asubay misin

 Asubay Mısın, Er Misin

 

İkrâr ediyorum!

Gül alıp gül vermek isderdim herkese, adını bile sormadan; allı morlu, mis kokulu...

Ya da

Makâleler yazmak isderdim, suya sabuna dokunmayan; harir kadar saf, çocuk kadar mâsum...

Aşk kokan, sevgi dolu... Ayşe’den, neş’eden, meşeden dem vuran!

Benim de sevdâya teşne kalbim var, ne de olsa!

Türkü yazmak isderdim hele!

Mertlik üsdüne, yiğitlik mayalı; her nağmesi dostluğa dokunan, kardeşlik kokan ... 

Çünkü

Türk’ü bilen türkü bilir,

Türk’ü seven de türkü yazar.

Ben de insanım, nihâyetinde!

Ya da!..

Ya da,

Her kalem oynatışımda ucundan sitâyiş süzülen, vefâ dökülen, garındaşlık mumuyla ışıldayan...

Fakat olmuyor!

Daha doğrusu oldurtmuyorlar!

Bâzen, söyleyen özne olsa da söyleten nesne oluyor, maslahat icâbı. İşde bu durumda, söyletenin kim olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Çünkü burada, asıl fail özne değil fakat nesne oluyor.

Evet, insanım, nihâyetinde... Haksızlığa, yolsuzluğa, nâmertliğe, zorbalığa isyân eden!

Biz Asubaylara yapılan bu ahlâksızlık, bu haksızlıklar karşısında

Tencere bile olsa tıngırdar; köpek bile olsa havlar be!

Benim, köpeğinki kadar bile aklım, köpeğinki kadar bile haysiyetim yok mu sanıyor bu kaşalotlar!

Haksızlığa uğramışsam,

Bağırır, çağırırım!

Ȃsi olur, başkaldırırım ödlek firavunlara.

Bu topraklarda yiğide deli demek âdet olmuş nasıl olsa!

Ağız dolusu küfür bile ederim alayına...

İşde o vakit derim ki;

Kiremitde özler var

Başkanlarda elâ gözler var

Sizleri tenhâlarda bir görsem 

Söyleyecek çok sözler var!

Mâdem öyle!

Bolu’nun Zorbeyi var ise şâyet,

Dağlarının da Köroğlu’su elbet olacak!

Hele bir de damarıma basarlar ise şâyet!

Öyle yazılar yazarım ki!

Kesip biçmeden söker alırım o üç paralık ciğerlerini, fesât dolu döşlerinden, evvel Allah.

İşde meydân! Söze söz! Varsa diyecekleri şâyet

Çıksınlar karşıma!

Yedikleri haltların, yapdıkları nâmertliklerin, hainliklerin, kânunsuzlukların hesâbını versinler!

Şu memleketde iyiye, güzele dâir söz söyleyen, iş yapan herkes mutlaka kösdeklenir, cezâlandırılır. Bizim için de durum ayniyle vâki oldu!

Gevur Coni’nin ordusunda bir Er olsaydım şâyet

Bugüne kadar ortaya dökdüğüm bunca kânunsuzluk, yanlışlık, haksızlık, ahlâksızlık ve sahtekârlıklardan dolayı

Coni Genelkurmay Başkanı herhâlde bana üç beş madalya takdim eder idi...

Fakat bizim müslümân bildiğimiz Genelkurmay Başkanlarımız ise

Bu kânunsuzlukların, haksızlıkların, ahlâksızlıkların ve sahtekârlıklardan üzerine gitmek yerine

Doğruları söyleyen Eski Tüfek’i öksüz yetim zannedip ezmeye tevessül ediyorlar...

Bugüne kadar söylediklerimin bir tek kelimesini dahi tekzip edemediler, iftirâ diyemediler!

Hakâret etdiğimi söylüyorlar... Evet, ortada bir hakâret var da ... Kim, kime etdi acap?..

 

Zihniyet Sürgünü isimli makâle benimdir, ben yazdım! Bütün hukûkî mesuliyet bana aitdir diye ilk gün dilekce verdim. Fakat subaylarımıza bu da yetmedi. Hemen koşup gidip mahkemeye itirâz etdiler. Asubaylık dâvasına büyük emek veren kıymetli meslekdaşım Semih KOÇ ve emekliassubaylar.org’un hizmet aldığı şirketin sahibini de cezâlandırmak için üst mahkemeye itirâz etdiler. Fakat mahkeme, bu talebi reddeddi.

Hakkımda açdıkları cezâ ve tazminât dâvaları da bu subaylarımıza yetmedi! Bu kez de bu makâlem ile bu zevâta iftirâ etdiğim iddiasıyla üst mahmekeye itirâz etdiler. Mahkeme, subaylarımızın bu talebini de reddeddi.

İşde, gene ikrâr ediyorum!

Zihniyet Sürgünü isimli makâlenin müellifi, Eski Tüfek mahlaslı ben Şükrü IRBIK’ım.

Elinizden geleni ardınıza koymayın da nelere kâdir olduğunuzu bütün dünyâya gösderin!..

 

Duydum ki gevurun hâkimleri Berlin’de imiş! Bizim müslüman hâkimler nerede, onu da göreceğiz elbet...

Hâl böyle olunca;

Eski Tüfek’in kısmetine de

Asubaylara yapılan haksızlıklar ve kânunsuzluklar târihcesini fâş eyleyen acı makâleler yazmak düşüyor…

Aşkı, meşki; gülü, bülbülü; Ayşe’yi, neş’eyi bir kenara bırakdık!

Kalem ve kâğıdı alıp da elimize

Ömrümüzün şu son fasılında

Üzerine fesâtlık, nâmertlik, şerefsizlik, hâinlik ve ödleklikden dem vuran kelâm akıtmak düşüyor bize de, yiğitce... 



*  *  *  *  *

Kiremitde Buz musun?

Türkülerimiz olmasaydı ne yapardım, bilmiyorum!

Değil yazmak, söylemek; konuşmaya bile mecâlim olmazdı herhâlde!

Dünyânın en büyük kütüphânesinde bile olmayan hazineler var içinde...

Bir türkü, hattâ o türkünün bir kelimesi bile bir kitabdan çok daha fazla şeyler anlatır bize.

Kitaplara sığmayacak kadar sözün mü var diyecek? Bir türkü çığır, daha fazlasını anlatırsın, evvel Allah.

Yeri gelir, gönlüme tercümân olsun diye Muğla’dan Civelek Şerafettin’e veririm sözü;

Deniz üsdü köpürür,

Kayığa da binsem götürür!

Benim böyle âsi oluşum

Nâmertlerden, ödleklerden ötürü... 

Ya da

Kitaplar dolusu kâğıt ve kelâm isrâf etmek yerine Yalova’dan Müşerref Hanımı söyletirim kendileyin;

Kiremitde buz musun? Gelin misin, gız mısın?

Bir suâl soracam sana, ey Genelkurmay Başkanım,

Bana cevâp vermeye hazır mısın?

*  *  *  *  *

Değil!

Biliyorum! Kimilerine her gün, her yer düğün bayram olsa da

Benim için, daha doğrusu, “diğerleri” dedikleri biz Asubaylar için vaziyet hiç de öyle değil!

Bu hususda dilim ne söylesin, elim ne yazsın diye binbir türlü ağrılar içinde geceyi gündüze katık eder iken

Gene anamın sütü gibi Türkülerimiz besliyor dimağımı...

Yersiz, yurtsuz, adsız, odsuz, bir ozan olurum o zamân da;

Bilmem, şu feleğin bende nesi var?

Her gitdiğim yerde, yâr isder benden!

Sanki benim mor sümbüllü bağım var!

Zemheri ayında anam, gül isder benden!

Zemheri ayında gülü hangi şaşkın kaybetmiş ki kim bulup kime versin, Allah aşkına?

Asubay denen uyduruk asker sınıfının târihine her kalem daldırışımda ne acıdır ki gül yerine

İçinde çomca dönmez bok, cerâhat, hamâkat,

Elvân türlü ihânet ve şerefsizlik çıkıyor karşıma!..

Kars’lı Feryâdî olurum, icâp ederse;

Yine geldiyse gam yükünün kervânı,

Yine yazmak şart olduysa Eski Tüfek için, ihâneti, ödlekliği...

Ölsem de bu uğurda şâyet

Çekeceğim bu derdi, her mihnete rağmen!

Karac’oğlan olunca da derim ki, bakın geline

Ömrümün yarısı gitdi talana

Suâl eylen bizden hey dost, evvel gelene!

Kim var imiş, biz bu orduda yoğ iken! 

*  *  *  *  *

Kaşıkdaki Kısmet!

Bunca zamândan beri herkesin okuyup geçdiği kânunların içinde

Senelerden beri çürük yumurta gibi kokuşup duran kânunsuzluklar niyeyse hep bizim kalemimize takılıyor.

Bu sahtekârlıkları yazmak görevini de anlaşılan o ki bugünün târihi, Eski Tüfek’e yüklüyor. Olsun! Kısmetde ne varsa kaşıkda da o çıkıyor nasılsa!

Asubaylık denince şu memleketde ortalık

İçinde çomca dönmez bok çuvalı oluyor!

Bugüne kadar yazdığımız bunca makâlede bunların neler olduğunu belgeleriyle defâlarca fâş eyledik!

Fakat subay gardeşlerimizin cenâhında

Allah, daha çok versin!

Bakınız, bulabildiğimiz kadarıyla vaziyet nasıl tecelli ve tahakkuk eyliyor!..

Sayısını dahi bilmedikleri kadar çok tazminât,

Vakdinden evvel ikrâm edilen intibâklar,

Yarbay ve binbaşılarımıza ulufe gibi dağıtılan kânunsuz ve beleş kademeler,

OYAK yönetim kurullarında ballı üyelik,

Adı sözde Mehmetcik olan vakıflarda kaymaklı huzur hakkı,

Evvel ihâle verip âhiren de koltuk kapdıkları özel şirketlerde sözde danışmanlık...

Kapıdan kovarak emekli edilen palamut albaylarımıza, devletden ikinci ikrâmiye,

OYAK’dan, emeklilikde bile devâm eden kıyak üyelik vs.

Ne diyeyim ben size?..

Gözünü toprak doyursun, inşallah! 

*  *  *  *  *

Devletin milletin, tüyü bitmemiş yetim hakkının üsdüne kendileri için kurdukları sahte cennetlerde

Utanmadan, sıkılmadan saltanât sürenlerin kaba etine Eski Tüfek kalemini batırınca da

Hemen koşup gidip soluğu mahkemede alıyorlar.

Devleti korumak için devletden avuç dolusu para alan eli tabancalı, beli kılıçlı subay gardeşlerimiz

Bu kez de kendilerini koruması için hemen varıp mahkeme kapısına dayanıyorlar.

Varsın, dayansınlar! Demek ki adâlet onlara da lâzım oluyormuş!

Ya da

Adâlet dağıtmak için cübbe giyip celp etdiği askere huzurunda düğme ilikleten hâkim sıfatlı subay gardeşlerimizin,

Bu kez de kendileri adâlet aramak için hâkim önünde kendi cübbesini ilikliyor...

Varsın, iliklesinler! Demek ki adâlet dağıtanlara da adâlet lâzım oluyormuş!

2014 Mart’ında Ankara’nın göbeğinde TEMAD’ın yatdığı ölüm orucunda

Çişini bile tutamadığı için altına bez bağlayıp da

Belediyelerin verdiği külüsdür otobüsler ile memleketin dört köşe bucağından Ankara’ya sökün eyleyen

Seksen yaşında, doksan yaşında emekli büyüklerimizin yürek dağlayan hâlini görünce

Başkan Ahmet KESER’e desdek vermek için bir makâle döküldü, kalemimin ucundan vehleten...

İsmi, Zihniyet Sürgünü!

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

emekliassubaylar.org’da neşretdiğimizin ertesi günü hemen şunları yapdı, bu subay gardeşlerimiz;

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

asubaymisin 3

 

BİMER Müracaatı Şükrü IRBIK‏ 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

21 Temmuz 2014, Pazartesi ,7:34 PM 

 To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 

           Sayın Şükrü IRBIK, 

1.    TSK sosyal tesislerine giriş yasağınıza dair 10 ve 17 Haziran 2014 tarihli müracaatlarınıza Genelkurmay Başkanlığınca iki defa cevabi yazı gönderilmiş olmasına rağmen aynı konuyla ilgili 03, 04, 05, 06, 09 ve 10 Temmuz 2014 tarihli olmak üzere toplam altı adet daha BİMER müracaatınız alınmıştır. 

2.    Söz konusu 10 ve 17 Haziran 2014 tarihli müracaatlarınıza verilen cevabi yazılarda da belirtildiği gibi; 

a.    Orduevleri, askerî gazino ve diğer sosyal tesislerden yararlanma usul ve esasları ile söz konusu tesislere girişin yasaklanmasına yönelik hususlar, TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 664’üncü maddesinde düzenlenmiştir. 

b.    Bu kapsamda; hak sahibi kişiler, bu düzenlemeye istinaden Orduevleri, Askerî Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönergesi’nde (MY 58-4) yer alan esaslar doğrultusunda orduevi, askerî gazino ve sosyal tesislerden istifade etmekte, belirlenen esaslara uymayanların tespit edilmesi hâlinde ise personelin istifadesi Gnkur.Bşk.lığınca oluşturulan bir kurul tarafından yasaklanabilmektedir.

3.    13 Mart 2014 tarihli emekliassubaylar.org internet adresinde adınızla yayınlanan 13 sayfalık “Zihniyet Sürgünü’’ başlıklı yazınız gereği, yukarıda belirtilen mevzuat kapsamında TSK Sosyal Tesislerine girişiniz kurul kararıyla 14 Mart 2014 tarihinden itibaren süresiz olarak yasaklanmıştır. 

4.    Bilgi Edinme Hakkının Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik’in 18’inci maddesi “Daha önce cevaplandığı halde aynı kişiler tarafından yapılan tekrar mahiyetindeki başvurular ile soyut ve genel nitelikteki başvurular işleme konulmaz ve durum başvuru sahibine bildirilir’’ hükmünü amirdir. 

5.    Aynı konuya dair ilave olarak gönderebileceğiniz tekrar mahiyetindeki başvurularınızın 4’üncü madde esaslarına göre değerlendirileceği hususunu bilgilerinize sunar, esenlikler dileriz.

 

Yakın zamânda uluslarası hukukda önemli bir gelişme ortaya çıkdı. Dünyânın önemli hukukcuları, ömür boyu cezânın insanlık şerefine karşı bir suç olduğu kanaatına vardı. Hiç kimseye, hiçbir şekilde ömür boyu cezâ verilemez diyorlar! İdâm cezâsının bile 25 sene ile sınırlandırılması kabul gördü.

Fakat sâbık Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey,

Bu uluslararası kuralı çiğnemekde hiç beis görmedi...

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

BİMER Müracaatı Şükrü IRBIK‏ 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

11:56 AM  

To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 

From:  Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 

Sent: 25 Mart 2015, Çarşamba 11:56:24 AM

To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Sayın, Şükrü IRBIK

İLGİ     :   (a)       TSK sosyal tesislerine giriş yasağınıza dair 09 Mart 2015 tarihli BİMER müracaatınız. 

               (b)       TSK Akıllı Kart Yönergesi.

1. TSK sosyal tesislerine giriş yasağınıza dair ilgi (a) dilekçeniz alınmıştır.

2. TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 664/4 maddesi kapsamında hakkınızda verilmiş olan TSK sosyal tesislerine giriş yasağı, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun 98 ve 99’uncu maddelerinde belirtilmiş olan orduevi, askeri gazino, kışla gazinosu, vardiya yatakhaneleri ile özel/yerel ve kış eğitim merkezlerini kapsamaktadır.

3. Bununla birlikte, hakkınızda 13 Mart 2014 tarihinde TSK sosyal tesislerine süresiz giriş yasağı verildiğinden ilgi (b) Yönerge’nin;

         a.  “Askeri sosyal tesislere girişin süresiz olarak yasaklanması (muvazzaf personel hariç) durumlarında TSK Akıllı Kartları iptal edilir’’

   b.  Geçerliliği sona ermiş kartlar kullanılmaya çalışıldığında, Birlik/Karargâh/Kurum/Askeri Sosyal Tesis/Askeri Hastane vb. birimlerce el konularak TSK Akıllı Kart Yönetim Merkezine imha edilmek üzere gönderilir’’ hükümleri gereğince kullanmakta olduğunuz TSK akıllı kartınızı imha edilmesi maksadıyla Genelkurmay Akıllı Kart Merkezi Başkanlığına göndermeniz gerekmektedir. 

 Bilgilerinize sunulur.

 

Üsdelik mahkeme sürecinin devâm etdiğini bile bile istediler...

Hem yazılı olarak hem de telefon ile sözlü olarak...

Genelkurmay Başkanlığından beni arayan Yüzbaşı gardeşime dedim ki;

Kimlik kartımı ben, vermiyorum! Yerimi biliyor! Gücü yetiyor ise şâyet gelsin, Necdet Bey kendisi alsın!

İki seneden fazla zamân geçdi. Şu gün oldu, kimse gelmedi...

Fakat bana yapdıkları bütün bunlar, bu subay gardeşlerimize az geldi...

Akabinde;

Yapacak başka işleri yokmuş ki dördü bir araya gelip, benim hakkımda;

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yeri geldiğinde ordumuzun baş komutanı olduğunu söyleyen subaylarımız,

Ortaya dökdüğümüz bu kânunsuzlukları telâfi edip ordumuzda huzuru yeniden temin etmek yerine

Ellerindeki bütün imkânlarını benden intikâm almak için seferber etdiler…

Canları sağ olsun! Kimin haklı olduğunu zamân elbet gösderecek.

*  *  *  *  *

İkrâren Sukût

Bir dilekce gönderiyorum,

Bir suâl soruyorum

Ve

Bir kelimelik  bir cevâp talep ediyorum...

Diyorum ki;

Er mi? Asubay mı?

 

KONU: Bâzı Türkce Askerî Terimlerin İngilizce Tercümesi Hakkında.

İLGİ: (a) (http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir haber.

(b) Deniz Kuvvetleri Komutanlığının https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=39&dil=1 bağlantısında münteşir Kuvvet Astsubayı tanıtım sayfası. 

(c)  4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.

(ç) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.

1. İlgi (a)’da mezkûr haberde, ABD Deniz Kuvvetleri Kuvvet Kıdemli Er’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın 03 Nisan 2013 târihinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret etdiğinden ve söze konu şahısın AÜKHE eğitimi alan 100’den fazla Astsubayımıza bir konferans verdiğinden bahsedilmektedir.

2. Aynı haberde Genelkurmay Başkanlığımızın;

    a. “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği Astsubaydan “Senior Enlisted Leader”,

  b. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okuldan da Kıdemli Er MADDOCKS’un “Akademi” olarak bahsetdiği görülmektedir.

3. İlgi (a)’da mezkûr ve yukarıdaki madde 2’de verdiğim bilgiler muvacehesinde benim suâllerim şöyledir;

   a. İlgi (a)’da mezkûr haberde, “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” için kullanılan “Senior Enllisted Leader” ve “AÜKHE” için kullanılan “Akademi” tâbirleri konusunda Genelkurmay Başkanlığımız ne düşünmektedir?

    b. Genelkurmay Başkanlığımızın;

         b.1  “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” ismini verdiği unvânın İngilizce tercümesi nedir?

         b.2. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okulun İngilizce tercümesi nedir?

c. Genelkurmay Başkanlığımız; Deniz Kuvvetleri Komutanlığının İlgi (b)’de münteşir örün sayfasında yapdığı gibi, Genelkurmay Başkanlık Astsubayı için kendi resmî örün sayfasında tanıtıcı bir sayfa tahsis etmeyi düşünmekte midir?

4. Yukarıda mezkûr madde 3’de tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (c ve ç) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz ederim.17.05.2016. 572511.                                               

                                                                                                          Şükrü IRBIK

 

Cevâbı, çocuk işi; Er ya da Asubay.

Fakat Genelkurmay Personel Başkanımızın gönderdiği cevâba bakınız...

Kurum içi düzenleme,

Tavsiye ve mütalâa...

İyi,

Sizinkini bilmiyorum!

Lâkin,burada bildiğim bir şey var ki

Benim ismim, çocuk değil muhterem başkanım...

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Verdiği bu cevâp ile Genelkurmay Başkanlığımız;

Hem kamuoyunun bilgi edinme hakkına olan saygısının mertebesini gösderdi,

Hem de ve daha da kötüsü, şeffâflaşıp büyümeyi değil fakat içine kapanıp küçülmeyi tercih etdi.

Kimin ne bildiğini ve fakat

Kimin de neleri söyleyemediğini anlamak için de

Son çâre olarak Başbakanlığın yoluna vurduk kendimizi...

 
T.C. BAŞBAKANLIK BİLGİ EDİNME DEĞERLENDİRME KURULU’NA

Bakanlıklar/Ankara                 

08 Haziran 2016  

KONU: BİMER Dilekceme Cevâp Verilmemesi Hakkında.

İLGİ: (a) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.

(b) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.

(c) 572511 sayı ve 17 Mayıs 2016 târihli BİMER dilekcem.

(ç) Genelkurmay Personel Başkanlığı (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.)’nın 02 Haziran 2016 Perşembe gün ve 17:58:17 saatli e-posdası.

1. İlgi (a ve b) mevzuâta müsteniden hazırladığım ilgi (c)’de mezkûr dilekcemi, işlem yapılmak üzere 17 Mayıs 2016 târihinde BİMER’e gönderdim. İşbu dilekcemde, bâzı Türkce askerî terimlerin İngilizce tercümesinin ne olduğunu Millî Savunma Bakanlığımızdan talep etdim.

2.  İlgi (ç)’de mezkûr e-posda ile tarafıma gönderdiği yazı ile Genelkurmay Başkanlığımız, İlgi (c) dilekcem ile tevcih etdiğim suâlleri, İlgi (a) kânun madde 25 ve 27’si kapsamında mütalaa ederek cevâp vermedi. Bu itibarla Genelkurmay Başkanlığımız, İlgi (a) kânunun Bilgi Vermek Yükümlülüğü altbaşlığında mezkûr madde 5 ve Başvuruların Cevâplandırılması altbaşlığında mezkûr madde 12, ikinci fıkrayı ihlâl etmiş ve aynı kânun madde 4’den neşet eden hakkımı engellemişdir.

3. Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulumuzun, dilekceme konu etdiğim İlgi (c) talebimi İlgi (a ve b) mevzuât muvacehesinde değerlendirmesini ve neticeyi tarafıma bildirmesini, saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Şükrü IRBIK    

 

Şu vakitden sonra

Genelkurmay Başkanlığımızın söyleyeceği sözün artık bence hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!

Çünkü, Başkanların söylemeye dili varmasa da

Cevâbı, Eski Tüfek biliyor;

65 seneden beri senin “Asubay” dediğin gayri meşrû asker kişinin unvânı,

Müttefiki olduğun Coni ve üyesi olduğun NATO’da nasıl yazılıyor?

Senin “AÜKHE” dediğin uyduruk kaydırık kursun adı

Coni defterinde nasıl yazılıyor?

Çavuş Mustafa Kemâl’de, 

Sözün Doğrusu’nda, 

Beterin Beteri’nde  herkesin anlayacağı sâdelikde fâş eyledik!

Bu konuda senin de söyleyeceğin söz yok aslında!

Çünkü

Tıpış tıpış gidip masasına çöreklendiğin Coni,

Seni kendi kitabına göre çokdan yaftalamış bile...

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde,

Coni’nin Türk Ordusundaki askerlerin hepsini tıkışdırdığı torbanın içinde 2 sınıf asker var;

     1. Subay

     2. Er

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşin aslına bakarsak şâyet kamu vicdânına göre bizde de iki sınıf asker var.

Meselâ

Cumhuriyet gazetesinde neşredilen 13 Haziran 2016 târihli şu habere göre de

Ordumuzda Asubay denen asker sınıfı yok!

Eşkiya ile mücâdelede şehit olan asker sınıfı şunlar; 

     1. Subaylar

     2. Diğerleri

Konu şehit olunca bu haberi yazan kaşalot gazetecilerin aklına sâdece subaylarımız gelmiş!..

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Terbiye (Eğitim) Ve Atatürk

Atatürk, Eylül 1924’de Samsun’da öğretmenler ile yapdığı konuşmada şu çok önemli tesbiti dile getirdi:

“En mühim, en esâslı mesele, eğitim meselesidir. Terbiyedir ki, bir milleti, ya hür, müstakil, şanlı, yüksek bir cemiyet hâlinde yaşatır ya da bir milleti, esâret ve sefâlete terk eder.”

Atatürk,  bu sözüyle ordumuzu eğitmeyi ve kölelikden kurtarmayı siz gomutanlara emretdi.

Fakat

Türk Ordusunda Genelkurmay Başkanı olan sizler;

Asubayları nasıl ezeriz, nasıl bezeriz diye kafa yorarken

Ve dahi

Yüksekokul dümeniyle oyalamaya,

YÖK nezdinde hiçbir değeri olmayan meslekiçi kurslar ile kandırmaya,

AÜKHE isimli elma şekeri ile avutmaya,

Ve kahraman Asubay nennileri ile uyutmaya çalışırken

Bakınız, Coni’ler ne haltlar ediyor;

Onlarda, bizdeki gibi Asubay denen bir asker sınıfı yok! Subay haricindeki askerlerin hepsi alaylı Er.

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat

Devletimiz ve milletimizin “kanatlı ordusu” olduğunu söyleyen bizim Hava Kuvvetlerimiz;

Kendi Asubayları tam kanat mı yoksa "kırık kanat" bröve mi taksın diye tekere hava basarken

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIKElin Havacı Coni’si;

Çift kanatlı brövesi olan Hava Üniversitesini taa 1946 senesinde kurdu bile...

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Deniz Kuvvetlerimiz bu konuda, kulağına kar suyu kaçmış palamut gibi serhoş dolaşıyor!

Fakat gevur Coni,

Deniz Piyâde Üniversitesini de 1989 senesinde hizmete açdı da 25’inci kuruluş senesini kutluyor...

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her iki kuvvet de Eratına lisans düzeyinde mühendislik eğitimi veriyor. Haberiniz var mı bunlardan?..

Haydi, diyelim ki bu yenilikleri onlardan önce yapmaya kafanız basmıyor...

Hiç olmazsa bunları onlardan gördükden sonra alacak kadar bâri aklınız olsa!..

NATO’nun en büyük ikinci ordusuyuz(!) diye yıldızını parlatan bizim Genelkurmay Başkanımız,

Şemsipaşa bosdanında kabak yetişdirip

Asubay şapka sakandırık şeridi sırma mı olsun, burma mı olsun diye taktik ve stratejik barut patlatırken

Elin Coni Genelkurmay Başkanı kendi resmî örün sayfasında

Kendi Kıdemli Er’i için bir sayfa tahsis etdi...

Ve bu Genelkurmay Kıdemli Er’ini bütün dünyâya gururla takdim ediyor!..

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Türk Genelkurmay Başkanı olarak sen ise

“Başkanlık Asubayı” unvânı verdiğin askerine

Kendi sayfanda iki satır yer vermeye bile lâyık görmüyorsun!..

