|
* * * * *
|
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarının 1967 senesinde tertip etdiği
Ve bir darbe kânunu olan 926 sayılı TSK Personel Kânununa bakdığınızda
“Yükümlülük” alt başlığı altında yer alan “mecburî hizmet” konusunda şu cilâlı cümleyi görürsünüz;
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU(1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967
ONUNCU KISIM Yükümlülük
I – Subayların ve astsubayların yükümlülüğü: (2)
Madde 112 – (Değişik: 26/3/1982 - 2642/15 md.)
Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler. (1)(2).
|
Yüzündeki şirinlik maskesini kaldırınca,
Bu cilâlı cümle bize kısa olarak şunu anlatır;
Kendi ayakların ile gelirsin karşıma,
Şu kağıda bir imzâ atarsın!
15 sene köle gibi çalırsın!
Kimdir köle olan?
Subay ve astsubay…
Peki,
Mâdemki burada bir kölelik var! Bu köleliğin şartları nedir?
Peki,
“Astsubay” dedikleri “bendeler” cenâhında manzara-i umumiye nasıldır?
İnsan ömrünün en güzel, en kıymetli, en kavi, en tâze 15 senesi söz konusu ise şâyet
Ki, şüphesiz öyle,
Bu 15 senelik “mecburî hizmet” konusunda nimet-külfet bakımından bu kadar fark var ise şâyet,
Ki, şüphesiz var,
Bu orduda silâh arkadaşlığından söz edebilir miyiz?
"Biz bir aileyiz" diyen subay emeklisi Bakan Hulusi AKAR’a, kim bakar?..
* * * * *
Mülâzım-ı Evvel Mustafa Kemâl’in bu hârika vecizinden aldığı ilhâm ile
Eski Tüfek de bugün şöyle diyor;
Ordumuzun efendileri beyaz subaylarımızın
Ordumuzun içinde çevirdiği filfilli orostopollukları “anlamak” için de
Kitapsız yazar Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, merâk ve azim ile araştırdım ve “anladım.”
Ve dahi
“Muvazzaf kölelik” konusunda beyaz subaylarımızın bugüne kadar çevirdiği orostopollukları
Asubay Tefrikası 9 isimli bu makâlemizde “anlatdım.”
Benim ortaya çıkartdığım bu acı hakikâtleri okuyup anlayacak kadar "akıllı" olmaya gelince…
“Muvazzaf kölelik” konusundaki hakikâti ben Şükrü IRBIK, kendim okumak için yazmadım, elbetde!..
Yirmi birinci asıra bir kala şöyle dedi, sürgün şâir Ataol GÜRUS;
“Aşk iki kişiliktir.”
Aşk, iki kişilikdir; Ȃşık ile Mâşuk!
Aşk gibi,
Hakikât de iki kişilikdir; Söyleyen ile anlayan.
Lübnan asıllı Amerikalı şâir Halil CİBRAN da
Şöyle dedi, yirminci asırın yirmi altıncı senesinde;
Yazan kişiden, okuyan kişi ârif gerek!
Hakikâti Eski Tüfek bugün, burada söyledi!
Anlamak da bu makâleyi okuyan siz “astsubay” meslekdaşlarımın meselesi oluyor!..
* * * * *
Meşrû kabul edip hayvan pazarında “mal” gibi alıp satdığı köle emeği üzerinde neşvünemâ eyleyen
Sömürgen Roma İmparatorluğundan bahsetmiyorum!
Dünyâya “özgürlükler ülkesi ve insan hakları” yalanını pazarlar iken,
Afrikalı zenci kölenin alın teri, kanı ve canı üzerine inşâ etdikleri Amerika’dan da bahsetmiyorum!
İçine doğduğumuz,
Üzerinde yaşadığımız,
Vatandaşı olduğumuz,
Kaderini paylaşdığımız memleketimizden,
Türkiye’den
Ve dahi
Ömrümüzü hasretdiğimiz Türk Ordusundan söz ediyorum…
Devlet ve subay tahakkümüne mahkûm edilen Türk Ordusu olarak sen,
Hukûken henüz reşit bile olmamış 15 yaşındaki süt kuzusu erkek çocuğa bir kağıt imzâlatıyorsun!
Ve sen, hiç utanmadan o çocuğa diyorsun ki;
“Kendi ayakların ile geldin ve imzâyı atdın, nasıl olsa!..
Ey Türk çocuğu!
İşde, kafesledim seni artık!..
1986 senesinde neşretdiği Emret Komutanım isimli düzmece kitabında
Yalancı ve sünepe gazeteci Mehmet Ali BİRAND’ın
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mustafa Necdet ÜRUĞ’un ağzından akdardığı gibi,
“Herkesin okula girerken ne olacağı belli…
Sonradan ortaya çıkan bir şey yok!”
Sen, şu andan itibâren bu Ordunun kölesi oldun!
Hem de gönüllü kölesi…
Ve sonra da
|
Bu satırları yazan Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da
Bu devletin o kağıdını imzâlayan kölelerden birisiyim!..
* * *
Ölenleri, şehit niyetine gömdük ve çokdan unutduk da!
Peki,
15 senelilk “gönüllü kölelikden” sonra ne yapacak bu çocuk ?
Devlet ve subayın ordusu diyor ki; Bu, benim meselem değil! Ne bok yersen ye!..
* * * * *
Resimdekiler;
Anam Şahinde IRBIK, Yeğenim Ali Osman ŞAHİN Ve Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu Birinci sınıf C şubesi talebesi 957 numaralı ben Şükrü IRBIK. Sene 1978 ve ben henüz 15 yaşındayım. Avcılar - İstanbul. Sene – 1978.
|
Aşağıda gördüğünüz çerçevenin altındaki resime dikkat ile bakınız!..
Subay;
Ellerinde deri "eldiven", eğninde birinci sınıf yünden mâmül "palto" ile
Hayvan pazarından mal seçen kasap gibi talebelerin arasında seyirtiyor!..
Köle astsubay talebesi sübyan da;
Eğininde sâdece gömlek ile
Teftiş taburunda kış soğuğu ile imtihâna çekiliyor…
Aşağıdaki resimin çekildiği okul bahçesinde 1978-1981 seneleri arasında
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da
İşde, bu köle sübyan mektebinin "astsubay" talebeleri gibi
Subayların 5 dakikalık teftişleri için kış soğuklarında saatlerce titredim...
Sene 2002 oldu ...
Lise seviyesinde 3 senelik eğitim veren
Ve dahi
Dünyânın hiçbir ordusunda mevcut olmayan “Astsubay Hazırlama Okullarını” feshetdiler…
Reşit bile olmayan ağzı süt kokan tâze çocuklarımızı
Kendilerine “muvazzaf bende” etmek için beyaz subaylarımızın tezgâhladığı
Bu "köle sübyan mekteblerinin" devir-i saltanâtı çok şükür, sona erdi!..
Fakat
“Mecburî hizmet” isimi altında 15 sene “kölelik”
İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile, bugün de hâlen ve aynen devâm ediyor!..
Peki,
Kim bu “kafeslenen çocuk?”
Kim bu “gönüllü bende?”
Hem de “muvazzaf bende.”
* * * * *
Bildik suâller, bilinmedik cevâplar!
Asubay Tefrikası -9- isimli bu makâlemizde inşallah,
Aşağıda gördüğünüz şu 5 suâlin cevabını arayacağız!..
* * *
Ahır, Öküz ve Maraba Teslisi
Ahır, öküz ve maraba meyânında
Şöyle bir vaziyet tasavvur edelim!
Ve şu suâlleri soralım;
İşde,
Yukarıdaki çerçevelerin içinde gördüğünüz şu beş suâlin cevâbını bulduğunuz anda
Müntesibi olduğunuz "astsubaylık" mesleğinin ruhûnu hakikâten anlayacaksınız!..
* * * * *
Kıymetli vatandaşlarım!
Muhterem "astsubay" meslekdaşlarım,
Ordumuzun beyaz efendileri karanlık suratlı subaylarımızın
1909 senesinden beri içinde yaşadağımız 2020 senesine kadar geçen son 111 senede
“Mecburî hizmet” konusunda karârgâhlarda çevirdiği fitne ve rezillikler tiyatrosu fasılından,
Asubay Tefrikası -9- isimli yeni bir oyun makâlemizi daha okumaya hoş geldiniz!..
* * * * *
Osmanlı (Berrî, Kara) Ordumuzda küçük zâbit (astsubay) sınıfı;
Mukadder olan İstiklâl Harbinde
Harbiyeli beyaz zâbitin yerine ölmesi için
Menzil eşşeği gibi cephenin en önüne sürülmek maksadı ile
İlk kez olmak üzere 1909 senesinde teşkil edildi.
05 Ekim 1909 târihli (Kara) Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi,
31 Mart darbecibaşı Gürcü Müşür Mahmud Şevket Paşa’nın,
Türk milletinin yüksek irâdesinin yegâne tecelligâhı olan;
Ve en feci olanı da
Ve dahi
Darbe kânunu olduğundan dolayı da
05 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi;
Rüşvetin “belgesi” olmaz da, lan pezevenk!
Darbeci zâbitin tertiplediği darbe kânununun “gerekcesi” olur mu, Allah aşkına?..
* * * * *
Yeri gelmiş iken,
Ordumuza bugüne kadar subay-asubay yetişdiren;
Siz kıymetli okuyanlara şu bilgileri ikrâm edelim;
* * * * *
|
* * * * *
Hemen yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere
Bugün “astsubay” ismi ile bildiğimiz asker sınıfı, târih sırasına göre;
Ve en son olarak da 1951 senesinde kânunda “hile” yapılarak Kara, Deniz, Hava ve Jandarma'da
Osmanlı ve Türk Ordusunun sidik yarışdırdığı devletlerin ordularında “Mükellef asker” sınıfı içinde teşkil etdikleri bu sınıfa verdikleri isimler hep aynı kalmış!
Fakat
“Muvazzaf asker” sınıfına tavhil etdikleri bu köle askere isim vermek konusunda Bizim her boku bilen gerzek subaylarımız ise resmen cır cır olmuş!..
|
Astsubay yetiştiren okullar;
Dönemine göre “hazırlık+sınıf okulları” olmak üzere 1 ilâ 5 sene arasında değişen sürelerde tahsil verdi.
Harb Okullarına talebe hazırlayan okullara Genelkurmay Başkanları;
Fakat
“Astsubay Sınıf Okullarına” talebe hazırlayan ve aynı seviyede tahsil veren “astsubay” okullarına ise
Aynı Genelkurmay Başkanları niyeyse
Subay-asubay “mecburî hizmet” süresini gösdermek için hazırladığım çizelgelerde
Mukâyese kolaylığı temin etmek gâyesi ile;
İlkokul, ortaokul, lise, sınıf okulu ve Harp okullarnda verilen toplam tahsil sürelerini yazdım.
* * * * *
31 Mart darbesinin gayri meşru çocuğu kara küçük zâbit sınıfı nedir?
Osmanlı Devletini yıkmak ve Türk milletini târihden silmek için tertip etdiği
31 Mart darbesinin elebaşı Müşür Mahmut Şevket Paşa’nın
Darbe kânunu ile Osmanlı (Kara) Ordu Komutanlıklarında “kânunsuz” olarak teşkil etdiği
Kara küçük zâbitliği iki sınıfda tefrik ediliyor idi;
1. Kıdemsiz küçük zâbit
2. Kıdemli küçük zâbit
1. Kıdemsiz Küçük Zâbit; Nizâmiye (mükellef) askerlik dâhilinde görev yapıyor idi. 1909 senesinde nizâmiye (mükellef) askerlik süresi; Alman Kara Ordusunda olduğu gibi, Osmanlı Kara Ordusunda da 3 sene idi. 3 senelik nizâmiye (mükellef) askerliğini tamamlayan isdekli neferlerden seçilen “alaylı” kıdemsiz küçük zâbitin “mecburî hizmet” süresi Nizâmiye (mükellef) askerliğin iki katı olan 6 sene idi.
2. Kıdemli Küçük Zâbit; Ordu Komutanlıklarında teşkil edilen Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi ve Küçük Zâbit Mektebinden mezun olan “mektebli” küçük zâbitdir. İlkokul seviyesinde olan Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi’nin tahsil süresi 1 ilâ 3 sene idi. Ortaokul seviyesindeki Küçük Zâbit Mektebi’nin tahsil süresi de 2 ilâ 3 sene idi. 3+2 olmak üzere 5 senelik taalim-tahsili başarı ile tamamlayıp mezun olan talebeler,
Kıdemli küçük zâbit onbaşı rütbesi ile mezun oluyor ve kıt’alarına sevk ediliyorlar idi.
Toplam 5 senelik taalim-tahsile karşlık olarak da kıdemli küçük zâbit‘in “mecburî hizmeti” de 8 sene idi.
Verdiği 5 senelik tahsile karşılık olarak, Osmanlı Devleti, küçük zâbite 8 sene “mecburî hizmet” yapdırıyor idi.
Fakat Verdiği 2 senelik tahsile karşılık olarak Millî Savunma Bakanı, “Astsubay” dediği ortada sandık askerden 2020 senesinde tam 15 sene “mecburî hizmet” isdiyor!
|
Osmanlı Devleti, Verdiği her 1 senelik tahsile karşılık olarak “küçük zâbitden” dün 1,6 sene “bedel” isdiyor idi.
Fakat Verdiği her 1 senelik tahsile karşılık olarak Millî Savunma Bakanlığı, “Astsubay”dan bugün 7,5 sene “bedel” isdiyor!
1909 senesinden beri içinde yaşadığımız 2020 senesine kadar geçen 110 senede; “Astsubay” dediği biz köle askere verdiği tahsil karşılığında aldığı “bedel” bakımından, Türk Devleti tam 5 kat daha kötüye doğru gitmiş!
Ne diyeyim! Devletin açıkladığı fakirlik sınırının bile yarısı kadar emekli maaşı ile yaşamayı mârifet belleyen “astsubay” meslekdaşlarıma, “Bedel” konusundaki bu 5 kat “bedel giydirme” hayırlı, uğurlu olsun!..
|
* * * * *
Osmanlı (Berrî, Kara) Ordusunda ilk kez olmak üzere
1909 senesinde teşkil etdiği “küçük zâbit” sınıfını,
31 Mart darbecisi zâbitân heyetimiz, Prusya Almanya’sı Kara Ordusundan hırsızladı!
İhtiyât Zâbitânı Teşkilât Kânunu 1909 senesinde Meclis-i Mebusân’da müzâkere edilir iken
Taşlıca mebusu olan Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey,
Encümen-i Askerî Mazbata Muharriri (MSB Komisyon üyesi) sıfatı ile
22 Kasım Pazartesi günü meclisde söz aldı.
Ve ruznâme (gündem)’de olmadığı hâlde,
Osmanlı (Kara) Ordusunda küçük zâbit sınıfının teşkil edilmesi hakkında bir konuşma yapdı.
Gündem;
Osmanlı askerî târihinde ilk kez teşkil edilmesi tasarlanan İhtiyât Zâbitânlığı idi.
Aslında gündemde yok idi.
Fakat “Ömer diyecekmiş gibi” ağzını domaltan Ali Vasfi Bey,
Henüz üç ay evvel meclislerden kaçırarak darbeci Mahmud Şevket Paşa’nın Harbiye Nezâretinde yazdığı
Bir “darbe Nizâmnâmesi” ile teşkil etdikleri Berrî (Kara) “Küçük Zâbitliği” hakkında şu incileri dökdü;
Sayfa: 62
ALİ VASFİ BEY (Taşlıca (Üsküp) Mebûsu (Devamla);
Şimdiye kadar bizde “küçük zabitlik” yoktu.
Vakıa Dahiliye Kanunnamemiz kırküç (Milâdî 1827. IRBIK) senesinde tercüme edilmiş kırkbeşte (Milâdî 1829. IRBIK) tadil edilmiş, yani Sultan Mahmut zamanında kabul edilmiş. Bu nizamnamenin bazı yerlerinde “küçük zabit” tabiri vardır. Bunun aslı Fransızcadan tercüme edildiği için (sou-officier)’den aynen alınmıştır. Fakat orası bizde unutulmuş. Belki “onbaşı, çavuş, bölük emini” yerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı şimdi “küçük zabit” tabirini kabul etmeli ve Ordu kabul etti.
Bugün her orduda hemen hemen Almanya tensikatının aynı caridir. Avusturya keza. Hep “küçük zabit” kadrosu vardır.
O orduların vakti hazarda en büyük ve mühim uzvu, cüz'ütâmı bölüktür. Bölükteki heyeti muallime, “küçük zabitan” heyetidir.
“Küçük zabitan” efratla beraber yatarlar, onlarla beraber hem haldirler. Seviyei irfanları yekdiğerine daha karib (yakın) olduğundan, onun için kuvvei muavine ile talebe arasında bulunurlar. Binaenaleyh bugün Ordu, hakikî bir terakki etmek için o mühim tensiki yapmak şartıyla “küçük zabitan” kadrosunu kabul etti.
“Küçük zabitan” yetiştirmek için şurada bir mektep küşad edildi. “Küçük zabitan” kabul ediliyor, yetiştirilecektir. Şimdi Avrupa devletleri ne yapıyor? Bir defa hizmeti muvazzafai askeriye üç senedir, sonra bir de ihtiyat vardır. Beş sene bir “küçük zabit” manen, fıtraten, ahlaken tabiatı saniye hükmüne gelmiş silâh endazlıktan şöyle yıkanıp çıktıktan sonra talebeyi teşkil eden efrada karşı zabitlik haysiyetini, etvârını, evsafını takınabilir. Zabitin bulunmadığı bir zamanda gaybubetini (yokluğunu) hissettirmeyecek; efrad üzerine maddî tesir icra edilmek için bir defa sinnen (yaş olarak) azıcık ziyade olması lâzım gelir. “Küçük zabit” 28 yaşında olmalı. Hiç olmazsa celî (bilinen) bir tabirimizle «Ağabey» dedirtecek kadar olmalı. Bunların zaten tahsilleri; terbiyeleri iptidai olduğu halde, kendileri müddeti medîde (uzun süre) ameliyat ve tecrübe görerek zabitleşmeli. Zabitlik, kendilerine kumandan vazifesi, tabiatı saniye hükmüne gelmeli. Fakat yirmisinden otuzuna kadar temini maişet edemeyeceğinden ondan sonra hiçbir iş tutamaz.
Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da 12 senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede (adliye dâirelerinde) kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri “küçük zabitana” böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş (düşünmüş). Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder.
Şimdi “küçük zabit” iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, Yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz.
O noktai nazardan, Sair devletlerin 12 sene olduğu halde bizde 10 sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.
|
İşde,
Osmanlı Ordusunda küçük zâbitl sınıfının teşkil edilmesi konusunda
Yukarıda gördüğünüz incileri yumurtalayan mebus Ali Vasfi Beyin künyesi.
Yukarıdaki beyaz çerçeve içinde bir kısmını gördüğünüz bu konuşmasında
Binbaşı Ali Vasfi Bey, çok büyük bir nâmussuzluk yapdı!..
Prusya Ordusundaki küçük zâbit sınıfının “mecburî hizmet” süresi konusunda,
Bilerek eksik bilgi verdi ve Meclis-i Mebusan’ı kandırdı.
Sahtekâr Binbaşı Ali Vasfi Bey’in meclisin dikkatinden kaçırdığı çok önemli bu bilgiyi de
111 sene sonra ilk defâ olmak üzere; Türk milletine kaynağından burada, Eski Tüfek veriyor.
Eski Tüfek Tercümesi;
Potsdam küçük zâbit mektebine 17-20 yaşınlarındaki Prusyalı gençler kabul ediliyor idi. Gençler, mektebde aldıkları her 1 senelik tahsile karşılık olarak 2 sene “mecburî hizmet” edeceğine dâir sözleşme imzâlıyor idi. Mükellef küçük zâbit olmayı tercih edenler “mükellef askerlik hizmetinden” muaf tutuluyor idi. Küçük zâbit mektebinin tahsil süresi, talebenin bilgisi seviyesine göre 1 ilâ 3 sene idi. “Mükellef askerlik” kapsamında yapılan 9 senelik hizmetden, mektebde geçen 3 senelik tahsil süresi mahsup edildiğinde, küçük zâbitin “mükellef asker” olarak yapdığı “mecburî hizmet” süresi 6 sene oluyor idi.
|
19 maddeden mürekkep 03 Eylül 1814 târihli Prusya Askerlik Kânunu’na göre;
20 yaşını ikmâl eden her Prusya erkek vatandaşı, memleket müdafaası için 5 sene “askerlik” vazifesi ile mükellef idi. Bu sürenin 3 senesini tamamlayan er; harb yok ise şâyet, isdediği takdirde geri kalan 2 seneyi redif (ersatz, yedek) olarak izinde tamamlıyor idi. Prusyalı gençlerin ekserisi de böyle yapıyor idi.
Bu kânun ile ihtiyâcı kadar “mükellef er” tedarik edemeyen Prusya Kralı, Gençleri askerliğe teşvik etmek için çeşitli çârelere başvurdu. Daha fazla “er” istihdam etmek gâyesi ile Kral, “Mükellef askerlik” hizmeti kapsamında görev yapdırmak üzere “unteroffizier” isimli bir “mükellef er” sınıfı teşkil etdi.
Burada, yeri gelmiş iken subaylarımızın yapdığı bir orospuluğa işâret etmeliyim!
“Unteroffizier” kelimesini 31 Mart darbecibaşı Müşür Mahmut Şevket Paşa Ve Kuklası Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey, 1909 senesinde türkceye “küçük zâbit” şeklinde tercüme etdi.
|
Fakat;
1935 senesinde ATATÜRK’ün bizzat hazırladığı Türkce Rütbe isimleri kitabında Ve dahi Gene aynı sene içinde TBMM’nin meriyyete koyduğu 2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânunu’nda, “Küçük zâbit” tâbiri türkceye “erbaş” olarak tercüme etdi.
1953 senesinde meriyyete koyduğu 6020 sayılı Kânun ile de İngilizce “non-commissioned officer” tâbirini TBMM, türkceye “erbaş” olarak tercüme etdi.
“Erbaş” kelimesinin zamân içinde sırası ile;
Ve en son olarak da
Yapılması konusunda nâmussuz subaylarımızın yapdığı öylesine orospuluklar var ki!..
Bu konuda söyleyecek sözüm var fakat burada yazacak yerim yok! Lâkin, Asubay Tefrikası 9 isimli bu bölüm daha şimdiden bir kitap kadar uzun oldu!..
|
Prusya Krallığı’nın Başkenti olan Potsdam’daki (Kara) küçük zâbit mektebinin tahsil süresi, gencin o anki tahsil durumuna göre 1 ilâ 3 sene idi.
17-20 yaşlarındaki Prusya vatandaşı, “mükellef askerlik” yapmak yerine küçük zâbit mektebine kayıt yapdırabiliyor idi. Kayıt yapdırır iken de mektebdeki her 1 senelik tahsile karşılık olarak 2 sene “mükellef askerlik” edeceğine dâir sözleşme imzâlıyor idi. Küçük zâbit olmayı tercih edenlerin mektebde geçen 3 senelik talebelik süresi, “mükellef askerlik”den sayılıyor idi. Bir başka ifâde ile; küçük zâbit olmayı tercih eden Prusyalı gençler, “mükellef askerlik” hizmetinden muaf tutuluyor idi.
31 Mart darbecisi Harbiye Nâzırı Müşür Mahmut Şevket Paşa’nın, 1909 senesinde kânunsuz olarak tertip etdiği Küçük Zâbit Nizâmnâmesindeki “kıdemli küçük zâbitlik”
İşde, Prusya Krallığındaki bu “mükellef küçük zâbitliğin” aynısıdır. Mektebden mezun oldukdan sonra “mükellef küçük zâbit” olarak 6 sene “mecburî hizmet” şartı var idi. Bu 6 senelik “mecburî hizmetin” gerekcesi de gâyet basit idi. Mektebe girmeden evvel imzâladığı sözleşmeye göre Prusya Kralı; kendi vatandaşına verdiği tahsilin bedeli olarak 2 kat “mecburî hizmet” isdiyor idi. Potsdam Küçük Zâbit Mektebinin tahsil süresi, talebenin bilgi seviyesine göre 1 ilâ 3 sene idi.
Potsdam (Kara) Küçük Zâbit Mektebinde:
6 sene “mecburî hizmeti” tamamladıktan sonra,
İkinci bir 6 sene hizmet etmek için sözleşme imzâlayan “mükellef küçük zâbite” ise Toplam 12 senelik mükellef askerlik hizmetinin sonunda devlet dâirelerinde memurluk veriliyor idi.
|
Darbeci Mahmut Şevket Paşa’nın 1909 senesinde kânunsuz olarak tertip etdiği Osmanlı Kara Küçük Zâbit Nizâmnâmesine göre; Mektebde tahsil süresi, namzetin bilgi seviyesine göre 3+2 sene olmak üzere yekûn 5 sene idi. Namzet, giriş imtihânında aldığı nota göre 1 ilâ 5 sene arasında değişen sürede tahsil görüyor idi. Prusya Kralı, verdiği tahsil süresinin “2 katı” hizmet isdiyor idi.
Fakat Toptancı bir zihniyet ile hareket edip Türk küçük zâbitine “sığır” muamelesi yapan çetebaşı ve darbecibaşı Mahmut Şevket Paşa Dersaadet Küçük Zâbit Mektebinde;
Cebren ve hile ile 8 sene “mecburî hizmet” yapdırdı.
Prusya Kara Ordusu "küçük zâbit" sınıfı ile Osmanlı Kara Ordusu "küçük zâbit" sınıfı arasındaki en çarpıcı fark ise şu idi;
Prusya Kara Ordusundaki küçük zâbit sınıfı, “mükellef er” sınıfına dâhil idi.
Fakat Kânunsuz olarak tertip etdiği Osmanlı "küçük zâbit" sınıfını ise Darbeci Mahmut Şevket Paşa “muvazzaf er” sınıfa dâhil etdi.
Darbeci Mahmut Şevket Paşa sâyesinde(!) Osmanlı Devleti ve Osmanlı Kara Ordusu Dünyâ askerlik târihinde ilk defâ olmak üzere “muvazzaf er” sınıfını icâd eden devlet ve ordu oldu.
İşde, Prusya adâleti,
İşde, darbecibaşı Mahmut Şevket Paşa adâleti!..
|
Sahtekâr Binbaşı Ali Vasfi Bey, Osmanlı Kara Ordusunun küçük zâbit sınıfı için şart koşduğu 8 senelik “mecburî hizmet” süresini kendi aklınca mâkul ve meşru gösdermek için Alman Kara Ordusunun kendi küçük zâbiti için meşrut olan 12 senelik “mecburî hizmet” süresini örnek olarak gösdermiş. Ve tabi ki Ali Vasfi Bey, bu konuda büyük bir nâmussuzluk yapmış!..
Çünkü; 3 sene küçük zâbit mektebinde “talebelik”, 6 sene de mükellef küçük zâbit olarak “mecburî hizmet” olmak üzere Prusya Ordusunun kendi küçük zâbiti için şart koşduğu “mecburî hizmet” süresinin tamamı 9 sene idi.
Fakat Osmanlı Ordusunun kendi “muvazzaf küçük zâbiti” için şart koşduğu 8 senelik “mecburî hizmet” ise sâdece küçük zâbitin “fiilî hizmet” süresini kapsıyor. 3+2 sene olmak üzere küçük zâbit mektebinde geçen 5 senelik “tahsil süresini” de hesâba ilâve etdiğinizde, Osmanlı Ordusu muvazzaf küçük zâbitinin toplam “askerlik süresi” 13 sene oluyor.
İşde, Nâmussuz Binbaşı Ali Vasfi Bey, Bu önemli hakikâtleri Meclis-i Mebusan’ın dikkatinden kaçırmış!..
|
* * *
Küçük zâbit mekteblerine hapsetdikleri talebelere
Darbeci Mahmut Şevket Paşa'nın verdiği yemeklerin nasıl olduğunu öğrenmek için de
Dersaadetli piyâde küçük zâbit Süleyman Nuri Efendi’nin şu sözlerinin bize anlatacağı çok şeyler var;
|
Ne vaad etdiler? Ne yapdılar?
Demi ve yeri gelmiş iken bir hakkı sahibine teslim edelim,
Ve dahi
Osmanlı Devletinin kara küçük zâbit sınıfına verdiği şu hakları da buraya yazalım.
T.C Devletinin ise küçük zâbit sınıfına bugün dahi bu hakları vermediğini de buraya şerh düşelim.
1909- Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi
Hicrî 21 Ramazan 1327- Rûmî 22 Eylül 1325 (Milâdî 05 Ekim 1909)
Madde 47: Küçük zâbit mekteblerinden veya alay mektebinden yetişerek kıt’ada toplam 9 sene hizmet etmiş olanlar polis, jandarma, saray, müze dâireleri muhafızlığı, koruculuk, tahsildârlık, şimendifer ve şirket idârelerinde, yol ve köprülerde, askeriyeye ait fabrika, fırın, anbarlarda ve dâirelerde kâbiliyetlerine göre istihdam olunurlar. 12 sene hizmet etmiş olanlardan imtihanla liyâkatlarını ispatlayanlar yedek subaylığa nakil edilecekleri gibi genellikle en az 300 kuruş maaşlı memuriyetlere de tercihen tayin edilirler.
|
Yukarıda gördüğünüz 1909 Küçük Zâbit Mektebi Nizâmnâmesi hakkında
Yeri gelmiş iken şu hususu söyleyelim.
Bu nizâmnâmenin Madde 48’inde “diğerleri” dedikleri küçük zâbitândan birisi de;
İstiklâl Madalyası sâhibi Gâzi Piyâde Pilot Küçük Zâbit Kıdemli Başçavuş Vecihî (HÜRKUŞ) Efendi idi.
Vecihî Efendi, 1910-1918 seneleri arasında talebelik dâhil Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunda;
Vatanına tam 9 sene kelle koltukda “fiilî hizmet” etdi.
Birinci Cihân Harbinde Kara Ordumuzdaki zâbitimizin yerine ölmesi için tertip edilen küçük zâbitliği seçen;
Tam 10 sene devam eden bu harbden sağ salim kurtulan çok az sayıdaki kara küçük zâbit ise
Harbden sonra yukarıda gördüğünüz devlet dairelerinde görev aldı.
ALİ VASFİ BEY (Encümen Mazbata Muharriri) (Devamla) — (…) Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da (küçük zâbitlik.IRBIK) oniki senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, - ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri küçük zabitana böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş. Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder. Şimdi küçük zabit iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz. O noktai nazardan sair devletlerin oniki sene olduğu halde bizde on sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.
|
Bir tarafda Prusya Almanyası,
Diğer tarafda Devleti Aliyyei Osmanî!..
Sen; Ey 31 Mart darbesinin çetebaşı
Ve dahi
Osmanlı Kara Ordusunda "küçük zâbit" sınıfının tertipçisi Müşür Mahmut Şevket Paşa;
Prusya Almanyasına bakıyorsun!
Ve diyorsun ki,
Komşum sikişdi, canım çekişdi!
Alman Ordusunda olduğu gibi
Ben de Osmanlı Ordusunda "küçük zâbit" sınıfını tertip edeyim!...
Mâdemki “küçük zâbit” sınıfını Almanya’dan hırsızlayıp ithâl ediyorsun!
O vakit;
Alman Ordusunun kendi “küçük zâbitine” verdiği hakları sen, kendi küçük zâbitine niye vermiyorsun?..
Mâdemki Alman Ordusu gibi sikişmek isdiyorsun!
Almanya gibi niye nâmuslu davranmıyorsun?
Kıymetli vatandaşlarım,
Muhterem asubay meslekdaşlarım!
Görüyorsunuz, değil mi?
Alman Ordusu;
Küçük zâbit sınıfını kendi vatandaşına “meslek edinme kursu” vermek için teşkil etmiş.
Peki Osmanlı Ordusu küçük zâbit sınıfını hangi maksat ile teşkil etmiş?
“Vücudundan istifade etmek için!..”
Bu cümlenin açık anlamı şu oluyor;
Harbde zâbit yerine ölmesi için küçük zâbit sınıfını teşkil etdik!..
Yazıklar olsun, hepinize be!..
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz kânun lâyihasında 12 sene olarak teklif edilen “zâbit mecburî hizmet” süresini,
Meclis-i Ȃla 10 seneye tenzil etdi.
Kânunun kabul edildiği 1910 senesinde, zâbit olmak için bir genç;
Kânunun kabul edildiği 1910 senesi,
Osmanlı Devletinin ismi henüz bilinmeyen büyük bir harbe hazırladığı sene idi.
Böylesi bir durumda dahi Osmanlı Devleti, zâbitinden sâdece 10 sene mecburî hizmet isdedi.
Mecburî hizmetin 10 sene olarak tesbit edilmesinin “gerekcesi” de gâyet basit idi;
Devletin verdiği her “1 sene tahsile” karşılık “1 sene mecburî hizmet.”
Aşağıda gördüğünüz kânunun kabul edildiği 1910 senesinde,
Osmanlı (Kara) Ordusunda bir tek dahi olsun “küçük zâbit” henüz mevcut ve müstahdem değil idi.
Çünkü
1909 senesinde teşkil edilen (Kara) Küçük Zâbit Mektebleri,
İlk mezunlarını 10 Temmuz 1911 târihinde 173 kıdemli çavuş rütbesi ile verdi.
Bu târihde bile Osmanlı neferâtı, 20 sene hizmetden sonra “tam maaaş ile” emekli olabiliyor idi;
03.07.1910 târihli Askerî Tekâüt ve İstifa Kânunu;
OTUZDÖRDÜNCÜ MADDE — Yirmi sene bilafasıla silâh altında ifâyı hizmeti askeriye eyleyen neferât, rütbei hâzırası (son aldığı. IRBIK) maaşıyla tekaüt edilir.
|
“Astsubay” olduğunu söyleyen muhterem meslekdaşlarım bir de;
Bugün kaç senede emeklilik hakkını kazandıklarına
Ve dahi
Kendi aldıkları emekli maaşına baksınlar hele!..
* * * * *
Osmanlı Bahriyesinde “gedikli” sınıfı, ikinci kez olmak üzere 1915 senesinde teşkil edildi.
Bu “gedikli” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil idi.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının son 100 seneden beri “astsubay” diye yutdurmaya çalışdığı asker sınıfı,
Bahriye gedikli zâbit sınıfının ta kendisidir.
Birinci Cihân Harbinin en şedit bir şekilde devâm etdiği 1915 senesinde bile Osmanlı Bahriyesinde;
Bahriye gedikli zâbit sınıfının toplam “mecburî hizmet” süresi sâdece 12 sene idi.
* * * * *
Asubay Tefrikası -9- isimli bu makâlemizde kullandığımız kânunlardan
T.C. Devletinin “mecburî hizmet” konusunda kabul etdiği ilk kânun,
29 Nisan 1925 târih ve 638 sayılı
Askerî Tekaüt ve İstifâ Kânununun Elinci Maddesini Muaddil Kânunun Son Fıkrasının Lâğvı Hakkında Kânun’dur.
Aşağıda gördüğünüz bu kânun ile T.C Devleti,
Kara zâbitin “mecburî hizmetini” 10 senedem 15 seneye terfi etdirdi.
* * * * *
31 Mart isyânının elebaşı Harbiye Nâzırı Müşür Mahmud Şevket Paşa’nın,
Meclislerden kaçırdığı
Ve dahi
Padişahlardan izin almadan 1909 senesinde teşkil etdiği
“Kara küçük zâbit” sınıfının “mecburî hizmet” süresi
Birinci Cihân Harbinin başladığı senede bile 8 sene idi.
Türk Milleti;
Topyekûn bir seferberlik neticesinde Birinci Cihân Harbini muzaffer bir millet olarak tamamladı
Ve dahi
1923 senesinde T.C Devletini teşkil etdi. Harb-darb hitam buldu.
Lâkin
Ordumuzun “muvazzaf kölesi” küçük zâbitin çilesi bitmek bilmedi…
1925 senesinde meriyyete koyduğu aşağıda gördüğünüz 648 sayılı kânun ile T.C. Devleti;
1 senelik tahsile karşılık olarak kara küçük zâbitden tam 10 sene “mecburî hizmet” almaya başladı.
Ordumuzun “muvazzaf kölesi” küçük zâbite” biçilen 10 senekik “mecburî hizmet” gömleğini
Dönemin Müdafaai Milliye Veliki tekâüt zâbit Recep (PEKER) Bey, şöyle izâh etdi;
MÜDAFAAİ MİLLİYE VEKİLİ (Millî Savunma Bakanı) RECEP BEY — (Kütahya); Efendim; (…) Müdafaai Milliye Encümeni kıdemsiz olan sınıfı kaldırmış ve kıdemli olan sınıfı kabul etmiştir. Onu da şu farkla:Kıdemli küçük zabitan için on sene hizmeti mecbureyi kabul etmiştir. Bir defada on sene hizmeti mecbureyi tekeffül etmeyi kabul edecek küçük zabitan az bulunur. On sene hizmet mecburiyetini kabul ederek orduya girmek ağır bir şeydir. Dört buçuk sene hizmet etmeyi kabul ederek aynı maaşı almak üzere girerse ondan sonra tekrar temdit eder. Binaenaleyh safha safha icabında beş sene, on sene kalabilir. Fakat bir kerede ben on sene kalacağım diye senet vermesi, haleti ruhiye ve insanların serbestiye iştiyakından dolayı o kadar tabiî ve mümkün değildir. (…) Encümenin maddesi kabul edilirse o zaman on sene hizmet edecektir. Böyle olursa küçük zabit bulamayacağız, Kimse rağbet etmeyecektir ve ihtiyaç temin edilmeyecektir. İhtiyaç hâsıl olmayacaktır.
|
Netekim, benim teğmenim!
Ordumuzdaki “en kıdemli asubayın” “en kıdemsiz subaydan” daha az maaş aldığı konusunda
Zottirik Kenan EVREN’in şöyle bir laf etdiği söylenir;
“Başçavuş bile olsa, benim teğmenimden fazla maaş alamaz!”
Zorti’nin hakkını zorti’ye teslim edelim;
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan EVREN’nin böyle bir söz etdiğine dâir olmak üzere
Ben Eski Tüfek bugüne kadar bir belge bulamadım!
“Başçavuş, asteğmenden fazla maaş alamaz!” sözünü
İlk olarak kimin yumurtaladığını söyleyeceğimi
Asubay Tefrikası -1-‘de 3 sene evvel sizlere muşdulamış idim.
Şimdi okuduğunuz Asubay Tefrikası -9-‘da Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK
Bu sözü ilk olarak kimin söylediğini bugün, burada size fâş eyleyeceğim.
Küçük Zâbitân Maaşı Hakkında Kânun TBMM’de 109’uncu inikadda müzâkere edilir iken
Müdafaai Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) mütekait zâbit Mehmet RECEP (PEKER) Efendi şöyle dedi;
“Başçavuş, asteğmenden fazla maaş alamaz!”
İşde belgesi;
MÜDAFAAİ MİLLİYE VEKİLİ (Millî Savunma Bakanı) RECEP BEY — (Kütahya); (…) Yalnız bunda bendeniz bir şey derpiş ettim. Bin kuruş alan bir başçavuşun iaşe i ilbas i ciheti askeriyece temin edildiği için kendisine sarfedilen miktar en küçük rütbedeki zabitin maaşını biraz aşıyor.
Onun için en yüksek küçük zâbitin alacağı para, En küçük rütbede olan zâbitin alacağı paradan yüz kuruş az olsun.
Onun için Vekâlet (Müdafaai Milliye Vekâleti/ Millî Savunma Bakanlığı.IRBIK) dokuz yüz olarak tespit etmiştir. Mamafih bin derseniz de olur. Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi?
|
13 sene taalim ve tahsil etdirdiği,
Birinci sınıf levâzım ile ibâte, iâşe ve ilbâs etdiği Harbiye mezunu zâbitin “mecburî hizmeti” 15 sene.
Fakat
Talimgâhda verdiği 1 senelik talim-taallüme
Ve dahi
Yedirdiği “kara ekmek” ve sâde suya tirit cinsinden karavanaya “bedel” olarak
Küçük zâbitin “mecburî hizmeti” 10 sene!..
Bu devlet, ne gözel devlet!
Bu ordu, ne gözel ordu,
Bu adâlet, ne gözel adâlet, değil mi?..
* * * * *
T.C Devletinin kurucu irâdesi,
Cumhuriyeti teşkil etdikden 3 sene sonra
Türk Kânunu Medenisi isimli kânunu meriyyete koydu.
