların. Örneğin, IŞİD tarafından pusuya düşürülüp kaçırılan astsubayı, “ordunun şanına leke sürdüğü” için ordudan atan sistem, ona normal zamanda temsil tazminatı vermeyi reddediyor! Subaya verip astsubaya verilmeyince de silah arkadaşlığı zarar görüyor.
Örnekleri sıralamaya gerek yok. TSK'da “Mehmetçik Ruhu”nu canlı tutmak için sistemli bir değişikliğe gitmek şart.

ASTSUBAYLAR HAKKINDA

Gazi Astsubay Oktay Yıldırım, Silivri Cezaevi'nde koğuş arkadaşım.
Samizdat kitabımda yazmıştım:
“Koğuş önündeki avlu, tarih mektebi oldu bizi için. Oktay Yıldırım konuyu hep haklı olarak yazmakta olduğu kitabına getiriyor: Harp okullarının müfredatı nasıl, hangi ihtiyaçtan değiştirildi? NATO'nun bunda etkisi neydi? Türk Ordusu'ndaki Prusya ekolü neden yok
edildi? Soruları ardı ardına geliyordu…”
Oktay Yıldırım o dönem, “Tarihsel ve İdeolojik Yönüyle Mehmetçik” kitabına çalışıyordu.
Bugün elimde yeni kitabı var: “Astsubay Hakkında Her Şey.”
Bir çırpıda merakla okudum. Gördüm ki, TSK'da sistem sorunu var.
Ancak Oktay Yıldırım salt şikayet etmiyor; öneriler sıralıyor.
Örneğin, ortak askeri okullar öneriyor. Lise düzeyinde aynı okullardan mezun olup başarılarına göre subay ve astsubay olarak ayrılmış bir ordu komuta kademesi üzerinde duruyor. Böylece silah arkadaşlığının daha da güçleneceğini söylüyor.
Örneğin, çifte sicil sisteminin büyük bir nitelik sıçramasına neden olacağını iddia ediyor.
Bu konularda, İngiltere ve Amerika'da yapılan araştırmaları, röportajları sıralıyor.
Aslında…
Kitabı sadece subay ve astsubayların değil, toplumsal sorunlara duyarlı herkesin okuması gerekiyor. Önerilen yeni sistemi mutlaka tartışmalıyız. Çünkü var olan sistem, sorun yaratmaya uygun bir sistem.
Bu nedenledir ki, Ergenekon ve Balyoz da savaşılmadan kaybedilmiştir!..

KAYNAK : https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/isimsiz-kahramanlar-1269043/

Değerli arkadaşlarım

TEMAD’IN bir olağan büyük genel kurulunu daha iyi ve kötü yanlarıyla geride bıraktık.

Seçime giren dört gruptan oyların yarısından fazlasını alan, en yakın eski yönetime iki kat fark atan sakin kişiliği ve birleştirici söylemleri ile tanınan Sayın Hamza Dürgen’in listesi kazandı.

Sınıfımız ve kendileri adına hayırlı olsun, işlerinin kolay olmadığını biliyoruz. Mücadele rotasından sapmadıkları sürece desteğimiz her zaman yanlarında olacak, görevlerinde başarılar diliyorum.

Eski genel merkez yönetimi listesine hülle ile giren eski başkan ise ilk iki yıllık yönetimindeki mücadele rotasından son dört yılda sapması, Genelkurmay ile kavgalı olması, hırçınlığı, ihraçlar, birleştirici olması gerekirken ayrıştırıcı bir yol izlemesi, tasvip edilmeyen çeşitli mali,ticari işlere girmesi, hesabı şeffaf verilmeyen harcamalar,camiamızdaki duyarlı kalemlerin yapıcı uyarı ve önerileri dikkate almaması, vs. gibi yapılan haksızlıkları, yaşanan olumsuzlukları, sınıfımızdaki duyarlı delegeler içine sindiremeyip affetmeyerek vicdanlarında değerlendirerek davasının bilincinde olmayan, yüreğini, dürüstlüğünü davası yönünde ortaya koymayan, tüm gücü elinde tuttuğu için olanakları haksızca kullandığı adaletsiz seçim yarışına rağmen orada bulunmayı hak etmeyenlere karşı oy kullandı ve bir çok olumsuzluklarının bedelini hayli ağır ödeyerek genel kuruldan ağır bir yenilgiyle çıktı.

Bitmedi; bu yenilgiyi hazmedemeyip 5 sayfalık dilekçe ile mahkemeye müracaatla derneğimizi Kayyuma götürmek istediler, içimizden büyük tepki görmesi üzerine yandaşlarca "sehven yapıldı,yanlış anlaşıldı" benzeri çocukların inanmayacakları mazeret ve açıklamalarda aymazlıklarına kılıf uydurmaya çalıştılar. İnsaf, sınıfımız her şeyin farkındadır…

Zor bir görev üstlenen yeni yönetimin ve mağdur sınıfımızın ise bekleyecek bir anı bile yoktur.

