×

Uyarı

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Değerli Meslektaşlarım

Elini, beynini hareket ettiremeyen insanlar dogruyu görmek, anlamak, anlatmak, işlerine gelmez.

Öyle ki sporu, sanatı, musikiyi, edebiyatı, tarihi, ilmi YÖNETİMİ  kendinde biraz geliştiren insanların baktıkları pencere farklıdır!

Hakkaniyetli insanlar hep doğruları söyler, doğrular da insanlara hep acı gelir ...

Havayla desteklenen bu yönüyle insan, havasız yaşamın olmayacağını da...

TEMAD & TAS-SEN

Her ikisi de sınıfımız için yapılanmış STK' lar.

Her ne kadar sendika şimdilik  tam olarak bir resmiyet kazanmamış olsa da yol alıyor geleceğe doğru.

Uzun soluklu bir yolun, inanmış bir grubun, sabır ve terbiye ölçülerinde hem yurttaki anayasal zeminde ve de evrensel hukuk çizgilerinde aynı anda yol aldıklarını izliyorsunuz.

ONLAR, BU FEDAKAR ARKADAŞLARINIZ KİM İÇİN MÜCADELE VERİYOR?

Bu yapılanmanın ilk adımları atılırken BELÇİKA'DA, ROMA'DA görüşmeler yapılırken bir çok hukuk adamı ile evrensel ILO  üzerinde çalışmalar yapılırken bu arkadaşlar hainlik mi yapıyorlardı bu sınıfa?

18 Ekim 2014 günü Roma'da Euromil'e kabul edilirken, ceplerden harcanan, pasaport ve yol masrafları için kredi alınırken okey masalarında assubay sorunları çok yönlü, bilimsel tartışanlar ile yön verip bizlere hakaretler yağdıranlara ne demeli?

Üniformalı Assubaylar  gün geldiginde Sendikal haklarını kazanacaklar. Emekli Assubaylar sorunlarını daha verimli platformlarda çözecekler.

Ülkemizin taraf olduğu Uluslararası anlaşmalar gereği Sendikal hakkımızı kimse dile getirmemişti o tarihlere dek.

Biz; önce EUROMIL'e başvurduk. Cevapları olumluydu. TAS-SEN'i kabul edeceklerini bildirdiler. Tarih 14 şubat 2014 gününü gösterirken çok mutluyduk.

En büyük sorunu; Sendikamızı TEMAD karşıtı gören anlayıştaki  arkadaşlarımızdan görmekteyiz. Biz ne TEMAD karşıtı ne de alternatifi değiliz.

EUROMIL Başkanı; Emmanuel JACOB'u davet ettik. Finans direktörü Ton de Zeeuw' ün de dahil olacağı ilk toplantımız 9-10 Nisan'da olumlu oldu İstanbul'da... İlk genel kurula kadar devam edeceğimiz yönetici arkadaşlara ve İl başkanı olarak belirlediğimiz kardeşlerime camiamız adına tarihe geçen çalışmalarından dolayı tüm sınıfımız minnetar olmalıdır.

İnce belli bardaklarda çay içerek,masa örtülerini yenileyerek, kapı önlerinde lokma döktürerek bu mücadelede kartvizit başkanlıgı yapanların bu sınıfa verecegi hiç bir şey yoktur! Bizler, sınıfımızın çektigi acıları hissederek onlar gibi yaşayan gittigi noktalarda normal odalarda kalmak yerine ÖZEL SUİT odalarda özel yaşamlarına renk katanlar ile  aynı görüşleri paylaşamayız!

Biz gönüllüler assubay sevdası ile; kendi evlatları bildigimiz kışladaki muvazzaf evlatlarımıza abilik görevi yapıyoruz. Gün geldiginde bu onursal bayragı onlar daha yükseklere taşıyacaklardır...

Kar topu misali bu heyacan tüm yurda taşmaktadır.

İstanbul'dan başlayan yürüyüş Eskişehir, Ankara, Antalya, Balıkesir, yakında İZMİR ve tüm yurtta hissedilmektedir.

Gerçekler her zaman acıdır, kapama gözlerini arkadaşım.

Aç gözlerini düşman görme arkadaşlarını!...

Asıl merak ettiğim şu; insanın bu kadar bariz ve açıkça ortada duran gerçekleri görmemesi için nasıl bir mekanizması var? Bu mekanizması da doğallığının, içgüdülerinin, genlerinin oluşturduğu programın bir parçası mı? Ya da ne?

Saygılarımla..

Atilla ABAYLI

Sendika Euromil

Kasım 10, 2014

 

Fikir ve zikir birlikte olduğu zaman değer kazanır.

Birliktelikten güç doğar.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir çok sendika, önce kuruldu, sonra üyeler gelmeye başladı ve sonra, yasal zemin hazırlandı.

Haksızlıklar başka türlü ortadan kalkmaz.

Oluşum, sizlere yapılan haksızlıkları eşitliğe dönüştürme olgusudur. Emeği geçenleri, içtenlikle kutlarım.

Sizi de kutluyorum, okuma yaklaşımınızdan dolayı.

Fikren katkılarınızı inkar edemeyiz.

Kim ne derse desin, sağlayacağı faydalar büyük olacaktır.

bir “sel” düşünün, seli oluşturan dereciklerdir.

Kimse farkında değil belki ama atılan adım çok büyük.

Konuyu inceleyerek, bunun bilincine varanlar şimdilik azınlıkta olabilir.

Amma unutulmaması gereken olgu;

Kaybeden olmayacak.

Olumsuz düşünenlerin dediği gibi bölünme değil güçlenmedir bu.

Birleşmenin sonucunda, dünya ve avrupa astsubay kuruluşlarının birliğini arkamıza destekleyici güç olarak almanın bize (assubaylara) sağlayacağı faydaları henüz göremeyenler, konuya kuşku ile bakabilirler. Ve, Temad bölünüyor diye çığlık atabilirler.
Bu olumsuz kuşkular gerçek değildir!

Gerçeklerle örtüşmesi olanaksızdır.

Bölünme diye olumsuzluğu nereden çıkarıyorlar bilinmesi zor bir yaklaşım.

Bu olumsuz söylemi sizlerden duymak, sizleri sevenleri de üzeceğini bilmelisiniz.

Bunun yerine çağdaş, insan haklarına saygılı ülkelerin, paylaşımcı ve eşitlikten yana davranışlarından faydalanmanın bizlere (assubaylara) ne zararı olabilir?

Birliktelikten yana olmalısınız ve çağdaş ülkelerin hak aramada yanımızda olmasını desteklemelisiniz.

Öğrenim yaşımız biraz geçse de çabalarımız öğrenme olgusundadır.

Ve içeriği sevdiklerimize hizmet verme gayretidir.

Tabii ki başaracağız..

Ve özgüvenimiz tamdır.

Sevgilerimiz, tenkit içtenlikli yorum yapanlaradır.

Tüm hak kazanımımız, gayretlerimiz sizler içindir.

 

Mehmet KAYALI

Saygıdeğer Meslektaşlarım,

Her vesile ile belirtiyoruz; biz bu ülke ve ordumuza sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla kanıtladık. Hiyerarşiye saygı içerisinde kalarak tek talebimiz oldu; adalet! Ama ne yazık ki, her kurum kendi personelini koruyup kollarken, TSK assubaylarına tahakküme varan haksızlık, hukuksuzluk yapıyor ve bizleri sadece göreve ve ölüme gönderirken hatırlıyor. Bu adaletsizliklere son vermek için 1971 yılı assubay eşlerinin protesto yürüyüşü ve ardından da 'bıçak kemiğe dayanınca' 1975 Ocak Eyleleri gerçekleştirildi. Bu eylemler sonunda sesimizi duyurmaya çalıştığımız kurumumuz, adaleti sağlamak yerine, adaletsiz ve keyfiyete dayalı ceza yöntemine başvurdu. 1975 olayları bizi yıldırmak yerine mücadele kararlılığımızın pekişmesini sağladı. Darbelerle de gelen antidemokratik baskılar sonucu, askıya alınan yüreğimizdeki isyan, bu sitenin;

Haksızlığa karşı duran, emeğinin, alın terinin, akıttığı kanın karşılığında adalet, eşitlik, insan onuruna saygının gerçekleşmesini isteyen, çocuklarına aydınlık yarınlar bırakmayı ve insanca yaşamayı  amaçlayan assubay meslektaşım;

Sicil, sürgün, ceza tehdidi ile yıllarca sustun suturuldun. Açlık sınırında emekli maaşına mahkum edildin. Sosyal ve ekonomik hakların  engellendi. OYAK  tarafından yok kabul edildin!...

Hâlâ susacak mısın?

çağrısı ile mücadele ateşi yeniden yakıldı. Zamanın TEMAD yönetimi ne yazık ki derecemizden, kadememizden, haklarımızın temel gerekçelerinin bilgilerinden uzaktı. İstisna şubeler dışında kalanlar ise lokal ve gezi hizmetleri ile yetiniyorlardı. Ödeneğimiz, aidatımız, binamız, sekreterimiz olmadan haksızlıklara isyanımızı dile getiren çalışmalar yaptık. Muhtelif platformlarda ve basında  yazı dizileri, makaleler yayınladık. Bize inanan gazetecilerin de desteği ile sesimizi duyurarak bir çok taşın yerinden oynamasını sağladık. Cumhuriyet tarihinde ilk kez assubayların dayanışması ile kamuoyu ve ilgililere haksızlıklarını hukuksuzluklarını dile getiren ve kararlılıklarını açıklayan gazete ilanı verdiler. Bunu hiç bir kişisel ego ve çıkarı olmadan gerçekleştiren assubay sevdalılarına bir kez daha minnettarlığımı sunuyorum.