İsviçre Medenî Kânununu esas alarak hazırladığı bu kânun ile T.C Devleti, şunu emretdi;
Türk Kânunu Medenisi
Şahsiyetin Himayesi, Ferağ ve Takyit Edilememesi;
YİRMİ ÜÇÜNCÜ MADDE — Kimse, medenî haklardan ve onları kullanmaktan kısmen olsun ferâgat edemez. Kimse, hürriyetini ferağ edemediği gibi kânuna veya adabı umumiyeye mugayir surette takyit dahi edemez.
|
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün 1926 senesinde Türk milletine verdiği bu hak;
4721 sayılı aynı kânunun aynı maddesi ile
İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile bugün dahi aynı şekilde muteberdir.
2 senelik tahsile karşılık olarak astsubaydan bugün isdenen “15 senelik mecburî hizmet”,
ATATÜRK’ün 1926 senesinde verdiği emirine ve irâdesine karşı alenen işlenmiş bir suçdur.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz 18 Mart 1926 târih ve 788 sayılı Memurin Kânunu ile T.C. Devleti,
Devlet adına “yurt içinde” tahsil verdiği memurun “mecburî hizmet” süresini tâyin ve tesbit etdi.
Bu kânuna göre yurt içinde 5 sene orta tahsil yapıp memur olan vatandaş;
Bu tahsil karşılığında devlete 5 sene “mecburî hizmet” edecek,
4 sene yüksek tahsil yapıp memur olan vatandaş da;
Bu tahsil karşılığında devlete 8 sene “mecburî hizmet” edecek idi.
Osmanlı Devletinin kendi zâbiti için yapdığı gibi,
T.C. Devleti de kendi memuruna verdiği;
* * * * *
T.C Devletinin kurucu irâdesi,
Cumhuriyeti teşkil etdikden 3 sene sonra
Borçlar Kânunu isimli kânunu meriyyete koydu.
İsviçre Medenî Kânununu esas alarak hazırladığı Borçlar Kânunu ile T.C Devleti, şunu emretdi;
Sözleşmenin sona ermesi
Belirli süreli sözleşmede
MADDE 430- Taraflardan her biri, 10 yıldan uzun süreli hizmet sözleşmesini 10 yıl geçtikten sonra, altı aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir.
|
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün 1926 senesinde Türk milletine verdiği bu hak;
6098 sayılı Türk Borçlar Kânunu madde 430 ile
İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile bugün de aynı şekilde muteberdir.
2 senelik tahsile karşılık olarak astsubaydan bugün isdenen “15 senelik mecburî hizmet”,
ATATÜRK’ün 1926 senesinde verdiği emirine ve irâdesine karşı alenen işlenmiş bir suçdur.
* * * * *
Asubay Tefrikası -9-‘un en çok çiçek açan kânunu,
Aşağıda gördüğünüz şu 1001 sayılı Gedikli Küçük Zâbit Menbalarına Dâir Kânun’dur.
İsimi her ne kadar gedikli küçük zâbit olsa da
Bizim köle gedikli küçük zâbit ile hiçbir ilgisi, akrabalığı yok!..
Konu; Harbiye, Askerî Tıbbiye ve Baytar Mekteblerinden tard edilen zâbit namzedi talebeler…
Evet, konu, zâbit yetiştiren mekteblerden tard edilen talebeler…
Beyaz subaylarımızın;
Asubay okullarının başarılı talebelerini harb okullarına nakledip
“Zâbit” yapdıklarına dâir ben şu güne kadar bir “kânun” görmedim!
Fakat subaylarımız;
Harp Okullarında başarılı olamayan talebeleri,
“Gedikli küçük zâbit mekteblerine” nakletmek için elvân çeşit kânunlar yapmışlar.
Ve dahi
“Zâbit” olmak için harbiyeye giren talebeleri “gedikli küçük zâbit” yapmışlar!..
Müdafâi Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) tekaüt zâbit Mehmet Recep (PEKER) Efendi,
Bu kânun teklifinin meclisde müzâkere edildiği 46’ncı inikâdda
Kânunun“mecburî hizmet” emreden maddesinin “gerekcesini” şöyle “müdafaa” etmiş;
Müdafâi Milliye Vekili tekaüt zâbit Recep (PEKER) Efendinin bu hesâbında korkunç bir hatâ var idi.
Şöyle ki;
Zâbit mekteblerinden tard edilen talebeler için olduğu gibi,
1 sene tahsile bedel olarak 1 sene “mecburî hizmet” yapılıyor ise;
3 sene tahsil verilen “gedikli küçük zâbitin” de 3 sene “mecburî hizmet” yapması gerekiyor idi.
Fakat
1927 senesinin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,
Köle asker yerine koyduğu “gedikli küçük zâbiti”
Aldığı tahsilin “iki misli mecburî hizmete” mahkum etdi!
Zâbitine şevkât kollarını açan dönemin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK,
Sıra “gedikli küçük zâbit”e gelince, köle sâhibi beyaz efendi gibi davranmakda hiç beis görmedi!..
Bu dönemde “gedikli küçük zâbit” sınıfının “mükellef asker” sınıfına dâhil olduğunu da bilelim.
* * * * *
1923 senesinde teşkil edilen Cumhuriyetimizin fâzilet ve nimetleri
T.C. Ordusu zâbitân heyetimizin omuzlarına yıldız yıldız yağar iken,
Aynı T.C. Ordusunun köleleri olan gedikli küçük zâbitân heyetinin sırtındaki “mecburî hizmet” kamburu,
Habis bir ur gibi her geçen sene biraz daha azgınlaşarak büyüdü!..
Deverân ve güzerân eyleyen seneler içinde Cumhuriyetimiz,
Gedikli küçük zâbitin maaşına zammeylemedi!..
Lâkin,
1925 senesinde 6 sene olan gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmetine”
1929 senesinde 9 sene birden zammeyledi!..
Aşağıda gördüğünüz 1446 sayılı Kânun ile;
Ordumuzun köle askeri olan gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmeti” 15 sene oldu!..
Gedikli küçük zâbite verdikleri 3 senelik tahsile karşılık olarak
Dönemin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,
Köle asker sınıfı olan gedikli küçük zâbit‘den bu tahsilin tam “5 katı mecburî hizmet” isdedi.
Daha 4 sene evvel, 1925 senesinde,
Harbiyeli “beyaz” talebelerimiz söz konusu olunca;
“Tahsil süresi kadar mecburî hizmet” diyen bülbüller,
Ordumuzun “mükellef gedikli küçük zâbit” heyeti söz konusu olunca 1929 senesinde;
Başka makâmlardan ve başka nakarât şakımaya başladılar…
Gedikli küçük zâbite verdikleri “3 senelik” tahsile karşılık olarak tam “5 misli bedel” isdediler.
Gedikli küçük zâbit‘in “mecburî hizmet” bu kânun ile 15 seneye “terfi(!)” etdirildi.
Cumhuriyetimize,
Cumhuriyet Ordusuna
Ve
Gedikli küçük zâbitâna hayırlı olsun!..
* * * * *
1930 senesinde 1675 sayılı kânun ile
Hava Makinist Mektebi mezunu gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmet” süresi gene 15 sene idi.
Aşağıda gördüğünüz bu kânunun meriyyete konulduğu 1930 senesinde
Hava Makinist Mektebinin tahsil süresi de “2 sene” idi.
Dönemin Başvekili Mustafa İsmet (İNÖNÜ)
Ve dahi
Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,
Köle asker sınıfı olan gedikli küçük zâbit‘den “2 senelik” tahsilin tam “7,5 katı mecburî hizmet” isdedi.
1930’lu senelere vâsıl olduğumuz zamânlarda
Askerî ortaokul ve askerî liselerde başarılı olamayan zâbit adayları, mekteblerinden tard ediliyor
Ve dahi
Cebren gedikli küçük zâbit okullarına nakledilip cebren gedikli küçük zâbit celb ediliyor idi.
Askerî ortaokul ve askerî liselerde 6 sene tahsil eden bu gençlerin “mecburî hizmeti” 15 sene idi.
Fakat
Hava Makinist Mektebinde verdiği 2 senelik taalim-taallüme
Ve dahi
Yedirdiği sâde suya tirit cinsinden karavanaya bedel olarak
Cumhuriyet Ordusunun “gönüllü “kölesi gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmeti” de 15 sene!..
Bir ordu düşünün!
6 senelik tahsil ile 2 senelik tahsili aynı kefeye koyup aynı muameleyi yapabilsin!
Bu devlet, nasıl bir devlet!
Bu ordu, nasıl bir ordu?
Buna karar veren zâbit, ne cins bir zâbit?
Bu adâlet, nasıl bir adâlet?..
* * * * *
1930 senesinde kabul edilen Askerî ve Mülkî Tekaüd Kânunu ile
Zâbit ve askerî memurlara 15 sene “mecburî hizmet” yüklendi.
Bu kânun teklifini Mâliye Vekâleti (Bakanlığı) hazırlamış idi.
Kânunun “mecburî hizmet” getiren 20’nci maddesi,
Hiçbir gerekce gösterilmeden komisyonda ve meclisde aynı şekilde kabul edildi.
1930 senesinde aâbit yetiştiren;
Subaylarımıza 1930 tahmil edilen 15 sene “mecburî hizmet” senesi,
2020 senesinde tahmil edilen “mecburî hizmet” süresi ile birebir aynı!..
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz 1934 seneli ve 2505 sayılı kânun ile Cumhuriyet Ordumuz;
Askerî lise,
Askerî orta mektep,
Harbiye ve deniz harp mekteplerinden tard edilen zâbit namzetlerini
Cebren gedikli küçük zâbit yapmaya son verdi.
Bu kânun ile artık butalebelerden “arzu edenler” gedikli küçük zâbit nasb edilecekler idi.
Ordu hesâbına Üniversite ve Baytar fakültesinde tahsildeki talebelerin ise
Cebren gedikli küçük zâbit celb edilmesine devâm edilecek idi.
Ve bu gedikli küçük zâbitânın cümlesi ordumuza 8 sene “mecburî hizmet” edecek idi.
Bu kânunun meriyyete konulduğu 1934 senesinde; Askerî orta mektepler (Rüşdiye)’de tahsil süresi 3 sene, Askerî liselerde tahsil süresi 3 sene, Harbiye ve deniz harp mektebinde tahsil süresi 3 sene, Ve dahi Ordu hesabına Üniversite ve Baytar fakültesindeki talebelerin tahsil süresi de 4 sene idi.
|
Bu zâbit mekteblerinden tard edilen talebenin; En az tahsil süresi 1 sene, En fazla tahsil süresi de 9 sene idi.
Fakat Gedikli küçük zâbit olanların hepsi için “mecburî hizmet” tek tip idi; Deniz, hava ve sanâtkâr sınıflarında 12 sene, Sâir sınıflarda ise 8 sene idi.
|
Dönemin meclis zabıtlarını okur iken;
Akıl, vicdân ve günün koşullarından uzak ve koyu bir irticâî zihniyet ile alelacele hazırladıkları
Ve dahi
Peşpeşe piyasaya sürdükleri yarım yamalak cır cır kânunlar ile
Cumhuriyet Ordumuza gedikli küçük zâbit temin etmek için
Dönemin Başvekili Mustafa İsmet (İNÖNÜ)
Ve dahi
Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ın
Derin bir çelişki ve târifsiz bir çâresizlik içine düşdüklerini gördüm!
ATATÜRK’ün müdâhalesi olmadan sıçmaya bile gidemeyen bu kurmay zâbit heyetinin şaşkınlığı,
ATATÜRK’ün delâlet etdiği Ordu Dâhili Hizmet Kânunu 1935 senesinde hazırlanasıya kadar devâm etmiş!
Başvekil Mustafa İsmet (İNÖNÜ)
Ve
Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK,
1492 sayılı kânun ile 1929 senesi Cumhuriyet Ordusunda;
Cihân Harbinde beyaz zâbitin yapmadığı bütün pis ve tehlikeli işleri sırtına yüklediği “gedikli zâbit” sınıfını cebren ve hile ile tasfiye etmiş,
Bilâhire
Alman bahriyesinde olduğu vech üzre bir “baş gediklilik” rütbesi ihdâs etmiş,
Ve bu sûretle
“Deniz zâbitân heyeti” ile “deniz gedikli küçük zâbitânı” arasında “sarih bir hattı fasıl çizmiş”,
“Küçük zâbit” sınıfını ise
Cebren “gedikli küçük zâbit” sınıfına tahvil etmiş ve 12 sene “mecburî hizmete” mahkûm etmiş idi.
Bir anda âdetâ sudan çıkmış balığa dönen gedikli zâbitlerin düşürüldüğü zelil durumu gören türk gençleri,
Küçük zâbit olmakdan köşe bucak kaçmaya başlamış idi.
Birer ikişer sene fasıla ile peşpeşe pisayasa sürdükleri bu “cır cır” kânunlar ile
Başvekil Mustafa İsmet (İNÖNÜ)
Ve
Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ın emir-gomutasındaki Cumhuriyet Ordusu âdetâ linet olmuş idi…
Ancak şu tâlihsizliğe bakınız ki
Cumhuriyet Ordusu zâbitân heyetinin götünü kaşıtacak “ortada sandık” asker sınıfı tertipleme tezgâhı hep geri tepmiş idi…
İsmet-Fevzi ikilisi;
“Zâbit” olmak için harbiyeye giren talebeleri bile “gedikli” yapacak kadar gözünü ve vicdânını karartmış idi.
Fakat
1934 senesinde piyasaya sürdükleri 2505 sayılı kânun ile İsmet-Fevzi ikilisi;
Birden bire irşâd oldular ve insâfa geldiler!..
Zâbit mekteblerinden tard etdikleri talebeleri cebren “gedikli küçük zâbit” celbetmekden vazgeçdiler.
Aynı İsmet-Fevzi ikilisi;
Sâdece 2 sene tahsil verdikleri Cumhuriyet Ordusunun köle askeri “gedikli küçük zâbit”lerinden
Davşanın götünden gıl yolar gibi tam 12 sene çatır çatır “bedel” yolmaya devâm etdiler.
Birinci Cihân Harbi meydân muharebelerinin muzaffer gomutanları,
Cumhuriyet Ordumuz beyaz zâbitân heyetinin götünü kaşıtacak bir asker sınıfı teşkil etmek için girdikleri muharebelerinin mutlak mağlup gomutanları oluverdiler…
Çünkü;
İsimi ne olur ise olsun, “zâbit ile er arasında” görev yapdırmak için tezgâhladıkları asker sınıfı,
“Alışmadık götde don durmaz” misâli Türk milletine bir türlü uymuyor idi.
Çünkü;
Türk evlâdının hilkâti ve mizâcı,
Teşbihde hatâ câizdir, “zâbit ile er arasında”, “kuma” görevi yapmayı asla kabul etmiyor idi!
Ya içinde yaşadığımız 2020 senesinde durum ne merkezde acap?..
* * *
Yukarıdaki “kuma” teşbihimizden rahatsız olan “astsubay” var ise şâyet,
Bu meslekdaşlarım şu suâlin cevabını versinler!
Ne diyor beyaz subaylarımız; “Biz bir aileyiz”
Ailede;
Ve
Değil mi?
Peki,
“Astsubay” olarak senin bu ailedeki yerin ne?
Çocuğu olmadığın belli de!..
Ey sen “astsubay” meslekdaşım! Sen, bu ailede nesin?
“Astsubay” meslekdaşım, söyle bana!
Bu suâle verecek cevâbın var mı?..
* * * * *
1942 senesinde aşağıda gördüğünüz 4260 sayılı kânun piyasaya sürüldü.
Bu kânunun maksadı;
Ordu nâmına üniversitede okur iken tard edilen talebelerden “isdekli” olanları gedikli küçük zâbit yapmak idi.
Kara ve Deniz Harp Okulları tahsil süresi 4+4 = 8 sene,
Ordu nâmına talebe okutan üniversite ve veteriner fakültelerinin tahsil süresi 4 sene idi.
Bu zâbit mekteblerinden tard edilen taleberlerden “arzu edenler” gedikli küçük zâbit celb edilecekler
Ve aldıkları 4-8 sene tahsil için 12 sene “bedel” ödeyecekler idi.
Fakat
Ortaokulda aldığı sâdece 3 senelik tahsile karşılık olarak,
Köle gedikli küçük zâbitler ise 8 sene dike dike “bedel” ödeyecek idi.
* * * * *
Genelkurmay Başkanının 1947 senesinde tezgâha sürdüğü aşağıda gördüğünüz kânun,
Harb okullarının târihcesinde hiç bahsedilmeyen bir hakikâti fısıldıyor bize…
Askerî liseler, harb okulları ve üniversitelerde başarılı olmayan subay adaylarımız
1927 senesinden beri cebren ve hile ile gedikli küçük zâbit celbediliyor idi.
Meğerse Genelkurmay Başkanlarımız subay mekteblerinde başarılı olamayan harbiyelileri
Askerî Muamele ve Hesap Mekteblerine naklediliyor ve askerî memur yapıyorlar imiş!
Askerî memur sınıfını niye tertip etdikleri de bugun bu makâlemizde ortaya çıkıyor!
Askerî lise,
Askerî orta okullar,
Harb ve deniz harb okulları ile
Ordu hesabına diğer Yüksek Öğrenim Kurumlarından tard edilen öğrencilerden
“İsteyenler”, gedikli erbaş celb edileceker
Ve dahi
Ordumuza gedikli erbaş olarak 12 hizmet edecekler idi.
Cumhuriyet Ordumuza hayırlı olsun!.
* * * * *
Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni 1948 senesinde imzâladı.
Bu beyânnâmenin dördüncü maddesine göre T.C. Devleti;
1. Hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacak, 2. Kölelik ve köle ticâretini her türlü şekliyle yasaklayacak idi.
|
* * * * *
1948 senesinde imzâladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni,
T.C Devleti, aşağıda gördüğünüz Bakanlar Kurulu Karârı ile kabul etdi ve meriyyete koydu.
Bu Beyannâmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;
Kölelik ve köle ticâretinin her türlüsünü yasaklayacağını
Ve dahi
Memleketde hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacağını dünyaya taahhüt etdi.
Bakanlar Kurulu Kararı Karar Sayısı: 3 / 9119
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1948 tarihli ve 217 (111) sayılı karariyle kabul edilen ilişik “İnsan Hakları Evrensel Beyanname”sinin; Resmî Gazete ile yayınlanması ve Yayımdan sonra okullarda ve diğer eğitim müesseselerinde okutulması ve yorumlanması ve Bu beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip neşriyatta bulunulması, Dışişleri Bakanlığının 28/3/1949 tarihli ve 36084/122 sayılı yazısı üzerine Bakanlar "Kurulunun 6/4/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır. 6/4/1949
CUMHURBAŞKANI İSMET İNÖNÜ
|
* * * * *
T.C Devleti, 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânununu 1949 senesinde meriyyete koydu.
Bu Kânunun maksadı, o vakde kadar elvan çeşit kânunlara tâbi olan devlet memurlarını
Tek bir emekli çatısı altında toplamak ve teadül etmek idi.
5434 sayılı bu kânun, 1930 sene ve 1683 sayılı Askerî ve Mülkî Tekaüd Kânununu ilga etdi.
Bu kânunun zâbit ve askerî memur için şart koşduğu 15 senelik “mecburî hizmet” süresi,
Emekli Sandığı Kânununa aynen ithâl ve ipka edildi.
1949 senesi itibârı ile;
Harp okullarındaki toplam tahsil süresi 9 sene, “mecburî hizmet” süresi 15 sene,
Gedikli erbaş okulllarındaki toplam tahsi süresi 3 sene, “mecburî hizmet” süresi de tıpkı subaylar gibi 15 sene idi.
Subaylarımız için 9 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,
Ordumuzun köle askerleri gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile bedel olarak da gene 15 sene, “mecburî hizmet”,
Bu Ordu, ne şanlı ordu,
Bu Ordunun subayları ne gahraman subay,
Bu ordunun gedikli erbaşları ne “köle” askerler be!..
* * * * *
Bir askerin,
Bedelini ancak kanı ve canı ile ödeyebileceği “mecburî hizmet” konusunda,
T.C Ordusu, linet olmuş idi bir kere…
Karargâhda cır cır,
Kışlada cırt pırt!...
Kıt’a cart curt!..
Sahrada zart zurt!..
1950 senesine vâsıl olduğumuzda,
Şanlı Ordumuzun gahraman subayları,
Bir sabah uyandıktan sonra helâda cır cır makâmından kıllı zurna ötdürür iken
Yeni bir asker sınıfı icâd etdiklerinin farkına vardılar, vehleten; Gedikli erbaş!..
5619 sayılı kânun ile teşkil etdikleri
Ve dahi
Dünyânın hiçbir ordusunda mevcut olmayan bu “gedikli erbaş” sınıfını,
Düşman ordusunda bile olmayan budaklı bir kazığın üzerine oturtdular; 15 sene “mecburî hizmet”
Bir devletin bir ordusunda bir kânun;
Ancak bu kadar nâmert,
Ancak bu kadar nâmussuz,
Ancak bu kadar ahlâksız,
Ancak bu kadar rezil bir kânun olabilir idi!..
Oldu da! Hem de T.C Ordusunda…
5619 sayılı bu Gedikli Erbaş Kânunu, sâdece 15 ay yaşamış en kısa ömürlü ve en rezil kânundur.
Meclisden bir kânun çıkartmak için en az 15 aylık süre gerekir.
Bu kânunun meriyyete girer girmez ölü doğduğunu anlayan bizim dangalak subaylarımız,
Hemen peşinden 5802 sayılı Astsubay Kânununu tezgâha sürmüşler.
Nâmussuz ve ahlâksız subaylarımız 1950 senesinde;
“Gedikli erbaş” olarak tesmiye etdikleri köle bir asker sınıfı teşkil etdiler
Ve dahi
Bu köle gedikli erbaş sınıfını nâmussuz bir şekilde tam 15 sene “mecburî hizmete” mahkûm etdiler.
Subaylarımız için 8 senelik tahsile “bedel” olarak 15 sene “mecburî hizmet”,
Gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile “bedel” olarak da gene 15 sene “mecburî hizmet”,
Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..
İşde,
Gahraman subaylarımızın “gedikli erbaş” dedikleri köle askerleri
Sanki harbiye mezunu subaylar imiş gibi tam 15 sene “mecburî hizmete” mahkum etmelerinin
Osdurukdan gerekcesi!..
Ey bu kânunu hazırlayan ve pazarlayan beyaz subaylar! Mezarlarınızda ters dönün, inşallah!..
Subaylarımız için 8 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,
Gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile bedel olarak da gene 15 sene “mecburî hizmet”,
Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..
* * * * *
5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunu,
Meriyyete konulduktan sâde 15 ay sonfa iflâs edince,
Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES,
Genelkurmay Başkanını siklemeden 5802 sayılı Astsubay Kânununu meriyyete koydu.
Bu Astsubay Kânunu;
Aşağıda gördüğünüz gâyet sağlam gerekce ve hüsniyet ile hazırlanmış temel bir kânun idi.
Fakat
27 Mayıs’ın zulmet suratlı darbeci subayları,
Bu kânunu hiç tatbikâta koymadan 1967 senesine kadar beklediler.
Başbakan Adnan MENDERES’i idam eden
Ve dahi
Vatandaşın seçdiği milletvekillerinin teşkil etdiği hükümeti yıkan cellât ve ceberrut subayları,
1967 senesinde tezgâhladıkları 926 sayılı kânun ile,
5802 sayılı bu kânunu idam sephasında sallandırdılar.
Subaylarımız için 8 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,
Köle astsubaylar 2 veya 4 senelik tahsile bedel olarak 9 sene “mecburî hizmet”,
Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..
* * * * *
T.C Devleti NATO’ya üye olmadan bir sene evvel,
Kendisi bir hukukcu olan Demokrat Parti Tokad Vekili Muzaffer ÖNAL,
28 Mayıs 1951 Pazartesi günü TBMM’ye bir kânun teklifi verdi.
Gerekcesi itibârı ile târihe altın harfler ile yazılacak kıymetde olan bu teklifinde Muzaffer ÖNAL,
Subay ve askerî memurların 15 sene olan “mecburî hizmet” süresinin 8 seneye indirilmesini talep etdi.
Türk Ordusuna bugüne kadar biçilen binbir çeşit “mecburî hizmet” süresi hakkında
Bugüne kadar bilinen bütün askerlik târihimizde ifâde edilmiş en mükemmel gerekce olduğu için
Ve dahi
“Mecburî hizmet” hakkında bugünlerde laf geveleyenlere "ibret" olması için,
Tokad Vekili hukukcu Muzaffer ÖNAL’ın bu teklifini
Ve
Bu teklifini TBMM’de nasıl da reddedilemez gerekceler ile savunduğunu izhâr etdirmek için
Vekil Muzaffer ÖNAL’ın bu mükemmel kânun teklifini bugüne kadar ilk defâ duyurmak üzere
Bu kânun teklifinin tamamını
Ve dahi
Komisyon Raporlarını makâlemize misâfir ediyorum.
28.V.1951 Yüksek Başkanlığa
Subay, askerî memur re gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkındaki kanun teklifimi ilişik olarak sunuyorum. Gereken işlemin yapılmasını saygılarımla arzederim.
Tokad Milletvekili Muzaffer Önal
Subay, askerî memur ve gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkındaki kanunun gerekçesi;
Subay, askerî memur ve askerî mektep talebelerinin ordudan istifaları hakkındaki hükümler (1683) numaralı Askerî ve Mülki Tekaüt Kanununun 14, 20 ve 21 nci maddeleriyle tanzim edilmişti. 1683 numaralı Kanunun 5434 numaralı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilgası üzerine mezkûr hükümler 5434 numaralı Kanuna geçici 83 ncü madde olarak konulmuştur. Askerî istifa hükümlerinin Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde olarak ithali de gösteriyor ki, mezkûr hükümler eskimiş ve artık bugünün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Nitekim bahis mevzuu olan geçici 83 ncü maddedeki esas hükümlere göre, muvazzaf subaylarla askerî memurlar, subay veya askerî memur olduklarından itibaren fiilen on beş sene askerî hizmet yaptıktan sonra istifa edebilirler. Ancak, yabancı memleketlerde tahsil edenlerin veya staj görenlerin istifalarının kabulü, masrafları kendi taraflarından ödenmişse tahsil veya staja azimet ve avdet tarihleri arasında geçen müddet kadar, Devlet tarafından ödenmişse, bu müddetin iki misli kadar fazla hizmet etmeleriyle mümkündür. Askerî okullar talebelerinden istifa etmek istiyenlerin istifaları, Devletçe yapılan bütün okul masraflarının ödenmesine bağlıdır. Ancak, bunların emeklilik hakları başladıktan sonra, okul masraflarını verseler bile, istifaları kabul edilemez. Görülüyor ki bu hükümler hem gayriâdil, hem hukuk sistemimize aykırı ve hem de antidemokratiktir. Şöyle ki: 788 numaralı Memurin Kanununun 2919 numaralı Kanunla değiştirilen 64. maddesine göre, Devlet, özel idare ve belediyeler hesabına memleket içinde tahsil görenlerden orta tahsili bitirenler beş ve yüksek tahsili bitirenler ise sekiz sene müddetle; ve aynı idareler hesabına ecnebi memleketlerde Hükümetin tâyin ettiği müesseselerde tahsilini bitirenler de tahsil müddetlerinin iki misli kadar meslek ve ihtisasları dâhilinde hizmete mecburdurlar. Bunlardan hizmete alınmak için müracaat etmiyenlerle mecburi hizmet müddetlerini ikmal etmeden evvel vazifeden ayrılanlar tahsil müddetlerince kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemeye mecburdurlar. 5434 numaralı Kanunun geçici 83. ve 788 numaralı Kanunun 64. maddelerinin mukayesesinden de anlaşılacağı üzere, Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil yapan sivil memurların istifaları hakkındaki hükümlerle subay ve askerî memurların istifaları hakkındaki hükümler arasında bariz bir ahenksizlik ve adaletsizlik mevcuttur. Nitekim; Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına memleket içinde orta tahsil yapan sivil memurlar (5) ve yüksek tahsil yapanlar da (8) senelik mecburi hizmete tâbi tutuldukları halde, subaylar ve askerî memurlar, gedikli erbaşlar subay, askerî memur ve gedikli erbaş oldukları tarihten itibaren (15) senelik mecburi hizmete tabidirler. Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil yapanlar (Orta veya yüksek) tahsil müddetlerince kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemek şartiyle mecburi hizmetten aflarını temin edebildikleri halde subay ve askerî memurlara böyle bir hak tanınmamıştır. Onların mecburi hizmetleri bedenî mükellefiyet şeklindedir. Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil gören talebeler kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemek şartiyle her zaman istifa hakkını haiz oldukları halde askerî talebeler tekaüt hakları başladıktan sonra istifa edemezler. II - Kontinantal Avrupa devletlerinin en medenisi olan İsviçre'den alınmış bulunan Borçlar Kanununun 343 ncü maddesi (10) seneden fazla bir müddet için yapılan hizmet akitlerinde işçiyi bile bu akitte bağlı saymamaktadır. Bu hüküm her ne kadar hususi hukukta mevcut bulunan bir hüküm ise de âmme intizamına taallûk etmekte olduğundan kanun vâzıınca âmme hukukuna mütaallik kanunların tedvini sırasında da göz önünde tutulması icabeden bir kaidedir. Medeni mevzuat bir kimsenin çalışma hürriyetinde (10) seneden fazla feragatini bağlıyıcı bir esas olarak kabul etmemektedir. Esasen, Türk Kanunu Medenisi de hiçbir kimsenin medeni haklarından ve onları kullanmaktan kısmen olsun feragat edemiyeceğini, hiçbir kimsenin hürriyetini ferağ edemediği gibi kanuna veya genel âdaba aykırı olarak takyit dahi edemiyeceğini kabul etmiştir. Halbuki, yukarda arzedilen askerî istifa hükümleri medeni mevzuatın âmme intizamına mütaallik olarak kabul ettiği esas prensiplerle demokratik prensiplere ve Hükümetimizin iltihak ettiği İnsan Hakları Beyannamesine tamamiyle aykırı bulunmaktadır. III - Askerî istifa hükümlerinin sivil memurların istifa hükümlerine mütenazır olarak yeniden tedvini demokratik inkişafın zaruri bir icabıdır. Zira: Bugünkü demokratik inkişaf, vatandaşlar arasında külfet ve nimetlerde müsavat bulunmasını gerektirmektedir. Devlet hesabına dört sene yüksek tahsil gören bir sivil memur (8) senelik mecburi hizmete tâbi ve masrafını vermek suretiyle her an istifa hakkını haiz iken, bilfarz bir yüksek tahsil müessesesinde tahsilinin son senesinde orduya intisap suretiyle bir sene veya yalnızca bir gün müddetle ordu hesabına tahsil yaparak subay veya askerî memur çıkan bir vatandaşın hiçbir veçhile istifa hakknı haiz olmadan ve hiçbir mâkul gerekçeye istinat etmeden (15) sene bilfiil mecburi hizmete tâbi tutulması demokrasinin adalet, nısfet ve müsavat prensibine uygun düşemez. Ordunun subay ve memur ihtiyacının temini bu ıslahat ve adalet hareketine engel teşkil edemez. Zira, demokratik bir idare ordu kadrolarını vatandaşların bir kısmına fevkalâde ve gayriâdil külfetler tahmili suretiyle değil, demokratik ve mesleke cezbedilen vasıtalarla temin ve tedarike çalışmalıdır. Bunun aksi totaliter bir zihniyetin ifadesi olur. Mecburi hizmet Devletin yaptığı masrafların bir karşılığı bulunduğundan yapılan masrafla mecburi hizmet müddetinin mütenasip bulunması en basit bir hukuk prensibidir. Şurasını da esefle zikretmek icabeder ki, bugünkü askerî mecburi hizmet müessesesi Osmanlı Saltanatı zamanındakinden daha geri ve daha anti demokratiktir. Zira: 11.VIII.1325 tarihli Askerî Tekaüt ve İstifa Kanununun 50, 51 ve 52. maddelerine göre, Subaylarla askerî memurlar duhullerinden itibaren (10) sene hizmet etmek suretiyle istifalarını istiyebilirler. Daha evvel istifa etmek istiyenler mektepte bulundukları müddetçe kendilerine sarfolunan masrafı tamamen ödemek şartiyle yine istifa hakkını haizdirler. Yabancı memleketlere gönderilen subay ve askerî memurlar da (10) sene hizmetten sonra ecnebi memlekette kendilerine yapılan masrafı iade etmek suretiyle istifa edebilirler. Görülüyor ki, bu hükümler bugünkülerden daha âdil ve insan hak ve hürriyetlerine ve ordu ihtiyaçlarına daha uygundur. Bu hükümlerin mer'i olduğu İmparatorluk devrinde ordunun personelsiz kalmadığı ve bugün sivil memuriyette de durumun böyle olduğu bir vakıadır. İstifa hükümleri âdil bir şekilde tanzim edilecek olursa ruhan askerlikle imtizaçları gayrimümkün bir hal almışolanlar çekilme hükümlerinden istifade ederek ordudan ayrılmak ve memlekete yararlı olabilecekleri başka bir hizmet sahasına atılmak imkânını bulurlar; bu da hem memleketin menfaatine olur ve hem de askerî disiplin ve otoritenin daima sağlam bünyeli olarak kalmasını temin eder. Ordu disiplininin kendine has bir ruhî karakterin mevcudiyetini şart kıldığı tabiîdir. Bu cihet, adlî tıp heyetinin verdiği muhtelif raporlarla da ilmen sabit bir hale gelmiştir. Mecburi hizmet müddeti (15) sene gibi uzun bir müddet olunca ruhan askerî disiplinle imtizaç edemiyecek durumda bulunanlar bu disiplin çemberinden kendilerini bir an evvel kurtarabilmek için muhtelif vesilelerle suç işlemek, ezcümle metres hayatı yaşamak ve yahut da intihara teşebbüs etmek gibi elîm ve feci ruh dalâletleri göstermektedirler. Bu husus Millî Savunma Bakanlığının ilgili dosyalarının tetkikiyle kolayca, anlaşılabilir. Bu itibarla, askerî mecburi hizmet müessesesininordu disiplin ve kriminalite ile olan münasebeti gayrikabili inkârdır. IV - Askerî istifa hükümlerinin mâkul ve âdil bir hadde indirilmesi halinde orduya müracaat edeceklerin miktarı da artacaktır. Bu da tabiî bir istifa rolü oynamak suretiyle ordu kudretinin genç, dinamik ve enerjik ellerde kalmasını ve binnetice ordu personel kalitesinin yükselmesini temin edecektir. İşte yukarda arzedilen mülâhazalar sebebiyle ve sivil Devlet memurlarına muvazi bir Askerî İstifa Kanunu tedvini maksadiyle 788 numaralı Memurin Kanuniyle (4489) numaralı Yabancı Memleketlere Gönderilecek Memurlar hakkındaki Kanun ve 5434 numaralı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun muvakkat 83 ncü maddesi ve 5619 numaralı Gedikli Erbaş Kanununun 15 nci maddesi hükümleri göz önünde tutularak bu kanun tasarısı hazırlanmış,Askerî mektep talebeleri mukavele ile orduya intisap ettiklerinden ve mukavelelerinde mecburi hizmete dair hükümler bulunduğundan bunlar hakkında ayrıca bir hüküm sevkına lüzum görülmemiştir. İlgili komisyona havale edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur. Tokad Milletvekili Muzaffer ÖNAL
|
(…) Teklif, subay ve askerî memurların mecburi hizmet müddetlerini sekiz sene olarak derpiş eylemiş ise de komisyonda vâki müzakere ve münakaşalarda teklif sahibinin rızasının da inzimamiyle bu müddet on sene olarak kabul edilmiştir.
|
Tokad Milletvekili Muzaffer Önal’n subay, askerî memur ve gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkında kanun teklifi Maliye ve Millî Savunma Bakanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı temsilcilerinin huzuriyle komisyonumuzca incelendi. Gerekçede belirtilen hususlar ve Hükümet temsilcilerinin verdikleri izahat nazara alınarak teklifin lüzumu üzerinde tam bir mutabakata varıldı ve Millî Savunma Komîsyonuu raporu esas ittihaz olnunarak maddelerin müzakeresine geçildi. Başlık, ve birinci madde Mîllî Savunma Komisyonundaki gibi aynen kabul olundu.
|
MADDE 1. — Muvazzaf subaylar ile askerî memurlar, subay ve askerî memur olduklarından itibaren fiilen (10) yıl askerî hizmetlerini yaptıktan sonra istifa edebilirler.
|
* * * * *
T.C Devleti;
İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni 1948 senesinde imzâlamış idi.
Bu Beyannâmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;
Kölelik ve köle ticâretini her türlüsünü yasaklamış idi
Ve dahi
Memleketde hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacak idi.
1954 senesinde geldiğimizde,
T.C. Devleti bu kez de İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’ni imzâladı.
Bu Sözleşmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;
1. Hiç kimseyi “köle” ve “kulluk” hâlinde tutmayacak, Ve dahi 2. Hiç kimseyi zorla çalıştırmayacak veya “mecburî çalışmaya” tâbi tutmayacak idi.
|
* * * * *
T.C Devleti NATO’ya üye oldukdan dört sene sonra,
NATO’nun okyanus ötesindeki ağababası bir kânun meriyyete koydu.
Bu kânun ile NATO’nun ağababası,
Coni Harp okullarında verdiği 4 senelik tahsile bedel olarak
Kendi subaylarından sâdece 5 sene “mecburî hizmet” isdedi.
3 senelik süre için de “ihtiyât” olarak izinli sayılacak idi.
Türk Ordusunda bizim her boku bilen beyaz subaylarımızın bugün dahi yapdığı gibi;
Coni Ordusundan ayrılanlara dayatılan tazminât yok, hapis cezâsı hiç yok!
Nerede olur ise olsun!
Zor ile güzellik olmuyor, değil mi?..
Coni harp okulundan mezun olup da Amerikan Ordusuna giren bir subay,
Haysiyetsiz bir şekilde ordudan ayrılmak isdiyor ise şâyet;
Teğmen nasbedildiği gün subaylıkdan istifa edebilir!
Haysiyeti ile ordudan ayrılmak isdiyor ise şâyet,
5 sene görev yapar. 5 senenin sonunda da ertesi gün istifa edip orduya son selâmını verir!
Amerikan subayının “mecburî hizmet” kuralı bu kadar basitdir. 1956 senesinden beri de böyledir…
İşde,
Coni subay ve erinin,
Göreve başladığının ertesi gününden itibâren ordudan tel tel ayrılışlarını gösderen çizelge…
§4348. Cadets: agreement to serve as officer; Bölüm 4348- Harb okulu öğrencisi; Subay hizmet sözleşmesi;
(a) Each cadet shall sign an agreement with respect to the cadet's length of service in the armed forces. Harb okulu öğrencisi, Orduda yapacağı görev süresine dair olmak üzere sözleşme imzâlar.
The agreement shall provide that the cadet agrees to the following: İmzâladığı bu sözleşme ile harb okulu öğrencisi aşağıdaki şartları kabul eder.
(1) That the cadet will complete the course of instruction at the Academy. (2) That upon graduation from the Academy the cadet— (A) will accept an appointment, if tendered, as a commissioned officer of the Regular Army or the Regular Air Force; and
(B) will serve on active duty for at least five years immediately after such appointment. (B) Göreve başladıkdan sonra muvazzaf subay olarak en az beş sene hizmet eder.
|
Amerikan “erinin” "gönüllü hizmet süresi" ise “sözleşme” ile karşılıklı olarak tesbit ediliyor.
Bu süre de kuvvetlere göre 2 sene ile 5 sene arasında değişiyor.
Amerikan Ordusunda “astsubayların” mecbûrî hizmet süresi nedir diye sormayın!
Çünkü;
Amerikan Ordusunda “astsubay” isimli “kuma” cinsinden bir asker sınıfı hiçbir zamân mevcut olmadı.
Mevcut diyenler de götlerinden uyduran câhil ya da âdi yalancılardır.
* * * * *
27 Mayıs darbesinin çetebaşı subayları,
Bu darbeden 16 sene sonra bir kânun tezgâha sürdüler; TSK Personel Kânunu.
Bu darbe kânunu ile cuntacı subaylarımız;
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde yapdığı 5802 sayılı Astsubay Kânununu ilga etdi,
Bu kânun ile MENDERES’in “astsubaya” verdiği bütün hakları da gasp etdiler.
