Gazetelerde ve televizyonlarda haber olarak duyurulduğu gibi, Denizli'de aynı apartmanda oturduğumuz 85 yaşındaki Kore Gazisi Astsubay Sayın Mustafa Sarıca hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Haberde askeri erkânın da cenaze törenine katıldığı duyurulmuştur. Askeri erkânın sadece tören komutanı astsubayımız, uzman çavuşumuz ve erlerimizden ibaret olması benim için bir gurur kaynağıdır.

Yaşayan Kore Gazi sayısı oldukça azalmıştır. Gönül isterdi ki, Gazi Assubayımızın cenaze törenine mülki erkân ve askeri erkândan garnizon komutanı da katılsın.


KORE GAZİSİNE SON GÖREV. 26 HAZİRAN 2015

Denizli'li Kore Gazisi 85 yaşındaki Mustafa Sarıca, geçirdiği zatürre nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Sarıca, düzenlenen askeri töreninin ardından toprağa verildi.

Yıllarca Denizli’nin Çaybaşı Mahallesi’nde oturduktan sonra İzmir’e yerleşen Emekli Assubay Mustafa Sarıca, bir süre önce zatürre hastalığına yakalandı. İzmir’de özel bir hastanede tedavi altına alınan 85 yaşındaki Kore Gazisi Mustafa Sarıca hayatını kaybetti.

Bir çocuk ve iki torun sahibi olan Kore Gazisi Mustafa Sarıca için Asri Mezarlıkta askeri tören düzenlendi. Törene Kore Gazisi’nin aile yakınları başta olmak üzere Muharip Gaziler Derneği Denizli Şube Başkanı Hamdi Helvacılar, dernek üyeleri ve askeri erkân katıldı.

Türk Bayrağı’na sarılı tabutun başında askerler nöbet tutarken, 85 yaşındaki Kore Gazisi kılınan cenaze namazının ardından Asri Mezarlık’ta toprağa verildi.

BİR DÖNEMİN SONU!

Haziran 17, 2015

Türkiye’nin 9'uncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel 17 Haziran 2015 günü 02:05’te aramızdan ayrıldı. Allah amelince rahmet etsin, Türk siyasetine 40 yıla yakın damgasını vuran, tarihi bir şahsiyetti.

Her siyasetçi gibi sevenleri de sevmeyenleri de vardı. Başbakanlık yaptığı dönemlerde sert siyasi kavgaları oldu, ama uzlaşmasını da bildi, çünkü hiçbir siyasi rakibine “şerefsiz, cibilliyetsiz, alçak, namert, haddini bil, sen kimsin yaa!” demedi. Kısacası önce kendi haddini bildi.

Ülke ekonomisini bilimsel yöntemlerden uzak, bakkal mantığı ile yönetti, 70 sente, 1 litre mazota ihtiyacımız olduğu dönemler yaşadık.

Kendisi değil ama, başta YEĞEN YAHYA olmak üzere çevresinin yolsuzlukları gündeme geldi. Ailem dediği iş adamlarının çoğunun yolsuzlukları ortaya döküldü. Bunlara karşı hukuk isteğe göre dizayn edilmedi. Polis teşkilatı hallaç pamuğuna çevrilmedi, “yakınıma dokunan yanar” baskısı oluşturulmadı.

12 Eylül 1980 öncesi Türkiye ilan edilmemiş bir iç savaş yaşarken, “bana sağcılar adam öldürdü” dedirtemezsin dedi, ama meydanlarda ölmüş bir çocuğun anasını yuhalatmadı.

Allah biliyor ya, Demirel’i sevmezdim ama televizyona çıktığında dinleyebilirdim, dinlerdim. Çünkü kaşları çatık, hiddet, kin, nefret, öfke dolu değildi. Höykürmez konuşurdu.

Cumhurbaşkanı olduğunda bambaşka bir Demirel vardı. Cumhurbaşkanı Demirel’i sevmiştim, zor dönemlerden geçiyordu Türkiye. Asker kıpırdandığında Demirel devreye giriyor, herkese aynı mesafede duruyor, DEVLET ADAMLIĞI sergiliyordu.

Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı farklı ama devlet adamlığı farklı bir şeydir. Devlet adamı olmak için insanın ufku olması, vizyonu olması 3 adım ötesini görmesi, kinden, nefretten arınması gerekir.