Mücadeleye yeni bir heyecan katmak için zamanın yönetiminin ve statükonun değişmesi gerekiyordu. Site yönetimi, yazarları ve mücadele gönüllüleri ile kurulan TEK YÜREK GRUBU  çalışmaları sonucu bayrağı ANKARA’daki YENİ OLUŞUM grubuna devrettik. 2008 seçimlerinde kişisel hırslar yüzünden kazanım sağlanamadı. Ardından 2011 seçimlerinde hepimizin desteği ile Sn.Keser ve ekibi bizleri temsil görevini devraldı.

Toplumda büyük bir heyecan ve umut ile yönetime TEMAD tarihinin en büyük desteği verildi. Site ve PES grubu ile sosyal medyada büyük bir birlik ve beraberlik rüzgarı estirildi ama ne yazıkki Sn.Keser, yelkenlerini bu rüzgarla doldurduğu TEMAD gemisinin rotasını, kişisel ego ve çıkar limanına yönlendirerek, umutların erozyona uğramasına neden oldu!

Kendimize ve mesleğimize saygımızın gereği olarak başarıyı alkışlayıp yanlışı eleştirmek görevimizdir. 

Hepimizin şahit olduğu yaşananları tek tek saymak istemiyorum. Bir önceki “BAŞKAN NEREYE KOŞUYOR?” başlıklı yazımda da belirttiğim hususlara ek olarak ana hatları ile olumsuzlukları sizlerin bilgisine bir kez daha sunuyorum. TEMAD bizim derneğimizdir. Her assubay TEMAD tüzel kişiliğine saygı duymaktadır. Eleştirilerimizdeki amaç, temsilcilerimizin hatalarını tekrarlamamasını sağlamaktır.

Olumsuzlukları eleştirenleri yine TEMAD ve Sn.Keser’e düşmanlık olarak değerlendirecek olanlar, bizlerin mücadeleye, Sn. Keser’e ve TEMAD’a desteğimizi gözardı ederek ahkam kesmeye devam ederlerse TEMAD ve mücadeleye en büyük zararı vereceklerdir. 

Sn. Keser ve ekibi olağanüstü seçimler sonucu düştüğü yanılgıyı tekrar yaşar 2014 seçimlerinde delegelerin çoğunluğunun KERHEN verdiği oyları başarı zannederek aşağıdaki olumsuzlukları devam ettirir, kişisel ego ve çıkarları ön planda tutarsa mücadeleden kazanan assubaylar değil TEMAD’dan nemalananlar olacaktır…

18 Ekim 2014 tarihinde yapılan olağan seçimde Sn.Keser “biz icra makamı değiliz, ben sizden temsil yetkisi aldım” buyurmuşlar. Haklısınız Sn. Bbaşkan bizler de her vesile ile TEMAD’ın icra makamı olmadığını, yönetimden mucize beklemediğimizi, tek isteğimizin üyesine saygılı, kararlı ve kişisel hesaplardan uzak bir temsiliyet olduğunu savunuyorduk.

Peki ama 2011 seçimlerindeki vaatleriniz arasında 1’inci maddesinde belirtilen;

Birinci önceliğimiz; Yıllardan beri çözüm bekleyen özlük haklarımızı almak olacaktır.

a. Özlük haklarının alınması için ilgili, yetkili ve etkili kurumlarla sonuç alınıncaya kadar müzakereler kararlılıkla yürütülecektir.

b. Gerektiğinde meslektaşlarımız ve kamuoyunun desteği alınarak kararlılık ve güç gösterisi olacak yürüyüş, gösteri ve her türlü eylemleri yapacak ve bu eylemlere sonuç alınıncaya kadar kararlılıkla devam edilecektir.

sözünü söylerken sadece temsil yetkinizin olduğunu bilmiyor muydunuz? Yoksa siz “Dünün güneşi ile bu günün çamaşırı kurutulmaz” diyerek emeğe saygısızlığın en büyük örneğini veren  danışmanınız, sırdaşınız, dostunuz ve yönetim kurulu üyeniz müfteri Sami Başkaya’nın etkisinde mi kaldınız? 

Üç yıllık icraatlarınızı, tüzükteki anti demokratik delege seçimi ile belirlenen ve bu nedenle temsiliyet yetkisi tartışılan delegelerin çoğunluğu, kerhen de olsa oyladılar.

Peki biz "karlar yağdı, izler örtüldü" diyerek heba olan 3 yılı unutup, daha kaç yıl adaletin gerçekleşmesini bekleyeceğiz? Geçmişten ders almayan geleceğini tesis edemez. Bizler çabuk unutan  bir milletiz. İsterseniz yönetimin 3 yıllık icraatını, pardon icraatsızlığınızdan bazı konuları ana hatları ile sayalım;

1.Göreve geldiğinizde ilk ziyaret ettiğiniz makam Genelkurmay oldu. Kapısından girdiğiniz andan itibaren saygı gördüğünüz genelkurmay’da sizlere bizzat Sn.Genelkurmay başkanımız “sorunları ilk elden sizden alacağız ve birlikte çözeceğiz. Sokaklarda hak aramayın. Kurumunuzla kavgalı intibaını vermeyin” demişler. Bunu yönetim kurulundaki arkadaşlarımız açıkladılar. Ayrıca size bir gazetenin benimle yapmak istediği söyleşiyi “bizim yasal temsilcimiz TEMAD var, onunla görüşün” diye  sizlere aktardığımda “olumlu gelişmeler var. Şikayet gibi anlaşılacak bir söyleşi ile ilişkilerimizi zedelemeyelim” diyerek bizzat kendiniz ifade ettiniz.

Peki ne değişti de birden TV programlarında genelkurmayı eleştirmeye başladınız? Elbette sorunlarımızın kaynağı genelkurmayı eleştireceksiniz ama, kimse sizin bu eleştirilerinizde, assubayların mahalle bekçilerinden daha alt kademeden göreve başlatıldığını, emeklisinin ilkokul mezunu KİT işçi emeklisinden daha az maaş aldığını duymadı. 

Bizim hiç bir derdimize çare olmayacak ŞEZLONG ALBAYI - GÜZİN PAŞA - REZERVE PAŞA - GENELKURMAY LAV EDİLMELİDİR gibi maksadı aşan çıkışlarınızla genelkurmayla diyaloğu sonlandırdınız. Ancak, 28 Şubat’ın rövanşını assubaylardan alırcasına, yıldırdır genelkurmayın sorunlarımıza çözüm getiren  tekliflerini tozlu raflarda bekleten iktidara tek kelime kullanmadınız. SORUNLARI GENELKURMAYA RAĞMEN ÇÖZECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORSANIZ NEDEN ÇÖZEMEDİNİZ? ÇÖZÜM  GENELKURMAYDA İSE DİYALOG OLMADAN NASIL BAŞARACAKSINIZ?

2.Sizlere site yönetimi adına  “genelkurmaya yaptığınız eleştirileri tartışmıyoruz. O günkü konjöktürde bunu gerekli görmüş olabilirsiniz ama  bu yüzden TEMAD başkanına uygulanan orduevi yasağına tepkimizi ve yeni göreve gelen kuvvet komutanlarına haksızlıklarımızı bir kez daha duyurmak adına bir mail kampanyası yapın” teklifinde bulunduk.  “TEMAD sitesinde bunu gerçekleştirmemiz  teknik olarak mümkün değil. Siz yaparsanız seviniriz” yanıtını verdiniz. Size metni gönderip onayınızı aldık. Ancak, katılımcı miktarı kararlılığımızın ifadesi olacaktı. Bu kampanyaya bir kaç TEMAD yöneticisi dışında katılmadınız. Katılmaları için şubelere tavsiyede bile bulunmadınız. Bu nasıl perhiz, nasıl lahana turşusudur? O kampanya Yunan assubaylarının haklarını mı savunuyordu? Acaba “katılırsak başarı org sitesinin olur, prestij kaybederiz” diye mi düşündünüz? Bunun başka bir açıklaması olabilir mi? Oysa sizlerde gayet iyi biliyorsunuz ki, site yönetimi bugüne kadar kendisini ön plana çıkaran hiç bir davranış içinde olmamış, tarafsızlık ilkesi ile TEMAD ve mücadele misyonunu büyük bir özveri ile yerine getirmiştir.

