Asubay Mısın, Er Misin
İkrâr ediyorum! Gül alıp gül vermek isderdim herkese, adını bile sormadan; allı morlu, mis kokulu... Ya da Makâleler yazmak isderdim, suya sabuna dokunmayan; harir kadar saf, çocuk kadar mâsum... Aşk kokan, sevgi dolu... Ayşe’den, neş’eden, meşeden dem vuran! Benim de sevdâya teşne kalbim var, ne de olsa! Türkü yazmak isderdim hele! Mertlik üsdüne, yiğitlik mayalı; her nağmesi dostluğa dokunan, kardeşlik kokan ... Çünkü Türk’ü bilen türkü bilir, Türk’ü seven de türkü yazar. Ben de insanım, nihâyetinde! Ya da!.. Ya da, Her kalem oynatışımda ucundan sitâyiş süzülen, vefâ dökülen, garındaşlık mumuyla ışıldayan... Fakat olmuyor! Daha doğrusu oldurtmuyorlar! Bâzen, söyleyen özne olsa da söyleten nesne oluyor, maslahat icâbı. İşde bu durumda, söyletenin kim olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Çünkü burada, asıl fail özne değil fakat nesne oluyor. Evet, insanım, nihâyetinde... Haksızlığa, yolsuzluğa, nâmertliğe, zorbalığa isyân eden! Biz Asubaylara yapılan bu ahlâksızlık, bu haksızlıklar karşısında Tencere bile olsa tıngırdar; köpek bile olsa havlar be! Benim, köpeğinki kadar bile aklım, köpeğinki kadar bile haysiyetim yok mu sanıyor bu kaşalotlar! Haksızlığa uğramışsam, Bağırır, çağırırım! Ȃsi olur, başkaldırırım ödlek firavunlara. Bu topraklarda yiğide deli demek âdet olmuş nasıl olsa! Ağız dolusu küfür bile ederim alayına... İşde o vakit derim ki; Mâdem öyle! Bolu’nun Zorbeyi var ise şâyet, Dağlarının da Köroğlu’su elbet olacak! Hele bir de damarıma basarlar ise şâyet! Öyle yazılar yazarım ki! Kesip biçmeden söker alırım o üç paralık ciğerlerini, fesât dolu döşlerinden, evvel Allah. İşde meydân! Söze söz! Varsa diyecekleri şâyet Çıksınlar karşıma! Yedikleri haltların, yapdıkları nâmertliklerin, hainliklerin, kânunsuzlukların hesâbını versinler! Şu memleketde iyiye, güzele dâir söz söyleyen, iş yapan herkes mutlaka kösdeklenir, cezâlandırılır. Bizim için de durum ayniyle vâki oldu! Gevur Coni’nin ordusunda bir Er olsaydım şâyet Bugüne kadar ortaya dökdüğüm bunca kânunsuzluk, yanlışlık, haksızlık, ahlâksızlık ve sahtekârlıklardan dolayı Coni Genelkurmay Başkanı herhâlde bana üç beş madalya takdim eder idi... Fakat bizim müslümân bildiğimiz Genelkurmay Başkanlarımız ise Bu kânunsuzlukların, haksızlıkların, ahlâksızlıkların ve sahtekârlıklardan üzerine gitmek yerine Doğruları söyleyen Eski Tüfek’i öksüz yetim zannedip ezmeye tevessül ediyorlar... Bugüne kadar söylediklerimin bir tek kelimesini dahi tekzip edemediler, iftirâ diyemediler! Hakâret etdiğimi söylüyorlar... Evet, ortada bir hakâret var da ... Kim, kime etdi acap?..
Duydum ki gevurun hâkimleri Berlin’de imiş! Bizim müslüman hâkimler nerede, onu da göreceğiz elbet... Hâl böyle olunca; Eski Tüfek’in kısmetine de Asubaylara yapılan haksızlıklar ve kânunsuzluklar târihcesini fâş eyleyen acı makâleler yazmak düşüyor… Aşkı, meşki; gülü, bülbülü; Ayşe’yi, neş’eyi bir kenara bırakdık! Kalem ve kâğıdı alıp da elimize Ömrümüzün şu son fasılında Üzerine fesâtlık, nâmertlik, şerefsizlik, hâinlik ve ödleklikden dem vuran kelâm akıtmak düşüyor bize de, yiğitce...
|
* * * * *
Kiremitde Buz musun?
Türkülerimiz olmasaydı ne yapardım, bilmiyorum! Değil yazmak, söylemek; konuşmaya bile mecâlim olmazdı herhâlde! Dünyânın en büyük kütüphânesinde bile olmayan hazineler var içinde... Bir türkü, hattâ o türkünün bir kelimesi bile bir kitabdan çok daha fazla şeyler anlatır bize. Kitaplara sığmayacak kadar sözün mü var diyecek? Bir türkü çığır, daha fazlasını anlatırsın, evvel Allah. Yeri gelir, gönlüme tercümân olsun diye Muğla’dan Civelek Şerafettin’e veririm sözü; Nâmertlerden, ödleklerden ötürü... Ya da Kitaplar dolusu kâğıt ve kelâm isrâf etmek yerine Yalova’dan Müşerref Hanımı söyletirim kendileyin; Kiremitde buz musun? Gelin misin, gız mısın? Bir suâl soracam sana, ey Genelkurmay Başkanım, Bana cevâp vermeye hazır mısın?
* * * * *
Değil! Biliyorum! Kimilerine her gün, her yer düğün bayram olsa da Benim için, daha doğrusu, “diğerleri” dedikleri biz Asubaylar için vaziyet hiç de öyle değil! Bu hususda dilim ne söylesin, elim ne yazsın diye binbir türlü ağrılar içinde geceyi gündüze katık eder iken Gene anamın sütü gibi Türkülerimiz besliyor dimağımı... Yersiz, yurtsuz, adsız, odsuz, bir ozan olurum o zamân da; Bilmem, şu feleğin bende nesi var? Her gitdiğim yerde, yâr isder benden! Sanki benim mor sümbüllü bağım var! Zemheri ayında anam, gül isder benden! Zemheri ayında gülü hangi şaşkın kaybetmiş ki kim bulup kime versin, Allah aşkına? Asubay denen uyduruk asker sınıfının târihine her kalem daldırışımda ne acıdır ki gül yerine İçinde çomca dönmez bok, cerâhat, hamâkat, Elvân türlü ihânet ve şerefsizlik çıkıyor karşıma!.. Kars’lı Feryâdî olurum, icâp ederse; Yine geldiyse gam yükünün kervânı, Yine yazmak şart olduysa Eski Tüfek için, ihâneti, ödlekliği... Çekeceğim bu derdi, her mihnete rağmen! Karac’oğlan olunca da derim ki, bakın geline Suâl eylen bizden hey dost, evvel gelene! Kim var imiş, biz bu orduda yoğ iken!