Ya da

Bizim Kara Kuvvetlerimiz,

“Ordumun usta eli” dediği kendi Asubaylarının pontulunda zıh mı olsun, mıh mı olsun? diye ümüğünde laf gevelerken

Üçüncü bin seneye hükmetmek için kolları sıvayan Coni Kara Kuvvetleri

Şimdi de

“Kargaşa ile dolu dünyâda kazanan ordu olmak için Eratını eğitmek” hedefiyle 

25 Şubat 2015 târihinde kendi üniversitesini hizmete açdı bile...

Aşağıda gördüğünüz şu Coni Tuğgeneral

O üniversitenin Dekanı oluyor.

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Şu Er Coni de

O üniversitenin dördüncü adamı olarak Dekanlık Er’i oluyor.

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Başdarbeci Zottirik Kenân; 

Kendi yazdırdığı ve kendisini Cumhurbaşkanı yapan darbe Anayasasını,

Süngü-dipcik-posdal gölgesinde milletin burnuna 1982 senesinde dayamış idi...

Bu darbeci subay, bundan evvel bir şey daha yapdı.

Ordumuza, kendi üniversitesini kurma imtiyazı vermiş idi...

Şu memleketde hiçbir devlet teşkiline verilmeyen bu muazzam imtiyazı Zottirik Kenân, sâdece size bahşetdi. 

Zorti’nin taa 1981 senesinde size cennetden gönderdiği şu kânuna göre

Kendi üniversitenizi şimdiye kadar 50 kere kurabilirdiniz!..

Zottirik Kenân’ın bir zamânlar gönül eğlendirdiği koltukda oturan ey Sayın Genelkurmay Başkanlarım!

Sizler, bu hakikâtin farkında mısınız?

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde şu kânun, câmi avlusuna terkedilmiş bebe gibi 35 seneden beri gözlerinizin içine bakıp duruyor!..

Yüce devletimiz, sizler için beş yıldızlı subay orduevleri yapabiliyor ise şâyet, çok şükür!..

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Demek ki;

Paramız var!

Aha, işde, kânun da var! 

Peki,

Asker üniversitelerini bugüne kadar niye kurmadınız?..

Asker Hastanelerimiz var nasıl olsa!..

Subaylar için inşâ etdiğiniz yukarıdaki şu 5 yıldızlı subay orduevini

Paşa gönlünüz isdese hemen yârın T.C. Asker Üniversitesi yapamaz mısınız?

Yaparsınız!..

Sizde, eksik olan nedir öyleyse?

Akıl mı?

Zihniyet mi?..

*  *  *  *  *

Kabak ve Asubay

Türk Ordusunun kendi üniversitesini kurması gerekdiği konusunda;

Coni’de Asubay Akademisine eğitime gönderilen Asubaylarımızdan, hazırladıkları raporlarda bu üniversitelerden tek kelime bahsedeni var mı?

İsmi EDOK olan palamut albay mezârlığı komutanlık

Ya da

Herhangi bir kuvvetimizin, bu konuda tek bir kelimelik sözü var mı acap?

Subaylarımız harp okulunda yüksek lisans eğitimi alsın diye gizliden hazırlıklar yapılırken

Asubay dediğiniz uyduruk askerlerin lisans eğitimi alması için parmağını oynatan bir subay var mı?

Ve dahi

Bu konuda şu güne kadar Başbakana bir satırlık teklif götüren bir Genelkurmay Başkanı gördük mü?

Genelkurmay başkanlık astsubayı ünvanı verdiğiniz Asubay Harun AĞPAK,

NTV'ye verdiği mülakatda ordumuzda "Asubay akademisi" kurulmalı dedi, işttinizmi?..

Daha da kötüsü

Askerlik konusunda dünyânın nereye doğru evrildiğinin farkında olan kaç subayımız var?..

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK
Nisan 2013’de NTV televizyonuna verdiği mülâkatda

Genelkurmay Başkanlık Asubayımız Harun AĞPAK şöyle dediydi;

“Ben, bir çiftci, bir köylü çocuğuyum. Kabak bile 4 ayda yetişiyor!” 

Kabağın bile 4 ayda yetişdiği memleketimizde

Bizim Genelkurmay Başkanlığımız 2 senede Asubay yetiştiriyor. Hakikâten tebrik etmek lâzım!

Asubay Mısın, Er Misin? Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Hulâsa,

Asubayların ordumuzdaki bugünkü vaziyeti

Demek ki şöyle oluyor;

6 kabak = MYO = 1 Asubay

Asubay dediğimiz bu asker kişilerden de sâdece binde birine

Sekiz buçuk ayda da “üst eğitim” denilen  AÜKHE eğitimi veriyor.

Bizim Asubaylarımızın

Bizim Genelkurmay Başkanlarımızın nazârında demek ki ancak 6 bal kabağı kadar itibarı var!

Sen, MYO dediğin okullarda 2 senelik meslek eğitimini ve

AÜKHE dediğin okullarda verdiğin 8 buçuk aylık daktilo kursunu Asubayların için yeterli görürken

Elin gevuru kendi Eratına kendi üniversitesinde askerî mühendislik eğitimi veriyor, farkında mısın?

Bütün bu acı gerçekler bir yana;

Coni kendi Erine;

Kuvvet Komutanı ve hattâ Genelkurmay Başkanı olma fırsatı verirken

Türk Genelkurmay Başkanı olarak sen;

AÜKHE deyip züğürt tesellisi niyetine ikrâm etdiğin elma şekerinin İngilizcesini bilmiyorsun

Ve hattâ

Genelkurmay Başkanlık Asubayı unvânı verdiğin Asubayın İngilizcesini dahi söyleyemiyorsun...

*  *  *  *  *

Asubay Sınıfının Hukûkî Durumu Nedir?

İnsan var ise şâyet;

Orada ses vardır, nefes vardır; renk vardır, koku vardır; huzur vardır, kavga vardır; gürültü, patırtı vardır... Bunların hepsi aslında, umudun sesi, hayâtın emâresidir.

Fakat

İnsanın olduğu yerde ses yoksa, selen yok ise şâyet orada umut bitmiş demekdir.

İşde, orada fırtına öncesi suskunluğu var demekdir ki hiç de hayıra yorulmaz!

Genelkurmay Başkanlığımızın bu dilekcem konusunda büründüğü derin sessizlik aslında

Asubay denen asker sınıfının gayri meşrû olduğunun ikrâren sukûtundan başka bir şey değildir.

Ben bilirim, ben yaparım diyerek her şeyi kendilerine hak gören haris subaylarımızın

Yalandan yamalar ile bugüne kadar giyegeldiği yalan donu,

Bugün, burada artık gıçlarından düşdü! Mal, meydâna çıkdı!

Manzara, rezâlet...

1951 senesinde uydurdukları

27 Mayıs subay darbesiyle 1961 senesinde 211 sayılı kânuna hapsetdikleri

Ve dahi

1967 senesinde de TSK Personel Kânununa yamadıkları kalp Asubaylık sınıfının,

Hem Anayasamız hem de uluslararası hukuk nezdinde iflâs etdiğini burada bir kez daha fâş eyliyoruz...

 
Bu sessiz ve derin sukûtuyla Genelkurmay Başkanlığımız
Asubay denen asker sınıfının gayri meşrû olduğunu zımnen ikrâr etdi...
Bizler, bugün burada seyretdiğimiz bu dilekce oyunları tiyatrosunda
Asubay denen uyduruk asker sınıfının hem iç hem de dış hukukumuzdaki yeri konusunda
Bugüne kadar börkenekden üfüren kurmay subaylarımızın rütbe-i akıllarının
Ordumuzu, milletimizi ve devletimizi düşürdüğü hazin durumu seyrediyoruz aslında...

 

  

 brove

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Kapak Resmi : (E) Dz.Por.Asb.Kd.Bçvş. Halil ERGENLİ

 

Okumak için resimleri tıklayınız!

 

                Sözün Doğrusu                                                  Beterin Beteri                                          Açık Mektup! 

sozun-dogrusu

beterin-beteri

 acik-mektup

 

 

 



Beterin Beteri!

Haziran 10, 2016

 

Beterin Beteri!

  

  Beterin beteri var,

  Hâline şükret sen ey, Türk Asubayı!

  NATO’da Erat oldun, olmasına da...

  Peki, şimdi de

  Hizmet eri olduğunun farkında mısın?

*  *  *  *  *

beterin beteri_ Ömer Hayyam_Çadırcı Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Varlığımız iki yokluk arasında, ey Çadırcı!

  Dünyâ, esen yel üsdüne kuruldu!.. 

  Çevrendekiler hiçdir, sen de bir hiçsin!

  Eski Tüfek de öyle!

  Lâkin,

  Saltanatcı paşalarımızın “statü hukuku” dediği şu nâmussuz agalık düzeni

  Neyin üsdüne kuruldu acap?..

*  *  *  *  *

  5802 sayılı Astsubay Kânununun 1951 senesinden beri “subay yardımcısı” dediği biz asubaylara;

Ø  1632 sayılı Askerî Cezâ Kânununu hâlâ "Gedikli Erbaş" diyor,farkındayız!

Ø2013 Karakış 15’de İkinci Başkan "Müdür" Yaşar Bey, Balçiçek'e "Çaycı" olduğumuzu söyledi, unutmadık!

Ø  2016 Mart 28’de neşretdiğimiz Sözün Doğrusu'nda

1951 senesinden beri biz Asubaylara NATO’da “Er” muamelesi yapıldığını fâş eyledik!

Çünkü statü hukuku yalanıyla bizleri afyonlayan Genelkurmay Başkanlarımız öyle buyurmuşlar!

Ø  Son tahlil de gene bu senenin Abrul ayında geldi. Bu kez de GATA’daki tabip subaylarımız;

     Biz Asubayların "Hamallık" yapabileceğine dair rapor verdi, unutmayacağız!.. 

  Asubay azâbda gerek diyen kaşalotların tenhâlarda neler tezgâhladığını da

  Yeri ve demi geldiğinde Osmanlı şamarı gibi yüzlerinde şaplatacağız evvel Allah! 

*  *  *  *  *

  Peki, 

  Beterin beteri var diyen Esengül’ün şarkısında söylediği gibi biz Asubaylar için

  Er olmakdan da beteri var mı dersiniz?

  Var, elbet Esengül!

  Olmasa idi şâyet

  Ne gerek vardı bu ömür değirmeninde kelâm-kalem-kâğıt ve mürekkep öğütmeye, şu iki yokluk arasında?

  Asubaydan hizmet eri olur muymuş canım diyenler, kulak kesilsinler!

  Olduğunu görecekler bugün burada, evvel Allah...

  *  *  *  *  *

        STANAG Nedir?

   STANAG (Standardization Agreement), NATO üyesi ülkelerin askerî alandaki temel kurallarını tesbit eden beyânnâmedir. Merkezi, Brüksel'dedir. NATO üyesi ülkelerin imâl etdiği bütün askerî malzemeler, teşkilât ve kadroları bu beyânnâme ile tesbit edilen evsâfa uymak zorundadır. Bu beyânnâmedeki açıklanan seviyeye ulaşması için ordusunu yenilemek isdeyen ülkelere, diğer ülkeler yardım eder. Bu yardım, malzemeyi doğrudan vermekten çok teknoloji, tecrübe ve bilgi alış verişi vasıtası ile yapılır. Balık vermek yerine balık yakalamayı öğretmek gibi... 

beterin beteri 3

 

  Coni’nin kendi töresine ve ihtiyacına göre tertip edip NATO’da piyasaya sürdüğü bu STANAG 2116’ya göre

  Subayın târifi belli... Ȃrife târif ne hâcet! Coni lirası gibi! Uzayda bile rağbet görüyor!

  Fakat “diğer rütbeler” cenâhında işler arapsaçı gibi!

  Çünkü subay hâricinde kalan askerlerin tamamını “diğer rütbeler” ismini verdiği torbanın içine tıkışdırmışlar. Bu torbadaki askerlerin hepsine birden Erat demişler. NATO’da kural böyle... Çünkü oyunu tertipleyen devletler oyunun kuralını da tesbit ediyor. Elin oğlu seni NATO’ya zecren üye yapmıyor. Sen, kendi ayakların ile tıpış tıpış gidip yalvara yakara üye olmuşsun bir kere!

  Hamama girmeye niyetin varsa terlemeye peşinen hazır olmalı, değil mi?..

  İşde,

  Genelkurmay Başkanlarımızın Asubay dediği biz askerleri

  STANAG 2116’ya göre NATO üyesi ülkelere 1952 senesinden beri “Erat” olarak beyân ediyorlar!

*  *  *  *  *

  İmdi gelelim ikinci meseleye

beterin beteri 4

  Biz, bugün bu makâlemizde, konumuz ile alâkalı olan üçüncü sözleşmeyi tetkik edeceğiz.

  Bu sözleşme ile harp esirlerine yapılacak muamele kuralları tesbit edilmiş.

*  *  *  *  *

  İmdi de

  Şâyet teveccüh buyurursanız

  Biz Asubayları Hizmet Erliğine tenzil ettiren kânun ve olaylar silsilesini târih sırasıyla görelim.

SENE: 1949

  İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılan toplantı neticesinde,

  Üçüncü Cenevre Sözleşmesi olarak bilinen anlaşmayı

  Türkiye ile birlikde 59 ülke temsilcisi 12 Ağustos 1949 târihinde imzâladı.

beterin beteri 5

  Rana TARHAN isimli hâriciyecimizin 1949 Cenevre Sözleşmesini imzâlamasıyla

  Türkiye, işbu Sözleşmeye taraf olduğunu dünyâya ilân etdi.

*  *  *  *  *

SENE: 1951

  Genelkurmay Başkanlığımız, aşağıda gördüğünüz Astsubay Kânunu isimli şu kânun ile

  Astsubay ismini verdiği yeni bir uyduruk asker sınıfı ihdâs etdi.

beterin beteri 6

  Bu kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesi

  1967 seneli TSK Personel Kânununda Ek madde-21 olarak bugün de hâlâ yaşamaya devâm ediyor.

  Ordumuzun Asubay denen asker sınıfı, 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde teşkil edildi. Bu sebepden  dolayı iç hukukumuzda Asubay denen bir asker sınıfı var. Genelkurmay Başkanlığı cenâhında vaziyet böyle görünüyor.

  Fakat NATO hukukunda Asubay denen böyle uyduruk bir asker sınıfı yok!

  Peki, devletimiz nezdinde ve devletlerarası hukukda Asubaylığın yeri var mı?

  Yok! Üzgünüm fakat tekrâr ediyorum. Devletlerarası hukukda Asubay denen bir asker sınıfı yok!

  Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bu tutarsızlığın ve samimiyetsizliğin farkında mı acap?

  Yukarıda gördüğünüz kânuna göre “Subay yardımcısıdır” dediği Asubaylarını

  Uluslararası andlaşmalara göre “Erat” ve “Hizmet eri” olarak beyân eden Genelkurmay Başkanlığımızın bu tutarsızlığını ve samimiyetsizliğini ifâde edecek söz bulamıyorum!

  Yukarıda gördüğünüz kânun, asubayların subay yardımcısı olduğunu emrederken

  1952 Kuzey Atlantik Andlaşmasına göre “Er” olarak muamele yapılan

  Ve dahi

  1949 Cenevre Sözleşmesine göre de “hizmet eri” olarak muamale yapılan başka bir asker sınıfı yokdur bu dünyâda.

*  *  *  *  *

SENE: 1952

  Coni’nin kucağına oturan zamânın siyâsetcisi ve conisever kimi subaylarımızın pışpışlamasıyla Meclise getirilen aşağıda gördüğünüz 5886 sayılı kânun

  Beyni midesine bağlı vekillerin gözünü kapatarak verdiği reyler ile Meclisden bir çırpıda geçirildi.

  Ve 1952 senesinde NATO’nun doğu sınırlarını canı bahâsına bilâ bedel bekleyen cendermesi olduk! 

beterin beteri 7

  Rana TARHAN isimli hâriciyecimizin işbu sözleşmeyi imzâlamasıyla

  Türkiye, işbu Andlaşmaya taraf olduğunu dünyâya ilân etdi.

  NATO üyeliğini kabul etmekle birlikde NATO’da asker sınıflarını tesbit eden STANAG 2116’yı da kabul etdik.

beterin beteri 8

  Bu irâdenin neticesi olarak Türkiye aynı zamânda

  Türk ordu teşkilâtını yukarıda gördüğünüz 2 sınıflı asker üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi.

*  *  *  *  *

SENE: 1953

  Genelkurmay Başkanlığımızın Astsubay ismini verdiği asker sınıfını teşkil etmesinden sâdece 2 sene sonra

  Devletimiz, 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesini Meclis’de tek celsede görüşdü ve

  6020 sayılı kânun olarak onayladı...

  Kabul edildiği günden bugüne kadar tam 63 sene geçmesine rağmen

  Raflarda tozlanan bu kânunun bir tek kelimesine dokunan olmadı...

beterin beteri 9

  İşbu Andlaşmayı Yüce Meclis’de tasdik etmekle Türkiye

  12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesine taraf olduğunu teyid etdi.

  Bu irâdenin neticesi olarak Türkiye aynı zamânda

  Türk ordusunu aşağıda gördüğünüz 2 sınıflı asker teşkilâtı üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi.

beterin beteri 10

beterin beteri_ Mehmet Şevki YAZMAN_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Cenevre Sözleşmesi Meclisde; Dışişleri, Millî Savunma ve Sağlık ve Sosyal Yardım Komisyonlarında tek celsede görüşüldü ve kabul edildi. Milletvekillerimizin 2 sene evvel kabul etdiği 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Astsubay kelimesi askerî mevzuâtımıza duhûl eylemiş idi. Millî Savunma Komisyonuna da emekli subay M. Şevki YAZMAN vekâlet ediyor idi. Fakat bu görüşmede, biz Asubayları ilgilendiren İngilizce kelimelerinin Türkceye tercümesine Millî Savunma da dâhil olmak üzere komisyonlardan hiç kimse itiraz etmedi...

Ve Sözleşmenin İngilizce metinindeki subay kelimesi hâricindeki kelimeler Türkceye şöyle tercüme edildi.

Beterin Beteri_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Sözleşmenin kabul edildiği 1953 senesinden 2 sene evvel Astsubay kelimesinin mevzuâtımıza girmesine

  Ve dahi

  Millî Savunma Komisyonununda emekli bir subay olmasına rağmen

  Yukarıda gördüğünüz Türkce tercümede bir tek dahi Astsubay kelimesi olmadığına dikkat ediniz.

  6020 sayılı kânunun kabul edilmesiyle birlikde

  Yukarıda gördüğünüz “diğer rütbeleri” ve bunlardan birisi olan Asubayı târif eden Esir asker, bunlar, Erbaş, Gedikli ve Er unvanları askerî mevzuâtımıza dâhil edildi.

  Cenevre Sözleşmesi İngilizce metinin madde 44, üçüncü fıkrasındaki “orderlies” kelimesini Türkceye “bunlar” şeklinde çevirmek için eşşek değil fakat eşşekoğlu eşşek olmak lâzım, o ayrı

  Fakat

  Yüce Meclisimizin “orderlies” kelimesini Türkceye “bunlar” şeklinde tercüme etdiğine dikkat buyurunuz.

*  *  *  *  *

  Bir düşmeye gör, acıyan olmaz! 

  Hâlin nedir diye soranın olmaz!

  Cephede omuz omuza cenk edip

  Şehâdet şerbetini birlikde içdiğin subay gardeşin

  Esir kampında seni hizmet eri olarak kullanırsa şâyet

  Genelkurmay Başkanlığımızın 63 sene evvel imzâ atdığı kânuna göre

  Bunun günâhı olmaz!

*  *  *  *  *

  Uluslarası andlaşmaları imzâlayıp imzâlamamak her ülkenin kendi özgür irâdesine bağlıdır. Fakat andlaşmaya imzâ atdıkdan sonra artık şemsiye içeriye kaçmış demekdir! Çıkartmaya çalışdıkca acıtır!

  Peki,

  Cenevre Sözleşmesindeki bu anlamsız kelimeler niye değişdirilmemiş diyebilenler var ise şâyet

  Bu suâli Genelkurmay Başkanına ve Millî Savunma Bakanına sorsunlar!

  Üsdelik

  Taraf olunan uluslararası bir sözleşmede değişiklik yapmak, bizim memleketimizde Anayasa yapmakdan çok daha zordur. Çünkü teklif edilen bir değişikliği sözleşmeye taraf olan bütün ülkelerin kabul etmesi gerekir ki işde bu neredeyse imkânsız gibidir. 

  Hele Türkiye gibi son zamânlarda itibarı beş paralık edilen bir devlet böyle bir işi

  Sabah eli ıslak donunda uyanan şımşırık olmuş tâze ergen gibi ancak rüyâsında becerebilir.

*  *  *  *  *

SENE: 1960

  1960 subay darbesiyle subay gardeşlerimize birer “Hizmet Eri” hediye edildi...

  Böylece “Hizmet eri” tâbiri askerî mevzuâtımıza tekrâr zuhûr eyledi.

beterin beteri 13

  Genelkurmay Başkanlığımız, Başçavuş dedikleri askerlere, osduracak bir beygir vermeyi dahi çok görüyor idi. Çünkü ordumuzda beygir istihdam edildiği dönemlerde sâdece subaylarımızın at binmek hakkı var idi. Bu sebepden dolayı hizmet eri, sâdece subaylarımıza veriliyor idi... Ve bu hizmet erlerinin, subaylarımızın beygirleri ile ilgilenmesi gerekiyordu.

  Fakat

  İkinci Dünyâ Harbi hurdası olan Coni hibesi motorlu cemseler 

  O târihlerde beygilerin yerini çokdan almışdı bile.

  Bir başka ifâde ile ordumuzda osduracak beygir yok idi ki hizmet eri veresin!..

  Olsun, maksat beygir beslemek, at binmek ya da hizmet eri kullanmak değil idi zâten...

  Asıl gâye, bugün yapdıkları gibi sâdece subay gardeşlermize yeni bir tazminât daha vermek idi... 

  Çünkü at binmeyen ve hizmet eri isdemeyen subaylarımıza dahi hizmet eri tazminatı veriliyor idi...

*  *  *  *  *

SENE: 1961

  27 Mayıs subay darbesinden bir sene sonra 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu Meclis’de kabul edildi.

  Böylece, Türk ordusunun en şümullu idârî kânunu askerî mevzuâtımıza duhûl eyledi.

  İşbu kânun ile ordumuzda;

  6 sınıf “asker” ve

  4 sınıf “rütbe” ihdâs edildi.

beterin beteri 14

   İşde, 6 sınıf askerlerimiz, aşağıda;

beterin beteri 15

  Kabul edildiği günden bugüne tam 55 sene geçmesine rağmen

  Yukarıda gördüğünüz “asker sınıfı” sayısında ve aşağıda gördüğünüz “rütbelerde” hiçbir değişiklik yapılmadı.

beterin beteri 16

  TSK İç Hizmet Kânununun aşağıda gördüğünüz madde 111’e göre

  Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda Türkiye

  1953 senesinde Meclisden tek celsede geçirip meriyyete koyduğu ve

  Aşağıda gördüğünüz 6020 sayılı kânun ile kabul etdiği 1949 Cenevre Sözleşmesi harb hukukunu tatbik edeceğini beyân etdi.

beterin beteri 17

*  *  *  *  *

  TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin aşağıda gördüğünüz maddesinde,

  Harb hukukuna göre esir düşmüş Asubaylar yok sayıldı.

  Ya subay ya da hiç!

  Subay yok ise şâyet,

  Diğer askerlerin esir olmasının Genelkurmay Başkanlığımız nezdinde bir kıymet-i harbiyesi yok demek ki... 

beterin beteri 18

*  *  *  *  *

  27 Mayıs 1960 Cuma günü darbeyi yapan beyaz subaylarımız,

  Yapdıkları bu darbenin bir sene sonrasında, tam da sene-i devriyyesinde;

  27 Mayıs 1961 Cumartesi günü bu kez de darbe Anayasası’nı hazırlayıp piyasaya sürdüler.

1961 ANAYASASI

     Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 27/5/1961

     Halkoyuna Sunulmak Üzere Tasarının Resmi Gazete ile İlanı : 31/5/1961

     Kanunun Resmi Gazete ile İlanı : 20/7/1961 / Sayı: 10859

     Kanun No Kabul Tarihi: 334 9/7/1961

  Bu Anayasa’nın aşağıda gördüğünüz 65’inci maddesi şöyle diyor idi;

   II. TBMM’nin Görev ve Yetkileri

    b) Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma

   Madde 65- Türkiye Cumhuriyet adına yabancı Devletlerle ve milletlerarası kurullarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

   (…)

   Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasına 1 inci fıkra hükmü uygulanır.

   Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.

   Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. 

*  *  *  *  *

27 Mayıs darbeci subayı Kara Piyade Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ_ Beterin Beteri! Eski Tüfek Şükrü IRBIK

28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabah saat 04;30’da

O dâvudî sesi ile darbe beyannâmesini radyoda okuyan

Darbeci Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ de şöyle demiş idi;  

 “Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir.

 

   Fakat;

   Dünyâ ve Türk milletinin gözünün içine bakarak tükürdüğü sözü TBMM’de yalayan darbeci subaylarımız;

   "Birleşmiş Milletler Anayasası'na İnsan Hakları Prensiplerine "riayet" etmiyor"

   Ve dahi

   Kendilerinin hazırlayıp meriyyete koyduğu “6 sınıflı asker teşkilâtını” esas alan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile;

  • 1952 senesinde 5886 sayılı kânun ile Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin kabul edip meriyyete koyduğu ve “2 sınıflı” asker teşkilâtı ihdâs eden “1951 Kuzey Atlantik Andlaşması (NATO)” ile bu andlaşmaya merbut STANAG 2116’yı

         Ve dahi

  • 1953 senesinde 6020 sayılı kânun ile gene Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin kabul edip meriyyete koyduğu ve “2 sınıflı” asker teşkilâtı ihdâs eden “1949 Cenevre Sözleşmesi”ni çöpe atıyor idi.

   Tuhaflığa bakınız ki;

   Bir yandan kendilerinin hazırladığı 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile ordumuzda “6 sınıfl asker” teşkil eden 27 Mayıs’ın darbeci subayları;

   Diğer yandan gene kendilerinin hazırladığı 1961 Anayasası’nın 65’inci maddesi ile “milletlerarası andlaşmaların kânun hükmünde olduğunu” söylüyor

   Ve dahi bu kez de

   211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile kendilerinin teşkil etdiği “6 sınıflı” askerî teşkilâtını gene kendileri ilğa ediyor idi.

*  *  *  *  *

SENE: 1967

  1967 senesinde meriyyete konulan TSK Personel Kânunu ile ordumuzdaki “rütbe” kavramı târif edildi.

  İşbu kânunun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesiyle

  Ordumuzda sâdece subay ve asubayların rütbesi olduğuna hükmedildi.

beterin beteri 19

  Beterin Beteri isimli işbu makâlemizin burasında bir çay molası verelim ve bir soluk alalım hele!

  Zere bu satırlardan sonra duyacağınız hakikât, insanı beyin dumuruna uğratacak cinsden...