3. Genelkurmay ile diyaloğun sonlandırılması üzerine, mücadele gönüllüsü arkadaşlarımızla yaptığımız istişareler sonunda, çoğunluğun düşüncesi olarak, soruna çözüm bulmak adına size, “Genelkurmaydan randevu talep edelim. Alabilirsek oluşturacağımız heyette 2 TEMAD başkanı da  olsun. Genelkurmaya, savaşan ülkeler bile diplomasiyi sürdürürken, sizin eleştiriler yüzünden ordumuz personelinin büyük çoğunluğunu teşkil eden assubayların temsilcileri ile görüşmemeniz, iyileştirme çalışmalarını askıya almanız kabul edilemez. Assubay huzursuz ise orduda huzursuz olur. Eleştirilmek istenmiyorsanız taleplerimize yanıt verin. Çünkü bizler imtiyaz değil adalet istiyoruz” ana fikrindeki görüşmeye "kişisel görüşün ama Temad ile ilgili görüşürseniz diz çökmüş oluruz" dediniz. Peki sorunları nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Eylem planınız  nedir? Unutmayın ki sizin bu tavrınız sonucu oluşan tepkiler yüzünden görevdeki kardeşlerimiz baskı altında, emeklimiz açlık sınırında geçim savaşı veriyorlar… Sarı öküzü aslanlara teslim etmiyelim diyenler sarı öküzün tüm sürüyü aslanların önüne attığı gerçeğini unutmamalıdırlar!

4.TEMAD tarihinin en büyük desteği bu yönetime verildi ama TEMAD tarihinin hiç bir döneminde assubaylar birbirlerine bu kadar tahammülsüz ve mücadeleden umutsuz olmadılar. Çevrenize ve sosyal medyaya bir bakın. Umuttan, mücadeleden söz eden var mı? Bir çok şube başkanı görevinden ayrıldı. Bir çok arkadaşımız artık mücadele içerisinde yer almıyor. Daha önceki yıllarda Anıtkabir’de onbinler varken, bu yıl sadece delegeleriniz ve bir avuç Ankara ve civardan gelen meslektaşlarımız vardı. Bu sizin için anlam ifade etmiyor mu?

5.TESUD’a devredilen malların değeri tek kuruş olsa bile geri alınması elbette önemseniyor ama kesinleşmemiş yargı kararını alel acele kamuoyuna 'seçimler zamanında' duyurmanız kasaba politikası olarak değerlendirilmiştir. Tıpkı ahbap çavuş ilişkileri ile, 30 teşkilatının 9 tanesi SİİRT temsilcisi olan, bir avuç üyesi bulunan KAMU-DER’in, TEMAD’ı yılın derneği seçmesini seçime 3 gün kala duyurmanız gibi… Peki bu dernek önemli bir dernekti, TEMAD’ın çalışmalarını takdir ederek yılın derneği olarak kabul ediyordu da, bugüne kadar hangi açıklaması ile bunu ifade etti? Eylemlerde neden yanımızda değillerdi? Milletin zekası ile alay edilerek başarı sağlayamazsınız.

6.TEMAD, her siyasi görüşe eşit mesafede olmalıdır. Bu, hem derneğimizin siyasallaşmaması hem de farklı görüşlerdeki meslektaşlarımıza saygının bir gereği olmasına rağmen, mevcut yönetim televizyon programlarındaki açıklamalarında haklarımızla ilgili teklifleri sümen altı eden iktidara tek kelime etmek bir yana, bu partinin destekçisi olduğumuz imajını veren davranışlar içerisindedir. Ülkemizde yaşanan kaos ortamına sessiz kalınmış, iktidar eleştirilmemiş, ayrıca TEMAD adına AKP’nin parti grup toplantılarına ve genel kuruluna anonslarla katılım sağlanarak, assubayların iktidar partisinin yanında olduğu mesajı verilmiştir. İzlediğiniz mücadele politikaları gereği bu partiden sorunlara ve kişisel beklentilerinize çözüm bekleyebilirsiniz ama assubayların bu partinin arka bahçesi gibi gösterilmesine kesinlikle hakkınız yoktur…

7.Tüm haklarımızı farz edelim TEMAD sayesinde kazanacağız. Peki, üye olmayan, destek vermeyen bu haklardan yararlanmıyacakmıdır? Elbette yararlanacaktır. O halde TEMAD’a destek, gönüllülük esasına dayanır. Derneğine mecburiyeti olmadan, kendine ve mesleğine saygısının gereği  maddi ve manevi destekler verenin olumsuzlukları eleştirme hakkı vardır. Eleştiriye tahammülsüzlük göstererek gündem değiştirmeyi amaçlayan, mücadeleye hiç bir maddi ve manevi destek sunmayan bazı ahlaksız müfteriler, gündem değiştirerek olumsuzlukların sorgulanmasını engellemek adına  eylem isteyen meslektaşlarının tamamına geri zekalı, eleştirenlere de çeşitli hakaret ve iftiralarda bulunmuşlardır. Bu kişilere gösterilen tepkiye rağmen bunların bizim mücadele adına gönderdiğimiz paralarla 5 yıldızlı otellerde ağırlanması, delege yapılması, yönetime alınmasının tek nedeni vardır, bu kişiler yönetimin bilgi ve talimatı ile hareket etmişlerdir. Üyesine saygısı olmayan bir yönetim bizleri nasıl temsil edecektir? Ya da biz bu yönetime nasıl saygı duyacağız?

8.Vaatleriniz arasında katılımcı bir yönetim sergileyeceğiniz sözünü verdiniz. Hâttâ video konferanslarla şubelerin görüşlerinin alınacağını belirttiniz. Peki 3 yıllık yönetiminiz sırasında hangi konuyu şubelerle istişare ettiniz? Uygulanması mümkün olmayan ÖLÜM ORUCU kararını bile şubelere danışmadan aldınız. Sizin aklınızdaki ve programınızdaki istişare ve bilgilendirme toplantıları, seçime 1 ay kala, delege oylarını hatırlayınca mı aklınıza geldi?

Bazı şubelerimiz, lokali ve geliri olmadan, özveri ile assubayları temsil savaşı verirken, bazı şubelere borç adı altında yaptığınız yardımları etik buluyor musunuz? Yasal zorunluluk olmasına rağmen ayrıntılı bilançoyu açıklamamanızın özel bir gerekçesi var mıdır?

Assubaylar günü ve seçimlerde delege ağırlaması dışında mücadeleye katkı için kullanıldığı yer varmıdır?

Bizler için açtıkları davayı kaybeden arkadaşlarımızın maaşlarına SGK dava ve avukatlık gideri olarak haciz koyması üzerine sizden yardım talep ettim. Size yeni destekler sunarız dedim. “Tüzükte yok, yol olur” dediniz ve yardımı ret ettiniz. Vefat eden meslektaşlarımızın yetimlerinden güç durumda olup okullarını bırakanlara tek kuruş yardımda bulunmadınız. Haksızlıklarımızı dile getiren gazete ve bilboard ilanlarını vermediniz. Peki mücadeleye destek için gönderilen bu paraları nerelere harcadınız? niçin açıklamaktan imtina ediyorsunuz? Seçimde tartışılmadan ibra edilmesi sizi meslektaşlarınızın vicdanında aklar mı?  Yardımların bıçak gibi kesilmesinin nedeni bu değil midir?

9.Bu mücadeleye gönül ve destek vermiş olanlara hiç saygınız yok! Yüreğindeki adalet ve insan onuruna saygının gereği, tüm ezilenler gibi bizlere de '100 TEMAD şubesinden fazla destek olup sesimizi duyuran' Sn.Umur TALU’yu ziyareti bile, 2 yıl sonra bizlerin ve İstanbul İl Başkanlığı'nın ziyareti ve basın açıklamasından sonra, zorunlu olarak yaptınız. Mücadele adına DENİZLİ - ANKARA arasında mekik dokuyup, haklarımızı hukukta arayan Sn. İsmail TURAN’ı yönetime seçilmeden önce adliye koridorlarında ziyaret etmişken, seçildikten sonra bir kez aramadınız. Son başarısı üzerine kutlama nezaketinde bile bulunmadınız! Biz böyle mi birlik ve beraberlik içerisinde olacağız?

10.AİHM yıllar önce “örgütlenmenin önünde engel olamaz, bu nedenle ordu ve emniyet mensupları da SENDİKA kurabilir” kararı verdiği zaman, “bizim yasal temsilcimiz TEMAD var” dedik ama sizlerin yarattığı umutsuzluk havasından dolayı arayış içine giren arkadaşlarımız sendika konusunu gündeme getirdiler. Şimdi yine yandaşlarınız bölünmekten, sendikaya destek verenlerin ihanetinden bahsediyorlar. Bu konuyu ajite etmektir. Ben sendika taraftarı değilim. İzlemeden ön yargılı davranmanın hata olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki sendika mücadeleyi bölecekse, bunun müsebbibi mevcut yönetimin zafiyeti ve başarısızlığıdır…

SONUÇ OLARAK:

Yaşananlardan ders almadığınız ve bu zihniyeti devam ettirdiğiniz sürece, tesadüfen alınan hakları bizlerden duyup kendinize mâl etmeye devam ederseniz, bu durumda kazanan assubaylar değil TEMAD’dan nemalananlar olur. Dost acı söyler dedikleri gibi, bizler bu tür olumsuzlukların çözümünü arzu ettiğimiz için eleştiri hakkımızı kullanıyoruz. Sadece alkışlamak, sorunları yok saymak riyakarlıktır. Benim mevcut yönetime kişisel davranışları nedeniyle saygım kalmamıştır. Mücadeleye eskiden olduğu gibi, kişisel olarak her platformda destek vermeye devam edeceğim. TEMAD’a övgüler yağdırıp mücadelenin yanında izlenimi vermeye çalışan, ama elindeki zehirli hançeri saplamaktan çekinmeyen bir avuç zavallı bizleri yolumuzdan alıkoyamaz…

DİLERİM YÖNETİM HATALARDAN DERS ALIR, BEN VE BENİM GİBİ DÜŞÜNENLER YANILMIŞ OLUR. 