Bu gün seveni-sevmeyeni Demirel için bir Fatiha okuyacaktır.

Yöneticiler iyi şeyler de yaparlar, hataları da olur. Herkesi memnun etmek, herkese yaranmak mümkün değildir. Yöneticiye yakışmayan şey kibir, nefret, ötekileştirmek, tepeden bakmak, hoşgörüsüzlüktür.

Koltuğun, makamın cazibesine kapılıp kendi kişiliğini o cazibeye kaptırıp, başkalaşan yönetici süresi bittiğinde, sıradanlaşacağını, diğerleri gibi “herhangi biri” olacağını unutmazsa, görev süresi sonunda da saygı görür. Boşluğa düşmez!

BEN” demek yönetici için hatadır.

Yöneticiye biz demek düşer!

Yöneticiye kibir değil, tevazu yakışır. Yöneticiye kendi sesini değil, kendi sesinin yankısı şakşakçılarının sesini değil, toplumun sesini dinlemek düşer.

Devletin her kuruşu nasıl hükümetlerin namusuna, şerefine emanetse, hangi kurum olursa olsun, o kurumun her kuruşu yöneticisinin namusuna, şerefine emanettir. Kendi paranızı harcarken bir kere düşünüyorsanız, kurumunuzun kuruşunu harcarken birkaç kere düşünmeniz gerekir.

Her inanca, hâttâ hiçbir inancı olmayana da saygım var. Ancak; benim inandığım bir şey var; bakın çevrenizdeki olaylara, dikkat ederseniz görürsünüz İLAHİ ADALET ASLA ŞAŞMAZ! Öbür tarafta neler olabileceği ayrı ama burada, yaşarken bu adaletin tecelli ettiğini görürsünüz.

Hırsınız, koltuğun cazibesi gözünüze perde çekmişse…

Allah yardımcınız olsun!

Bu vesile ile Ramazanın tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerim. Samimi inanç sahiplerinin ramazanı kutlu olsun.

Asker Eşi Olmak

Eylül 22, 2014

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar,
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler,
Annesinin bir tanesini hor görmesinler,
Diye başlayan bir türkümüz vardır bilir misiniz?

Ne zaman dinlesem gözlerim dolar, evlendiğimiz gün aklıma gelir. Memleketimden ayrılmışım ve gelin olarak lojman denen bir eve girmişim. Daha dün gibi hatırlıyorum ne çabuk geçti yıllar. Asker eşi olmak, hem çok onur verici, bir o kadar da zor. Eşimle evleneli 20 yıl oldu kaç tayin yeri gördük artık bizde saymıyoruz. Diyarbakır ilk evlenip gittiğim şehir ve askeriyenin zorluklarını öğrenmeye başladığım yer. Diyarbakır iyi imiş, daha sonra Mardin’e intikal ettiler zor günler başladı. Eşim göreve giderdi hep yalnız kalırdım. Kötü bir haber gelecek diye yüreğin ağzında bekliyorsun, terör var, kendini düşünmeyi bırakıyorsun eşini düşünmeye başlıyorsun, çok zordu. Gurbettesin ailen yok kimseyi tanımıyorsun; bir gece hastalandım ne yapacağım tek başıma bilmiyorum, eşim ile saatlerce telefonda konuştum, yalnızlıktan başının çaresine bakmayı öğreniyorsun. Sabah revir açılmadan kapısında bekledim, doktor geldiğinde korkudan hiç ağrım kalmamıştı, tahlil sonuçları çıktığında taş düşürdüğümü öğrendim.

Biz asker eşlerinin yaşadığı zorluklar yazmakla bitmez. Bir adamı seviyorsun evleniyorsun ama hiç bilmediğin bir yaşamın içine giriyorsun. Şimdi düşünüyorum gerçekten çok farklı hayatımız var. Dışardan görüldüğü gibi değil, her şey bedava tozpembe bir hayat yaşamıyoruz. Eşin görevden gelmezse, nöbeti varsa, bayramları yalnız geçiririz, akrabalarımızın önemli günlerine hep yalnız katılırız. Asker eşi olmak gerçekten zordur, bu anlatılamaz yaşamak lazım. Çocuklarımızın hem annesi hem de babasıyız. Çocuklarımız çok sık okul değişmesi onları üzüyor onların üzüntüsü biz anneleri de çok üzüyor.