926 sayılı bu kânun piyasaya sürülesiye kadar astsubayın “mecburî hizmeti” 9 sene idi.
Darbeci subaylarımız, astsubayların maaşına zam yapmadı!
Fakat
Bu darbe kânunu ile beyaz subaylarımız;
Ordumuzun köle askeri olan “astsubayın” “mecburî hizmeti”ne 1 sene zam yapdı…
Şimdi,
Muhterem “astsubay” meslekdaşlarım;
27 Mayıs darbeci subaylarının 1967 senesinde tertip etdiği
Ve dahi
Bir darbe kânun olan 926 sayılı TSK Personel Kânunu’nun
“Mecburî hizmet” süresini tesbit eden 112 maddesinin
Kânun teklifinde 115’nci madde olarak müzâkere etdiği 111 sayılı Birleşimine,
01 Haziran 1967 Perşembe gününe gidelim
Ve dahi
“Muvazzaf subay” ve aslında “muvazzaf olmayan astsubayın” “mecburî hizmet” süresi konusunda
Hangi milletvekili ibretlik ne laflar etmiş, kendi ağızlarından bir işitelim hele!..
Meclisi B : 111, 1.6.1967. O : 1
ONUNCU KISIM Yükümlülük
I - Subayların ve astsubayların yükümlülüğü
Madde 115. — Muvazzaf subaylar , astsubaylar, subay ve astsubay naabedildüklerinden itibaren, fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.
|
BAŞKAN — Madde hakkında söz istiyen? Buyurun Sayın Yılanlıoğlu
|
İSMAİL HAKKI YILANLIOĞLU (Kastamonu) — Muhterem arkadaşlarım, madde «Muvazzaf subaylar, astsubaylar, subay ve astsubay nasbedildiklerinden itibaren fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler» diye kesin bir hüküm var. Evvelâ bu hükmü Anayasanın kişi dokunulmazlığı maddesine aykırı bulmaktayım. Madde 14 diyor iki, «Herkes, yaşama, maddi ve mânevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine sahiptir.» Şimdi, istifa etmesin, etti istifa, ne olacak, hapis mi yapacağız, zorla tutup eline kelepçe vurup hizmet mi gördüreceğiz? İstifa edemez, ederse, zorla bir subayı, hele Silâhlı Kuvvetler gibi, ordu gibi çok daha mühim müessesede zorla çalıştırabilir miyiz ve bunu Yüce Heyetiniz doğru bulabilecek mi? İstifa ettiği takdirde birtakım tazminatı, müeyyidesi konulur. Bu şekilde katî olarak hüküm konmaz. Bu durumda maddeyi tatbik etmek de zordur. Ne yapacaksın istifa edene. Binaenaleyh, bu hususta Komisyon izahat vermek lûtfunda bulunurlarsa mesele açıklığa kavuşmuş olur. Aksi takdirde bu maddenin değiştirilmesi daha uygun olur. Hürmetlerimle.
|
BAŞKAN — Buyurun llyas Kılıç.
|
İLYAS KILIÇ (Samsun) — Muhterem arkadaşlarım, Sayın Yılanlıoğlu'nu dinlememiş olsaydım söz almayacaktım. Şimdi arkadaşlar, arkadaşlarımız zannediyor ki, hep şahsın hakkı vardır. Devlettin hakkı yok mu? Devletin de hakkı vardır. Şahsın hakkı olduğu yerde Devletin vazifesi, Devletin vazifesi olduğu yerde şahsın hakkı vardır. Şimdi bu umumi bir hüküm ve mecburi hizmettir, bütün kanunlarda buna muvazi olarak 3-5 sene gibi hükümler vardır. Siz alıyorsunuz bir kişiyi, Devlete ait okullarda okutuyorsunuz, diğer mekteplerden ayrı olarak birtakım haklar ve statüler tatbik ediyorsunuz, ondan sonra Devlete hizmet vermeye başlıyor e, onun okuduğu müddetçe Devlete hizmet etmesi Anayasaya mugayir değil, onun asğari bir müddetle yükümlü olması esasen okumuş olduğu mekteplerde Devletin kendisine sarf etmiş olduğu masrafların emeği karşılığı olarak kabul edilmiştir. Peşinen kabul edilmiş, buna ait mektebe girerken de şartname imza etmiştir. Binaenaleyh, buradaki on sene Anayasanın kişi haklarını tanzim ederken öngördüğü hükümlere bence asla mugayir değildir. Çünkü hak ve vazifeler karşılıklı olduğuna göre, sayın arkadaşım burada benim anlayışıma göre haksız gibi geliyor. Asgari müddettir bu ve normaldir. Benim hukukî anlayışımla da Anayasaya asla aykırı değildir. Şimdi ya istifa ederse, evet edebilir. Ama diğer kanunlarda da buna muvazi hükümler vardır. Onlara tabi olacaktır, istifa ederse. O zaman cezai hüküm giyecektir. Yani cezayı müstelzim bir fiil işlediği zaman ona ait kanun var arkada, yanda ona ait kanun var, o kanun kendisine elbette ki tatbik edilecek. Yabancı ile evlense. Evlenemez diyor, müstafi sayılacaktır. Şimdi şu anda aklıma gelmiyor, fakat buna mümasil birtakım hükümler var, yapılamaz, yapılırsa cezası var; Ceza kanunlarından bu müesseselerin çalışmasını tanzim eden ve çalışma esnasında işlemiş olduğu fiillerin hukukan suç veya suçun cezayı müstelzim olduğu hallerde de kendisinin hesap vereceğine ait ayrıca kanunlar vardır. Binaenaleyh 10 senelik bir müddet asla Anayasaya mugayir değildir. Normal kabul edilmiş ve diğer kanunlarımızda buna ait hükümler vardır. Ben üzülerek söyliyeyim ki, bir arkadaşımla aynı fikirde değilim. Tahmin ediyorum ki diğer arkadaşlarım da benimle beraberdir. Saygılar sunarım.
|
BAŞKAN — Sayın Akalın buyurun.
|
MUSTAFA AKALIN (Afyon Karahisar) — Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, tüm Silâhlı Kuvvetler Personel Kanununun 115 nci maddesinin getirdiği hüküm ilk bakışta Anayasaya aykırı gibi görünür. Hakikaten arkadaşımız Yılanlıoğlu'nun dediği gibi, on sene gibi bir mecburiyet koymak, istifa edememesi için tahdit koymak ilk bakışta insana hürriyeti tahdid ediliyor gibi ve Anayasaya aykırı gibi geliyor. Ama hepimizin bildiği üzere nihayet Türk Devleti kuruluşundan bu güne kadar askerî bir Devlet olarak kurulmuş, ve binaenaleyh askerliği mecburi olarak kabul etmiş bir Devlet için eğer subay ve astsubayların 10 sene hizmet etme mecburiyetni Anayasaya aykırı görürsek, o takdirde mecburi hizmet olarak vatan evlâdını alıyoruz, evinden getiriyoruz, askersin diyoruz ve onu kanunların tâyın etdiği müddet kadar 1,5 - 2 sene hattâ bir zamanlar, 4 yıl askerlik yaptırılıyordu. Asker, kalkıp da hayır ben yapmıyacağiım diyebiliyor mu? Hayır diyemez. Kaldı ki diğer maddelerde yeri gelecek o zaman yine filkrimizi beyan edeceğiz, belki ileride 118 nci madde gelecektir, orada bahis mevzuu oluyor. Harb okulu ve yüksek okullardaki talebelerin, astsubay öğrecilerinin ve bir aylık intibak devresinden sonra istifa edemiyecekleri hususu üzeninde belki tartışılabilir. Ancak, artık subay çıkmış, astsubay olmuş, Devlet ona birtakım sırlarımı açmış, bir takım bilgiler öğretilmiştir. Elbette bunun karşılığı 10 yıl mecburî hizmet görürcesine istifa edememesi şartının konulması Anayasaya aykırı olmaz kanaatindeyim. Bu itibarla maddenin yerinde olduğunu ve aynen Ikalbulü gerıeiktüğini arz etmek isterim. Saygılarımla.
|
BAŞKAN — Sayın İşgüzar, buyurun.
|
HİLMİ İŞGÜZAR (Sinop) — Muhterem milletvekilleri, ben, benden önce konuşan arkadaşlarımın bâzı fikirlerine iştirak etmekle beraber bir noktaya temas etmek için huzurunuza geldim. 115 inci madde Anayasaya aykırı bir madde değildir. Çünkü kamu yararı olduğu yerde özel şahıs ve kişilerin menfaatleri ondan sonra gelir. Her şeyde bir vazife hak ve mükellefiyetler karşılıklı birbirlerine çeşitli tâvizler venmek mecburiyetindedir. Burada «Muvazzaf subaylar, astsubaylar, subay ve astsubay nasbından itibaren 10 sene hizmet etmedikten sonra istifa edemezler» kaydı, esasında askerliğin icabatıdır. Benden önce konuşan sayın arkadaşım Mustafa Akalın'ın da söylediği gibi, bâzı zaman memleket menfaatlerinin korunmasını sağlamak için şahısları askere alıyoruz, iki sene, üç sene, beş sene; bunları hizmet servisinde çalıştırıyoruz. Bu bakımdan Anayasa ile ilgisini şahsan bendeniz göremiyorum. Yalnız bu maddenin biraz daha elâstiki olabilmesi için; On yıl hizmet etmedilkçe istifa edemezler, ancak Devletin bunlara yaptığı çeşitli yardımlar vardır, çeşitli masraflar vardır, ödeme yapılır, masrafları ödeme yapmak suretiyle istediği zaman ayrılabilir imkânının maddede yer alması yerinde olurdu. Benim görüşüm bu merkezdedir. Hürmetler ederim.
|
BAŞKAN — Başka söz istiyen?... Buyurun efendim.
|
GEÇİCİ KOMİSYON BAŞKANI İSMAİL SARIGÖZ (Rize) — Muhteremi arkadaşlar, 115 nci madde subaylarla, astsubayların yükümlülüklerini tanzim etmektedir. Takdir buyuracağınız veçhile Silahlı Kuvvetlere lüzumlu personel yetiştirebilmek için Devlet harb okulları, astsubay okulları, harb akadamileri ve çeşitli okullar açmış ve bunlara talebe almak suretiyle Silahlı Kuvvetlerin çeşitli bölümlerine personel yetiştirmektedir. Bu personeli yetiştirebilmesi için Devletlin giriştiği türlü külfet vardır. Devlet buna mukabil âdeta hizmet akdi gibi bir akidle bu personelle kendisine bir yükümlülük tahmil etmek suretiyle bir akit yapmış durumuna girmekledir. Şimdi eski arkadaşlar hatırlıyacaklardır. Silâhlı Kuvvetlerde istifa süresi 15 yıldır. O zaman, bu sürenin Anayasaya aykırılığı iddia edilmedi, fazla, uzun olduğu iddia edildi ve bilâhara çıkarılan bir kanunla on yıla indirildi.
Yılanlıoğlu arkadaşımız bu sürenin fazla olduğunu iddia etseydi belki bir başka şekilde düşünmek mümkün olurdu. Ama Anayasaya aykırılığı İddia edildikte bunun Anayasaya aykırılığı ile uzaktan yakından bir alakası olduğunu kabul edemiyoruz. (1961 Anayasası, Md.65. IRBIK) Şimdi Sayın İşgüzar arkadaşım dediler ki; biz prensip itibariyle ve bir yükümlülük olması bakımından bunun muhafazasında zaruret görürüz. Ancak masrafları ödediği takdirde, Devletin yaptığı masraflar ödendiği takdirde bu kimselere istifa edebilme imkânlarını her sürede tanıyalım. Böyle anladım, yanlış anlamadıysam. Takdir buyuracağınız veçhile Silâhlı Kuvvetlerin bir personel plânlaması vardır. Bu suretle harb okullarında, çeşitli askerî okullarda okuyup, okullarını bitiren vatandaşlara, Devletin masraflarını ödediği takdirde istifa etme imkânını tanırsak, ona bir yükümlülük teklif etmezsek o takdirde Devletin personel plânlaması, Silâhlı Kuvvetlerim personel plânlaması alt üst olacaktır. Kaldı ki, komisyonumuzun verdiği bir önerge ile 5434 sayılı Kanunda özel olarak tanzim edildiği bâzı hallerde subaylar, istifa etmiş kabul edilmekte ve Devletim yaptığı masraflar da maddenin fıkralarında tesbit edilen hadler içerisinde kendilerinden tazminat olarak ödettirilmektedir. Bu yükümlülüğü şahsi haklar takyidediliyor diye kabul ettiler. Biz bunu böyle düşünmüyoruz. Meselâ şahsi hakların bâzı hallerde buradaki durumdan daha ileri nisbetlerde takyidedildiği vâkıdır. Fıkralarda gelecektir, yabancılarla evlenenler ayrı bir muameleye tabi tutuluyorlar. Bugün dışişleri memurları yabancı memurlarla evlendikleri takdirde istifa etmiş sayılıyor ve kendilerinden Devlettin yaptığı masraflar tahsil ediliyor. Bu itibarla burada bir zaruret varıdır. Anayasa ile uzaktan yakından aykırılık bakımdan bir alâkası yok. Maddenin aynen kabulümü istirham ederiz.
|
FERDA GÜLEY (Ordu) — Söz istiyorum.
BAŞKAN — Komisyon önergesi üzerinde mi?
FERDA GÜLEY (Ordu) — Evet.
BAŞKAN — Buyurun efendim.
C.H.P. GRUPU ADINA FERDA GÜLEY (Ordu) — Muhterem arkadaşlarım, evvelâ bundan evvelki birleşimlerde kabul edilmiş olan bir usule bu birleşimde de riayet edilmesinin kanunun müzakeresinde çok faydalı olacağını hatırlatmak istiyorum. Komisyon, şimdi dinlediğiniz veçhile, bu madde de 5434 sayılı Kanunun bu mesele ile ilişkin maddenin iki hükmünü, iki fıkrasını getirerek, diğer yönlerden düzeltmeler yaparak, maddeye hakikaten güzel şekil vermiştir. Metnin 115 nci maddesi okunmadan evvel komisyonun 115 nci maddesi okunsa ve müzakereye mevzu o olsaydı, bâzı arkadaşlarımız daha bu madde üzerinde aydınlanmış olacakları için ve bendeniz de bu sözü şimdi değil o vakit alacaktım. Muhterem arkadaşlarım, bu maddede subaylar ve astsubaylar istifa yönünden birleştirilmektedir. Çünkü, bu iki sınıf birbirinden istifa yönünden ayrı idiler. 5802 sayılı Astsubay Kanununa göre astsubaylar, dokuz yıl hizmet etmedikçe, subaylar da on yıl hizmet etmedikçe istifa edememekte idiler. Şimdi astsubaylar, subaylar gibi on yıl hizmet etmedikçe istifa edemez durumu getirilmektedir. Komisyonun değiştirgesinde de metindeki bu had muhafaza edilmiştir. Anayasaya aykırı değildir, tabiî hiçbir alâkası yoktur. Elbette ki Devlet, akdin iki tarafından biri olarak böyle bir şey getirebilir. Karşı taraf kabul etmezse mesele yoktur. Ancak, bu hizmet süreleri getirilirken bu işin hukuku, mantığı ne idi, ne olabilir? Evet Devlet bir şart koşuyor, kabul eden vatandaş gelir, kabul etmiyen gelmez. Ama, bunun bir mantığı, bir hukuku vardır. Bu da o şahsa Devletin yaptığı masraf ile izah edilebilir, hizmetin ağırlığı ile izah edilebilir. Yani unsurları vardır. Biri, 15 sene iken, öbürü değildi, biri 10 sene iken öbürü dokuzdu. Şimdi astsubaylara, ona da on sene diyoruz. Astsubay dediğiniz,
Subay, harb okuluna eğer doğrudan doğruya alınmışsa veya bir fakülteye doğrudan doğruya alınmışsa düşününüz
Hele ortaokuldan itibaren, liseden itibaren harb okulundan, kaynaktan böyle gelen bir subay, Devlete pahalıya mal olmuştur. Mecburi hizmet kıstası, nihayet böyle bir mantıktan hareket etmek iktiza eder. İkisi de on sene. Birine çok masraf yapıldığı için evet on sene, öbürüne o kadar masraf yapılmamış. Denilebilir ki, harb okuluna birden alsak... Hiç masrafsız geliyor, ona on sene diyoruz. Askerî mektepten gelen? Ona da on sene diyoruz. Evet, Devlet olarak, mukavelenin bir tarafındaki Devlet diyor ki, liseyi bitiren bir genç, on sene mecburi hizmetin vardır, gel. Şimdi...
|
BAŞKAN —;
Sayın Güley,
Müddetin beş dakika ile tahdid edilmiş olduğunu hatırlatırım efendim.
|
FERDA GÜLEY (Devamla) — Biliyorum efendim. Şimdi nihayet bunun astsubaylar için eski kanunda olduğu gibi dokuz seneye indirilmesi kanaatimce nasafete, madelete uygundur. Eğer bu plânlamayı bozuyor, işte hepsi on sene olsun falan diye bir direnme, efendim on senede birleştirme yoluna gidilecekse, ki ben bunu tervic edemiyorum, (tervic; bir fikire katılma, desteklemek.IRBIK) bu takdirde işte Anayasa ve kişi hürriyetlerine değinen arkadaşlarım için bilhassa söylüyorum, bunu da 5802 sayılı Kanunun dokuz seneyi tanzim eden hükmüne göre astsubay olmuşları, yani, halen bu tasarı çıkmadan evvel, kanunlaşmadan evvel, astsubaylık vazifesi yapmış olanları mutlaka bu hükmün dışına çıkarmak lâzımdır, işte Anayasaya ilişkin hüküm budur, müktesep hak vücut bulmuştur. Ben dokuz sene üzerinden hizmet yapacağım diye astsubay olmuşum. Bu kanun dolayısiyle on sene çalışana yeni bir hüküm getiriyor. Benden sonrakiler için tatbik edilebilir, benim için tatbik edilmemesi lâzımdır. Ya bu maddenin metninde bu gelmeliydi, ben bunu bekliyordum değiştirge önergesinden, yahut da daha evvelki bir maddede olduğu gibi, geçici maddelere bu madde ile ilişkin bir hüküm getirilmelidir. Komisyon eğer böyle getireceğiz derlerse hiç önerge filân verımiyerek kendilerine teşekkür ederim. Bu metnin oylanmasını rica ederim. Cumhuriyet Halk Partisi Grupu olarak bu iki husus dışında komisyonca gelen önergeyi tasvibettiğimizi saygılarla arz ederiz.
|
BAŞKAN — Komisyon, buyurun efendim.
|
GEÇİCİ KOMİSYON BAŞKANI İSMAİL SARIGÖZ (Rize) — Muhterem arkadaşlarım; Sayın Güley, astsubaylarla subayların mecburi hizmet sürelerinin onar sene olarak tesbitini, kendilerine Devletin yaptığı masraflar itibariyle bir kademeye tabi tutmak gerekir gibi, ben böyle anladım, beyanda bulundular ve dediler ki, meselâ askerî liselerde okumuş bir talebenin bilâhara harb otkıulunu bitirerek subay çıkması takdirinde Devletin yapacağı masraflar doğrudan doğruya astsubay okuluna girmiş ve astsubay çıkmış bir vatandaşa Devletin yaptığı masraflar arasında fark vardır. Bu fark doğrudur. Yalnız, biz burada Devletle bu okullara girip subay veya astsubay çıkacak olan vatandaşlar arasındaki akitte tek hizmet haddini de nazarı itibara aldık. Eğer, Devletin yaptığı masrafları nazarı itibara alarak, bu masrafların derecesine göre dereceli bir hizmet mükellefiyeti yükleseydik bu takdirde, Silâhlı Kuvvetlerde bir personel buhranına, bir personel plânlamasının intacına imkân kalmazdı. Mesele doğrudan doğruya harb okuluna girmiş, harb okulunu iki yılda veya üç yılda bitirmiş bir vatandaşın mükellefiyeti ile, o zaman askerî liseye girmiş bir vatandaşın mükellefiyeti arasında fark olacak ve bu personel plânlaması alt, üst olacaktı. Biz buna gitmedik. Her iki zümreyi de on yıl mecburi hizmete tabi tutmak suretiyle bir had içerisinde yükümlülüğe tabi tuttuk.
|
BAŞKAN — Muhterem arkadaşlarım; Geçici Komisyonun önergesini oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Kabul etmiyenler... Geçici Komisyonun önergesi kabul edilmiştir.
Geçici Komisyonun maddeye vermiş olduğu yeni şekli, 115 nci madde olarak oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler... Kabul etmiyenler... 115 nci madde yeni şekli ile kabul edilmiştir.
|
Ey, “astsubaylara” bu 15 senelik “mecburî hizmet” gömleğini giydiren 27 Mayıs'ın darbeci subayları!..
Mezarlarınızda şimdi ters dönün, inşallah!..
* * * * *
1971 senesine vâsıl olduğumuzda,
TSK’nın gahraman gomutanları subayları,
Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için
Yurt içi ve yurtdışına subaylar gönderdiğini keşfetdi…
Aşağıda gördüğünüz 1424 sayılı kânunun 36’ncı maddesi ile de
Bu “talebe” subaylarımızın “mecburî hizmet” süresini tesbit edecekler idi.
İyi bir teklif olduğunda “astsubay” sınıfını hukukda yok sayan subaylarımız,
Konu budaklı cinsinden “mecburî hizmet” kazığı sokmak olunca,
Köle asker astsubayları da kendi düşdükleri bok çukuruna çekdiler…
Bir astsubayın;
Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık ve mühendislik eğitimi için
Yurtiçinde veya yurtdışında kursa gönderildiği ne zamân görüldü?
İşde, nâmussuz subaylarımız,
Yuriçi ve yurtdışında tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitimleri için kendilerine kesilen 15 senelik “mecburî hizmet” cezâsına,
Hiçbir alâkası olmadığı hâlde, Ordumuzun köle askeri olan “astsubayları” da dâhil etdiler…
Köle astsubay sınıfına hayırlı olsun!..
* * * * *
Sözde Kıbrıs Barış Harekâtının ertesi senesinde;
Eskişehir milletvekili Ayşe Aliye KÖKSAL ve vekil 33 arkadaşı meclise bir kânun teklifi verdi.
Bu teklif ile;
Yurt içi ve yurtdışında Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için gönderilen subayların bu eğitimlerde geçen sürelerinin “mecburî hizmetden” mahsub edilmesini isdediler
Hiç alâkası olmadığı hâlde “astsubayları” da bu kânun teklifine, boşlukları doldurmak için “safra” niyetine eklemişler!
* * *
Meclisdeki harâretli münâkaşalara bakdığımda;
Bu kânun teklifinin kabul edilmesi için götünü yırtan vekillerden bâzılarının,
İç oğlanı dâmatlarının
Ya da
Daşşağı doğuşdan incili mahdumlarının bu eğitimleri alan “torpilli subaylar” olduğu hissine kapıldım.
Sömürgen subaylarımız;
Bu eğitimleri alan subayların kuyruğuna takdıkları “muvazzaf subayların” da “mecburî hizmet” süresini bu tufada 15 seneden 10 seneye indirmeye çalışmışlar!..
Fakat
Kendisi de tekâüd bahriye zâbiti olan sabık Deniz Kuvvetleri Komutanı
Ve dahi
Dönemin Cumhurbaşkanı olan Fahri Sabit KORUTÜRK bu zokayı yutmamış!
Şimdilik de olsa zor, oyunu bozmuş!
TBMM’nin kabul etdiği bu kânunu Cumhurbaşkanı;
27 Mayıs darbeci subayların yapdığı 1961 Anayasa’sı 93’üncü maddesinin kendisine verdiği yetkiye müsteniden reddetmiş.
Böylece mamacı subaylarımızın kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumları için verdikleri bu tezgâhda hevesleri kursaklarında kalmış!
Ve meclisin kabul etdiği bu kânun da böylece “kadük” olmuş!
* * * * *
1976 senesinde kabul edilen 2028 sayılı kânun ile
Yurt içi ve yurtdışında Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için gönderilen subayların bu eğitimlerde geçen sürelerinin 15 senelik “mecburî hizmetden” mahsub edilmesi için
1975 senesinde meclise verilen kânun teklifini
Kendisi de tekâüd bir deniz subay olan sabık Deniz Kuvvetleri Komutanı
Ve dahi
Dönemin Cumhurbaşkanı olan Fahri Sabit KORUTÜRK veto etmiş idi!
Daha aradan bir sene bile geçmeden,
Kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumlarının “mecburî hizmetinin” azaltılması için
TBMM’ye bir hücum daha yapdılar.
Aynı kânun teklifini daha şunun şurasında
Geçen sene reddeden Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK, birden bire irşâd oldu!
Artık bundan böyle;
Kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumları olan subaylarının;
Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim için yurt içi ve yurtdışında geçen süreleri, 15 senelik “mecburî hizmetden” mahsub edilecek idi.
Bir buçuk senelik kısa bir süre içinde 180 derecelik bu keskin dönüş için
Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK‘ü irşâd eden hakikât ne idi acap?..
* * * * *
27 Mayıs darbesi bahânesi ile T.C devletinin üzerine çullanan cuntacı subaylar,
Darbenin hemen ertesinde 1961 Anayasası’nı tezgâha sürmüşler idi.
Bu darbeden sâdece 20 sene sonra
Aynı suratlı fakat sâdece isimleri farklı başka darbeci subaylar
Bu kez de 12 Eylül’de T.C devletinin üzerine çullandılar.
Ve darbenin hemen ertesi senesinde de 1982 Anayasası’nı piyasaya sürdüler.
Darbecibaşı subay Zottirik Kenan, artık Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş idi…
Aynı sene içinde piyasaya sürdükleri 2642 sayılı aşağıda gördüğünüz şu kânun ile de
Devleti ele geçiren “muvazzaf subaylar” ile birlikde,
“Muvazzaf olmayan köle astsubayların” “mecburî hizmet” süresini 15 sene olarak tahkim etdiler.
* * * * *
TSK’nın muhteşem subay gomutanları,
Subay ve astsubay okullarından temin etmeyi beceremedikleri subayları,
Sivil piyasadan tedarik etmek için 2001 senesinde bir kânun tertip etdiler.
Bu kânun ile TSK’da ilk defâ olmak üzere “sözleşmeli subay ve astsubay” sınıflarını icâd etdiler.
Sayısını Genelkurmay Başkanlarının bilmediği "subay ve astsubay sınıflarına" ilâve olarak,
Artık ordumuzu “sözleşmeli subay ve astsubay” kurtaracak idi...
Gerzek subaylarımızın 2001 senesinde tertip etdiği
“Sözleşmeli subay ve astsubay” sınıfı hakkındaki düşüncelerimizi izhâr etdirmeden evvel,
Bu konuda gönderdiğim CİMER dilekceme
Ve dahi
Bu dilekceme Millî Savunma Bakanlığının verdiği cevâbı sizlere bildireyim.
Dönemin Genelkurmay Başkanının, dönemin siyâsî gerzeklerine dayatdğı
Ve dahi
2001 senesinde piyasaya sürdükleri “sözleşmeli subay ve astsubay” kânunu hakkında
Bıldır şöyle bir dilekce gönderdim CİMER’e;
KONU: TSK’de İstihdam Edilen Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında. İLGİ: (a) 4678 sayı ve 13 Haziran 2001 târihli TSK’de İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kânun. (b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. (c) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da merkûm kânun; TSK’de ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların hukukunu tanzim eden temel kânundur. S. Sayısı : 579 ile TBMM’ye takdim edilen işbu kânunun Komisyon Rapor sayısı ise 1/698’dir. Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonlarının hazırladığı işbu Komisyon Raporlarının “Genel Gerekce” başlığı altında; 4678 sayılı işbu kânunun hedefleri şöyle tefrik ve tavzih edilmekdedir; (…) Belirtilen sebepler çerçevesinde bir zaruret olarak ortaya çıkan sözleşmeli subay ve astsubay istihdamının; a) Kıt'aların takım komutanı ve küçük rütbeli subay ve astsubay ihtiyacının, harp okulu ve astsubay okulu kaynaklı subay ve astsubaylara nazaran daha ekonomik olarak karşılanması b) Yedek subaylara nispetle, daha uzun süre istihdam edileceklerinden birçok hizmetin kısmen profesyonel personel ile yürütülmesine imkân verilmesi, c) Harp okulu mezunu subayların daha etkin ve kritik görev yerlerinde kullanılması, d) Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi, e) İleride, dış kaynaktan subay alımı uygulamasının durdurularak denenmiş çalışkan, istikbal vadeden sözleşmeli subayların muvazzaf subay kaynağına aktarılarak, dış kaynağın getirdiği olumsuz personel problemlerinin asgari seviyeye indirilmesi, f) Üst kademelerde arzu edilen subay ve astsubay mahrutunun teşekkülünde idareye elastikiyet sağlanması, g) Kısmen profesyonel ordunun teşkiline bir adım daha yaklaşılması, h) Diğer subay ve astsubay kaynaklarında meydana gelecek değişikliklerin telafisinde elastikiyet sağlanması, ı) İstihdam alanında, ülke çapında yeni bir iş sahası açılması, j) Sözleşmeli astsubayın sırasıyla önce muvazzaf astsubay daha sonra da muvazzaf subay olabilmesi, Mümkün olduğundan motivasyon ve verimlilik açısından da herhangi bir problemle karşılaşılmayacağı değerlendirilmektedir.
2. İlgi (a)’da mezbûr işbu kânunun bugüne kadar geçen 18 senelik süre içindeki saha tatbikatı neticesinde; a. Kânunun yukarıda görülen temel hedefleri tahakkuk etdirilmiş midir? b. Tahakkuk etdirilmiş ise şâyet; b.1. Hangi hedefleri b.2. Hangi ölçü/derecede tahakkuk etdirilmişdir? c. İşbu kânun mucibince bugüne kadar istihdam edilen sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubay sayısı nedir? ç. İşbu kânun, hangi ülke kânunundan iktibas edilmişdir? d. Dünyanın hangi devletlerinin silahlı kuvvetlerde “sözleşmeli astsubay” istihdam edilmekdedir?
3. İşbu dilekcemin yukarıda görülen ikinci maddesinde tevcih etdiğim beş suâlimi İlgi (b ve c) mevzuât muvacehesinde Millî Savunma Bakanlığının cevaplamasını saygılarım ile arz eylerim.10.09.2019. 1902077502.
|
“Sözleşmeli subay ve astsubay” sınıfı hakkında yukarıdaki dilekcemde gördüğünüz suâllerime
30 Mart 2020 Pazartesi günü (bugün) Millî Savunma Bakanlığı aşağıda gördüğünüz şu cevâbı verdi.
CİMER Başvuru Cevabı
Translate message to: English | Never translate from: Turkish CM Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi <Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.; Mon 3/30/2020 5:39 PM To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
CİMER başvurunuz incelenmiştir.
Bilgi edinme talebiniz , 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ; Madde 7- Bilgi edinme başvurusu, başvurulan kurum ve kuruluşların ellerinde bulunan veya görevleri gereği bulunması gereken bilgi veya belgelere ilişkin olmalıdır. Kurum ve kuruluşlar, ayrı veya özel bir çalışma, araştırma, inceleme ya da analiz neticesinde oluşturulabilecek türden bir bilgi veya belge için yapılacak başvurulara olumsuz cevap verebilirler. Madde 25- Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır. Kapsamında değerlendirildiğinden cevap verilememektedir. İyi günler.
|
Yukarıda gördüğünüz cevâbına bakdığımda;
Sözleşmeli subay ve astsubay kânununun kabul edilmesi için
Millî Savunma Bakanlığı’nın 2001 senesinde TBMM’ye beyân etdiği “gerekceleri” çokdan unutduğunu
Ve aslında TBMM’deki konuşmalarında “osdurup osdurup” ipe dizdiğini gördüm!..
Aslında “sözleşmeli subay ve astsubay” kânununun yukarıda gördüğünüz “gerekcesi”, bahâne idi…
Fakat
Bu kânun ile subaylarımızın “mama” hânesine yazılacak “irâd” şahâne idi…
Bakınız,
Bu kânun ile nâmussuz subaylarımız, aslında ne "halt" etmek isdemişler;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE İSTİHDAM EDİLECEK SÖZLEŞMELİ SUBAY VE ASTSUBAYLAR HAKKINDA KANUN;
Dönem : 21, Yasama Yılı : 3. T.B.M.M. (S. Sayısı : 579).
Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698);
(…) Sözleşmeli subay ve astsubay sistemi ile;
harp okullarına alınacak öğrenci miktarı azaltılacak, ve mevcut öğrencilerin de kurmaylık ve yükselme şansları daha da artacak...
|
Peki, Sen, kurnaz kurmay subay ne yapacaksın?
Gebeş beylik beygiri gibi karargâhda;
Ve
Vay sizi, nâmussuzlar vay!..
|
* * * * *
2002 seçimlerinde devleti ele geçiren AK Parti isimli fırka;
Evvelâ “iktidâr” olmuş,
Muayyen bir zâman sonra da “muktedir” olmuş idi.
15 Temmuz’a giden meş’um ve dönülmez yolda;
Hem rakiplerini bir an evvel saf dışı bırakmak
Hem de
Akdaşlarını bir an evvel isdediği mevki ve makâmlara yerleştirmek için
2012 senesinde bir kânun piyasaya sürdü!..
Bu kânun ile;
"Muvazzaf subaylar"
Ve dahi
"Muvazzaf olmayan astsubayların" “mecburî hizmet” süresi 15 seneden 10 seneye tenzil edildi.
Gerekce mi?
Dört sene sonrasının 15 Temmuz akşamına bakmak kâfi olur!..
* * * * *
Devletin üzerine çullanan AK Parti fırkası,
15 Temmuz akşamı abdestsiz yakalanmış ve kelleyi teslim etmesine ramak kalmış idi!
2012 senesinde piyasaya sürdüğü 6318 sayılı kânun ile
15 Temmuz’un kozmik odasının kilidini açan hükûmet,
Aynı kapıdan rakiplerin girmesini engellemek için
6318 sayılı kânun ile açdığı kozmik kapıyı
15 Temmuz'un ertesi senesinde bu kez de 681 sayılı KHK ile kapatdı.
Bu KHK ile bıldır olduğu gibi Ak Parti fırkası;
Muvazzaf subayların
Ve dahi
"Muvazzaf olmayan astsubayların" “mecburî hizmet” süresini 10 seneden 15 seneye terfi etdirdi.
Gerekce mi?
Adama laf bir kere söylenir,
Biz de söyledik ya!...
* * * * *
AK Parti fırkası;
Daha bıldır, 681 sayılı KHK ile alelacele,
15 seneye terfi etdirdiği “muvazzaf subay” ve “muvazzaf olmayan astsubay” “mecburî hizmet” süresini
15 Temmuz’dan iki sene sonra tezgâha sürdüğü 7073 sayılı kânun ile tahkim etdi.
"Gerekcesi", bir kânunun nâmusudur!..
Darbe dönemlerinde darbeci subaylarımızın yapdığı kânunların bile
İyi kötü “gerekcesi” var idi.
Peki,
Ak Parti fırkasının 2018 senesinde yapdığı bu kânunun “madde gerekcesi” nerede?
"Madde gerekcesi bulunamadı!.."
* * * * *
Ne idüğü belli olmayan corona virüs ile çalkanan içinde yaşadığımız şu senenin
İçinde yaşadığımız ayının 11’nci gününde
“Muvazzaf olmayan astsubayların” “mecburî hizmet” süresinin tenzil edilmesi için
CHP milletvekili Murat BAKAN, TBMM’ye bir kânun teklifi tevdi etdi.
2/2714 Esas Numaralı bu kânun teklifi ile Murat BAKAN,
“Muvazzaf olmayan astsubayların” 15 sene olan “mecburî hizmetinin” 10 seneye indirilmesini talep etdi.
Kendisi de bir “astsubay” mahdumu olan CHP milletvekili Murat BAKAN,
TBMM’ye verdiği kânun teklifinin “genel gerekcesi”nde şu savları ileri sürdü.
GEREKÇE
Astsubayların eğitim süreleri Meslek Yüksekokulu mezunu oldukları için 2 yıl ve önlisans, subayların ise Harp Okulu mezunu oldukları için 4 yıl ve lisans düzeyidir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subay ve astsubay yetiştirme süresi ve birinin önlisans, diğerinin lisans düzeyinde olması ve bu eğitim için harcanan bedelin de farklı olması ancak eğitim süreleri farklı olan astsubay ve subayların aynı sürede mecburi hizmete tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olup, toplum vicdanını da zedelemektedir. Bu nedenle astsubaylar ile subaylar arasındaki mecburi hizmet yükümlüğü süresinin farklılaştırılması amacıyla bu kanun teklifi hazırlanmıştır.
|
Aynı zamânda hukukcu olan Murat BAKAN’ın kânun teklifinin “madde gerekcesi” de şöyle idi;
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1- 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 681 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Milli Savunma İle İlgili Bazı Düzenlemeler Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 29. Maddesi ile değişiklik yapılarak 926 sayılı Kanunun 112. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedikleri târihden itibaren fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” cümlesi “Muvazzaf subaylar subaylığa nasbedikleri tarihten itibaren (fiilen kelimesi burada yok. IRBIK) on beş yıl, muvazzaf astsubaylar astsubaylığa nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen on yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” şeklinde değiştirilerek; astsubay ve subayların eğitim süreleri arasındaki farktan kaynaklanan eşitsizlik giderilmeye çalışılmaktadır. Astsubayların eğitim süreleri 2 yıl, subayların ise 4 yıldır, bu eğitim için harcanan bedel de farklıdır. Dolayısıyla eğitim süreleri farklı olan astsubay ve subayların aynı sürede mecburi hizmete tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitklik ilkesine aykırı olup, toplum vicdanını da zedelemektedir.
|
Madde 1- 27.7.1967 tarihli 926 sayılı kanunun 112. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “ “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedikleri târihden itibaren fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” cümlesi “Muvazzaf subaylar subaylığa nasbedikleri tarihten itibaren fiilen on beş yıl, muvazzaf astsubaylar astsubaylığa nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen on yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” şeklinde değiştirilmiştir.
|
“Muvazzaf olmayan astsubayların” 15 sene olan “mecburî hizmet” süresinin 10 seneye indirilmesi için
“Astsubay” mahdumu ve hukukcu CHP milletvekili Murat BAKAN,’ın
TBMM’ye verdiği kânun teklifine “gerekcesi” açısından bakdığımda;
Bu kânun teklifinin “ölü doğmuş ve kadük” bir kânun olduğunu şimdiden ilan ediyorum.
“Muvazzaf olmayan astsubayların” “mecburî hizmet” süresinin 10 seneye indirilmesi konusunda
Murat BAKAN, sâmimî ise şâyet;
6077 sayılı kânunu TBMM’deki savunmasını kendine "örnek" alarak okumasını,
111 sayılı Birleşimi kendisine "ibret" alarak okumasını,
Ve dahi
Önemle tavsiye ederim.
Birincisi bu!...
Milletvekili Murat BAKAN’ın billmesi icâb eden ikinci husus da şudur;
Murat BAKAN, kusura bakmasın! Hem “gerekcesi”nin zayıflığı ve hattâ içinin "boş" olması bakımından Hem de "astsubay" için talep etdiği 10 senelik “mecburî hizmet” süresinin "çok olması" bakımından Bu kânun teklifini, bir hukukcu hazırlamışa hiç benzemiyor!
Yoldan geçen herhangi bir vatandaşı çevirsen ve durumu anlatsan! Desen ki; - Hacı, durum beyle iken beyle... Astsubayın “mecburî hizmet” süresi kaç sene olsun?
O vatandaş şöyle der; - "7,5 sene olsun, be müslüman!.."
Hukukcu Milletvekili Murat BAKAN;
Astsubay mahdumu Milletvekili Murat BAKAN “mecburî hizmet” konusunu;
Zahmet edip de araşdırdı mı acap?..
200 sene evvelinin Prusya Ordusundaki terâziye bile vursak, Türk astsubayına bugün verilen 2 senelik tahsilin bedeli en fazla 4 sene “mecburî hizmet” olabilir!
Sen kendi oğlunu 10 sene “mecburî hizmet” ile köle “astsubay” yapar mısın, Murat? Astsubay çocuğu olan Murat BAKAN'da Prusya Kralındaki kadar da mı vicdân ve insâf yok? Yazıklar olsun sana, Murat!..