  1949 Cenevre Sözleşmesine göre subayların târifi gâyet açık olarak yapılmış. Bu sözleşmenin İngilizce metinindeki “officer” kelimesi de Türkceye hep “subay” olarak tercüme edilmiş.

  Fakat

  Gene aynı Cenevre Sözleşmesinin İngilizce metinindeki “other ranks” kavramını TSK Personel Kânununa uyarlar isek şâyet “diğer rütbeler” kavramı içinde sâdece "Asubay" denen askerlerin olduğunu görüyoruz.

  Bugüne kadar kimselerin farketdirmediği ve kimselerin de farkedemediği bu filfilli “bit yeniğini” ilk duyan ve dahi ilk bilenler siz oluyorsunuz, haberiniz olsun!

  Makâlemizin başında Asubayların "hizmet eri" olduğunu fâş eylemiş idik.

  İşde, burada öğrendiğiniz bu bilgi, az sonra bizleri Asubayların hizmet eri olduğu gerçeğine götürecek...

*  *  *  *  *

SENE: 1982

  Bizim oğlanların elebaşı Zottirik Kenan’ın subay darbesini icrâ eylemesinden 2 sene sonra

  Vatandaşlarımızın büyük teveccühüne mazhar olan(!) 1982 Anayasası, hükmünü ele aldı.

beterin beteri 20

  Bakınız, yeni Anayasamızın yukarıda gördüğünüz doksanıncı maddesi ne diyor;

  “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”

  “kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

  Bu hükümden, kolayca şu neticeye varabiliriz;

  1. 1949 Cenevre Sözleşmesi, kânun hükmündedir.

  2. 1952 Kuzey Atlantik Andlaşması, kânun hükmündedir.

  3. Hattâ bu iki milletlerarası andlaşma, kendi kânunlarımızın bile üstündedir. M.S.B’nin cüpbeli cingöz hâkim subayları ve Genelkurmay Başkanlığımızın kurnaz kurmay subayları bu gerçekleri göremiyor mu?..

beterin beteri 21

beterin beteri 22

  Şimdi burada,

  Ordumuzda 1961 senesinde teşkil edilen 6 çeşit asker sınıfı konusunda

  211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun;

  1949 Cenevre Sözleşmesine

  Ve dahi

  1952 Kuzey Atlantik Andlaşmasına aykırı hükümler içerdiğini söylesek, yalan mı olur?

  Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı bu andlaşmaları ihlâl etmiyor mu?

  Ya da 

  Anayasanın 90’ıncı maddesini alenen ihlâl etdiği gerekcesiyle TEMAD;

  211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun iptâlini talep eden bir dâva açsa ne olur? 

*  *  *  *  *

  Karârgâhındaki fitneci subayların dolduruşuna gelen Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Necdet ÖZEL,

  04 Mayıs 2012 Cuma günü bir Basın Açıklaması yapmış idi.

ek-001

  Kamu vicdânında “Asubaylara e-muhtıra” olarak yer alan yukarıda gördüğünüz açıklamanın ikinci maddesinde

  Necdet Bey, 8 sınıfa ayırdığı Türk Ordusundaki askerleri kendince şöyle tasnif ediyor idi;

  1. Subay

  2. Astsubay

  3. Sivil memur

  4. Uzman jandarma

  5. Uzman erbaş

  6. Sözleşmeli er

  7. Erbaş

  8. Er

ek-003

  Bu tesbitlerimizi ilk söyleyen biz, 

  İlk duyan ve bilenler de sizler oluyorsunuz...

  Hayırlara vesile olur inşallah!

*  *  *  *  *

  Şimdi gelelim Hizmet eri olacak biz Asubaylara...

  1949 Cenevre Sözlemesinde bir kelime var; “orderlies”. Meclisimizde kabul edilen Türkce metinde, bu kelimeyi “bunlar” şeklinde Türkceye tercüme etdiler.

  Bizim vekillerin “bunlar” şeklinde tercüme etdiği kelimenin gerçek anlamı “hizmet eri” demek oluyor.

  İngilizce metinde “orderlies” şeklinde yazılan ve gerçek anlamı “hizmet eri” olan bu kelimenin Meclisde “bunlar” şeklinde Türkceye tercüme edilmesine Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığının da onay verdiğinde şüphe yok.

  Şu vakitden sonra ortaya çıkıp da pişmiş kelle gibi valla haberimiz yok, diyemez! 

 Beterin Beteri_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Şimdi, burada bir kurgu yapacağız. Hem de uluslarası andlaşmalar üzerine kurulu...

  Allah gösdermesin!

  Fakat dünyânın bin türlü hâli var. Memleketi idâre eden AKP’nin son 14 senede tatbik etdiği “sıfır sorun” siyâsetinin neticesi olarak içinde olduğumuz 2016 senesinde “sıfır komşu” noktasına geldik. Akrabalık bağımız olan sınırdaş devletler ile bile kanlı bıçaklı olduk! Hâl böyleyken bir vakit gelir, bu beceriksiz siyâsetci ve devlet memuru olduğunu ilan eden sünepe subaylarımız yüzünden ordumuz harbe girebilir. Subaylarımız ve asubaylarımız düşman eline esir düşebilir. Köstebek Hilmi Genelkurmay Başkanı iken 4 Temmuz 2003 Perşembe günü olmadı mı? Eline kelepçe vurup başına başına çuval geçirdiği ordumuzun en seçkin askerleri olan özel kuvvetler mensubu subay ve asubaylarımızı Coniler Irak’da esir almadı mı? İşde, böyle bir durumda, subay ve asubaylarımızın aynı yerde esir düşdüğünü farz edelim.

beterin beteri 24

  Genelkurmay Başkanları ve subay gomutanlarımızın hazarda “kahraman” dediği biz Asubaylar

  Sefer zamânı esir kampında

  •   Hem iç mevzuâtımıza
  •   Hem de 1949 Cenevre Sözleşmesine göre meşrû olarak

  Subaylarımızın yemeğini pişiren, çamaşırını yıkayan “Hizmet Eri” oluyoruz vesselâm!..

Beterin Beteri_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

                                                     Okumak için resimleri  tıklayınız!                                                        

         Sözün Doğrusu!                       Asubay mısın, Er misin?                           Açık Mektup!

sozun-dogrusu            asubay-misin              acik-mektup

 

Sözün Doğrusu!

Nisan 13, 2016

 sozun dogrusu

 

Kıymetli sınıf arkadaşım Sayın Özgün UYSAL’ın

Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlemize eklediği yorumunda temâs etdiği birkaç hususun doğru bilinmesi için bir açıklama yazmak ihtiyacı hâsıl oldu.

Bu fırsatı ganimete çevirmekde atik davranan TEMAD Muğla İl Başkanımız Sayın Halil ERGENLİ de erinmeyip

Taa oradan beni aradı ve “Yorumda kalmasın! Bu konu, kısa bir makâleyi ziyâdesiyle hak ediyor!” dedi.

Mâdem öyle! Al, sen yaz, Başkanım! dedim!

Bana ne! Sözü, sâhibi yazsın! dedi...

Eh, vaziyet böyle olunca da;

Tencereyi biz kaynatdık, sofrayı biz kurduk! Bizde yediniz, içdiniz, âfiyet olsun!

Zahmet olmaz ise şâyet şimdi

Haydi!

Sizde de gülüp oynayalım inşallah!

 

*  *  *  *  *

 

Bu makâlemizde;

Bizdeki ve Coni’deki asker teşkilâtına kısa bir dikiz atacağız.

Ak koyun, kara koyun neymiş? Şöyle bir görelim hele, değil mi yiğitler?

Peki, gidip de niye Atlantik ötesine öykünüyorsun diyenlere de şunu söyleyelim;

“Ordu ile küçük rütbelerden beri içten temâsı olan” bir mürşid bulduk kendimize...

Ve bakınız bu mürşid ne dedi 1925 senesinde;

Sözün Doğrusu_ATATÜRK_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK“Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya,

Mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz.” 

Çünkü, Subay gardeşlerimiz gibi

Biz Asubaylar da mesut ve müreffeh olmak olmak istiyorduk...

İşde, bu mecburiyetden yola çıkdık!

Ve dahi

Bu kutlu mürşidin 1926 senesinde bize armağan etdiği

Şu muhteşem tavsiyesinin ışığında yolumuzu bulmaya koyulduk!

“Biz, Garb medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.”

Bir de bakdık ki bu büyük mürşidin “medeniyet” dediği nurlu meşalenin

Garb da değil fakat bu kez Atlantik ötesinde harlandığını gördük!

İyi olan rağbet görür!..

Bünyemize uygun olduğunu anlayınca da

Hemen gidip aldık!

 

 

*  *  *  *  *

 

İltifât buyurursanız şâyet,

Kolay anlaşılması için meseleyi sâdeleşdirip

Kısa cümlelerden terkip etdiğimiz maddeler hâlinde açıklayalım.

1. Bizim ordumuzda, mükellef (parasız, mecburî) askerlik vardır.

Fakat başda subaylarımızın çocukları olmak üzere ekâbir gürûhunun mahdumları askerlikden kaçmak için her türlü dümeni, tezgâhı çevirirler.

“Askere gitmeyeceğim” diyen Rasim gibi omurgasız gazeteciler, çil çil Coni parasını M.S.B.’nin burnuna dayayıp da askerlik yapdım diyen cibilliyetsiz liboş zurnacılar, sürüsüyle minnoş topcular ve cins cins nonoş popcular...

“Daşşak kanseri oldum valla babacığım!” deyip de vatan görevinden sıyıran Burak oğlan... Ve daha niceleri...

Bahriyemizde askerlik yapdığı hâlde ve sanki çocuk doğurmuş gibi “Oğlum olsaydı askere göndermezdim!” diyen, hanımefendi(!) Bülent ERSOY’a ne demeli acap?

Sözün Doğrusu_Bahriye Eri Bülent ERSOY_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Basında şöyle bir haber duyduk!

Hollanda Şokda!...

Hollanda Genelkurmay Başkanının oğlu Üsteğmen Dennis, görevli olarak gitdiği Afganistan’da öldü...

Sözün Doğrusu_Hollanda Genel Kurmay Başkanı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Peki,

Bizim memleketimizde bugüne kadar vekil çocuğu ya da

Genelkurmay Başkanı çocuğunun askerde şehit olduğunu işitdiniz mi, Allah aşkına?..

Bu hususda Türkiye şu güne kadar hiç “şok” oldu mu acap?..

Bugün itibâriyle,

Şu anda ordumuzda vatanî görevini yapan çocuklarımızdan daha fazla sayıda asker kaçağı var, bu memleketde... Dünyâda böyle bir ordu daha bulamazsınız!

 

Mükellef (mecburî) asker sayımız 325 bin,

Kaçakların sayısı 520 bin!..

Sözün Doğrusu_520.000 asker kaçağı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Memleketimizde yarım milyondan fazla gencimiz arâzi olmuş da kimsenin umurunda değil!

“Paralı” dedikleri askerliği 1000 Coni lirasına düşürdüler. Fakat gene de M.S.B’nin kapısını çalan yok!

Sözün Doğrusu_MSB paralı askerlik_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

Peki, bir Genelkurmay Başkanı çıkıp da “Yahu bizim çocuklar askerden niye kaçıyor?” diye sormaz mı? Sormaz, çünkü en başda kendi çocuklarını askerlikden kendileri kaçırırlar da ondan...

Fakat Coni ordusunda, bizde olduğu gibi “Mükellef” (parasız, mecburî) askerlik yokdur. Coni’de “Gönüllü” (paralı) askerlik esâsdır. Bir başka ifâde ile sokakda yakaladığı her Coni’ye döve döve askerlik yapdırmazlar. Şâyet Coni’nin işine gelirse, gönlü isderse askerlik yapar. Bunun neticesi olarak da Subaylar “Paralı muvazzaf” asker, Subay hâricindekilerin tamamı ise “Paralı gönüllü” askerdir.

 

 

 

İşde, 2013 senesi itibâriyle,

Coni ordusununda 18 seneye kadar hizmet eden Subay ve Eratın çıplak maaşları...

Sözün Doğrusu_Coni askerinin maaş bordrosu_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde, 2013 senesi itibâriyle,

Coni ordusununda 40 seneye kadar hizmet eden Subay ve Eratın çıplak maaşları...

Sözün Doğrusu_Coni askeri maaş bordrosu_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Coni, Kendi Subay ve Erat’ına verdiği maaşı dünyâ âleme yiğitce fâş eyliyor.

Çünkü yüzlerini kızartacak bir ayıpları yok! Aldıkları belli, verdikleri belli...

Bizim Subaylarımız ve Asubaylarımızın son 10 senede aldığı maaşları sormuşdum Necdet Beye. Kulakları çınlasın! Açıklamaya yüreği yetmedi.

Fakat 1949 senesinden beri Subay ve Erat’ının son 60 senede aldığı maaş listesini Coni’nin sayfasından aldım.

İsdeyen varsa hepsini gönderebilirim.

 

*  *  *  *  *

 

2. Bizim ordumuzda hem Subaylar hem de Asubaylar “Muvazzaf”, rahmetli Hacı Sülük dedemin deyişiyle “Mektebli ve maaşlı” askerdir. Bu çok önemli hususu göz ardı eder isek şâyet her iki ordudaki askerî teşkilâtı kıyaslamak ve doğru anlamakda ciddî hatâlar yaparız.

Peki, “Muvazzaf asker” nedir?

Muvazzaf asker; “Aldığı belli süreli eğitimin karşılığı olarak belli bir maaş ile ve belli süre mecburî hizmet eden asker” demekdir.

Sözün Doğrusu_Şehit olduk_Gazi olduk_ Açlık sınırında boğulduk_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKBizim ordumuzda, şu târih itibâriyle biz Asubaylar için;

“Ön lisans” seviyesindeki eğitimin süresi 2 sene, 

Bu eğitimin bedeli olan “mecburî hizmet” süresi 10 sene,

Muvazzafının maaşı  “yoksulluk sınırının altında”,

Emeklisinin maaşı da sağ tarafdaki resimde görüldüğü üzere her dâim “açlık sınırının altındadır”.

 

*  *  *  *  *

 

3. Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlemizde de gösderdiğimiz üzere Coni ordusunda iki sınıf asker vardır; Bunlardan birisi “Muvazzaf” asker, öteki de “Gönüllü” askerdir. Bunların her ikisi de paralı askerlik yapar.

a. “Muvazzaf”askerler; Subaylar (Comissioned Officers). Muvazzaf (Commissioned) sıfatı, bu askerlerin, “komuta etme” yetkisine sahip olduğunu ifâde eder. Subay tefrik edemediği komutanlık görevleri için Coni, akıllıca bir ara yol bulmuş. Erat’dan terfi ettirdiği askerlerden, Gedikli Subay (Warrant Officer) ismini verdiği “ikinci bir subay sınıfı” teşkil etmiş.

Burada şu tesbiti yapmalıyız! Mevcudu ne olursa olsun! Komuta etmek, askerlik sanatının bir askere tahmil etdiği en büyük salâhiyyet ve en büyük ayrıcalıkdır. Komuta etmek demek, tıpkı Atatürk’ün yapdığı gibi, emrindeki askerlere “ölmeyi ve öldürmeyi” emretmek hakkına sahip olmak demekdir. Bizim ordumuzda da komutanlık yapan çok sayıda Asubayımız var. Fakat hem subay yardımcısı hem de muvazzaf oldukları ve komutanlık yapdıkları hâlde bizim Asubaylarımız, bizim ordumuzda subay sınıfına dâhil edilmezler. Bu durumu gidip Coni’ye söyleseniz, hem size inanmaz! Hem de aklı almaz!..

b.“Gönüllü”askerler;Erat (Enlisted). Komuta etme” yetkisi yokdur. Bu sınıfa dâhil olan askerlere Muvazzaf olmayan (Non Comissioned) denilmesinin yegâne sebebi, “komutanlık yetkisi” olan Subaylardan tefrik etmek içindir. İşde isbatı..

 

Sözün Doğrusu_Coni ordusundaki asker sınıfı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

4. Yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere Coni ordusunda;

a. ”Muvazzaf” askerlerin hepsi Subaydır (Comissioned Officer). Subaylar, Harp Okullarından neşet eder. Bir başka ifâde ile Subaylar, “Mektepli ve maaşlıdır”. Gönüllü Er’likden terfi ederek muvazzaf subaylığa geçen Warrant Officer (Gedikli Subaylar) da muvazzaf sınıfa dâhildir. Ve bu Subaylar, A.B.D Başkanının imzâladığı berat ile göreve başlarlar.

b. “Muvazzaf olmayan”, eski tâbir ile “Alaylı” denilen “Gönüllü” askerlerin tamamı ise Eratdır (Enlisted). Bizim ordumuzda Memedimiz maaş almaz, bir simit parası kadar harçlık çok bile ona!.. Fakat Coni’nin Subayı da Eratı da maaşlıdır.

Coni’de Erat’ın göreve başlaması, tayin ve terfileri Kuvvet Komutanlığının tensibine tâbidir. Tıpkı bizim ordumuzda Asubaylarda olduğu gibi... 

İki elleri kanda olsa bile Cumhurbaşkanlarımız yeldir yepelek her sene mutlaka Harp Okulları diploma törenine gidip mezûn Teğmenlerimize diplomalarını verirler. 

Sözün Doğrusu_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Fakat Asubaylığın icad edildiği 1951 senesinden beri

Asubayların diploma törenine bugüne kadar gitmeye tenezzül eden bir Cumhurbaşkanı gördünüz mü, siz?

Cumhurbaşkanlarını Asubayların diploma törenine götürmeyen kimdir acap?

Peki, bunun sebebini düşündünüz mü hiç?..

 

*  *  *  *  *

 

5. Coni ordusunda, Vietnam savaşının sona erdiği 1973 senesinden beri gönüllü askerlik vardır. Ve şu târihe kadar, gönüllü askerlik yapmak isdeyen Conilerin sayısı, ihtiyaçdan hep fazla oldu. Bir başka ifâde ile bizde olduğu gibi sokakda yakaladığı her Coni’ye zorla askerlik yapdırmıyorlar. Karşılıklı bir rızâ ve tercih söz konusu onlarda...

Sözün Doğrusu_Frederick William_III_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKConi’nin kendi Eratına verdiği özlük haklarını şu memleketde bizim ordu verse hani beşikdeki çocuğumuz bile Er olmak isder... Şartları, imkânları, özlük hakları tatmin edici düzeyde olduğu için de gönüllü sayısı, Coni ordusunun ihtiyacından her zamân fazla oluyor. Çünkü hem muvazzaf asker olan Subaylar hem de gönüllü asker olan Erat, çil çil doların hatırına askerlik yapar. Çünkü Prusya’nın muhteşem asker kralı I. Frederick William’ın dediği gibi “Asker, midesi üzerinde yürür!”. Şartları iyi olunca da bu kez Coni Subayları, gönüllü olanların içinden kendi istediğini, beğendiğini seçiyor. Tıpkı karpuz seçer gibi... Seçilen bu gönüllü askerlerin; sürekli, şeffâf ve dikey terfi hakkı var. Bugüne kadar neşretdiğimiz makâlelerde bunları defâlarca yazdık! Gönüllü olarak askerliğe başlayan Er Coni, belli şartları yerine getirmek koşuluyla Subay, Kuvvet Komutanı ve hattâ Genelkurmay Başkanı bile olabiliyor orada. Hattâ oldular bile... 

Fakat 30 senelik meslek hayâtında bizim Asubay Memed ise bir arpa boyu dahi yol alamıyor. Asubay başla, 30 sene dirsek çürüt, ömrünü törpüle ve gene Asubay olarak emekli ol! Üsdelik maaşın da muvazzaf iken aldığın maaşa göre yarı yarıya azalır! Coni’de ise emekli maaş hesâbı basitdir; “ Subayı da Er’i de son maaşı ile emekli olur!” Bizim ordumuzda sâdece subay gardeşlerimizde olduğu gibi... Aklın, vicdânın, günümüz insan hakları ve askerlik anlayışının kabul edebileceği bir şey değil! Tam anlamıyla bir nevi kölelik bu... Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR, iki sene evvel şöyle dediydi; “Subay subaydır, astsubay astsubaydır. İkisinin de ayrı bir mesleği ve ayrı bir görevi vardır. Bunlar karıştırılmasın!”

Peki, “Seri Paşam!” Birbirine karışdırmayalım da!..

İkibin sene evvel doğduğu Hindistan’da bile insanların bugün artık tahammül edemediği kast düzeninden bir farkı var mı, senin söylediğin bu sözün Allah aşkına?

“Parasız askerlik” demek olan “Mükellef askerlik” şöyle dursun,

Bizdeki paralı askerliğin bugün geldiği durumu, buyurun İkinci Başkan Yaşar GÜLER’in ortaya dökdüğü incileri kendi ağzından işitelim;

Maaşı 2 katına çıkarsak da paralı askerliğe talep yok!

Zengin olsaydım ben de asker olmazdım!

Paralı asker bulamıyoruz!

Ayda 3 bin 600 lira almaları öngörüldü. Hudutta 5 yıl görev yapacak, işi bitince 63 bin TL tazminat alacak. Hiçbir masrafı yok. Küçük bir hesaba göre 250-300 bin TL kazanacak. 3 yıl boyunca çağrı yapıldı... Pekiyi kaç kişi başvurdu? 2 bin 300.

 

Sözün Doğrusu_Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bugün itibâriyle Genelkurmay İkinci Başkanlık koltuğunda oturan ve kendisi de  Asubay çocuğu olan Orgeneral rütbesindeki bir subay bile hâlinden şikâyetci ise şâyet

Ordumuzun “Ast” kademelerinde ezilen, horlanan; bırakın şerefli bir asker alarak muamele görmeyi, insan yerine bile konulmayan “diğerlerinin” hâli pür melâlini varın siz tahayyül edin.

Bunu da gördük memlektede...

Şu fakir milletin avuç dolusu parasını çarçur edip oraya buraya reklam veriyorlar.

Ve diyorlar ki;

Onurunla çalış, Hayaline ulaş!

Hani, vatan borcu nâmus borcu idi?

Vatan borcu dediğiniz askerliği reklamlara düşüren kimlerdir? 

Sözün Doğrusu_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK
3600 lira verdiğin hâlde asker bulamıyorsun. Ve bunun suçunu, askerlikden soğutduğunuz vatan çocuklarına atıyorsun...
Ev sahibinin hiç mi suçu yok, Allah aşkına?

Türkiye Türkiye olalı askerlik bu kadar zelil duruma düşmedi.

Aç bî ilaç sokaklarda gençliğini çürüten çocuklarımız,

İşsiz kalmak bahasına asker olmak isdemiyorsa çocuklarımızı mukaddes vatan hizmetinden soğutan kimdir?

Peki,

Ordumuzun içine düşürüldüğü bu dipsiz fesat sarmalının,

Bu “Astda” kalanın canı çıksın tutumunun,

“Biz başız; siz .ötsünüz” diyen bu tahkir edici zihniyetin sorumlusu kim?

Çocuklarının vatanseverlik hasletini yok eden subayları olan bir ordunun başka düşman neyine gerek?

 

*  *  *  *  *

 

6. Coni Ordusunda Asubay okulu yokdur. Çünkü onlarda Asubay denen asker sınıfı yokdur. Vatanî görev için yazılan gönüllü askerlerin hepsine birden Enlisted (Gönüllü yazılmış Erat) denir. Eratın hepsi eski tâbirle Alaylıdır. Bunlardan istekli olanlar, sözleşmelerini temdit edebilirler. Bizdeki sözleşmeli Erat da çok şükür temdit edebiliyor. Tabi ki ömür boyu Er olarak kalmaya mahkûm edilerek... Fakat Coni ordusunda Erat, gerekli koşul ve sınavları vererek sürekli ve dikey olarak terfi edebiliyor. Ve Subay sınıfı demek olan “Muvazzaf” sınıfına geçebiliyorlar.

Bizde her niyeyse subaylarımız ölesiye kadar askerlik yapmak ister. 12 Eylül 1980 Zottirik Kenan darbesinden sonra ilk defâ olmak üzere ikinci ikrâmiyeyi verdiler, Subay gardeşlerimiz gitmedi...

Gene OYAK târihinde ilk defâ olmak üzere OYAK üyeliğini emeklilikde de devâm ettirmek için OYAK Kânununa milletin gözü önünde tecâvüz etdiler, Subaylarımız gene emekli olmak istemiyor!..

Subaylar hâricinde kalan “diğerlerinin” durumu ise belli... Kaçan kaçana...

Sözün Doğrusu_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat Atlantik ötesinde hem subaylar hem de Erat için ömür boyu askerlik yapmak diye bir şey yokdur. Ne ordu askerine muhtaçdır ne de asker orduya...

Coni Eratı en yüksek derece olan E-9’a sâdece 20 senede terfi eder. Ve son maaşı üzerinde emekli olup askeriyeden çıkar... Orduya, 18 yaşında girerseniz 38 yaşında emekli olursunuz... Yeni Kânuna göre ise bizimkilerin 55 yaşına kadar çalışması bekleniyor. Bu Kânuna evet diyet kaşalotlar, kelle koltukda görev yapan askerleri memur zannediyor zâhir!..

 

*  *  *  *  *

 

7. Coni ordusunun Subay adayları “Akademi” denilen Harp Okullarında eğitilirler. Coni ordusunun Eratı da mesleğinin belli bir aşamasında “Akademi” ismi verilen ve ülke içi ve dışında hizmet veren 30 okulda eğitilirler.

Sözün Doğrusu_U.S Army Sergeants Major Academy_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Akademiye tefrik edilen Erat, Subaylara verilene yakın derecede eğitim alır. Akademiden aldıkları diplomalar da sivil hayatda iş bulmalarına çok yardımcı olur.

Üsdelik “İstikbâl için bugünün komutanlarını yetişdiren” bu Er Akademilerin;

Talebeleri,

Öğretmenleri

Ve tabii olarak Komutanları bile Er’dir.

Üsdelik bu akademilere Coni Genelkurmay Başkanı bile haberli ve dâvetli olarak ancak desdur ile girebilir!

Fakat bizim Genelkurmay Başkanı, AÜKH denilen okulu basar ve kendisi gibi subay olan komutanını hesâba çeker.

Ve dahi gazetede okuduğumuza göre

Sınav ile seçip aldığı Asubayı da intihara cebredebilir!..

Sözün Doğrusu_U.S Army Sergeants Major Academy_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKConi ordusunda hem Subayların hem de Eratın “Kurmayı” vardır. Fakat bizim ordumuzda Eratımız şöyle dursun, Astsubay dedikleri askerler bile “Akademide” okuyamaz. Bizim ordumuzda “Akademide” okumak hakkı, bu memleketimizin “beyaz insanları” olan subaylarımıza özgüdür. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri” ismini verdikleri ve subayların markajında eğitim veren uyduruk kaydırık okul, Asubayların neyine yetmiyor ki?!!

Gazeteye verdiği mülakâtda Yaşar GÜLER bakın ne diyor;

Biz gariban çocuklarız,

Aramızda sosyete falan yoktur,

Anadolu’nun bağrından gelen çocuklarız hepimiz.