* * * * *
Kaşıkdaki Kısmet!
Bunca zamândan beri herkesin okuyup geçdiği kânunların içinde Senelerden beri çürük yumurta gibi kokuşup duran kânunsuzluklar niyeyse hep bizim kalemimize takılıyor. Bu sahtekârlıkları yazmak görevini de anlaşılan o ki bugünün târihi, Eski Tüfek’e yüklüyor. Olsun! Kısmetde ne varsa kaşıkda da o çıkıyor nasılsa! Asubaylık denince şu memleketde ortalık İçinde çomca dönmez bok çuvalı oluyor! Bugüne kadar yazdığımız bunca makâlede bunların neler olduğunu belgeleriyle defâlarca fâş eyledik! Fakat subay gardeşlerimizin cenâhında Allah, daha çok versin! Bakınız, bulabildiğimiz kadarıyla vaziyet nasıl tecelli ve tahakkuk eyliyor!..
* * * * *
Devletin milletin, tüyü bitmemiş yetim hakkının üsdüne kendileri için kurdukları sahte cennetlerde Utanmadan, sıkılmadan saltanât sürenlerin kaba etine Eski Tüfek kalemini batırınca da Hemen koşup gidip soluğu mahkemede alıyorlar. Devleti korumak için devletden avuç dolusu para alan eli tabancalı, beli kılıçlı subay gardeşlerimiz Bu kez de kendilerini koruması için hemen varıp mahkeme kapısına dayanıyorlar. Varsın, dayansınlar! Demek ki adâlet onlara da lâzım oluyormuş! Ya da Adâlet dağıtmak için cübbe giyip celp etdiği askere huzurunda düğme ilikleten hâkim sıfatlı subay gardeşlerimizin, Bu kez de kendileri adâlet aramak için hâkim önünde kendi cübbesini ilikliyor... Varsın, iliklesinler! Demek ki adâlet dağıtanlara da adâlet lâzım oluyormuş! 2014 Mart’ında Ankara’nın göbeğinde TEMAD’ın yatdığı ölüm orucunda Çişini bile tutamadığı için altına bez bağlayıp da Belediyelerin verdiği külüsdür otobüsler ile memleketin dört köşe bucağından Ankara’ya sökün eyleyen Seksen yaşında, doksan yaşında emekli büyüklerimizin yürek dağlayan hâlini görünce Başkan Ahmet KESER’e desdek vermek için bir makâle döküldü, kalemimin ucundan vehleten... İsmi, Zihniyet Sürgünü!
emekliassubaylar.org’da neşretdiğimizin ertesi günü hemen şunları yapdı, bu subay gardeşlerimiz;
Yakın zamânda uluslarası hukukda önemli bir gelişme ortaya çıkdı. Dünyânın önemli hukukcuları, ömür boyu cezânın insanlık şerefine karşı bir suç olduğu kanaatına vardı. Hiç kimseye, hiçbir şekilde ömür boyu cezâ verilemez diyorlar! İdâm cezâsının bile 25 sene ile sınırlandırılması kabul gördü. Fakat sâbık Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey, Bu uluslararası kuralı çiğnemekde hiç beis görmedi...
Üsdelik mahkeme sürecinin devâm etdiğini bile bile istediler... Hem yazılı olarak hem de telefon ile sözlü olarak... Genelkurmay Başkanlığından beni arayan Yüzbaşı gardeşime dedim ki; Kimlik kartımı ben, vermiyorum! Yerimi biliyor! Gücü yetiyor ise şâyet gelsin, Necdet Bey kendisi alsın! İki seneden fazla zamân geçdi. Şu gün oldu, kimse gelmedi... Fakat bana yapdıkları bütün bunlar, bu subay gardeşlerimize az geldi... Akabinde; Yapacak başka işleri yokmuş ki dördü bir araya gelip, benim hakkımda;
Yeri geldiğinde ordumuzun baş komutanı olduğunu söyleyen subaylarımız, Ortaya dökdüğümüz bu kânunsuzlukları telâfi edip ordumuzda huzuru yeniden temin etmek yerine Ellerindeki bütün imkânlarını benden intikâm almak için seferber etdiler… Canları sağ olsun! Kimin haklı olduğunu zamân elbet gösderecek.
* * * * *
İkrâren Sukût
Bir dilekce gönderiyorum, Bir suâl soruyorum Ve Bir kelimelik bir cevâp talep ediyorum... Diyorum ki;
Er mi? Asubay mı?
Cevâbı, çocuk işi; Er ya da Asubay. Fakat Genelkurmay Personel Başkanımızın gönderdiği cevâba bakınız... Kurum içi düzenleme, Tavsiye ve mütalâa... İyi, Sizinkini bilmiyorum! Lâkin,burada bildiğim bir şey var ki Benim ismim, çocuk değil muhterem başkanım...
Verdiği bu cevâp ile Genelkurmay Başkanlığımız; Hem kamuoyunun bilgi edinme hakkına olan saygısının mertebesini gösderdi, Hem de ve daha da kötüsü, şeffâflaşıp büyümeyi değil fakat içine kapanıp küçülmeyi tercih etdi. Kimin ne bildiğini ve fakat Kimin de neleri söyleyemediğini anlamak için de Son çâre olarak Başbakanlığın yoluna vurduk kendimizi...
Şu vakitden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın söyleyeceği sözün artık bence hiçbir kıymet-i harbiyesi yok! Çünkü, Başkanların söylemeye dili varmasa da Cevâbı, Eski Tüfek biliyor; 65 seneden beri senin “Asubay” dediğin gayri meşrû asker kişinin unvânı, Müttefiki olduğun Coni ve üyesi olduğun NATO’da nasıl yazılıyor? Senin “AÜKHE” dediğin uyduruk kaydırık kursun adı Coni defterinde nasıl yazılıyor? Beterin Beteri’nde herkesin anlayacağı sâdelikde fâş eyledik! Bu konuda senin de söyleyeceğin söz yok aslında! Çünkü Tıpış tıpış gidip masasına çöreklendiğin Coni, Seni kendi kitabına göre çokdan yaftalamış bile...
İşde, Coni’nin Türk Ordusundaki askerlerin hepsini tıkışdırdığı torbanın içinde 2 sınıf asker var; 1. Subay 2. Er
İşin aslına bakarsak şâyet kamu vicdânına göre bizde de iki sınıf asker var. Meselâ Cumhuriyet gazetesinde neşredilen 13 Haziran 2016 târihli şu habere göre de Ordumuzda Asubay denen asker sınıfı yok! Eşkiya ile mücâdelede şehit olan asker sınıfı şunlar; 1. Subaylar 2. Diğerleri
Konu şehit olunca bu haberi yazan kaşalot gazetecilerin aklına sâdece subaylarımız gelmiş!..