Sevr Anlaşmasını Osmanlı Devletine dayatan yedi düvelin düşman gevuru bile 1920 senesinde Osmanlı küçük zâbiti için "12 sene mecburî hizmeti" şart koşuyor idi!..
Fakat Murat BAKAN, hovarda bir mirâsyedi gibi davranmış! Ve dahi Astsubaya 10 sene “mecburî hizmet” mahkûmiyeti giydirmiş. Köle “astsubaya” bir darbe de "astsubay çocuğu" olduğunu söyleyen Murat BAKAN vurmuş!
Murat BAKAN’ın cevâbını bilmesi icâb eden en iç gıcıklayıcı suâl de şudur;
Türkiye’nin sidik yarışdırdığı hangi ordularda “astsubay” ismi verilen “kuma” bir asker sınıfı var?..
Tanıyan var ise şâyet, kendisine söylesin! Elindeki bu uyduruk kânun teklifi ile Murat BAKAN, züccaciye dükkânına girmiş file benziyor... Astsubay çocuğu Murat BAKAN, bu kânun teklifi ile kaş yapayım der iken ancak göz çıkartabilir!.. |
* * *
Ordumuzun köle askerleri olan sözde “muvazzaf astsubay” sınıfının
Hâlen 15 sene olan “mecburî hizmet” süresini 10 seneye indirmek için
Astsubay çocuğu olan CHP milletvekili Murat BAKAN’ın TBMM’ye verdiği bu kânun teklifini
Bize bildiren kıymetli meslek büyüğümüz Fahrettin BAĞRI’ya bu vesile ile teşekkür ederim.
* * *
Yeri geldiğinde bizim her boku bilen Genelkurmay Başkanları;
NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sâhibiz diyerek dübürden üfürmeyi pek iyi bilirler!..
Peki,
Senin o birinci dediğin ordu ne durumda, sen ne durumdasın?
Amerikan Genelkurmay Başkanları;
1956 senesinden beri subayının "mecburî hizmet" süresini değişdirmemiş.
Erini de 1973 senesinden beri sözleşmeli olarak askere alıyor!
* * *
İngiltere’nin yazılı Anayasası bile yok!..
Yazılı Anayasa’sı olmayan bir devletin ordusu,
Askerinin "mecburî hizmet" süresini değişdirmek için linet göt gibi cırt pırt kânun yapar mı?..
Üniversite mezunlarını kabul eden İngiliz Harp Okullarındaki tahsil süresi sâdece 11 ay.
Bu tahsilin karşılığı "mecburî hizmet" ise sâdece 3 sene.
Erini de,
Amerikan Ordusunun yapdığı gibi 2 ilâ 5 sene arasında değişen süreler ile "gönüllü" olarak askere alıyor.
İngiliz ve Amerikan Ordularında;
“Astsubay” olarak tesmiye edilmiş “kuma” bir asker sınıfı olmadığını söylemeye hâcet yok!..
Fakat
Bizim her boku bilen Genelkurmay Başkanları;
Hem kendilerinin
Hem de kuyruklarına takdıkları ve “muvazzaf astsubay” dedikleri köle askerlerin mecburî hizmet süresini
1909 senesinden 2018 senesine kadar geçen 110 senede tam 28 kere değişdirmişler.
Bu yapdıkları ile beyaz subaylarımız, ordumuzu resmen bozmuş!
Bozulan sâdece ordumuz olmamış, elbetde,
Ordumuzu bozan subaylarımızın kendileri de bozulmuş. Bundan hiç şüphem yok!
Peki,
Nerede, subaylarımızdaki bu bozukluk?
Ya da
* * *
T.C Devletinin son 120 senede meriyyete koyduğu kânunlar ile “Muvazzaf subay” Ve Ordumuzun köle askerleri “muvazzaf olmayan astsubay” sınıfına Bugüne kadar takdir edilen “mecburî hizmet” süresini mukâyese etmek için Kânunlardan topladığım rakamları çizelgeye havâle etdim.
İşde, karşıma şöyle rezil bir manzara çıkdı!..
|
* * *
27 Mayıs darbeci subaylarının tertiplediği 926 sayılı darbe kânunu ile “Astsubay” dedikleri köle askerlere giydirilen 15 senelik “mecburî hizmet” isimli deli gömleği;
Ve dahi
Temelden aykırıdır.
"Köle astsubaylara" kesilen bu “15 senelik mecburî hizmet” cezâsının hemen iptâl edilmesi için Daha ne olsun, Allah aşkına?..
|
* * *
Muhterem okuyanlar, Kıymetli "astsubay" meslekdaşlarım, Şimdi, şu suâllerin cevâblarını bulun bakalım;
Türk Ordusunun köle askeri olan “astsubayın” T.C Devleti nazârında;
|
* * *
Dünyânın her ordusunda askerin,
Bedelini ancak kanı ve canı ile ödeyebileceği “mecburî hizmet” konusunu
Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli asubay ben Şükrü IRBIK;
Almanya’dan Fransa’ya,
İngiltere’den Amerika’ya,
Osmanlı Devletinden T.C Devletine kadar olan ordulardaki vaziyetini
Asubay Tefrikası 9 isimli bu makâlemizde tetkik etdim ve anladım.
Ve dahi
Bugüne kadar hiç bilinmeyen belgeler ile ilk defâ olmak üzere bugün, burada anlatdım!..
Makâlemizin ilk sayfalarında sizlere sorduğum 5 suâlin cevâbını da
Buraya kadar yazdığım cümlelerimde sizlere fâş eyledim
Ve dahi
Ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK vazifemi tamamladım.
Okuyup bilmek ve anlamak da siz kıymetli meslekdaşlarıma kalıyor…
* * *
Ordumuzun köle askeri olan "astsubaylara"
Bu "mecburî hizmet” kefenini giydiren subaylarımıza ben
Şimdi mezarlarında ters dönsünler, diye beddua etdim!
Bu makâleyi okuyan mesleklaşlarım da ne diyeceklerini en iyi kendileri bilir!..
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
|
* * * * *
Emekli olduğum 2011 senesinden bu yana emekli asubay ben ŞÜKRÜ IRBIK da
Bilgi Edinme Kânunu kapsamında devlete dilekceler gönderiyorum.
Bugüne kadar BİMER ve CİMER’e gönderdiğim dilekcelerimin sayısı 1.500’den fazladır.
Gönderdiğim bu dilekcelerim;
Ve özellikle de
Bu dilekcelerimi ben Şükrü IRBIK, “astsubay” dedikleri köle askerlere yapılan;
Gönderdiğim dilekcelerimden de bugüne kadar çok iyi neticeler aldım.
Aldığım bu neticelerin ancak çok az bir mikdarını emekliassubaylar.org’daki
Eski Tüfek isimli köşemde kamuoyuna ve târihin şaşmaz hâfızasına teslim etdim.
Fakat
İçinde yaşadığımız 2019 senesinin Ağustos ayından beri tuhaf bir şeyler oldu!
e-devlet vasıtası ile gönderdiğim dilekcelerime, CİMER işlem yapmamaya başladı.
Sebebini öğrenmek için gene e-devlet vasıtası ile
Aşağıda gördüğünüz 1902715748 sayılı şu dilekcemi CİMER'e gönderdim.
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKȂMINA
Beştepe / ANKARA
20 Kasım 2019
KONU: CİMER’de İşlem Yapılmadan Bekletilen Dilekcelerim Hakkında.
İLGİ: (a) CİMER’de İşlem yapılmayı bekleyen 14 adet dilekcem.
(b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnu.
1. 30 Ağustos 2019 târihinden başlamak üzere müteaddit zamanlarda e-devlet vasıtası ile CİMER’e gönderdiğim bugün itibârı ile 14 adet dilekcem, hiçbir gerekce gösderilmeden CİMER’de bekletilmekdedir.
2. Bu durumu bildirmek üzere, 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER’e bizzat gitdim. İsminin Filiz olduğunu söyleyen hanımefendi ile görüşdüm. Durumu Filiz hanıma anlatdım ve CİMER’de bekleyen dilekcelerime işlem yapılmasını talep etdim. Filiz hanım, bir dilekce yazıp bana verin dedi. Ben de yazdım ve dilekcemi kendisine teslim etdim.
3. Cumhurbaşkanlığı makamına hitaben CİMER’de yazdığım işbu dilekcemde; CİMER’de bekleyen dilekcelerime işlem yapılmamasının sebebinin tarafıma izah edilmesini talep etdim.
4. 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER görevlisi Filiz hanıma elden teslim etdiğim işbu yazılı dilekceme, 12 gün geçmesine rağmen henüz bir cevap alamadım.
5. Cumhurbaşkanlığı makamından taleplerim şunlardır;
a. 30 Ağustos 2019 târihinden başlamak üzere müteaddit zamanlarda e-devlet vasıtası ile CİMER’e gönderdiğim İlgi (a)’da mezkûr 14 adet dilekceme CİMER’in İlgi (b) kânuna istinaden işlem yapmasını,
b. 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER görevlisi Filiz hanıma elden teslim etdiğim aynı konulu yazılı dilekceme cevap vermesini,
Saygılarımla arz eylerim. 1902715748.
* * * * *
20 Kasım 2019 Çarşamba günü gönderdiğim bu dilekceme de CİMER cevâp vermedi.
Bunun üzerine bizzat “Külliye'ye” gitdim. Ve CİMER’deki ilgili memur ile görüşdüm. Dilekcelerime niye işlem yapmıyorsunuz şeklindeki suâlime Filiz isimli bayan memur, cevap veremedi. Kendisi bana, durumu anlatan bir dilekce yazıp vermemi tavsiye etdi. Hemen orada, cumhurbaşkanlığı makâmına hitâben bir dilekce yazdım ve Filiz hanıma teslim etdim. Bu dilekcem ile; dilekcelerime CİMER’in işlem yapmamasının sebebinin tarafıma izah edilmesini talep etdim.
Fakat CİMER, bu dilekceme de cevâp vermedi…
Bu yazımı neşretdiğim 13 Aralık 2019 Cuma günü itibârı ile
Aşağıdaki ekran görüntülerinde sizlerin de gördüğünüz üzere
CİMER’in işlem yapmadan bekletdiği dilekcemin sayısı 18’dir.
* * * * *
İşde, muhterem asubay meslekdaşlarım ve kıymetli okuyanlar;
BİMER/CİMER’e gönderdiğim dilekçelerimden bâzılarının konuları şunlar;
1. Düzenli ilk Türk Ordusunu M.Ö. 209 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 2. Deniz Astsubay Okulunu’nun kuruluşunu 17 Kasım’da kutluyorlar, yalan söylüyorlar, 3. Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulunu’nun ingilizce ismini Yüksek Öğretim Kânununa aykırı olarak yazıyorlar, yalan söylüyorlar, 4. Deniz Harp Okulunu 18 Kasım 1773 târihinde kurduk diyorlar, üç yalan birden söylüyorlar, 5. Deniz Lisesini 18 Kasım 1773 târihinde kurduk diyorlar, üç yalan birden söylüyorlar, 6. Deniz Astsubay Okulunu 17 Kasım’da kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar; “Deniz gedikli” sınıfı “Deniz astsubay” sınıfıdır diyorlar, iki yalan daha söylüyorlar, 7. İstanbul Teknik Üniversitesini 1773 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 8. Kara Harp Okulunu 1834 senesinde ferman ile kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 9. Kara Harp Okulu ilk mezunlarını 1841 senesinde verdi diyorlar, gene yalan söylüyorlar, 10. Târihcesindeki bilgide Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; Subay (zâbit) sınıfına dâhil olan “Deniz Gedikli” sınıfının uyduruk bir asker sınıfı olan “Deniz Astsubay” sınıfı olduğu yalanını söylüyor. 11. Kara Havacılık Komutanlığını 1911 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar! Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit DÜNDAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 12. Jandarma Teşkilâtı’nı 14 Haziran 1839 târihinde teşkil etdik diyorlar, götlerinden uyduruyorlar, 13. Resmî örütbağ sayfasındaki târihcesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; “Deniz Astsubay” sınıfının “Deniz Gediklisi” isimi ile 03 Nisan 1890 târihinde kurulduğu yalanını söylüyor. Bu yalanı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; "müstakil bir zâbit sınıfı" olarak teşkil edilen “Donanma gedikli zâbit” sınıfını inkâr ediyor hem de “Donanma gedikli zâbit” sınıfının târihini “muvazzaf deniz astsubay” sınıfının sırtına yüklüyor. 14. Hava Kuvvetleri Komutanlığını 1911 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 15. Bu yalan tutmayınca bu kez de Hava Kuvvetleri Komutanlığını 1944 senesinde kurduk diyorlar, gene yalan söylüyorlar! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 16. Deniz Kuvvetleri Komutanlığını "15 Ağustos 1949 günü" kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 17. Hava Harp Okulunu 1951 senesinde “kurduk” diyorlar, yalan söylüyorlar! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 18. Hacettepe Üniversitesinde hâlen "doktora" talebesi olan yarbay rütbesinde hava öğretmen Deniz KURT isimli bir subay var ki; Hava Harp Okulu 1911 senesinde “kuruldu” demekden hiç utanmıyor! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 19. Yazdığı uyduruk okul târihcesinde Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu Komutanı; Astsubaylar “orta kademe yöneticidir” diyor, yalan söylüyor. 20. “Erbaş” olan “küçük zâbit ” sınıfı “ astsubay” sınıfıdır diyorlar, yalan söylüyorlar, 21. İngilizce “ noncommissioned officer ” teriminin türkcesi “ astsubay”dır diyorlar, yalan söylüyorlar, 22. Amerikan Ordusunda “ astsubay” denilen “ortada sandık” bir asker sınıfı var diyorlar, yalan söylüyorlar, 23. Amerikan Ordusunun “ erlerine” Ankara'da "astsubay” diyorlar, yalan söylüyorlar, 24. Kara Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 25. Deniz Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyorlar idi! Bu yalanı söyleyenlere yedirdik, evvel Allah. Fakat 26. Hava Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyen Hava Kuvvetleri Komutanı hâlâ yalan söylüyor!.. 27 . Cumhuriyet târihinin en büyük yalanını ise Genelkurmay Başkanları söylüyor! Amerika, İngiltere ve NATO üyesi devletlerin ordularında “subay” ve “er” olmak üzere iki sınıf asker mevcut. İki senelik ön lisans düzeyinde eğitim/öğretim verip; Sanki harp okulu mezunu “muvazzaf subay” imiş gibi “astsubayları cebren ve hile ile muvazzaf yapan” Ve dahi “15 mecburî hizmete” cebreden dünyada Türkiye’den başka ordu yok!
1956 senesinden beri Genelkurmay Başkanları; Amerikan ve İngiliz Orduları ile NATO’da “astsubay” isimli ortada sandık bir asker sınıfının mevcut olduğu yalanını söylüyorlar. İngilizcede “muvazzaf astsubay” tâbiri mevcut bile değil! “Muvazzaf astsubay” tâbirine karşılık olarak Genelkurmay Başkanlarının götlerinden uydurduğu “Noncommissioned officer” ve “Petty officer” tâbirleri de yalan. Bu yalanlar ile Genelkurmay Başkanları; a. Amerikan ve İngiliz “erlerine” Türkiye’de “astsubay” muamelesi yapıyor, b. Kânunun “subay yardımcısı” dediği “Türk astsubayları” da; Amerika, İngiltere ve NATO’da “yabancı erlerin” emrinde çalışdırıyor. NATO devletlerindeki “er” kurslarına “Türk astsubayları” gönderiyorlar. c. Bizim dangalak astsubaylar da; Amerika’da, İngiltere’de ve NATO’da “astsubay” kadrolarında görev yapdıklarını sanıyor gerzekler. Bu yalanları Emekli "Astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Sizlerin huzûrunda 13 Aralık 2019 Cuma günü burada târihin şâhidliğine teslim ediyorum.
Eski Tüfek – 2019 .
|
Askerlik târihimiz konusunda, Subaylarımızın şu güne kadar ortaya sıçdıkları bu yalanları anlatmak için yüz yüze görüşmek üzere MSÜ Rektörü Prof.Dr. Erhan AFYONCU’ya dilekceler yazdım.
Fakat Erhan AFYONCU, “vakdim yok” diyerek “astsubay” ben Şükrü IRBIK ile görüşmeye tenezzül etmedi…
İşde, MSÜ Rektörü Prof.Dr. Erhan AFYONCU ile görüşme talebime dair CİMER dilekcem
Ve bu dilekceme MSÜ’nün verdiği cevap;
Elbet bir gün gelecek, Vicdanlı, ahlâklı, bilime saygılı, cesur ve tabi ki “vakdi olan” bir hoca, MSÜ’ye rektör olacak! İşde o gün, Erhan AFYONCU, ben Şükrü IRBIK ile görüşmeye tenezzül etmediğine çok hayıflanacak, haberi olsun!..
Eski Tüfek – 2019 .
|
Bugüne kadar gönderdiğim dilekcelerime cevap verirler ise şâyet
Subaylarımızın söyledikleri bu yalanlar bir bir ortaya dökülecek,
Vatandaş da bu yalanlardan kurtulacak, inşallah...
Millî Savunma Bakanları, Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları…
Kurmayından, öğretmeninden, doktorundan doçentine kadar omuzu bol rütbeli anlı şanlı subaylarımıza…
Üfürükden unvânlı, çok kitaplı, pek kibirli profesörlerimize sesleniyorum!..
Bu söylediklerimin yalan olduğunu iddia ediyor iseniz şâyet!
Ben Şükrü IRBIK’ı hemen mahkemeye verin!..
Hele bir verin de! Vicdânlı, nâmuslu hâkimlerin huzuruna çıkalım hep berâber.
Ve kitapsız yazar, emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK,
O çirkef yüzlerinizdeki şirin yalan maskelerini bir bir yırtayım, inşallah!
Haydi!
Ciğeriniz, ilminiz, rütbeniz, unvânınız ve şerefiniz yetiyor ise şâyet, buyurun!
İşde meydan!..
* * * * *
e-devlet vasıtası ile gönderdiğim dilekcelerime CİMER işlem yapmayınca,
Ben de bu kez bakanlıklara yazılı dilekce vermeye başladım. 1902823554 sayılı CİMER dilekcem, Millî Savunma Bakanlığına 02 Aralık 2019 Pazartesi günü elden teslim etdiğim dilekcemdir.
Fakat bakanlıklarda tuhaf birşeyler olmaya başladı.
Yazılı dilekcelerime yakın zamana kadar cevâp veren ilgili bakanlıklar da artık cevâp vermemeye başladı.
Cevap vermeyen bakanlıkları şikâyet etmek için gönderdiğim itiraz dilekcelerime,
İlgili makâm olan Adalet Bakanlığı da işlem yapmıyor…
* * * * *
Anlaşılan o ki dilekcelerimde tevcih etdiğim suâllerimden sineklenen birileri var.
Bunların kim olduklarını şimdilik bilemiyorum.
Ancak şunu çok iyi biliyorum ki; Devletin yapdığı hiçbir işlem ilelebet sır olarak kalamaz!..
Fakat
Dilekcelerime cevap vermeyenlerin maksatlarının ne olduğunu gâyet iyi biliyorum;
Bugün dilekcelerime cevap vermeyen siyâsiler,
"Astsubay" dedikleri askerleri köleleşdiren kokuşmuş "subay zihniyetinin" hâmiliğini yapıyorlar…
* * * * *
Düne kadar gönderdiğim dilekcelerime,
Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlıkları cevâp vermiyor idi. Dilekce hakkı "yasak" idi.
AK Parti, hükûmet oldu ve “yasakları” kaldıracağını söyledi.
Bu seneye kadar da dilekcelerime gâyet iyi bir şekilde işlem yapıyor idi.
Fakat bu Ağustos ayından buyana işler, tam da eski duruma döndü!..
Dilekce hakkı gene "yasak" oldu.
Millete “efendi” değil, “hizmetkâr” olmaya geliyoruz dediler.
Fakat şimdi görüyorum ki millete “efendilik” yapıyorlar.
* * * * *
Anadolu Ajansı’na 18 Şubat 2019 Pazartesi günü verdiği beyanda
CİMER Başkanı Prof.Dr. Fahrettin ALTUN şöyle diyor;
“ Başvuruları ilgili mercilere sevk ediyoruz! ”
Lâkin Fahrettin Başkan,
2019 Ağustos ayından bu yana bizim dilekcelerin üzerine yatıyor!..
* * * * *
Düne kadar memleketde “subay tahakkümü” var idi. Çünkü subaylar dilekcelerime cevâp vermiyorlar idi.
|
“Subay tahakkümü” mağduru olduğunu söyleyerek vatandaşdan rey isdeyen “siyâset”, Kasım 2002 senesinde hükûmet oldu.
Bugün ise artık görüyorum ki bir “siyâsî tahakküm” ile karşı karşıyayım.
Bu kez de "siyâsetin kendisi" vatandaşa “tahakküm” tatbik etmeye başladı. Çünkü bugün de "siyâsiler" dilekcelerime cevâp vermiyorlar.
|
|
Ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK şunu çok iyi biliyorum ki;
Her şey, inceldiği yerden kopar!
Fakat zulüm, kalınlaşdığı yerden kopar!
Gönderdiğim dilekcelerime yapdıkları “siyâsî zulüm” iyice kalınlaşdı…
Bugün dilekceme cevap vermeyen "siyâsilere" diyorum ki;
Bir zamanlar memlekete zulmeden "darbeci subaylara" bak! Ve Kendi hâlini gör!..
|
* * * * *
AK Parti’ye rey veren muhterem "astsubay" meslekdaşlarımdan ricâ ediyorum. Herhâlde sizi kırmaz!
Ak Parti Genel Başkanı reyise söyleyin de! CİMER, üzerine yatdığı şu dilekcelerimi bir zahmet, ilgili "mercilere" sevk etsin!
|
Hamiş: Bu makâleyi yazmaya hiç niyetim yok idi. Fakat CİMER dilekcelerime işlem yapmadığı için yazmaya mecbur kaldım. Ağustos ayından buyana kânunsuz olarak bekletdiği dilekcelerime CİMER işlem yapar ise şâyet Ben Şükrü IRBIK bu makâlemi yayından kaldıracağım. |
Asubay Tefrikası-7 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
2013 senesinde Ankara öylesine rezil bir tiyatroya sahne olmuş ki!.. Anlatılır gibi değil…
Bu rezâlet tiyatrosunun oyuncuları şunlar; Baş oyuncu; Genelkurmay Başkanı, Esas oğlan; Amerikalı Er, Figüranlar; Genelkurmay Başkanı Astsubayı ve Kuvvet Kıdemli Astsubayları…
Evet, yanlış duymadınız!.. Oynanan bu rezil tiyatronun figüranları da bizim “Astsubaylar”…
* * * * *
Bilmece Bildirmece, Astsubayları Kandırmaca!..
Peki, Aynı helâya bile sıçmakdan ikrâh eden, Bir elin parmakları gibi beş benzemez türünden bu oyunculara Aynı sahnede toz yutduran sebep nedir acap?..
Ankara’nın göbeğinde oynanan bu ucuz tiyatronun konusunu anlamak için evvelâ Aşağıdaki şu resime bir dikiz atın!
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) Sonra da Konuşma baloncuklarının içindeki yazıları bir okuyun hele!.. Bakalım, kim ne demiş!
Lutfen dikkat buyurunuz!
|
* * * * *
Bir de şu resime bakın!..
Ya da
Yukarıda gördüğünüz şu resimde bir de kepazelik var! Ve birileri birilerini kandırıyor!..
Yoksa!
|
* * * * *
Havva-Ȃdem’den Subay-Asubay’a Kandırmacalar Târihi…
Yalan söylemek, biliyoruz ki insanlık târihi kadar eski bir tıynet…
İlk aldatan insan, anamız Havva; ilk aldanan insan da babamız Ȃdem (as.)…
İnsan sıfatına bürünmüş kişilerin oynadığı “aldatanlar-aldananlar” oyununda;
Sıfatı, yaşı, unvânı ve rütbesi ne olursa olsun! İnsanoğlu her devirde yalan söylemişdir.
İşde,
Yalan söyleme konusunda bizim subaylarımız da hiç de sütden çıkmış ak kaşık değildir!..
Bu filfilli "aldatan-aldanan" oyunu bugün bile hâlâ hükümünü sürmeye devam etse de
Çok şükür ki züğürt tesellisi cinsinden de olsa bir avuntumuz var…
Çünkü;
Ve bir de
Demi-devri zuhûr eyleyince de
Her yalan, iyot gibi kendini hemen ele veriyor.
Biz asubayları kandırmak için
Subaylarımızın söylediği rezâlet kıvamında filfilli bir yalan daha
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizde
İyot gibi kendini burada ele verecek, inşallah!..
Haydi, buyurun!..
Türk subay ve astsubayları ile Amerikalı erlerin oynadığı tek perdelik aldatanlar-aldananlar tiyatrosuna…
* * * * *
Boyalı matbuâtımızın yüz akı(!) gazetelerinden birisi olan Haber Turk
11 Şubat 2014 Salı günü şu "manşet" ile karisine günaydın dedi;
“Astsubaya ilk kez karargâh açıldı!”
Aynı manşetin alt başlığında ise şu haber yer aldı;
“2. sınıf” muamelesi görmekten yakınan “astsubaylar” için G.Kurmay’da ilk kez seminer düzenleniyor. 200 kıdemli “astsubay”, karârgâhda toplandı.
“Astsubaylar” 2 günlük seminerde maaş, lojman, subay gibi yan ödeme ve tazminat alma taleplerini ilk ağızdan aktarmış olacak.”
|
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Haber Turk gazetesi, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Haber Turk gazetesinin bu haberi kışkışlamasından iki gün sonra
Aşağıda gördüğünüz örütbağ ana sayfasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şu haberi dünyâ kamuoyuna fâş eyledi.
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_1_basin_aciklamalari/2014/ba_03.htm)
|
Seminer sona erdikden ve misafirler karargâhı terk etdikden sonra yayınladığı bu basın açıklamasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şöyle dedi;
Ve dahi
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Seminere dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Genelkurmay Başkanlığı‘nın tertip etdiği seminerin ismi şu idi;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ KIDEMLİ " ASTSUBAYLAR " SEMİNERİ
Kendi hazırladığı seminer müfredâtında Karargâhına kendi dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Seminer müfredâtına göre birinci günün öğleden evvelinde Anıtkabir'e intikâl etmek üzere
Aslanlı Yol’da piyâde yürüyenlerin de hepsi “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Misâk-ı Millî Kulesinde “hazır ol!”da bekleyenler Ve dahi Bu kuledeki kürsünün üzerinde duran “Anıtkabir özel defteri”ni imzâlayan da “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Atatürk’ün kabrine çelenk koyan karacı şu asker de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Kara, Deniz, Hava ile Jandarma ve Sâhil Güvenlik… O gün Atatürk’ün kabri önünde içtimâ edip İhtirâm duruşunda selâm verenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Anıtkabir merdivenlerinde içtima etdikden sonra “toplu” resim çekdirenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin ilk günü Karargâh binasının önünde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Toplu resim çekdirdiği misâfirler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Açılış konuşmasını yapan Ve Toplantıya iştirak edenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Kapanış konuşmasını yapar iken hitap etdiği askerlere II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER de “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’den beş gün sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’i Makâmında ziyâret edenler de “Astsubay” idi.
|
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_4_tsk_haberler/2014/tsk_haberler_09.htm#1)
17 Şubat 2014, Pazartesi
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEN HABERLER - 1
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, 14 Şubat 2014 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Kıdemli Astsubaylarını makamında kabul ederek, bir süre görüşmüştür.
|
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL
Ve dahi
II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER’in buraya kadar söylediklerini ve yapdıklarını resimlediğimizde
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizin yukarıdaki sayfalarında Buraya kadar okuduğunuz faaliyetler, 2014 senesinde cereyân etmiş idi.
Şimdi, şâyet iltifât buyurur iseniz, Folim makarasını bir sene geriye, 2013 senesine çevirelim. Bıldır neler yaşamışız da haberimiz olmamış, Şöyle bir tahattur edelim hele!
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhını Ziyâret Eden Amerikalı Esrarengiz Asker
Faaliyet sona erdikden saatler sonra bile olsa
TSK Genelkurmay Başkanlığı isimli örütbağ’da yayınladığı basın açıklaması ile
2014 senesinde icra etdiği TSK Kıdemli Astsubaylar Seminerini
Genelkurmay Başkanı kamuoyuna duyurmuş idi.
Fakat
USEUCOM (Avrupa Komutanlığı)’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,’ın,
2013 senesinde Genelkurmay Başkanlık Astsubayına yapdığı bir günlük ziyâret hakkında
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, kamuoyuna tek kelime bilgi vermedi.
Bizim Genelkurmay Başkanı Türk kamouyunu bilgilendirmeye tenezzül etmese de
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) bu ziyâreti kendi örütbağ sayfasında dünyâ âleme ilan etdi.
Bu ziyâret hakkında makâlemizde gördüğünüz bilgileri ben,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Kıdemli Er” olarak görev yapdığı USEUCOM (Avrupa Komutanlığı) isimli örütbağ sitesinden aldım.
Genelkurmay Başkanı ve II. Başkanın ziyâreti söz konusu olduğunda davul zurna ile cümle âleme duyuran Genelkurmay Başkanı,
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’a yapdığı bir günlük ziyâret hakkında dut yedi, bülbül oldu!
İşde bu sebepden dolayı
Türk kamuoyu bu ziyâreti sâdece Eski Tüfek’in yayınladığı makâlelerden öğrendi.
* * * * *
EUCOM (USEUCOM) Nedir?
1952 senesinde Stuttgart/Almanya’da teşkil edilip hizmete başlamış. SAC (SACEUR)’a bağlı olarak görev yapan ve Amerikalı bir hava orgeneralin komuta etdiği EUCOM (USEUCOM), tamamı Amerikalı 1.000 sivil/asker ile hizmet veren müşterek ve NATO’ya tahsisli bir müttefik komutanlıkdır.
EUCOM (USEUCOM) Kıdemli Er’i Ne İş Yapar?
EUCOM karargâhının kıdemli eri ise; İncirlik’de görevli Amerikan erleri de dahil olmak üzere,
51 ülkede görevli toplam 88.000 Amerikan erinden sorumlu olarak ve doğrudan komutana bağlı olarak görev yapar.
Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Ankara’ya gelen
ABD EUCOM Kıdemli Er’i olan ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın özgeçmişi de
İşde, şöyle;
Yukarıda gördüğünüz özgeçmişine bakdığımızda
Meslekî gelişim ve eğitim durumu bakımından
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
Bizim Genelkurmay Başkanlarından bile daha iyi ve üst düzeyde olduğunu görüyoruz.
Yeri gelmiş iken burada bir hususu daha hatırlatayım;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
İki senelik harp okulundan asteğmen rütbesi ile mezun olan son devre subaydır.
* * * * *
2013 senesi Nisan ayının ilk Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargâha gizlice yabancı üç asker dâvet etdi.
Türk kamuoyundan saklanan bu dâvetin misafirlerinden birisi olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu olan
USEUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı günün sabahında
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum the country of Turkey's founder, Mustafa Kemal Atatürk.
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
By TURKISH GENERAL STAFF PUBLIC AFFAIRS Apr 08, 2013
|
Yukarıda gördüğünüz bağlantısında neşretdiği 08 Nisan 2013 Pazartesi günlü resimde EUCOM;
Aynı bağlantıdaki haberin kaynağının Genelkurmay Başkanlığı olduğunu yazdı.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz bu haberde ise EUCOM;
“Kıdemli Er” Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşı” Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Ankara’ya geldiğini yazdı.
USEUCOM “Kıdemli Er”i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı gün öğleden sonra da
“Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy)
Bu uyduruk mektebin AÜKHE talebesi “Kıdemli Astsubayları” er gazinosunda içtima eyledi.
Sonra, USEUCOM “Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kahraman ordumuzun bu necip “Kıdemli Astsubaylarına”
Amerikan ordusundaki ve NATO’daki “kıdemli erliğin” fâzilet ve nimetlerini anlatdı…
* * * * *
Yaşar;
Karakolda Doğru Söyler,
Mahkemede Şaşar!
Burada bir nefes alalım!..
Ve dahi
Genelkurmay Başkanlarının iki yüzlü davranıp “ikili kıvırmasına” bir örnek verelim…
* * *
Devletlerarası yazışmalarda doğru kelime kullanmak ve ifâde birliği temin etmek gâyesi ile
Genelkurmay Başkanlığı; İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Askerî Terimler Sözlükleri yayınlar.
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin ingilizce tercümesini öğrenmek için
Genelkurmay Başkanlığının 2007 ve 2008 senelerinde yayınladığı
İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’ne bakdım.
Fakat
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkcesi ve ingilizcesinin
Bu sözlüklerin her ikisinde de mevcut olmadığını gördüm.
Kadrosunu ihdâs edeli şu güne kadar handiyse 10 sene oldu.
Fakat Genelkurmay Başkanlığı;
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı”’ ibâresinin türkce ve ingilizcesini bu sözlüklere hâlâ ilave etmemiş!..
Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı İngilizce-Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’nde
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkce ve ingilizcesini öğrenmek için ben Eski Tüfek de
26 Haziran 2019 Çarşamba günü,
Elden bir dilekce teslim etdim, Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a
Ve dedim ki;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânının “ingilizce tercümesi” nedir?
KONU: Bâzı Türkce Askerî Terimlerin İngilizce Tercümesi Hakkında. İLGİ: (a) (http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber. (b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. (c) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr haberde a. ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın 03 Nisan 2013 târihinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret etdiğinden Ve dahi b. Söze konu şahısın AÜKHE eğitimi alan 100’den fazla “astsubayımıza” bir konferans verdiğinden bahsedilmektedir. İşbu haberin ekran görüntüsü Ek’dedir.
2. Aynı haberde Genelkurmay Başkanlığımızın; a. “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği “Astsubaydan” “Senior Enlisted Leader”, b. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okuldan da Kıdemli Er MADDOCKS’un “Akademi” olarak bahsetdiği görülmektedir.
3. İlgi (a)’da mezkûr haber ve yukarıdaki ilk iki maddede verdiğim bilgiler muvacehesinde benim suâllerim şöyledir; a. İlgi (a)’da mezkûr haberde, “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” için ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın kullandığı “Senior Enllisted Leader” ve “AÜKHE” için kullandığı “Akademi” tâbirâtı konusunda Genelkurmay Başkanlığımız ne düşünmektedir? b. Genelkurmay Başkanlığımızın; b.1- “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” olarak tesmiye etdiği unvânın “ingilizce tercümesi” nedir? b.2. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) olarak tesmiye etdiği okulun “İngilizce tercümesi" nedir?
4. Yukarıda mezkûr madde 3’de tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (b ve c) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz ederim. 24.06.2019. (CİMER kayıt: 26.06.2019. 1901433131. Şükrü IRBIK
|
* * *
Sağolsun,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER şu cevabı gönderdi bana;
* * *
NATO ve ABD’ye başka kıvır,
Türk astsubayına daha başka kıvır!..
Birkaç sayfa yukarıdaki satırda resimini gördüğünüz
08 Nisan 2013 Pazartesi günü bir NATO karargâhı olan USEUCOM’a jurnallediği haberde
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Senior Enlisted Leader” olduğunu söylüyor,
Fakat
2019 senesinde bana gönderdiği cevapda
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER ise bu kez
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Chief of Turkish General Staff Non-Commissioned Officer” olduğunu söylüyor.
* * *
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ın 2007 senesinde yayınladığı
İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğüne bakdığımda;
“Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
“Astsubay” olduğunu görüyorum.
* * *
“Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin de
“Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Fakat ne rezil bir durumdur ki;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresini
Hem de “Senior Enlisted Leader” ibâresini,
1944 senesinde icat eden Amerikan Ordusunun askerî terimler sözlüğüne bakdığımda ise;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
Hem de “Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin
Aslında “Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Ne demiş atalarımız;
Alışmış, kudurmuşdan beterdir!..
1956 senesinden beri
Gömleklerinin ilk düğmesini hep yanlış iliklemeye alışmışlar bir kere!..
Yaşar gibi kıvıran Türk Genelkurmay Başkanları
Aslında hem karakolda hem de mahkemede yalan söylüyorlar.
Söyledikleri bu yalan ile bizim herbokolog Genelkurmay Başkanları;
Kânunun “subay yardımcısı” dediği askerleri yurt içinde “astsubay” olarak pazarlıyor,
Fakat
Yurt dışında ise Amerika’ya ve NATO’ya “er” olarak pazarlıyor!..
* * * * *
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan
Ve dahi
USEUCOM’un kendi örütbağ sayfasında neşretdiği bu haberin can alıcı iki noktası var.
Birincisi;
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ın kendisinin “mevkidaşı” olduğunu söylüyor.
İkinci husus da şudur;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın görev unvânının “Kıdemli Er” olduğunu söylüyor.
Yukarıda gördüğünüz bilgileri resimlediğimizde ise
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Burada şu suâlleri sormamız icâb ediyor;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’a
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., nasıl oluyor da “Er” diyor?
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan yukarıdaki bağlantıda münteşir haberde EUCOM
Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın;
“Mevkidaşlık”; iki muhtar, iki kaymakam, iki başbakan, iki subay, iki asubay, iki er gibi
Ancak eşit mevkiye sahip şahıslar arasında söz konusu olabilir.
Protokolün ve saygının birinci şartı bunu emreder iken
Görev unvânı “Kıdemli Er” olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Görev unvânı “Astsubay” olan Harun AĞPAK’ın nasıl “mevkidaşı” olabiliyor?
* * * * *
Yalandan Kim Ölmüş?..
İşde,
Yalandan ölmeyenlerden birisi olan Orgeneral Bekir KALYONCU da
2013 senesinde Ankara’da oynanan “yalan tiyatrosunda” sahneye çıkmış!..
Ve dahi
Emekli günlerinde torunlarına anlatacağı yalanlara bir yenisini daha eklemiş.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU,
ABD EUCOM “Kıdemli Er”i Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşım” dediği Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay Harun AĞPAK’ı
03 Nisan 2013 Çarşamba günü ziyâretini haber yapmış…
Ve Mayıs ayında neşretdiği “Jandarma Dergisi” isimli derginin 136’ncı sayısında,
Amerikalı denizci “Er” Roy’un bu ziyâretini Türk kamuoyuna "gururla" duyurmuş!..
Aşağıdaki resimde gördüğünüz üzere;
Sol tarafda misafir Amerikalı "Er" Roy
Sağ tarafda ise ev sahibi Türk "Astsubay" Harun...
Oturmuşlar aynı masada karşı karşıya
Şu bizim Türk "astsubaylarının" hâl-i pür melâlini istişâre ediyorlar.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU;
Bu derginin 70’inci sayfasındaki haberde filfilli bir yalan üfürmüş!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Tıpkı komutanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in yapdığı gibi
Orgeneral Bekir KALYONCU da bir kerâmet gösdermiş ve
Amerikalı Deniz “Er” Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Astsubay” olduğunu söylemiş.
Bekir KALYONCU;
Fakat
Aynı Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikan Ordusunda “astsubay” sınıfının mevcut olduğu yalanını söylemiş...
Kendi “astsubayı” ile aynı masada yemek yemeyi zul addeden Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikanın “Er”ine Ankara’da “Astsubay” muamelesi etmiş!..
Yazık!..
Orgeneral rütbesi ile piyasa yapan subay Bekir KALYONCU’nun düşdüğü şu rezil duruma bakar mısınız?..
* * * * *
İkinci Rüştü ERDELHUN Vak'ası...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a “Astsubay” muamelesi ediyor
Ve kendisi için Anıtkabir’de "II numaralı askerî tören" tertip ediyor.
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN,
Genelkurmay Başkanı iken 2013 senesinde Orgeneral Necdet ÖZEL de
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a Ankara’da “Astsubay” muamelesi etdi.
Sonra da
Üzerinde “Kıdemli Er” yazan çelenk ile Aslanlı Yol’da,
Hem de Ebedî Başkomutan ATATÜRK’ün mânevî huzurunda,
Türk astsubaylarının önünde yürütdü!..
Kim bilir?..
Kendi astsubayının sıçdığı deliğe sıçmakdan ikrah eden Orgeneral Necdet ÖZEL
Karargâhda bu Amerikalı Er’in belki ceketini de tutup sırtına giydirmişdir!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in
Devletlerarası mütekabiliyet ilkesini de ayaklar altına alan bu işgüzârlığı
Ve
2013 senesinde Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’ye bu yapdıkları
Türk Ordusunu
Ve en vahimi de
Türk Astsubaylarını düşürdüğü bu rezil durum
Türk Ordusunun târihinde
İkinci Rüşdü ERDELHUN vak’asıdır!