Mücadeleyi kişisel hesaplarına alet etmeyen, amaç edinen meslektaşlarıma minnettarım.

Huzur ve adalet dolu günler dileklerimle saygılar sunuyorum.

Okumuş Olmak

Ekim 27, 2014

Sayın Adnan Fuat Özdemir,

Sayın Mustafa C. Sadakoğlu!

Bu toplum sizlere, sizin gibi olanlara ve duayyenlerimize,

isimleri buralara sığmayacak büyüklükteki,

hak savunma literatüründe ön safhalarda olan arkadaşlarımıza,

çok şey borçludur.

Okumak var ya...

Hani kitap okumak…

İçtepkilerinde okuma sevgisi olan insan,

her kim olursa olsun,

söylemi farklı,

yazımı farklı,

yaklaşımı farklıdır.

Hırçınlık ortamına kendini kaptırmadan,

ne diyeceğini bilen,

söylemek istediğini hesaplayan,

söylemleri ve yazımları ile iz bırakandır.

Sayın Gürpınar’da, Özdemir'de, Sadakoğlu’nda, Ersel'de, İçer’de olduğu gibi.

Toplumumuzun tümünün bu içerikte olmasını kim istemez ki?

Uğradıkları haksızlıklarla,

hak ettiklerini kazanamayan mağdurlar,

‘hizmet verilişinde 1'inci mevkiide olup da,

olanaklarda, tazminatlarda, intibaklarda, sosyal tesislerde, lojmanlarda, servislerde, arkalarda olanlar’

damatların, gelinlerin arkasında olanlar var ya hani…

Kariyer yapsa bile kendine yer bulamayanlar.

“Git, eğitimini başka yerde kullan” denilenler…

Bencileyin gibi.

İki yıllıklara, yıllarca kapı kulu olmuşlardır!

Devlet arşivindeki bordrolar kanıtlarıdır;

1976-1977 yıllarında eşit maaş aldıklarımın,

İki yıllıkların yani,

haberleri bile olmadan hakları yürütülüp.

okulun önünden bile geçmeden eğitilmişlik olgusu tanınmıştır!

Türkiye’nin büyük ailesi bizler,

%85' in karşısında % 45' e reva görülenler,

verilenle yetinmeye çalışanlar var ya hani…

Haklarımızı istedikçe,

karşımızda duyarsız kalanlar,

fırsatını buldukça,

kendilerine yeni yeni olanaklar, yeni yeni haklar yaratmışlardır!

Örneğin tam altı tane tazminat...

Saymakla bitmez;

görev, makam, kadrosuzluk, komutanlık temsil “ama neyi temsil?”, komkarsu “sözlükte bile karşılığı olmayan, derleme söylem!“

Görmeyen gözlere uyarı,

Duymayan kulaklara sivrisinek vızıltısı.

Aynı ortamda görev yapıp da,

emeklilikte birinin 4500 TL. alırken, diğerinin 1600 TL. ile çile çekerek,

eşine, çocuklarına yetmezlik kaygısıyla yaşamaya çalışan kahramanlar...

Ve,

hak aramanın yazım literatürüne girenler,

kutlarım sizleri.


Gündeme düşenler

TC. Ersen Gürpınar;

“Herşey ihtiyaçtan doğar! Askerlere sendika kurma hakkı, üç yıl önce AİHM kararı ile kesinleşti. O zaman ‘grev hakkı olmayan sendika dernekten farksızdır. Bizim zaten bir derneğimiz var. Bizi temsil ediyor.’ dedik. Kimse de sendika kuralım diye düşünmedi ama yöneticilerin bizi temsil etmediği belli olunca, bazı arkadaşlar alternatif arayışlar içine girmiş olabilirler. Böleni uzakta aramayın! Başarısızlıkların ve kişisel davranışların eleştirilmesine tahammülü olmayanların sebep olduğu umutsuzluk ortamını yaratanlarla, bunları ödüllendirenler suçu başkasında aramasın. Ne demiş atalarımız; ‘kendi gözündeki merteği görmeyen başkasının gözünde çapak arayamaz’.

  • Sayın Ersen Gürpınar'a teşekkürler. Erdemli görüşün oluşturduğu, erdemli söylemlerdir bunlar.

 

İçimizdeki Amerikancılar yolu ile Amerikan planları her daim olduğu üzere yine devrede.

Konu, BOP adı altında Türkiye de dâhil olmak üzere, Orta Doğu’yu AB-D çıkarlarına göre şekillendirmek, hem de büyük çoğunlukla Türkiye üzerinden, Türkiye’deki basın, yayı(n)m, idari kadrolardaki Amerikan hayranlarınca. Bu şekliyle, Sivas Kongresindeki mandacılar ve himayecilerin hayalleri gerçek oldu, denilebilir, nevi türünden.

Ermeni Diasporasının kurmuş olduğu ASALA Terör örgütünün uzantısı PKK, yıllardır çoluk, çocuk, bebek, genç, yaşlı demeden katliamlarına başladığı, 15 Ağustos 1984’den bu yana NATO’nun toplanıp da Türkiye’ye saldırı NATO ülkelerine saldırıdır dediğini duyan, gören oldu mu hiç?

Nasıl olsun ki; bırakın saldırıyı, NATO ülkesine saldırı olarak kabul etmeyi, dağlarda savaş veren Türk askerine rağmen, PKK’ya erzak, silah, mühimmat atıldığı Genelkurmay eski Başkanı Org.Doğan GÜREŞ tarafından açıklanmadı mı? Ya, PKK’ya eğitim veren İsrailli, Amerikalı, Yunanlı şahıslar… Türkiye’de önde gelen parti lideri, yazarlardan, akademisyenlerden ise bahsetmeye bile gerek yok. PKK’ca ilk saldırının olduğu zamanın Yunanistan’ı NATO’ya alan Kenan Evren ve cunta yönetimine denk gelmesi de manidardır. Yıllar sonra Evren “Türkiye eyaletlere bölünmelidir” demedi mi?  Türkiye’yi 8 eyalete bölmekten bahseden Evren bakın neler demişti: "Cumhurbaşkanı iken Bavyera’yı ziyarete gitmiştim. Baktım üç bayrak çekmişler. Biri Türk, öteki Alman bayrağıydı. Bu üçüncüsü ne bayrağı diye sordum. ’Burası Bavyera Eyaleti, onun bayrağı’ dediler. Birçok ülkede bu var. Amerika da böyle yönetiliyor. Pakistan da. Yönetim zorlaşınca ülkeler eyaletlere bölünüyor." (Hürriyet, 01.03.07)

Son 10 yıldır elini-kolunu sallayarak terör yapabilen, askerlerin adeta ateş açmaktan uzak tutulduğu bir terörle mücadele etmeme ile karşı karşıyayız. Terörist başını haklı gösterme, ona sayın deme, bayrak açmalarına göz yummak, askeri araçların üzerine PKK bayrağı örtmek, askerleri cadde ortasında, evlerinde katletmek, şehirlerde ayaklanmak, araçları ateşe vermek, elini-kolunu sallayarak askeri bölgede Türk bayrağını indirmek, bayrak indirmenin kutlamasını askeri birlik içinde halay çekerek kutlamak, kanunlar dayatmak, Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de gizli-açık anlaşmalar yapmak, artık PKK için hiç sorun değil, Türkiye’de.

Sorun değil, çünkü ardında, onlar üzerinden AB-D’nin hayalleri var.

Bugün İran’da PKK’nın İran kolu olan PJAK’dan söz edilemezken, Türkiye idarecileri halen PKK ile pazarlıklar yapıp duruyor, PKK karşısında devletin elini, kolunu kendiliğinden bağlıyor.

Birleşmiş Milletler şartının 7’nci bölüm 51’inci maddesi ’Barışın tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi’ başlığı altında düzenlenmiş olan: “Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez” maddesi gereğince BM üyesi Türkiye, dışardan gelebilecek saldırılara karşı saldırının kaynağına kadar, Sınır Ötesi Operasyon düzenleyebiliyordu.

Ancak bu madde Irak’tan gelebilecek saldırılara karşı 2007 yılında kullanılamaz hale sokuldu.

Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ABD, Irak ve peşmergebaşı Mesud Barzani ile vardığı mutabakat çerçevesinde sürdürülen görüşmelerin ardından, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın 28 Eylül 2007 tarihinde Ankara’da Irak Dışişleri Bakanı Cevad Bolani ile bir araya gelerek “Irakla Terörle Mücadele Anlaşması” nı imzalamış olması sonrasında Irak’tan gelebilecek saldırılar yönüyle Türkiye için BM’in ilgili maddesi ortadan kaldırılmış, Türkiye’nin terör yuvalarına yapacağı operasyonlar, Mesud Barzani’nin onayına bırakılmış durumda. Bu anlaşma ilk meyvesini 2008 yılı başında Kandil hedefli düzenlenen Güneş Harekâtında kendini gösterdi.