Sözün Doğrusu_Fakir çocuğu Orgeneral Yaşar GÜLER_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Evet, kendisi de Asubay çocuğu olan Yaşar GÜLER, burada doğruları söylüyor. Asubay olan babasının, çoğu Asubay gibi görevdeyken yaşadığı bütün itilmelere kakılmalara kendisi de mâruz kalmış mıdır? Bunları herhâlde en iyi kendisi bilir!

Fakat Harp Okuluna girip oranın ekmeğini yeyip suyunu içdiğinin ertesi günü “Gariban” olduğunu, “Anadolu’nun bağrından geldiğini” ve en önemlisi de “Asubay çocuğu olduğunu” hemen unutmuşdur. “Zengin olsaydı” dediği babasının Emekli Asubay olduğunu, Yaşar GÜLER kamuoyu önünde kaç kere söylemişdir? Ve daha da hazin ve acı olanı ise hakikâten “gariban” olan, hakikâten “Anadolu’nun bağrından gelen” Asubaylara efendilik taslayıp “Çaycı” yakışdırmasını yapabilmişdir. Peki, aslını inkâr edene ne denir? Bu örnek, halkın bağrından koparılan çocuklarımızın Harp Okullarında nasıl da beyin ameliyatından geçirilip aslını inkâr etmeye ve astına karşı acımasızca davranmaya zorlandığının en açık isbatı değil midir?

Bizim memleketimizde vaziyet böyle!...

İmdi dönelim Atlantik ötesine!

Coni Genelkurmay Başkanı, kendi Er’ine; “Oku, kendini gelişdir! Subay ol, benim yerime geç!” diyor. Bugünün Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR Kara Kuvvetleri Komutanı iken kendi Asubayına ne diyor peki? “Astsubay, Astsubaydır! Oturun oturduğunuz yerde!“ İşde, elin Genelkurmay Başkanı gevur Coni ile bizimkiler arasındaki en temel fark da budur! Otel ayısı lakaplı milletin vekili Mustafa TAŞAR’ın, pazarda içi boş file ile dolaşan anası yaşındaki Anadolu kadınına “Otlayın otladığınız yerde!” demesinden bir farkı var mı bunun, Allah aşkına?

 

*  *  *  *  *

 

8. Bugün bizim ordumuzda Asubay dediğimiz askerlerin tamamı ön lisans; yarısı da Subaylarımız gibi lisans mezûnudur. Hattâ 4 senelik lisans mezûnu olan çocuğumuza Asubay Okullarında bir de 2 senelik önlisans eğitimi verip toplam 6 senelik eğitimden sonra sen Asubay oldun diyoruz. Dünyâda eşi benzeri olmayan, işkence gibi bir şeydir bu.

Fakat Harp Okullarımızda okuyan bir başka çocuğumuza da 4 senelik eğitim verip sen Subay oldun diyoruz. Buna silâh arkadaşlığı diyenin aklından zoru vardır derim de... Bu rezâleti, bu kepâzeliği akıl ile, bilim ile anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Üsdelik lisans mezûnu Asubayların oranı her sene artıyor. Atatürk, “Komutanlar, mâdunlarından yüksek ve âlim olmalıdır” dedi. Fakat bugünkü geldiğimiz noktada "bizim ordumuzun mâdunları, komutanlarından daha yüksek ve âlim”. Dünyâ orduları içinde tahsil düzeyi en yüksek Asubaylar Türk Ordusunda desek herhâlde yanlış olmaz! Fakat Coni ordusunun Eratının yarısı doğru dürüst okuma yazma dahi bilmez. Yüksek okul mezûnu oranı ise sâdece yüzde 5’dir. İşde sırf bu sebepdendir ki Coni’nin kendi dilinde verdiği meslek kurslarının hemen hepsinde bizim Asubaylar birinciliği toplayıp gelirler.

 

Sözün Doğrusu_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

9. Bizim ordumuzun Subay olmayan en kıdemli askeri, Genelkurmay Başkanlığında görevlidir. Unvânı da “Genelkurmay Başkanlık Asubayı”dır.

Peki, Coni ordusu Genelkurmay Başkanlığının “Subay olmayan en kıdemli askerinin” unvânı nedir? Genelkurmay Başkanlık Kıdemli Er’idir. Dikkat ediniz, bu asker, Asubay değil fakat Er’dir. Bu “En Kıdemli Er”’in İngilizce unvânı “Senior Enlisted”dir. Bu ibâre Türkcemizde “Kıdemli Er” anlamına gelir. İşde Belgesi!..

Başka söze hâcet var mı?

Sözün Doğrusu_JCOS_ Senior Enlisted_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıda tavsırını gördüğünüz Genelkurmay Başkanlık Kıdemli Er’i, özgeçmişinde yazdığı üzere, Coni Kara Kuvvetlerine “Onbaşı” (Specialist) rütbesiyle gönüllü olarak yazılmış bir Er’dir.

 

 

*  *  *  *  *

 

Türk askeri olarak sen kendine isder “Şah” de isder “Padişah”... Bu rütbe ve kavramlar ancak seni ilgilendirir.

Fakat

Harâm lokmasına teşne olup da

Zıkkımlanmak için misâfir olarak sofrasına oturmuş isen şâyet!

Ev sahibi Coni seni;

  • Hem sofrasında istediği yere oturtur ve sana kendi istediğini yedirtir
  • Hem de seni, kendi icâd etdiği rütbe ve kavramlar ile yaftalar!

Nasıl mı? İşde, bakınız şöyle!

Coni Avrupa Komutanlığının aşağıdaki örün sayfasında gördüğünüz üzere

2013 senesinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret eden Coni Deniz Kuvvetleri Kıdemli Eri

Bizim subaylarımızın “Genelkurmay Başkanlık Asubayı” dediği meslekdaşımız Asubay Harun AĞPAK’dan

Niçin “Genelkurmay Başkanlık Kıdemli Eri” olarak bahsetdi dersiniz?..

Bizim kendi kânunlarımızda Er, Erbaş, Uzman Çavuş ve Astsubay dediğimiz asker kişilerin hepsi

Coni’nin gözünde sâdece Er’dir.

Sözün Doğrusu_ Genelkurmay Başkanlık Asubayı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Aynı haberin devâmında Coni Deniz Kuvvetleri Kıdemli Eri’nin

Bizim “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz uyduruk okuldan da “Akademi” olarak bahsetdiğine bâhusus dikkat buyurunuz.

sozun-dogrusu-dd-2

 

Bu iki yüzlü ve belden kıvırmalı tavırın iç yüzünü öğrenmek için

Şöyle bir dilekce gönderip sordum bu incelikleri... Bakalım ne cevâp verecekler.

KONU: Bâzı Türkce Askerî Terimlerin İngilizce Tercümesi Hakkında.

İLGİ: (a) (http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir haber.

(b) Deniz Kuvvetleri Komutanlığının https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=39&dil=1 bağlantısında münteşir Kuvvet Astsubayı tanıtım sayfası.

(c)  4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.

(ç)2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.

1. İlgi (a)’da mezkûr haberde, ABD Deniz Kuvvetleri Kuvvet Kıdemli Er’i Roy M. Maddocks JR.’ın 03 Nisan 2013 târihinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret etdiğinden ve söze konu şahısın AÜKHE eğitimi alan 100’den fazla Astsubayımıza bir konferans verdiğinden bahsedilmektedir.

2. Aynı haberde Genelkurmay Başkanlığımızın;

a. “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği Astsubaydan “Senior Enlisted Leader”,

b. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okuldan da Kıdemli Er MADDOCKS’un “Akademi” olarak bahsetdiği görülmektedir.

3. İlgi (a)’da mezkûr ve yukarıdaki madde 2’de verdiğim bilgiler muvacehesinde benim suâllerim şöyledir;

a. İlgi (a)’da mezkûr haberde, “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” için kullanılan “Senior Enllisted Leader” ve “AÜKHE” için kullanılan “Akademi” tâbirleri konusunda Genelkurmay Başkanlığımız ne düşünmektedir?

b. Genelkurmay Başkanlığımızın;

b.1  Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” ismini verdiği unvânın İngilizce tercümesi nedir?

b.2. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okulun İngilizce tercümesi nedir?

c. Genelkurmay Başkanlığımız; Deniz Kuvvetleri Komutanlığının İlgi (b)’de münteşir örün sayfasında yapdığı gibi, Genelkurmay Başkanlık Astsubayı için kendi resmî örün sayfasında tanıtıcı bir sayfa tahsis etmeyi düşünmekte midir?

4. Yukarıda mezkûr madde 3’de tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (c ve ç) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz ederim. 17.05.2016.

572511

 

Ayrıca,

Coni Genelkurmay Başkanı;

Kendi Kuvvet Kıdemli Erbaş’ına güvenip, onları yirmibin kilometre öteden kendi başına ülkemize gönderirken

Ordusunu ve kendi canını teslim etdiği Asubaylarına güvenemeyen sâbık Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey

Yüzbin Asubay arasından seçip kendi karargâhına celp etdiği sâdece 100 Asubayını markaja alması için

İkisi karacı birisi havacı olmak üzere 3 subayını da telekulak olarak Asubayların arasına kışkışladığını fark etdiniz mi?..

Sen, kendi Asubayına güvenemiyorsan şâyet Necdet Bey,

Canını emânet etdiğin o Asubayın, sana niye güvensin?..

 

*  *  *  *  *

Sözün Doğrusu_ Enlisted ranks and insignia_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

10. Coni ordusunda Subay rütbeleri, “Subay” anlamına gelen (Officer) OF rumuzu ile ifâde edilir.

Gönüllü Erat’ın rütbesi de “Enlisted” şeklinde yazılır. “E” harfi ile ifâde edilir. Enlisted kelimesi aslında rütbe değildir ve maaşa esâs teşkil eden Grade/Dereceyi gösderir.

Gönüllü Eratın derecesi; en küçük olan E-1’den başlar ve en yüksek olan E-9’da biter. Bu derecelerin hepsi de “Erat” (Enlisted)’dır.

Ülkeler arasında rütbe denkliği temin etmek üzere NATO’da ise Gönüllü Eratın rütbesi, “OR” (Other Ranks) ibâresi ile başlar. Bu rumûz, “Diğer Rütbeler” mânâsına gelir. İlk derece OR-1, son derece ise OR-9’dur. Bu sınıfa dâhil askerlerin tamamı da yukarıda izah etdiğimiz üzere, gönüllü askerlerden müteşekkil Erat’dır.

STANAG 2116’ya istinâden sâdece NATO’da kullanılmak üzere, OR-5 ile OR-9 arasındaki bölüme “Non Commisioned Officer” denir. Coni’lerin rütbesi hususunda bizimkilerin kafasının basmadığı esâs nokta, işde tam da burasıdır. Bu derecelerin hepsinin “Erat” (Enlisted) olduğunu her niyeyse görmezden gelirler. “Enlisted” kelimesini Türkceye “Astsubay” şeklinde çevirenlerin aklından zoru olduğunu, hattâ aklının olmadığını söyleyebilirim.

Fakat,

Coni’nin Erat dediği “Non Comissioned Officer” ibâresini Türkceye “Astsubay” şeklinde tercüme edenler;

Ya câhildir, bunu anlarım...

Ya da gâfildir ki işde, burada ciddî bir niyet ve zihniyet meselesi var demekdir...

 

*  *  *  *  *

 

Otomobil sanayiinde kabul görmüş çok doğru bir veciz vardır; “Mercedes ve diğerleri

Bu veciz sözün arkasındaki müşahhas hakikât, askerlikde de aynen variddir.

Şöyle ki;

NATO üyesi ülke ordularının kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri elvan çeşitli allı morlu asker sınıfları,

Bir andlaşma ile NATO’da belli kurallarda eşitlenir. Bu andlaşmanın ismi STANAG 2116’dır.

 STANAG 2116

NATO standardization agreement

(Edition 5)

NATO codes for grades of military personnel

     Annexes : (Ekler)

A. NATO Codes for Officer Personnel Army

A. Subay Askerlerin NATO Rumûzu

B. NATO Codes for Non-Officer Personnel Army

B. Subay Olmayan Askerlerin NATO Rumûzu

 

Yukarıdaki şu çerçevenin içinde gördüğünüz üzere

Ve dahi

Tıpkı Coni ve Tomi Ordularında olduğu gibi,

Coni ve Tomi’nin teşkil etdiği NATO ordusunda da iki sâdece sınıf asker vardır;

 

1. Subay

 

 2. Subay olmayan (Diğer Rütbeler)

 

*  *  *  *  *

 

Sen;

  • Kendi memleketinde,
  • Kendi ordunda,
  • Kendi sınıfına ve kendi rütbene ne dersen de!

Bu konular ancak senin memleketinde, senin ordunda ve sâdece seni ırgalar!..

Lâkin,

Nerede olursa olsun; NATO bayrağı altında içtima eylediğin dakikada

Sen susarsın!

Ve dahi

Coni ve Tomi'nin beygiri osdurur!

Neticeten;

 

a. Enlisted,

 

b. Other Ranks,

 

c. Petty Officer,

 

ç. Non Comissioned Officer

 

Kendi askerî mevzuâtında kullandığı bütün bu tâbirlerden Coni, sizin “Subay” değil fakat “Er” olduğunuzu anlar. Bu tâbirlere “Asubay” anlamı yüklemek sâdece bize özgüdür. Fakat bizim bu düşüncemiz Coni’nin nazârında hiçbir şey ifâde etmez. Ve züğürt tesellisinden başka bir işe de yaramaz. Çünkü her millet kendini, kendi değerleriyle, kendi kelime dağarı ile târif eder.

Tabiat kânunudur; Oyunu kim kurarsa, kuralını da o koyar!

NATO dediğimiz uluslararası askerî teşkilâtı tesis eden de bu teşkilâtın kuralını koyan da Coni’dir.

Sözün Doğrusu_CPO Şükrü IRBIK, Color bearer_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKNATO görevindeyken derecem OR-7 idi. İşde, sağ tarafda gördüğünüz üzere; Türk Asubayı olarak, bayrak töreninde Er Coniler ile birlikde defâlarca bayrakdâr oldum... Kendi bayrağımı taşımak benim için şereflerin en büyüğüdür, o başka! Fakat diğer ülkelerin OR-1, OR-2’leri ile birlikde yapdım bu görevi. Coniler için bir tuhaflık yok bu işde. OR-1 ile OR-9 arasında uygulamada hiçbir fark yokdur. Çünkü bu derecelerin hepsi Eratdır. Bana bu görevi veren kişi de aynı karagahda görev yapdığımız Türk Subayımız idi.

NATO’da yardımcı oyuncuyu oynayan bir “Er” olarak söylüyorum!.. Coni’nin kurduğu bu NATO oyununda, bizim ordumuza biçilen görev de Coni’nin uygun gördüğü “yardımcı oyuncuyu” oynamakdır. NATO görevine tefrik edilen subaylarımız da bu hakikâti bal gibi bilirler. Fakat esen yele göre ve işlerine nasıl gelirse öyle anlarlar. Bizzat kendim defâlarca şâhid oldum! Ne hazindir ki kimisi yutkunarak, fakat çoğu da “gönüllü” teslim olurlar bu hakikâte!..

Kendimizi avutmayalım!

Coni’de iki sınıf asker vardır; Subay ve Er.

Hangi ülke olursa olsun Subay olmayan her askeri Coni, “Er” olarak telakki eder.

NATO’da rütbeleri tefrik eden STANAG 2116’ya göre,

Aslında bizim Genelkurmay Başkanlığımız da kendi Asubaylarını NATO’ya Erat olarak beyân ediyor.

İşde isbatı.

Erlerimiz, Uzman Erbaşlarımız ve Asubaylarımızın hepsi “Erat” torbasının içinde bir arada...

Sözün Doğrusu_NATO Rank Equivalent chart_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Genelkurmay Başkanlığımızın NATO’ya beyân etdiği yukarıda gördüğünüz İngilizce çizelgenin,

Türkcesi de şöyle oluyor;

sozun dogrusud8

Sözün Doğrusu_Asubay Rütbe İsimleri_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

İşde, burada gördüğünüz üzere,

Subay gardeşlerimiz hâricinde kalan “diğer askerlerin” hepsini bu torbanın içine tepmişler!..

Üsdelik Genelkurmay Başkanlığımız,

Yukarıda gördüğünüz çizelge torbasına hukûkî dayanak olarak da TSK İç Hizmet Kânununu gösdermiş.

Peki, TSK İç Hizmet Kânununda böyle bir sınıflandırma var mı, Sayın Başkanım?..

Ne diyelim, helâl olsun vallahi...

Uydurdukları bu nenni ile de son 65 seneden beridir bizi uyutmuşlar!

Ya da biz uyumuşuz!..

Bu alavere dalaverede kim, kimi kandırıyor acap?..

 

sozun dogrusud7

 

*  *  *  *  *

 

Sayın Subay gomutanım, sen kehellik etmeyip tomar tomar Kânunlar tertiplemişsin!

Ve demişsin ki;

Astsubay dediğiniz uyduruk asker sınıfı, 5802 sayılı Kânuna tâbi,

Uzman Erbaşlarımız, 3269 sayılı Kânuna tâbi,

Sözleşmeli Erlerimiz, 6191 sayılı Kânuna tabi,

Vatan görevini yapan Er’imiz, 1111 sayılı Kânuna tâbi...

Ve sen, her biri ayrı Kânunlara tâbi bu 4 ayrı asker sınıfının hepsini bir torbanın içine dolduruyorsun!

Ve hemen koşup gidip Coni’ye tekmil veriyorsun!

Ve bu askerlerin hepsi de “Erat” diyorsun...

Ve M.S.B. ve Genelkurmay Başkanlığında oturan sizler;

Bayramda, seyrânda,

Ve hele de

Şehit tabutunun başında tesbih dânesi gibi saf saf dizilip

Ve o şehide “olmayan hakkınızı” helâl ederken,

Kahraman Asubayım, benim diyerek timsah gözyaşları döküyorsun!...

 

*  *  *  *  *

 

Hulâsa; motorlu araç dünyâsında meşhur bir söz vardır; Mercedes ve diğerleri...

Bu sözü askerliğe uyarlar isek şâyet,

Coni ordusunda da iki sınıf asker vardır;

 

a. Subay

 

b. Er

 

Kimi Subaylarımızın ağzını domaltarak “Arkadaşlar! Biz, bir aileyiz” demesine hangi Asubay inanıyor acap?

sozun dogrusud6

 

Doğru yargı ve doğru karâr, ancak doğru bilgi üzerine inşâ edilebilir. Bu cümleden olmak üzere; doğru yargı ve doğru karâr verebilmek için bizim ordumuzda ve Coni ordusunda mevcut askerî teşkilât, yukarıda verdiğim bilgiler ışığında değerlendirilmelidir.

Yalancının Mumu’nda teşhir etdik!

Askerî Cezâ Kânununda Gedikli Erbaş tâbiri hâlâ duruyor! Kasden ve bilerek iptâl etmediler!

Sözün doğrusu;

Hem bugünkü Askerî Cezâ Kânununa göre,

Hem Coni nazârında,

Hem de kendi subaylarımızın nazârında 

Asubay dedikleri biz askerler aslında Erat’ız vesselâm!..

 

brove

 

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Okumak için resimleri tıklayınız.

Beterin Beteri

beterin-beteri

 

  

 

 

Asubay mısın, Er misin?

asubay-misin

 

 

 

 

 

Açık Mektup!

acik-mektup

cavus mustafa kemal kapak

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Asırların nâr-ı aşkıyla yanıp tutuşan iki kara sevdâlının

Doyumsuz bir arzuyla yek vücûd sarmaş dolaş olması gibi

Sağ elimin orta ve başparmağı usûlce kavuşdu, vehleten...

Evvelâ şehvetle ve şiddetle sâdece bir kere öpüşdükden sonra

Akabinde gene aynı süratle ayrılırken birbirinden aksi yönde

Çıkan sese kulak veren kalemim, işde, gene aynı yerinde...

 

 

Koca şehrin mâsûmiyet kokulu sükût şalını örtündüğü şu yorgun saatlerde

İçmeye teşne olduğum çayını bir an evvel yudumlamak heyecanıyla

İnce belli bardağı şefkâtle ve fakat nâzikce kavrar gibi

Baş, işâret ve orta parmaklarımla kavramışım belinden...

Her zamân olduğu gibi ucu, gene sivri!..

Dert ortağım, kadim dosdum, sırdaşım âşık kalem gelir de yanıbaşıma,

O’nun biricik mâşûku kâğıt, firâka râzı olur mu Allah aşkına?

İşde, kâğıt; işde, kalem! Vuslâta erdiler gözümün önünde hemencecik!

İşi, gücü bırakdı! İdârecimiz Sayın Ersen GÜRPINAR'da sizlere fâş eylemek için alesta bekliyor nasıl olsa!

 

Mâdem öyle, haydi yiğitler! Teveccüh buyurup okuması sizden...

Bu hoş vuslâtın şerefine,

Kelâm da bizden olsun gayrı!..

 

 

*  *  *  *  *

  

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Ezber bozmak zor işdir! Duy beni, ey Ȃdemoğlu!

Rüzgâra karşı yürüyen adam’ın dediği gibi

Bir ağaç kadar tek, hür ve cesûr

Ve fakat

Bir orman kadar kavi olduğunu idrâk edip de

Hakikâtin gözlerimizi kamaşdıran o eşsiz nûruna bürünerek

Şerefli bir insan sıfatıyla yücelmek varken şu dünyâda

Son 80 seneden beridir belletilmiş çâresizlik nennisiyle uyutulmaya teşne olup da

Akıl yürütmek yerine

Himmete, minnete, zillete gönüllü teslim olmuşsa insanlar!..

İşde o vakit, işimiz orada bir kat daha zor demekdir...

Olsun!

Zor, oyunu bozar! Yiğide yaraşan da zora tâlip olmakdır, değil mi?..

Acı olsa da kimi sözlerimiz,

Batsa da kimilerinin orasına burasına....

Susmak, bize göre değil!

İşde, imdi gene yazmak vakdidir Eski Tüfek için...

Ölmek yerine düşünmeyi tercih eden ekseriyetin gül hatırına

Şâyet iltifât buyurursanız

Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli Asubay

Ve dahi

Eksi Tüfek mahlaslı ben Şükrü IRBIK

Bir ezberi daha bugün, burada bozmaya tâlibim, evvel Allah!

 

 

*  *  *  *  *

 

Makâlemizin başlığına bakıp da nereden çıkdı bu isim diyenlere şimdiden söyleyelim!

Aslında, hiçbir yerden çıkmadı... Çünkü hep orada idi...

Üsdelik aklımız da yerinde, çok şükür!

Çünkü

Çok zamânlar bizden sakladılar köşe bucak!

Baksa da gözlerimiz

Çok zamânlar bizler de görmek isdemedik inadına!

Tam da unutdurduklarını zannetdikleri bir anda

İşde, bugün imdi gene çıkıp geldi karşımıza...

 

 

*  *  *  *  *

 Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1283 Mustafa Kemâl,

Talebe Mustafa Kemâl,  

Efendi Mustafa Kemâl,

Harbiyeli Mustafa Kemâl,

Kolağası Mustafa Kemâl,

Kaymakâm Mustafa Kemâl,

Ferik Mustafa Kemâl,

Mareşâl Mustafa Kemâl...

Atatürk’ün bildiğimiz unvân ve rütbeleri...

Peki,

Bunların hepsini işitdik, muttaliyiz de!..

Harbiye’deyken talebe Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi acap?

Duydunuz mu hiç?

T.C. Devletinin ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla

Tâ 1926 senesinde

“Ben, ordu ile küçük rütbelerden beri içten temâsı olan bir askerim!” derken

Atatürk bu sözüyle aslında ne demek isdiyordu bizlere?

 

 

 

 

*  *  *  *  *


 

Manastır Askerî İdâdisini başarı ile bitiren Mustafa Kemâl,

13 Mart 1899 Pazartesi günü İstanbul Pangaltı'da, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye kayıt oldu.

 

3 senelik başarılı bir Harbiye tâlim-taâllümünden sonra 10 Şubat 1902 Pazartesi günü

Bu mektebden Teğmen (Mülâzim) rütbesi ile mezun oldu.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Daha bugün bakdım.

Yukarıda gördüğünüz örün sayfasında neşretdiği Atatürk’ün Öğrenim Hayatı başlıklı yazıda

Kara Harp Okulu, böyle demiş.

Atatürk’ün hayâtını anlatmak için kurdukları cümlelerin hiçbirinde bir tek dahi olsa “Çavuş” kelimesi yok!

Peki, “Çavuş” kelimesi ile Atatürk’ün bir alâkası var mı sizce?

Öğrenim hayâtını anlatdığı özgeçmişinde, Kara Harp Okulu Komutanlığı 

Atatürk’ün Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’den teğmen rütbesiyle mezun olduğunu söylemiş!..

Üsdelik

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Eğitim dönemi açılış töreninde yapılan yoklamada

“1283 Mustafa Kemâl” deyince

Kara Harp Okulu talebeleri her sene ayağa kalkıp

Hep bir ağızdan “İçimizde” diyorlar da!..

1283 Mustafa Kemal’in

Talebe olarak harb sanatını tahsil etdiği 3 sene boyunca

Harbiye’deki rütbesi ne idi acap?

 

 

*  *  *  *  *

 

Kara Harp Okulu öğretim görevlilerininden Öğ. Bnb. Hayrullah GÖK, Hacettepe Üniversitesinde 2005 senesinde bir doktara tezi hazırladı. Bu tezinde Dr. Hayrettin hoca, bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun 1834-1883 senelerini kapsayan dönemini tetkik etdi. Kara Harp Okulu hakkında hazırlanmış belki de ilk ve tek olan bu doktora tezi, başka hiçbir yerde bulamadığım ilginç bilgilerle dolu.

Dr. Hayrettin hocamızın müsaadesi olur ise şâyet,

Aşağıda ön sayfalarını gördüğünüz bu çalışmadan, konumuz ile alâkalı kısa bilgiler akdaracağım şimdi sizlere...

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

1837 senesinde kabul edilen Kânunnâmeye göre;

Kara Ordumuza zâbit yetiştiren okulun ismi Mekteb-i Harbiye,

Tahsil süresi de 3 sene idi

Okula kayıt edilen öğrenciler;

Birinci sınıfın sonunda Onbaşı rütbesine terfi ediyor,

İkinci sınıfın sonunda Çavuş rütbesine terfi ediyor,

Üçüncü sınıfın sonunda Başçavuş, Teğmen ve Sancaktar rütbesi ile okuldan mezûn ediliyor idi.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Aynı senelerde,

Talebenin meç kılıçları, subay kılıçlarına dönüşdürüldü. Yağlı boya tavsırında görüldüğü üzere Mustafa Kemâl de Harbiye talebesi iken subay kılıcı taşıyor idi.

Nahv (cümle bilgisi) dersinden aliyülâlâ not alan talebeler;

Başçavuş nasbedilmeye

Ve dahi

Kendilerine Padişah “nişanı” verilmeye başlandı.

1839 senesinde Padişah huzurunda yapılan imtihan ile üst sınıfa geçen ve “nişan” alacak talebeler tesbit edildi.

Bu imtihan neticesinde Padişah II. Abdülmecid;

80 talebeye Onbaşı,

60 talebeye Çavuş,

12 talebeye de Başçavuş nişanı verdi.