* * *
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN’un;
Gözleri ile gören 27 Mayıs darbeci subayı Topcu Üsteğmen Şefik SOYUYÜCE, Anlatdığı bu rezilliğin resimini ortaya koyamamış ve bu vak'a, şehir efsânesi olarak kalmış idi...
Fakat
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, 2013 senesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in, Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’a Anıtkabir’de “astsubay” muamelesi etdiğinin resimini, Türk kamuoyunda ilk defâ olmak üzere bu makâlemde bir kez daha târihe kayıt ediyorum.
|
* * * * *
Amerikalı asker Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kendisinin “Er” olduğunu söylüyor. Bu söylediklerine delil olarak da şu mevzuâtı beyan ediyor
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu manzara çıkdı;
1777 senesinde kurulduğu günden beri
Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
* * * * *
Bizim Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL ise;
Aşağıda gördüğünüz şu kânunları ihlâl etdi;
Amerikalı Eri, Türk Astsubaylarının önünde yürütmek fiili ile
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL aynı zamânda
T.C Devletinin taraf olduğu şu uluslararası andlaşmaları ve Anayasaları iğfal etdi;
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu rezil manzara çıkdı;
1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu 2 sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf subay
Fakat
ATATÜRK’ün ölümünden sonra tezgahladıkları fitne kânunlar ile
Hâin subaylarımız bugüne kadar ordumuza tam 6 sınıf asker doğurtdu!..
* * * * *
Her Boku Bilen Asker; Bizim Subaylar!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
İngilizce “Enlisted” kelimesinin Türkce karşılığının “Er” demek olduğunu pekâkâ biliyor idi.
Bu cümlenin neticesi olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL;
Yüzüne karşı “Astsubay” olduğunu söylediği Harun AĞPAK’a bilerek ve isdeyerek “Er” dedi
Ve dahi
Amerikalı “Er” Roy’un yanında “Astsubay” Harun AĞPAK’a bilerek “Er” muamelesi etdi.
Dahası,
Hani, subaylarımız her boku bilirler ya!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
03 Nisan 2013 Çarşamba günü karargâha dâvet etdiği Amerikalı askerin
“Er” (Enlisted) olduğunu da pekâlâ biliyor idi.
İşde, belgesi…
Genelkurmay Başkanlarının hazırladığı İngilizce-Türkce sözlük…
İşde,
Bu sebepden dolayı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
USEUCOM’a gönderdiği yukarıda gördüğünüz 08 Nisan 2013 târihli haberde
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu yazdı.
* * * * *
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu bilen sâdece;
Ve
Yukarıda gördüğünüz İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünün
Aşağıdaki resimin sol tarafında gördüğünüz numarasız şu sayfasında peşin olarak beyan etdikleri üzere;
Ve dahi
Yüzüne karşı “Astsubay” dedikleri askerlerin NATO'da “Er” (Enlisted) olduğunu bal gibi biliyor idi…
İsimlerini gördüğünüz bu subay güruhu üç yalan birden söylemişler;
Yukarıda kapak resimini gördüğünüz sözlüğün EK-C’sine ekledikleri aşağıdaki şu sayfa ile de Gözlerimizin içine bakarak söyledikleri bu filfilli yalanlarını gene bu subaylar kendileri tescil etmişler!.. |
2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Türkiye’nin başkenti Ankara’da Hem de Başkomutanı ATATÜRK'ün huzurunda sahneye koyduğu bu rezillikler tiyatrosunda Yukarıda isimlerini gördüğünüz bakan ve subaylar da Kendi paylarına düşen "ikili kıvırma" görevini oynamak için sahneye çıkdılar…
|
* * * * *
Yukarıdaki resimde kimlerin hangi sırada yürüdüklerini görebilmek için
Aşağıdaki şu temsilî resimi çizdim.
262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yol’da piyâde yürüyorlar!..
Protokolun baş misafiri olan Amerikalı denizci Er
Biraz sonra Misâk-ı Millî Kulesine vâsıl olacak.
Ve oradaki kürsünün üzerinde duran 2 numaralı Anıtkabir Özel Defterini imzâlayacak.
En son olarak da
ATATÜRK’ün kabrine çelenk koyacak ve bir dakikalık ihtirâm duruşu gösderecek!..
Peki,
Amerikalı bu denizci Er kim?
Anıtkabir’de ne işi var?
Üzerinde " ABD Avrupa Komutanlığı Kıdemli Eri " yazılı çelenk de ne oluyor?
Amerikalı denizci Er’in arkasında yayaklayan dangalak Türk Astsubayları kim?
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı
“Kıdemli Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâret haberini hemen EUCOM’a kışkışladı…
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) da bu haberi
EUCOM isimli resmî örütbağ sayfasında 08 Nisan 2013 Pazartesi günü bütün dünyâya ilan etdi...
EUCOM’un örütbağ ana sayfasında teşhir edilen bu haberde
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı şöyle dedi;
ABD Avrupa Komutanlığı “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., “Mevkidaşı” olan Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Türkiye’de idi.”
|
* * * * *
Bizim her boku bilen subaylarımız;
Türk Milletinin önüne çıkıyor ve
1951 senesinden beri şöyle diyorlar;
“Harun, Astsubay’dır”
Sonra da
Yeldir yepelek Amerika’ya ve NATO’ya gidip
Oralarda laf geveliyorlar.
Türk Milletine söylediklerinden çok farklı konuşuyorlar
Ve şöyle diyorlar;
“Harun, Er’dir”
Türk Ordusunda devşirdiği Türk(!) subaylar sâyesinde
Soros, işin sırrına ermiş idi bir kere…
Türkiye’nin “ en iyi ihraç malı, askeri ” idi nasıl olsa!..
İşde,
Bu adamın bu aşağılık sözünü yalayıp yutmuş olmalılar ki
Her boku bilen Amerikan perestiş subaylarımız,
Biz asubayları Amerika ve NATO’ya bu kez de hiç utanmadan “Er” olarak pazarlıyorlar.
* * * * *
Ey Türk Astsubayı!..
Söyle Bana, Allah Aşkına! Sen Nesin?..
Astsubay mı?
Er mi?..
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
Asubay Tefrikası isimli makâle silsilesinin yedincisi olan işbu makâlemizde
Buraya kadar verdiğimiz bilgi ve beyan etdiğimiz belgeler şâhidliğinde
Bu “aldatanlar-aldananlar” tiyatrosunun son rezâlet perdesi de
İşde, şöyle oluyor;
Sâhil Güvenlik Komutanığından emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Bu kepâzeliği Türk milletine Ve dahi Dünyâ kamuoyuna Bugün bir kere daha teşhir ve ilân ediyorum;
Dünyânın hiçbir ordusunda;
Duyduk duymadık demeyin!..
|
* * * * *
27 Mayıs darbecisi subayların 1967 senesinde tertip etdiği
Ve bir darbe kânunu olan 926 sayılı TSK Personel Kânununun 84’üncü maddesi
Astsubayların “kıdem sırasını” mufassal bir şekilde şöyle tanzim eder;
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
I – Kıdem ve kıdem sırası:
Madde 84 – (Değişik: 2/7/2000 - KHK - 607/10 md.; Değiştirilerek kabul: 10/5/2006-5497/7 md.) Kıdem ve kıdem sırası aşağıdaki esaslara göre düzenlenir: a) Rütbelerde kıdemler, onay metninde yazılı tarihten başlar. (1)
b) Aynı günde astsubaylığa nasbedilenler arasında kıdem sırası, okullarda kazanılan not ortalamalarına göre tespit edilir ve bunlar kendi aralarında sıralanırlar. c) Aynı rütbe ve nasıplılar arasında kıdem sırası, her yıl tespit edilen yeterlik derecesine göre saptanır. Aynı rütbe ve nasıplı olup, değişik kaynaklardan yetiştiğinden yeterlik derecesi kıyaslanamayan astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıda belirtilmiştir: 1. Astsubay meslek yüksekokulu mezunları. 2. Uzman jandarmalıktan astsubay olanlar. 3. Uzman erbaşlıktan astsubay olanlar. 4. Kıt'a erbaş ve erlerinden astsubay olanlar. 5. Sözleşmeli astsubaylıktan muvazzaf astsubay olanlar. 6. Sivil kaynaktan muvazzaf astsubay olanlar. 7. Sözleşmeli astsubaylar.
d) Çeşitli sınıflara mensup, aynı rütbe ve nasıplı astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıdaki önceliğe göre; 1. Yeterlik dereceleri, 2. Astsubaylık hizmet süreleri, 3. Bir önceki rütbeye yükselme tarihleri, 4. Bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, 5. Bu durumda da eşitlik varsa, eşitlik bozuluncaya kadar sıra ile bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, dikkate alınarak belirlenir.
e) Her ne sebeple olursa olsun sınıfı değiştirilenler, yeni sınıflarındaki yeterlik dereceleri tespit olununcaya kadar, yeni sınıfının aynı nasıplılarının sonunda sıralanırlar.
f) Kuvvetleri ayrı olan aynı rütbe ve aynı nasıplı astsubayların kıdem sırası; 1. Aynı yıl terfi edenlerden kıdem almadan yükselenler, 2. Her ikisi de kıdem alarak yükselmiş ise bir önceki rütbeye yükselme tarihi önce olanlar, 3. Bütün şartlar aynı ise mensup olduğu kuvvete göre sıra ile kara, deniz, hava, jandarma, sahil güvenlik, diğerlerine nazaran kıdemlidir. Yukarıda belirtilen ilkelere göre kıdem ve kıdem sırasının belirlenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir.
|
TSK Personel Kânuna göre;
Önce “subay yardımcısıdır” deyip pışpışladığı
Sonra da kendi sınıf arkadaşları arasında “kıdem sırasına” göre hizaya getirdiği astsubayları
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Anıtkabir’de Amerikalı “Er”’in arkasında yürütdü!..
Bu fiili ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
TSK Personel Kânununun yukarıda gördüğünüz 84’üncü maddesini bütün dünyânın gözleri önünde ihlâl etdi.
Her boku bilen subaylarımız protokol konusunda şöyle der; “Protokolde yüzde doksan dokuzluk başarı, başarı değildir!”
Bu söze Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da bugün burada şu söz ile mukabele ediyorum; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in kendi astsubayına yapdığı bu saygısızlık da 2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü târihin Anıtkabir'de kaydetdiği “Yüzde yüzlük bir protokol rezâletidir!”
|
* * * * *
Ey, Çadırcı!
İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.
Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!..
Lâkin;
Dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,
Sen de yalancı değil idin, be!..
* * * * *
Şimdi de hakikâti konuşmanın vakdi geldi...
* * * * *
* * * * *
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-9 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, Dokuzuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde Bugün biz, biricik suâl soracağız!.. * * * * *
Devlet konusunda atamız Göklerin Oğlu, Sekizyüz sene evvelinden şöyle seslendi, bize; |
* * * * *
Dünyânın en büyük heykelinin üzerinden Bütün dünyâya meydân okuyan gurur, cesur ve heybetli duruşu ile Moğolistan’ın uçsuz bucaksız bozkırına Amansız bir bakış fırtlatan Cihan Hükümdârı,
Askerlik konusunda ise şu üç nasihatı gönderdi, bize;
|
* * * * *
Fakirlik sınırının yarısı kadar emekli maaşı alan köle astsubaylar inim inim inler iken, 6 çeşit tazminâtı midelerine tıka basa doldurdukdan sonra Bugünlerde ortalıkda külhan beyi gibi dolaşır iken biz asubayları kasdederek
“Arkadaşlar; subayı ve astsubayı ile biz, et ile tırnak gibiyiz” Diyerek dübürden üfüren gebeşlerin kulakları çınlasın!.. “Tırnak” olup da subayların götünü kaşımaya benim hiç niyetim yok!..
Çünkü; Asubay ben Şükrü IRBIK, ne "et"im ne de "tırnak." "Et" kimdir?, Sen, kime "tırnak" diyorsun, be dangalak?..
|
* * * * *
Kıymetli okuyanlar ve muhterem asubay meslekdaşlarım!
Cengiz Han’ın dediği gibi;
Devlet silâh ile kurulur!
Fakat kalem ve kânun ile idare edilir!
Atamızın bu harika sözünün mütemmim cüz’ü olmak üzere
Biz de şöyle desek herhâlde münasip olur;
Devlet, kânûnu olduğu sürece yaşar!
Yeri gelmiş iken şu güzel sözü de söyleyelim de
Maksadımız tam hâsıl olsun.
Asker;
Midesi üsdünde yürür,
Gitdiği yere kendi kânûnunu da götürür!
Dünyânın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan bilge ve kahraman atamız Cengiz Han,
Devlet ve askerlik konusunda sekiz asır evvelinden böyle dedi ve böyle yapdı!..
Peki,
Atamız Cengiz Han’ın mirâsı üzerinden,
Bilgelik taslayan cüce beyinli zübük devlet adamlarımız
Ve
Kahramanlık devşiren sömürgen beyaz subaylarımız
Devlet ve askerlik konusunda bugüne kadar ne haltlar etmiş acap?
* * * * *
Zottirik Kenân’ın 12 Eylül subay darbesi ile peydahladığı 1982 Anayasası’nın ikinci cümlesi şöyle der;
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukûk devletidir.”
İkinci Halifemiz Hz. Ömer (R.a)’in,
“El âdl-ü esâs ül mülk” vecizinin üzerine inşâ edilmiş bir devletden bahsediyor bu cümle, zâhiren.
Ȃdâlet üzerine inşâ edilen bir devletde
Kânûnların da âdâlet (Anayasa) üzerine inşâ edilmesi icâb eder, değil mi?
Ben Eski Tüfek de öyle olduğunu zannediyor idim. Bir gün dedim ki kendime...
Askeriyemizin bugüne kadar meriyyete koyduğu temel idârî ve cezâ kânûnları da acap
Anayasamıza göre mi inşâ edildi?
İnşâ edilmediğini bugüne kadar defâlarca ve bizzat tecrübe ederek öğrenmiş idim aslında.
Fakat
Gene de yanılmak umudu ile bir dilekce yolladım, Millî Savunma Bakanlığımıza.
Dedim ki Bakanımıza;
Askeriyemizin temel idârî ve cezâ kânûnları,
Meşrûiyetini, eskilerin deyişi ile “kuvve-i teşriyyesini” Anayasamızın hangi maddesinden alıyor?
KONU: Askerî Kânûnların Anayasa Dayanağı Hakkında. İLGİ: (a) 2709 sayı ve 18/10/1982 târihli T.C. Anayasası (b) 211 sayı ve 4/1/1961 târihli TSK İç Hizmet Kânûnu. (c) 926 sayı ve 27/7/1967 târihli TSK Personel Kânûnu. (ç) 1632 sayı ve 22/5/1930 târihli Askerî Cezâ Kânûnu. (d) 6413 sayı ve 31/01/2013 târihli TSK Disiplin Kânûnu. (e) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnu. (f) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “IV. İdare, A. İdârenin esâsları, 1. İdârenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği” altbaşlığındaki 123’üncü maddesi birinci fıkrası; “İdarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu ve kânûn ile düzenleneceği” hükmünü âmirdir.
2. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” altbaşlığında yer alan onbirinci maddesi; a. Birinci fıkrası “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idâre makâmlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları” olduğu, b. İkinci fıkrası da “Kânûnların Anayasaya aykırı olamayacağı” hükümlerini âmirdir.
3. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların, Anayasanın yukarıda mezkûr hükümleri muvâcehesinde hazırlandığında şüphe yokdur. Ancak ne var ki söze konu bu askerî kânûnların metinlerinde, meşrûiyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığına dair de hiçbir hüküm ya da atıf yokdur.
4. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların meşrû iyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığını İlgi (e ve f) mevzuât muvâcehesinde tarafıma bildirmesini Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz eylerim. 05.02.2017. 1700171525. Şükrü IRBIK |
Yukarıda gördüğünüz gibi bu dilekceme cevâp verme süresi çokdan doldu.
Fakat
Millî Savunma Bakanlığımızdan ne ses geldi, ne de selen!..
Bu davranışı ile Millî Savunma Bakanlığı, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunu resmen ihlâl etdi.
Hukûk devleti olduğumuzu Anayasamıza yazmak ile iş bitmiyor!
Riayet etmez isen de şâyet Anayasa’nın bu emrinin hiçbir hükmü olmuyor.
Anayasaya riayet edecek haysiyetli ve şerefli asker ve devlet adamlarımızın da olması gerekiyor.
Fakat,
Bugün meriyyetde olan temel askerî idârî ve cezâ kânûnlarımızın Anayasaya göre meşrûiyeti yok!
Yukarıdaki dilekcemde bahsetdiğim askerî kânûnların, Anayasamız nezdinde aslında hiçbir kıymeti yok!
Vardığım netice itibâriyle ben, bunu gördüm!
Subay darbelerinin meş’um karanlığında tertiplenen bu kânûnlar ile beyaz subaylarımız,
Türk Ordusunu Anayasa’ya aykırı olarak teşkil ve tanzim etmişler!
Fakat askeriyemizde;
Bilen yok!
Çünkü Anayasamızda yok!
Bakınız,
1632 sayılı Askerî Cezâ Kânûnumuzda idam cezâsı bugün bile hâlâ var.
İdam cezâsının ilga edildiği 2002 senesinden bugüne kadar geçen 17 sene içinde var ise şâyet,
İdam etdiğimiz askerleri, Anayasa’nın hangi maddesine göre idam etmişiz, belli değil.
Çünkü Askerî Cezâ Kânûnunun Anayasa dayanağı yok! Beyaz subaylarımız uydurup uydurup yazmışlar!
Sonra da meclisde ayartdıkları yardakcı, şerefsiz siyâsetcilere bu yapdıklarını kânûn diye yutdurmuşlar.
Her 10 senenin sabahına subay darbesi ile uyanan bizim memleketimizin,
1982 senesinde kabul etdiği bir Anayasamız var.
Darbeci subaylarımızın tertip etdiği bu sözde “asker” Anayasamızda sâdece biricik “subay” kelimesi var.
O da AYİM’in “askerî hâkim subayı” hakkında.
Ey vatandaşlar! İşitin bunu!... Anayasamızda, askerliğe dâir bir tek hüküm yok!
Kimimiz “astsubay”,
Kimimiz “assubay”,
Eski Tüfek gibi nev zuhûr kimileri de ATATÜRK’e izâfeten haklı olarak “asubay” diye gıçımızı yırtıyoruz!
Fakat bu unvânların hiçbirisi Anayasamızda yok!
Açın bakın, isderseniz!..
12 Eylül darbecisi zottirik Kenan’ın tertip etdiği 1982 Anayasa’sında;
|
* * * * *
Biliyor musun, ey Çadırcı;
Akıl ile bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim!
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana da yol gösdermelisin!
* * * * *
Osmanlı Devletini paylaşmak için
Avrupa devletlerinin başlatdığı Birinci Dünyâ Harbinde Padişah Efendimiz;
Birinci Dünyâ Harbine “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tâcı ile giren İngiltere,
Harbin sonunda bu tâcını Amerika’ya kapdırdı.
Birinci Dünyâ Harbinin mutlak ve biricik galibi, Amerika oldu.
* * * * *
Tıpkı Birinci Dünyâ Harbinde olduğu gibi
İkinci Dünyâ Harbinin de mutlak ve biricik galibi gene Amerika oldu.
T.C. Devleti, İkinci Dünyâ Harbine doğrudan iştirak etmedi.
Fakat
Harbden sonra bu kez de Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ,
Türk Ordusunu Amerika’nın kucağına oturtdu.
Cumhurbaşkanı İNÖNÜ’nün Amerika ile 1948 senesinde başlatdığı ikili andlaşmalar ile Türkiye,
İkinci Dünyâ Harbinin mağlup devetlerinden bile daha aşağılık duruma düşürüldü.
Amerikan Ordusunun talimatları birebir Türkceye çevrildi ve ordumuzda aynen tatbik edilmeye başlandı.
Elimizde Amerikancadan tercüme talimatlar var idi.
Fakat
Bu talimatlarda sözü edilen Amerikan silah ve echizesi,
Ordumuzda henüz yok idi…
* * * * *
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve arka bahçesi olan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na 1945 senesinde üye oldu.
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve Amerikanın mutlak emrinde olan NATO’ya 1952 senesinde üye oldu.
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere;
Hem BM’nin hem de NATO’nun ağası, Amerikan devletidir.
Her iki teşkilâtda da Amerika’nın sesi, Amerika’nın sözü ve Amerika’nın kânunları geçerlidir.
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,
T.C. Ordusunu kaç sınıf asker ile teşkil etmiş,
Amerika’da
Ve dahi
Amerika’nın teşkil etdiği ve söz sahibi olduğu BM ve NATO’da kaç sınıf asker var imiş,
Buyurun, bir görelim hele!..
* * * * *
Amerikan Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var?
Askerlik konusunda bizim Anayasamızda vaziyet, yukarıda söylediğim gibi; tam bir rezâlet!..
Fakat
Şunun şurasında daha 200 sene evvel teşkil edilen Coni Ordusunda durum nasıl dersiniz?
Coni kendi askerini;
Dünyâya sonsuz zenginlik vaad eden ve insan hakları pazarlayan Coni’de vaziyet nedir acap?
Bakınız, bizim gözümüze yalan perdesi çekdiren Coni, kendi memleketinde neler yapmış!
* * * * *
Coni kıt’asındaki 13 eyâletde yaşayan vahşi batılılar evvelâ birbirlerini katletdi.
Sonra da sağ kalanlar, 15 Kasım 1777 târihinde bir araya geldi ve bir sözleşme imzâladı.
İsmine Konfederasyon Maddeleri dedikleri bu sözleşme, aslında Coni’nin ilk Anayasası oluyor.
Bu sözleşmeye göre Coni, kendi ordusunu “iki sınıf asker” üzerine teşkil edi;
1. Subay,
2. Er
Emek verip bu Anayasa’nın Türkcesini yazdım!
Okuyanlar anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!..
Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777
(Articles of Confederation, 15 November 1777)
Madde-IX
(...)
Kurultay hâlinde toplanmış Birleşik Devletlerin; kurultayın toplantıları arasındaki müddet zarfında toplanacak ve her devletin bir temsilcisinden teşekkül edecek "Devletler temsil heyeti" unvânı ile bir heyet vücude getirmeğe ve kendi idâreleri altında Birleşik Devletlerin umumî işlerini tedvir için lüzumlu görülen diğer heyetleri ve mülki memuriyetleri ihdâs etmeğe; üyelerden birini başkanlık makâmına getirmeğe (hiç kimse üç senelik bir müddet zarfında bir yıldan fazla başkan vazifesini göremez); Birleşik Devletlerin âmme hizmetleri için tahsil edilmesi lâzım gelen para miktârını tesbit etmeğe ve bunların âmme hizmetlerine sarf edilmek üzere ne şekilde ödenek kayıt olunacağını tâyine; her devlete altı ayda bir borç alınan para veya çıkarılan tahvil miktârını gösteren bir cetvel göndermek sûretiyle borç para almağa ve Birleşik Devletlere ait tahviller çıkarmağa; gemiler inşâ etmeğe veya bunları silâhlandırmağa; kara ordularının mevcudunu tesbit etmeğe; her devletten o devletin beyaz ırka mensup nüfusiyle mütenasip asker toplamasını talep etmeğe (bu taleplere riâyet mecbûridir) iktidârları vardır. Böyle bir talep vukuunda, her devletin yasama organı alay subaylarını tâyin eder, asker toplar. Onları Birleşik Devletlerin hesabına, bir askere lâzım gelen şekilde giydirir, teslih ve teçhiz eder; bu sûretle silâhlandırılan, giydirilen ve teçhiz edilen subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir. Ancak, eğer heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler, bazı ahvâl ve şerâitten dolayı, bir takım devletlerin hiç asker göndermemesini veya kendi hissesine düşenden daha az göndermesini ve diğer bir devletin de kendi hissesinden fazla göndermesini uygun görürlerse, bu fazla miktar da, başlarında subayları olmak üzere, bu devletin asıl hissesine düşen asker miktarı gibi giydirilmiş, teçhiz ve teslih edilmiş olarak yollanacaktır. Yalnız eğer o devletin yasama meclisi bu fazla miktarın gönderilmesini kendi emniyetine uygun bulmazsa, bu takdirde emniyetini tehlikeye düşürmeden gönderebileceği miktarı toplayacak, başlarına subay tahsis edecek silâhlandıracak, giydirecek ve teçhiz edecektir. Bu sûretle teslih edilmiş, giydirilmiş ve teçhiz edilmiş subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir.
İnsan için her şeyin başı, sağlık!
Devlet için de her şeyin başı, Anayasa...
Bu da İngilizcesi...
Articles of Confederation, 15 November 1777
(Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777)
Article-IX
(...)
The united states in congress assembled shall have authority to appoint a committee, to sit in the recess of congress, to be denominated "A Committee of the States," and to consist of one delegate from each state; and to appoint such other committees and civil officers as may be necessary for managing the general affairs of the united states under their direction--to appoint one of their number to preside, provided that no person be allowed to serve in the office of president more than one year in any term of three years; to ascertain the necessary sums of money to be raised for the service of the united states, and to appropriate and apply the same for defraying the public expences to borrow money, or emit bills on the credit of the united states, transmitting every half year to the respective states an account of the sums of money so borrowed or emitted,--to build and equip a navy--to agree upon the number of land forces, and to make requisitions from each state for its quota, in proportion to the number of white inhabitants in such state; which requisition shall be binding, and thereupon the legislature of each state shall appoint the regimental officers, raise the men and cloth, arm and equip them in a soldier like manner, at the expence of the united states; and the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and quipped shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled: But if the united states in congress assembled shall, on consideration of circumstances judge proper that any state should not raise men, or should raise a smaller number than its quota, and that any other state should raise a greater number of men than the quota thereof, such extra number shall be raised, officered, cloathed, armed and equipped in the same manner as the quota of such state, unless the legislature of such state shall judge that such extra number cannot be safely spared out of the same, in which case they shall raise officer, cloath, arm and equip as many of such extra number as they judge can be safely spared. And the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and equipped, shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled.
1777 senesinde “iki sınıflı ordusunu” teşkil etdikden 10 sene sonra Coni, ilk Anayasası’nı hazırladı.
Kendi meclisi (senato)’nin “ordu teşkil etmek” hakkı olduğunu da bu Anayasa ile teslim ve tescil etdi.
Emek verip bu Anayasa’nın da Türkcesini yazdım!
Herkes okusun, anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!.
BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
(THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
Biz, Birleşik Devletler halkı; daha mükemmel bir birlik teşkil etmek, adâleti tesis etmek, dâhilî emniyeti sağlamak, müşterek müdafaayı temin etmek, umumî refâhı artırma; kendimizin ve ahfâdımızın hürriyetin nimetlerinden istifâde edebilmesi için işbu Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını ısdâr ve tesis eyliyoruz.
Madde-I
Bölüm 8
(…)
Bu da İngilizcesi...
THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
(BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
Preamble (Başlangıç)
We the People of the United States, in Order to form a more perfect Union, establish Justice, insure domestic Tranquility, provide for the common defence, promote the general Welfare, and secure the Blessings of Liberty to ourselves and our Posterity, do ordain and establish this Constitution for the United States of America.
Article I (Article 1 - Legislative)
Section 8
11: To declare War, grant Letters of Marque and Reprisal, and make Rules concerning Captures on Land and Water.
12: To raise and support Armies, but no Appropriation of Money to that Use shall be for a longer term than two years.
13: To provide and maintain a Navy.
14: To make Rules for the Government and Regulation of the Land and Naval Forces.
1787 Anayasası Madde-I, Bölüm-8 ile “ordu teşkil etme” hakkını ihrâz eden meclis (senato),
“Başlık-10” (Title-10) altında Coni Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnunu terkip etdi. (US Code Title 10 – Armed Forces, dtd. Aug.10, 1956).
Ve 1956 senesinden beri bu kânûnun aşağıda gördüğünüz maddelerinin tek kelimesine dahi dokunmadı;
Chapter – I / Bölüm – I Page/Sayfa 18 & 19
101. Definitions / Tanımlar;
(b) PERSONNEL GENERALLY. — The following definitions relating to military personnel apply in this title:
(b) Personel: Bu başlık altında sözü edilen askerî personel için aşağıdaki tanımlar geçerlidir.
(1) The term " officer/subay " means a commissioned or warrant officer.
(2) The term " commissioned officer/muvazzaf subay " includes a commissioned warrant officer.
(3) The term " warrant officer/gedikli subay " means a person who holds a commission or warrant in a warrant officer grade.
(4) The term " general officer/general " means an officer of the Army, Air Force, or Marine Corps serving in or having the grade of general, lieutenant general, major general, or brigadier general.
(5) The term " flag officer/amiral " means an officer of the Navy or Coast Guard serving in or having the grade of admiral, vice admiral, rear admiral, or rear admiral (lower half).
(6) The term " enlisted member/ gönüllü er " means a person in an enlisted grade.
(14) The term " medical officer/tabip subayı " means an officer of the Medical Corps of the Army, an officer of the Medical Corps of the Navy, or an officer in the Air Force designated as a medical officer.
(15) The term " dental officer/dişci subayı " means an officer of the Dental Corps of the Army, an officer of the Dental Corps of the Navy, or an officer of the Air Force designated as a dental officer.
İşde, gördünüz!
Coni Anayasası’na göre Coni Ordusunda "iki sınıf asker" var;
Yukarıda gördüğünüz Coni Askerî Personel Kânununun resimli izahı da şöyle oluyor;
* * * * *
Ey, Hayyam; Bu sözleri sen, kim için söyledin, Allah aşkına?..
Bir elde kadeh, bir elde Kur’ân
Bir helâldir işimiz, bir harâm!
Şu yarım yamalak dünyâda
Ne tam kâfiriz ne de tam müslümân!
* * * * *
Bu da Coni Ordusunun subay ve er mevcudu;
İşde, görüyorsunuz!
Ordusundaki “subay ve erlerin” mevcudunu Coni, rütbelerine kadar tek tek vermiş.
Subay ve er sınıfındaki her rütbenin aldığı maaşı da gene aylık olarak kamuoyuna ilan ediyor.
31 Ocak 2019 Perşembe gününe ait yukarıda gördüğünüz Coni asker mevcudunun
Subay ve er oranları da şöyle;
Yukarıda gördüğünüz bu subay-er oranı,
İngiliz ve Alman Orduları için de aynı…
Aşağıda gördüğünüz çizelgede ise Amerikan ordusunda;
Herbir “subay başına düşen er sayısının” senelere göre "azalış" oranlarını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgenin bizlere söylediği çarpıcı bilgiler şunlardır.
2000 senesinden 2015 senesine kadar geçen 15 sene içinde;
Yapılan bu işlemlere mefhumu muhalifinden bakınca ortaya şu netice çıkıyor; Amerikan Ordusunda “er başına düşen subay sayısı”, her sene biraz daha artıyor! |
Aşağıdaki çizelgede;
Subaylarımızın “astsubay” dediği köle asker sayısının son 63 senede içindeki "artış" hızını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;
|
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede;
Zannedersin ki Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...
Amerikan Ordusunda Er sayısı sürekli olarak azaltılır iken,
NATO’ya göre Ordumuzun “Er” sınıfına dahil olan “Astsubay” sayısı acap niye sürekli olarak artıyor?
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1927 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde kânunu.
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununu
Cumhuriyeti teşkil eden zâbitân heyeti 1930 senesinde tertip etdi.
Dönemin Başvekili tekâüd zâbit İsmet İNÖNÜ,
T.C. Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununun Gerekcesini (Esbâb-ı Mucibe) TBMM'ye şöyle arz eyledi;
1632 sayı ile 1930 senesinde kânunlaşan yeni Cumhuriyet Ordusu'nun ilk Askerî Cezâ Kânunu;
Fransa, Almanya, Belçika gibi büyük devletlerin askerî ceza kanunları tetkik edildikten sonra
Ve
Ötedenberi askerî teşkilâtımızın muvazi gittiği Alman kanunları esas tutularak
Fakat aynı zamanda
Fransa’da bir kaç senelik uzun bir tetkik neticesinde kabul edilmiş olan 1928 tarihli kanundan da istifade olunarak tanzim kılınmış idi.
Cumhuriyeti teşkil eden Zâbitân Heyeti;
Cumhuriyet Ordusunu da şu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Zâbit
2. Efrât
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
933 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde,
1933 sene ve 2183 Sayılı Askerî Cezâ Kânununa Müzeyyel Kânun’un TBMM zabıtı;
|
REFİK ŞEVKET B. (Manisa) — Efendim, bendenizin maruzatım esasa ait değildir. Çünkü müzakeresinde bulundum. Yalnız bunu müzakere edip çıkardıktan sonra Heyeti Umumiyeden bir karar çıktı. O kararla bunu telif etmek için encümen mazbata muharriri arkadaşımızın ve Müdafaai Milliye vekili arkadaşımızın nazarı dikkatlerini celbederim. Kelime tashihi meselesidir.
Birinci madde zâbitleri,
İkinci madde zâbitândan maada (başka, IRBIK) aksamı askeriyeyi ihtiva ediyor.
Bundan evvel jandarmaların kanununa ait bir tadilname geldi. O tadilname dolayısile Millî Müdafaa encümenimizin ve
Dahiliye encümenimizin tetkikatı var, orada askerleri tasnif eder ve bu tasnifte müşterek noktai nazarlar gösteren
iki kanundan bahsediliyor. 1111 numaralı kanunla (Madde-1. IRBIK). diğer bir kanun (1930_1632, Madde-3. IRBIK).
İkisi de bilhassa şu ifadeyi kullanıyor.
«Neferden zâbit vekiline kadar olanlara "efrat" denir.»
Binaenaleyh müşirden zâbit vekiline kadar - onlar da dahil - zâbit deniyor.
Askerlik teşkilâtı budur.
Binaenaleyh "neferin" içinde: Onbaşı, çavuş, küçük zâbit ve gedikli zâbitler dahil
olduğuna göre birinci maddenin ihtiva ettiği kısımdaki bu karar sarahaten göstermiştir ki küçük zâbit
tabirine "nefer" de dahildir.
"Neferin" dahil olduğu bir zümreyi, yalnız zâbitâna mahsus olan bir zümre içine koymak;
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
İşde, kânunu…
Türkiye Cumhuriyetini teşkil eden Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK;
1935 senesinde tasdik etdiği yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı Kânunun,
Aşağıda gördüğünüz dördüncü maddesi ile
Cümhuriyet Ordusunu da;
1. Muvazzaf "subay"
2. Mükellef "erât" olmak üzere iki sınıf asker ile teşkil etdi.
İki sınıflı askeri olan T.C Ordusuna ilk darbeyi ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 1960 darbeci subayları vurdu!
Götlerinden uydurdukları ve “astsubay” olarak tesmiye etdikleri asker sınıfını da Darbeden sâdece sekiz ay sonra “üçüncü asker sınıfı” olarak ordumuzun demirbaşına kayıt etdiler. İşde, kânunu ... |
* * * * *
NATO’da Kaç Sınıf Asker Var?
Coni’nin kucağına oturan zamânın siyâsetcisi ve conisever kimi subaylarımızın pışpışlaması ile
Meclise getirilen aşağıda gördüğünüz 5886 sayılı şu kânun
Beyni midesine bağlı vekillerin gözünü kapatarak verdiği reyler ile Meclisden bir çırpıda geçirildi.
Ve böylece Türkiye
1952 senesinde NATO’nun doğu sınırlarını canı bahâsına bekleyen hasbi cendermesi oldu!
|
5886 sayılı kânunu imzâlamak ile Türkiye,
İşbu Andlaşmaya taraf olduğunu bütün dünyâya ilân etdi.
Bu irâdesinin tabii neticesi olarak Türkiye aynı zamânda;
Türk Ordu teşkilâtını “2 sınıflı asker” üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi.
NATO üyeliğini kabul etmekle birlikde Türkiye Devleti,
NATO’da asker sınıflarını tesbit ve tefrik eden STANAG 2116’yı da kabul etdi.
NATO üyesi ülke ordularının kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri elvan çeşit asker sınıfları,
Bu Andıç ile NATO’da belli kurallarda eşitlenir.
|
* * * * *
Sen;
Kendi memleketinde,
Kendi ordunda,
Kendi sınıfına ve kendi rütbene ne dersen de!..
Bu konular ancak senin memleketinde, senin ordunda ve sâdece seni ırgalar!..
Lâkin,
Nerede olursa olsun; NATO bayrağı altında içtima eyleyip de tekmil verdiğin dakikada
Sen, susarsın!
Coni ve Tomi’nin beygiri osdurur!
Neticeten;
1. Man: Er, 2. Conscript: Celp eri, 3. Drafted: Celp eri, 4. Enlisted: Gönüllü er, 5. Enlisted Man: Gönüllü er, 6. Enlisted Member: Gönüllü er, 7. Enlisted Personnel: Gönüllü er, 8. Other Ranks: Diğer rütbeler (Er ve Erbaş), 9. Petty Officer: (Deniz) Erbaş, 10. Non Commissioned Officer: (Kara, Hava, Deniz Piyâde) Erbaş |
Kendi askerî mevzuâtında kullandığı bütün bu tâbirlerden Coni,
Sizin “Subay” değil fakat “Er” olduğunuzu anlar.
Bu tâbirlere “Asubay” anlamı yüklemek, câhil olanlara özgüdür.
Fakat
Bizim bu düşüncemiz Coni’nin nazârında hiçbir şey ifâde etmez.
Ve züğürt tesellisinden başka bir işe de yaramaz.
Çünkü her millet kendini, kendi töresi ve kendi kelime dağarı ile târif eder.
Tabiat kânunudur; Oyunu kim kurarsa, kuralını da o koyar!
NATO dediğimiz uluslararası askerî teşkilâtı tesis eden de,
Bu teşkilâtın kuralını koyan da Coni’dir.
NATO görevinde iken derecem OR-7 idi. İşde, sağ tarafda gördüğünüz üzere; Türk Asubayı olarak, bayrak töreninde Er Coniler ile birlikde defâlarca bayrakdâr oldum... Kendi bayrağımı taşımak benim için şereflerin en büyüğüdür, o başka!
Fakat diğer ülkelerin OR-1, OR-2’leri ile birlikde yapdım bu görevi… Coniler için bir tuhaflık yok bu işde. OR-1 ile OR-9 arasında uygulamada hiçbir fark yokdur. Çünkü bu derecelerin hepsi Eratdır. Bana bu görevi veren kişi de aynı karagahda görev yapdığımız Türk Subayımız idi.
Ben Eski Tüfek; NATO’da yardımcı oyuncuyu oynayan bir “Er” olarak söylüyorum!..
Coni’nin kurduğu bu NATO oyununda, bizim ordumuza biçilen görev de Coni’nin uygun gördüğü “yardımcı oyuncuyu” oynamakdır. NATO görevine tefrik edilen subaylarımız da bu hakikâti bal gibi bilirler. Fakat esen yele göre ve işlerine nasıl gelirse öyle anlarlar. Bizzat kendim defâlarca şâhid oldum! Ne hazindir ki kimisi yutkunarak, fakat çoğu da “gönüllü” teslim olurlar bu hakikâte!..
Bugün iç piyasada efelenen kimi subaylarımızın Coni karşısında süt dökmüş kedi gibi, el pençe divân durduğu günleri hatırlıyorum da...
Bir insan nasıl bu kadar evrim geçirebilir? Hem şaşıyorum hem de gülesim geliyor!..
* * * * *
Biz asubaylar kendimizi avutmayalım!
Coni’de iki sınıf asker vardır; Subay ve Er.
Hangi ülke olursa olsun "subay olmayan" her askeri Coni, “Er” olarak telâkki eder.
NATO’da rütbelerini tefrik eden Andıç STANAG 2116’ya göre,
Aslında bizim Genelkurmay Başkanlığımız da kendi Asubaylarını NATO’ya Erat olarak beyân ediyor.
İşde isbatı.
Erlerimiz, Uzman Erbaşlarımız ve Asubaylarımızın hepsi “Erat” torbasının içinde bir arada...
Genelkurmay Başkanlığımızın NATO’ya beyân etdiği yukarıda gördüğünüz İngilizce çizelgenin,
STANAG 2116’ya göre Türkcesi de şöyle oluyor;
İşde, burada gördüğünüz üzere,
Subay gardeşlerimiz hâricinde kalan “diğer askerlerin” hepsini bu torbanın içine tepmişler!..
Genelkurmay Başkanları da biz asubayları NATO’ya “Er” olarak pazarlamış!.