2007'nin ekim ayında Hükümet, TBMM’den aldığı yetkiye dayanarak, 21 Şubat 2008 saat 19.00’da hedefi kandil olan Güneş Harekâtını Türk Silahlı Kuvvetlerine başlattı.

İlk başlarda sınır ötesini de içerdiği duyurulan kara harekâtı 29 Şubat 2008 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı birliklerinin Türkiye sınırları içine dönmesiyle son bulmuştu.

Harekâtın son bulmasında, 28 Şubat'ta Ankara'ya bir ziyaret gerçekleştiren ABD Savunma eski Bakanı Robert Gates’in etkisi var mıydı?

ABD Savunma eski Bakanı Robert Gates, anılarını yazdığı “Duty” adlı kitabında TSK'nın 2008'de Kuzey Irak'a düzenlediği sınır ötesi harekâta da yer veriyor ve naklettiği cümle aynen şu şekilde: “Ankara'da 'Operasyonu hemen durdurun, askerlerinizi çekin' dedim. 4 kez tekrarladım. Mesajı aldılar” diyor.

Şimdi geldiğimiz noktada ise, 23 Eylül günü Kandil'de açıklama yapan PKK sözcüsü Demhat Agit, “PKK'lıların terörist olmadığını, IŞİD'e karşı Irak ve Suriye'de mücadele veren özgürlük savaşçıları olduğunu” savunarak, IŞİD ile savaşabilmek için Avrupa'dan askeri yardım istiyor. Diğer taraftan,

PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Siyasi Komite Başkanı Ömer Alluş’un da Türkiye’den silah takviyesi ve silahların sınırdan geçirilmesi konularında resmî yardım istediklerine dair açıklamaları 27 Eylül günü basına yansıdı.

AB-D’nin isteği doğrultusunda, PKK ve uzantılarının da savaştığı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ile Türkiye’nin de savaşması için 02 Ekim günü TBMM’den tezkere çıkmış durumda.

  • Yoksa PKK ve uzantıları NATO’nun gizli üyesi mi?

***

Cumhurbaşkanlığı Yeni Konutu

Büyük, heybetli, anlam ifade eden yapılar hedeflenen hayallerin ürünüdür. Adalet ve Kalkınma  Parti yönetiminin, bulunduğu coğrafyaya bir Osmanlı İmparatorluğu gibi hükmetmek istemesi, eyaletler yoluyla yönetim hedeflemesi, yönetimde başkanlık sistemini arzulamasına dair kamuoyunda yeterince kanaat oluşmuş durumda.

Yapılmakta olan, kamuoyunda Ak Saray olarak da anılan Cumhurbaşkanlığı yeni yerleşkesi yukarıdaki hedeflerin bir simgesi olsa gerek.

Bir şeyi ele geçirmek, elde tutmaktan çok daha kolay. Diyelim ki çok ortaklı Büyük Ortadoğu Projesi yolu ile Türkiye pastadan payını aldı ve genişledi.

Ya sonrası?

Tek parti olarak uzunca bir süre iktidarda kalmak, iktidarını pekiştirmek için Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimince din adına pek çok tavizler verilmekte.

Vaktiyle; bugün “paralel” dedikleri Fethullah Gülen cemaatine “ne istedi de vermedik” diyerek bir cemaate fazlasıyla taviz verdiklerini dönemin Başbakanı Erdoğan açıklamıştı.

Benzer tavizlerle; oy uğruna tabandan geldiği belirtilen ve ileride cehalet, hurafe, geri kalmışlığı hortlatacak olan eğitim sistemindeki yanlış uygulamalar beraberinde sorgulamayan, mutlak itaatkâr, cahil topluluklar meydana getirecektir. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu hazırlamış olan ”cehalet” değil de neydi?

Önlenemediği takdirde, cehaletin ileride, ülkenin birliğini de ortadan kaldırabileceği gerçeğini, Türk halkı, geçmişin Osmanlı Tebaası yakın tarihte büyük bedeller ödeyerek yaşamıştır.

Dinler, dogmaları içermesi bakımından, değişmez kurallar içermekte. Din üzerine eğitim almayanların, saçı açık bayanların hor görüldüğü yerlerde pozitif bilimlerin yerini dogmalar, kadercilik, bilim dışı inançlar alır ve nihayetinde toplumun derinliklerinde cehalet hüküm sürer. Ve sonuçta cahil demokrasi ile yönetilse ne çıkar?

Her okulun dini eğitim verecek şekle dönüştürülmeye çalışılması, daha dünyadan habersiz, oyun çağındaki sekiz, dokuz yaşındaki kız çocuklarının belli bir simge ile baskı altına alınması, ona sen saçını böyle kapatacaksın, kapatmazsan öbür dünyada yanarsın denilerek korkutulması, yetişkin muamelesi yapılmaya çalışılması, lise düzeyinde evlenmenin serbest bırakılması, çocuk gelinlerin ülke genelinde artmış olması, tüm bunlar geleceğin nasıl olacağının adeta birer habercisi.

İlerleyen dönemde, Adalet ve Kalkınma Parti yönetimi, Cumhuriyeti, Laikliği savunmaya kalksa bile, taban buna müsaade etmeyebilecek, tabandan gelen zorla sistem değişmiş olabilecektir.

Din üzerinden gündem değiştirmek, din dersi ile insan yaşamını kolaylaştırıcı buluşlar meydana getirmede aktif rol oynayan, hastalıklara şifa arayan pozitif bilimleri bir tutmak, bilimin gereklerinden tavizler vermek suretiyle iktidarda kalmak, bir siyasetçinin gündeminde olmamalı.

Bir Çin atasözü der ki;

Bir yıl sonrasını düşünüyorsan pirinç ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan fidan dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.

Bugünü anlamak için geçmişin popülist siyasetçilerine bakılması gerektiği gibi, yarını görmek için de bugünkü eğitime, iktidarda kalmak için her yolu deneyen bugünün popülist siyasetçisine bakmak gerek.

***

TEMAD’ın Hukuki Mücadelesi

Her on yılda bir ya darbe olmuş ya da darbe gibi muhtıra verilmiş memlekette, sözde ülkenin çıkarları için. Her darbe, darbe vurmuş vatandaşa, hizaya sokmuş onlara göre yoldan çıkanları. Otoriteye itaat eden, sorgulamayan, tek tip insan özlemi içerisinde olanlarca, yabancı çıkarlarına hizmet verdiği her nedense örtbas edilememiş, darbeden sonra.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin mali konularında ve yönetimsel düzeyde icradan sorumlusu durumunda bulunan ancak vaktiyle, TSK’yı temsil etmediği düşünülerek; temsil, makam, kadrosuzluk, komutanlık, görev gibi tazminatlardan muaf tutulmuş, en kıdemlisinin çalışırken yarbay düzeyinde aldığı ücreti kıdemli üsteğmen düzeyine indirilmiş, emekliliğinde ise yoksulluk sınırında bir yaşamda tutulan; bir kere tutulduğu için, günümüzde kurtarılmak istense de kimi idarecilerce, bir oyunbozanca tutulduğu yerde tutulmak istenen assubaylar birlik ve beraberliklerinden, güç birliğinden kaynaklı olarak örgütlenme adına pek çok yatırımlara da imza atmış geçmişte.

Atmasına atmışlar ancak bir askeri darbe almış götürmüş assubayın varlıklarını bir başka askeri derneğe.

Türkiye Emekli Assubaylar Derneği Hukuk Komisyonu Başkanı Avukat Erken AKKUŞ ve eşi Avukat Meral AKKUŞ’un müracaatına ve Prof.Dr. Ali  AKYILDIZ’ın Bilirkişi Raporuna istinaden, Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi; Türkiye Muharipler Derneği’nin 04 Mart 1984 tarihinde yaptığı 35’inci Genel Kurulunda alınan “Bu tarih (4 Mart 1984) itibari ile kasadaki tüm nakitler, gayrimenkullerinin tamamı ile tüm alacak ve borçların, Türkiye Emekli Subaylar Derneği’ne devrine karar verilmiştir” şeklindeki 2’nci maddenin iptaline karar vermiş bulunmakta.

Bu dava sonucunda, 29 yıldır egemen güç tarafından bir karara istinaden assubaylardan gasp edilmiş olan varlıkların tekrar assubaylara dönmesi yolunda önemli bir gelişme sağlanmış oldu.

Emeği geçenler, insanlık adına, assubaylar adına, adaletin tecellisi adına büyük bir başarıya imza atmış oldular. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Atılan yanlış adımlar ile başlayan yolda diger adımlar da yanlış olur.

Vurup geçemeyenler, vururken vurulanlar, vurduranlar, vurdurtulanlar gibi şimdi diz çökme durumuna geçerler sayın Keser.

Mevcut Türkiye'nin, mevcut anayasasının, bilenen gerçeklerini okuyamayan liderler sınıfını ters yollara sokarak, acılar çektirirler.

Aracılar ile görüşme yollarını arayarak, gizli kapı çalmak ve red yanıtını almak gerçekten daha acı olmalı!