Rotadan sapan derneğimizi tekrar rotasına döndürmek zor olsa da imkansız değil. Ben değil, biz dilini kullanmaları işlerini kolaylaştıracaktır, bunu yeni yönetimin uygulamaları belirleyecektir…

Cesaretsiz, mücadelesiz savaş kazanılmaz, yeni yönetim yol haritasını çizmiştir elbette, başta birlik ve beraberliğimizin aldığı yaranın onarılması, Hükümet, Genelkurmay nezdinde yapılacak girişimlerle eski yöneticilerin büyük zarar verdiği ilişkiler normale dönüştürülmeli,  Başlangıç derecelerimiz,Eğitim düzeyinin dört yıla çıkarılması, Tazminatlar başta olmak üzere malülen emekliler,sicil affı ve  657 SK tabi devlet memurlarına kalkınmada öncelikli illerde çalışılan her iki yıla fazladan verilen kademeler gibi Mali ve Sosyal kayıplarımızın kazanılmasına çalışılmalarına derhal başlanılmalıdır.

Bir çok maddesi antidemokratik olan tüzüğümüzün çağdaş demokrasiye uyarlanması, keyfi ihraçların kaldırılarak kırgın arkadaşlarımızın derneğimize kazandırılması vs. belirtmek isterim.

Sorunlarımızın çözümüne odaklanmada başkan, delege, üye vb. ayrım yapılmadan kim olursa olsun birleşerek yapılması, bu mücadelenin ezilenin onur mücadelesi ve ekmek kavgası olduğu unutulmadan hareket edilmesi şarttır ve bu yöndeki çalışmalarda bizlerin de yönetime destek vermesi zorunluluktur.

Değerli arkadaşlarım

Bu yazıyı farklı bir nedenle de kaleme aldım.

İçimizde o kadar değerli, güzel ve özel insanlar var ki derneğimizin yönetiminin salt Ankara’da bulunma zorunluluğu hak eden donanımlı arkadaşlarımızın görev almasını ne yazık ki engelliyor.

1970'li yıllarda mücadele eden arkadaşlarımıza yapılan antidemokratik kabul edilemez baskı ve hiçbir vicdanın hukuk kuralının kabul edemeyeceği cezalardan sonra sönen mücadele ateşini yeniden yakan www.emekliassubaylar.org sitesinde çok değerli arkadaşlarımızın gayretleri ile basında yer alan yazı dizileri,mail kampanyaları,gazete ilanı,protesto yürüyüşü gibi çalışmalarla  birçok taşın yerinden oynamasını ve kamuoyunun bilgilenmesini sağladık, en önemlisi mücadele ruhunu yeniden kazandık;ancak Ahmet KESER yönetimi bu birliğe, mücadele ruhuna kişisel hesaplarla büyük zarar verdi,bugün mücadelede önder olan birçok arkadaşımız hepimizin nefretle izlediği davranışlar yüzünden mücadele kulvarından koptular, bu arkadaşlarımızı da yeniden kazanmalıyız.

Çalışmaları ve fikirleri ile toplumun saygınlığını kazanan arkadaşlarımız şube başkanları mutlaka yeni yönetime danışmanlık yapmalı, bu kişilerle bölge toplantıları düzenlenmeli diğer arkadaşlarımızın teşvik,öneri ve eleştirileri de takdir hakkı yönetimde saklı kalmak kaydı ile değerlendirilmelidir.

Değerli meslekdaşlarım bizim "ölümle burun buruna çok zor şartlar altında görev yapıyoruz bu nedenle bize imtiyaz sağlayın" diye bir talebimiz yok. Tek talebimiz adaletin sağlanması, bu nedenle haklı olduğumuz davada başarmamamız mümkün değil, yeter ki kişisel hesaplardan uzak birlik içersinde hareket edelim.

Şahsen inanıyorum ki bu bayrak yarışını mutlaka birlik içinde  kazanacağız .

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.



Varlığımızı,özgürlüğümüzü,vatanımızı borçlu olduğumuz,yenilgiye uğrattığı düşmanlarının bile takdir edip saygı duyduğu ulu önderimiz yüce ATATÜRK'e son zamanlarda şerefsiz,ahlaksız hainlerin sistematik saldırılarına şahit oluyoruz.

Daha önce Atamızın ebedi istirahatgahı Anıtkabir'e çocuk parkı yapılması, çeşitli algı operasyonları ile gereksizliğinin ima edilmesi tepkilerimize neden olmuştu.