Üsdelik Genelkurmay Başkanlığımız,
Yukarıda gördüğünüz çizelge torbasına hukûkî dayanak olarak da TSK İç Hizmet Kânununu gösdermiş.
Peki, TSK İç Hizmet Kânununda böyle bir sınıflandırma var mı, Sayın Başkanım?..
Ne diyelim, helâl olsun sana vallahi...
Uydurdukları bu nenni ile de son 65 seneden beridir bizi uyutmuşlar!
Ya da biz asubaylar uyumuşuz!..
Bu alavere dalaverede kim, kimi kandırıyor acap?..
* * * * *
Birleşmiş Milletler’de Kaç Sınıf Asker Var?
İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılan toplantı neticesinde,
Üçüncü Cenevre Sözleşmesi olarak bilinen andlaşmayı
59 ülke temsilcisi ile Türkiye, 12 Ağustos 1949 târihinde imzâladı.
|
Rana TARHAN isimli dişi hâriciyecimizin 1949 Cenevre Sözleşmesini imzâlaması ile
Türkiye, işbu Sözleşmeye taraf olduğunu dünyâya ilân etdi.
Genelkurmay Başkanlığımızın "astsubay" ismini verdiği "uyduruk" asker sınıfını teşkil etmesinden sâdece 2 sene sonra
Devletimiz, 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesini Meclis’de tek celsede görüşdü ve
6020 sayılı kânun olarak 1953 senesinde onayladı...
Kabul edildiği günden bugüne kadar tam 63 sene geçmesine rağmen
Raflarda tozlanan bu kânunun bir tek kelimesine dokunan olmadı...
Bunun anlamı şudur;
Ey "tırnak" astsubay meslekdaşlarım,
Esir kampında düşmân eline "esir" düşdüğünüzde,
"Etiniz" olan subaylarınızın aynı zamanda "kölesi" de olmaya hazırlanın!..
|
Cenevre Sözleşmesi Nedir?
İsviçre'nin Cenevre şehrinde kabul edilmiş dört adet muahededir. Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış ve 1949 yılında imzâlanmış önemli sözleşmelerdendir. Uluslararası olan veya olmayan çatışma durumlarında silâhlı kuvvetler ve insanî yardım kuruluşlarının uyması beklenen kurallar silsilesini tesbit eder. 1859 senesinde yapılan Solferino Muharebesi'nde; harb eden ülkelerin, esir aldığı askerlere yapdığı vahşetden etkilenen Jean Henry Dunant'ın çabaları sonucunda oluşduruldu. Cenevre Sözleşmeleri, silâhlı çatışma hukuku veya harp hukuku olarak da bilinen uluslararası insanî hukukun ilk ve tek kaynağıdır.
İşbu Sözleşmeler ve konuları şu şekildedir: Birinci Cenevre Sözleşmesi; harp eden silâhlı kuvvetlerin yaralı ve hastaların vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. İkinci Cenevre Sözleşmesi; silâhlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazâzedelerinin vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. Üçüncü Cenevre Sözleşmesi; harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin sözleşme. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi; harp zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşme.
|
Biz, bugün bu makâlemizde, konumuz ile alâkalı olan üçüncü sözleşmeyi tetkik edeceğiz.
Bu sözleşme ile harp esirlerine yapılacak muamele kuralları tesbit edilmiş.
İşde, bu kurallardan üçü şöyle diyor;
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 44 – Harp esiri olan subaylara rütbe ve yaşlarına göre gösterilmesi gereken hürmetle muamele edilecektir.
Subay kamplarının hizmetini temin etmek üzere, subaylarla mümasillerinin rütbeleri gözönünde tutularak buralara aynı silahlı kuvvetlere mensup ve mümkün olduğu nisbette aynı dili konuşan kâfi sayıda "esir askerler" (other ranks / diğer rütbeler) ifraz olunacaktır; "bunlar” (orderlies / hizmet eri), başka hiçbir iş görmeye mecbur tutulmayacaklardır.
Subay yemeklerinin kendileri tarafından idare edilmesî hususunda her türlü kolaylık gösterilecektir. |
Cenevre Sözleşmesi 44’üncü maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Esir kampında düşmân eline “esir” düşdüğünde, sen aynı zamânda “Silâh arkadaşım” dediğin subaylarının da “hizmet eri” ve “kölesi” olacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 60 – Esirleri elinde tutan devlet bilumum harp esirlerine aşağıda yazılı meblağların mezkûr devlet parasına tahvili suretiyle tesbit olunacak miktarda aylık bir maaş avansı ödiyecektir:
Sınıf I - Çavuştan aşağı rütbedeki esirler: 8 İsviçre Frangı, Sınıf II - Çavuş ve sair erbaş esirler: 12 İsviçre Frangı, Sınıf III – Yüzbaşı rütbesine kadar subay esirler: 50 İsviçre Frangı, Sınıf IV - Binbaşı, yarbay ve albay rütbesindeki esirler: 60 İsviçre Frangı, Sınıf V - General rütbesindeki esirler: 75 İsviçre Frangı. |
Cenevre Sözleşmesi 60’ncı maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Düşmân “esir” kampında
Subay sınıfına dâhil olan “6 aylık asteğmen” bile 50 İsviçre Frankı maaş alacak Fakat 50 senelik “astsubay” bile olsan da sen, 12 İsviçre Frankı maaş alacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ
(Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 97 – Harp esirleri, inzibati cezalarını çekmek üzere hiçbir halde ceza müesseselerine (hapishaneler, cezaevleri, sürgün yerleri, ilâh) naklolunamıyacaklardır. İnzibati cezaların infaz olunacakları bilûmum binalar 25 nci maddede yazılı sıhhî şartlara uygun olacaktır. Cezaya çarpılan harp esirlerine 29 ncu madde mucibince kendilerini temiz tutmak imkânı verilecektir.
Subaylar, gedikliler ve erlerle aynı binalarda mevkuf tutulamıyacaklardır. |
Cenevre Sözleşmesi 97’nci maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım,
Düşmân “esir” kampında Senin “etin” olan subaylar, “rahat odalarda” viskilerini keyif ile yudumlar iken,
Subayın “tırnağı” olan sen "astsubayı" ise “Erlerimiz ile birlikde balık istifi aynı koğuşlara” kapatacaklar!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
27 Mayıs 1960 Cuma günü beyaz subaylarımız,
Cumhuriyet târihimizin ilk “ subay darbesini ” yapdı.
Yapdıkları bu subay darbesinin bir sene sonrasında, tam da sene-i devriyyesinde;
27 Mayıs 1961 Cumartesi günü bu kez de
Aşağıda gördüğünüz şu “ darbe Anayasası ”’nı hazırlayıp piyasaya sürdüler.
1961 ANAYASASI
Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 27/5/1961 Halkoyuna Sunulmak Üzere Tasarının Resmi Gazete ile İlanı : 31/5/1961 Kanunun Resmi Gazete ile İlanı : 20/7/1961 / Sayı: 10859 Kanun No: 334 Kabul Tarihi: 9/7/1961
|
Bu darbe Anayasası’nın aşağıda gördüğünüz 65’inci maddesinde
27 Mayıs darbesini tertip eden karanlık suratlı subaylarımız bütün dünyâya şu sözü vermiş idi;
II. TBMM’nin Görev ve Yetkileri
b) Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 65- Türkiye Cumhuriyet adına yabancı Devletlerle ve milletlerarası kurullarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. (…) Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasına 1 inci fıkra hükmü uygulanır.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
|
* * * * *
Tıpkı 16 Temmuz 2019 senesinin mübarek Cuma gününde yapdıkları gibi
Kahraman Türk Ordusu maskesinin arkasına saklanan darbeci subaylar
1960 senesi 27 Mayısının gene mübarek bir Cuma gününde bütün memleketde idâreyi ele aldılar.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabah saat 04;30’da
O dâvudî sesi ile darbe beyannâmesini radyoda okuyan
Darbeci Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ de
Şu sözü vermiş idi;
“ Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir. ”
Fakat;
Dünyâ ve Türk milletinin gözünün içine bakarak verdiği sözü TBMM’de yalayan darbeci subaylarımız;
Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine “ riayet ” etmedi.
Kendilerinin hazırlayıp meriyyete koyduğu “ 6 sınıflı asker teşkilâtını ” esâs alan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile darbeci subaylar;
Ve
Ve dahi
|
* * * * *
Darbeci subayların yapdığı
Ve dahi
Bir “darbe kânunu” olan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu’nun
Aşağıda gördüğünüz 111’nci maddesine göre
Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
1953 senesinde Meclisden tek celsede geçirip meriyyete koyduğu ve
6020 sayılı kânun ile kabul etdiği 1949 Cenevre Sözleşmesi harb hukukunu tatbik edeceğini taahhüt etdi.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
R) HARB ESİRLERİ VE MÜLTECİLER
Madde 111 – Harb esirleri hakkında 6020 ve mülteciler hakkında da 4104 sayılı kanun hükümleri tatbik olunur.
|
* * * * *
TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin aşağıda gördüğünüz 123’üncü maddesinde
Harb hukukuna göre esir düşmüş “ asubaylar ” yok sayıldı.
Subay yok ise şâyet, ordumuzun diğer askerlerin esir olmasının
Genelkurmay Başkanlığımız nezdinde demek k, hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
Resmî Gazete Târihi: 06.09.1961 Resmî Gazete Sayısı: 10899
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET YÖNETMELİĞİ
7 - Esirlere karşı ve esirlikte hareket tarzı Madde 123 - Herhangi bir garnizonda muhtelif parçalara ayrılmış esir subaylardan her parçadaki en rütbeli veya kıdemli subay esir garnizonları kumandanlığı tarafından grup kıdemlisi tâyin edilmiş olmasa dahi esaretten dönüşte Millî Savunma Bakanlığına takdim edilmek üzere kendi grubundaki subaylar hakkında not tutmağa mecburdur. Bu notlar üzerine kabahat ve suçları anlaşılanlar hakkında kanuni muamele yapılır. |
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarımızın tertip edip,
1967 senesinde meriyyete koyduğu bir “ darbe kânunu ” olan
926 sayılı TSK Personel Kânunu ile ordumuzdaki “ rütbe ” kavramı târif edildi.
İşbu kânunun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesi ile
Ordumuzda sâdece subay ve asubayların rütbesi olduğuna hükmedildi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile 1961 senesinde 4 çeşit rütbe ihdâs edilmiş iken
Aşağıdaki Personel Kânunu ile 1967 senesinde 2 çeşit rütbe ihdâs edildiğini kimsecikler fark etmedi...
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
|
Şimdi!
Muhterem vatandaşlarım ve kıymetli Asubay Meslekdaşlarım;
İşbu makâlemizin burasında bir çay molası verelim ve bir soluk alalım hele!..
Zere bu satırlardan sonra duyacağınız hakikât, insanı beyin dumuruna uğratacak cinsden...
1949 Cenevre Sözleşmesine göre subayların târifi gâyet olarak yapılmış.
Bu sözleşmenin İngilizce metinindeki “ officer ” kelimesi de Türkceye hep “ subay ” olarak tercüme edilmiş.
Fakat
Aynı Cenevre Sözleşmesinin İngilizce metinindeki “ other ranks ” kavramını TSK Personel Kânununa uyarlar isek şâyet
“ Diğer rütbeler ” kavramı içinde sâdece “ Asubay ” denen askerlerin olduğunu görüyoruz.
Bugüne kadar kimselerin farketdirmediği
Ve dahi
Kimselerin de farkedemediği bu filfilli “ bit yeniğini ” ilk duyan ve dahi ilk bilenler siz oluyorsunuz, haberiniz olsun!
Makâlemizin başında Asubayların hizmet eri olduğunu fâş eylemiş idik.
İşde, burada öğrendiğiniz bu bilgi, az sonra bizleri,
Asubayların “ hizmet eri ” olduğu gerçeğine götürecek...
* * * * *
Bizim oğlanların elebaşısı Zottirik Kenan’ın subay darbesini icrâ eylemesinden 2 sene sonra
Vatandaşlarımızın büyük teveccühüne mazhar olan(!) 1982 Anayasası, hükümünü ele aldı.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926
Kabul Tarihi : 27/7/1967
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
Bakınız, yeni Anayasamızın yukarıda gördüğünüz 90’ıncı maddesi ne diyor;
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”
“Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu hükümden, şu neticeye kolayca varabiliriz;
Mâdem uluslararası andlaşmalar bunları emrediyor da 1961 senesinde kabul edilen edilen TSK İç Hizmet Kânunu’nda niye 6 sınıf asker var?
|
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU (1)
Kanun Numarası : 211 Kabul Tarihi : 4/1/1961 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/1/1961 Sayı : 10703 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 1008
Madde 3 – Askerler ve rütbeler: a) Askerler: 1. Er 2. Erbaş 3. Astsubay 4. Askeri öğrenci 5. Askeri memu 6. Subay
|
Şimdi burada ortaya çıkan netice şudur;
Ordumuzda 1961 senesinde teşkil edilen 6 çeşit asker sınıfı konusunda
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu;
Ve dahi
1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesini alenen ihlâl etdiği gerekçesiyle
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun iptâlini talep edecek kadar
Astsubayların ve TEMAD’ın aklı ve cesâreti var mıdır?
Bu makâlemizin yukarı satırlarındaki bu akıl çelen hakikâtleri öğrendikden sonra;
|
T.C. Devletini temsil eden bu yasama ve yürütme kurumlarının hepsinin de birlik olup “ Astsubay ” dedikleri sen “ köle ” askeri 1961 senesinden beri aldatdığını göreceksin!..
|
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen " köle astsubaya " yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
Kendisi alenen söylemese de meğerse
Bugünün Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Ermenistan konusunda "Târih Doktoru" imiş!..
Boğaziçi Ünüversitesine 2005 senesinde verdiği “Ermenistan’a Harbord Askerî Görevi; Bir Amerikan Hakikâtleri Tetkik Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan Münasebetlerine Tesiri” isimli “yama” doktora tezinde
Bakınız, Hulusi AKAR ne demiş;
Yukarıdaki kırmızı çerçeveler içinde gördüğünüz İngilizce kelimelerin anlamı da şöyle oluyor;
İngilizce bilmeyen “astsubay” meslekdaşlarımıza bugün bir iyilik yapalım
Ve dahi
Yukarıdaki tezinde Hulusi AKAR’ın söz etdiği İngilizce “enlisted” kelimesinin Türkcesini
Genelkurmay Başkanımızdan öğrenelim.
2008 senesinde neşretdiği Türkce – İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünde
Genelkurmay Başkanımız,
Ordumuzda kullandığımız “Er” kelimesini İngilizceye şöyle tercüme etdi;
Er → Enlisted man (EM)
Dünün Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı,
Bugünün de Millî Savunma Bakanı olan Hulusi AKAR hemen, şimdi aynaya baksın!
Ve şu biricik suâlime cevâp versin;
NATO’nun en büyük ortağı olan Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var da
NATO’nun en büyük ikinci ortağı olan Türk Ordusunda niye 8 sınıf asker var?
* * * * *
Bir var idi,
15 Temmuz 2016 Cuma gününün hemen ferdâsında
Birden bire yok oldu!..
Bir zamanlar, Genelkurmay Başkanlığında bir “astsubay” kadrosu var idi!
Bu kadroya tayin edilen “astsubaya” da
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet İlker BAŞBUĞ “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânını vermiş idi.
15 Temmuz’u ganimete çevirmesini bilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR, 2016 senesinde bu kadroyu feshetdi.
İşde,
Genelkurmay Başkanlığı karargâhında “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” kadrosu mevcut iken,
Bu kadroda meslekdaşımız Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK oturuyor idi.
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargaha yabancı bir askeri dâvet etdi.
Türk kamuoyundan gizlenen bu dâvetin misafiri olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un
“Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. ;
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,
ABD Avrupa Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
|
Amerikalı “kıdemli er” Roy memleketimize misafir olarak geldi. Akabinde Genelkurmay Başkanı Astsubayına ve AÜKHE’deki astsubaylarımıza “er” dedi ve gitdi!..
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK Ve dahi AÜKHE’ne iştirak eden astsubaylarımız, Kendilerine “er” diyen Amerikalı “kıdemli er” Roy’a itiraz edip de
Hey, Roy! Ayıp ediyorsun! Biz, “astsubayız”, sen bize “er” diyemezsin dediler mi?
Ya da
AÜKHE’ne iştirak eden 100 astsubaydan birisi dahi olsa
Kendilerinin aslında NATO’da “er” olduğunun farkında mı acap?..
|
* * * * *
Amerikan, İngiliz, Alman ve Türk Orduları arasında,
Yüksek okul seviyesinde “astsubay” denilen uyduruk bir asker sınıfına sahip tek ülke, Türkiyedir.
1974 senesinden beri 45 senedir dilimize doladığımız “astsubay” meselesini anlamak için biz asubaylar,
Bu biricik suâlin cevâbını verebilecek miyiz?
Aşağıdaki çizelgede
Son bir kaç senelik rakamlara göre
NATO üyesi Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularının asker sayısı hakkında çarpıcı bilgiler var.
Bu bilgilerin hepsini bir arada ilk defâ sizler görüyorsunuz;
Hemen aşağıdaki çizelgede, bizim ordumuzun 2016 senesine ait mevcut çizelgesi var.
İşde, görüyorsunuz!
Coni, kendi subay ve er sayısını rütbelerine kadar ayrı olarak beyan ediyor.
Fakat bizim ordumuzun mevcud çizelgesine bakdığınızda
8 çeşit asker sınıfının sayısının toptan olarak yazıldığını görürsünüz.
Bizim her boku bilen subaylarımız,
“Mevcut” konusunda da toptancı ve tepeden inmeci kokuşmuş bir subay zihniyeti ile davranmışlar.
Böyle davranıyorlar,
Çünkü subay mevcudunu rütbelere göre tek tek yazsalar,
Karagâhlarda ellerinde göt gözdiren palamut albayların sayısı ortaya çıkacak!
Böyle davranıyorlar,
Çünkü İngiliz, Amerikan ve Alman Ordularında bir tek albayın yapdığı işi,
Bizim Türk Ordusunda tam 4 albay yapıyor!..
* * * * *
Yukarıdaki 8 çeşit asker sınıfının resimli görüntüsünde ise
Şöyle rezâlet bir manzara çıkyor ortaya!
Subayımız ölmesin diye teşkil edilen bu 6 kademeli "tırnakdan" koruma duvarının
Resimli görüntüsü de şöyle oluyor!..
Yukarıdaki mevcudu grafiğe dökdüğümüzde ise
T.C. Ordusunun asker sınıflarının birbirlerine göre yüzdelik dağılım oranı da şöyle oluyor…
Makâlemizin yukarıdaki sayfalarında gördüğünüz üzere Amerika, kendi ordusunu 1777 senesinde 2 sınıf asker üzerine teşkil etdi; 1. Er 2. Subay
Amerika’nın teşkil etdiği NATO’ya Türkiye, kendi ordusunu Amerikan ordusu gibi teşkil etmek için üye oldu.
Fakat "astlarının emeği semiren" bizim sömürgen subaylarımız NATO’ya göre 2 sınıf asker üzerine teşkil etmeleri gereken Türk Ordusunu İşde, yukarıda gördüğünüz gibi tam 8 sınıf asker üzerine teşkil etdiler!.. |
* * * * *
Subaylarımız filfilli yalanlar ile sokakdaki vatandaşlarımızı kandırıyor da!..
Fakat biz asubaylar pekâlâ biliyoruz ki
NATO’ya üye olduğumuz 1952 senesinde beri,
Ordumuzun kullandığı tank, top, silah, uçak ve gemileri, biz Türkler yapmıyoruz!
Coni, Tomi ve Hans yapıyor!
Şu fakir milletin ekmeğinden, aşından kesdiğimiz vergiler ile de biz,
Coni’den, Tomi’den ve Hans’dan satın alıyoruz hepsini.
Bunun neticesi olarak da Coni’den satın aldığımız tank, top, silah, uçak ve gemileri,
Coni kendi ordusunda kaç asker ile işletiyor ise
Bizim ordumuzda biz de o kadar asker ile işletiyoruz.
Bu sebepden dolayı orası Amerika, burası Türkiye demenin bir önemi yok!..
Ordumuzdaki esas filim- fırıldağı bizim beyaz subaylarımız, subay sayısı konusunda çeviriyor!..
Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularında 18 subayın yapdığı işi,
Bizim ordumuzda sâdece 8 subay yapıyor.
Ordumuzda vaziyet gerçekden böyle midir?
Yoksa 2 Türk subayı 1 Amerikan subayına mı bedeldir?..
Bizim subaylarımız, Amerikan, Alman ve İngiliz subaylarından iki misli daha fazla mı çalışıyor acap?
* * * * *
Kıymetli okuyanlar, muhterem asubay meslekdaşlarım!
Bugün burada soracağımız suâlin cevâbı,
Aşağıda gördüğünüz şu grafiğin içinde gizli!
Şimdi de,
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, dokuzcu kısımının biricik suâlini soralım;
İşde hendek, işde deve!..
Buyurun! Söz, sizde!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-7
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
* * * * *
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm yedinci kısımını terkip edecek bu makâlemizde gene
“Astsubay” ismi verilen köle askerlere atılan başka bir kazığı daha teşhir edeceğiz evvel Allah…
* * * * *
Bu makâleyi ben 2018 Kasım ayında yazmaya başladım.
Fakat 2019 senesinin ilk ayı olan Ocak’da tamamlayabildim.
1076 sayılı kânun makâlemizin bu kısımının konusu.
ATATÜRK’ün 92 sene evvel yapdığı bu kânunun 2019 senesindeki son durumunu görüyorsunuz aşağıda.
Temiz bir kâlp ve iyi niyet ile bakdığımda; gözlerini dünyâya yeni açmış bebek mâsumiyetine bürünmüş bir kânun gördüm karşımda.
Fakat
Subay var ise şâyet mutlaka bir çapanoğlu vardır içinde dedim kendi kendime.
Çünkü bugüne kadar bu kâide hiç değişmedi!..
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince de gördüm ki
Hakikâten şeytânî bir hile gizlenmiş bu kânunun içine…
İşde; sûreti, bebek mâsumiyeti ile bize bakan bu kânunun 2019 Ocak ayındaki tâze ekran görüntüsü!
Bu mâsum sûretin arkasında gizli olan şeytânî suratı da makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde göreceksiniz.
1927 seneli bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” denilen askerlerin
2019 senesinde “astsubay” dediğimiz asker kişiler olduğunu hatırlatalım.
Yeni adı ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun
Yukarıdaki çerçeve içindeki ikinci maddesinin sarı boyalı kısımlarını okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Kânunun bu hükmü, içinde yaşadığımız 2019 senesinde de aynı şekilde yürürlükde!..
Fakat
Uygulamaya bakdığımızda gedikli küçük zâbitlerin;
Ve dahi
O vakit burada durmak ve şu suâli sormak geliyor aklımıza;
Bu suâllerin cevaplarını bulmak için
Kandırmacalar foliminin 1909-1910 senelerine ait makarayı oynatmamız gerekecek.
Senelerin, şâhısların ve kânunların şâhidliğinde bir folim bekliyor bizi bugün, evvel Allah.
Haydi, Eski Tüfek! Bu kadar tıraş, Zemheri ayında cilde zarar…
Oynat bakalım şu folimi!...
* * * * *
Sene, 1910… Tıpkı 15 Temmuzcuların yapdığı gibi;
31 Mart Vak’asını bahâne eden zâbitân, siyâset ve münevver gürûhu
Osmanlı Devletini evvelâ yıkdılar!
Sonra da Meclis-i Mebusân’ı, Meclis-i Ȃyan’ı, askerini ve devletin tekmil teşkilâtını ele geçirdiler.
Bu darbeciler;
Kukla olarak oynatacaklarını iyi bildikleri Sultan Mehmed Reşad’ı da padişah tahtına oturtdular.
Saltanât başı ve başkomutanımız Sultan Mehmed Reşad idi.
31 Mart darbecibaşı Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Meclisleri ilga edip kapılarına kilit vurmuş
Ve dahi
Tertip etdiği bir nizamnâme ile Berrî (Kara) Küçük Zâbitliği (Asubaylığı) 1909 senesinde cebren ve hile ile ihdâs etmiş idi.
Kara ordumuzda ilk kez “küçük zâbit” yetiştirmek üzere teşkil etdiği Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi;
İlk mezun 173 "kıdemli küçük zâbiti" "kıdemli çavuş" rütbesi ile 1911 senesinde vermiş idi.
Bir başka ifâde ile;
1909 senesine kadar Berrî (Kara) ordumuzda “küçük zâbit” denilen köle askerler henüz mevcut değil idi.
Çünkü
Osmanlı padişahları, ordumuzda böyle “ortada sandık” bir asker sınıfını asla isdemiyorlar idi.
* * * * *
1910 senesinde Osmanlı Devletinde iki kademeli bir meclis var idi;
1. Meclis-i Mebusân
2. Meclis-i Ȃyan
Bizim padişahlarımız girişdiği harblerde muvaffak olmak için saray müneccimlerinden medet umar iken
Avrupa devletleri akıllı bilim adamları ve zâbitânı sâyesinde sanayi devrimini çokdan başlatmış
Ve dahi
Dünyâyı sömürmek için ölümüne bir yarışa başlamışlar idi.
Bu yarış öyle acımasız bir hızla artarak devâm etdi ki.
Aklı başında devlet adamları ve subaylar eşi benzeri görülmemiş bir harbin mukadder olduğunu görebildiler.
Bizim “mektebli” zâbitân heyetimiz ise;
Osmanlı Ordusunda tam anlamı ile bir cadı avı başladı.
Zâten 31 Mart Vak’asından hemen sonra orduda müthiş bir tasfiye başlamış idi.
Darbeciler, kendilerine karşı duran “mektebli” ve “kalın kafalı” dediği “alaylı” zâbitân heyetinin handiyse nıfsını ordudan tard etdiler.
Geri kalan yarısının da rütbelerini tenzil etdiler.
Tükenmiş Osmanlı Devletinin ölüsünü ele geçiren darbeci Mahmut Şevket Paşa ve dışarıdan beslemeli-feslemeli siyâsetciler,
Başlamak üzere olan büyük harbe orduyu hazırlamak için peşpeşe kânunlar tertip etdiler.
Ve bu kânunlar ile ordumuzda daha evvel mevcut olmayan iki yeni asker sınıfı teşkil etdiler;
1. Küçük zâbitlik
2. İhtiyât zâbitliği
İşde bugün biz burada ihtiyât zâbitliği kânununa kalem batıracağız inşallah.
* * * * *
Sözde 31 Mart Vak’asının efsane(!) komutanı Müşir Mahmut Şevket (KETHÜDAZȂDE) Paşa,
Bu isyanı basdırmada gösderdiği kahramanlıkdan(!) dolayı hemen Harbiye Nâzırlığına terfi etdi.
Orduyu Osmaniyi zapdu rapt altına alan Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa; “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını Berrî (Kara) Ordumuzda ilk defâ olmak üzere 1909 senesinde teşkil etdi.
09 Ekim 1909 târihli Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi Nizamnâmesi Madde- 47’de şu hüküm var idi;
|
1909 senesinde “küçük zâbitliği” icâd etmesinden aylar sonra Mahmut Şevket Paşa bu kez de
1910 senesinde Avrupa’dan aşırma yeni bir “zâbit” sınıfı teşkil etdi.
İhtiyât zâbitliği ismini verdiği bu yeni zâbit sınıfının meclislerde kabul edilen sekizinci maddesi şöyle diyor idi;
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununun,
Yukarıdaki çerçeve içinde gördüğünüz sekizinci maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
İhtiyât Zâbitânı Kânununun yukarıdaki çerçeve içindeki dokuzuncu maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Aşağıda gördüğünüz sarı çerçeve içindeki kânun maddesinde gizli olan çok önemli iki husus var;
Birinci husus şudur;
İkinci husus da şudur;
Bu bilgiyi ilk defâ burada sizler duydunuz.
Bir de bugün kimler ve nasıl yedek subay (ihtiyât zâbiti) oluyor, ona bakın hele!
Bırak gâzi olanı, hele şehid olanı!..
1927 senesinden beri askerliğini “er” olarak yapmış bir tek Genelkurmay Başkanı mahdumu var mıdır acap?
* * * * *
Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunun “küçük zâbit” ismi verilen askerleri 10 sene başarılı hizmetlerinden sonra
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununa göre ihtiyât mülâzim sâni (asteğmen) oluyorlar idi.
Bu uygulama, Osmanlı Devletinin teslim olduğu 1918 senesine kadar devâm etdi.
Evvelâ teslim olan sonra da yıkılan Osmanı Devleti’nin mirâsı üzerine Cumhuriyeti kurduk ve ilân etdik.
600 küsûr seneden beri padişahın kölesi olan reaya, Cumhuriyet ile birlikde fikri hür, vicdânı hür ve irfanı hür birer yurtdaş oldu.
ATATÜRK gibi nâmuslu, âdil, basiretli, haksever ve halksever bir devlet adamının kılavuzluğunda medeniyete yürüyen millet;
Eğitim, sağlık ve adâlet gibi temel vatandaşlık haklarından eşit olarak faydalanmaya başladı.
İnsan haklarındaki bu tekâmül ve inkişâfdan T.C Ordusunun askerleri de nasiblerini aldılar.
1927 senesinde TBMM,
1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnunu meriyyete koydu.
Aşağıda, bu kânunun birinci ve dördüncü maddelerini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!
Dördüncü maddesinin özeti de şöyle oluyor;
Her şey yerli yerinde… Kânunun muhtevasına bakdığımızda;
1910 seneli kânuna göre gedikli küçük zâbitlerin ihtiyât zâbitliğine terfi etmesinin daha kolay hâle getirildiğini görüyoruz.
Bu kânundan neşet eden hakkını kullanan gedikli küçük zâbitlerin, ihtiyât mülâzımlığına terfi edildiğine dâir belgeleri
Makâlemizin ilerleyen bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK,
1927 senesinde başka bir kânun daha meriyyete koydu.
Mükellef askerlik hizmetini tanzim eden bu kânunun ismi
Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi.
Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre;
1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.
Netice itibârı ile;
Bugün “astsubay” dediğimiz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
Yukarıda sizlerin de gördüğü üzere;
Bu kânun, her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi.
Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim.
ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur;
1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi.
Bu kânuna göre “mükellef” askeri saymaz isek şâyet ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
* * * * *
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de
Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi.
Buradaki “gönüllü askerlik”, ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
ATATÜRK dönemi Türk Ordusunda askerlere verilen haklar sürekli olarak inkişâf etdi.
Cumhuriyetin kurucu irâdesi;
Askerlik mesleğini câzip hâle getirmek için askerlere peşpeşe yeni haklar ve terfi fırsatları verdi.
1927 senesinde gedikli küçük zâbitâna, ihtiyât zâbitânı olma hakkını vermişler idi.
1932 senesinde bu kez de
Bir kısım gedikli küçük zâbitâna askerî memurluğa nakil hakkı verildi.
1931 sayılı bu kânun ile;
Sıhhıye,
Nalbant,
Müzika,
Tüfekci
Ve emsâli meslek mensubu gedikli küçük zâbitler, yedinci sınıf ihtiyât askerî memurluğuna nakil edildi.
(T)B.M.M Yüksek Reisliğine takdim etdiği kânunun esbâb-ı mucibesinde Başvekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, ihtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyade gedikli başçavuş Hüseyin oğlu M. Kemal’in
İhtiyât asteğmenliğine terfi etdiğine dair Reisicumhur M. Kemal ATATÜRK’ün 1937 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1932 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; ATATÜRK sonrası Cumhuriyetini idâre eden eşhâs şunlar idi;
ATATÜRK vefat etdikden bir ay sonra TBMM, aşağıda gördüğünüz kânunu kabul etdi.
Bu kânun;
Ve dahi
Gedikli küçük zâbitlere verilen ihtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını bir kerte daha ileriye götürdü.
Önceki kânunlara göre “asteğmen” rütbesine nakil edilen gedikli küçük zâbitler;
Bu kânunun meriyyete konulması ile bir rütbe yukarıdan olmak üzere artık “yedek teğmen” rütbesine nakil edilecekler idi.
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbiri dikkatinizi çekmişdir.
Gedikli küçük zâbitlikden bahseder iken “gedikli erbaş” nereden çıkdı diye haklı bir suâl sorabilirsiniz.
Bunun sebebini öğrenmek için Çünkü Asubay isimli makâlemizi okumanızı tavsiye ederim. Bu, birinci husus...
İkinci hususa gelince;
Bu kânunun kabul edilmesinin asıl maksadı;
Ordumuzun “mükellef asker” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” tâbirini “gedikli erbaş” olarak değişdirmek idi.
Bunun ise uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan haklı bir gerekcesi var idi.
Çünkü
Napolyon’un 1798 senesinde mükellef (mecburî) askerliği ihdâs etmesinden buyana
Askerlik “mükellef ve “muvazzaf” olmak üzere iki sınıf hâlinde teşekkül etmeye başlamış idi.
Devletimizin taraf olduğu milletlerarası andlaşmara göre de askerlik iki sınıf olarak tekâmül etmiş idi.
Bu andlaşmalardan birisi de 1929 Cenevre Sözleşmesi idi.
Bu sözleşmeye göre harp esirlerine yapılacak muamele konusunda askerler iki sınıf hâlinde tasnif ediliyor idi.
Bu asker sınıfları şunlar idi;
1949 senesinde teşkil edilen
Ve dahi
Türkiye’nin 1952 senesinde taraf olduğu NATO’ya göre de askerler yukarıda görülen iki sınıf hâlinde tasnif ve tefrik edilir.
Bugün bizim ordumuzdaki “muvazzaf astsubay” ismi verilen
Ve dahi
Bu andlaşmalara göre aslında “mükellef asker” sınıfına dâhil olan uyduruk asker sınıfının kânunsuz oluşu,
Hem de Anayasa’ya göre kânunsuz oluşunun temel kaynağı da işde, gene bu milletlerarası andlaşmalardır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için;
Ve dahi
Beterin Beteri isimli makâlelerimizi okuyunuz.
3543 sayılı bu kânun için Başvekil Celal BAYAR’ın
(T)BMM Yüksek Reisliğine takdim etdiği mucip sebep ise şöyle idi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler,
İhtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyâde gedikli başçavuş Eyüğ oğlu Ahmet AKINERİ’nin
Yedek piyâde teğmenliğine terfi etdiğine dâir Reisicumhur İsmet İNÖNÜ’nün 1944 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1950 senesi Mart ayına vâsıl olduğumuz günlerde devletin başında aşağıdaki devlet adamları oturuyor idi.
Bingöl milletvekili Feridun Fikri DÜŞÜNSEL, 18 Şubat 1950 Cumartesi günü TBMM’ye bir kânun teklif verdi.
“Gedikli” olarak söz etdiği askerler hakkında verdiği kânun teklifinin gerekcesi de şöyle idi;
Fikri DÜŞÜNSEL’in yuvarladığı bu kânun teklifine,
Dönemin Başbakanı Şemsi GÜNALTAY yolda bulmuş gibi sevindi. Hemen bir dilekce yazdı.
* * * * *
Gedikli Erbaş Kanun Tasarısı (1/732) T.C. Başbakanlık Muamelât Genci Müdürlüğü Tetkik Müdürlüğü Sayı: 71 -1591 1.3.1950
Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına
Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 28.11.1950 tarihinde Yüksek Meclise sunulması kararlaştırılan Gedikli Erbaş Kanunu tasarısı ile gerekçesinin ilişik olarak sunulduğunu saygılarımla arzederim. Başbakan Şemsettin Günaltay
|
* * * * *
Ve Başbakan GÜNALTAY, bu bu dilekcesini aşağıda gördüğünüz “gerekce” ile BMM’ye arz etdi.
Gedikli Erbaş Kanunu tasarısının gerekçesi
1. Ordunun gedikli erbaş eksiği pek çok olup gedikli erbaş kaynaklarının bugünkü verimi ile bu ihtiyacın kısa zamanda tamamlanmasına imkân olmadığı, gedikli erbaşlığa istekli sayısının çok az bulunduğu görülmüş ve bunun sebepleri araştırıldığında; Ortaokul öğrenimini bitiren ve daha yüksek öğrenime katılmak imkânı, fırsat ve gücünü bulamıyan gençlerin, daha çok Devlet memurluğunu tercih eyledikleri veya istikballerini, daha iyi bir şekilde sağlıyacak istikametlerde aradıkları anlaşılmıştır. Çünkü, ortaokul mezunu Devlet memurları üç yılda bir terfi eylemekte, polislerin ve ortaokul öğrenimi üzerine bir meslek tahsili yapanların aylıkları 20 liradan başlamakta, baremin I. derecesine kadar yükselebilmekte, Devlet memurları 65 yaşına kadar memuriyete devam hakkına malik bulunmakta, gedikli erbaşların tâbi bulunduğu yaş haddi, evlenme ve başka türlü kayıt ve şartlara bağlı ve mahrumiyetlere mâruz bulunmamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının köy ve sanat enstitülerinin sağladığı istikbal de gedikli erbaşlara nazaran daha elverişli bulunmaktadır. Bu sebeplerle; gedikli erbaşları meslekî ve hukuki yönlere yükseltmek ve kendilerini terfih eyliyerek gedikli erbaşlığa teşviki sağlamak için; gedikli erbaşlara, en az orta okul mezunu bir Devlet memur statüsü vererek aynı derecede öğrenim görmüş ve Devletin türlü hizmetlerinde çalışan memurlara eşit haklara sahip kılmak gerekli görülmüş (demek ki bu târihe kadar eşit haklar verilmiyor idi.Eski Tüfek) ve bu kanun tasarısı bu esasa göre hazırlanmıştır.
2. Bu tasarının hazırlanmasında: a) Gedikli erbaşlara ait bütün mevzuatın bir kanun içinde toplanması b) Muhtelif sınıf gedikli erbaş okulları sürelerinin birleştirilmesi ve ortaokul öğrenimi üzerine bir yıllık staj ve iki yıllık bir meslek tahsili verilerek aylıklarının 20 liradan başlanması ve böylece muhtelif sınıf ve meslek gedikli erbaşları arasında eşitlik sağlanması, c) Gedikli erbaş aylıklarının birer derece yükseltilmesi dolayısiyle, sanat enstitülerinden çıkan gedikli erbaşların da üstçavuş olarak değil gedikli çavuş olarak çıkarılması ve eşitlik sağlanması, d) Gedikli erbaşların muadil tahsili Devlet memurları gibi her rütbede asgari bekleme süresinin üç yıl olması, e) Gedikli erbaşların temdit esası kaldırılarak, subaylar, gibi 15 yıl mecburi hizmete tâbi tutulması, f) Gedikli erbaşların yükselmelerinin, sicil ve ehliyet yoliyle bakanlıklarca yapılması, g) Gedikli erbaşların yükselmelerinin subaylar gibi her yılın 30 Ağustos Zafer Bayramı yapılması, h) Gedikli erbaşların aylıklarının ordunun diğer mensupları gibi ay başlarında teşmil edilmesi, 60 lira asli maaşa kadar yükseltilmesi, i) Çekilme veya emekliye çıkarılma suretiyle ordudan, ayrılan gedikli erbaşların yedek gedikli erbaşlığa nakilleri, Gibi önemli esasları ihtiva etmek ve başkaca müteferrik kısımlara da tasarıda yer verilmek suretiyle ilişik kanun tasarısı hazırlanmıştır.
|
* * * * *
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın bu dilekcesi aslında;
“Gedikli” dediği köle askerlerin 1950 senesindeki perişân hâlini gösderen iyi bir itirâfnâmedir.
Aynı zamânda burada dikkat çeken çok önemli husus da şudur. Bu tasarının gerekçesinde, “gedikli erbaş” dedikleri askerlere;
1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad
Ve dahi
1927 senesinde ise 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesi ile Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği,
“İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkının” iptal edildiğine dâir bir tek kelime dahi yokdur.
1076 sayılı kânunun dördüncü maddesinin iptâl edilmesi tam anlamı ile 5619 sayı ile kânuna aykırıdır.
Netice itibârı ile;
5619 sayılı kânunun 29’uncu maddesi ile iptal edilen “gedikli erbaşların”
“Yedek ihtiyât zâbitliği ve yedek ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını” iptal eden devlet adamları ve subaylar;
Hem Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın irâdesine
Hem de Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün bu karârına meclis çatısı altında ihânet etdiler.