Bilinen arkadaşlarımızı o günlerdeki diz çökme yaklaşımının yazılarını, lider vasıflarında birini derhal müdahale etmesi gerekmiyor muydu?

Atılan yanlış adımların, yanlış adamlarla alınan yolun sonucu belli.

Kazansanız da bu seçimi ne vereceksiniz arkadaşlarınıza boş umutlardan başka?

YANLIŞ ADIM VE YANLIŞ ADAMLAR İLE SONUNU HAZIRLAYAN LİDERLERİ TARİH YAZMIŞTIR!

Ayak oyunları denediniz İstanbul'da, suç üstü oldunuz, belgeli ve resimli, üzücü..

SALDIRI, KÜFÜR, YALAN, İHRAÇ ile yol alıyorsunuz. Ankara çıkışlı bilinen üçlü sac ayaklarından dogma merkez onaylı yaklaşımlar. Tarihin hiç bir döneminde bu sınıf bu kadar birbirlerine bu denli tahammülsüz olmamıştı sayenizde...

Size iki mektup yazılmıştı sayın Keser bir hatırlayın, imza benimdi ve ikili bir karar ile tamamen uzlaştırıcı bir iyi niyet yaklaşımı idi. Yanıtınız, KURUMSAL KİMLİGİMİZİ ZEDELER...

İşte bu kadar.

Kişileri birbirbirleri ile MAHKEMELEŞEN durumuna soktunuz.

Bir delegeniz sadece soruyor ve blanconuzu açıklayın ve istifa ediniz derken MAHKEME kapısında kendini buluyor ve SORUŞTURMAYA GEREK YOK noktasında davayı Keser kaybediyor!

Genel merkez şuursuzca trilyonları olmadık yerlerde ve özel kayak merkezlerinde harcamaktadır. Üç yıldır kuru söz ve tv de yaptıkları Showlar ile hepimizi kandırmaktadırlar... Kartalkaya, Hilton ve gittikleri her yerde orduevi yerine lüks otellerde kalarak paraları harcamaktadır. Amacın hak almak mı şovmenlik mi merak ediyorum, Eyy KESER, sen nesin pasa mı, baş kesen mi işine gelmeyeni denetliyor, hesap sorana bilgisayar hediye edip, para yardımı ediyor gibi yapıyorsun ki susturmaya çalışıyorsun. Kral çıplak, bırak bu ayakları, meslektaşlarımıza göster bilançoları görsünler trilyonlar nereye gitti. Bizim paramız, kanımızın parası boşuna ve yersiz, harcayana helal olmaz, ben sana buradan soruyorum trilyonların hesabını, bilançosunu açıkla. 1200 lira maaş için 301 kişi can verdi. Sen trilyon harcadın camiamıza ne verdin açıkla, ey Keser seni buradan istifaya davet ediyorum!"

Saygılarımla

Şeref ALKOÇ ***

YOK YOK BU İŞLER ARTIK BÖYLE GİTMEZ...

BU DÜZENİ DEGİŞTİRMELİYİZ.

BİZLERİ BU NOKTAYA TAŞIYAN DÜZENBAZLARLA SAVAŞACAGIZ..

ASLA KANUNLARIN DIŞINDA YOL İZLEMEYECEK,

HAK VE HUKUK YOLLARINI İZLEYECEGİZ..

İŞİMİZ TAVİZ İSTEMEK DEGİL,

ADALETİN TESİSİNİ SAGLAMAK OLACAKTIR..

ZORLA SİSTEMİ SÜRDÜRENLER İLE SAVAŞACAK,

ADALET TERAZİSİNİN ENDAZESİNİ DÜZELTECEGİZ..

Bu mücadelenin seyredeni degil, tam anlamı ile içinde olan ve Temad 'a akan dereleri kuruttunuz!

Sosyal medyayı tanımadınız!

Yazan çizenlere tavır aldınız!

Olumsuzlukları gizlemek adına gündem değiştiren ahlaksızlara kol kanat gerdiniz.

Her şey para ve servet değil; bunlardan önce onur, dürüstlük, insanlık ve paylaşım gelir!

Bunun tesisi için ne gerekirse yapılır. Adaletin tesisi ve paylaşımın temini için hiç bir eleştiriden çekinmeden ne gerekirse bu sınıf için yapılmalıdır.

Saygılarımla..

Atilla ABAYLI

Ya kazanacaksın,

Ya kaybedeceksin.

Kaybederken kazanmak, kazanırken kaybetmek ne ilginç değil mi?

Zor bir sınıfın çok zor işleri, kendimizi anlatamadık hiç kimseye.

TSK' nın belkemiği, omurgası biz ASSUBAYLAR...

Yeni bir seçim yaklaşırken, yeni umutlar yeşerecek mi bilinmez!

Ben haklıyım.

Sen haklısın.

O haklı.

Haksız olan yine HAKLI OLAN ASSUBAYLAR!...

Herkes kavgalı ve birbiri ile fikirsel çelişki içinde!

Genel Merkez kişi ve bir çok nokta ile ''mahkemeleşme'' durumunda.

KİM KAZANACAK *KİM KAYBEDECEK ne fark eder?

Kaybeden şimdiden belli bu yaklaşımlar ile

Yine biz!!!

Kazanmak ve kaybetmek…

İkisi de aynı cümlede çok kullanılan ayrı kelimeler…

Tabiî ki herkes kazanmak ister…

Nerden çıktı diyeceksiniz?

Bazen insanın belleğini meşgul eden şeyler vardır…

Her zaman her yerde söyleyemezsiniz…

Ruh halinize göre söylemek istersiniz…

Paylaşmak istersiniz… Rahatlarsınız…

Bir bakarsınız çok kişi aynı şeyleri yaşamıştır…

Bir çok kişinin kafasını meşgul etmektedir…

Yalnız sizi meşgul eden şeyleri yazdığınızda artık sizin olmaz…

Bir çok kişinin olur… O zaman daha da rahatlarsınız…

Kazanmak elbette keyiflidir.

Güçtür, zaferdir...

Kazandığınızda artarsınız.

Etrafınızda gülümseyen kalabalıklar,

İlgi alanınıza girmeye çalışanlar.

Hepsi yanınızdadır; elinizin altında...

Kaybetmek ise; kazanmanın arka penceresidir.

Yüksek bir tepeden hızla düşmek gibi bir şeydir.

Nefes nefese irtifa kaybedersiniz.

Telaşınız, yürek çarpıntınız düşme hızınızı kesmeye yetmez.

Şaşırırsınız...

Kimse yoktur etrafınızda...

"Muhteşemsin, mükemmelsin, sen her şeyi bilirsin, en iyi sensin" replikleri gizlenmiştir kuytularda bir yerlere...

Duyamazsınız...

Artık sıradansınızdır; ne gücünüz kalmıştır ne elektriğiniz.

Terk edilirsiniz, vefasız bir âşık gibi...

Kazanmak ve kaybetmek;

Aslında yaşadığımız sürece hayatımızdaki tiyatronun her perdesinde vardır bu tezat.

Aşkta, sağlıkta, dostlukta, parada, kariyerde, politikada… Uzayıp gider liste.

Siz aynı sizsinizdir; yani kazanırken de, kaybederken de...

Değişen sadece şartlardır, bir de ruhunuz.

Zekânız, duygularınız, içgüdüleriniz ve kazanma hırsınız uğraş verir; savaşırsınız.

Gözleriniz parlar tutkuyla.

Kimi "Zafere giden her yol mubahtır" mantığıyla girişir.

İşte tehlike burada.

Çok azı "Erdem önce gelmeli" diye düşünür.

Çoğunluk; kazanmayı çok ister ama yolunu bilmez,

Ya da başkalarının etkisiyle yanlış yollar seçer.

Kim gibi mi ? Örnek karşımızda...

Yanlış ata oynamayacaksın aman dikkat, kapı kullarına dikkat!

Aslolan kazanırken de, kaybederken de ilkeli olmaktır.

Bedel ödemeye hazır olmaktır.

Başkalarını suçlayarak, yaptığınız hataları görmezden gelerek, kayıplarınızı zafere dönüştüremezsiniz.

Onurlu olmak; öz eleştiriyi beraberinde getirir ve gerektiğinde de çekip gitmeyi.

İnsan beceremedim demeli, belki de her şeyi maf ettim demeli!

Aslında giden değil kalandır terk eden, giden de bunun için gitmiştir zaten.

Siz aynı sizsinizdir.

Kazanırken de, kaybederken de.

Değişen; kirlenen ruhunuz, yakan, yıkan hırsınızdır.

Bunun da kimseye artısı yoktur.

Önceki iki numaranız bunu ifade etmişti, dinlemedim hata bende!

Kaybettiğinizde çekilmesini, gitmesini bilmelisiniz.

Esas zafer budur.

Ama bizde, bu ülkede YOK ÖYLE ŞEY!

Seksene dayanmıştır yaşı

Önceki dönem "bundan başkan olmaz" demiştir

Bir bakarsın yeni dönemde de yine iki numaralı koltuktadır.

Yıllardır ifade etmeye çalışırız *bırakın gençlere * yok arkadaş

Yapışmıştır koltuga "kalkmam!"

Her şey delegasyonda şimdi,

Milyonların kaderi o bir oy'da.

Her kesimle kavgalı.

Her kesimle ters.