* * * * *
Terbiye (Eğitim) Ve Atatürk
Atatürk, Eylül 1924’de Samsun’da öğretmenler ile yapdığı konuşmada şu çok önemli tesbiti dile getirdi: “En mühim, en esâslı mesele, eğitim meselesidir. Terbiyedir ki, bir milleti, ya hür, müstakil, şanlı, yüksek bir cemiyet hâlinde yaşatır ya da bir milleti, esâret ve sefâlete terk eder.” Atatürk, bu sözüyle ordumuzu eğitmeyi ve kölelikden kurtarmayı siz gomutanlara emretdi. Fakat Türk Ordusunda Genelkurmay Başkanı olan sizler; Asubayları nasıl ezeriz, nasıl bezeriz diye kafa yorarken Ve dahi Yüksekokul dümeniyle oyalamaya, YÖK nezdinde hiçbir değeri olmayan meslekiçi kurslar ile kandırmaya, AÜKHE isimli elma şekeri ile avutmaya, Ve kahraman Asubay nennileri ile uyutmaya çalışırken Bakınız, Coni’ler ne haltlar ediyor; Onlarda, bizdeki gibi Asubay denen bir asker sınıfı yok! Subay haricindeki askerlerin hepsi alaylı Er. Fakat Devletimiz ve milletimizin “kanatlı ordusu” olduğunu söyleyen bizim Hava Kuvvetlerimiz; Kendi Asubayları tam kanat mı yoksa "kırık kanat" bröve mi taksın diye tekere hava basarken Çift kanatlı brövesi olan Hava Üniversitesini taa 1946 senesinde kurdu bile...
Deniz Kuvvetlerimiz bu konuda, kulağına kar suyu kaçmış palamut gibi serhoş dolaşıyor! Fakat gevur Coni, Deniz Piyâde Üniversitesini de 1989 senesinde hizmete açdı da 25’inci kuruluş senesini kutluyor...
Her iki kuvvet de Eratına lisans düzeyinde mühendislik eğitimi veriyor. Haberiniz var mı bunlardan?.. Haydi, diyelim ki bu yenilikleri onlardan önce yapmaya kafanız basmıyor... Hiç olmazsa bunları onlardan gördükden sonra alacak kadar bâri aklınız olsa!.. NATO’nun en büyük ikinci ordusuyuz(!) diye yıldızını parlatan bizim Genelkurmay Başkanımız, Şemsipaşa bosdanında kabak yetişdirip Asubay şapka sakandırık şeridi sırma mı olsun, burma mı olsun diye taktik ve stratejik barut patlatırken Elin Coni Genelkurmay Başkanı kendi resmî örün sayfasında Kendi Kıdemli Er’i için bir sayfa tahsis etdi... Ve bu Genelkurmay Kıdemli Er’ini bütün dünyâya gururla takdim ediyor!..
Türk Genelkurmay Başkanı olarak sen ise “Başkanlık Asubayı” unvânı verdiğin askerine Kendi sayfanda iki satır yer vermeye bile lâyık görmüyorsun!.. Ya da Bizim Kara Kuvvetlerimiz, “Ordumun usta eli” dediği kendi Asubaylarının pontulunda zıh mı olsun, mıh mı olsun? diye ümüğünde laf gevelerken Üçüncü bin seneye hükmetmek için kolları sıvayan Coni Kara Kuvvetleri Şimdi de “Kargaşa ile dolu dünyâda kazanan ordu olmak için Eratını eğitmek” hedefiyle 25 Şubat 2015 târihinde kendi üniversitesini hizmete açdı bile... Aşağıda gördüğünüz şu Coni Tuğgeneral O üniversitenin Dekanı oluyor.
Şu Er Coni de O üniversitenin dördüncü adamı olarak Dekanlık Er’i oluyor.
Başdarbeci Zottirik Kenân; Kendi yazdırdığı ve kendisini Cumhurbaşkanı yapan darbe Anayasasını, Süngü-dipcik-posdal gölgesinde milletin burnuna 1982 senesinde dayamış idi... Bu darbeci subay, bundan evvel bir şey daha yapdı. Ordumuza, kendi üniversitesini kurma imtiyazı vermiş idi... Şu memleketde hiçbir devlet teşkiline verilmeyen bu muazzam imtiyazı Zottirik Kenân, sâdece size bahşetdi. Zorti’nin taa 1981 senesinde size cennetden gönderdiği şu kânuna göre Kendi üniversitenizi şimdiye kadar 50 kere kurabilirdiniz!.. Zottirik Kenân’ın bir zamânlar gönül eğlendirdiği koltukda oturan ey Sayın Genelkurmay Başkanlarım! Sizler, bu hakikâtin farkında mısınız?
İşde şu kânun, câmi avlusuna terkedilmiş bebe gibi 35 seneden beri gözlerinizin içine bakıp duruyor!.. Yüce devletimiz, sizler için beş yıldızlı subay orduevleri yapabiliyor ise şâyet, çok şükür!..
Demek ki; Paramız var! Aha, işde, kânun da var! Peki, Asker üniversitelerini bugüne kadar niye kurmadınız?.. Asker Hastanelerimiz var nasıl olsa!.. Subaylar için inşâ etdiğiniz yukarıdaki şu 5 yıldızlı subay orduevini Paşa gönlünüz isdese hemen yârın T.C. Asker Üniversitesi yapamaz mısınız? Yaparsınız!.. Sizde, eksik olan nedir öyleyse? Akıl mı? Zihniyet mi?..
* * * * *
Kabak ve Asubay
Türk Ordusunun kendi üniversitesini kurması gerekdiği konusunda; Coni’de Asubay Akademisine eğitime gönderilen Asubaylarımızdan, hazırladıkları raporlarda bu üniversitelerden tek kelime bahsedeni var mı? İsmi EDOK olan palamut albay mezârlığı komutanlık Ya da Herhangi bir kuvvetimizin, bu konuda tek bir kelimelik sözü var mı acap? Subaylarımız harp okulunda yüksek lisans eğitimi alsın diye gizliden hazırlıklar yapılırken Asubay dediğiniz uyduruk askerlerin lisans eğitimi alması için parmağını oynatan bir subay var mı? Ve dahi Bu konuda şu güne kadar Başbakana bir satırlık teklif götüren bir Genelkurmay Başkanı gördük mü? Genelkurmay başkanlık astsubayı ünvanı verdiğiniz Asubay Harun AĞPAK, NTV'ye verdiği mülakatda ordumuzda "Asubay akademisi" kurulmalı dedi, işttinizmi?.. Daha da kötüsü Askerlik konusunda dünyânın nereye doğru evrildiğinin farkında olan kaç subayımız var?..