Bu tepkiler karşısında geri adım atanların Sn.Yılmaz ÖZDİL'in yazısındaki aymazlıklardan  sinsi planlarını gerçekleştirmeye çalıştıklarını anlıyoruz. Atatürk ve inkilaplarına vatanseverler sahip olmaya devam edeceklerdir;  bu gafiller şunu gayet iyi bilsinler;  *ATATÜRK BİZİM KALBİMİZDE ABİDELEŞEN KAHRAMANIMIZDIR*

         *            *             *             *              *            * 

“Bugün Ankara'da son günümdü, başkente her gelişimde olduğu gibi yine Atamızı ziyaret etmeden ayrılmak istemedim. Anıtkabir'e gittim. Karşılaştığım manzara kahrediciydi. Atatürk'ün mekanı kendi ordusu tarafından terkedilmişti desem yeridir…

Çocukluğumdan beri ne zaman gitsem, Anıtkabir'in her köşesinde muhafız alayının yanısıra, sivil kıyafetli, özenle seçilmiş, boylu poslu askeri personel bulunurdu. Ata'ya ve o mekana saygıda kusur edilmemesi için, özellikle lahitin bulunduğu ana salonda düzensizliğe izin vermezler, gerekirse usulca müdahale ederler, herkesin özenle hareket etmesini sağlarlardı. Bugün o koskoca lahit salonunda sadece bir temizlik görevlisi vardı. İnsanlar öbekler halinde lahitin önünde birikmişti, adeta çarşıda gezer gibi yüksek sesle muhabbet ediliyordu, hatta, salonun köşelerinde yere bağdaş kurup oturmuş, yorgunluk atanlar bile vardı.
Hışımla çıktım, ilk gördüğüm askeri personelin yanına gittim, bu saygısızlığa nasıl gözyumulduğunu sordum. Bir dokun bin ah işit derler ya, öyle oldu, ‘maalesef biz de bu durumdan çok rahatsızız ama, artık buraya yeterli personel vermiyorlar, Anıtkabir'in devasa alanında o kadar az kişiyiz ki, yetişemiyoruz, lütfen gerekli yerlere şikayetlerinizi yapın' cevabını verdi. Anıtkabir'den bu duygularla ayrılırken, hem şaşırtan, hem kahreden bir başka manzarayla karşılaştım. Anıtkabir sınırları içindeki ağaçlık alanlara girmek yasaktır ama, çoluklu çocuklu bazı aileler ağaçların arasına girmiş, yiyecek-içecek, oturmuşlardı, utanmasalar piknik yapacaklardı!
Çıkış kapısındaki personele parmağımla işaret ederek gösterdim, görmüyor musunuz dedim, hemen müdahale edeceğiz filan dediler ama, bugün gitsem aynı pespayeliğin devam ettiğinden eminim.”

*Duyarlı bir Atatürkçü yurttaşın, dün gönderdiği mesaj bu.

*Son altı aydır tırmanarak, benzeri mesajlar yağıyor. Anıtkabir'i kasıtlı şekilde sahipsiz, kaderine terkedilmiş bir halde bırakıyorlar.

*Aslanlı yol mesela… Yürürken başınız öne eğik olsun diye, özellikle farklı büyüklükte taşlarla, asimetrik döşenmiştir, şapşal gibi sağa sola bakınırsan takılır yere kapaklanırsın, çünkü, saygının mimarisidir, hürmetin estetiğidir. Aslanlı yol'da tarihimizde ilk defa, kullanılıp atılmış kağıt mendiller, pet şişeler görülüyor! Fotoğrafını çekip gönderen yurttaşlar var.

*Başıboş mesire yeri midir Anıtkabir?

*Bu yazıyı okuyanlar arasında hulusi bey'i tanıyan varsa, kendisine bu utanç verici tabloyu iletiversin lütfen. Akp mitinglerinden, 15 Temmuz törenlerinden ve afişlerle destan yazmaktan vakti kalırsa, bi zahmet Anıtkabir'e uğrasın da vaziyeti görsün.

*Yok ilgilenmeyecekse, defterden sildilerse bilelim… Biz gider nöbet tutarız Anıtkabir'de.

Yılmaz ÖZDİL  - Sözcü   15.7.2017 

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/anitkabire-saygi-gostermeyen-bizden-saygi-beklemesin-1932772/

 

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

 

 

 


 

Değerli Meslektaşlarım

Bildiğiniz üzere 16 Nisan 2017 tarihinde ülkemizde tarihi bir Halk oylaması yapılacaktır.

Anayasa değişiklik maddeleri için yapılacak bu oylamada oylayacağımız husus ; Ülkemizin kim tarafından yönetileceğinden çok Türkiye Cumhuriyeti’nin tek kişiye teslim edilip edilmeyeceğin kararıdır.