Zâbit ile nefer arasında “ortada sandık” bir asker sınıfı olarak teşkil edilen “kara küçük zâbitler”;
Mektebden mezun oldukları 1911 senesinden, harbin sona erdiği 1920 senesine kadar geçen 10 senede
Zâbitimizin yerine ölmesi için neferimiz ile birlikde cephenin en önünde harbe sürüldü.
Fakat
Harb sona erdikden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın beyaz subayları;
Kara küçük zâbitleri kullanılmış kağıt mendil gibi bir kenara atdılar.
Ve 1950 senesine vâsıl olduğumuz günlerden bir günde de
“Gediki erbaş” isimini verdikleri kara küçük zabitlerin “yedek subaylığa terfi hakkını” işde böyle gasp etdiler.
* * * * *
1/732 sayılı Gedikli Erbaş Kânûn tasarısının 40’ncı maddesi olarak meclise gelen
Ve fakat
Millî Savunma Komisyonunun 29’uncu madde olarak aynen tâdil etdiği bu madde,
Hiçbir gerekce gösderilmeden meclisde kabul edildi.
Hem de bu celseye katılan 242 vekilin tamâmının reyi ile…
Bu tasarıdaki 29’ncu maddede söz edilen 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesinin ne olduğunu
Bu maddeye kabul reyi veren 242 vekilden acaba kaç dânesi biliyor idi?
Çünkü
Bu kânun tasarısı için yapılan meclis müzâkerelerinde “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilen askerlerin
“Yedek ihtiyât zâbit” ve “yedek askerî memur” olma haklarının iptal edildiğine dâir olmak üzere bir tek cümle bile söz edilmemiş!
* * * * *
Bingöl milletvekili hukukcu Feridun Fikri DÜŞÜNSEL’in teklif etdiği
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın meclise arz etdiği
Ve dahi
BMM’nin 1950 senesinde kabul etdiği 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununun 29’uncu maddesi şöyle diyor idi;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Sene 1953…
Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraatının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi…
Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız;
Kendilerini idâre etmesi için devleti, aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.
Gündem;
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi.
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşların,
Askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı.
Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU;
Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
NÂTIK POYRAZOĞLU (Muğla) — (…) Hemen hepiniz yedek subay olduğunuz için, memleketin bütün münevver kitlesi yedek subay olduğu için, bundan sonra da bu münevver kitle yedek subaylık vazifesini alacağı için, bugünkü statü üzerinde biraz konuşmak istiyorum. Müsaadenizi rica edeceğim. Çünkü millî ve mühim bir dâvadır. Beni dinledikten sonra siz de tahmin ediyorum, kaani olacaksınız ki
Bugünkü yedek subay statüsü kökünden değişmesi icabeden bir statüdür.
Medenî milletlerin, muharip milletlerin, modern ordulara sahip milletlerin ordularında bugün bizde mevcut yedek subay statüsü kalmamıştır.
|
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra
Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ.
Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de
“Yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
BÜTÇE KOMİSYONU ADINA RİFAT ÖZDEŞ (Kırşehir) — Muhterem arkadaşlar (…);
Bugün Nâtık Poyrazoğlu arkadaşımızın söylediği gibi, asıl ve mühim olan, orduda “yedek subaylık” mefhumunu kaldırıp muvazzaf subaylık, personel subaylık koymak lâzımdır. Bu esas halledilmeye muhtaçtır.
Ben bu mevzuda Millî Savunma Vekiline şükranlarımı arzederim, kendileri bu kanunu Teşrinievvele kadar yetiştireceğini komisyonumuzda vait buyurmuşlardı.
Bugün cari bulunan Yedek Subaylık Kanunu muazzam bir adaletsizliğe meydan vermektedir. (…
|
Biz bugün, 2019 senesinin birinci ayındayız.
Her ikisi de emekli subay olan; Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU Ve dahi Kırşehir vekili Ahmet Rıfat ÖZDEŞ’in, “Yedek subaylık” konusunda söylediklerinin üzerinden tam 66 sene deverân eyledi.
|
“Yedek subaylık mefhumunu kaldırmak” için dönemin Millî Savunma Bakanı Ali Seyfi KURTBEK;
1953 senesinden bugüne kadar “çalışmaya” başlayalı tam 66 sene deverân eyledi.
|
Selefi emekli subay Ali Seyfi KURTBEK’in 1953 senesinde başlatdığı bu “çalışmadan”
Bugünün Millî Savunma Bakanı emekli subay Hulusi AKAR’ın haberi var mı acap?.. |
1953 Senesinden Beri;
Yedek subaylık mevcut değil.
|
Bu can yakıcı hakikâti de
Meclisde söylendiği günden bugüne kadar geçen 66 sene sonra
İlk defâ işiten de bu makâleyi okuyan sizler oluyorsunuz!
Eski Tüfek Şükrü IRBIK 2019 senesinin Zemheri ayında soruyor!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti;
Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Yedek subaylığı bugün hâlâ niçin lağvetmiyor? |
* * * *
Seneler, 27 Mayıs darbesine üç’ü gösderiyor idi!..
Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES’in idâresindeki hükûmet,
Coni’nin kucağına oturmuş,
Zengin daha zengin olur iken
Fakir, kuru soğana muhtaç olmuş idi.
Vatandaş, akşam sofrasına ne koyacağını kara kara düşünür iken
TBMM’de 1957 senesi bütçesi müzâkere ediliyor idi.
Fakat ATATÜRK’den sonra ordumuzda yedek subaylık;
Ve dahi
Hattâ bu konuda vekiller TBMM’de birbirlerine girdiler.
1957 senesine geldiğimizde TBMM’de mide bulandıran bir iddia ortaya atıldı.
1957 senesi bütçesi için hazırlanan 6937 sayılı kânunun müzâkeresi esnâsında söz alan milletvekili Salâhattin TOKER,
Başvekil Adnan MENDERES’in oğlunun askerliğini “yedek subay” olarak yapdığını söyledi.
Üsdelik askerlik(!) süresi içinde Başvekilin oğlu, kıt’aya hiç gitmedi.
Ve bu iddia karşısında şaşkın tavuğa dönen Başvekil Adnan MENDERES, dut yedi bülbül oldu!..
957—6937_1957 Bütçe Kanunu, İ: 46, 25.2.1957, C.1;
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Muhterem arkadaşlar, NATO'nun bellibaşlı bir kaidesi de şudur: NATO devletleri askerî birliklerinin sayısını artırmadan evvel, kalitesini artırmalıdırlar. Kuvvetlerimizin kalitesinin yükseltilmesi bahsinde karşılaştığımız en büyük zorluk uzun hizmetli subay ve asstsubay ile teknisiyen darlığıdır. Bunun, sebebi; sivil sektöre nazaran, silâhlı kuvvetlerimizde ücretlerin çok düşük olmasıdır. Arkadaşlar, herkes bilmektedir ki, askerî mekteplere ve harb okullarına taliplerin sayısı maalesef azalmaktadır. Bundan başka, muvazzaf subaylar arasında ordudan ayrılanların sayısı bilhassa teknik sınıflarda çok fazladır. Hükümetin, gerek subaylık meslekine talebi çoğaltmak, gerek ordudan ayrılmaları önlemek için, alması gereken tedbirlerin başında enflâsyonu durdurmak gelmelidir.
|
* * * * *
BAŞVEKİL ADNAN MENDERES (İstanbul) — Yok enflâsyon.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Bütün devlet hizmetleri gibi, enflâsyon, muvazzaf ordu mensuplarının da gelirlerini her yıl kemirmektedir. Muvazzaf subaylardan, bilhassa teknik bilgileri icabı, sivil sektörlerde iş bulmak imkânına kolaylıkla sahibolanların, bu durumda, pek sevdikleri mesleklerinden, sırf geçim mülâhazalariyle ayrılmak zorunda bırakılmaları, mesuliyeti tamamen bugünkü hükümete ait olan çok elem verici bir hâdisedir. Garnizon yakınlarında subay aileleri için evler inşasının plânlı bir surette, kısa zamanda tamamlanması ve bu evlerin subay ailelerine tahsis edilmesi zaruridir. Subayların bulundukları birçok garnizonlar, mektepten de mahrumdur. Subayların kız ve erkek çocuklarına yurtlar açmak suretiyle, mektep bulunan yerlerde, okumalarının temin edilmesi, zarureti vardır. Bu ev ve mektep kolaylıklarının, astsubaylara da teşmili lâzımdır.
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Yedek subaylar arasında, kıta hizmeti bakımından, hiçbir şekilde tefrik yapılmaması lâzımgeldiği kanaatindeyiz. Birtakım kimseleri, tercümanlıkta veya eski resmî vazifelerinde çalıştırarak fiilen askerlik yaptırmadan, vatani vazifelerini ifa etmiş saymak Anayasamızın icaplarına aykırıdır. Bâzı hariciyeci yedek subayların da NATO dairesinde çalışmak üzere Hariciye Vekâletine her nasılsa verildiği halde, aynı Vekâletin Ticaret Dairesinde, eski vazifelerinde istihdam edildiklerini ve hattâ hariçte bâzı dış temas ve konferanslara iştirak ettirildiklerini işitmekteyiz.
|
* * * * *
DEVLET VEKİLİ VE MİLLÎ MÜDAFAA VEKÂLETİ VEKİLİ ŞEMİ ERGİN (Manisa) — Kimdir?
|
* * * * *
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Başvekilin oğlu.
|
* * * * *
MURAD ALİ ÜLGEN (Afyon Karahisar) — Hah... Şöyle söylesene.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER ( Devamla) — Millî Müdafaa Vekâletinden, askerî hizmette, tefrika yaratıcı ve morali bozucu bu gibi yolsuzluklara sebebolan kimseler hakkında, her kim olurlarsa olsunlar, derhal kanuni takibata girişmesini talebederiz. Muvazzaf astsubaylardan, subaylığa geçemiyenlerin, kaldıkları başgedikli rütbesinde muntazaman terfih edilmelerinde fayda görürüz. Millî Müdafaa Vekâletinden, uzun hizmetli subay, astsubay ve teknisiyenlerin, mukavele ile temini yollarını araştırmasını istiyoruz. Muhterem arkadaşlar; Personel darlığının halli, her şeyden evvel, NATO'nun istediği gibi kalitenin sayıya tercih edilmesiyle mümkündür. Bu da, aslında NATO 'nun da 1954 te talebetmiş olduğu şekilde, birliklerimizin, ezcümle kadro ve kuruluşları bakımından, atom harbinin icaplarına uygun olarak, yeniden teşkilâtlandırılması ile kabil olacaktır.
|
* * * * *
Maşşallah! Allah, kem gözlerden esirgesin…
27 Mayıs subay darbesinin hemen ertesinde
Evinden picaması ile kaldırılıp getirilen Cemal Aga,
Darbeci subaylarımızın teşkil etdiği darbe hükümetinin nerede ise “herşeyi” oldu.
ATATÜRK;
1927 senesinde Askerlik Mükellefiyeti Kânununu yapdı.
Bu kânun ile, her erkek vatandaşa istisnasız olarak askerlik yapmak görevi verdi.
Bu kânunun birinci maddesinde aynı zamânda ATATÜRK, şöyle dedi;
Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir.
Bu cümle ile ATATÜRK, T.C ordusunda iki sınıf asker olduğunu emretdi;
27 Mayıs darbesini yapan Coniperestiş karanlık suratlı subaylarımız,
ATATÜRK’ün bu emrini de ayaklar altına aldı.
Darbeyi yapdıkdan daha bir sene bile geçmeden bir kânun tertip etdiler. 211 sayılı bu kânuna TSK İç Hizmet Kânunu ismini verdiler.
Ve bu kânunun 199’uncu maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununun birinci maddesindeki
“Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir” hükmünü iptal etdiler.
* * * * *
Meclisde yapdıkları hile ile de bu darbeci subaylarımız; “Mükellef asker” olan “çavuşları” subayların dâhil olduğu “muvazzaf asker” sınıfına dâhil etdiler. Ve dahi “Mükellef asker” olan “çavuşların” sırtına “muvazzaf asker” olan subayların görevlerini yüklediler.
Fakat “Muvazzaf subay” görevi yapdırdıkları “çavuşlara” hiç utanmadan “mükellef er” maaşı verdiler.
|
Böyle bir kalpazanlığı da dünyâda yapan tek ordu, ne yazık ki sâdece ve hâlâ bizim ordumuzdur.
Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye çemkirip caka satan beyaz subaylarımıza sesleniyorum;
Ahlâk, akıl, vicdân, iz’an ve şeref sâhibi iseniz şâyet çıkın ortaya!
Ve dahi
Bu sahtekârlığı Eski Tüfek'e izâh edin!..
* * * * *
Yemen yolu çukurdandır
Zenginimiz bedel verir
* * * * *
Kurşun atanın da kurşun yiyenin de bir olduğu 1994 senesine vâsıl olduk, vesselâm!..
Türkiye, ilk defâ olmak üzere dişi bir başbakana teslim edildi. Daha doğrusu, babası Çoban Sülü etdi.
Üsdelik hem Amerikan ve hem de Türk vatandaşı olan bir dişiye…
Başbakanı olduğu devleti kasdederek;
“Dünyânın son sosyalist devletini yıkdık” diyecek kadar küstahlaşan Hallüsinasyoncu Tansu UÇURAN ÇİLLER;
Başbakan koltuğunda manikür, pedikür ve sir ağda yapıyor
Bunları yapar iken de laf olsun torba dolsun diye “her aileye iki anahtar” veriyor(!) idi.
Başbakan Tansu UÇURAN ÇİLLER bunları yapar iken
Tosuncuklarından birisi olan büyük oğlu Mert UÇURAN ÇİLLER de
Deniz Kuvvetlerinde “yedek subay” dümeni ile “askerlik” yapıyor idi!..
Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER, SAS kursuna katıldı.
Fakat derslere bile girmeden kursu birinci olarak tamamladı.
Çünkü;
Bu kursu veren denizci yavşak subaylar; kursu birinci olarak tamamlayan “astsubayın” hakkını yediler.
Ve Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER’i birinci yapdılar.
Mert UÇURAN ÇİLLER iki kere bile denize dalmadan SAS olmuş idi de!..
Peki,
Yedek subay Mert, hakikaten askerlik yapıyor mu idi?..
Bu suâlin cevâbını bulmak için;
1994 senesinin “% 10’cu” vekillerin ihâle kovaladığı TBMM’ye kadar şöyle bir uzanmamız gerekecek.
Rize milletvekiki Ahmet KABİL 06 Ekim Perşembe günü meclise bir soru önergesi verdi.
Bu önergenin iki ve üçüncü sırasındaki sorular oldukca câlib-i dikkat idi.
Mükellef askerlik için Askerlik Şubelerine müracaat eden bu çocukların sınıflandırılmasının
Bilgisayar ile yapılıp yapılmadığını anlamak isdeyenlerin işi zor değil.
Aşağıda gördüğünüz sarmaş dolaş kuzu sarması misâli şu resimlere bakın, yeterli…
* * * * *
İkinci bin yılın birinci senesine vâsıl olduğumuz günlerde
Devletimizin muhterem idâre heyeti aşağıda gördüğünüz şu zevâtdan mürekkep idi…
Şeyh Edebalı; Osmanlı Devletinin kurucu padişahı ve dâmadı Osman Bey’e 700 sene evvel şöyle hasihât etdi;
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
|
Fakat Devletimizin başına 50 sene tebelleş olan Çoban Sülü ise dün şunu itirâf etdi;
İnsanı öldür ki devlet yaşasın!
|
İslamköylü Çoban Sülü;
Föterini alıp 6 defâ gitmiş
Fakat yedinci defâ gelişi muhteşem olmuş idi.
Ve dahi
Bu seferinde devletin en yüksek makâmı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna köskelmiş idi.
Ülkemiz; devletin, devlet politikası olarak adam öldürdüğü günlere düşegelmiş idi…
Çoban Sülü ve sözde Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan ECEVİT kafa kafaya verdiler
Ve
4551 sayılı kânun ile Askerî Cezâ Kânununda ve diğer kânunlarda geçen;
“Başgedikli", "Gedikli" ve "Küçük Zabit" ibarelerini "Astsubay" olarak değiştirdiler.
Fakat
Aynı kânunlarda geçen “gedikli küçük zâbit” ibâresine dokunamadılar!..
Bunu yapmak için meclisde kimin nasıl kıvırtdığını öğrenmek için de Yalancının Mumu’nu tıklayın yeter.
* * * * *
2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi;
1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun aşağıda gördüğünüz ikinci maddesi
Ve dahi
Bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” ibâresi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok!
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince
Bebek mâsumiyeti ile size bakan şu kânunun içine şeytânî bir hile gizlendiğini şimdi görebildiniz mi?..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-6 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Temiz iş 6 ayda olur, evlat! der idi, rahmetli Hacı Süleyman dedem! Hakikâten pek hasiyetli, çok hikmetli bir darbımesel imiş meğerse!..
Asubay Tefrikası 6’nın beşinci kısımını, 12 Şubat 2018 Pazartesi günü Eski Tüfek’de yayınlamış idik!
Mütemmim ve müteakip kısımı olan Asubay Tefrikası'nın bu altıncı kısımını da Mart ayında yayınlamayı tasarlamış idim!
Fakat olmadı bir türlü! Harcıâlem cinsinden yerli dizi değil ki bu, hergün beş bölüm birden üfürüverelim.
Yüce Allah’ın konuşmayı değil de okumayı emretmesinde, Anlayanlar için elbetde sayısız hikmet vardır. Bu sebepden dolayı mukaddes kitabımızda müminlere rabbimiz, şöyle seslenir; (Seni yaradan rabbinin adı ile) “oku!”
Allah’ın bu emirinden aldığım ilham ile yazdığım bu makâle, Temiz bir iş oldu mu, olmadı mı, onu siz okuyanlar söylesin gayrı!
Lâkin, cennet mekân Hacı Süleyman dedemin dediği ayniyle vâki oldu...
* * *
Asubay Tefrikası'nın altıncı bölüm altıncı kısımını terkip eden bu makâleyi de Ben Şükrü IRBIK, 6 ayda ancak tertip edebildim!
|
* * *
Bu makâlemiz ile aslında hiçbir alâkası yok! Lâkin, Yukarıdaki sarı çerçevede Cumhurbaşkanlığı seçiminden bahsetdiğim için şu tesbiti yapmaya mecburum;
https://www.youtube.com/watch?v=lsCGLvqf_fM
TBMM ve bütün millet huzûrunda “nâmusu ve şerefi” üzerine içdiği andına, “Cumhurbaşkanı sıfatı ile” diyerek başladı. Fakat İçdiği bu andın ardından bir dakika sonra gazetecilere döndü ve şöyle dedi; “Bana başkan deyin!” Fesuphanallah! Daha düne kadar sen “Reyis” değil mi idin, Allah aşkına?.. Falcı değilim! Lâkin Perşembenin geleceğini Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Çarşambadan gördüm bile!.. Haydi bakalım! Hiç de olacak gibi görünmüyor da!.. Hepimiz için hayırlı olur inşallah!
|
* * *
“Astsubay” dedikleri biz uyduruk ve köle askerlerin aldatılmasını anlatmak için yazdığımız Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm beşinci kısımında; Asubayların, “subaylığa sicilen terfiini” kösdeklemek için Genelkurmay Başkanlığındaki beyaz subaylarımızın piyasaya sürdüğü elvan türlü fitne kânunları Ve Tertip etdiği akla ziyân Ali-Cengiz oyunlarını dosda-düşmâna teşhir eylemiş 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile; 1951 senesinde “astsubay” dedikleri biz asker kişilere verilen “subaylığa sicilen nakil” hakkını Sonraki senelerde tertip etdikleri aşağılık ve fitne kânunlar ile Nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini belgeleri ile isbat etmiş idik!
|
* * * * *
* * * * *
Asma sakal, dikme dudak, şişme meme, kırpma burun,
Boyama bıyık, ekme saç, takma kirpik, çizme kaş!
Hâsılı yalan-dolan işler...
Asubay olmak ile iftihâr eden, ordusuna hizmet etmekden gurur duyan; asubay olmak şöyle dursun,
İnsan olmak hasebi ile kendisine yapılan
Ve dahi
Devletimizi ve ordumuzu kimlerin tahakküm altına aldığını, ele geçirip sömürdüğünü
Ve dahi
Devlet erkini kendi menfaatleri doğrultusunda
Nasıl da ahlâksızca ve hovardaca kullandıklarını öğrenmek isdeyen kadirşinas vatandaşlarımıza sesleniyorum; Oku!
* * * * *
Ey benim muhterem Asubay meslekdaşlarım! Ey benim kıymetli Türk vatandaşlarım!
Çünkü; 926 sayılı TSK Personel Kânunu madde 14, her Türk vatandaşına bu hakkı taa 1967 senesinde vermiş.
Peki; Tıp fakültesini, hukuk fakültesini ya da eğitim fakültesini bitiren "astsubay" denilen asker kişilerin;
Ya da
Yok! Sebep? Cârî askerî mevzuâtımızın “astsubay” ismini verdiği "köle askerler" 1967 senesinden bugüne kadar hâlâ; Niçin askerî hekim, askerî hâkim, askerî savcı ya da askerî öğretmen olamıyorlar? Seksen milyon insanın olduğu gibi, astsubaylar, “Türk vatandaşı” değil mi?
Allah; Biz kullarını “akıl” denen o eşsiz cihaz ile mücehhez kıldı Ve dahi Mukaddes kitabımızın çeşitli âyetlerinde 700 defâ bize şu suâli soruyor;
“ Hiç akıl etmez misin ki? ” Peki; Allah’ın bir kulu, yukarıda gördüğünüz bu suâlleri bugüne kadar sormayı “akıl” edebildi mi?
|
* * * * *
Ey Âdemoğlu âdem!
"Astsubay" ismi ile hasat edilen asker sınıfı için ekilen tohumun ne olduğunu anlamak için de bugün biz, 65 sene evveline doğru bize çok şaşırtıcı bilgiler öğretecek keyifli bir yolculuk yapacağız, evvel Allah.
Keyifli ve şaşırtıcı olduğu kadar aynı zamânda gene “uzun” bir yolculuk olacak!
Bu sebepden dolayı uzun yazılarda su kaynatan yolcularımıza bir tavsiyem var;
Bu muhterem karilerimiz; |
Dünyânın en kısa hikâyesidir! Yazıldığı İspanyolca dilindeki kelime sayısı sâdece 8'dir!..
|
Ya da
Dünyânın en kısa şiiridir! Yazıldığı İngilizce dilindeki kelime sayısı sâdece 3'dür!..
|
Böylece hem bu hikâye ve şiirin tamâmını bir iki sâniye içinde yorulmadan okuyup bitirirler...
Hem yarım yamalak okumak ile makâlemizi mundar etmezler,
Hem de pek kıymetli vakitlerini israf etmemiş olurlar!
* * * * *
* * * * *
Milâdî takvim 1953 senesini gösderir iken
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
1953 senesinde TBMM’nin kabul etdiği aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile;
9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar,
“Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi.
Fakat
İnatcı katır gibi ayak direyen Genelkurmay Başkanlarımız,
TBMM’ye isyan bayrağı çekdi ve kânunun bu emrini hiçbir zamân tatbik etmedi.
* * * * *
1957 senesine vâsıl olduğumuz günlerde;
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi.
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş,
Orgeneral İsmail Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı sıfatı ile bıldır göreve başlamış,
Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakan Vekili de olmuş,
Ve dahi
1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
1957 senesine ait bütçeyi müzâkere etmek üzere TBMM, 25 Şubat 1957 Pazartesi günü içtimâ eyledi. Meclisin asıl gündemi, bu sene içinde devletin gelir-giderini bir kânun ile tesbit etmek idi. Fakat Bütçe müzâkeresi esnâsında partisi nâmına söz alan milletvekili Mehmet MAHMUDOĞLU, gündem dışı bir konudan bahsederek meclisde bombayı patlatdı! Hukukcu olan bu vekilimiz, 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubay denilen uyduruk askerlere verilen “subaylığa sicilen nakil” hakkı için yapılan imtihânlarda astsubaylara haksızlıklar yapıldığını söylüyor idi. Bir hukukcu olarak konuşduğuna göre bu konuda bildiği ve dişe dokunan ciddî birşeyler elbet var idi. Çünkü Kânunu hiçe sayan Genelkurmay Başkanlığı, astsubay ismini verdiği köle askerleri subaylığa nakletmek konusunda katır gibi inat ediyor idi. Kânunların inceliklerini iyi bilen bir hukukcu olarak Kırşehir vekili Mehmet MAHMUDOĞLU, Genelkurmay Başkanlığının astsubayların önüne koyduğu engelleri yürek yakan şu sözleri ile meclisde zapda geçirdi;
|
* * * * *
Bu senelerde harp okullarımız; 2 senelik tahsil ile "asteğmen" rütbesinde subay mezun ediyor idi. Yüce Meclisimiz de Köy Enstitüsü ve Sanat Enstitüsü mezunlarına "asteğmen" olarak askerlik yapma hakkı vermiş idi. "Asteğmen" olarak askerliğini yapan bu okullardan mezun gençlerimiz; Askerlik hizmeti bitince “teskere” bırakıp "muvazzaf subay" sınıfına nakil ediliyorlar idi. Ordumuzda yakın zamâna kadar bu şekilde subay olmuş çok sayıda kaşalot ve palamut albayımız mevcut idi.
Fakat Aynı enstitülerden mezun olup da astsubay okullarına giren gençlerimize ise; “Asteğmen” olmaları kânun ile yasak edilmiş idi.
Bu konuyu Asubay Tefrikası 6-5’de belgeleri ile târihin huzurunda sıygaya çekmiş idik. Akl-ı selim ve ehl-i vicdan sâhibi kimi vekillerimiz; Asubaylara yapılan bu hâince ve âdi haksızlığın bir an evvel telâfi edilmesi için meclise soru önergesi vermişler idi. 25 Şubat 1957 Pazartesi günü aynı inikatda meclisde yapdığı konuşmasında, Kendisi de emekli bir subay olan vekil Arslan BORA Genelkurmay Başkanlığımızın astsubaylara yapdığı bu “ırkcı” muameleyi şu sözleri ile târihe kayıt etdi;
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununu TBMM, 1951 senesinde meriyyete koymuş idi.
Bu kânuna göre, 9 senelik mecburî hizmetini tamamlayan asubaylar, teğmenliğe nakil edilecekler idi.
Fakat Genelkurmay Başkanlığımız, bu hakka sâhip olan astsubayları teğmenliğe nakil etmedi.
6137 sayılı kânunu da TBMM, 1953 senesinde meriyyete koydu.
Bu kânuna göre 9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar,
“Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi.
Fakat
Genelkurmay Başkanlığımız, bu kânunu da tatbik etmedi.
Kabul etdiği kânunlar ile TBMM’nin asubaylara verdiği hakları Genelkurmay Başkanlığımız bir bir gasp ederken günler geldi geçdi,
Ve dahi
Târih geldi dayandı 27 Mayıs 1960 Cuma gününe...
İktidara geldiği 1950 senesinden beri Başbakan Adnan MENDERES’e
Kendisinin terfi etdirdiği Coniperestiş subayları gizliden gizliye darbe hazırlıyorlar idi.
Bu gizli darbe hazırlığı;
Tıpkı 2016 senesi Temmuz ayının 15’indeki mübarek bir Cuma günü zuhûr eylediği gibi,
1960 senesi Mayıs ayının 27’sinde, gene mübarek bir Cuma günü koku verdi…
27 Mayıs darbesini ordu içindeki bir avuç küçük rütbeli subay tertiplemiş idi.
Yüksek rütbeli subayları ya ikna, ya hapis, ya da yurtdışına sürgün etmişler idi.
Darbeci subaylar, 1 saat içinde devletin önemli mevkiilerini hemen ele geçirdiler.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü saat 04;30’da darbe beyannâmesini
O dâvudî sesi ile radyoda okuyan Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ, şöyle demiş idi;
“Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir.”
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü Türkiye’de hükûmetin manzara-i umumiyesi, maşşallah, Allah nazardan saklasın,
Sakın ha! Foto-şaka filân zannetmeyiniz lutfen!..
Tam da aşağıda gördüğünüz gibi;
Altısı bir yerde ve fakat dördü aynı kişi olan “berrî” şu üç orgeneralden müteşekkil idi.
Yukarıda resimlerini gördüğünüz bu darbeci subaylarımız;
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabahın seher vakinde T.C. Devletinin üzerine çöreklendiler
Ve dahi
TBMM dâhil olmak üzere devletin bütün dâirelerini cebren ve hile ile işgal edip ele geçirdiler.
Cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatına ilâve olarak
Kara Kuvvetleri Komutanlığından emekli “Aga” Cemal GÜRSEL aynı zamânda;
Millî Birlik Komitesi Başkanı ve TSK Komutanı makâmlarını da cebren ve hile ile şereflendiriyor(!) idi.
* * * * *
Millî Birlik Komitesi ismi ile teşkil etdikleri hükûmet ile
Darbeci subaylarımızın ilk yapdığı şey;
Kendilerinin ve yedi göbek sülâlesinin istikbâlini teminât altına alan şu kânunları çıkartmak oldu.
|
Tabii bu saydıklarımız, bugüne kadar Eski Tüfek’in bulup bilebildikleri... 27 Mayıs’ı yapan Conisperestiş ve darbeci subaylarımızın; Devlet kasasından yağma edip kendi ceplerine akdardığı bir de dodak uçuklatan “kayıt dışı” servetler var ki bunu ancak darbeci subaylarımızın bir kendileri, bir de Allah biliyor.
|
* * * * *
Amerika’dan besleme karanlık suratlı ve darbeci subaylarımızdan mürekkep Millî Birlik Komitesi;
Bu kez de yeni bir Anayasa hazırlamak için kolları sıvadı.
27 Mayıs’ı ganimete çevirmekde pek mâhir davranan darbeci subaylarımız, Aynı zamânda şu kânunları da yapdılar;
|
İşde biz, makâlemizin bu kısımında bugün;
Darbeci subaylarımızın kendilerine ballı imtiyâzlar kotardığı 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile
"Astsubay" dedikleri biz köle askerlere 1967 senesinde atdığı kazıkları ilk kez olmak üzere fâş eyleyeceğiz, inşallah!
* * * * *
27 Mayıs subay darbesinin yapıldığı târihden buyana tam 7 sene güzerân eylemiş idi.
Cumhurbaşkanı; Kara Kuvvetleri Eski Komutanı “Aga” Cemal GÜRSEL,
Başbakan; Mülkiyeli Suat Hayri ÜRGÜPLÜ,
Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Hasan DİNÇER,
Genelkurmay Başkanı; Orgeneral Cevdet SUNAY idi.
Cârî mevzuâtımızın “astsubay” olarak tesmiye etdiği köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini yasaklamak için
Genelkurmay Başkanlığımız maymuncuk olarak bu kez de
Kendi tertip etdiği 926 sayılı TSK Personel kânununu kullandı.
Asubaylara atılan bu yağsız ve çifte kazıkları fâş eylemeden evvel
Bu darbe kânunu hakkında bir iki kelâm etmeliyim.
Çünkü öylesine netâmeli ve şâibeli bir kânun ki...
Daha TBMM’de kabul edildiği gün tefessüh etmeye başlamış!..
Üsdelik yapdıkları bu kânundan darbeci subaylarımızın kendileri bile memnun kalmamış.
27 Mayıs darbeci subaylarının hazırlayıp 1967 senesinde meriyyete koyduğu 926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel
“Subay” ve “astsubay” olarak tesmiye edilen asker sınıfları, aşağıda gördüğünüz kendi müstakil kânunlarına tâbi idi.
Bu asker sınıflarından;
Astsubaylar, 2 Temmuz 1951 târih ve 5802 sayılı Astsubay Kânununa tâbi idi.
|
Asteğmen hâriç olmak üzere subaylar ise şu kânunlara tâbi idi;
1. 7 Haziran 1926 târih 912 sayılı Ordu, Bahriye, Jandarma Zâbitân ve Memurini Hakkındaki Kânuna, 2. 28 Mayıs 1928 târih ve 1281 sayılı Ordu ve Jandarma Kadroları Hâricindeki Hidemâtı Devlette Müstahdem Orduya Mensup Muvazzaf Zâbit ve Muvazzaf Askerî Memurları Hakkındaki Kânuna, 3. 19 Haziran 1942 târih ve 4273 sayılı Subaylar Heyetine Mahsus Terfi Kânununa, 4. 25 Mart 1953 târih ve 6077 sayılı Subay ve Askerî Memurların Mecburî Hizmetleri ve İstifaları Hakkında Kânuna, 5. 27 Mayıs darbeci subaylarının peydahladıkları 25 Ekim 1963 târih ve 357 sayılı Askerî Hâkimler ve Askerî Savcılar Kânunu.
|
926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel hazırlanan ilk TSK Personel kânunu,
Gene aynı isim ve fakat 762 kânun sayısı ile 20 Nisan 1967 târihinde meclis gündemine geldi.
Fakat daha meclisde görüşülemeden kadük oldu.( M. Meclisi B: 89, 20.4.1967, O: 1)
926 sayılı TSK Personel Kânununun;
TBMM gündemine gelmesi, müzâkere edilmesi ve kabul edilmesi hakkında dikkat çeken şu bilgileri verelim.
926 sayılı TSK Personel Kânunu Meclis bilgileri
Toplam celse sayısı; 40 celse. Celselerin TBMM zabıtlarına kayıt edilen toplam sayfa sayısı; 1.016 sayfa. Kânun tasarısının başlangıç/bitiş târihi arasında geçen süre: 2 sene, 5 ay, 12 gün (882 gün). Bu kânunun gerekcesi o kadar uzun idi ki! Meclis İç Tüzük Madde 108’i bahane eden darbeci subaylar 43 sayfalık gerekceyi meclisde okutmaya tenezzül bile etmediler. TBMM’de kabul edilip meriyyete konulduğu 1967 senesinden bugüne kadar geçen 51 senede o kadar çok değişdi ki! 27 Mayıs darbeci subaylarının tezgâhladığı bu darbe kânunu artık yama tutmaz partal bir çuval hâline geldi.
|
926 sayılı ve TSK Persenel Kânunu isimli kânunun meclis müzâkeresi o kadar uzun süre devâm etdi ki...
Meclisde görüşmelerin başladığı gün;
Ve dahi
Bu kânunun kabul edildiği günü göremedi.
926 sayılı kânunun TBMM’de kabul edildiği 27 Temmuz 1967 Perşembe günü ise devletin başında şu adamlar oturuyor idi.
Cumhurbaşkanı; Genelkurmay Eski Başkanı Cevdet SUNAY,
Başbakan; İslamköylü ve barajlar kralı nâmı ile mâruf Çoban Sülü,
Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Ahmet TOPALOĞLU,
Genelkurmay Başkanı;
Gelmiş geçmiş en nobran ve en kalın kafalı Genelkurmay Başkanı olarak nâm salan Orgeneral Ahmet Cemal TURAL idi.
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere TBMM, 09 Temmuz 1965 Cuma günü ilk kez içtima eyledi.
143 sayılı Birleşimde söz alan Tokat vekili hukukcu Ali DİZMAN,
TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu sözleri ile tasrih etdi;
Muhterem arkadaşlarım, Devlet memurları kanunu tasarısı, Türk Silâhlı Kuvvetler personeli kanun tasarısı ve nihayet bunun gibi gelecek diğer kanun tasarılarının esas maksatları, personel nizamını toplu olarak bir mevzuatta toplamak ve bir “nizam” tesis etmektir.
|
Fakat Bugün sâdece ve hâlâ asubay denilen köle askerlere uygulanan;
926 sayılı TSK Personel Kânunu bir “nizâm” değil fakat Ahlâksız ve kânunsuz bir “nizâmsızlık” tesis etdi.
|
Aynı birleşimde söz alan Erzurum vekili aşağıda gördüğünüz Şerafettin KONURAY ise,
TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu muhteşem(!) sözleri ile özetledi;
ŞERAFETTİN KONURAY (Erzurum);
|
Gömlek değişdirir gibi parti değişdiren harbiye kaçkını Şerafettin KONURAY’dan sonra
Millî Savunma Komisyon Sözcüsü sıfatı ile gene harbiye kaçkını olan başka bir subay aldı sazı eline;
Millî Savunma Komisyon Sözcüsü İsmail SARIGÖZ (Amasya);
|
İsmail SARIGÖZ,
Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli subaylara, yabancı memleket dediği Amerika’nın verdiği hakların verildiğini gurur ile söyledi.
Fakat
Amerikan ordusunda “astsubay” isimli bir asker sınıfı olmadığından ise tek kelime dahi söz etmedi.
Meclis zabıtlarını okuduğumuzda bugün şu hakikâtların farkına varıyoruz; Genelkurmay Başkanına verilecek haklar konusunda bizim subay emeklisi vekiller, Coni Genelkurmay Başkanını örnek aldılar. Ve Amerika’nın kendi emekli Kurmay Başkanına verdiği hakları verdiler. Fakat sıra astsubaylara hak vermeye gelince aynı subay vekillerimiz; Coni’nin kendi ordusunda “astsubay” denilen bir asker sınıfı olmadığından hiç bahsetmediler Ve dahi Amerika’nın kendi erlerine verdiği kadar bile hakkı, Türk astsubaylarına vermediler.
|
Millî Savunma Komisyonu 926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısı hakkında şöyle bir rapor hazırladı;
S. Sayısı: 1031 Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanunu tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu (1/805) 15.2.1965
T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı : 71 -11/A/650
Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan «Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanun tasarısı», gerekçesi ve ilişikleriyle birlikte ekli olarak sunulmuştur. Gereğinin yapılmasını rica ederim. Başbakan İsmet İnönü
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL (SUBAY VE ASTSUBAY) KANUN TASARISI GEREKÇESİ
1. Devlet Personel Dairesinin kuruluşuna ait 160 sayılı Kanunun 4 ncü maddesi gereğince subay ve astsubaylara ait hususlar Devlet Personel Dairesinin çalışmaları dışında bırakılmıştır. Bu hükme uyarak Devlet Personel Dairesi tarafından genel ve katma bütçeli kurumlarda çalışan personele ait bir kanun tasarısı hazırlanmış, Silâhlı Kuvvetler mensubu subay ve astsubaylar bu tasarının dışında bırakılmıştır. Devlet Personel Kanunu memurlar için bâzı yenilikler getirmiştir. Getirilen bu yenilikleri kapsıyacak şekilde, Silâhlı Kuvvetler personeli için de bu tasarıya paralel olarak bir tasarının hazırlanması zarureti doğmuştur. İkinci Dünya Harbi ile onu takilbeden yıllarda harb silâh ve vasıtalarında meydana gelen tekamül ile, teknolojik inkişafın gerek taktik ve gerekse stratejik bakımından eskiden vaz'edilen prensipleri bile değiştirecek derecede müessir olması muvacehesinde, modern Batı ülkeleri ordularında zamana uygun olarak Silâhlı Kuvvetler personelinin ilmî esaslara müstenit, rasyonel usullere göre sevk ve idaresi zarureti ortaya çıkmıştır. İlmî esaslar dâhilinde yönetilen personele eşit rekabet ve imkânlar sağlanmış, bunun neticesinde de terfi esas ve şartları tamamen değiştirilerek ehliyet ve kabiliyet prensiplerine göre bir üst dereceye yükseltilmeleri öngörülmüştür. Modern devletlerin vaz'ettikleri prensip ve esaslara paralel ve aynı çalışmalardan faydalanarak, asrımızın Silâhlı Kuvvetleri personelinin gerek yetişme; ilim ve tekniğe intibak ve gerek terfiler hususunda elzem gördüğü esaslara müstenit yeni bir Subay terfi Kanununun hazırlanması ve düzenlenmesi kaçınılmaz bir zaruret olarak ortaya çıkmış ve bunun olumlu bir sonucu olarak da 1962 senesinde Subay Terfi Kanunu T.B.M.M. ne sevk edilmiştir. 1963 senesi Mayıs ayında tasarı Millî Savunma Komisyonunda görüşülmeye başlanılmış ise de, Devlet Personel Dairesince hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun da kabul ettiği personel rejimi prensiplerine tasarının intibakını sağlamak ve dolayılsiyle de daha mütekâmil bir hale getirmek maksadiyle tasarı Hükümetçe T.B.M.M. den geri alınmıştır. Geriye alınan tasarı çok dar bir çerçevede hazırlanmış olup sadece subayların terfilerini ihtiva etmekte idi. Subay ve astsubayların mesleke girişlerinden itibaren sınıflandırılması, meslek programlarına göre eğitim ve terfileri, malî hükümleri, sosyal hakları ve taltiflerini sağlamaya imkân verecek daha şümullü ve geniş ihtiyaçlara cevap verebilecek kapsamda bir kanuna şiddetle ihtiyaç vardır. Yeni tasarı hemen hemen dörtbaşı mamur denebilecek bir şekilde tanzim edilerek huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır. (...) 9 ncu kısım astsubay terfilerini ve 5802 sayılı Astsubay Kanununda astsubaylardan subay olma hakkı bu tasarıda da, imtihanları lise seviyesinde yapılması suretiyle muhafaza edilmiştir. Böylelikle astsubayların çalışmaları için bir teşvik unsuru olacağı ve silâhlı kuvvetlerin küçük rütbeli subay ihtiyacının karşılanacağı düşünülmüştür.
|
* * * * *
Şimdi, kıymetli meslekdaşlarım ve muhterem okuyanlar;
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere 09 Temmuz 1965 Cuma günü meclisde başlayan
Ve dahi
Asubay denilen köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini düzenleyen 14’üncü madde hakkında
143’üncü birleşimde cerâyan deden konuşmaları “zamân, olay ve şahıs” silsilesinde resimli olarak tek tek verelim
Ve dahi
Kim, ne demiş, bir görelim hele;
Açılma saati: 14,37
BAŞKAN; Başkanvekili Nurettin Ok
Başkan — Sayın KONURAY buyurunuz efendim. |
Şerafettin KONURAY (Erzurum) —
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Yüksek Meclisinizce kabul edilen Devlet personel Kanunu, memurlar için bâzı yenilikler getirmiştir. Çağımızın gelişen harp silâh ve vasıtaları özellikle 2 nci Dünya Savaşı ve onu takibeden yıllarda meydana gelen tekâmül, taktik ve stratejideki geniş inkişaflar, Silâhlı Kuvvetler personelinin modern ve ilmî esaslara dayanılarak sevk ve idaresi zaruretini meydana çıkarmıştır. Kendi millî geleneklerimiz, uzun yılların tecrübeleri, millî bünyemiz esas alınarak Batı devletleri ordularında tatbik edilen yeni usuller de bir dereceye kadar göz önünde tutularak hazırlanan Silâhlı Kuvvetler personel kanun tasarısı yüksek huzurunuza sunulmuştur.