Bu nişanların örneği aşağıdaki resimlerdedir.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıdaki sayfada gördüğünüz üzere;

O vakit ismi Mekteb-i Harbiye olan Kara Harp Okulundan

1839 senesinde Başçavuş rütbesiyle mezûn edilen öğrencilerden bâzıları,

Kara Ordumuzda en yüksek mertebe olan Müşir (Mareşal/Paşa) rütbesine kadar terfi etdiler.

 

 

*  *  *  *  *

 

Bu târihlerde;

Kara ve Deniz Ordularımızda sâdece iki sınıf asker olduğunu da biz söyleyelim; Muvazzaflar ve Mükellefler.

Muvazzaf askerler; Zâbitan (Subaylar)

Mükellef askerler; Vatanî görevini yapan Neferât (Erat)

Nasıl?..

Gördünüz, değil mi? Tıpkı, bügünkü Coni ordusunda olduğu gibi...

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay talebeleri değil bu çocuklar!

Aşağıdaki resimde

Coni Kara Harp Okulu son sınıf talebelerini mezûniyet töreninde görüyorsunuz... Kıyafetlerine bir bakın hele!

Bizim Kara Harp Okulu talebelerinin kıyafetlerine benziyor mu sizce?..

 

USMA_Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Türk Ordusunu parçalayıp bölmek için tezgâhladıkları Asubay sınıfını icad eden vatan hainleri

O zamânlarda çivili tabutlarında hâlâ uykuda idi...

Osmanlı’nın sonsuz terfi fırsatı veren bu iki sınıflı ve sağlam ordu yapısını aynen kendisine tatbik eden

Ve

Kendi ordusunun sakat yapısını da bize kakışdıran Coni, 1951 senesinden beri bıyık altından bize gülüyor!..

Son 65 seneden beri ordumuzun Subay-Asubay denen askerleri arasındaki sınıf çatışmasından beslenen vampirlerin

Ve dahi

“Subay subaydır, astsubay astsubaydır. İkisinin de ayrı bir mesleği ve ayrı bir görevi vardır. Bunlar karıştırılmasın!” diyen târih fukarası ukelâ dümbeleklerinin kulağı çınlasın!

 

 

*  *  *  *  *

 

1847 senesinde meriyyete konulan aynı Kânunnâmeye göre

Öğrenciler arasında ast-üst ilişkisini tesis etmek için

Okulun her bir sınıfına ikişer “Sınıf başı” tâyin edildi.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

*  *  *  *  *

 

Askerî Tekâüd ve İstifa Kânunu müzâkeresi esnâsında 1909 senesinde yapdığı konuşmada

Taşlıca Mebusu Binbaşı Ali Vasfi Bey Meclisde şöyle dedi;

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 


Ali Vasfi Bey (Taşlıca Mebusu) — (…) Mektebi Harbiyedeki efendilerin de doğrudan doğruya silâhendaz onbaşı veyahut çavuş ve başçavuş olarak Mektebi Harbiyedeki 3 sene müddetin, hakkı tekaüde mahsubu icap eder.


 

 

Yukarıdaki kânunda da gördüğünüz üzere 1909 senesinde bile


  • Onbaşı, harbiye birinci sınıf talebesinin rütbe isimi,

 

  • Çavuş, harbiye ikinci sınıf talebesinin rütbe isimi,

 

  • Başçavuş ise harbiye üçüncü sınıf talebesinin rütbe isimi idi.

 

 

Fakat

1909 senesinden sonar yazdıkları “düzmece” Harbiye târihcelerinde Ordumuzun beyaz subayları

Onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbelerini

Aynı sene içinde “uydurdukları” köle asker küçük zâbitlerin pazularına yamadılar.

 

 

*  *  *  *  *

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen

Ve dahi

Kendisi de Kara Harp Okulu mezûnu olduğuna göre

Talebe olarak 3 sene askerlik tahsil etdiği Harbiye’de

Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi?

Atatürk’ün özgeçmişini yazan Kara Harp Okulu,

Hazırladığı özgeçmişinde talebe Mustafa Kemâl’in mektebdeki rütbesinden her niyeyse hiç bahsetmemiş.

Öğretmen unvânlı subayların yazdığı Atatürk’ü anlatan kitaplarda da durum gene aynı...

Fakat sınıf arkadaşı Ali Fuat (CEBESOY), 1959 senesinde yazdığı hâtırâtında bu konuyu bizlere anlatmış.

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Kara Harp Okulu, köşe bucak esirgediği bu bilgiyi Ali Fuat’ın kitabından kerhen de olsa akdarmış bize.

Mustafa Kemâl’i anlatdığı “Sınıf Arkadaşım Atatürk” isimli hâtıratında, Ali Fuat Efendi şöyle diyor;

 

 Kendi odasına geldiğimiz zaman nöbetçi subayı hademelerden birine: 

“Birinci sınıfın birinci kısım çavuşu Mustafa Efendi buraya gelsin.” emrini verdi.

.....................

 İkimiz kapıdan birlikte çıktık. Yan yana yürüyorduk. Fakat kolundaki üçü kırmızı ve biri sarı olan şeridi fark edince duruladım. Askerlikte kıdem ve rütbe esastı.

Siz önden geçin Çavuşum, ben sizi takip edeyim. 

.....................

Mustafa Kemal, İstanbul'a gelerek 13 Mart 1899'da Pangaltı'daki Harp Okulu'na kaydoldu. İki ay içinde kendisini tanıtarak sınıfının çavuşu oldu. 

.....................

Bu sırada çavuş işaretinin üzerindeki sarı şerit dikkatimi çekti. Neye delalet ettiğini sordum. Meğer Fransızca sınavına girmiş, başarı kazanmış, ondan dolayı bu şeridi de ilave etmişler.

.....................

Fuat, Fuat!

Diye birisinin bağırdığını duydum. Başımı çevirdim, Mehmet Ali ağabeyim bize doğru geliyordu. Kendisine sınıfımızın çavuşunu tanıttım.

.....................

        Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kısım Çavuşu" Mustafa Kemal, kısımda önce "Sınıf Başçavuşu" Ispartalı Faik ve Ömer Abdülkadir Yanya ile birlikte birinci sırada oturuyordu.

.....................

"Ertesi günü derslere başladım. Birinci sıranın baş tarafında Başçavuşumuz Ispartalı Faik oturuyordu. Bu öğrenci, Bursa Askerî İdadisi'nin birincisiydi. Zeki ve bilgili bir gençti.

.....................

Öğle yemeğinde yanıma gelen Mustafa Kemal:

Bizimle beraber oturmak ister misiniz? diye sordu. Çok memnun oldum.

Siz nasıl emrederseniz, Çavuşum.

 

 

*  *  *  *  *

 

Aynı sınıfda okuyan Ali Fuat CEBESOY’un

Yukarıda kapak resmini gördüğünüz şu kitabını kaynak gösderen Kara Harp Okulu,

Bakınız Mustafa Kemâl’in Harbiye’deki rütbesi için ne demiş!

Çavuş!..

 

2013 senesi İlkgüz ayının yirmiüçü Pazartesi günü neşretdiğimiz

Astsubay Bizimdir!  isimli makâlemizin ikinci bölümünde boşuna mı dediydik?

Çavuş Mustafa Kemâl bizimdir! diye!..

 

2016 senesi Gücük ayında târih huzurunda tekrâr hatırlatıyoruz ki;

Harbiye’li Mustafa Kemâl’in rütbesi

Bugünkü Asubay rütbesinin demirbaşı ve tâcı olan

Çavuş idi...

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Kapak Resmi: (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR

 

 

 

 

Dokuzun İkisi

Şubat 24, 2016
 
Hurûfât öğüten gara galemimin ucundan bugün buraya dökülecek

Eşi, menendi görülmemiş

Ve dahi

Ȃdi bir gasp hikâyesidir bu aslında...

Daha önce çok yapdılar!

Tırnakcılığı meslek edinmiş kimi zavallı subaylarımızın yapmayı mârifet bildiği bir işdir bu!

Öyle ince hesâplar yapmışlar ki!

Bir üflemeyle kırk deveyi bir iğne deliğinden aynı hamlede geçirmişler!

Ve dahi

Kıvrak bir kalem hareketiyle

Asubay çocuklarımızın “1 kademesini” kesip almışlar!

Anlayana aşk olsun hani!

Pontulunu indirmeden adamın gıçından donunu almak gibi bir şey bu vallahi!..

Hem derdindeyiz

Hem de deveyi değil fakat deve kervânlarını görüyoruz buradan görmesine de

Bu hususlarda zamân değirmeninde az çok saç-sakal ağartan birisi olarak

Eski Tüfek bile bunu daha yeni fark etdi.

Evlerini önü kerpiç sekisi

Yel esdikce gelir yârin kosu

Güzel kokulu yâr, sizin olsun da yiğitler!

Nereye gitdi Zühtü, şu bizim dokuzun ikisi?

TEMAD Muğla İl Başkanı Sayın Halil ERGENLİ

19’uncu muhtarlar toplantısının ertesi günü akşam vakdi arayıp da bahsedinceye kadar

Ben de tirene bakıyormuşum meğerse...

Birisini bitirmeden diğerini başlatsa da bu orostopolluğu yapanlar

Oturdukları o makâm goltuğunu kendilerine yâr,

Yapdıklarının da yanlarına kâr kalacağını zannetmesinler!

Hakkımızı tahakkuk etdirmek için

Şunu aslâ unutmasınlar ki

Onların hepsini sıçdığı yere gadar govalayacağız.

Hem bu dünyâda, hem de ötekinde...

 

*  *  *  *  *

 

  • Birinci derece,
  • Bekcilerimize 15 seneden beri verilen 100’lük,

Yarım yamalak da olsa bunlar hâlledildi bitdi, sıra şimdi de

Görev başlangıç derece/kademesinde deyip de

Biz Asubaylara yapılan haksızlıkdan da öte şu kalleşliği halletmelerini beklerken

Bir de gördüm ki

Son 12 seneden beri göreve başlayan Asubay çocuklarımızın

Meğerse 1 kademesini gasp ediyorlarmış!

Gasbetdikeri bu birer kademeyi, gasbedenler nerelerine sokuyorlar, kendileri bilir!

Fakat bugün burada biz, bu 1 kademeyi nasıl sokduklarını bileceğiz evvel Allah!

 

*  *  *  *  *

 

EYÜBOĞLU, sordu toprağa; “Tohum ile niçin uğraşırsın?”Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Toprak cevâbladı; “Sebebini, toprak olduğun zamân kulağına fısıldarım!”

Sebebini öğrenmek için EYÜBOĞLU, toprak olmayı beklese de

Eski Tüfek öyle yapmayacak!

Bu 1 kademenin gasp hikâyesini sizlere anlatmak için ucuzundan bir hikâye tertipleyip

2016 Zemheri ayının şu şitâ günlerinde kapınıza dayayacak, Evvel Allah...

*  *  *  *  *

Devlet memurlarını ilgilendiren 657 sayılı Kânun, 1965 senesinde meriyyete konuldu.

İşbu Kânun diyor ki; asker, bize bulaşmasın! Gitsin, kendi Kânununu kendisi yapsın!

.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bizim askerimiz, daha doğrusu subaylarımız da öyle düşünmüş olmalı ki

Aradan iki sene geçdikden sonra

Biz askerleri ilgilendiren 926 sayılı kendi Kânununu meriyete koymuş.

İnsan, niye memur olur? Mâişetini kazanmak için!

Asker, niye mâişet isder? Midesi üzerinde yürür de ondan!

Ne dedi ÂKİF Mehmet, ekmek parası hususunda?

Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası

Dosdunun yüz karası, düşmânının maskarası...

Öyle mi? Öyle ya!

Peki, o zamân biz de ekmek paramızın peşine düşeceğiz, değil mi?

Devlet memurunun aldığını,

Kellesi koltuğunda vatan bekleyen askerinden esirgemek kimin haddi olabilir?

Alçakların,

Hâinlerin,

Kalleşlerin,

Nâmussuzların,

Ve bir de

Düşmânların...

Düşmânımın maskarası olmak yerine,

Eceli olmayı hassaten tercih ederim, o ayrı...

Fakat

Biz de ekmek paramızın peşine düşüp

Bu 1 kademe gasbını;

  • Kim,
  • Nasıl,
  • Nerede

         ve dahi

  • Ne zamân yapmış?

Gidip bir görelim hele canlar!

 

*  *  *  *  *

 

SENE: 1970

657 sayılı Devlet Memurları Kânununun meriyyete konulduğu 1965 senesinde,

Maaş derece/kademesini gösderen müşahhas bir çizelge yok idi. Elvân çeşitli maaşlandırma yöntemi vardı.

Aynı yerde, aynı işi yapan 5 memur, onbeş türlü maaş alıyor idi.

Devlet böyüklerimiz bu sakâmeti

Kânunu meriyyete koydukdan 5 sene sonra fark etdiler.

Ve dahi

1970 senesinde aşağıda gördüğünüz şu maaş derece/kademe çizelgesini ihdâs etdiler.

(1970/1327/9)

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu Kânunun dokuzuncu maddesi ile 657 sayılı Kânunun 36’ıncı maddesini değişdirip

Sekiz çeşit memur sınıfı ihdâs etdiler.

Bu sekiz sınıfın hepsinin de görev başlangıç dereceleri ayrı ayrı tesbit edildi.

Burada tesbit edilen derecelerde, görevin ehemmiyetine göre bâzı farklı kademeler de ihdâs edildi.

Bu sınıflara dâhil olan memurlardan bizi ilgilendiren ve hemen hepsinde aynı olup da

Kânunun bu maddesinde peşpeşe sıralanan ikisinin görev başlangıç derece/kademesi şöyle oldu;

Lise ve dengi okul mezûnlarının görev başlangıç derece/kademesi; 13/1,

4 seneden az yüksek öğrenim görenlerin görev başlangıç derece/kademesi; 10/1.

Bu Kânunun kabul edildiği senelerde,

Türkiye’de muadil okulların tamâmı en az 2 senelik eğitim veriyor fakat

Sâdece Asubay Sınıf Okulları 1 sene eğitim veriyor idi.

Asubay Sınıf Okulları, Devlet Memurları Kânunundaki bu hükümlerin hiçbirine uymuyordu.

Bir başka ifâde ile bizim okulların Türkiye’de eşi, benzeri, muadili ve emsâli yok idi. 

Aslında, Asubay Sınıf Okulları o târihde,

Türkiye’deki yerleşik eğitim düzeni içinde hiçbir Kânuna da sığmıyordu.

Bildiğimiz gibi, Türkiye’de önlisans düzeyinde eğitime en son başlayan okul da

Gene bizim Asubay Sınıf Okulları oldu.

Askerleri yeni Kânuna intibâk ettirmek üzere

Genelkurmay Başkanlığımız,

Kendi Kânunu olan 926’yı tâdil eden 1323 sayılı Kânunu 1970 senesinde devreye sokdu.

Var olsunlar,

Subay gardeşlerimizin işi rast gitdi... Herşey yerli yerinde, bir hamlede hâlledildi. Hiçbir subay mağdur edilmedi.

Fakat Asubay cenâhında işler öyle değildi. Çünkü yukarıdaki cümlemizde ifâde etdiğimiz gibi

Memurlar için hazırlanan o Kânunda Asubay Sınıf Okullarının adı bile yok idi.

Sağolsunlar,

Bu umarsız vaziyete gomutanlarımızın kurmay zekâsı çarçabuk bir çâre buldu...

Ve kendince bir “orta yol” peydahlayıp

1970 senesinde mezûn edilen Asubay Çavuşları 11’inci derece 1’inci kademeden göreve başlatdılar.

(1970_1323 Madde-4)

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıdaki çizelgede “Astsubay Çavuş” şeklinde yazılması gereken rütbemizi

“Çavuş “ şeklinde yazanların, yazdıranların ve düzeltmeyenlerin;

Anasını, avradını, sülâlesini!!!

Burada dikkat etmemiz gereken husus şu;

Asubay Sınıf Okullarının o zamânlarda Türk eğitimi düzeni içinde emsâli olmadığı için

Asubaylara bu Kânun ile verilen 11/1 görev başlangıcını mukâyese imkânımız yok!

Hangi gerekceye istinâden 11/1 verildiğine Kânunlarda, zabıtlarda rastlayamadım.

Bilen varsa söylesin de öğrenelim.

 

*  *  *  *  *

 

SENE: 1974

 

Hem Başbakanlık hem de Millî Savunma Bakanlığı

Yukarıda gördüğünüz göreve başlangıç çizelgesini icâd etdikden 4 sene sonra

Bu kez de memurların tahsil düzeylerine mahsus olmak üzere görev başlama derece/kademesi için

“Ortak Hükümler” içeren aşağıda gördüğünüz çizelgeyi ihdâs etdi.

Bu Kânunda biz Asubaylar için önemli bir husus var. Dikkat ederseniz, Devlet Memurları Kânununda 1970 senesinde yapılan tâdil ile,

Asubay Sınıf Okullarını târif eden hüküm yok idi. Aradan geçen 4 senede bu eksikliği gördüler ve hemen telâfi etdiler.

Millî Eğitim Kânununa uymasa da

Asubay Sınıf Okullarını, işbu Kânuna uydurmayı başardılar.

Ve bu Kânuna, o vakitlerde bizi târif eden şu ibâreyi eklediler;  

Lise ve dengi okullar üstü bir yıllık meslekî veya teknik öğrenimi bitirenler.

Görev başlangıç derece/kademesini de 11/1 yapdılar. Bu hususa dikkat ediniz.

(1974/KHK-12/1)

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Burada çok önemli bir husus daha var;

Yukarıdaki çizelgeye göre tıpkı memurlar gibi

Asubayların da göreve 11/1’den başlaması gerekiyor idi. Çünkü Devlet Memurları Kânunu böyle diyor.

Fakat Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yukarıdaki Kânun kabul edildikden 1 sene sonra

Aşağıda gördüğünüz 1923 sayılı şu Kânunu Meclisden geçirdi.

Bu Kânun ile Asubayların, emsâli memura göre “1 derece yukarıdan” göreve başlaması hükme bağlandı.

Buradan çıkarmamız gereken en önemli netice, işde şudur;

Asubaylar, emsâli devlet memurlarına göre “1 derece yukarıdan” göreve başlar.

Dikkat ediniz!

Sene, Kıbrıs Barış Harekâtının ertesi...

(1975/1923/37)

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Memur ya da Asubay olmak isdeyen bir gencimiz,

Elindeki diplomayı yukarıdaki şu çizelge ile kıyaslayıp

Hangi derece/kademeden göreve başlayacağını kendisi anlayabiliyor idi.

Yukarıdaki çizelgenin meriyyetde olduğu 1975 senesinde,

Asubay Sınıf Okullarının 1 senelik eğitim vermeye devâm etdiğini hatırlayınız.

1975 senesinde meriyyete konulan bu hüküm,

Bugüne kadar tâdilâta uğrasa da esâs olarak bugün aynen yürürlükde.

 

*  *  *  *  *

 

 

657 sayılı Devlet Memurları Kânununa 1975 senesinde yapılan başka bir tâdil ile

Bâzı memurların başlangıç kademesinde iyileşdirmeler yapıldı.

Bu tâdil neticesinde;

Biz Asubaylar için değişen bir şey olmadı. Görev başlangıç derece/kademesi gene 11/1.

Emsâli devlet memurlarına göre Asubayların “1 derece yukarıdan” göreve başlama hakkı muhâfaza edildi. 

(1975/1897/36).

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıda gördüğünüz Kânun hükmü,

Meriyyete girdiği 1975 senesinde biz Asubaylar için hiçbir anlam ifâde etmiyor idi.

Ne kadar önemli olduğu 2003 senesinde oraya çıkacak idi.

Bu çizelgede;

2 yıl süreli yüksek öğrenimi bitirenlerin görev başlangıç derece/kademesinin 10/2 olduğuna dikkat ediniz.

 

*  *  *  *  *

 

SENE: 1982

 

Kenân’ın Hakkı, Kenân’a!

Aşağıdaki Kânun maddesinde gördüğünüz üzere

Emsâli devlet memuruna göre Asubayların 1 derece yukarıdan göreve başlama hakkına

1980 subay darbesinin başgomutanı

Zottirik Kenân bile dokunmaya cesâret edemedi...

. 

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

SENE: 2016

 

Bugünün târihi, 22 Ocak 2016.

Aşağıda gördüğünüz Kânun maddesini az evvel aldım.

Mâviye boyadığım satır, Asubay Sınıf Okullarının tâbi olduğu 2003 ve öncesi görev başlangıcını,

Sarı boyalı satır ise Asubay MYO’ların 2004 ve sonrası görev başlangıcını gösderiyor.

Buradaki durumu özetler isek şâyet;

Önlisans mezûnu memurun görev başlangıç derece/kademesi; 10/2 olduğundan dolayı

Önlisans mezûnu Asubay Çavuşun görev başlangıç derecesinin, memurdan “1 derece fazlası” olması gerekir.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1 sene eğitim veren Asubay Sınıf Okullarının tahsil süresinin 2003 senesinde 2 seneye yükseltilmesi ile

Görev başlangıç derece/kademesi 9/1 yapıldı.

Fakat aşağıda gördüğünüz Gösterge Çizelgesini hazırlayanlar çok önemli bir hususu;

Ya unutdular

Ya da canları Asubaylardan 1 kademe gasbetmek istedi.

Çünkü Gösterge Tablosunun ihdâs edildiği 1970 senesinden 2003 senesine kadar geçen 33 sene boyunca

Asubaylar, memurlara kıyâsen “1 derece (3 kademe) yukarıdan” göreve başlıyorlar idi.

Bugünlerde Huzur-Hakk’da hesâp vermekle meşgûl olan Zottirik Kenân bile buna itirâz etmedi. Bizim bildiğimiz kadarıyla Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kânununun kabul edildiği 2003 senesinde;

Siyâsetciler ya da subaylar darbe de yapmadı...

Peki ne oldu da içeriden birileri Asubayın 1 kademesini sinsice gasp etdi?

2004 senesinde önlisans düzeyinde 2 senelik eğitim vermeye başlayan Asubay Okulu mezûnu Asubay Çavuşların,

1970 senesinden beri olduğu gibi memurlara kıyâsen gene “1 derece yukarıdan” göreve başlaması gerekiyor idi.

Bunun anlamı da şudur;

Önlisans neşetli Asubay Çavuşların 2004 senesinden itibâren dokuzun ikisinden göreve başlaması gerekir idi.

Çünkü;

657 sayılı Kânunun 36’ıncı maddesinin “Ortak Hükümler” cetveline göre

Önlisans mezûnu olan devlet memurlarının 1974 senesinden beri;

Görev başlangıç derecesi 10,

Kademesi de 2 idi.

2004 senesinden itibâren önlisans mezûnu olan Asubay Çavuşların,

1970 senesinden beri olduğu gibi memurlara kıyâsen gene “1 derece (3 kademe) yukarıdan” göreve başlaması gerekiyor idi...

Fakat öyle olmadı!..

Asubaya bir hak veriyorsan şâyet, mutlaka başka bir hakkı geri al ezberi burada da bozulmadı.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubayların;

Tahsil süresini 1 sene arttırdılar,

Fakat  görev başlama kademesini, 1 kademe azaltdılar...

Böylece, terâzinin kefelerini kendilerince aynı hizâya getirdiler.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Peki

Asubayların bu 1 kademe gasbını;

  • Kim,
  • Ne zamân

         Ve 

  • Nasıl kotardı?

 

*  *  *  *  *

 

SENE: 2003

 

Tahsil süresi 1 seneden 2 seneye terfi etdirilen Asubayların intibâkı

Aşağıda gördüğünüz 4861 sayılı Kânun ile

6 Haziran 2003 Cuma günü Meclisde kabul edildi.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

YÖK’e bağlı muadil okullara kıyasla

30 sene sonra meslek yüksek okul seviyesine terfi ettirilen Asubay Meslek Yüksek Okullarında

Artık önlisans seviyesinde eğitim-öğretim alacak Asubayların görev başlangıç derece/kademesi de

Yeni Kânuna göre intibâk ettirilecek idi.

Aşağıda gördüğünüz Kânun tasarısını zamânın Başbakanı Abdullah GÜL

Gereğini yapması için 11 Mart 2003 târihinde Meclis’e arz etdi.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşbu Kânun tasarısında Başbakan Abdullah GÜL,

Asubayların görev başlangıç derece/kademesini tesbit etmek için

Kendisinin de tâbi olduğu 657 sayılı Devlet Memurları Kânununa bakdı

Ve dahi

Tasarının Genel Gerekce kısmına yazdığı şu  cümleler ile

Asubay Çavuşlara

Lise üsdü iki senelik eğitim karşılığı olan onun ikisinin verilmesini öngördü.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Başbakan Abdullah GÜL’den sonra

Millî Savunma Bakanı Vecdi GÖNÜL aldı sazı eline

Ve dahi

O sazın bir tek teline bile dokunmadı...

Vecdi Bey,

Önlisans mezûnu olacak Asubayların görev başlangıç derece/kademe intibâkı konusunda

Dut yedi, Bülbül oldu...

Dönemin Genelkurmay Başkanı Köstebek Hilmi de susmayı tercih eyledi.

Bu Kânun tasarısı Meclis’de müzâkere edilirken sayın gomutanımız,

Garâhgâhdaki ete soğan doğramakla meşgul oluyor idi.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fazla mesâi yapdığı saatlerde ise

Angara'nın gâhı eğri, gâhı doğru olan

Tiren yolundan geçen tirenlere bakıyor idi.

 

*  *  *  *  *

 

Vecdi Bey ve Köstebek Hilmi, görüşlerini bildirmedikden sonra

Kânun tasarısı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi...

Buradaki akıllı memurlar,

Vecdi Bey ve Köstebek Hilmi’nin bigâne ve divâneliğini hemen fark etdiler.

Ve dahi

Önlisans eğitimi karşılığı olarak Asubayların

Dokuzun birinden görev başı yapmasına karar verdiler.

Karâr verdiler vermesine de

Lise üsdü 1 sene tahsil yapan Asubaylar bu seneye kadar

Emsâli memurlara göre 1 derece (3 kademe) yukarıdan göreve başlıyor idi.

İyi,  gözel de Plan Bütcedeki can gardeşler!

Asubayların 1 kademesi durduk yerde nereye gitdi acap?

Bir bakın hele sağa, sola şöyle!..

Kıdemli binbaşı gardeşlerimizin cebinde olabilir mi?

2002 senesinden 2003 senesine kadar geçen 365 gün içinde

Asubayların durumunda ne değişdi de görev başlangıç derecesinden 1 kademe tenzil edildi?

İşde, bu suâli;

Bakanımız Vecdi, kimseye sormadı...

Gomutanımız Köstebek Hilmi de...

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sizlerin de çok iyi bildiği üzere

Kânun yapma konusunda son söz, Plan ve Bütçe Komisyonu’nundur.