Birde bizi dışarıdan görenler bedava yaşıyorsunuz, her şeyi parasız alıyorsunuz, gazinolarda parasız yiyip eğleniyorsunuz diyorlar. Doğru değil oturduğumuz lojmanın kirası, yakacak parası, kantin fiyatları dışarıda herhangi bir yerden farkı yok, anlatıyorum anlamıyorlar. Yasadığımız yalnızlık uyumadığımız geceler, birde üstüne yetmeyen maddiyatsizlik bizleri üzüyor. Kimse bizi ne dinler ne anlaya bilir. 12 yıldır artırılmayan TSK tazminatları askerin maddi durumunu zorlaştırdı, bu durum aileleri de sarsıyor evlilikleri bozuluyor. Bazı emekli askerlerimiz zor durumda.

Mesai diye bir zaman kavramı yok, ikinci emre kadar derler ve ikinci emir ne zaman biter bilinmez? Bu zorlukları bütün asker eşleri yaşıyor; her rütbede. Bazıları daha çok bazıları daha az, şansına kalmış. 20 yıl olacak ortalama 3 yılda bir tayin oluruz her şeyi sil baştan yaşarız. Çocuğumun okulda en önemli gününde eşim yanımızda olmazdı. Hastalandığında yalnızsın, ne yakın ailen var nede eşin yanında hep tek başınasın. Doğumunda yanında eşin yoktur. Eşim benimle değil işiyle evlidir, bunu başta anlamakta zorluk çekiyordum ama zamanla alışıyoruz.

Eski kötü lojmanları tamir etmekle, temizlemekle, taşınmakla ömrümüz geçiyor. O kadar bıkmışım ki, keşke çadır alsaydık taşınması kolay olurdu diye düşünüyorum. Biz bir yere kök salamıyoruz. Zorlukları yazmakla bitmez hangi birini yazayım ne desek inanmazlar millete göre bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşıyoruz. Türkiye’nin her şehrinde mutlaka bir arkadaşım vardır. Doğudan Ankara’ya geldiğimiz de oğlum okula ilk zamanlar alışamadı daha yeniyiz, öğretmeniyle konuştum hocam oğlum çocuklarla yakınlaşamıyor sizde yardımcı olun dedim, öğretmenin bana verdiği cevap “Bunlar Ankaralı, büyük şehir havası var, biraz zor olur” dedi. Ben aldığım cevap karşında şok olmuştum oysa biz Malatya’dan gelmiştik, eşim de, bende doğulu değildik. Öğretmenimizde Kayserili idi. Bizim çocuklarımız batıya geldiğinde doğulu, doğuya gittiğimizde batılı çocuklar oluyor. Sık tayin olduğumuz için özene bezene aldığımız eşyalarımız taşınmaktan kısa zamanda kullanılamaz hale geliyor. Taşındığın şehre üç yılda alışıyorsun, tam alıştın, bir bakıyorsun yine tayin olmuşsun. Ve yeniden her şeyi sil baştan yaşıyorsun, bu bizi ve çocuklarımızı çok yıpratıyor. Yeni bir şehre alışmak biz asker eşleri için çok zor, ilk başlar asla alışamam diyorsun, Kıbrıs’ta balkonumuzdan Türkiye’ye bakar ve ağlardım, isteyerek gitmemiştim, aslında hiç isteyerek bir yere gittiğim tayin olmuşluğumda yok, sonra alışıyorsun ve oradan ayrılırken yine üzülüyorsun.

Lojmanda hep beraber yaşadığımız subayı astsubayı uzmanı, zamanla biz eşler dost oluyoruz ailen onlar oluyor bir sıkıntı olduğunda birbirimize yardım ediyoruz yakın aile gibi oluyoruz. Ne yazık ki bazı durumlar var bunları anlamış değilim; lojmanda o kadar yakın her şeyi paylaşıyoruz. Bir gün çarşıya çıkıyorsun arkadaşlarla ordu evine bir uğrayalım bir çay içelim diyorsun kapıda sen astsubaysın subay tarafına giremezsin ya da astsubay tarafı bu defa uzmana sen buraya giremezsin diyorlar şaşırıyoruz bu olay hepimiz çok üzülüyoruz. Çocuklar içinde iyi olmuyor bir arada büyüyorlar ama bu ayrım olduğu sürece tam bir birlik olmuyor. Oysa biz bir aileyiz subayı astsubayı uzmanıyla. Dilerim bundan sonra bu tuhaf ayrımcılık ortadan kalkar.