Hepimiz belli birikimi ve devlet tecrübesi olan kişileriz, elbette tercihimizi kendi özgür irademizle yapacağız. Bu tercihi kullanırken kriterlerimiz içinde bazı meslektaşlarımız öncelikle adında adalet olan partinin ülke için en çok gazisi ve şehidi olan mesleğimize yapılan adaletsizliklere seyirci kalması , bazılarımızın siyasi tercih konusunu ön plana çıkaracakları malumunuzdur, ancak bu oylamada durum gerçekten çok ciddi ve hayli önemlidir, bir parti değil ülkemizin, evlatlarımızın, torunlarımızın geleceği oylanacaktır, önceliğimiz her zaman olduğu gibi cumhuriyetimizdir. Egemenlik elden gittikten sonra kim ''kandırıldım'' derse desin hiç bir işe yaramaz. Kaybedilecek  bağımsızlığın telafisi olabilir mi?. Tüm değerlerin ötesinde vicdani değerimiz ön planda olmalıdır. Ben de kişisel düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim…

Anayasada yapılması istenen değişiklik maddeleri:

 

 Önerilen değişikliğin açıklaması

Teklif no.

Madde

Değişiklik

1

Madde 9

Bağımsız olduğu zaten belirtilen mahkemeler için ayrıca "tarafsız" ibaresi eklendi.

2

Madde 75

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki koltuk sayısı 550'den 600'e yükseltildi.

3

Madde 76

Milletvekili seçilme yaşı 25'ten 18'e indirildi ve maddedeki "yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar" kısmı kaldırıldı. Yerine "askerlikle ilişiği olanlar" ibaresi konularak bu durumdaki kişilerin milletvekili olamayacağı belirtildi.

4

Madde 77

Meclis seçimleri için süre dört yıldan beş yıla çıkarıldı. Milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerinin beş yılda bir aynı gün yapılması kararlaştırıldı. Ayrıca cumhurbaşkanı seçiminde birinci oylamada gerekli çoğunluğun sağlanamaması durumunda ikinci oylama olması kabul edildi.

(Komisyon tarafından çıkarıldı)

Madde 78

Bir partinin seçim listesinde yer alan tüm kişilere "yedek milletvekili" statüsü verilerek meclisteki bir milletvekili ölürse ya da üyeliği iptal edilirse bir yedek milletvekilinin o kişinin yerine geçeceği öngörüldü. Ayrıca seçimlere katılan her partinin en az iki olmak üzere aday sayısının %5'inden daha çok yedek milletvekili adayı göstermesi kararına yer verildi. Bağımsız adaylardan ise bir yedek milletvekili adayı göstermesi istendi. Savaş durumunda milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılamazsa mecliste seçimleri bir yıl erteleme ve mevcut durumun değişmemesi hâlinde ertelemeyi tekrarlama hakkı verildi.

5

Madde 87

Meclisin bakanları ve hükûmeti denetleme yetkisi ile Bakanlar Kuruluna belirli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma hakkı verme yetkisi kaldırıldı.

6

Madde 98

Meclis, Bakanlar Kurulunu ve cumhurbaşkanı yardımcılarını meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru aracılığıyla denetleme yetkisine sahip oldu. Cumhurbaşkanı yardımcılarının yazılı soru cevaplama süresinin 15 gün olduğu belirtildi.

7

Madde 101

Cumhurbaşkanı aday olacak kişiler son yapılan seçimlerde tek başına veya başka bir partiyle birlikte en az %5 oy almış partiler tarafından veya 100 bin seçmen tarafından aday gösterilebileceği belirtildi. Seçilen cumhurbaşkanının bundan sonra seçildiği partiyle ilişiğini kesmek zorunda olmadığı kararlaştırıldı.

8

Madde 104

Cumhurbaşkanı hem devletin hem de hükûmetin başı ilan edilerek başbakanlık kaldırıldı. Yardımcılarını ve bakanları atayıp görevlerine son verme yetkisine sahip oldu. Kendisine anayasa değişiklikliği yapan kanunları gerekli görürse halkoyuna sunma ve yürütmeyle ilgili konularda "cumhurbaşkanlığı kararnamesi" çıkarma yetkisi verildi. Ayrıca cumhurbaşkanının dört yıllık üniversite mezunu olması şartı değiştirilerek "yükseköğrenim yapmış" olması şartı getirildi.

9

Madde 105

Cumhurbaşkanının bir suçtan dolayı sorgulanabilmesi için meclisteki milletvekili tam sayısının beşte üçünün oyunun gerektiği şartı getirildi. Ayrıca cumhurbaşkanının Yüce Divan'a gitmesi için tam sayının üçte ikisinin sağlanması kararlaştırıldı.