Genelkurmay Başkanlık Asubayımız Harun AĞPAK şöyle dediydi; “Ben, bir çiftci, bir köylü çocuğuyum. Kabak bile 4 ayda yetişiyor!” Kabağın bile 4 ayda yetişdiği memleketimizde
Bizim Genelkurmay Başkanlığımız 2 senede Asubay yetiştiriyor. Hakikâten tebrik etmek lâzım! Hulâsa, Asubayların ordumuzdaki bugünkü vaziyeti Demek ki şöyle oluyor; 6 kabak = MYO = 1 AsubayAsubay dediğimiz bu asker kişilerden de sâdece binde birine Sekiz buçuk ayda da “üst eğitim” denilen AÜKHE eğitimi veriyor. Bizim Asubaylarımızın Bizim Genelkurmay Başkanlarımızın nazârında demek ki ancak 6 bal kabağı kadar itibarı var! Sen, MYO dediğin okullarda 2 senelik meslek eğitimini ve AÜKHE dediğin okullarda verdiğin 8 buçuk aylık daktilo kursunu Asubayların için yeterli görürken Elin gevuru kendi Eratına kendi üniversitesinde askerî mühendislik eğitimi veriyor, farkında mısın? Bütün bu acı gerçekler bir yana; Coni kendi Erine; Kuvvet Komutanı ve hattâ Genelkurmay Başkanı olma fırsatı verirken Türk Genelkurmay Başkanı olarak sen; AÜKHE deyip züğürt tesellisi niyetine ikrâm etdiğin elma şekerinin İngilizcesini bilmiyorsun Ve hattâ Genelkurmay Başkanlık Asubayı unvânı verdiğin Asubayın İngilizcesini dahi söyleyemiyorsun...
* * * * *
Asubay Sınıfının Hukûkî Durumu Nedir?
İnsan var ise şâyet; Orada ses vardır, nefes vardır; renk vardır, koku vardır; huzur vardır, kavga vardır; gürültü, patırtı vardır... Bunların hepsi aslında, umudun sesi, hayâtın emâresidir. Fakat İnsanın olduğu yerde ses yoksa, selen yok ise şâyet orada umut bitmiş demekdir. İşde, orada fırtına öncesi suskunluğu var demekdir ki hiç de hayıra yorulmaz! Genelkurmay Başkanlığımızın bu dilekcem konusunda büründüğü derin sessizlik aslında Asubay denen asker sınıfının gayri meşrû olduğunun ikrâren sukûtundan başka bir şey değildir. Ben bilirim, ben yaparım diyerek her şeyi kendilerine hak gören haris subaylarımızın Yalandan yamalar ile bugüne kadar giyegeldiği yalan donu, Bugün, burada artık gıçlarından düşdü! Mal, meydâna çıkdı! Manzara, rezâlet...
1951 senesinde uydurdukları 27 Mayıs subay darbesiyle 1961 senesinde 211 sayılı kânuna hapsetdikleri Ve dahi 1967 senesinde de TSK Personel Kânununa yamadıkları kalp Asubaylık sınıfının, Hem Anayasamız hem de uluslararası hukuk nezdinde iflâs etdiğini burada bir kez daha fâş eyliyoruz...
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Kapak Resmi : (E) Dz.Por.Asb.Kd.Bçvş. Halil ERGENLİ
Okumak için resimleri tıklayınız!
Sözün Doğrusu Beterin Beteri Açık Mektup!
|
Sosyal medyada karşılaştığımız ve bizleri en çok üzen konulardan biri de, şahsımıza yapılan hakaretler, iftiralar. Özellikle, sahte hesaplar veya nadiren de olsa, gerçek hesaplar üzerinden ayarsızca yapılan hakaretleri, fütursuzca atılan iftiraları kesinlikle sineye çekmeyin. İki satır dilekçe ile en yakın Cumhuriyet Savcılığına müracaat edin. Bakın neler oluyor!
Kendini bulunmaz, erişilmez sanan koftiden kahramanlar, nasıl cezalar alıyor? nasıl adalete hesap veriyor? göreceksiniz! Tek sıkıntı, bu tip davaların uzun sürmesi ve epey zaman alması. Ancak yapanın yanına kar kalmadığını görünce, zaman mefhumu önemini yitiriyor.
Bu tip hakaret makinelerinin ortak özelliği; klavye başına geçince aslan kesilirler, ağzından çıkanı kulakları duymaz, uyarıları, ikazları dinlemezler, herşeyi yazabileceğini, kimseden korkmadığını söylerler. Hatta daha da küstahlaşarak hakaret ve iftiraların dozunu artırırlar.
Ancak, Yazdıklarına sahip çıkacak kadar mertlikleri ve cesaretleri olmayan bu tipler, ettiği hakaretler nedeni ile savcının veya polisin karşısına geçince nefesi kesiliyor, adeta süt dökmüş gibi oluyorlar. "Aman şikayetten vazgeç, yok alkollüydüm, yok eşim ile sorunum var, yok psikolojik sıkıntım var" gibi mazeretlere sığınarak, duygu sömürüsü yapmaya çalışırlar.
Bu tipler, karşısındakini çocuk veya saf sanıyor, Kendini savunmaya çalışırken "onu tanımıyorum, ismen duydum, facebook hesabım yok veya twitter kullanıcısıyım" gibi komik savunmalara girişiyorlar.
Onlara hatırlatmak lazım; Adam olan yazdığını inkar etmez, mertçe "ben yazdım" der!
Şahsen, hakkımda şikayette bulunanlar ile ilgili hiç bir yazımı "ben yazmadım mükü yazdı, hesabım hacklendi" veya "benim adıma sahte hesap açmışlar" gibi inkarcı savunmalar yapmadım. Hele hesabımı hiç kapatmadım. Her şey yerli yerinde duruyor. "Evet bu yazıyı ben yazdım, belgelerim şunlar dedim" ve hepsinden takipsizlik kararı çıktı.
Tabi sosyal medyada olunca, benzer olaylar bizim de başımıza geldi. Örneğin iş yargıya yansıyınca, yaptığını inkar eden birkaç kişiye sormak lazım?
Tanımadığın biri ile "abi beraber bir resim çektirelim" diyerek, Ankara da neden fotoğraf çektirirsin? veya Eskişehir de yine tanımadığım dediğin kişiye "Ersel'ciğim" diyerek fotoğraf çektirip, neden sohbet etmek istersin?
Peki hiç tanımadığın kişiyi, adına kayıtlı telefondan 2 yıldır defalarca arayıp, dakikalarca neden konuşursun? Yada bayramlaşma mesajlarını neden atarsın? Telefon döküm kayıtlarını da sahtekarlar hazırlamış herhalde? Onlarca emekli assubayın şahit olduğu bir durumu, bu kadar ispat ve delil var iken, inkar ederek paçanı kurtaracağını mı sanırsın?
Şimdi bunlara şunu sormak gerekir? Aynanın karşısına geçince kendi yüzünüze nasıl bakıyorsunuz? Ya eşinizin ya da çocuklarınızın masum yüzüne nasıl bakıyorsun? Armudun bile ilk hecesi "Ar" ile başlarken...