Çalışan asker eşleri de çok zorluk yaşıyor eşinin gittiği yere tayin çıkmıyor, ya da çok ücra kimsenin gitmediği yere tayini çıkıyor. Çoğu sivillerin gitmediği okullarda, sağlık ocaklarında asker eşleri görev yaptı ve halen yapıyor. Çalışıyorsun eşin yanında yok, çocuklar var, her şey zor oluyor.

Şark görevi eşimin 14 yıl olmuş, bunun 9 yılını beraber geçirdik. Doğuda başımdan çok olaylar geçti, her asker eşi gibi. Ama ben birini anlatmak istiyorum. Bir gün çarşıda dolaşırken bir bayan yanıma geldi. Zor durumdayız bana para verme, çocuklarım aç evde market alışverişi yapar mısın dedi. Ben üzüldüm kadının haline hemen oradaki markete girdim bir şeyler aldım kadının adresini de aldım. Çünkü evine gitmek durumlarını görmek istiyordum. Lojmanda arkadaşlardan yardım topladım sağ olsunlar, subayı astsubayı uzmanı hepsinin eşi bir şeyler verdi. Bizlerde çok olduğundan değil, arkadaş zor durumda, çocuklarımızın 2 giysisi varsa birini ona verdik. Bir kaç gün sonra eşimle konuştum kendiliğimden hazırladığım yardımları toparlayıp arabaya koyduk. Giderken oğlumu evde tek başına bıraktık eşimle yola koyulduk. Onların yaşadığı mahalleye geldiğimizde ben şaşkın bir halde eşime baktım biz buraya geldik ama burası tekin değil çünkü çoğu evlerin dışına örgütün isimi yazıyordu. Eşime eyvah dedim biz bu mahalleden nasıl sağ çıkarız? Bizim yabancı olduğumuzu ve asker olduğumuzu bunlar anlar dedim, aklıma evde tek başına bıraktığım oğlum geldi, biz ölürsek oğluma ne olacak dı? Eşim çok sakin bir halde bana dedi ki biz buraya zor durumdaki bir insana yardım için geldik eğer bizi öldürürseler biz şehit oluruz dedi. Bu arada kadının evini kenarda küçük bir baraka yanında bulduk. Arabadan inince kadın beni tanıdı bana koştu sarıldı evine girdim. Dört çocuk ve böbrek hastası kocası ile durumları gerçekten çok kötü idi. Beni görünce çok sevindiler. Ben onları hiç bırakmadım daha sonra yine gittim yardımlar götürdüm ve belediye gitmelerini sağladım. Tayinimiz çıktığında gidip söyledim artık gidiyoruz dediğimde çok üzüldüler. Oradan ayrılma zamanı geldiğinde beni dualarla sarılıp yolcu etti.

Biz asker eşleri nerede bir zorluk varsa oraya koşarız. Şimdi Ankara’dayım çok tayin olmaktan yakın arkadaş edinmekten korkuyorum. Ya onlar giderse, ya biz gidersek endişesi yaşamak beni yalnız bıraktı. Belirli bir zaman sonra insanlardan uzaklaşıyorsun. Eşim görev yılı 25 oldu ben halen tedirgin yaşıyorum bakarsın tayin çıkar diye. Hangi memur 25 yıl oldu tayini çıkacak diye bekler? Çocuğun okuluymuş kimse bunları düşünmüyor. En azından bizlerinde insan olduğunu bir hatırlasalar.

Biz asker eşleri bu zorluklardan sonra daha çok güçlendik, eşim bana sen komandosun der, çünkü kendi kendime yeterim. Bizi üzen sivil arkadaşlarımız askeri başka mesleklerle aynı tutmaları, oysa hiç ilgisi yok. Her meslek kutsaldır ama asker yaşadığı ve ailesinin yaşadığı sıkıntıları hangi meslek grubu yaşıyor. Sivil arkadaşlarımız bizi anlayın bizim hayatımız anlatılmaz yaşanır.

Asker eşi olmak her şeye inat dimdik ayakta kalmaktır, çocuklarınla 23 Nisanları, okul bayramlarını yalnız geçirmektir. Çocukların hastalanınca gece yarısı acillerde yalnız olmaktır.