10

Madde 106

Cumhurbaşkanına kendisine bir veya birden fazla yardımcı atama yetkisi verildi. Makamın boşalması hâlinde 45 gün içinde yeni seçim için süre verildi. Cumhurbaşkanı yardımcısı yeni cumhurbaşkanı seçilesiye kadar cumhurbaşkanlığına vekalet eder. Genel seçime bir yıl veya daha az süre kalmışsa milletvekili seçiminin de cumhurbaşkanı seçimiyle yenilenebileceği, genel seçime bir yıldan fazla süre kalmışsa seçilen cumhurbaşkanının milletvekili seçimlerine kadar görev yapabileceği ve kalan bu sürenin cumhurbaşkanlığının görev süresi açısından iki dönemden biri sayılmayacağı ifadelerine yer verildi. Cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanlar için işledikleri iddia edilen bir suça dair meclis soruşturmasının milletvekili tam sayısının beşte üçünün oyu ile mümkün olması ve aynı kişilerin Yüce Divan'a gönderilmesi için tam sayının üçte ikisinin oyunun gerektiği kararlaştırıldı.

11

Madde 116

Cumhurbaşkanının kendisine ve meclisin üye tam sayısının beşte üçüne seçimleri yenileme hakkı verildi. Böyle bir durumda her iki tarafın da görev ve yetkileri, yeni cumhurbaşkanının ve meclisin göreve başlamasına kadar devam eder. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde meclisin seçimleri yenilemesine karar vermesi halinde cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

12

Madde 119

Cumhurbaşkanına olağanüstü hâl ilan etme yetkisi ve meclise bunu onaylama, süresini uzatma veya kaldırma yetkisi verildi. TBMM'nin savaş haricinde olağanüstü hâli dört aya kadar uzatabileceği belirtildi ancak üst üste olağanüstü hâl ilan edebilme yetkisi kısıtlanmadı. Ayrıca cumhurbaşkanının olağanüstü hâl sürecininde yayımladığı kararnamelerin de meclis tarafından görüşülüp karara bağlanacağı belirtildi.

(Komisyon tarafından çıkarıldı)

Madde 123

Cumhurbaşkanı, üst düzey kamu görevlileri atamalarına ilişkin usul ve esasları belirleme hakkına sahip oldu.

(Komisyon tarafından çıkarıldı)

Madde 126

Cumhurbaşkanı, merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş, görev, yetki ve sorumluklarını düzenleme hakkını elde etti.

13

Madde 142

Savaş durumu olmadığı sürece disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkeme kurulmasına son verildi.

14

Madde 159

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adı "Hâkimler ve Savcılar Kurulu" olarak değiştirildi, üye sayısı 22'den 13'e, daire sayısı üçten ikiye düşürüldü. Kurulun dört üyesinin cumhurbaşkanı tarafından, yedi üyesinin meclis tarafından atanmasına karar verildi. Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın kuruldaki üyeliği değişmedi.

15

Madde 161

Cumhurbaşkanının bütçe kanun teklifini malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce meclise sunması gerektiği ve milletvekillerinin bütçe için gider artırıcı veya gelir azaltıcı öneride bulunamayacağı kararlaştırıldı. Bütçenin süresinde yürürlüğe girememesi hâlinde geçici bütçe kanunu çıkarılacağı, eğer geçici bütçe kanunu da çıkarılamazsa yeni bütçe kabul edilene kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanacağı ifadelerine yer verildi.

16

Çeşitli maddeler

Özellikle hükûmetin yetkilerinin cumhurbaşkanına geçmesini içeren değişiklikler olmak üzere anayasanın bazı maddelerinde yukarıda sıralanmış maddelere uyum sağlamak için değişiklikler yapıldı.

17

Geçici Madde 21

Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerin 3 Kasım 2019'da gerçekleşeceği belirtildi. Buna rağmen meclisin erken seçim kararı alması durumunda her iki seçimin de aynı gün yapılacağı ifadesi de eklendi. Bu kanunun onayını takip eden otuz gün içinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin seçilmesine ve kanun yürürlüğe girer girmez askerî mahkemelerin kaldırılmasına karar verildi.

18

Çeşitli maddeler

2, 4 ve 7 numaralı değişiklerin yeni seçimlerin ardından yürürlüğe girmesine ve geçici madde hariç diğer değişikliklerin yeni seçilen cumhurbaşkanı yemin ettikten sonra yürürlüğe girmesine karar verildi. Cumhurbaşkanının tarafsız statüsünün ise referandum onayı alır almaz sona ereceği bildirildi.