Önlisans düzeyinde eğitim-öğretim veren Asubay Meslek Yüksek Okulları mezûnu Asubay Çavuşlara

Dokuzun birinden görev yaptırmayı öngören Kânun tasarısı,

Tesâdüf müdür bilinmez, Plan Ve Bütçe Komisyonunda

Tasarının dokuzuncu maddesi olarak kabul edildi.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

926 sayılı Kânunun 137’inci maddesine merbut c bendine eklenen aşağıdaki cetvel ile

Asubayların “1 kademesinin gasbedilmesi” resmiyyet kazandı.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

SENE: 2016

 

2004 senesinden beri Asubaylar dokuzun birinden göreve başlıyor iseler şâyet biz bunu;

 Başbakan Abduldah GÜL’e değil,

 Millî Savunma Bakanı Vecdi GÖNÜL’e değil,

 Genelkurmay Başkanı Köstebek Hilmi’ye hiç değil,

 Fakat

 Plan ve Bütçe Komisyonundaki ehl-i vicdân ve akl-ı selim memurlara borçluyuz!

Bunu böyle belleyelim.

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ve dahi

Hiç şüphe yok ki bu işde resmen bir müktesep hak gasbı vardır.

Bu sebepden dolayı “yeni bir kademe isteği” söz konusu değildir.

“Gasbedilen 1 kademenin” sahibine iâdesi söz konusudur.

"Onun ikisi"nden başlamadığımıza sevinecek miyiz?

Ya da

"Dokuzun ikisi"ni alacak mıyız?

Buna, elbetde hak sahipleri karâr verecek...

Peki,

Gıllı gışlı işlerle gasp etdikleri “1 kadememiz” nerede?

Bir düşünün bakalım şöyle!

Başkan KESER ne demiş idi?..

 

Dokuzun İkisi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Kapak Resmi : (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR

Haydi Tonton!

Şubat 11, 2016

 

 

 

Tonton Ailesi Ve Bizim Tontonlar

 

 haydi tonton kapak

 

Evvel zamân içinde, galbır samân içinde

Coni’nin “Bizim oğlanlar” dediği omuzu püsküllü beş generalin tezgâhladığı

1980 zottirik Kenân darbesinin acı ürüzügârı

Şu bahtsız memleketimin kaderini

Uykunun en derin saatlerinde yağlı urganlar ile tel tel biçerken

Biz değil fakat

Çocuklarımızın pek sevdiği bir çizgi folim dizisi var idi, tek kanal tee ree tee’de; Tonton ailesi!

Baba pembe, ana siyah ve her renkden 7 şirin çocuk...

Aile içinde tam bir ahengin hâkim olduğu; küçüğün küçük gibi, büyüğün de büyük gibi davrandığı

Saygı, sevgi ve şefkâtin en koyusunun yaşandığı, bize pek de benzeyen sevimli çizgiler idi onlar.

Kimi gomutanlarımız ağızlarını domaltarak “Arkadaşlar! Biz, bir aileyiz!” diyorlar ya!

İşde, bizim tontonlar gibi sözde değil fakat  özde gerçek bir aile idi Tontonlar ailesi...

Laf aramızda, göz ucuyla şöyle bir eşlik etmekden ben de kendimi alamazdım ara sıra.

Can pâremiz çocuklarımızın hayretden gözlerini belerterek bakdığı çizgi folimin beher bölümünde

Bu güzel aile ve afacan çocuklarının yeni bir mâcerâsı akseder idi siyah-beyaz camlarımıza...

Tâkip edenler bilir!

Her nere ise orası, tonton ailesinin yaşadığı o dünyâda imkânsız diye birşey yok idi.

Orada her şekle girmek, her şeyi yapmak, her meseleyi çözmek mümkün idi... Hem de hemencecik... Serüvenlerinde tonton ailesi, karşılarına çıkan duruma göre hemen şekil değişdirir ve her seferinde zevâhiri kurtarırlar idi. Meselâ o anda ne olmak lâzım? Kuş olup uçmak! Hemen şöyle der idi bu ailenin üyeleri kendilerine; “Hop hop hop, haydi, değiş tonton!” İçine su doldurulmuş renkli balonlara benzeyen bu çizgiden insanlar hemen kuş olup uçuverirdi oracıkda.

Çocuklarımızın sonsuz hayâl gücünü bile aşan şekillere girebilen bu sulu patatesimsi çizgi kahramanlar

Onları hem eğlendirir hem de hayretden şaşkına çevirir idi.

Hayâl dünyâmızın tonton ailesi kendi memleketlerinde kendi mâcerâlarını yaşarken

Gel zamân git zaman,

Meğerse bizim memleketde de kimileri tontonluğa soyunup şekilden şemâle girmişler!..

Ve dahi

Çocuklarımızın değil fakat

Bu kez biz Asubayların hayâl gücünü bile aşan dolaplar çevirmişler...

Bizim ordumuzun bir yerlerinde de tonton ailesine öykünen patetesimsi birileri varmış meğerse

Lâkin bizim tontonlar, onlar gibi “Hop hop hop haydi, değiş tonton değil!” fakat

“Hop hop hop haydi, kademe atla kıdemli binbaşı!” demişler...

 

*  *  *  *  *

 

Hadi, Yalan Desinler!

 

Memleketimizin en büyük derneklerinden birisi olan TEMAD’ın Genel Başkanı Sayın Ahmet KESER,

Bu makâle sayfasının en üst sol tarafında gördüğünüz neşir târihinden sâdece 20 gün evvel

Cemre Sokakdaki makâm odasında kısa bir açıklama yapdı.

Açıklamadan ziyâde bir suç duyurusu niteliğinde olan bu konuşmasında

Masanın üzerinde duran mektup kâğıdı büyüklüğündeki kâğıdı

Sol eli ile alıp havaya kaldırdıkdan sonra

Bizlerin okuyabileceği şekilde, şöyle tutdu! 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Ve dahi

Sayın Halil ERGENLİ’nin emekliasubaylar.org’undan desdursuz aşırdığımız yukarıda gördünüz tavsırında

Fırsat bu fırsatdır diyen Sayın KESER

Şu sözleriyle devâm etdi “Cepdeki kademe” ifşââtına;

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Agam desinler, desinler; şeker yesinler!

Üç gız, bir oğlana vurgun desinler de 

Çıksın ortaya İsmet Bey ya da Hulusi Aga

Ve dahi

Başkanımız Ahmet KESER’e

Aha, yalan! desinler!

Başkanımız Sayın KESER,

Benim bildiğim kadarıyla bir konuda ilk defâ bu kadar açık ve kesin konuşdu. Kendisini tebrik ederim.

Asubaylara bugüne kadar yapılan haksızlıklar

Ve dahi

Benim kendisine iletdiğim benzer konularda da bir gün, bu şekilde konuşmasını beklerim.

Başkan diyorsa, doğrudur!

Suâlinin muhatabı da bellidir.

Fakat Başkan KESER teveccüh buyurursa şâyet

Keşiş dağının 85’lik yiğit Jandarması Sayın Mehmet KAYALI’nın deyişiyle

Bu olmaz “olguya” parmak basarak

Biz de girelim şu “Cepdeki kademe” mevzuuna...

Başkanımızın evvelâ “Nerede?” diye sorup

Akabinde “Cepde” dediği o “kademe”

Bakalım, o ceplere nasıl girmiş acap?

Ve dahi

Ne zamândan beri,

Hangi Kânuna göre veriliyor?

Bütün bunlar bir yana;

İşin sahibi çifte diplomalı İsmet Bey

Ya da Seri Paşa bu hususda ne düşünüyor?

Ve dahi

Bu konuda Sayıştay, bugüne kadar niye üç maymunu oynuyor?

 

*  *  *  *  *

 

Târihin kendini tekrâr etmek gibi bir huyu vardır.

Can çıkar da huy çıkmaz, değil mi canlar?...

Târih, tekerrüden ibâret ise şâyet

Bunun bir yerde, belki de farklı bir şekilde tekrâr karşımıza çıkması elzem olsa gerekdir.

İşde, şimdi, kendini tekrâr etdiği yerde, sizlerin târih ile bir görüşmesi

Belki de yüzleşmesi olacak, 2016 Zemheri ayının dokuzunda...

Bir yanda tonton ailesi ve bizim tontonlar

Diğer yanda sizlere takdim etdiğimiz işbu makâle bakıyor gözlerinizin içine.

Sâdece subaylarımıza gösderdiği “kurumsal vefâ”, Bakanımız İsmet Beyde olsa da

Akıl sizde, vicdân sizde, celâdet sizde, söz sizde...

Bu makâleyi yazmakla, yasak savmak kâbilinden Eski Tüfek bu işi, başından böyle savdı.

Okuyup, anlayıp ders çıkartmak da siz bahadırlara kalıyor gayrı.

Allah, gözlerinize fer, sizlere de kolaylık versin!..

 

*  *  *  *  *

 

Kimi yazılar vardır, eskimez! Yer eder dağarımızın kıyısında, bucağında, biz isdemesek de...

Kimi yazılar vardır, eskimez! Eskimek şöyle dursun, soylu bir şarap gibi yıllandıkca kıymetlenir...

Bir gün o yazıyı bulup tekrâr okuyunca da

İlk günkü tâzeleği ile gülücükler gönderir size... Kokusu, ışığı, rengi ve düşündürdükleri de cabası...

İşde, böyle bir yazı yazmışız, 2013 senesinin Gücük ayının sekizinde...

Kaytan bıyıklı bahriyeli Sayın Semih KOÇ’un hazırladığı aşağıda gördüğünüz şu kapak resmi ve

emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek’de

Başlıksız Makâle  ismi ile sizlere takdim etmişiz.

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Her devlet memuruna son 50 seneden beri verilen fakat

Sâdece Asubaylardan esirgenen birinci derece dördüncü kademenin

En nihâyetinde Asubaylara da verilmesi gündemde idi...

Olurdu, olmazdı; askeriye yatardı, çamura batardı cazgırlığının cıvıyıp da meydânlara taşdığı günlerde

Emekli Asubay Sayın Erol ERDEM’in aşağıda gördüğünüz makâlesine rast geldim.

Şöyle demişiz, işbu makâlemizin bir yerinde;

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Yukarıdaki kelâmı özetler isek şâyet;

Yarbaylarımız; 1/2’deyken, 1/3’ünü almadan hooop, 1/4’üne terfi ettirilmişler.

Ve bu derece/kademenin karşılığı olarak da tam 20 sene boyunca

O zamânlarda albaylara mahsus olan 1500 gösterge rakamından Kânunsuz olarak maaş almışlar.

Hem de

Emeksiz, hizmetsiz, zahmetsiz, Kânunsuz, kitapsız...

Hak etmedikleri hâlde

Bir başka ifâde ile

Birinci derece dördüncü kademe ve 1500 gösderge rakamını yarbaylarımıza 1 sene evvelinden

Kânunsuz olarak vermiş bizim tontonlar.

 

Sayıştay’daki nâmuslu bir hukukcu tam 20 sene sonra bu orostopolluğu farketmiş

Ve dahi

Kelimenin tam anlamıyla Genelkurmay Başkanlığını cürm-ü meşhût hâlinde yakalamış bu konuda.

 

Sonra da

Sırf yarbaylara yapılan bu Kânunsuz ödemenin üsdünü örtüp gündemden düşürmek için

Asubaylara içi boş birin dördünü vermişler...

 

 

*  *  *  *  *

 

Meseleyi iyi anlatmanın yollarından birisi de bâzen örneklemekdir.

İşin nazâriye kadar ameliye kısmı da önemlidir. Hattâ, belki de ameliye kısmı daha fazla... 

Örneğin nasıl yapıldığını gören kimse, işin geri kalan kısmını kendisi hâlledebilir.

Biz de bu “cepdeki kademe” meselesini bir örnek ile sizlere takdim edelim.

Bilirim sizleri! Örneğin ne olduğunu anladıkdan sonra gerisini siz kendiniz hâlledersiniz, evvel Allah.

Bizim buradaki örneğimiz; araba ile arabayı çeken beygirler arasındaki ilişkiye benziyor.

“Rütbe bekleme süresi” ve “maaş kademe terfisinin”

Tıpkı arabayı çeken iki beygir gibi aynı hizâda, berâber ve başabaş gitmesi gerekir. “Rütbe bekleme süresi” ve “maaş kademe terfii süresi”, 3 ve 3’ün katlarında değişirse mesele yok. Beygirler arabayı eşit hızda ve başabaş çekiyor demekdir. Fakat bunlardan birisi bu kuralı bozarsa şâyet araba, hareketine devâm edemez. İşde, “rütbe bekleme süresi” ile “maaş kademe terfisi” arasında tam da böyle münâsebet söz konusu.

Nasıl?

Zihinde kendi isimlerine tahsisli goltuklarına oturdu mu, kavramlar?

Gözel!..

Haydi, durmak yoK!

Sıfırlamaya !!!

Afedersiniz, atlamaya devâm edelim öyleyse...

 

*  *  *  *  *

 

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, çıkmasına da!

Duman varsa bir yerde şâyet

Gene de o dumanın çıkdığı deliğe kadar gidip

Orayı şöyle bir kolaçan etmekde fayda vardır yiğitler, değil mi?

Orada duman mı var? Yoksa birileri sis fişeğimi atmış, görmek gerek!

Emekli Asubay Sayın Erol ERDEM’in yukarıdaki haberini okudukdan tam 18 gün sonra

İşin aslına ermek için dilekce hakkımı kullanmaya karâr verdim.

Ve aşağıda gördüğünüz istidâmı yolladım, ilgili makâma.

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Yukarıda gördüğünüz dilekceme sağolsunlar cevâp vermediler.

Akabinde, farklı târihlerde iki dilekce daha yolladım. İlk dilekcemi gönderdikden tam 6 ay sonra

Aşağıdaki cevâbı verdi, Genelkurmay Personel Başkanlığımız.

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Tevcih etdiğim suâl meğerse “Kurum içi düzenleme” imiş.

Sen, bir Kânunsuzluk yap! Ve bunun adını “kurum içi düzenleme” koy. Akıllı adam işi değil hani!..

Cevâp, basit aslında... Sükût ikrârdan gelir, değil mi?

Tam bir suçluluk hâlet-i rûhuyesi var burada...

 

*  *  *  *  *

 

Bana Böyle De,

Sana Niye Öyle?

 

Başa göre tarak ise şâyet

Asker sınıfına göre de rütbe bekleme süresi olmalı.

Asubay dediğimiz asker sınıfının rütbe bekleme süresi 3 ya da 6 sene olarak taksim edilmiş. Hiç şaşmıyor!

1967 senesinden beri de hiç değişmemiş.

Fakat subay gardeşlerimizin rütbe bekleme süresini

Zamâna, zemine, arâziye, duruma

Ve dahi

Kendi yapdıkları darbeye uydurmuşlar her dâim.

Binbaşılara bu 1 senelik maaş kademe terfisi nasıl veriliyor? 

Ne zamândan beri

Yapılan bu iş, Kânuna uygun mu? Yoksa, Kânunsuz mu?

Öğrenmek için bu kez de 2015 senesi Karakış ayının yirmi üçünde dilekce hakkımı kullandım;

İşde suâl;

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

İşde cevâp;

Sıcağı üstünde! Sağolsunlar, daha dün gönderdiler...

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Genelkurmay Personel Başkanlığının yukarıda gönderdiği cevâbın özü, aslında gâyet açık;

Başkan Ahmet KESER’in dediği gibi;

Kıdemli binbaşılarımız

Çalışmadan, hak etmeden

1 kademeyi Kânunsuz olarak cebe indiriyor...

Daha doğrusu Kânunsuz olarak değil de! Çünkü Kânunda yeri var!

O Kânuna sokuşdurulan ahlâksız bir madde ile desek daha doğru olur!

 

*  *  *  *  *

 

657 sayılı Devlet memuru Kânunu madde 37’ye göre;

Her 1 senelik hizmete karşılık olarak her memur, 1 kademe maaş terfisi alır.

Hizmet etdiği her 3 seneye karşılık olarak da 1 derece maaş terfisi alır.

Makâm ve maaş hesâbında kademe terfisi, yatay;

Derece terfisi ise dikey yükselmeyi ifâde eder.

 

*  *  *  *  *

 

Subay ve asubayların “kademe ilerlemesi” ya da eski tâbiriyle “kademe terfisi” alabilmesi için

Her kademede en az 1 sene görev yapması gerekir.

926 sayılı TSK Personel Kânununun meriyyete girdiği 1967 senesinden beri bu kural hiç değişmedi.

Aşağıda gördüğünüz üçüncü maddenin “h” fıkrası diyor ki;

“1 kademe almak için 1 sene görev yapmak zorundasın!”

Cepdeki maaş kademesi konusu aslında

İşde bu kadar basit.

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Şimdi,

Geçip giden seneler içinde

Çantadaki keklik!..

Afedersiniz,

Sayın KESER’in deyişiyle “cepdeki kademe” konusunda çevirilen dolapları hep berâber görelim.

Bu iki kelimelik orostopolluğu sizlere anlatabilmek için

Bakalım, biz kaç sayfa kelâm sarfedeceğiz...

 

*  *  *  *  *

 

SENE:1967

 

926 sayılı Kânuna bakınız.

Asubay rütbeleri, ya 3 ya da 6 senelik dilimler hâlinde taksim edilir.

Bu kural, bu Kânunun yürürlüğe girdiği 1967 senesinden beri böyledir. Bugün de böyle...

Bu Kânunun meriyyete konulduğu 1967 senesinde ise

Subaylarımızın rütbe bekleme süreleri şöyle idi;

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Bu makâlemizin konusu olduğu için biz sâdece binbaşı rütbesinin bekleme süresini tâkip edeceğiz.

Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere,

1967 senesinde binbaşıların rütbe bekleme süresi 6 sene idi.

Kânunda “kıdem” olarak tasnif edilen Kıdemli binbaşılık olmadığına dikkat buyurunuz.

 

SENE:1970

 

926 sayılı TSK Personel Kânunu Meclis’den geçeli daha üç sene dolmamışdı ki

1970 senesinde, toplam 6 sene bekleme süresi olan binbaşılık, ikiye bölündü;

Binbaşılıkda bekleme süresi 6 seneden 3 seneye indirildi

İlâve 3 senelik rütbe bekleme süresi olan kıdemli binbaşılık ihdâs edildi.

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Yukarıda gördüğünüz Kânun ile birlikte aynı zamânda

Aşağıda gördüğünüz Ek 6 Sayılı Cetvel ile Subaylar İçin Gösterge Tablosu’nu hazırladılar.

1970 senesinde Harp Okullarının tahsil süresi 2 seneden 3 seneye yükseltildi.

24 Şubat 2013 Pazar günü

İntibâkların Seyir Defteri isimli makâlemizde fâş eylediğimiz üzere bu Kânunun esâs amacı,

2 senelik harp okulu mezûnları ile asteğmenlikden, sanat okulundan vs. kaynakdan neşet eden subayların hepsine birden bir hamlede 1 derece (3 kademe) vermek idi.

 

1970 senesinde;

Binbaşılarımız 4’üncü  derecede,

Kıdemli Binbaşılarımız da 3’üncü derecede görev yapıyor idi.

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

SENE:1975

 

İntibâk bahanesiyle subaylarımızın iki derece (6 kademe) birden nasıl dikey terfi ettirildiklerini

İntibâklar, Bizler Ve Sözler isimli makâlemizde faş eylemişdik.

İşde, o dönemlerde yapılan düzenlemelerden binbaşılarımız da nasiplendiler.

Ve aşağıdaki tabloda gördüğünüz üzere 1 derece yukarı doğru terfi etdiler.

Nasıl?

Gözel, değil mi?..

Böylece, “cepdeki kademeye” bir adım daha yaklaşdılar.

1975 senesinde Meclis’e kabul etdirdikleri şu Kânun ile

O meşhur bir kademeyi cebe indirmek için, hukûki zemini de hazırladılar.

 

Dikkat ediniz, sene 1975.

Darbeden 5 sene önce...

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Yukarıda gördüğünüz Kânun değişikliği marifetiyle Binbaşı rütbesindeki subaylarımız;

1970 senesinde, 4-3 dereceye yerleşdirildiler

1975 senesinde ise 3-2 dereceye terfi ettirildiler.

Hedefe çok yaklaşmışlar idi. İşi bitirmek için şimdi sırada son darbeyi vurmak var idi;

İkinci derecede iştiyâk ile bekleyen kıdemli binbaşılarımızı, 1 derece daha yukarıya itelemek...

Hem de en kısa zamânda...

Zâten bunun tohumunu da

Aşağıda gördüğünüz aynı Kânunun içine daha 1975 senesinde gizlice ekmişlerdi bile...

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Böylece hak etmeden hem 1 kademe maaş terfisi alacaklar

Hem de devlet memuru için en yüksek mertebe olan birinci dereceye terfi edecekler idi.

Yol yapılmışdı nasıl olsa. Gerisini getirmek zor olmadı. 

Zamân, zemin, darbe ve uygun arâzi koşulları ortaya çıkdığında

Ordumuz subaylarından binbaşılarımıza

Çalışmadan, hak etmeden 1 kademe maaş terfisi atlatmak için yukarıda gördüğünüz şu Kânunun içine

20’inci maddenin “e” fıkrasını ekleyip aynı anda piyasaya sürdüler.

Yukarıda gördüğünüz Kânun maddesinin,

Meclis’de kabul edildiği 1975 Temmuz ayında aslında görünür hiçbir tesiri yok idi.

İçi boşaltılmış gıripin hapı gibiydi...

Çünkü bu târihde ordumuzda binbaşıların “rütbe bekleme süresi” 6 sene idi.

Fakat bu maddenin içine gizlenen tohum;

Uygun zamân, zemin, arâzi ve darbe şartlarında uç verecek

Ve dahi

Başkanımız Sayın KESER’in tâbiriyle

“Kademe terfisi” kisvesi altında kimi subaylarımızın cebine gizlice girecek idi...

 

*  *  *  *  *

 

SENE:1989

 

1980 subay darbesinin piyasaya sürdüğü ve son ağulu meyvesi olan

Bir başka tonton, “küçük turgut”un sahibi Turgut ÖZAL

Cumhurbaşkanlığı goltuğuna oturdukdan sâdece 28 gün sonra

Aşağıda gördüğünüz Kânunu imzaladı.

Ve böylece

Darbeden 9 sene sonra

Kıdemli binbaşılarımızın 1 kademeyi kânunsuz olarak cebe indirmesine yeşil ışık yakdı.

İşde, Cepdeki 1 kademe maaş terfisinin başlangıç târihi 07 Aralık 1989 oldu.

 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

1989 senesinden beri,

İkinci derecede 3 sene beklemesi gereken kıdemli binbaşılarımız

Yukarıda gördüğünüz Kânunu gerekce gösderip 1 sene eksik bekliyorlar.

Kıdemli binbaşılıkda 2 sene bekleyen binbaşılar, bu Kânun gereğince yarbaylığa terfi ediyor.

Maaş derece kademesi 2/3 olması gerekiyor.

Fakat maaş derece/kademesini bu kez de rütbenin karşılığı olan derece/kademeye yükseltiyorlar.

1 senelik hizmete karşılık olarak 2 sene maaş kademe terfisi alıyor

Ve böylece  yarbaylığın derece/kademesi olan 1/1’ine terfi ediyorlar.

Bir başka ifâde ile, maaş terfisi, rütbe terfisinin 1 kademe önüne geçiyor. 

 

Haydi Ton Ton! _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Bu hileli maaş kademe terfiinden anlıyoruz ki;

Binbaşılarımız bügün itibâriyle tam 26 seneden beri

1 kademe maaş terfisini Kânunsuz olarak cebe indiriyor.

 

Rütbe bekleme süresinin 1 sene eksiltilmesiyle

Maaş kademesi 1 sene ileri götürülüp kıdemli binbaşlıkdan yarbaylığa terfi eden subaylarımız,

Bu kez de

Sâdece albayların alabildiği 1/4’ünü ve 1500 gösterge rakamını gene 1 sene evvelinden alıyor idi.

Meslekdaşm Sayın Erol ERDEM’in yukarıdaki makâlesinde gündem etdiği Kânunsuzluk

İşde, yarbaylara haksız olarak verilen 1/4'ü ve 1500 gösterge rakamının ta kendisidir.

1/3’ü ve 1440 gösterge rakamını alması gereken yarbaylara

1/4’ü ve 1500 gösterge rakamı verilmesini Sayıştay 2012 senesinde Kânuna aykırı bulduğuna göre

Kıdemli binbaşılara hak etdiği rütbe karşılığından 1 fazla kademe maaş terfii verilmesi de Kânuna aykırıdır.

 

Hatırlatması bizden;

Başkanımız Sayın Ahmet KESER bu hukuksuzluğu kamuoyuna fâş eylediğine göre

Suç duyurusu da yapmışdır herhâlde...

 

*  *  *  *  *

 

Neticede, keser kimin elindeyse

Hele bir de vicdân ve âdalet damarlarına tuz basmışsa insanoğlu

Öyle bir kendine yontuyor ki! Hâd, hudud, ahlâk, edep tanımıyor!..

Ne diyelim?

 

Hop hop hoop! Haydi, binbaşı gardeşlerimiz;

 

Emeksiz, hizmetsiz, zahmetsiz, darbesiz, Kânunsuz, kitapsız

1 kademe atla!..

 

  

 

 brove

 

  

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Asubaylar; Gülen Ayva, Ağlayan Nar!

 kapak
 

İntibâk Kânunu nihâyet dün, 29 Aralık 2015 Salı gecesi Meclis’de kabul edilip meriyyete konuldu.

4752 sayı ve 11 Nisan 2002 târihli Kânun ile

Asubay Sınıf Okullarının isminin 2002 senesinde Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na tebdil edilip

Tahsil süresinin de 1 seneden 2 seneye yükseltilmesiyle birlikte gündeme gelen “Eski”lerin intibâk meselesi 2015 senesinin bitmesine iki gün kala 6656 sayılı kânun ile zevâl buldu.

Tıpkı 40 sene devâm eden birinci derecenin dördüncü kademesindeki haksızlıkda olduğu gibi

Sâdece Asubaylara özgü bir ayıp olan intibâk meselesi de

Bir daha hortlamamak üzere ülke gündeminden def olup gitdi.

Muhalefetiyle, iktidârıyla el birliği edip Kânun maddesine rey veren vekillerimize teşekkür ederiz.

Şu memleketde yaşayan hiçbir devlet memurunun duyup bilmediği, tanık olmadığı bu intibâklar

Anamızın ak sütü kadar helâl idi bize...

Bu kânundan istifâde edeceklere,

13 seneden beri rehin tutulan hakları, 2016 Nisan ayından itibâren iade edilecek.

Hepsine hayırlı, kademli olsun inşallah!

Fakat

2002 senesinde beri habis bir ur gibi büyüdükce büyüyen bu intibâk haksızlığını çözmek için

Devlet erkini elinde tutanların sağa sola salladığı adâlet kılıcı

Asubayların bir kısmına ne yazık ki adâlet getirmedi... 

*  *  *  *  *

Başladığı ilk günden bitdiği son güne kadar geçen 13 senede hakkında söylenenlere, yazılanlara bakıldığında

Hem Türk siyâsî ve askerî

Hem de belki dünya siyâsî târihinde kendisine istisnâî bir yer edinen Asubayların şu intibâk meselesi

İyisiyle kötüsüyle bugün itibâriyle târihdeki yerini aldı...