Asker eşi olmak bir gün, eşiniz yerine, evlendiğiniz adamın ilk andan beri boynunda taşıdığı künyesi size teslim edilince metin olmak, eşinizi asker selamı ile uğurlamak demektir.

Mine YİĞİT
Assubay Eşi

Bir dostum anlatmıştı;

Babanın evlat sevgisinin şaha kalktığı coştuğu bir ortamdı belki.

Evladının sesini duyabilmek mutluluğun erişilmezidir baba için.

Bu mutluluğu yaşama olgusunda.

Oğlunu telefonla arar bir baba.

Mutlu duygularını paylaşım ortamında.

Ve karşısındaki ses yanıt verir,

Baba henüz bir söylemde bulunamadan;

  • Babacığım bir dakika... Öyle meşgulüm ki! Kapat telefonu. Sana ayırabilecek zamanım hiç yok. Ben seni sonra ararım...

Baba bekler, bekler...

Umutla, heyecanla oğlunun aramasını uzuuun süre....

Yoktur olgularda ve sonuçlarında!

Tüm umutlarını yitirince baba,

içtenlikli komşusuna gider ve;

  • Kendimi iyi hissetmiyorum

der. Ve hemen ekler;

  • Ben ölürsem, eğer beni siz defnedin. Ne olur yardımını esirgeme

der komşusuna.

  • Ancak bir isteğim var sizlerden. Ne olur oğluma haber vermeyin, üzülmesin. İşleri vardır. Belki zamanı yoktur!

Neden sonra aradan aylar geçer.

Oğlunun aklına gelir babasını.

Arar...

Telefonda ulaşamayınca çıkar gelir ama baba yok ortalarda!...

Babanın vasiyeti vardır ve sevgili oğluna,

Anlatılır...

 

Mehmet KAYALI

Merhaba!

Temmuz 11, 2014

22 Ocak 2011 tarihinde “VEDA” etmiştim.
11 TEMMUZ 2014 Tarihinde “MERHABA” diyorum…
Neden veda, neden merhaba, açıklayacağım…
Ama önce bir vefa borcunu ödemem gerek!

Kendisi ile yüz yüze görüşme şansım olmadı, telefonla görüştük hep, yazılarına hayrandım. Bunu kendisi ile de paylaşmıştım. Ama o, benim için “Usta”, assubayların Yaşar KEMAL’iydi.

Evet Mehmet ALİ KILINÇ Ağabey, bir kere daha seni saygı ve rahmetle anıyorum.

Anamur’da iki torun var, “gel” dediler mi gideceksin, çare yok! Kurtsuyu’nu geçtikten sonra sağa, Toroslara tırmanırken bitmek tükenmek bilmez virajlara başlamadan önceki son düzlüktedir ZEYNE… Gülnar’a kadar bitmez tükenmez virajlar, Gülnar’da mola verir. Sonra asırlık çamların, meşelerin arasından geçip, AYDINCIK’a varılır.

Oralardan geçerken istisnasız her seferinde Mehmet Ali Abi’nin, Usta’nın buralarda bir yerlerde olduğunu, sanki sırtını ulu bir meşe ağacına dayamış, yazısını yazdığını düşünürüm.  Şöyle ormanın içlerine yürüsem oralarda bir yerlerde görüşeceğiz gibi gelir.

O, Torosların aşığıydı, Torosların kocaman yürekli çocuğuydu.

Assubayların da gururu!

15 Mart yürüyüşünü görse ne kadar mutlu olurdu! O,belki orada değildi, ama eminim onu tanıyan herkesin yüreğindeydi. Ve Sayın Başkan Halil ERGENLİ’nin elindeki resimdeydi. Sayın KESER ile yürüyüş sonrası görüştüğümüzde, “Mehmet Ali Abinin yorumunu duymak isterdim” demişti.

Toplumlar kendilerine hizmet edenleri, yüreğini adayanları unutmamalıdır.

TEMAD Yönetimi mi olur, Antalya TEMAD mı olur, yoksa başka bir sivil inisiyatif mi olur, GÜLNAR Belediye Başkanlığı’na baş vurup , bir caddeye,bir sokağa, bir tesise adının verilmesini teklif edelim. Gerekirse imza toplayalım.  Hiç olmadı bir levha dikelim, “Emekli Deniz Astsubay Mehmet ALİ KILINÇ bu topraklara aşıktı, Ruhu şad olsun” diyelim.

Hiç değilse bu kadarını yapabilelim.

 

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