 Kaynak: 

https://tr.wikipedia.org/wiki/2017_T%C3%BCrkiye_anayasa_de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi_referandumu


DEĞİŞİKLİĞİ İSTENEN BAZI MADDELERİ İNCELERSEK ; 

1.Örneğin 320 milyon nufuslu kişi başına düşen GSMH 44 Bin ABD doları olan ABD’de dahi çift meclisli Yasama organı (ABD TEMSİLCİLER MECLİSİ VE ABD SENATOSU) 435 temsici ve 100 senatör olmak üzere toplam 535 üyeden oluşurken değişiklik istenen 80 milyon nufusu ile kişi başına düşen GSMH 12 bin dolar olan ülkemizde 550 milletvekili arttırılarak 600'e çıkarılmasını doğru bulup içinize sindirebiliyor musunuz ( Md.75)

2.Milletvekili seçilme yaşı 25'den 18'e düşürülürken tahsilini tamamlamayan hiçbir deneyimi olmayan 18 yaşındaki kişinin milletvekili olmasını ve erkeklerin askerlikten muaf olarak  yaşam boyu emekli maaşı almasını doğru buluyor musunuz? (Md.76)

3.Meclis,bakanlar kurulunu ve Cumhurbaşkanı yardımcılarını ; Meclis araştırması,Genel görüşme , meclis soruşturması ve yazılı soru aracılığı ile denetleme yetkisine sahip oldu Cumhurbaşkanı yardımcılarının yazılı soru cevaplama süresi 15 gün olduğu belirtildi istenen bu değişiklikle meclisin etkisizleştirilmesini doğru buluyor musunuz ? (Md.98)

4. Her kim olursa olsun Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir partinin genel başkanı olmasını, taraflı olmasını doğru buluyor musunuz? (Md.101)

5.Her kim olursa olsun; Cumhurbaşkanının eşini,oğlunu,damadını yada seçilmemiş herhangi bir kişiyi sayı sınırlaması olmaksızın yardımı ve bakan olarak atayabilmesini ve Cumhurbaşkanı makamının hastalık ve yurt dışına çıkış yada ölüm gibi nedenlerle boşalması durumuda halkın seçmediği bir Cumhurbaşkanı yardımcısının ülkenin başına geçerek tüm yetkileri kullanmasını doğru buluyor musunuz? ( Md.106)

6.Her kim olursa olsun; Cumhurbaşkanının kendisine ve meclisin üye tam sayısının beşte üçüne seçimleri yenileme hakkı verilmesine Cumhurbaşkanının ikinci döneminde meclisin seçimleri yenilemesine karar vermesi halinde bir defa daha aday olabilmesine ve % 51 ile seçilmiş Cumhurbaşkanının %100 oyla seçilmiş meclisi feshedebilmesini doğru buluyor musunuz? (Md.116)

7.Her kim olursa olsun; Cumhurbaşkanının tek başına OHAL ilan edebilmesini, OHAY süresince  ülkeyi kararnamelerle yönetmesini Cumhurbaşkanı istemedikçe meclisin toplanmamasını doğru buluyor musunuz?  (Md.119)

8.Adalet ve hukuk yoksunu, bir tarafa ön yargılı olan askeri mahkemelerin kaldırılması ( Elbette kaldırılsın) için halk oylaması zorunlu mudur? Bunun için yasa çıkarılması yeterli değil midir? Bir tarafa çeşitli imtiyazlar verilirken (1-2 içi boş düzenleme hariç) Assubayların anayasal hakları,adaletsizliklerine dahi çözüm getirmeyen 15 yıllık iktidarın Askeri mahkemelerin kaldırılmasını Anayasa değişikliği içine çıkıştırarak algı yaratmasını doğru buluyor musunuz? (Md.142)

9.Her kim olursa olsun; Cumhurbaşkanının kendisini yargılama yetkisine sahip tek mahkeme olan Anayasa mahkemesinin 15 üyesinden 12 sini bizzat atamasını 3 üyeyi de Genel başkanı olduğu parti aracılığı ile mecliste seçtirmesini doğru buluyor musunuz?

Aynı zamanda bir parti lideri olan Cumhurbaşkanının Hakim ve savcıları atayan görevden alan  ve görev yerini değiştiren HSK’nın 13 üyesinden 6'sını doğrudan kendisinin atamasını 7’sini ise partisinin çoğunluğu elinde bulundurduğu TBMM'ne seçtirmesini ,bir partinin üyesi/tarafı olan Cumhurbaşkanının atadığı hakim ve savcıların yani adaletin bağımsız ve tarafsız olacağını düşünüyor musunuz? (Md.159)

10.Her kim olursa olsun; Cumhurbaşkanın hem partisinin il başkanını,hem valiyi hem de mahkeme heyetini atamasını doğru buluyor musunuz? ( Md. 101-104-159)

11.Halktan toplanan vergilerden oluşan bütçenin nerelere harcanacağını Cumhurbaşkanının tek başına karar vermesini doğru buluyor musunuz? (Md.161)

LÜTFEN BU DEĞİŞİKLİK MADDELERİNİ SORGULAYALIM VE OYUMUZU VİCDANIMIZLA KULLANALIM.