Ben bilirim, o kadar!..

Rakamlar fazla bir şey ifade etmez, isterse Temad şube sayımız bin yüz olsun.

Bu noktalar vitrindir.

Her şeyin gerçek yüzüdür, resmidir...

Bir kaç noktamızı tenzih ederek ifade ediyorum, resim bu!

Çok acı!

Bu yapı ile, bu kumaş ile ne değişecek?

Bilmem fakında mısınız, bazı arkadaşlarımız "bundan böyle bu mücadelenin içinde mücadeleyi kişiselleştiren hiçbir başarı elde edemeyen bu yönetimin devamı halinde mücadele TEMAD'ın tekelinde olmadığına göre  TEMAD 'sız devam etme kararı aldım, bir assubay olarak mücadeleye bu şekilde devam edecegim" diyor.

Geldiğimiz umutsuzluğumuzun tavan yaptığı durum budur. Hiçbir resmi sıfatı olmadan bizim aidat ve bağışlarımızla 5 yıldızlı otellerde ağırlananları eleştiren yazımın kopyala yapıştır bölümünde meydana gelen bir yanlışlık yüzünden konu ile ilgisi olmayan cümleyi fark edip  kaldırdığım halde bu bahane edilerek savunmam dahi alınmadan ihraç edilmiş bulunuyorum. İhraç hakkında yasal haklarımı kullanacağım, ama bu benim haksızlıkları dile getirmeme kesinlikle engel olmayacaktır. 15 Ekim günü mevcut resime göre hiç bir noktaya baglı olmayan sade bir assubay emeklisi olarak özgür ve bagımsız olarak kendim için, mesleğime olan saygım için mücadelenin içinde olacağım.

Temad'sız da olabilecegi düşüncesinin assubay sevdalılarının gönlüne aklına getirenler bu davaya büyük zarar vermektedirler. Onlar iktidar olarak kişisel kazansalar da bu toplum kaybedecektir...

Saygı ve sevgilerimle.

Atilla ABAYLI

Değerli Meslektaşlarım

Bu yazının içerisinde, hakaret, küfür, ayrıştırma, nefret söylemi, siyasi bir düşünceyi empoze etme, bir gurubun mensubu gibi hareket etme söz ve düşüncesi bulunmamaktadır. Bu tür kavramları arayanlar için yazı çok sıkıcı olabilir. Bu nedenle  bu tür beklentiler içinde olan   meslektaşlarımı  boşuna  hayal kırıklığına uğratmak istemem.

Umutlanmıştık. Gururlanmış, sevinçli, huzurlu ve mutluyduk. Çünkü yeni bir lidere, yeni yönetim ekibine, yeni anlayışa yeni bir bakış açısına sahiptik. Bu nedenle birleşmiş, tek yumruk olmuştuk. Bir anda sosyal medyada çığ gibi büyümüş, seven sevmeyen herkesin ilgi odağı olmuştuk.  En gözde meslek mensupları dahi bizlere gıpta ile bakar hale gelmiş, bunu açıkça beyan etmeye başlamışlardı.  Örgütümüzle, başkan ve  ekibi ile gurur duyuyor,  hak ettiği övgülerle kendilerini koşulsuz desteklediğimizi ve sahip çıktığımızı yazılarımızla beyan ediyorduk.

Uzunca bir süreden beri bizleri sosyal medyada takip eden, meslek mensubu olan ya da olmayanların olup bitenleri, birbirimize karşı tutum ve davranışlarımızı izledikten sonra, varacağı sonuç;  bu insanlar  bu ortamlarda yazarak asıl amaçları, hak arama çabası içinde olmak mıdır? Yoksa hakaretleşme, karşılıklı hınç alma veya aşiret grupları gibi,  öç alma  amacıyla toplanmış kişiler mi olduğu konusunda kafalarının iyice karışacağını sanıyorum.

Halbuki, aynı haklı amaç doğrultusunda birlikte hareket etmek için bir araya gelerek, ses getirmiş, muhataplarımızın dikkatini çekmeyi başarmıştık.

Bugün neden ayrışma içine girdik? Birbirimize karşı çoğunlukla neden  hakaret ve nefret söylemleri geliştirdik?

Bu aşamadan sonra bu ayrışma, nefret ve hakaret söylemlerini yazmayacağım. Ancak  tespit edebildiğim sebeplerden birkaçını belirtmek istiyorum.  Ayrıştırma ve hakaret sözlerini  tekrar etmenin, birilerinin diğer birilerine karşı neler yaptığını  veya söylediklerini açıklamanın,  haklı ya da haksız ayrımına gitmenin artık ne faydası olacağına, ne de gerekli olduğuna inanmıyorum. Çünkü  ayrıştırmanın  ben de bir parçası olmak istemiyorum.   Hepimiz, başkanından sade bir üyesine, hatta üye dahi olmayan bir meslektaşımızın sağduyu ile hareket ederek, hatalardan ders çıkartarak yeni baştan tek yumruk haline gelebiliriz.

Bunun için yalnızca iyi niyetli olmak yeterlidir.  Önceki TEMAD  yönetiminin hatalarından çıkardığımız ders sonucu, yeni yönetimin seçildiği tarihten itibaren belirtilen hususların ısrarla nerede ise  her yazımda   önerildiği halde, geldiğimiz sonuç itibariyle, son  bir kez daha önerme zorunluluğu  hissettim.

Yeni bir başlangıç yapalım. Önce TEMAD Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak;
  • Yönetici konumunda olanların haklı eleştirileri dikkate almalı ve bunlardan yararlanmalıdır.
  • Yöneticilerin üyelerine karşı açık, yeri ve zamanı geldiğinde hesap verebilir, kararlı, yönlendirici, birleştirici, haklı konularda eleştirenleri (hakaret eleştiri değildir)  dışlama,  övgüler düzenleri kollama kolaycılığından vazgeçilmelidir.
  • Yönetim Kurullarının kendi aralarında uyum içinde olmalı sorunlarını diyalogla çözmelidirler.
  • Çeşitli medya kanallarından, yetkili kurumlarla ilgili olarak kamuya yapılan açıklamalarda bir tarafa ağır ve bazen lüzumsuz eleştirilerde bulunurken, diğer tarafı görmezlikten gelmek, meramın hak arama değil, siyasi düşünce nedeniyle yanlı davranıldığı kuşkusu  yaratılmamalıdır.
  • Çok çeşitli nedenlerle TEMAD’ı eleştirenlerin ve bu eleştiriler nedeniyle savunma ihtiyacı hissedenlerin, hakaret, aşağılama  vb, söz ve söylemlerden ısrarla kaçınmalarını, (art niyetle yapılan hiçbir eleştirinin ömrü zaten fazla olmayacaktır.)
  • TEMAD Genel Merkezi;  her ne sebeple olursa olsun, üyelerin kendi aralarındaki gereksiz polemik,  hakaret, aşağılama, küçük düşürme söylemlerine müsamaha göstermemelidir. Gerek görüldüğünde açıklamaların bizzat yetkili kurulları vasıtası ile yapılacağını ilan etmesi  artık kaçınılmaz, gözardı edilemez bir zorunluluk haline gelmiştir.
  • Önceki TEMAD Yönetiminin sıklıkla başvurduğu üyelikten çıkarma uygulamalarının devam ettiği üzülerek gözlenmektedir. Yöneticiler daha hoşgörülü ve sabırlı olmak zorundadırlar.  İç barışın sağlanması için bu meslektaşlarımızın  üyeliklerinin tekrar gözden geçirilerek, iyi niyetli bir yönetim anlayışı içinde bulunulduğunu göstermek için yeniden  bir başlangıç yapılmalıdır.

Yukarıda bahsedilen hususlarla ilgili olarak TEMAD Genel Merkezi hiçbir kusuru ve sorumluluğu bulunduğunu düşünmüyorsa, bildiği gibi hareket etmeye devam edebilir. Fakat assubaylar kendi temsilcileri ile mahkeme önlerinde dahi birbirlerine saldırmaya devam edeceğe benzemektedir.

Sosyal Medyada yazan her meslektaş için:
  • Yalnızca  başkalarının mücadelesinden medet uman meslektaşlarımı birlikte hareket etmeye ikna etmeliyiz.
  • Fiilen yaşadığı sıkıntılar nedeni ile  acilen çözüm bekleyen meslektaşlarımızı suçlamak büyük bir  haksızlıktır.

Sorunların çözülmesi ile ilgili kararlı, etkili bir mücadele yöntemi sergilenmesini TEMAD Şubelerinden ve Genel Merkez Yönetiminden beklemek   en doğal haklarıdır.

Bununla birlikte:   Sorunların bir an önce çözülmesi için hep birlikte ve aynı amaç etrafında bütünleşmek,  temsilcilerin yasalara uygun, haklı,  meşru kararlarını  desteklemek ve katkı sunulması gerekir.    Her meslektaşın  kendi hakları ve onuru  için mücadele etmesi, aynı zamanda  ahlaki bir zorunluluktur.