Asubayların maaş derece/kademesinde son 50 senede katetdikleri aşamaları gündem ederek

İntibâkların ne menem bir şey olduğunu fâş eyleyen

Ve dahi

Asubayların haklarını tahakkuk ettirmek için verdiği amansız mücâdeleyi

Târihin sayfalarına altın harfler ile nakşeden üç makâle neşretmişiz son üç sene içinde; 

Dönme Dolap 

Siz, Kaçın Kaçından sınız? 

Seyir Defteri İntibakların! 

Üçü de birbirinin mütemmim cüz’ü olan bu üçü bir yerde makâlelerimiz ile

İntibâk dediğimiz kavramın ne anlam ifâde etdiğini

Ve dahi

Biz Asubaylar için ne kadar hayâtî bir mesele olduğunu belgeleri ile ortaya koyduk.

Kânunun muhteviyâtına bakdığımızda;

Son 50 senede elvân çeşit derece/kademeden emekli edilen Asubayların hepsinin birer ikişer kademe maaş terfisi aldığını görüyoruz.

Fakat bu Kânunun bir de istinâsı var;

Birinci derece dördüncü kademeden emekli edilen Asubayların bu Kânundan hiçbir kazancı olmadı...

Sicilen ya da kendi parasıyla yüksek tahsil tamamlayan meslekdaşlarımızdan bu Kânunda tek kelime bahis yok! Daha doğrusu bu Kânunda onların adı yok!

İnanması zor, fakat acı hakikât, işde tam da böyle...

*  *  *  *  *

Peki,

Aynı Kânuna tâbi, aynı şartlara, aynı haklara sahip aynı zümrenin

Neredeyse parmak izleri bile aynı olan Asubayların

Nasıl oluyor da

Bir kısımı gülen ayva olurken

Diğer kısmı ağlayan nar olabiliyor?.. 

*  *  *  *  *

13 seneden beri mâğdur edilen Asubayların tahsilden kaynaklanan intibâklarının yapılması konusunda

Genel Kurmay Başkanımız Sayın Hulusi AKAR’ın teşvik edici açık bir tavrını ne yazık ki göremedik!

Tamâmen susmayı tercih etdi... Ne anlama geldiğini de ancak kendisi bilir!

Vuranından, kıranından, kızanından küseninden,

Benim gibi küfür sallayıp yazarından çizerine kadar Asubayların emeği, çabası bir yana

Derneğin bütün üyeleri ile birlikte

TEMAD Başkanımız Sayın Ahmet KESER’in bu neticeyi almak için elinden geleni yapdığını biliyoruz.

Aynı cümleden olmak üzere Tayyar Başkanın hemşehrisi Başbakanımız Sayın Ahmet DAVUTOĞLU,

1 Kasım 2015 milletvekili seçimi arifesinde; önce Malatya’da, sonra da memleketi Konya’da söz verdi.

Akabinde, 64’üncü hükûmetin 3 aylık icraat gündemi vesilesiyle yapdığı konuşmasında,

Bu sözünü Meclis’de tekrârladı.

Bu konuşmaları duyan

Ve dahi

Er, sözünden tutulur vecizinden ilhâm alan Eski Tüfek de

Şöyle bir suâl gönderdi, kendileyin Başbakanlığımıza;

images-01

Başbakanımızın kendisi değil fakat onun vekili olan BİMER

15 Aralık 2015 târihli cevâbında şöyle diyordu;

images-02

Demek ki isteyince oluyormuş bu işler!

Yetkili merciler elini çabuk tutdu ve daha iki gün bile geçmeden neticeye vardılar.

Biz Asubaylara yeni bir hak vermediler. Bunun farkındayız. Ve netice itibâriyle 2002 senesinden bu yana kanserleşmiş bu intibâk meselesine bir neşder atıp Asubaylara bu hakkını teslim etdiler.

images-03

Fakat Asubayların bir kısmına hakkını teslim eden aynı kânun

Aynı zamânda, Asubayların bir başka kısmını da mağdur etdi.

1971 senesinde Harp Okulları tahsil süresi 2 seneden 3 seneye yükseltilmesinin 1 ay evvelinden Subaylarımızn intibâk Kânununu Meclisden koşar adım geçirdiler.

Fakat, Astsubay MYO Kânunu Meclisde görüşülüp kabul edildiği 2002 senesinde Asubay intibâkları da o gün orada çözüme kavuşdurulmalıydı.

Ne verdiysen Kânun ile, o gelir senin ile... İşin sonunda intibâk Kânunu ile tenceremize neyin girdiğine bakarız. Bu Kânundan sonra akşam sofrasında gene çeşme suyu tirite ekmek bandıranın vay hâline.

Bu kânunda isminden hiç bahsedilmeyen bir Asubay zümresi var; Sicilen veya kendi parasıyla yapdığı yüksek tahsil neticesinde birinci derece dördüncü kademeden emekli edilen Asubaylar... Bu intibâk Kânununda, bu zümrenin isminden tek kelime bahsedilmedi. İntibâk kelimesinin ne olduğunu bilen birisi olarak şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim; Bu Asubay zümresi, Anayasanın 17’inci maddesinden neşet eden “Kendini geliştirme hakkını kullandığı için” kelimenin tam anlamıyla cezâlandırıldı... Bu cezâyı hukuk ile izâh etmenin de imkânı yokdur.

images-04

Yukarıda izah etdiğim sebeplerden dolayı

Bugün itibâriyle;

Toplam 4 senelik hizmet, emek, tahsil karşılığı olarak devletimden şu an hâla 4 kademe alacaklıyım.

Bu haklarımı zamânında alsaydım şâyet, bugünkü derece/kademeye 4 sene evvelinden terfi edecek idim.

Bu kânunu 12 sene boyunca çıkartmayan zamânın tek Başbakanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a

Ve dahi

12 senelik bu dönem içinde elleri böğründe öylece bekleyen şu Genelkurmay Başkanlarına

Eski Tüfek olarak ben,

Hakkımı helâl etmiyorum!

images-05

Asubayların tahsil süresinin 1 seneden 2 seneye yükseltilmesinden dolayı yapılan intibâklardan

İstifâde ederek 13 sene geç de olsa müktesep hakkını alan meslekdaşlarımıza hayırlı, kademli olsun inşallah!

Aynı kaderi yaşadığı hâlde

İntibâk Kânununda isminden hiç bahsedilmeyen birin dördündeki biz emekli Asubaylar

Ȃdâletsizlikden asla korkmadık!

Fakat

Yaşadık ve gördük ki!

Vakdinde tecelli etmeyen adâlet,

Meğerse adâlet değil imiş!..

İçinde bulunduğum şu anki hâlet-i rûhiyeme ancak şöyle tercümân olabilirim;

Sekiz bin Ayvanın gülmesi için

Bir tek nar ağlayacak ise şâyet

Eski Tüfek olarak ben

Ağlamaya râzıyım!

brove

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.


İntibâklar, Bizler Ve Sözler!

 

1 156bb

Seçim Ola Beri Gele!

7 Haziran 2015 milletvekili seçiminde iktidârı kaybeden AKP, yeni ve baskın bir seçimle hükûmeti tekrâr ele geçirmeye karâr verdi. Sokakdaki vatandaşı kandırmak konusunda çok mahir davranan iktidâr partisi, son 13 seneden beri hep yapdığı gibi gene pembe yalanlar söyledi. Demişdik ya!..Siyâset, insanları kandırma sanatıdır. Bugüne kadar yapmadığı ve bugünden sonra ise asla yerine getirmeyeceği câfcâflı vaadlerle süslediği seçim bildirgesinin bir yerlerine Asubaylar için 2 kelimelik 2 vaad sıkışdırdı; intibâklar ve tazminâtlar... Bol keseden vaadler üfürerek girdiği 1 Kasım 2015 seçiminden kendilerini bile şaşırtan oranda yüksek rey alarak çıkan AKP iktidârı, biz Asubaylara seçim arifesinde yarım ağızla vaadetdiği bu iki meseleyi, hükûmet olarak şimdi kucağında buldu...

64’üncü hükûmeti kurdukdan sonra intibâk meselesini icraat programına dâhil eden AKP,

Hem emekli hem de muvazzafların en önemli taleplerinden birisi olan tazminât konusunu kurnazca bir kıvırma ile hükûmet programının dışına atmayı başardı...

Fakat Asubayları temsil etdiğini söyleyen dernek ve sendikamız bu konuda dut yemiş bülbül oldu...

Seçim öncesi atdığı nutuklarda AKP’nin söz vermesine rağmen tazminât meselesinin hükûmet programına alınmamasına bugün itirâz etmeyenler, bundan sonraki dönemde bu konuda söz söyleme ve tazminâtları talep etme hakkını peşinen kaybetdiler, haberleri olsun!

Bizlerden kimisi de intibâk meselesini icraat programına aldırdığını başarı olarak pazarlarken tazminât meselesini hükûmetin çöpe atdığını saklamaya çalışdı...

Vel hâsılı kelâm, 1 Kasım 2015 milletvekili seçimi öncesi AKP, biz Asubaylara 2 şey vaad etdi. Her zamân yapdığı gibi gene işin kolayına ve kurnazlığına kaçan AKP, bunlardan sâdece birisini, devenin kulağı kadar küçük olan ve sâdece bir avuç Asubayı ilgilendiren intibâk meselesini icraat programına aldı.

Devenin dişi değil fakat kendisi kadar iri olan

Ve dahi

Bir ordu dolusu Asubayın sabırla beklediği tazminât konusunu ise bir başka seçime bırakdı. Vaad düzeyinde bile olsa bu pazarlıkdan biz Asubaylar, yüzde 50 zarârlı çıkdık! Başkanlarımız görmezden gelse de biz Asubaylar, bu zarârı bir kenâra yazdık!

Asubayların İntibâk Meselesi

1 Kasım 2015 milletvekili seçimi arifesinde siyâsî partilerin seçim bildirgelerine ilk defâ olmak üzere dâhil edildi. Akabinde, seçimin ardından AKP’nin teşkil etdiği ve güvenoyu alan 64’üncü hükûmetin icraat programında kendine yer buldu. Hâl böyle olunca da 45 seneden beri kördüğüm olan intibâk meselesi şu günlerde özellikle emekli Asubay gündeminin baş sırasına oturdu.

Hükûmetin gündeme aldığını bildiğimiz lâkin tahakkuk ettirilip ettirilmeyeceğini Başbakanın değil fakat Beştepe’de ikâmet eden muhteşem zâtın bildiği bu intibâk meselesi henüz sonuçlanmadan, kimlerin hak etdiği kimlerin hak etmediği konusunda kendi aramızda nifâk rüzgârları esmeye başladı...

*  *  *  *  *

Sosyal medya denen bilişim mecrâsında Eski Tüfek’in hesâbı da yok, sözü de... Fakat intibâk konusunda hiçbir talebi olmayan Aydın’lı 81’lik efe Sayın Ahmet KISA ve kimi meslekdaşlarımın bile bu mecrâda yazılıp söylenenlerden fevkalâde musdarip olduklarını gördüm. Duyduğum o ki intibâk konusunda özlük haklarını alan kimi meslekdaşlarımız, çeşitli sebeplerle birinci dereceye terfi edemeden emekli olan kendi meslekdaşlarını hakir gören hattâ hakârete varan ithâmlar, sözler sarfetmişler.

Asubayların intibâk meselesinin hem tekrâr gündeme oturması hem de intibâk kânununu umutla bekleyen meslek büyüklerimizin hislerine dilmaç olmak gâyesiyle işbu makâleyi yazma ihtiyacı hâsıl oldu vehleten...

*  *  *  *  *

Dönme Dolap

1

apisimli makâlemizi

emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek’de

24 Ocak 2013 Perşembe günü yayınladık.

Hiçbir  T.C. vatandaşının derdi olmayan intibâk meselesinin biz asubaylar için ne ifâde etdiğini açıkladık...

*  *  *  *  *

Dönme Dolap isimli makâlemizi emekliassubaylar.org’da neşretdikden tam bir ay sonra,

24 Şubat 2013 Pazar günü de

Aşağıda kapak resmini gördüğünüz İntibâkların Seyir Defteri isimli makâlemizi

Gene emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek’de neşretdik.

İşbu makâlemizde ise bu kez de intibâk konusunun utanç dolu kara târihine dair söylenecek her şeyi belgeleriyle ortaya dökdük.

Bu makâlemiz ile intibâk meselesinin;

Hem biz asubaylar için ne ifâde etdiğini

Hem de subay kardeşlerimizin bu meseleyi ağrısız, bıçaksız apandis ameliyâtı yapar gibi nasıl da hep berâber ve sessizce halletdiklerini açıkladık...

2

*  *  *  *  *

Emeklisiyle muvazzafıyla asubayların intibâk meselesi 2003 senesinde gündeme geldi. İntibâk denen böyle bir konu bu târihden evvel değil gündemimizde, aklımızda, hayâlimizde bile yok idi...

Bu makâlelerimizi sizlere duyuralı iki seneye yakın bir zamân geçdi. Demek ki asubayların intibâklarının gündeme gelmesinden buyana tam 11 sene akıp gitmiş. Şu târihden sonra da tahakkuk ettirilip ettirilmeyeceği tam bir muamma!

Soysuz, sopsuz, cibilliyetsiz Suriyeli 5 milyon dilenciyi - beleşciyi bu devlet bal börek ile besliyor

Fakat

50 seneden beridir açlıkla terbiye etdiği sayısı sâdece 50 bin, 100 bin olan Asubaya sıra gelince

Bütün siyâsî zerzevât ve dahi devleti idâre eden sünepe takımı

Sâlip görmüş vampir gibi taş kesiliyorlar!..

Bunlar yetmiyormuş gibi

Ağacın kabuğundaki kurtlar misâli kimi meslekdaşlarımız da 

İntibâk talep eden kendi sınıf arkadaşları hakkında densiz laflar üfürüyorlar!..

Daha ortada fol yokken

Kendi meslekdaşlarına söz söyleyen Asubaylara şu hakikâtleri hatırlamayı Eski Tüfek kendine görev bildi.

• Yukarıda kapak resmini gördüğünüz Dönme Dolap isimli makâlemizde açıkladığımız üzere, 1970 senesinde, Asubaylar ancak dördüncü dereceye kadar terfi edebiliyor idi. Birinci dereceye terfi etmeyi hayâl bile edemiyorlar idi. Hayâl edemediğiniz bir şeyi talep edebilir misiniz?

Bu târihlerde dördüncü dereceden emekli edilen Asubay büyüklerimizin

İntibâklarını bugün talep etmeye hakları yok mu? 


*  *  *  *  *

• 1975 senesine geldiğimizde ise meslek büyüğümüz Asubaylar ancak ikinci dereceye kadar terfi edebiliyorlar idi.

• Burada bir istisnâ vardır ki bahsetmeden geçemem! Keşiş dağının 82’lik yiğitlerinden 1956 neşetli Jandarma Asubayı Sayın Mehmet KAYALI’nın pişdârlığında hak arayan on sekiz asubay, birinci derece dördüncü kademeyi bu târihde aldılar. Hem de mahkeme karârıyla. Yiğit dedik ya!... Yiğit olmak kolay mı? Agalık, vermeyinen; yiğitlik, almayınan, değil mi? (Bakınız; Askerî Yüksek İdâre Mahkemesi ve Astsubay)

Bu târihlerde ikinci dereceden emekli edilen Asubay büyüklerimizin

İntibâklarını bugün talep etmeye hakları yok mu? 


*  *  *  *  *

• Türk Ordusunun omurgası Asubaylara

Birinci dereceye terfi etmek hakkını

 Ancak 1992 senesinde verdiler. Her subaya, ve her vatandaşa verilişinden tam 25 sene sonra. Üsdelik dördüncü kademeye terfisi yasak edilerek...

Bu târihlerde birinci derece üçüncü kademeden emekli edilen Asubay arkadaşlarımızın

İntibâklarını bugün talep etmeye hakları yok mu? 


*  *  *  *  *

• Türk Ordusunun iki ana unsurundan birisi olan biz Asubaylara

Birinci derece dördüncü kademeye terfi hakkı ancak şunun şurasında

Daha 3 sene evvel, 2012 senesinde bahşedildi. 

Hem de her subaya, her vatandaşa verilişinden tam 35 sene sonra...

Bu târihlerde birinci derece üçüncü kademeden emekli edilen Asubay arkadaşlarımızın

İntibâklarını bugün talep etmeye hakları yok mu? 

*  *  *  *  *

Kendi meslekdaşlarının, belki de sınıf arkadaşlarının intibâk taleplerine

Gerçekleri bilmeden dil uzatan meslekdaşlarımız şu hakikâtlerin acap farkında mı?..

Derece kademe konusunda özlük haklarını alan meslekdaşlarımızın yüzde 60’a yakını,

Kendi parasıyla yüksek tahsil yapdı. Kimsenin himmetine de muhtaç değiller.

İntibâk konusunda onlarının kimseden bir şey talep etdiği yok!

Yüzde 10 civârındaki meslekdaşlarımız, sicilen birinci derece dördüncü kademeye terfi etdi.

İntibâk konusunda onların da kimseden bir şey talep etdiği yok!

Yüzde 10 civârındaki meslekdaşımızın emekli olduğu dönemlerde

Birinci dereceden emekli olmak hakkı yok idi.

Olmayan hakkı istemenin bir anlamı var mı?

Yüzde 10 civârındaki meslekdaşımız

Ne üzücüdür ki bugün artık aramızda yok!

Bu meslekdaşlarımızın çoğunun hanımları da vefât etdi.

Dünyâyı bile vermek isdeseniz onlar için bir kıymeti yok!..

Bugün hayatta olan ve intibâk talep eden meslekdaşlarımızın mevcudu ne kadardır dersiniz?

Onlarca seneden beridir açlık ile terbiye edilen bu meslekdaşlarımızından bâzıları

Bu makâleyi okuduğunuz şu dakikalarda bile

İntibâk taleplerini alamadan bu dünyâyı terk edecekler...

11 sene geç de olsa

İntibâklarını bugün talep eden meslekdaşlarının bu isteğine karşı laf geveleyen sizlere soruyorum;

Korkmayın! Onlara verilecek parayı devlet, sizlerin emekli maaşından kesmeyecek!

Yoksa?!!

Genelkurmay Başkanlığı ve hükûmetin 2003 senesinden beri yaptığı gibi

Bu meslekdaşlarınızın intibâklarını alamadan

Öle öle bitmesini mi istiyorsunuz?..

Şimdi,

İşbu makâlemizde tevcih etdiğimiz sondan ikinci suâlin cevâbını verelim!...

Sâdece sekiz bin...

Bilmeyenler öğrensin...

Ve kendi meslekdaşlarının intibâk talebi hakkında söz sarfedenler,

Ağızlarından çıkanları

Bir kez de beyinlerinden geçirsinler!..

brove

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Sayın Ayhan BAYIRLI’ya Reddiye
 

Atılan daşı guyudan çıkartmak,

O guyuya daş atmakdan daha zordur.

Yalan söylemek kolaydır. Dilin kemiği yok nasıl olsa!

Lâkin söylenen o yalanın sebep olduğu yanlışı düzeltmek hiç de öyle değil...

İşde bu sebepden dolayı milletimiz;

İşin kolayını yapana, deli,

Zora talip olana da akıllı der!..

Sayın Ayhan BAYIRLI’nın Fesbuk’da bir sayfası var, almış eline; dünyânın yalanını doldurmuş içine!

Asubaylık târihi hakkında Ayhan beyin iki sayfaya sığışdırdığı yalan ve yanlışlarını düzeltmek için

Ben otuz altı sayfa açıklama yazmaya mecbur kaldım.

Bizi kasdederek Fesbuk sayfasına dökdüğü yazısında kendisi bizim ismimizi telâffuz edemese de

emekliasubaylar.org mecrâsında neşreylediğimiz Sayın Ayhan BAYRILI’ya Reddiye isimli işbu makâlemizde

Kıymetli meslekdaşım Ayhan beyin adını söylemekle biz, bahtiyar olacağız.

*  *  *  *  *

Fesbuk sayfasında neşretdiği ve dahi siz kıymetli okuyanların aşağıdaki pencerede gördüğü üzere

Ayhan bey şöyle başlamış üfürüzmalar manzûmesine;

ASTSUBAY; neden “Asubay” Veya “Assubay” Olamaz?

Aklının emrine râm olan Ayhan bey, biricik suâl sormuş kendi kendine.

Ve fakat bu suâline cevâp olarak fâş eylediği bilgilerde

Sayfalar dolusu yanlışlar yapmış!.. 

Söylemesi benim için hoş değil!

Lâkin

Şecaat arz ederken sirkâtin fâş eyleyen Arab-ı kıptî gibi

Ayhan bey, belki de farkında olmadan aynı zamânda ağız dolusu yalanlar da söylemiş!..

bayirli 1

Kıymetli meslekdaşım Sayın Ayhan BAYIRLI’nın

Fesbuk sayfasında 07 Ekim 2015 târihinde neşretmeye başladığı hatâlarını ve yalanlarını

İltifât buyurursanız şâyet

Kamunun doğruyu bilmesi nâmına

Evvelâ teşhir,

Akabinde tashih eyleyelim...

Kimi takdir, kimi takbih edeceğinize de

Târihin şahidliğinde

Varın, siz okuyanlar karar verin gayrı...

*  *  *  *  *

Aşağıda gördüğünüz penceredeki sözünde Sayın BAYIRLI, şöyle demiş;

Değerli meslektaşlarım bu konuyu neden kaşıyorum?

Sosyal medyada yazan, çizen  emekli astsubaylar olarak hepimiz;

bizi okuyan ve takip eden meslektaşlarımıza veya gönül dostlarımıza doğru bilgiler aktarmalıyız.

bayirli 2

Evet, bizi okuyan meslekdaşlarımıza ve gönül dostlarımıza doğru bilgiler aktarmalıyız.

Ayhan Beyin bu hâlisâne fikrine samimiyetle iştirâk ediyoruz.

Fakat

Doğruları aktarmak için evvelâ

Ayhan beyin işbu Fesbuk sayfasında yapdığı yanlışları düzeltmek gerekecek.

*  *  *  *  *

bayirli 3

Kıymetli meslekdaşım Ayhan bey,

Astsubaylığın 1951 senesinde teşkil edildiğini iddia ediyor ise şâyet

Muvazzaf iken kalbinin üzerinde yirmi seneden fazla  taşıdığı okul brövesindeki

1909 târihini ne yapacak acap?

bayirli 4

*  *  *  *  *

bayirli 5

*  *  *  *  *

bayirli 6

Biz Asubaylara yarım asırdan beridir tatbik edilen tahakkümleri

Unvânımızı Asubay şeklinde yazmak ile yıkamasak da

ATATÜRK’ün emânetine tekrâr sahip çıkarak

Asubay kelimesine yapılan kânunsuzluğu ve sahtekârlığı yıkacağız...

*  *  *  *  *

Aşağıda gördüğünüz penceredeki sözünde Sayın BAYIRLI, şöyle demiş;

(TAHAKKÜMÜN TÜRKÇE KARŞILIĞI OLAN : ''Baskı, zorbalık, hükmetme.'' GİBİ KAVRAMLARI ASUBAY VEYA ASSUBAY YAZARAK YIKAMAZSINIZ[Sistem ve o sistemin içindeki, mali, hukuk ve sosyal haklarınızı alarak:'' Baskı, zorbalık, hükmetme'yi yıkabilir statünüzü gelişmiş ülkeler seviyesine yükseltirsiniz.])

Ancak bazı Asubay ve assubay olduğunu sanan kişiler ise bunu 12 Eylül 1980 ihtilaline bağlamakta bundan önce assubay dık sonra astsubay yaptılar diyerek 1951 tarihli ve 5802 sayılı astsubay kanunu 1980 yılı sonrasına, yani tarihi ters işletmeye dolayısıyla bizi de ters işletmeye çalışmaktadırlar.

*  *  *  *  *

bayirli 7

*  *  *  *  *

Aşağıda gördüğünüz penceredeki sözünde Sayın BAYIRLI, şöyle demiş;

“2013 yılında Genelkurmay Başkanlığı Astsb. kısaltmasını Asb. yaparak yazım kılavuzlarında değişikliğe gidilmesi emrini vermiş bir yanlış düzeltilmiştir.”

bayirli 8

Yalanın, kendini teşhir etmek gibi bir tıyneti vardır.

Astsubay kelimesinin dilbilgisine uygun olarak kısaltılması konusunda Ayhan beyin söylediği yalan da

Ayhan beyden habersiz

Sâdece bir ay sonra kendisini işde böyle teşhir etdi...

*  *  *  *  *

Askerî ıstılâhı içinde Asubay kelimesini kamuoyu ilk defâ

emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek isimli köşemizde neşretdiğimiz

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -3- isimli makâlemiz ile

23 Haziran 2014  Pazartesi günü duydu.

Asubay unvânını bu manâda ilk kullanan Asubay kişi benim.

İkinci Asubay kişi de

İftihâr ile söylemeliyim ki

emekliassubaylar.org’daki Yankı isimli köşesinde  ve Önce Kültür isimli sitesinde neşretdiği

“Asubaylar Hasım Değil, Hısımdır” isimli makâlesi ile Kıymetli meslekdaşım Sayın Orhan KAYA’dır.

İşde belgeleri...

bayirli 9

Bu târihe kadar Asubay kelimesi hakkında Ayhan beyin kamuya fâş eylediği bir satır kelâmı var mı acap?

Bugün sahiplendiği Astsubay unvânının;

Uyduruk,

Sahte,

Kânunsuz,

Ve dahi

İğfal edilmiş bir kelime olduğunu Ayhan bey niçin anlamak istemiyor?

Asubay kelimesine sahtekâr zâbitlerin tecâvüz etdiğini Sayın BAYIRLI niçin görmezden geliyor?

Suçu himâye etmek, suça ortak olmak demekdir! Ayhan Bey bilmez mi acap?

Tecâvüzü saklamak sağlıklı bir rûh hâlinin işâreti olabilir mi?

*  *  *  *  *

Ayhan beyin teşbihiyle “sayfa” içinde; Asubay şunu yapdı, Asubay şehit oldu, şeklinde haber yapıyoruz.

Evet, böyle yapıyoruz ve ne yapdığımızın farkındayız...

Neşretdiğimiz her makâlemizin sol alt tarafında yazıyoruz, rütbemiz de belli.

Kendi ifâdenizle “statü” müzü öğrenmek istiyorsanız şâyet...

Sayın BAYIRLI, lutfen bana sorunuz, statümüzün (?!!) Kânunlarını size memnuniyetle göndereyim...

 

bayirli 10

*  *  *  *  *

 bayirli 11

*  *  *  *  *

bayirli 12

*  *  *  *  *

bayirli 13

*  *  *  *  *

Yarsubay kelimesi hakkında verdiği bilgide, Sayın BAYIRLI gene üfürmüş!

Bakınız, Yardımcı Subay olarak bize bildirdiği Yarsubay tâbirinin doğrusu ne imiş;

Yarsubay, o târihlerde Harp Okulu mezûniyetlerinin ilk altı ayında subayların kullandığı rütbe ismidir.

bayirli 14

Ayhan beyin eğip bükdüğü Yarsubay kelimesi konusunda

Daha fazla söze hâcet yok!