Değerli meslektaşlarım

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Cumhurbaşkanları Türk Milleti’nin tamamını temsil eder, oysa ki değişiklikle parti genel başkanı seviyesine düşürülmüş bir Cumhurbaşkanı sadece kendi partisinin il ve ilçe teşkilatları ile yalnızca kendi seçmenini kucaklayacağı çok açıktır. Bu durum din, etnik köken, mezhep,laik,anti laik gibi çalışmalarla kutuplaştırılan halkımızın resmen bölünmesi sonucunu doğurabilir ki böyle bir devlette ne istikrar, ne güven, ne de adalet olamaz. Yapılması düşünülen değişikliği hiçbir çağdaş ülke kullanmamaktadır. Şu an başkanlıkla ve yarı başkanlıkla yönetilen bazı devletler AFGANİSTAN-ARJANTİN-AZERBAYCAN-BOLİVYA-BREZİLYA-DOMİNİK-ENDONEZYA-ERMENİSTAN-EKVATOR-EL SALVADOR-FİLİPİNLER-GUATEMALA-GÜNEY KORE-HAİTİ-HONDURAS-İRAN-KAZAKİSTAN-KENYA-KIBRIS-KOLOMBİYA-KOSTA RİKA-LİBERYA-MEKSİKA-NİKARAGUA-NİJERYA-PARAGUAY-PERU-SEYŞELLER-SİERRA LEONE-SRİLANKA-SUDAN-SURİNAM-ŞİLİ-TANZANYA-TÜRKMENİSTAN-UGANDA-URUGUAY-VENEZUELA-ZAMBİYA.

Yukarıda ABD bulunmamaktadır; çünkü ABD’deki başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ve başkanın parlamento (Kongre) tarafından denetlenmesi hukukla etkin bir şekilde sağlanmıştır. Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ayakta hissedilen bir pranga değil adaletin simgesi terazidir. Anayasa değişiklik maddeleri kabul edildiği zaman YENİ ANAYASADA CUMHURBAŞKANLIĞI YETKİLERİ : YASAMAYI KONTROL EDECEK, DEVLETİ YAPILANDIRACAK, YARGIYI, BÜROKRASİYİ / DEVLETİ ŞEKİLLENDİRECEK, ULUSLAR ARASI İLİŞKİLERİ BELİRLEYECEK VS. GENİŞ YETKİ ALANLARI OLACAK. Bu geniş yetkilere rağmen adeta herhangi bir denetim olmayacak; ancak 400 milletvekili oyu ile yüce divana sevk edilebilecek ki bu da adeta imkansızdır, böylece ömür boyu hukuki koruma altında olacaktır. Yukarıdaki isimleri belirtilen başkanlıkla yönetilen devletlere benzemek istiyor muyuz? Sn.Cumhurbaşkanı ve 15 yıldır tek başına iktidarda olan mevcut hükümet bugüne kadar hangi yasayı çıkaramadı, hangi kararı uygulayamadı da bu yetkileri istiyor? İşte kararımız bu sorulara vicdanımızda yanıt bulununca verilecektir…  

Halk oylaması için yapılan miting, medya, toplantı vb..için  bir tarafın devletin tüm olanaklarını haksız ve adaletsizce kullanarak ikna etmek istediği kesimlere değişiklik istenen maddelerin gerekçelerini açıklamaktan sakınıp istediği doğrultuda oy kullanmayacak karşı tarafa haksızca suç isnat edip, tehdit ve hakarete varan ithamlarda bulunduğunu ibretle izliyoruz. Suç, yasalarla yapılmaması belirtilmiş, karşılığında ceza uygulaması konulmuş eylemlerdir. Bu da hukukla sağlanır. Devleti idare edenler toplumu veya bir kısmını suçlu gösterme hakkına sahip değildir. Birçoğunuz gibi Anayasa değişiklik maddelerini özümseyip sorgulayarak hiçbir çıkar peşinde koşmadan, kimseye biat etmeden, tehdit ve şantajlara boyun eğmeden, yüreklice alnımız açık, başımız dik, onurumuzla, şerefimizle oyumu kullanacağım.

Yolum (Çok partili yıllarda rayından çıkarılmış olsa da!) önderimiz Laik, demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün yoludur. İyi ki Cumhuriyet var... 

Sonuç olarak ;

Bir taraf nasıl olursa olsun, gücün sadece tek bir kişinin elinde olmasını istiyor... 
Ben ise her kim olursa olsun, gücün tek bir kişinin elinde olmasını asla istemiyorum. 

Yukarıdaki değişiklik maddelerini irdelediğim zaman Yurtsever ve Atatürk cumhuriyeti sevdalısı olarak, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu bilinciyle, Vatanım, milletim ve tam bağımsız Türkiye’nin geleceği için vicdanımla  HAYIR diyorum.

Halk oylaması vatanımıza ve milletimize Hayırlı olsun…

Saygılarımla.