Ayrıştırmayı kaçınılmaz kılan siyasi söylemler, bu söylemlerin arkasından gelen hakaretamiz sözler  doğal olarak karşıtlık yaratmaktadır. Hepimizin siyasi bir dünya görüşü var.  Bizler, hak ve onur mücadelesinde siyasi düşünce tarzımıza göre değil, hukuk, adalet ve hakkaniyet anlayışını esas alarak elbette sorumlularını eleştireceğiz. Bu bizzat oy verdiğimiz ya da üyesi olduğumuz siyasi parti de olabilir. Haksızlık ve hukuksuzluğu kim yapıyorsa elbette eleştiriyi hak edecektir. Ancak haklı olunan bir konuda hakaret ve küfürle hak aranamayacağı gibi suç işleneceği unutulmamalıdır. Hakaret, küfür, aşağılama hiç kimsenin hakkı olamaz.

Eli kalem tutan çoğunluğun  sağduyu ile düşünüp hareket etmesi halinde, aykırı davranışlar içinde bulunanlar ile yalnızca kişisel çıkarları için hareket edenler  zaman içinde zaten yok olup gideceklerdir.

Aklı başında her meslektaşım, başka bir hesap içinde değilse, geçmişe gerçekten sünger çekerek;   
  • Kurumlara, emeğe, yaşa, deneyime,verilen hizmete ve mücadele için özverili çabalara  saygı göstermelidir.
  • Her söylediği söz, yaptığı her türlü davranış, hukuka, adalet ve hakkaniyet anlayışına ve ahlaka uygun olması için azami titizliği göstermelidir. Aklımıza gelen her düşünceyi veya eylemi çok iyi düşünmeden, kurumlara, makam ve kişilere nasıl zarar vereceğini hesap etmeden bu ortamlarda uluorta kullanmamalıyız.

Bizler birbirimizi bağışlamalı, birbirimizden gerekirse özür dileyerek el sıkışmalıyız. Birlik olmak için gerekli çabayı göstermez ve kısaca birbirimize saygı duymaz isek, hiçbir kurum ve makamın bizleri dikkate almasını bekleyemeyiz.  İçine düştüğümüz bu çıkmazdan acilen kurtulmamız gerekmektedir. Aksi takdirde mücadelemizde başarılı olmamız boş bir hayalden öte gitmeyecektir. Sosyal medyada  kör dövüşü yaparak zaman öldürmekten ve kendi kendimizi bitirmekten başka bir sonuç elde edemeyeceğiz.  Artık sinirlerimizle değil, akıl ve sağduyu ile hareket etmek bizler için zorunluluktur. Başarısızlığı sadece bu neslimize değil, bundan sonraki nesillerimize dahi anlatmakta zorlanacağımız gibi, sorumlularının da pek hayırla anılmayacağı açıktır. Saygılarımla…

Meslek hayatın boyunca horlandın, haklı haksız azarlandın…

Dışlandın, yok sayıldın!

Kaderin kanunlarla değil, birilerinin iki dudağından çıkacak sözlerle çiziliyordu…

Sustun, çünkü ekmek parasıydı…

Sustun, 15 yıla mahkûmdun!

Emekli olunca, “kazasız belasız emekli oldum” diye kurban kesen tek meslek bizimkisi!

Emekli oldun, çile devam ediyor!

Seni anlıyorum, hıncını, hırsını, öfkeni anlıyorum!

Emek senin, yemek başkasınındı, külfet sana nimet başkasınaydı, haklısın!

Yıllar boyu sustun, yıllar boyu içine attın, tamam!

Ama Allah aşkına, insanlık adına bunun acısını senin gibi, seninle aynı, belki de senden daha fazla acı çekmiş meslektaşından çıkarma!

Meslektaşların tüm bu yaşananların ne sebebi ne de sonucu, sadece senin gibi mağduru!

Meslektaşlarınla uğraşma, çünkü sorunlarının çözümü meslektaşlarınla uğraşmakta değil!

Ola ki bir tartışma çıktı meslektaşlar arasında, taraf olma, ortada kal ve uzlaştır!

Haklısın, haklı kal!

Kimseye hakaret ederek bir yere, bir sonuca varamazsın!

Meslektaşının farklı düşüncesi olabilir, olmalıdır da… En fazla ben de “şöyle” düşünüyorum de… Bildiğin doğru varsa paylaş, olmadı görmezden gel!

Yıllardan beri, birbirimizi kırmaya, incitmeye, üzmeye doymadık mı?

Yetmedi mi?

Yetmez mi?

Yönetimler gelir geçer, kimse koltuğu mezara götürmüyor… Göreve adaysan bile kırmadan, dökmeden, hakaret etmeden, kutuplaşmadan, kutuplaştırmadan aday ol!

Yönetimdeysen sonsuza kadar orada kalmayacağını unutma!

Seçimden sonra yine yüz yüze bakabilesin!

Koca dünyada yalnızsın, esnafı, memuru, mühendisi, okumuşu, okumamışı hep seni hedefe koyar!

Assubaylığı herkes kötüler, ama aldığın üç kuruş da herkesin gözüne batar. Hep seni örnek gösterirler, “astsubay kadar maaş alamıyoruz” diye…

15 Ay askerliği yapmamak için de kaçacak sıçan deliği ararlar!

Tek dayanağın, seni anlayacak, derdini paylaşacak yine meslektaşın!

Güldürme birilerini sana malum yeriyle!

Adamsan, yiğitsen, yürekliysen vurma emekli assubaya, hedefini iyi belirle!

Unutma, meslektaşına attığın taş döner sana gelir.

Ettiğin hakaretin bir parçası da sana gider!

Unutma!

21'inci Yüzyıl Sürat çağı…

Hızlı tren, hızlı uçak, hızlı araba, hızlı internet, hızlı yaşam!

Yaşamın her alanında bir hız tutkusu…Daha hızlı, hep daha hızlı…

Ve kaçınılmaz olarak hızlı yaşamın getirdiği HIZLI TÜKETİM…

Hızlı tüketimin en canavarlaştığı alan ise SOSYAL MEDYA!

Uzak, yakın, çok yakın, çok uzak, herkesten anında haberdar oluyorsunuz, bu gün öğle yemeğinde kim ne yemiş, hangi yoldan nereye gidiyormuş, kiminle kahve içiyormuş, kim üzgün, kim mutlu hissediyor, kimin oğlu üniversite kazanmış, kimin kızı iş bulmuş! 

Şöyle kağıt-mürekkep kokan gazeteleri, “bir ekmek bir gazete” isteyerek koltuğumuzun altına sıkıştırıp, eve gelince elimize alıp evire çevire okumayı neredeyse unuttuk!

Gazeteyi alsak bile manşetler, flaş haberler biz büfeden eve  gelene kadar değişmiş oluyor… Gir internete, yandaş, candaş gazetelerin manşetleri  siz haberin sonuna gelene kadar değişiyor.

Henüz TWITER’lı olamadım ama, facebook’un book’unu çıkardık. Bir resim koyuyorsun facebook’a bir dakika sonra sayfalarca altta kalıyor, yenileri geliyor…

Bir de “beğen – paylaş” cenderesi var… Çok hayati, ulusal ya da uluslar arası bir konuda  bir resim – bir yorum yazıyor vatandaş ve ekliyor “insansan, türksen, müslümansan “beğen” dahası “paylaş”. Beğenip paylaşmazsan ya intihar edecek, ya da içip içip gecenin üçünde kapına dayanacak!

Aslında kendince sosyal sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünüyor, ya da bir konuda kendini sorumlu hissediyorsa, yazdığı üç cümle beğenip paylaşılınca kendince sorumluluğunu yerine getirmiş olacak.

Suriye’deki kafa avcılarına ilişkin bir ileti, ya da açlıktan susuzluktan ölen Türkmen çocukları ile ilgili bir ileti bin kere paylaşılıp, beş bin beğeni alınca sorunun çözüleceğini düşünüyor olmalı iletiyi koyan. Öyle bir şey yok! Suriye’deki kafa avcıları göreve, Türkmen çocukları ölmeye devam ediyor.

İletiyi gönderen arkadaş, iletinin bin kere paylaşılıp, beş bin kere beğenilmesinden memnun, başını yastığa koyar koymaz derin ve huzurlu bir uykuya dalıyor.

Aslında gece mi uyuyoruz, yoksa sanal alemde “beğen” & “Paylaş” oynayarak mı uyutuluyoruz, düşünmek gerek.

Müzminleşmiş, Kıbrıs ve Filistin sorunları ile yaşıt, şerefli ama bir o kadar da sorunlu mesleğimizin, her şeye karşı sabırlı ama kendi meslektaşına karşı her nedense tahammülsüz meslektaşlarımızın sorunlarına keşke “beğen” & “paylaş” beğenip paylaşmazsan ölümü gör diyerek çözüm bulabilsek.

Oysa çözümü, bir avuç meslektaşımızın desteği ile “tek başına” mütevazı emekli maaşından mahkeme masrafları ödeyerek, yüzlerce kilometre kat edip mahkemelere gelerek, sadece meslektaşlarımızın değil, aynı zamanda yıpranma alan gazetecisinden itfaiyecisine, polisinden postacısına birçok meslek mensubuna çığır açan İsmail Abimiz gösterdi.

İsmail Abinin yaptıklarını facebook’ta değil, aklımızda, vicdanımızda, sorumluluk duygularımızda paylaşırsak en azından çözüm için doğru yolu bulmuş oluruz.

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