Kısacası, bazılarının sizlere, bizlere yaptığı hakaretlerin aynısını, hatta daha fazlasını, onlara bizler de yapabiliriz ama bu bizler için kazançtan çok kayıp olur. Onlardan farkımız kalmaz. Biz hiçbir zaman düşmanlarımızın bize karşı kullandıkları silahları kullanmayacağız. Çünkü bu silahlar, bizim elimizi süremeyeceğimiz kadar kirli ve korkakçadır.(*)
Bu konu da tek çare hukuk. Bu güruhun aklının başına gelmesi için, hapis cezası ve para cezası alması yeterli oluyor. Öyle ki bazılarına karakola veya savcılığa gitmesi bile kafi geliyor. Herkes yazdığının yaptığının bedelini hukuk karşısında gecikerek de olsa öder. Korkmayın ve hakkınızı arayın. En azından onlar kadar cesaretli olun. Unutmayın, zamanında sesinizi çıkarmazsanız, bir gün sizin de sesinizi keserler!
Dede Ersel AKSU
(*) S. Ali
Vicdanı olmayanların eline adaletin terazisini verirseniz ne olur?
Çoğunlukla canlar yanar, yürekler ağlar,
Her karar gerisinde bir göz yaşı bırakır,
Bazılarını da tartı kurtarır,
Tereyağından kıl çeker gibi en karmaşık olayların en başındaki adam, en masum bir biçimde aklanır,
Adaletin hukukunu kendi elleri ile yazanlar her zaman kendilerini aklar,
Karşısında gördüklerini yaralarlar,
Bakın adalet nasıl işliyor? Nasıl, hangi kararları veriyor?
Kararı yeni açıklanmış iki taze örnek;
Okuyun, karşılaştırın,
Tarih 2011 Diyarbakır Silvan 13 askerin PKK tarafından şehit edildiği çatışma, Hatırlayanınız vardır,
Arkasında bir çok soru işaretini bırakan kahpe bir pusu,
İhmaller zinciri,
Deştikçe askerin ölüme nasıl adım adım gönderildiğinin ortaya çıkardığı bir katliam,
Uzun süre istirahat etmemiş, ettirilmemiş yorgunluktan artık halisünasyon gören, uyuklayan askerler, yetersiz sayıdaki çelik yelekle göreve gönderilmişti,
Üç gün boyunca hiç uyumadan hareket halindeki bir birlik,
Adım atacak hali kalmamış,
Dibine kadar gelen düşmanı fark edemeyecek kadar bitkin ve yorgun,
Ve daha acısı durum Alay komutanına bildirilmesine rağmen hiç bir önlem alınmamış,
Olayı yaşayanların ifadeleri aynen şöyle;
Bir başkasının anlattıkları da şöyle ;
Vicdanı olamayanlardan ne Merhamet,
Ne de Adalet Beklemeyeceksiniz...
Bilenler bilir,
Bilinmeyecek, unutulmayacak,
hiç bir zamanda unutturmayacağımız bir tarihtir.
6 ocağın yanarak söndüğü,
bir ocağın ağır yara aldığı kara bir gün.
22 Haziran 2010 İstanbul Halkalı,
mega kentin nerde ise göbeği...
6 Assubay' a mezar olan kanlı bir yol!
Ve yine kahpe bir tuzak,
Güpegündüz kurulan bir pusu,
Askeri servis aracının geçiş güzergahına bırakılan bombanın patlatılmasıyla
yaşamını yitiren 6 canımız!
6 Assubay;
Çağlar Bölük,
Uğur Ekiz,
Bekir Çelik,
Duran Bayram Ve Mehmet Boşnak
ile yine bir Asssubay'ın,
daha henüz hayatının baharında 17 yaşındaki kızı Buse Sarıyağ hayatını kaybetmiş,
15 kişi de yaralanmıştı.
Saldırıyı yapanlar belli,
hiç bir güvenlik önlemini almayanlar da belli,
Türkiye'nin kalbinde elini kolunu sallayarak bir öğle vaktinde patlatılan bomba,
Ölen Assubay' lar unutulup gitti.
Zaten acısı yine ailelerine kaldı.
O zamandan bu yana dinmeyen gözyaşları bugün vicdanlardan taştı sel oldu.
Saldırının ardından başlatılan soruşturmada,
olaydan bir gün önce gözaltına alınan işbirlikçilerin,
olayı gerçekleştiren terör örgütü üyelerine yardım ettiği,
çok önemli delillerle tespit edilmişti.
Katiller, tetiği çekenler yoktu ama en az onlar kadar sorumlu olanlar yakalanmıştı.
Şehitlerin kanın kaldığı yerde,
Eşlerinin,
Analarının göz yaşı aktığı yerden daha kurumadan,
Mahkeme 5 yıldır karar veremediği için katiller bu gün serbest bırakıldı!
Bir günde karar çıkaran,
çıkan kararı yine bir günde iptal eden mahkeme,
bu caniler için bir karar çıkaramadı!
Gözyaşları ve onların kanı yine yerde kaldı!
Adalet olmayan bir ülkede,
Binlerce Şehit Olsa Ne Olur?
/Levent Ulucan/
Saygıdeğer Meslektaşlarım
Nacizane, kendime ve mesleğime saygımın gereği, 40 yıldır bizlere ön yargılarla yapılan haksızlıklara karşı yürütülen mücadeleye, sizler gibi katkı sunmaya çalışıyorum. Hepimiz onur mücadelemizde adaletsizlikleri, ön yargıyı, vicdansızlığı dile getirirken kişileri değil sistemi muhatap alıyoruz ve hiç bir yazımız, eleştirimiz hakaret içermiyor. Farklı bir üslupla zaten mücadelenizde başarılı olamazsınız.
Mücadele tarihinin hiçbir döneminde bu kadar umutsuz olmadım, olmadık! Oysa Sn.Ahmet Keser yönetiminden mucize değil, bizleri sağduyu ve kararlılıkla temsil etmesini istiyorduk. Assubayların derecesinden, kademesinden haberdar olmayan, mücadele gönüllülerinden şikayet eden korgenerale "onlar bizden değildir" diyen bir yönetimden kurtulduğumuz için adeta bayram yapmıştık. Ben de 'nacizane' yönetime kayıtsız şartsız desteğimi açıkladığım YENİ BİR UMUT YENİ BİR BAŞLANGIÇ yazımda bunu belirtmiştim.
Tarih, ondan ders almasını bilmeyenler için tekerrür edermiş. Ne yazık ki, tarihinin en büyük maddi ve manevi desteğini alarak "UMUT!" olan Sn.Keser, önce kendi dava arkadaşlarını terk etti sonra da kişisel hesaplarla bizleri hayal kırıklığına uğrattı! Temsilcimiz gibi değil, patron ve emekliler komutanı havaları ile TEMAD gemisini rotadan çıkarıp karaya oturttu! Ne yazık ki düzeltmek için hiç bir gayret gösterilmiyor...