 

 

  

Sitemiz’deki köşesinde 2 TEMMUZ 2016 tarihinde Kumpas mağduru olan iki arkadaşımızı yazarak bunlardan Özcan İldeniz’den aldığı mektubu yayınlayan Ersen Gürpınar yazısında;

“Değerli meslektaşlarım ÖZCAN İLDENİZ; bu ismi kiminiz duymadı,kiminiz unuttu kiminiz umursamadı. O, benim gözümde bu ülke için hayatını feda eden kahraman bir meslektaşımız…. 9 KASIM 2005 tarihinde Şemdinli’de PKK lı birine ait UMUT kitabevinde meydana gelen olaylarda bir kişinin ölümü bir kişinin yaralanması sonucu Asb.Ali KAYA ve Özcan İldeniz ile bir uzman çavuş çete kurmak adam öldürmek öldürmeye teşebbüs suçundan çok çetrefilli yargılama sonunda 40 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

TSK kumpas davalarının başında gelen bu olayda mahkumiyet Yargıtay tarafından onaylandığı için Silivri davaları gibi yeniden yargılanma olmamış bu kahraman arkadaşlarımız ülkeleri için TSK için kendilerini feda etmişlerdir.

Kendisi ile mektuplaştığım meslektaşımız yalnız bırakılmaktan hatırlanmamaktan yakınmakta. Adaletin mutlaka birgün gerçekleşeceğine inanmaktadır. Bayramı bizler ailelerimizle birlikte kutlarken tutuklu olan bu arkadaşlarımız şehitlerimizin yakınları yüreklerinda sönmeyen ateşle bayramı geçirmektedirler

Meslektaşımızın mektubuna ek olarak duygularını dile getirdiği yazısını sizinle paylaşıyor HUZUR-ADALET dolu mutlu günler nice bayramlar diliyorum.” Diyerek bizlerle paylaşmıştı.

Ardından sosyal medyada Kumpas mağduru arkadaşlarımıza adalet talebimizi MAİL KAMPANYASI İLE DİLE GETİRDİK.

Bugün adaletin gerçekleşmesindeki ilk adımın atıldığını arkadaşlarımız için Van Ağır Ceza Mahkemesi'nin yeniden yargılama kararı verdiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Olayı özetlemek gerekirse ;

TÜRKİYE gündemine oturan Şemdinli davasında, VAN 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanıkların yeniden yargılanma başvurularını kabul etti. Mahkeme, sanıkların infaz durdurma taleplerini ise reddetti.Dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, Şemdinli’de 9 Kasım 2005’te Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’nin bombalanmasına ilişkin iddianame hazırladı.

Assubaylar Ali KAYA ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş’in sanık olduğu iddianamede, astsubay Ali Kaya için “Tanırım iyi çocuktur” diyen Yaşar Büyükanıt da çete kurmak ve yargıyı etkilemeye teşebbüsle suçlandı. Sarıkaya, Büyükanıt’ın dosyasını ayırarak dava açılması için Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi. Başkanlığını İlhan Kaya’nın yaptığı Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, assubaylar ve PKK itirafçısına yargılama sonucunda 39 yıl 10 ay 27’şer gün hapis cezası verdi. SARIKAYA’NIN İTİRAFLARI DELİL OLDU.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ’ye yönelik soruşturmalar devam ederken, davanın savcısı Ferhat Sarıkaya’nın itirafları kamuoyunun gündemine geldi. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi Sarıkaya’nın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği ifadeyi delil kabul etti. Mahkeme sanıkların yeniden yargılanmasına karar verdi. Kararda, “Ferhat Sarıkaya’nın ifadesinde, dönemin KOM Şube Müdürü Mustafa Uçkan’ın getirdiği bilgilerle iddianameyi yazmaya başladığını, bilgi ve belgelerin hukuki kısmını kendisinin yazdığını, diğerlerini Mustafa Uçkan’ın bir flash bellek içerisinde getirdiğini, Uçkan’ın getirdiği bilgileri kopyalayıp aldığını ifade etmiştir.

Sözü edilen beyanlar, talep dilekçesi, maddi olgular ve dayanak delillerle bütün olarak değerlendirildiğinde soruşturmayı yürüten savcı Ferhat Sarıkaya’ya FETÖ/PDY tarafından para yardımında bulunulduğu, savcının soruşturmayı FETÖ/PDY’nin etkisiyle yürüttüğü, bu bağlamda soruşturmanın ve yargılamanın Anayasa ,yasa ve uluslar arası sözleşmelerde ön görülen ilkeler çerçevesinde yürütülmediği anlaşılmış olup, sözü edilen hususlar hükme katılan hakimler ve soruşturma savcısı için ceza soruşturmasını gerektirecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır” denildi.

YENİDEN YARGILAMA SONUCU ADALETİN TECELLİ EDEREK GÖREV İÇİN HAYATLARINI ORTAYA KOYAN ARKADAŞLARIMIZIN BERAAT ETMELERİNİ DİLİYORUZ.

Sayfa 1 / 4

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