Zere zırva, tevil götürmez!

*  *  *  *  *

Sayın BAYIRLI, Asteğmen kelimesi konusunda da ortalığı toz duman etmiş!

bayirli 15

İhtiyat Zâbitleri tâbiri, Askerî mevzuâtımıza 1927 senesinde zuhûr eyledi.

bayirli 16

Ayhan beyin 1935 senesinde mevcut olduğunu söylediği Yedek Subay tâbiri

Mevzuâtımıza aşağıda gördüğünüz Kânun ile 1939 senesinde dâhil edildi...

bayirli 17

Hulâsa;

Ayhan beyin yukarıdaki pencerede bahsetdiği Asteğmen tâbirinin

1935 senesi itibâriyle Yedek Subay olduğu bilgisi de uydurmadır, mesnetsizdir.

*  *  *  *  *

bayirli 18

*  *  *  *  *

bayirli 19

Okumadan, araşdırmadan, emek sarf etmeden, bilemezsiniz. ASTSUBAY kelimesinden “T” harfi kalkmadı ki... Tam tersine, Rifat TAŞKIN isimli Tümgeneral rütbeli sahtekâr hâkim bir Zâbit, 1951 senesinde ASSUBAY kelimesine “T” harfini ilâve etdi. 

ASTSUBAY kelimesinden “A” harfinin kalkmadığını, tam aksine eklendiğini devletin resmî belgelerinden öğrenmek için Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar isimli beş bölümlü makâlemizi okuyacak yürek gerekir.

Biz, ATATÜRK’ün bizzat türetdiği ve dahi bizlere emânet etdiği “ASUBAY” kelimesine şerefsiz iki zâbitin tecâvüzünü fâş eyliyoruz. Ortada, Kânunların ırzına geçenlerin çevirdiği açık saçık bir tecâvüz folimi var...

Fakat kimileri, sahtekâr iki zâbitin ASUBAY kelimesine tecâvüz etdiğinin henüz farkında bile değil.

*  *  *  *  *

bayirli 20

Sayın BAYIRLI endişe etmesin!

ASSUBAY kelimesinden “S” harfi de kalkmadı, kaldırmadılar da!

Tam tersine,  eklediler...

Kâzım SEVÜKTEKİN isimli ve dahi Tuğgeneral rütbeli sahtekâr bir zâbit, 1938 senesinde ASUBAY kelimesine “S” harfini kânunsuz olarak ilâve etdi. ASSUBAY kelimesinden “S” harfinin kalkmadığını, ve fakat tam tersine eklendiğini devletin Kânunlarından öğrenmek için Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar isimli beş bölümlü makâlemizi okuyacak mangal gibi yürek gerek.

ATATÜRK’ün,

Türk Ordusuna vediâsı olan Asubay kelimesine yapılan tecâvüzleri isbatlamak için biz;

Kânun maddelerini

Ve dahi

Meclis Zabıtlarını konuşdurduk.

Belge deyince de devletimizin Kânunundan, Meclis Zabıtlarından daha öte köy yok!

Fakat

Fesbuk’daki sayfasında Ayhan Bey, hukuk nezdinde hiçbir kıymeti olmayan şahsî kanaatini fâş eylemiş!

*  *  *  *  *

bayirli 21

Akıllı adam, rüzgâra karşı tükürmez!

Ayhan BAYIRLI olarak siz, ASUBAY kelimesindeki “A” harfini ancak kendi Fesbuk sayfasında kaldırabilirsiniz...

Kendi kendine vehmetdiği mesnetsiz, asılsız târihciliğin insanı getirdiği nokda, işde böyle, koca bir hiçlikdir.

*  *  *  *  *

bayirli 22

*  *  *  *  *

bayirli 23

*  *  *  *  *

Rus atasözüdür; Bir Rus’u hamama götür; üç kere kesele, altından mutlaka Türk çıkar!

Bugün Astsubay dediğimiz kelimeyi keseleyince altından Assubay,

Assubay kelimesini keseleyince altından Asubay

Asubay kelimesini keseleyince de altından Subay kelimesi çıkıyor.

Tıpkı dünyâdaki bütün insanların Ȃdem babamız ve Havva anamızdan tenâsül etdiği gibi

Bugün Asubay dediğimiz asker sınıfı da Subay (Zâbit) sınıfından tenâsül etdi...

Ez cümle;

Subaylığa özenmiyoruz, çünkü Asubaylar hakikâtde zâten Subay sınıfına dâhildir.

O târihlerde orduya Çavuş olarak giren bir askerimiz, en yüksek rütbeye kadar terfi etme imkânına sahip idi. İçinde yaşadığımız şu 2015 senesinde dahi askerlerimizin böyle bir hakkı yok!

Şaşırdınız mı?

Çünkü;

Kânunun 1951 senesinde biz Asubaylara verdiği bu hakkı, zamânın Genelkurmay Başkanları gasp etdiler.

İşde, belgesi...

bayirli 24

*  *  *  *  *

Dedelerimizin Harb-i Umûmi dediği İstiklâl Harbinde,

Yedi düvele karşı harp eden Osmanlı Devlet Ordusunda iki sınıf asker mevcut idi;

    1. Er

    2. Subay (Zâbit)

Bu cümlenin devâmı olmak üzere;

5802 sayılı Astsubay Kânununu ile 1951 senesinde Astsubay denen asker kişiler,

5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununa göre 1950 senesinde Gedikli Erbaş denen asker kişiler,

1001 sayılı Gedikli Zâbit Membalarına Dâir Kânun ile 1927 senesinde Gedikli sınıfına dâhil edilen asker kişiler,

İstiklâl Harbinde, Subay sınıfına dâhil idi...

Bu târihleri çok gerilere götürmek mümkündür. Ancak konumuz itibâriyle bu kadarıyla iktifâ etdik.

Tafsilâtlı bilgi için Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar isimli beş bölümlük makâlemizi okuyunuz.

bayirli 25

Yukarıda verdiğimiz bilgiler,

Bizi aşağıda gördüğünüz şu neticeye götürür.

bayirli 26

*  *  *  *  *

bayirli 27

*  *  *  *  *

bayirli 28

*  *  *  *  *

Bizim yolumuz belli, niyetimiz belli, tarafımız belli. Doğrunun peşindeyiz...

Bu hedefimizi de 2011 senesinden bugüne kadar neşretdiğimiz makâlelerimiz ile ortaya koyduk.

ATATÜRK’ün Türk Ordusuna emânet etdiği Asubay kelimesine

Sahtekâr iki Zâbitin aşağılık tecâvüzünü gördük, isbatladık...

Ve dahi 2014-2015 senelerinde neşretdiğimiz

• Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımlar,

• “T” Vak’ası 

• Gedikli Erbaş Sahtekârlığı

• Ve Yalancının Mumu isimli makâlelelerimizi târihin defter-i kebirine derçetdik!

Peki, Sayın Ayhan BAYIRLI hangi yoldadır, hangi safdadır?

Mütecâvüz sahtekârların safında mı?

Tecâvüze uğrayıp da sesini çıkartamayan ödleklerin safında mı?

Ya da tecâvüzü hâlâ farkedemeyen safların safında mı?

Yoksa?..

Yoksa, bu aşağılık tecâvüzden zevk alanların safında mı?..

*  *  *  *  *

bayirli 29

*  *  *  *  *

bayirli 30

Yukarıdaki pencerede kırmızı çerçeve içinde gördüğünüz bu cümle ile

Ayhan  beyin ne demek istediğini, bağışlasın, ben anlayamadım. Çünkü, Türkcemizde böyle bir cümle yok!

Doğrusu, “Herkesi kendinize güldürmeyin!

Ya da

Kendinize herkesi güldürmeyin!” olmalı idi.

*  *  *  *  *

ATATÜRK’ün söylediği gibi,

Târih yazmak, târih yapanlara sâdık kalmayı gerekdirir.

Târih yazmak, emek isder...

Emekden daha fazla samimiyet,

Samimiyetden daha fazla ahlâk,

Ahlâkdan daha fazla edep,

Edepden daha fazla cesâret,

Cesâretden daha fazla bilgi,

Bilgiden daha fazla dürüstlük isder...

*  *  *  *  *

Asubay kelimesinin başına gelenleri özetlemek için söylenebilecek en güzel söz, herhâlde şöyle olurdu;

ATATÜRK’ün Emânetine

ATATÜRK’ün Subayları olduğunu söyleyen sahtekârların İhâneti...

ATATÜRK’ün bizzat türetip Türk Ordusuna emânet etdiği Asubay kelimesi

ATATÜRK’ün subayı olduğunu söyleyen sahtekârların iki darbesine mârûz kaldı.

Birinci darbe; Anlam bakımından

İkinci darbe; Kelime yapısı (İmlâ) bakımından

Ordumuzun bugün itibâriyle en yüksek subay rütbesi olan Mareşal kelimesinin zamân içinde maruz kaldığı anlam kaymasını Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar  isimli makâlemizin üçüncü bölümünde anlatdık. Anlam bakımından uğradığı “anlam genişlemesi” ve “anlam kayması”, dilimizin tabii ihtiyâcı doğrultusunda cerâyan etmişdir. Bu itibârla bunları mâkûl karşılamak gerekir.

Ancak ikinci darbenin kabul edilir bir tarafı yokdur. Kelime yapısı bakımından Asubay kelimesine kaşalot iki zâbit birer kere tecâvüz etdi ki işde, bunu ben reddediyorum. Eski Tüfek nâmıyla Asubay kelimesi konusunda bugüne kadar anlatmaya çalışdığım ve dahi şiddetle karşı çıkdığım husus da işde, bu aşağılık tecâvüz meselesidir.

Ben, esâsen Ayhan beyin bu aşağılık tecâvüzleri anlamamasına şaşıyorum!

Ve dahi işde bu sebepden dolayı, 

Yukarıda açıkladığım gerekcelere istinâden

Meslekdaşım Ayhan BAYIRLI’nın Fesbuk sayfasında söylediklerini külliyen reddediyorum.

Tıpkı Mareşal kelimesinde olduğu gibi

Asubay kelimesi de ATATÜRK’ün türetdiği 1935 senesinden sonra uğradığı anlam kayması ve anlam genişlemesine mârûz kaldı. Bu durum, dilbiliminde anlamlı ve mâkûl görülebilir. Fakat ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen Rifat TAŞKIN ve Kâzım SEVÜKTEKİN isimli iki sahtekâr Zâbit, ATATÜRK’ün bizzat türetdiği Asubay unvânını kelime yapısı olarak tahrif etdi. İşde, biz bu zâbitânın yapdığı kânunsuzluğu ve dahi sahtekârlığı isbatladık ve dahi reddediyoruz.

Biz, Asubay kelimesinin uğradığı anlam kayması ve genişlemesinin farkındayız. Ve dahi türetildiği târihden bugüne kadar mârûz kaldığı anlamları ile ilgilenmiyoruz.

Tıpkı Mareşal kelimesinde olduğu gibi, Asubay kelimesi;

Evvelâ anlam genişlemesi âhiren de anlam değişmesine uğradı.

1938 ve 1951 senelerinde uğradğı tecâvüzler neticesinde de 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile bugün bizleri târif eden askerlerin unvânı oldu. İşde, biz Asubay kelimesinin bu anlamı ile ilgileniyoruz.

Netice itibâriyle bugün bizim unvânımızın Astsubay olduğunu bilmeyen yok!

Fakat bu kelimenin başına gelenleri belgeleriyle ortaya koydukdan sonra biz, işin aslına vâsıl olduk.

Ve dahi ATATÜRK’ün vediâsı olan Asubay kelimesini tekrâr keşfetdik.

Biz emekli asubaylar, bugün yiğitce ayağa kalkıyoruz

Ve dahi

ATATÜRK’ün bize emânet etdiği bu mirâsına sahip çıkıyoruz. Bizim yapdığımız budur.

bayirli 31

Peki, bugünün târihi itibâriyle;

Asubay kelimesinin başına gelenleri bilmeyen,

Bilmemekden daha da kötüsü anlamak istemeyen Ayhan beyin durduğu yer neresidir?

Savunduğu ilke nedir, Allah aşkına?

Sayın Ayhan BAYIRLI;

ATATÜRK’ün emânetine sahip çıkanlardan yana mıdır?

Yoksa ATATÜRK’ün emânetine tecâvüz eden sahtekârlardan yana mıdır?

Asubaylık târihi konusunda Fesbuk sayfasında yapdığı yanlışlar ve dahi söylediği yalanlar ile Sayın Ayhan BAYIRLI,

Asubaylık târihine sahtekâr zâbitler Rifat TAŞKIN ve Kâzım SEVÜKTEKİN kadar zarar verdi.

Târih bunu böyle yazdı...

Sayın Ayhan BAYIRLI, bu suâllerin cevâblarını bu makâlemizin yorumlar kısmına bugün cesurca eklemelidir.

*  *  *  *  *

Saatli Maarif’in 12 Kasım 2015 Perşembe gününü gösderdiği bugünün târihi itibâriyle;

1938 senesinde tezgahlanan bir sahtekârlık ile “Assubay” şekline tahvil edilen

1951 senesinde tertiplenen başka bir sahtekârlık ile de “Astsubay” şeklinde uydurulan,

Ve dahi 

Aslı “Asubay” olan  ATATÜRK’ün bize emânet etdiği unvân hakkında târihi, biz yazmadık!

Biz, 1938 ve 1951 senelerinde kaşalot zâbitlerin yapdığı sahtekârlıkları keşfetdik, belgeleriyle isbat etdik ve dahi gün yüzüne çıkartdık.

Biz, durduk yerde kendimize yeni bir unvân da uydurmadık.

Biz, bizim unvânımız üzerinde yapılan sahtekârlıkları ortaya dökdük.

Fakat görünen o ki meslekdaşımız Ayhan BAYIRLI fâş eylediğimiz bu orostopollukları idrâk edememiş. Bu makâlemizden sonra anlamasını samimiyetle ve dahi şiddetle arzu ederiz.

Ölmek yerine düşünmeyi tercih eden

Muhterem gönüldaşlarımıza

Ve dahi

Kader ortağımız kıymetli meslekdaşlarımıza saygılarımla tebliğ ederim.

Eski Tüfek

images 36

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Kaynak: Makâlede mündericdir

Ölü Şehitler!

Kasım 06, 2015

Şehitler De Ölür!

Dinimizin emridir;

“Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin.

Hayır, onlar diridirler. Fakat siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara Sûresi, Ȃyet 154)

İmân edip teslim olduk bütün rûhumuzla...

Milliyetimizin emridir;

Şehitler ölmez, Vatan bölünmez!

İnanıp kabul eyledik bütün gönlümüz ile...

Fakat

Eski Tüfek’in kelâmını bugün burada okudukdan sonra göreceksiniz ki

Meğerse

Şehitler de ölür imiş...

*  *  *  *  *

Aşağıda gördüğünüz makâlesinde kıymetli meslekdaşım Sayın Halil ERGENLİ, şöyle dedi;

Şehitler Ölmez Ama...

olu sehitler 1

Fakat kendisi müsaade eder ise şâyet

İşde, bu makâlemizde bugün burada

Devletimizin şehitliğe gömdüğü kimi şehitlerin

Allah indinde aslında ölü olduklarını fâş eyleyeceğiz.

*  *  *  *  *

Şehit, Fakat Şehit Değil!

Bu kadarı da fazla...

Bu alçaklığı, bu şerefsizliği, bu nâmertliği

Yemin olsun ki

Gevur, gevura yapmaz!

Fakat

Gevurdan bile daha aşağılık her cins siyâsetciden ve dahi her rütbeden subaya kadar

Kimi devlet erkânının sünepeliği ve dahi şerefsizliği yüzünden

Vatan uğruna toprağa düşen vatan evlatlarına bu kadarı da yapılmaz.

Ana-babasını, sevenlerini târifsiz acılara gark eden,

Belki de

Oğullarının şehâdetinden daha fazla üzen, hele hele inciten şu habere bakar mısınız?

İşde, aşağıdaki haber başlığı şöyle haykırıyor bizlere;

“Dağlıca’da 17’nci şehit, ama şehit değil!”

Bu haber ne demek oluyor acap?

olu sehitler 2

Akılllara ziyân bu haber hakkında gazeteler müteakip günlerde şöyle dediler;

“Dağlıca’da 17’nci şehit için skandal karar!”

“Hastanede yaşamını yitiren Uzman Çavuş Melih Garip ÜNSAL “şehit” sayılmadı.”

Şehit anasının yüzünde tebellür eden şu acıya hangi yürek dayanır Allah aşkına?

olu sehitler 3

“Hakkari’nin Dağlıca bölgesindeki hain saldırıda ağır yaralanan

Uzman Çavuş Melih Garip ÜNSAL 14 gün sonra şehit oldu.

olu sehitler 4

“Zatürreden ölen askerin şehit sayılması için adlî tıp raporu beklenecek”

olu sehitler 5

Kışlasında, nöbetinin başında vefat eden askerlerin şehit olmadığına hükmederek

Bugüne kadar verdiği aptalca ve ahmakca karârlar ile

Askerî Yüksek İdâre Mahkemesinin sünepe subay hukukcuları,

Hâkim cübbelerinin üzerine bir de Şeyh-ül İslâm cübbesi giymişler idi...

Bugün de artık yeni bir soytarılık tiyatrosu seyrediyoruz basında;

Hekim gömleklerinin üzerine

Bu kez de subay hekimler

Şeyh-ül İslâm cübbesi giyecekler!

Ve dahi

Papatya falına bakar gibi

Böbrek, ciğer, dalak, yürek

Tek tek neşterleyip inceleyerek

Hangi asker şehit, hangi asker şehit değil,

Hiç utanmadan, sıkılmadan fetvâ verecekler...

Hayırlı olsun, Vecdi Bey!.. Sana da Reis-ül Şeyh-ül İslâm makâmı yakışır hani!

Oğul; Uşaklar, agalarından daha zalım olur! dediydi babamın anası rahmetli Emsâl ebem...

Mekânın cennet olsun! Meğer ki ne kadar da haklıymışsın, be ebeciğim...

*  *  *  *  *

Boyalı basından kimi gazeteler

“Şehit sayısı 2’ye yükseldi” diyen başlıklar atdı da ...

olu sehitler 6

Daha şunun şurasında üç vakit önce

Görevi esnâsında geçirdiği araç kazasında vefat eden merhum Teğmenimizi

Hâlâ Kânunsuz olarak meriyyete olan

Uyduruk MSB Şehitlik Yönergesine göre

Şehit saymadılar…

olu sehitler 7

Ve dahi

Emir verip göreve yollayan gomutanları O Teğmenimizi

Yazıklar olsun hepsine ki

Cebeci Şehitliği yerine

Cebeci Asrî Mezarlığına defnetdiler.

*  *  *  *  *

Şehitler ocağı Genelkurmay Başkanlığının şehitlik meselesine hâlâ bigâne kalmasındaki garâbet bir yana;

20 Mayıs 2014 Pazartesi günü basın mensuplarının önüne çıkıp endâmını gösterirken

“Yasalarımızda şehitliğin tanımı hiç yok!” diyen

Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İSLȂM,

“Biz çalışmamızı yârına kadar tamamlarız” diye söz vereli tam

6 mevsim,

17 ay geçdi

Ve dahi

510 gün, akşama döndü.

Lâkin

Hukûkumuzda şehitliğin tanımı olmadığını Eski Tüfekden 5 ay sonra söyleyen Bakan Ayşenur Hanım

Sâdece bakdı...

olu sehitler 8

olu sehitler 9

Fakat Bakan Hanım,

Ne çalışmasını tamamladı

Ne de

Bakanlar Kurulu şehitlik konusunu ertesi gün konuşmaya başladı.

Boğa, boynuzundan

Er, sözünden tutulur da

Kadın, neresinden acap?

*  *  *  *  *

Siyâset aslında

İnsanları kandırma sanatıdır...

Bunun en güzel isbatı da

Şehitlik konusunda siyâsetcilerin bugüne kadar neler yap(ma)dıklarıdır.

Reyini aldığı vatandaşı kazıklayan siyâsetcilere sahtekâr, nâmussuz diyoruz da

Kazıklanmak için bile bile rey veren vatandaşa ne sıfat takacağız peki?

Kandırılmaya teşne insanlar diyârında yaşamak bana hep ızdırap verdi.

Hiçbirine rey vermediğim sahtekâr, âdi, alçak, vatan haini siyâsetcilerin memlekete yapdığı bunca kötülükden

Bu nâmussuz siyâsetci gürûhuna rey veren vatandaşlar kadar ben de nasibimi alıyorum ya!

İşde, bunu hiç hazmedemiyorum...

*  *  *  *  *

Kışlasında, vatan borcunu canıyla ödeyen her rütbeden askerlerimiz şehit kabul edilmez iken

Aynı devletin, aynı ordunun Millî Savunma Bakanları ve Orgeneral/Oramiralleri

Bakınız, kendileri için ne yapmışlar...

olu sehitler 10

*  *  *  *  *

Rûhun Şâd Olsun da Şehidim, Sen Nesin?

Kimmiş bu şehit Bakanlar, Orgeneraller/Oramiraller dedim kendi kendime

Ve dahi

Bir istidâ yolladım, Millî Savunma Bakanına.

olu sehitler 11

Ben kendimi bildim bileli Millî Savunma Bakanlığı goltuğunda sâdece oturan Vecdi GÖNÜL

Tenezzül edip de bakalım bize cevâp verecek mi?

İşde böyle dediydik, o makâlemizde...

Sağolsun, Vecdi Bey, bizi yanıltmadı...

olu sehitler 12

Yukarıda gördüğünüz cevâbda Vecdi Bey tefsiren şöyle diyor;

Yatağında osdura osdura ölen

Millî Savunma Bakanlarından ve Orgenerallerden hangilerini şehitliğe gömdüğümü;

a. Yemin billah olsun ki ben de bilmiyorum.

Ya da

b. Valla biliyorum da teşhir etmek istemiyorum.

Vecdi Bey bu iki cevâbdan hangisini demek istedi sizce?

Gönderdiği cevâbın üçüncü maddesinde çok acı bir itiraf var ki

Tam da

İpdil sıçıp

Akabinde üsdüne tüy dikme cinsinden...

*  *  *  *  *

17 Mayıs 2015 târihli Bugün gazetesi

Şöyle bir haber ile çıkdı, okuyanlarının karşısına

“9 ay önce öldürülen polisin ailesi cevâp bekliyor: Evladımız şehit mi, değil mi?”

olu sehitler 13

İkinci Murad’dan olma, Hümâ Sultan’dan doğma İkinci Mehmet,

Uğruna başını koyduğu Konstantinapol’ü fethetmek için

1.000 seneden beri kimselerin yıkamadığı Bizans surlarını yıkacak topları 1.453 senesinde dökerken

Aya Sofya’da içtimâ eyleyen Bizans’ın ebleh papazları,

Meleklerin cinsiyetini tartışıyor idi!..

İslâmiyet ile müşerref olup da şehâdet ile tanışalı 1.400 sene geldi, geçdi

Fakat

Subayından, siyâsetcisinden, ulemâsına kadar bizim yüksek rütbeli ekâbir gürûhu

Vatan uğruna canını verdiği besbelli olan vatan evlatlarından

Hangisinin şehit, hangisinin şehit olmadığına

Hâlâ karâr veremediler...

Yuh olsun hepinizin sıfatına!..

*  *  *  *  *

Temizlediği tabancanın ateş alması sonucu vefat eden

Uzman Çavuş Hüseyin SALMAN'ın şehit sayılıp ve sayılmayacağı tartışıladursun!

olu sehitler 14

Goltuğunda oturmakdan fosilleşen Vecdi Bey, zahmet edip bu ölü şehitlerin ismini söylemese de bize

Biz, aradık bulduk, şehit taklidi yapan o ölüleri…

Kânunsuz olarak hazırladıkları

Ve dahi

Bu makâlenin neşredildiği târih itibâriyle hâlâ kânunsuz olarak yürürlükde tutdukları

Yönetmelik hazretleri çokdan karâr verdi bile;

“Yatağında osdura osdura ölen şu zevâtın hepsi Şehitdir!”

Vatan, millet sağ olsun!

*  *  *  *  *

olu-sehitler-23Şehit Değil Fakat Şehit!

Şehitliğe ilk gömülen ölü,

Orgeneral İsmail Hakkı TUNABOYLU...

28 Ekim 1958 senesinde yatağında ölmüş. Ve Ankara’daki Cebeci Şehitliğine gömmüşler şehit niyetine...

Demek ki şehitlik konusunda o târihlerde bile hukûkî boşluk varmış.

Kasden ve dahi bilerek açık bırakdıkları bu cennet(!) kapısından da

Bu zevât hiç tereddüt etmeden geçip gitmiş.

Rûhun Şâd Olsun Da Şehidim, Sen Nesin? isimli makâlemizde kamuya fâş eylediğimiz üzere;

Nöbetdeyken akıl hastası bir Er’in tüfekle vurup öldürdüğü Piyâde Asubay, şehit kabul edilmez iken,

Nöbetdeyken kalp krizi geçirip ölen Subay, şehit kabul edilmez iken,

Nöbet değişimi esnâsında askerî araçdan düşüp ölen Er’imiz şehit sayılmaz iken

Yatağında osdura osdura ölen bu Millî Savunma Bakanları ve Orgeneraller

Nasıl oluyor da şehitliğe gömülüyorlar?

İşde,

Görevdeyken şehit kânunu çıkartmak için kalem oynatmayıp göbeğini kaşıyan

Fakat

Yatağında osdura osdura öldükden sonra

Mezâr yerini bile ganimet belleyen ölü şehitler...

olu sehitler 15

Şehit taklidi yapanlardan bulabildiğimiz kadarıyla

Diğer zevâtın eşgâli de işde, şöyle...

Ö. Faruk GÜRLER Semih SANCAR Nurettin ERSİN
olu sehitler 16 olu sehitler 17 olu sehitler 18
Necip TORUMTAY Doğan GÜREŞ
olu sehitler 19 olu sehitler 20
Mehmet İZMEN Fahrettin ÖZDİLEK
olu sehitler 21 olu sehitler 22

Darısı şehit taklidi yapmak için sırasını bekleyen yeni ölülerin başına...

*  *  *  *  *

Kimsenin şerefiyle, haysiyetiyle, hâtırasıyla meselemiz yok bizim!

Fakat

Kamu vicdânında şehitlik mertebesini hak eden askerlerimizden şehitliği esirger iken

Mal bulmuş mağribî gibi

Beleşden buldukları şehitliğe gömülen

Ve dahi

Şehit taklidi yapan mezâr hırsızı devlet erkânının kimler olduğunu

O şehitliğin asıl sahibi olan Türk kamuyounun bilmek hakkı vardır.

İşde sırf bu sebepdendir ki

Babalarının tapulu malı zannetdikleri şehitliği parselleyip

Kendilerine sahte cennet mekânlar tahsis eyleyen ölü şehitleri

Biz, bugün burada

Kamuoyunun vicdânına havâle ediyoruz.

brove

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş

 

Kaynak göstermek ve ulaşılabilir bağlantı vermek koşu ile

iktibâs e

dilebilir.

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