Hatadan dönmenin fazilet olduğunu hatırlatan öneren, eleştiren yazılarımıza tahammül edemeyen bu yönetim, sırtını sıvazladığı, ödüllendirdiği, bizlerin mücadele için gönderdiği paralarla 5 yıldızlı otellerde ağırlanan Sami Başkaya denilen ahlaksız müfteri ve ekibi ile gündem değiştirmek, başarısızlıkların sorgulanmasını engellemek adına mücadele gönüllülerine (yazmaktan utanç duyacağım sizlerin de okuduğunuzu düşündüğüm yazılarla) hakaretlerle saldırdılar. Bunun acı sonuçlarını hep birlikte üzüntü içinde izliyoruz. Toplumun mücadele umudu ve birbirimize tahammülümüz kayboldu!
Sn.Ahmet KESER’in çıktığı TV proğramlarında Assubayların ön yargılarla sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklara uğratıldığını, örneğin; bir üniforması kefen olan, yüksek okul mezunu assubayların büro memuru statüsünde göreve başlatılıp, emeklilerin ilkokul mezunu KİT işçi emeklisinden daha az maaş aldığını kamuoyu ve ilgililer duymadı ama, bizim hiç bir yaramıza merhem olmayan, TSK yıpratmayı amaçlayanları mutlu eden "GÜZİN PAŞA", "ŞEZLONG ALBAYI", "REZERVE PAŞA", "GENELKURMAY LAĞV EDİLMELİDİR" tarzı maksadı aşan eleştirilerde bulundu. Bunun sonucu oluşan tepki ortamında çaresiz kalan meslektaşlarımızın EYLEM çağrılarına Sami Başkaya “Ne eylemi geri zekalılar? Islanmak istiyorsanız banyoya, gaz istiyorsanız mutfağa gidin” diyebildi! Bu kişi orduevi yasağına en büyük tepkiyi verip dava açmama rağmen bana da “Mangalcı başı Ersen efendi, orduevi yasağına sessiz kalıp paşasının kucağında af bekliyor, lavuk” sözleri ile gündemi değiştirmeyi amaçladı! Mücadeleye en büyük zararı veren görevde iken tanıdığımız malum kişileri adamdan saymam. Tek üzüntüm; uyarılarımıza rağmen bu aymazlıkların Sn.Keser tarafından teşvik edilip, ödüllendirilmesidir...
Tüm bu gelişmeleri bulundukları makamı, faydalandıkları nemayı düşünerek sessizlik içinde, hatta bazıları alkışlayarak izleyenler yeni aymazlıklara davetiye çıkardılar! Bundan cesaret alan yeni kişisel ego ve ikbal peşinde koşanlar terbesizce meslektaşlarına “bu itlerin ulumasından zevk alıyorum” - “etek diktim bunlara giydireceğim” tarzında hakaret etmeyi marifet saydılar. Bizler bu kişilere karşı avukat tutup dava açma lüksüne sahip değiliz. Bunları kamuoyu vicdanına ve Allah’a havale ettik.
Allah'ın sopası yok.Kıbrıs'ta aciziyet göstererek albay tarafından darp edilen assubay olayına hepimiz üzülüp tepki gösterdik. Site yönetimi ve dava edilen bir meslektaşımız bu yüzden anılan albayın açtığı davalarla uğraştık pes etmedik, ama hakaret de etmedik. Bu olayda hepimizin tepkisini çeken albayın general olması üzerine hakareti şiar edinen, hakaretleri karşılığında ödüllendirilen bu sahte kahraman Başkaya, Sefer Görev emrini kabul etmiyorum yırtıp genelkurmaya fırlatacağım densizliğinden sonra bu kez hakaret çıtasını yükselterek "YAŞ ÜYELERİNİN MEZARINA TÜKÜRECEĞİM" diye başladığı Facebook'taki sayfasındaki yazısında, meslektaşlarına hakarettin yanı sıra, özetle “Cumhuriyet tarihinin en yalaka iktidarı ve generalleri bunlardır… Cumhurbaşkanının karşısında iki büklüm sekiz kat olan yalakalar bu generaller değil midir?, Türk Silahlı Kuvvetlerini KOMA’ya kendini ZONA’ya sokan Necdet paşa senin Allah’ın, toplu iğne kadar vicdanın var mı? Sen hakaret ve aşağılanmaya müstehakmışın” tarzında yazınca YAŞ üyeleri tarafından dava edildi. Ne kadar haklı olursanız olun muhatabınıza düşüncenizi haklılığınızı hakaretle anlatamazsınız gerçeğinden bi haber yalaka yalakası kişiler, bu sahte kahramana övgüler dizdiler. "Yazısına imza atarız" diyerek aymazlıklara davetiye çıkarıp, biat kültürü ile yanlışı alkışladılar.
Söyler misiniz; bu hakaretler, bu maksadı aşan eleştiriler bize kazanç mı, yoksa görevdeki arkadaşlarımıza baskı, bizlerin de haklarımızla ilgili çalışmaların askıya alınmasını mı sağlamaktadır? Bunu özellikle küçük hesaplar için amigoluk yapıp, biat edenlere sormak istiyorum.
Bu kişi ile ilgili, YAŞ üyeleri hakaret ve tazminat davası açtıklarını, ilk duruşmanın 3 Nisan 2015 günü Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapılacağını aşağıdaki ve benzeri yazılarla “Bu dava Cumhuriyet tarihinin en önemli davasıdır. Başbakan, Gn. Kur. Başkanı, MSB, Kuvvet Komutanları ve bir çok general E. Astsubay, Yazar Sami Başkaya hakkında dava açmışlardır. Basın-yayın, barolar, STK olayı yakından takip etmektedirler. TEMAD Hukuk Kurulu Başkanı Av.Erkan Akkuş, Av.Meral AKKUŞ Sayın Sami Başkaya’nın savunmasını üstlenmişlerdir. Sn. Başkaya yalnız değildir. Yalnız da bırakılmayacaktır. Aslında bu dava astsubay mücadelesine baş koymuş tüm emekli assubaylara açılmıştır. Emekli assubayların bu davalara sahip çıkması onurdur” diye konu ASRIN ASTSUBAY DAVASI olarak lanse edildi!..
Peki duruşmada bu sahte mücadele kahramanı ne yaptı? BİNGO Sadakoğlu'nun diktiği eteklerden birini giyip “Sn. Hakim, ben böyle bir yazı yazmadım, hesabım ele geçirilmiş olabilir“ diye kıvırdı! Nerede kaldı erkekliğin, yiğitliğin Sami Efendi? İnsan yazdığı yazının arkasında durur. Madem yazıyı sen yazmadın, neden kalkıp "bunu ben yazmadım" diye ertesi gün açıklama yapmadın? Böylece assubaylara duyulan tepkiyi de önlerdin. Duruşma 21 Ekim 2015 gibi uzak bir tarihe ertenmiş, muhtemelen facebook’tan IP numarası, bu numaranın kime ait olduğu araştırılacaktır. Çifte avukatın da yapacak pek fazla bir şeyi yok. Bu topluma verdiğin zararın üstüne bir de TEMAD, verilecek maddi tazminatı, 'hesabını vermediği!' mücadele adına gönderilen paralardan öderse, tüm mazlum assubayların eli yönetimin yakasında olacaktır.
Mücadele uzun solukludur ve mücadele hakaretle, kişisel hesaplarla, ego tatminleri ile yapılmaz. "Bu kafa ile gidersen askere, zor alırsın tezkere" dedikleri gibi TEMAD Gn. Mrk. Yönetimi kendi öz eleştirisini yapmaz, toplumu yeniden kucaklamaz,yeni katılımcı üyesine teşkilatlarına saygılı bir mücadele statejisi belirlemez ise kaybeden assubaylar, kazanan mücadeleden nemalananlar olur. Kimseyi yönetime zorla seçmiyorlar. Seçilirken gösterdiğiniz gayreti haklarımızın alınmasında öz veri, akıl ve kararlılıkla yürütmelisiniz. Aksi halde sizi oraya zorla seçmediğimiz gibi zorla da tutmuyoruz.
Meslektaşlarıma huzur ve adalet dolu günler diliyorum... Saygılarımla.
Değerli Meslektaşlarım
65 yıldan beri süregelen Astsubayların mağduriyetlerinin giderilmesi için 2001 yılında hukuki dayanaklarını da sunarak mücadele başlatılması için TEMAD Genel Başkanlığına müracaat ettim. Teklifim ciddiye alınmadığı gibi dava açma safhasında da hukukçu olmadığım gerekçesiyle “kırıkçı ve çıkıkçı” ya bile benzetildim.
Başlattığım mücadelemde idari ve siyasi makamlardan sonuç alamayınca 2008 yılında haklarımızın bir kısmını da olsa mahkeme kanalıyla almaya karar verdim. Dava sürecinde bana büyük destek veren EMEKLİ ASSUBAYLAR ORG sitesi ile emekli ve muvazzaf Astsubay kardeşlerime minnettarım. Hepimizin bildiği gibi hak aramada hukuki süreç çok hassas bir konu olup en ufak bir hata hakların kaybedilmesine ve masraflara sebep olur.
İş mahkemesinde açıp kazandığım intibak davasının konusu her emekli ve muvazzaf Astsubayın kendi öz geçmişiyle ilgili olduğundan yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için sitede standart bir açıklama yapmadım.
Kazandığım davayla ilgili bilgi almak isteyenler, lütfen sitede yorum şeklinde soru sormasınlar. Bilgi almak isteyen emekli ve muvazzaf Assubaylar 16 Ağustos 2014 Cumartesi günü saat 14.00'dan itibaren aşağıdaki telefonumu açtıkları takdirde maaşlarının kaç lira artacağına dair kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim.
YÖNETİCİ AÇIKLAMASI : Değerli meslektaşlarımız, kazanılan bu davanın bizlere yansıması zamana dayalı bir konudur ve bu yüzden Sn.Turan mahkeme kararını açıklamamış sizlere telefon numarasını vererek bilgilendirmiştir; hergün yüzlerce telefon alan Sn.Turan birkaç olumsuz görüşmeye rağmen ilgi ve desteğinize teşekkür etmektedir. Dava ile ilgili idari işlemler tamamlanmadan yanlış yorum ve istismarlara neden olmamak için şimdilik kararı açıkmamamayı uygun görmüştür. Gereksiz sorgulamaları önlemek adına Sn.Turan'ın telefon numarası silinmiştir. Bilgilerinize sunuyorum.
İntibaklarımızla ilgili olarak açtığım davanın gerekçeli kararı bugün bana tebliğ edildi. Talebim kısmen kabul edilmiş, kısmen ret edilmiştir. Ret edilen kısım için temyiz hakkımı kullanacağım.
Kabul edilen kısımda ise, davamın bu bölümünün kabul edildiği açıkça yazılmış olmasına rağmen devam eden kısımlarında SGK uygulamasında sorun çıkabilecek anlam uyuşmazlığı vardır. Bugün, kanun gereğince kararı veren mahkemeden gerekli açıklama yapılmasını talep ettim. Açıklama cevabının kısa sürede bana tebliğ edilmesini bekliyorum.
Derece ve kademe yükselmesi hakkı her kişi için şahsa münhasır olmak üzere farklılık arz ettiğinden ve arkadaşlarımı yanlış yönlendirmek istemediğimden bu makalede daha fazla açıklama yapamıyorum.
Hepimizin medyadan takip ettiğimiz ve beklediğimiz kanuni düzenleme torba kanunlarla çıktığı takdirde birçok arkadaşımızın intibak sorunu çözülecek çözülmeyenlerin sorunları da benim mahkeme kararıyla çözülebilecektir. TBMM tatile gireceği 1 Temmuz tarihine kadar sabredip gelişmeleri bekleyeceğiz.
TBMM tatilinden sonra girişimde bulunacak ve kendi şahıslarına münhasır durumlarını öğrenmek isteyen arkadaşlarım aşağıdaki telefonumdan gerekli bilgiyi alabileceklerdir.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız
Bir hukukçu titizliği ile DENİZLİ-ANKARA arasını adeta yol yapan özverili meslektaşımız Sn.İsmail TURAN'ın gayret ve başarıları her türlü takdirin üzerindedir. Haklarımızla ilgili kararın i talep edilen açıklaması gelince daha detaylı bilgi verilecektir. Emekli sandığına karşılıkları yatan hizmet maaş ve ikramiyede dikkate alınmasına rağmen derece ve kademeden sayılmayan FİİLİ HİZMET süreleri konusunda Sn.Turan'ın temyiz talebinin lehimize olmasını diliyor, site yönetimi ve sizler adına Sn.Turan'a emeklerinden dolayı bir kez daha minnet ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.
SİTE YÖNETİMİ
Arkadaşlarımdan davayla ilgili telefonlar alıyorum.
Sayın arkadaşlarım, bildiğiniz gibi davalar uzun mesafeli bir maraton yarışı gibidir. Sonuçlanması için belirli etaplardan geçilmesi gerekiyor. Şahsî inancıma ve beklentime göre sona yaklaştık ve kazanacağız.
Her türlü gelişmenin anında yine bu sitede yayınlanacağını arkadaşlarımın tekrar bilgisine sunuyorum.
Saygılarımla.AÇIKLAMA . Değerli meslekdaşlarımızdan konuyu bilmeyenler için küçük bir hatırlatma yapalım bizler görevde iken 1 yıllık hizmetimize ek olarak 3 ay FİİLİ HİZMET ZAMMI alıyoruz bunun karşılıkları kuruma yatırılıyor;
Emekli olurken örneğin 20 yıl hizmetimiz karşılığı aldığımız 5 yıllık fiili hizmet süresine göre maaşımız ve ikramiyemiz 25 yıl üzerinden hesaplanıyor ama 25 yıllık hizmetin karşılığı olan derece ve kademeden değil 20 yılın karşılığında emekli ediliyoruz işte bu hukuka aykırıdır bu nedenle iş mahkemesindeki davamız Yargıtay aşamasındadır İnşallah kazanacağız kazanırsak fiili hizmet süresi kadar kıdem alacağız. Belirtilen dava bununla ilgilidir.
Saygıdeğer Meslektaşlarım,
Haksızlıklara sessiz kalmak haksızlık kadar suçtur ve kabullenmektir. Bizler ülkemiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri'mize sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik.
Önyargılılar herhalde bizim terimizi, kanımızı şaşal suyu zannettiler ki, bizlere tahakküme varan haksızlıklar yaptılar. Örneğin bir üniforması da kefen olan bizleri klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurları ile aynı statüde düşündüler! Başlangıç derecelerimiz mahalle bekçilerinin, ziraat ev ekonomistlerinin, meclis stenoğraflarının altında kaldı. Tüm yüksek okul mezunlarının, hatta lise mezunu subayların yükseldiği 1/4 derece sadece assubaylardan esirgendi. Birçok hak ettiğimiz tazminatları alamadık. Sosyal tesislerde sayılarımızla ters orantılı ve kalitesiz hizmete mecbur bırakıldık.
Bunun sonucu olarak, görevdeki arkadaşlarımızın moral motivasyonu ve hizmet verimliliği olumsuz etkilendi, emeklilerimiz kurumlarına olan aidiyet duygusunu kaybetmek üzeredir.
Görevdeki arkadaşlarımız sicil, tayin ve ceza baskısı altında ve haksızlıklar karşısında çaresizdirler. Ama biz emeklilerin, haklarını yasal yollardan araması için hiçbir engel yoktur. Bu satırları okuyan arkadaşlarımız dışında ki meslekdaşlarımızın mutsuzluk ve boşvermişlik duygularından sıyrılmaları haksızlıklara "dur" demeleri gerekiyor.
Bu siteyi kurduğumuz zaman misyonumuzun “TEMAD VE MÜCADELEMİZE DESTEK” olduğunu deklare ettik. Bugüne kadar bu ilkemizden ve tarafsızlığımızdan ödün vermeden, yaptığımız çalışmalarla bir çok taşın yerinden oynamasını sağladık. TEMAD eski yönetimi bu rüzgarı arkasına alacağı yerde, kişisel hesaplarla hareket etmeseydi birçok sorunumuz çözümlenmiş olacaktı.
Yeni seçilen Sn.Ahmet KESER başkanlığındaki yönetim, çalışmaları ve davranışları ile bizlerin güvenini kazanmaya başlamıştır. Bu bayrak yarışını birlikte başaracağız.
Değerli Meslektaşlarım, bu site ve üyeleri olarak haksızlıklarımızı ve yasal taleplerimizi muhtelif platformlarda dile getirmeye devam ediyoruz. Yürekli arkadaşlarımız davalar açıyorlar. Bunlardan biri de Sn.İsmail Turan’ın açtığı davalardır.
OYAK konusundaki davamız sizlerin de desteği ile AİHM'ne intikal etmiştir.
Ankara İş Mahkemesi'nde açılan intibaklar ve fiili hizmet zamlarının maaş göstergelerinde dikkate alınması talebi bilirkişinin talep edilen yasal durumları dikkate almaması neticesinde verdiği rapora istinaden ret edilmiş ve Yargıtay'da temyiz edilmek üzeredir.
Bu davalara üniversite sınavlarına hazırlanan bir genç, olimpiyatlara hazırlanan bir sporcu heyecanı ile koşturan Sn.Turan’a bu vesile ile bir kez daha minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu davanın kazanılması büyük olasılık olarak düşünülmektedir. Es kaza davayı kaybetsek bile bizim haklarımız konusunda artık susmayıp haklarımızı sorgulayacağımızın bir kanıtı olması bakımından çok büyük önem taşımaktadır.
Değerli meslektaşlarım, TEMYİZ sonunda kazanırsak sorun yok, ama kaybetmemiz durumunda Sn.Turan’ın yazısında belirttiği mahkeme masrafları ve karşı tarafın avukatlık ücretleri ödemesi gerekecektir;
Bu kadar özveri ile dava açan Sn.Turan’ın bu masrafı karşılaması elbette düşünülemez. "Bu konuda TEMAD yönetimine bizler katkıda bulunalım. Bu giderlerin gerçekleşmesi halinde bu ödeme TEMAD tarafından yapılsın. Kazanılması ya da toplanan desteğin artması halinde bu destek TEMAD tarafından mücadelemiz için kullanılsın" önerisini sizlerden gelen talepler üzerine dile getirdik.
Konuyu TEMAD Gn.Bşk. Sn.Ahmet KESER, Bşk.Yrdc. Sn. Yüksel Binici, Hukuk bürosundan Av.Sn.Fevzi Aksoy ve kişisel dostlarım meslektaşımız Av.Sn.Gürbüz Ejder ile Av.Sn.Adem DEMİR ile site yönetimi sözcüsü sıfatı ile görüştüm.
Daha önceki iş birliği taleplerimize TEMAD eski yönetimi karşı çıkıp hâttâ engellemesine karşı; Sn.Ahmet KESER başkanlığındaki TEMAD yönetiminin davanın içeriğine katıldıklarını ve arkadaşımıza kişisel destek vereceklerini açıklamalarını memnuniyetle ifade etmeliyim.
Ancak, TEMAD’ın yardım toplama yetkisi olmasına rağmen, harcamaları "tüzük ve yasa gereği (dava içeriği hepimizi ilgilendirse de)" kendileri tarafından açılmayan, kişilerin açtıkları davaların giderleri için harcama yapmaları mümkün değil! Site yönetimimizin de tüzel kişiliği olmadığı için yasa gereği yardım toplayamıyoruz! Site yönetimi olarak da valilikten izin alması da uzun bir süreci gerektirmektedir.
Ben şahsen kendi namıma Sn.Turan’ın aşağıdaki hesabına mücadelemiz ve kendime saygım adına karınca kararınca katkıda bulundum. Destek veren meslektaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
OYAK konusunda açmış olduğumuz dava AİHM taşınmıştır. Ankara İş Mahkemesi'nde açtığımız ancak bilirkişi tarafından taleplerimiz dikkate alınmadan verilen rapor sonucu RET edilen taleplerimizden hepimizi ilgilendiren Fiili Hizmet Süreleri ile ilgili davanın dayanağı bilgilerinize sunulmuştur. Yargıtay'a TEMYİZ edilecek davanın kabul görülüp İş Mahkemesi'nin kararının bozulacağını bekliyorum.