Bu kanun tasarısının hazırlanmasında Devlet personel Kanunundaki yeniliklerin de dikkat nazarına alındığı görülmektedir.
(...) 9 ncu kısım : Astsubay terfileri ve 5802 sayılı Astsubay Kanununda astsubaylardan subay olma hakkı bu tasarıda da lise seviyesinde yapılması suretiyle muhafaza edilmiştir.
|
BAŞKAN —14 ncü madde üzerinde 35 imzalı bir değişiklikönergesi vardır, önergeyi okutuyorum.
|
Askerî Personel Kanununun 14 ncü maddesine aşağıdaki fıkranın ilâvesi:
Orduda astsubay olup da, astsubaylığı esnasında fakülte ve yüksek okullardan mezun olan astsubayların yaşı 30 dan büyük olmıyanlar istekleri halinde teğmen rütbesiyle muvazzaf subay sınıfına nakledilirler. |
BAŞKAN — Sayın ÜLKER.
|
Reşit ÜLKER (İstanbul) — Muhterem arkadaşlar burada ufak bir teklifte bulunuyoruz. Eğer ordu bakımından büyük bir mahzur yaratmadığı takdirde bu önergeye iltifat etmenizi istirham edeceğim.
Bununla şu durumu karşılamak istiyoruz: Bugün orduda kumandanlarının müsaadesiyle yüksek tahsile giden astsubaylar var. Şimdi burada 14 ncü maddede kaynak olarak «fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma» deniyor. Şimdi bu astsubaylar, üniversiteyi bitirmiş ve büyük bir gayret içerisinde olan insanlar, demektir. Ayrıca da yapısı askerî disipline, askerlik ruhuna tamamen intibak etmiş insanlardır, bunlar. Bunların bu madde içerisine sokulmasında, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, büyük bir sakınca görülmediği takdirde iltifatınızı rica edeceğim. Yalnız, burada «27 yaş» kaydı vardır. Biz «30 yaş diyoruz. Çünkü onların durumlarını ancak böyle temin etmek mümkün oluyor. Şimdi önergemizde bunu temin etmek istiyoruz.
Yani çalışarak bulunduğu noktadan daha ileriye gitmek insanları ki; bugün Beş Yıllık Plân da bunu kabul etmiştir. Üniversiteye, liseye, her tarafa eleman alırken bu prensibi kabul etmişiz, üstün insanlar, çalışan insanlar daha ileriye gitmek istiyen insanlara bu imkânı lütfedin, bahşedin. Saygılarımla.
|
BAŞKAN — Sayın Giritlioğlu; buyurunuz. |
Fahir GİRİTLİOLĞU (Devamla) — Teşekkür ederim. Bu maksatla Reşit Ülker arkadaşımdan sonra söz almış bulunmaktayım.Muhterem arkadaşlarım, dikkatimden kaçtığını itirafa mecbur olduğum, bu konu dolayısiyle önergeyi veren arkadaşlarımın kâffesini tebrik etmek mecburiyetindeyim. Filhakika, ordunun bir unsuru, bir cüzü olan astsubaylar içerisinde fakülte mezunu olmak, sair surette fakülteyi bitirenlere nazaran nazarımda çok daha önemli bir olay teşkil eder. Evvelemirde (her şeyden evvel) astsubayların tahsili bir fakülteye gitmek için kâfi gelmediği için bunların lise muadelet imtihanını vermesi gibi mecburiyetleri vardır ve ondan sonra da fakülteyi okumak gibi güçlükleri vardır. Bu güçlükleri yenebilecek üstün kabiliyetler çıktığı takdirde bunları hattâ ve hattâ tercihan almak zarureti vardır.
Belki cevaben denilecektir ki; «fakülte ve yüksek okulu bitirenler için kabul edilmiş bulunan 14 ncü madde astsubaylara da otomatikman işler. Binaenaleyh; böyle bir önergeye lüzum yok.» Fakat astsubayların bağlı olduğu ve kendi statüsünden dışarıya çıkmasını meneden diğer maddeler vardır.
Bu maddeler yürürlükte bulunduğu müddetçe astsubay olarak vazife görmek ve devam etmek zorundadırlar. Bu itibarla önerge ile bunlara bu hakkın tanınması zarureti duyulmuş bulunmaktadır, önerge verenlerin önergelerini bu yönden lüzumlu görüyorum. 27 yaşı da bu önerge sahipleri 30 yaş olarak çıkartmışlardır. Astsubayların zor şartlarını nazara alan arkadaşlarımız onlara bir nevi rüçhaniyet vermek İçin ve hakikaten kademe imtihanları için geçecek zamanı da hesaba katmak suretiyle 30 yaşı uygun bir seviye olarak bulmuşlardır. Ben de, 30 yaş esasına iştirak ediyorum ve hattâ astsubay oldukları halde fakülte bitirenlerin bu 14 ncü maddeden tercihan isitfade ettirilmeleri lüzumuna inanç duyuyorum.
|
BAŞKAN — Buyurun, Sayın AYTAŞ. |
Mehmet Ali AYTAŞ (İzmir) — Muhterem arkadaşlar; sayın arkadaşlarımızın astsubaylara tanımış bulundukları hakka ben de iştirak ediyorum.
(...)
Assubaylar esasında ordu konseptlerine alışmışlardır. Bunlar bir yüksek tahsil yapıp da subay olmak için, subay olmak heves ve liyakatini gösteriyorlarsa 30 yaş kendileri için gecikmiş yaş sayılmaz. Binaenaleyh, arkadaşlarımızın yaptığı teklif astsubaylıktan subay olmak için gösterilen otuz yaş uygunudur. Bu arkadaşlarımızın teklifi istikametinde oy verilmesi münasiptir. Teşekkür ederim.
|
BAŞKAN — Komisyon. Kısaca ise yerinizden izah edebilirsiniz. Bu 14 ncü madde üzerinde verilmiş bulunan değişiklik önergesi üzerinde mütalâanız; buyurun.
|
GEÇİCİ KOMİSYON SÖZCÜSÜ İsmail SARIGÖZ (Amasya) — Muhterem arkadaşlar; 14 ncü madde fakülte ve yüksek okulu bitirenlerin muvazzaf subay olma durumunu tanzim etmektedir. Bu madde dikkat buyurulursa ihtiyaridir. Silâhlı Kuvvetlerde muharip sınıflar dışındaki diğer sınıflarda ihtiyaç hâsıl olduğu takdirde personel plânlamasına uygun olarak fakülte tahsili, yüksek tahsil yapanlardan maddede tadadedilen şartlara uyanlar alınabileceklerdir. Halbuki arkadaşımızın verdiği önergedeki husus bir mecburiyet yüklemektedir. Bu itibarla katılmıyoruz. İkincisi, maaş bakımından bu personel aleyhine bir durum hâsıl olmaktadır. Bunlar takrir kabul edildiği takdirde teğmen olarak nasbedileceklerdir. Halbuki baremleri bunun çok üzerindedir. Mağdur duruma düşeceklerdir. Üçüncüsü, Silâhlı Kuvvetlerin bir personel plânlaması vardır. Bunların miktarları evvelden bilinmediği ve tâyininin de, tesbitinin de mümkün olmadığı cihetle personel plânlamasını aksatacaktır. Dördüncü bir husus da; 114 ncü maddede astsubaylıktan subaylığa geçme şartları tâyin ve tesbit edilmiştir. Münhasıran yüksek tahsil yapma şartını subaylığa nakil için bir sebeb olarak kabul etmek mümkün değildir. 114 ncü maddedeki şartları haiz olmıyan bir astsubayın, yüksek tahsil yapmıştır diye subaylığa nasbını kabul etmek mümkün değildir. Bu itibarla komisyonumuz takrire katılmıyor. Kaldı ki, bu madde ahkâmına göre, Silâhlı Kuvvetlere intisabedecek olan subayların terfileri için bir tahdit konmamıştır. Halbuki ileride geleceğimiz veçhile, 114 ncü maddedeki astsubaylıktan subaylığa geçmede subaylar için tahdit konmuştur. Bunlar âzami yüzbaşılığa kadar yükselebilirler. Bu itibarla komisyonunuz katılmamaktadır takrire.
|
İsmail SARIGÖZ'ün yukarıdaki konuşması hakkında şu acı tesbiti yapmaya mecburum.
Meclisde müzâkere edilen 926 sayılı TSK Personel Kânun Taslağı’nın;
MSB Geçici Komisyon Üyesi emekli subay İsmail SARIGÖZ, meclis huzurunda yapdığı ve sizin de yukarıda okuduğunuz konuşmasında; 926 sayılı TSK Personel Kânun taslağı 114’üncü maddesinde “astsubaylıktan subaylığa geçme şartları tâyin ve tesbit edilmiştir.” diyor. Ve 14’üncü maddenin astsubaylar için işletilmesine gerek olmadığını iddia ediyor.
Dübüründen böyle üfürmek ile bu şahıs; Bu kânunun 14’üncü maddesi ile TBMM’nin her vatandaşa verdiği “tahsilen subay nasbedilme” hakkını, " Millî Savunma Bakanlığımızın astsubaylara yasak etdiğini " farkında olmadan itirâf ediyor.
|
BAŞKAN — Başka söz istiyen? Yok. Önergeye komisyon katılmamaktadır. Önergeyi oya sunuyorum. Kabul edenler... Etmiyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyon filhâl (şu hâlde) katılmıyor. Bu önerge dikkat nazarına alınmak kaydı ile kabul edildiği için Meclisin vukubulan temayülü muvacehesinde bu önergeyi ve maddeyi komisyona gönderiyorum, lütfen bu madde bu şekilde redakte edilecektir. Ve bu şekilde bu önerge ile beraber madde hakkında nihai karar alacağız efendim.
|
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısının “astsubay” dedikleri biz köle askerler için en önemli maddesi, 14’üncü maddesidir. Çünkü Bu maddeye göre kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubaylar, teğmenliğe “tahsilen nakil” edilecekler idi. 9 Temmuz 1965 Cuma günü yapılan 143’üncü birleşimde meclisdeki müzâkereler esnâsında Kendisi de emekli bir subay olan Konya milletvekili İhsan KABADAYI ve 34 arkadaşının verdiği değişiklik önergesine, imzâ vermeyen Edirne milletvekili hukukcu Fahir GİRİTLİOĞLU ve İstanbul milletvekili emekli subay Mehmet Ali AYTAŞ da partileri adına yapdıkları konuşmalar ile desdek verdiler.
Bu birleşimde 14’üncü madde hakkında verilen değişiklik önergesine koca meclisde sâdece bir milletvekili muhalefet ediyor idi; Kendisi emekli bir subay olan Amasya milletvekili ve MSB Geçici Komisyon Sözcüsü İsmail SARIGÖZ. Harbiye kaçkını bu vekilin ismini bir kenara yazalım ve konumuza devâm edelim.
|
Müzakere sona erdikden sonra 14’üncü madde hakkında verilen değişiklik önergesi meclisde oya sunuldu ve aynen kabul edildi. Kabul edilen bu 14’üncü madde ile astsubay denilen köle askerler aslında, Darbeci subaylarımızın tertip etdiği 1961 Anayasası 10’uncu maddesinin her türk vatandaşına verdiği “insanın maddî ve manevî varlığını geliştirmek” hakkını kazanmış oluyorlar idi. Yukarıdaki konuşmasında gördüğünüz üzere 143’üncü birleşimi idâre eden Meclis Başkanvekili Nurettin OK; Konya milletvekili ve emekli subay İhsan KABADAYI ile 34 arkadaşının verdiği ve iki vekilin daha desdeklediği bu değişiklik önergesi doğrultusunda 14’üncü maddenin redakte edilmek (düzeltilmek) üzere komisyona gönderilmesine karar verdi.
|
* * * * *
14 Temmuz 1965 Çarşamba günü icrâ edilen 145’inci birleşimde TBMM,
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısının 14’üncü maddesini ikinci defâ görüşmeye başladı.
Birleşimin başkanı Konya vekili Mekki KESKİN’in burada yapdıklarına ve söylediklerine lutfen dikkat ediniz.
Hemen aşağıda gördüğünüz meclis müzâkeresinde; MSB ve Genelkurmay Başkanlığının tezgâ hladığı ve birisi emekli subay olmak üzere iki milletvekilinin;
Neticeten: 37 milletvekilinin asubaylara verdiği " tahsilen subaylığa terfi " hakkını Zorba 2 milletvekilinin nasıl gasp etdiğini göreceksiniz.
|
|
13.— Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanunu tasarısı ve Geçici Komisyon raporu (1/805) (S. Sayısı : 1031) 366:404,422:425
BAŞKAN; Başkanvekili Mekki KESKİN (Konya)
Meclis Başkanlığına
14 ncü madde ile ilgili olarak verilen önerge üzerine Komisyonumuzca meydana getirilen 14 ncü madde metni aşağıya çıkarılmıştır. Maddenin metinde yazılı olduğu şekilde kabulüne Komisyonumuz katılmaktadır. Arz ederim.
Geçici Komisyon Sözcüsü Amasya İsmail Sarıgöz
II — Fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma;
Madde 14. — Üniversitenin çeşitli fakültelerinin veya yüksek okulları bitirenlerden, bitirmelerini mütaakıp ara vermeden müracaat edenler, 27 yaşından büyük olmamaları ve diğer nitelikleri de haiz olmaları şartiyle; ihtiyaç da varsa; Silâhlı Kuvvetlerin Harb okullarında yetiştiremediği sınıflar için muvazzaf subaylığa nakledilebilirler. Üniversitenin çeşitli fakültelerini ve yüksek okulları bitirerek müracaat eden astsubaylar da, 30 yaşından büyük olmamaları ve diğer nitelikleri de haiz olmaları şartiyle; ihtiyaç da varsa; öğrenimleri ile ilgili sınıflar için teğmen rütbesi ile muvazzaf subaylığa nakledi - lebi - lirler. Bunlar, terfi ile astsubaylıkta almakta oldukları aylık derecesine ulaşıncaya kadar müktesep hakları olan aylıkları almaya devam ederler. 357 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Bu kişiler, muharip sınıf subaylığa nakledilemezler.
|
* * * * *
Meclisdeki müzakereye kısa bir ara vermeye ve yeri geldiği için şu tesbiti yapmaya mecburum;
Kıymetli meslekdaşım Emekli Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi;
“Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!”
926 sayılı kânuna bakdığımızda;
27 Mayıs subay darbesinin asubayları değil iki kere, en az 4 kere vurduğunu görüyoruz.
Bu darbelerden üçünü yukarıdaki sâdece şu 14’üncü maddede görüyorsunuz.
Bunlar;
Bu senelerde;
926 sayılı TSK Personel Kânunu olarak tesmiye edilen bu kânun ile Asubaylara vurulan dördüncü darbe de şu idi;
Asubayların “rütbe bekleme süreleri” boş yere uzatıldı. Bu kânunun 16’ncı maddesi hakkında konuşan vekillerimiz, “yüzbaşıya üsteğmen maaşı vermek” kânuna ve hakkâniyete uymaz dediler.
Fakat aynı vekillerimiz; “rütbe bekleme sürelerine” yapdıkları anlamsız ilaveler ile astsubaylara 3’er sene daha aynı maaş vermeyi ise “kânuna uydurmakda” hiçbir mahzur görmediler.
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde 9 seneliğine “ast komuta kademesine” hapsedilen astsubaylar, Aynı “ast komuta kademesine” bugün artık 15 sene hapis ediliyorlar. Emekli olmaya niyetlenen astsubaylar ise müebbet hapse mahkûm ediliyorlar.
|
Şimdi, 145’nci birleşime kaldığı yerden devâm edelim. Devâm edelim de Sahtekâr iki milletvekilinin meclis çatısı altında çevirdiği sunturlu ve âdi bir tezgâhı daha hep berâber görelim.
|
BAŞKAN — Sayın KABADAYI, komisyondan tadilen gelen 14 ncü madde hakkında buyurun.
|
İhsan KABADAYI (Konya) — Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; maddenin âmir hükmüne göre dışardan fakülteyi bitirip de muvazzaf subay olmak istiyen gençlere verilmiş bir haktır. Bunu hürmetle karşılıyoruz. Fakat Kader icabı astsubay olmuş, fakat cehdi var, gayreti var, kabiliyeti var, fakülteyi bitirmiş bunun da pek tabiî olarak subay olmak hakkıdır.
Şimdi tedvin edilen madde de buna aittir. « nakledilebilirler » maddesinde ben takdire kalan bir sezi, bir koku hissetmekteyim. Fakülteyi bitirmiştir, sivil olarak fakülteyi bitirip gelenlerden hiçbir farkı yoktur. « Bitirenler nakledilebilirler » deyiminde her türlü engeli saklı görmekteyim. Böylece bir hakkın verilmesi yolunda Muhterem Meclisinizden buradaki deyimin « nakledilirler » şeklinde değiştirilmesi ile astsubay olup fakülteyi bitiren arkadaşları cehde ve gayrete getirmiş olacaksınız. Bu hakkı iktisabedip de geçemiyenlerin ıstırabını dindirmiş olacaksınız. Burada tedvin edildiği gibi “ nakledilebilirler ” şeklinde çıkarsa birçok engellerle bu sınıfa mensup arkadaşlar mustarip kalacaklardır. Bu bakımdan « nakledilirler » şeklinde değiştirilmesini arzulamaktayım ve böyle bir teklifte bulunacağım, hürmetlerimle efendim.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — Komisyondan gelen 14 ncü madde hakkında başka söz istiyen var mı? Teklifinizi çabuk yapınız lütfen Sayın KABADAYI.
|
GEÇİCİ KOMİSYON SÖZCÜSÜ İsmail SARIGÖZ (Amasya) —
Riyaset Divanının aldığı karar gereğince, maddelerin tadili hakkında yapılacak tadil teklifleri tümü üzerinde görüşmelerin intacına kadar idi.
Maddelere geçildikten sonra artık önerge verilemiyor .
|
BAŞKAN Mekki KESKİN —
Arkadaşlar bu kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler sırasında maddeler üzerinde önergelerini vereceklerdi.
Sayın Kabadayı zamanında vermediğiniz için şimdi teklif veremiyorsunuz. Maddeyi oylarınıza sunuyorum ...Kabul edenler... Etmiyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.
|
İhsan KABADAYI (Konya) — Yeni muttali olabildim (öğrendim) efendim. |
BAŞKAN Mekki KESKİN — Efendim olabilir. Bilmemek mâzeret teşkil etmez, mâlumâliniz. |
İhsan KABADAYI (Konya) — Komisyon yeni getirdi, yeni okundu. |
BAŞKAN Mekki KESKİN — Olabilir. Meclisin kararı öyle. Sizin bilmeniz lâzımdı. |
İhsan KABADAYI (Konya) — Kimse bilmiyor, komisyondan başka.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — 50’nci madde komisyona gitmişti, Komisyondan gelen şeklini okutuyorum.
|
* * * * *
İşde, gördünüz, muhterem asubay meslekdaşlarım ve vicdân sâhibi kıymetli vatandaşlarım! Meclis Başkanvekili sıfatı ile 145’inci birleşimi idâre eden Konya milletvekili Mekki KESKİN’in tavırlarını dikkatlice tetkik etdiğimizde; milletvekili İhsan KABADAYI’nın 14’üncü madde hakkında verdiği değişiklik önergesini bir katekülliye getirmeyi ve reddetmeyi kafasına önceden koyduğunu anlıyoruz. Bu katekülliyi yaparken de milletvekili ve emekli subay İsmail SARIGÖZ’ün de kendisine yardakcılık yapdığını görüyoruz. 35 milletvekilinin imzâsı ve 2 vekilinde desdeği ile TBMM’nin 143’üncü birleşimde astsubaylara verdiği “subaylığa tahsilen nakil” hakkını Kendisi emekli bir subay olan Konya milletvekili İhsan KABADAYI’nın bütün çabasına rağmen İsmail SARIGÖZ ve Mekki KESKİN isimli iki milletvekli Yukarıda resimli ve sözlü olarak gördüğünüz âdi ve alçak bir kumpas ile 145’inci birleşimde gaspetmiş.
|
1965 senesinde Meclisde bu kumpaslar tezgâhlanır iken Yukarıda gördüğünüz 14’üncü maddeyi piç etmek üzere 27 Mayıs darbesini yapıp sonra da Cumhuriyet Senatosuna üye seçilen emekli subayların Ve dahi Genelkurmay Başkanlığı karargâhındaki beyaz subaylarımızın hangi fitneleri sahneye koyduğunu anlamak zor değil!
Birinci derece dördüncü kademeyi TBMM'nin sabah verdiği Ve fakat “Tekrir-i müzâkere” tezgâhı ile öğleden sonra geri alınması için 5837 sayılı kânun hakkında Genelkurmay Başkanlığının 2009 senesinde meclisde yapdığını biliyorsanız, bu kâfidir.
|
* * * * *
1950 senesinde ihdâs etdiği gedikli erbaşlara “ yüksek tahsili ” yasak etmiş idi.
Gedikli Erbaş denilen askerlerin ismini “Astsubay” olarak değişdirdi. Ve dahi “Astsubay” ismini verdiği bu askerlerin “ yüksek tahsil ” yasağını 1951 senesinde kaldırdı.
Ortaokul mezunu olan “astsubaylar”;
Kendi parası ile yüksek tahsil yapan astsubaylar, her Türk vatandaşı gibi “subay olmak” istiyorlar idi.
Kendilerinin hazırlayıp kumpaslar silsilesi ile meclisde cebren ve hile kabul etdirdiği 926 sayılı TSK Personel Kânununun 14’üncü maddesi ile Kendi parası ile “yüksek tahsil” yapmış astsubaylara, “ subay olmayı ” yasak etdiler.
|
* * * * *
Astsubay denilen biz uyduruk askerlere TBMM’nin icrâ etdiği 143’üncü birleşimde verilen Ve fakat Bir hafta sonra yapılan 145’inci birleşimde iki vekilin tezgahladığı bir kumpas ile geri aldığı “subaylığa tahsilen nakil” hakkını kapsayan 926 sayılı TSK Personel Kânunu hakkında Bakınız, aynı meclisin milletvekillerinden bâzıları o zamân ne dedi;
|
Birleşim: 145’den;
Rüştü ÖZAL (Konya) — Çok muhterem arkadaşlarım, Türk Silâhlı Kuvvetlerimiz için ayrı bir personel kanunu çıkarılması gerekli hale gelmiştir. Bu sebeple tasarının esasına muhalefet etmek mümkün değildir. Bundan dolayı da bu safhaya ulaşmış olan tasarı için söylenebilecek söz sadece bu tasarının Silâhlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını dilemektir.
Ancak, müzakereler bakımından tarih, hakikaten bizi acı bir istihza ile seyretmiştir. Böyle bir kanunu Meclisin müzakere şekline tarihimizin istihza ile baktığını kabul etmemiz lâzımdır. Böyle bir müzakerenin kaç kişi ile yapıldığı üzerinde ayrıca durmak gerektir. Devlet Personel Kanununun tetkik eden geçici komisyon tarafından paralel düşüncelerle Türk Silâhlı Kuvvetlerine aid olan kanunun da müzakeresi çok uygun bir düşünce olurdu. Bu olmamıştır. Ayrıca, burada maddeler konuşulurken her madde üzerinde arkadaşlarımızın konuşabilmek imkânı olmalıydı, bu da olmamıştır. Meclisin daha büyük bir çoğunluğunun bulunduğu zamanda müzakere edilmesi istenirdi; bu da olmamıştır. Bendenizin bildiğime ve inandığıma göre bu türlü müzakere Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin şerefli mensuplarını rencide edecektir.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — Sayın ÖZAL, bir dakikanızı rica edeceğim. Kanunun bu şekilde müzakeresi Yüce Meclisin toptan ve ekseriyetle aldığı karara göredir. İkincisi de, kanunların müzakeresi sırasında önerge verip değiştirme yapacak ilgili arkadaşlar müzakere edilirken bulunur. Bu her kanun için böyle olur. |
Rüştü ÖZAL (Devamla) — Bendeniz bütün bunları bilerek fakat müzakerelerin tabiî olmıyan bir usul içerisinde cereyan ettiğini ve 214 esas ve 17 geçici maddenin çok kısa bir süre içinde ve gerektiği kadar tartışılamadan bir neticeye bağlandığını ifade ediyorum. Ve bundan Türk Silâhlı Kuvvetleri mensuplarımızın rencide olacağı hakkındaki inacımı da beraberce ifade ediyorum.
Şimdi muhterem arkadaşlarım, sözlerimin bu kısmında bu tasarının bugünkü ulaştığı safhada Türk Silâhlı Kuvvetlerine hayırlı olması temennisini tekrar ediyor ve tasarının istenilen şekle gelebilmesi hususunda da Yüce Senatonun göstereceği titizliğe ümidimizi bağlamış bulunuyoruz. Teşekkür ederim.
|
* * * * *
Konya Vekilimiz Rüştü ÖZAL’ın yukarıda gördüğünüz bu ümidini,
Yüce Senato kısa zamânda içinde ümitsizliğe tahvil etdi.
Üyelerinin hemen hepsinin 27 Mayıs darbeci subayları olan “Yüce(!) Senato”,
Bu meşhur 14’üncü maddeyi, iki milletvekilinin kumpas ile kabul etdirdiği şekli ile aynen kabul etdi.
II. Fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma;
MADDE 14. — Millet Meclisi Genel Kurulunca kabul edilen 14 ncü madde , 14 ncü madde olarak aynen kabul edilmiştir.
|
* * * * *
Cumhuriyet Senatosu ismini verdikleri arpalıkda bakınız,
27 Mayıs’ı tertipleyen darbeci subaylarımızdan kaç kişi var idi.
Bu çizelgeyi hazırlayan gerzek şahıs, "toplam" sayıyı yanlış yazmış!
Toplam sütunu altında 34 olarak yazılan darbeci subayların "toplam sayısı" 64 olacak.
* * * * *
* * * * *
Kişilere kendi kâbiliyetlerini geliştirmelerini teşvik edici geniş bir fırsat eşitliği ve sosyal seyyaliyet (akışkanlık/geçişgenlik) sağlamak üzere Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı; çalışarak bulunduğu noktadan daha ileriye gitmek isdeyen vatandaşlarımızı üniversitede okuması için teşvik eder iken,
|
27 Mayıs darbeci subaylarımızın hazırladığı 1961 Anayasası;
|
Diye avaz avaz bağırır iken,
37 milletvekilinin imzası ile gündeme gelen bu değişiklik teklifini Birisi sivil birisi de emekli subay olan Ve dahi Aşağıda resimlerini gördüğünüz şu iki vekil TBMM’de gasp etdi.
|
Yukarıda resimlerini gördüğünüz şu kepâze iki adamın Meclis’de yapdığı âdi ve sunturlu bir sahtekârlık yüzünden Kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubaylarımız 1967 senesinden beri teğmen nasbedilmiyorlar!
|
* * * * *
Aynı 27 Mayıs subay darbesi neticesinde Meclisimizi cebren ve hile ile ele geçiren
Birisi darbeci subay bozması, birisi de hukukcu müsvetdesi nevi şahsına münhasır iki vekilin
TBMM’de kurduğu âdi ve alçak bir fitne kumpası işde, böyle tıkır tıkır işledi.
Ve dahi
Üniversite mezunu bütün vatandaşlarımıza bu kânunun verdiği hak, sâdece astsubaylara yasak edildi.
Darbeci subaylarımız 27 Mayıs darbesini kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayan bütün “engelleri kaldırmak için” yapmış idi.
Fakat 926 sayılı kânununu piyasaya süren aynı darbeci subaylarımız,
Astsubay dedikleri köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” hakkını;
Hem Meclisde kurdukları alçak bir kumpas ile
Hem de aşağıda gördüğünüz “iki hecelik bir kelime oyunu” ile işde, böyle “engelledi.”
* * * * *
Yiğidi Öldür, Hakkını ..!
Evet, yiğidi öldür! Lâkin hakkını teslim et!
5802 Sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde astsubaylara verilen hakları
27 Mayıs’ı kotaran darbeci subaylar
Yukarıda gördüğünüz üzere
926 Sayılı TSK Personel Kânunu ile 1967 senesinde bir bir gasp etdiler.
Fakat
Darbeci subayların teşkil etdiği Cumhuriyet Senatosu üyelerinden
Hukukcu ve müstafi subay Niyazi AĞIRNASLI
926 Sayılı TSK Personel Kânunu Cumhuriyet Senatosu’nda müzâkere edilir iken
52'nci Birleşimde söz aldı ve
Astsubay sınıfının özlük hakları konusunda şu tesbiti yapdı;
NİYAZI AĞIRNASLI (Devamla) —
Astsubay sınıfını tatmin etmek, doyurmak zaruretindeyiz. Bu itibarla bu kıta tazminatları bareminde bir değişiklik, bir ilerletme yapılmalıdır, kanaatindeyim.
|
27 Mayıs darbesini yapan,
Millî Birlik Komitesinin 22’nci sıradaki üyesi ve
Cumhuriyet Senatosu’nun tabii üyesi Hava Kurmay Albay Haydar TUNÇKANAT,
926 Sayılı TSK Personel Kânunu Cumhuriyet Senatosu’nda müzâkere edilir iken,
Birleşim 55’de,
Çoğu emekli subay olan üyelerin huzurunda târihe şu sözleri kayıd etdi;
* * * * *
Kıbrıs Barış Harekâtının ertesine vâsıl olduğumuz senedeyiz şimdi...
27 Mayıs’ın darbeci subayları Başbakan Adnan MENDERES’i idam etmiş,
Türkiye’de böylece “demokrat” dönemi sona ermiş,
Bu kez de Çoban Sülü ile “demir gırat” dönemi başlamış idi...
Devletimizin başdan aşağı değişen idâre heyeti şu kişilerden mürekkep idi.
Bugüne kadar hep olduğu gibi, birisi tekâüd birisi de muvazzaf olmak üzere;
Ülke idâresinde iki subay var idi; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı...
Bu senenin bir hususiyeti daha var; 1975 olayları...
Yan ödemeler konusunda kendilerine yapılan haksızlığı ve kalleşliği kabul etmeyen astsubaylar ve hanımları;
Büyük şehirlerin meydânlarda polisler ile iki kere köşe kapmaca oynamış idi.
Birincisi; Kıbrıs Barış Harekâtından dört sene evvel, 1970 senesinde,
İkincisi ise Kıbrış Barış Harekâtından bir sene sonra, bu sene...
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES'in astsubaylara 1951 senesinde verdiği "sicilen subaylığa nakil” hakkını
Bugüne kadar ele ele veren Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları gasp etmiş idi.
Yarım yamalak da olsa 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile
Astsubay dedikleri köle askerlere 1967 senesinde “tahsilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi.
Şimdi de sırada astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” hakkını gasp etmek var idi.
Anadolu'nun küçük kasabalarında liseden fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocukları
|
Evvelâ asubay okullarına girip asubay olmuşlar,
Kâbiliyetlerine ve zekâlarına biçilen uyduruk asubaylık gömleği dar gelince de
Kendi parası ile okuyup üniversite diploması almışlar idi.
Ellerindeki diploma ile bir şeyler yapmak isdeyen asubaylar bu kez de
Kendi şehirlerinden vekil seçip meclise gönderdikleri siyâsetcilerin kapısını aşındırmaya başladılar.
Subay olmayı kafasına koyan yüksek kâbiliyetli Türk asubaylarını
Subaylarmızın bugüne kadar tezgahladığı hiçbir engel durduramamış idi.
Kimisi lise, kimisi ortaokul kimisi de sanat veya köy enstitüsü mezunu olan asubaylar
Üniversite tahsilini tamamladıkdan sonra
Hem subay olmak için
Hem de diplomalarının hakkı olan intibâklarını yapılmasını talep etmek için
Bu kez de MSP milletvekili Şener BATTAL’ın kapısını çaldı.
* * * * *
1976 senesine vâsıl olduğumuzda
Devletimizin idâre heyetinde bıldırkine göre hiçbir değişiklik yok idi.
Herkes goltuklarına köskelmiş, makâmlarında tam mevcut keyif çatıyorlar idi.
Genelkurmay II. Başkanı da;
“Başçavuş bile olsa benim teğmenimden fazla maaş alamaz!” diyen Orgeneral Ahmet Kenan EVREN idi.
Konya milletvekili Şener BATTAL sâyesinde TBMM’nin asubaylara verdiği “emsâli devlet memurlarına göre 1 derece yukarıdan intibâk hakkını” gasp etmek üzere Birileri sutre gerisinden hazırlıklar yapıyor idi. Bunların en tepesinde ise emekli deniz subayı olan Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK oturuyor idi. |
* * * * *
1978 senesine vâsıl olduğumuz günlerde T.C devletinin dümeni şu eşhâsın ellerinde idi.
27 Mayıs darbeci subaylarımızın hazırladığı 926 sayılı TSK Personel Kânunu Gene darbeci subaylarımızın kateküllisi ile 1967 senesinde TBMM’de kabul edilip meriyyete konulmuş idi.
Fakat Bu kânun hakkında en çok şikâyet edenler de gene bu kânunu yapan darbeci subaylarımız oldu. Bu kânundan şikâyet eden darbeci subaylarımızdan birisi de Suphi GÜRSOYTRAK idi. Binbaşı rütbesi ile 27 Mayıs darbesini yapan subaylardan birisi olan Suphi GÜRSOYTRAK, Mükafaat olarak darbeci subaylarımızın teşkil etdiği Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliğine tayin edildi. Başbakan Adnan MENDERES ve iki bakanın idam karârına aleyhde rey verdi. 1978 senesine ait bütçe kânunu Cumhuriyet Senato’sunda müzâkare edilirken Senato üyesi olarak söz alan darbeci Suphi GÜRSOYTRAK bile Darbeci subaylarımızın 18 sene evvel meclisde katekülli ile kabut etdirdiği 926 sayılı TSK Personel Kânunu hakkındaki haklı isyânını şu sözleri ile târihe kayıt etdi;
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası çıktığından bu yana her yıl birkaç değişikliğe uğraması dahi bu yasanın yeteri gibi incelenmeden Şûradan geçtiğinin en açık kanıtıdır.
Bu yasanın süratle değiştirilmesinin yararlı olacağı görüşündeyiz.
|
Dış kapının mandalı olan köle astsubayların yarasına merhem olur mu, Allah aşkına?..
|
* * * * *
İnsanoğlu bilemediği, anlayamadığı şeylerden evvelâ korkdu ve onlara tapdı. Zelzele, ateş, gökgürültüsü, yıldırım ve şimşek bunlardan bâzılarıdır.
Fakat korkup tapdığı bu şeyleri daha sonra bilip anladıkdan sonra Bu kez de onları kendi menfaatine kullanmanın yollarını aradı.
Beyaz subaylarımızın bugünlere kadar tertip etdiği elvan çeşit kumpaslar ile hazırladığı ve kabul etdirdiği kânunlara göre Ne olduğunu ve olduğumuzu bilmediğimiz için dün ürküp korkduğumuz “astsubay” dediğimiz asker sınıfının Asubay Tefrikası sâyesinde ne olduğunu biz asubaylar bugün artık çok iyi biliyoruz. Bildiğimiz için de uyduruk ve sahte bir asker sınıfı olan “astsubaylığın” ne olması gerekdiği konusunda gerekceli öngörüler ortaya koyabiliyoruz.
Bu öngörülerimizi de inşallah Zamânı ve zemini geldiğinde dünyâ âleme tekrâren ilan edeceğiz... |
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu emretmesine rağmen Ve dahi Gene bu kânunun “subay yardımcısı” dediği köle asker “astsubayları” Genelkurmay Başkanlarımız 1951 senesinden beri “subaylığa sicilen” nakil etmemişler idi.
|
926 sayılı TSK Personel Kânunu ile de Genelkurmay Başkanlarımız "Astsubay" dedikleri köle askerleri 1967 senesinden itibâren bu kez de “subaylığa tahsilen” nakil etmediler.
|
* * * * *
1944 senesinde kılıç veremediği ve bugün hepsi ölmüş subaylarına kılıç vermek için
Üç ayrı târihde üç farklı kânun tertip edecek kadar kadirşinas ve şefkatli davranan Genelkurmay Başkanlarımız,
Kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubayların subaylığa nakil edilmelerine imkân vermek üzere
Sâdece "iki hecelik" bir değişiklik yapmak için meclisde parmağını bile oynatmadı.
Aksine, TBMM’de kurulan bu kumpası sutre gerisinden hem tertipledi hem de icrâ etdi.
Ordumuzun " astsubay " dediği " köle " askerleri, Kurudukca sulanan ve fakat büyüdükce budanan bir ağaç gibi İçinde yaşadığımız 2018 senesine kadar İşde, böyle; ite-kaka, yata-bata geldi!
|
* * * * *
Bilmediğiniz bir şeyi sevmek ya da nefret etmek hakkınız olamaz! Çünkü sevmenin de nefret etmenin de ilk şartı bilmekdir.
Cârî mevzuâtımıza göre bugün itibârı ile “astsubay” dediğimiz askerlerin ne olduğunu bilmeniz için anlatması Eski Tüfek’den.
Siz de bugüne kadar hiç anlatılmayanları biliniz.
Biliniz ki sevmek ya da nefret etmek hakkınız olsun.
Sonra da "astsubay" mesleğini isder seviniz, isder nefret ediniz.
* * * * *
Muhterem asubay meslekdaşlarım ve pek kıymetli vatandaşlarım!
62 sayfalık Asubay Tefrikası 6-6 isimli bu makâlemizin üç cümlelik özeti şudur;
Asubay Tefrikası 6-6, Eski Tüfek-2018 .
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrilkası 6-5
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Gel vatandaş, gel!
Dünyânın başka hiçbir memleketinde göremezsin böylesini...
Aldatmanın en alçak ve en ahlâksızı; kandırmanın en kalleşi bu tefrikada...
Ve
En çok aldatılan, en çok sömürülen ve hakları en çok gasp edilen vatandaş zümresi, Bu memleket ordusunun “köle askerleri” olan “asubaylardır.”
|
Yazması sünnet, okuması farz; bunu böyle bilesiniz! Sünnete râzı olan Eski Tüfek; gündüzünü gecesine eş eyledi ve yazdı! Okuması da siz muhterem karilerin üzerine farz oluyor gayrı! |
* * * * *
Hayât;
|
* * * * *
Asubay dedikleri köle askerleri “kandırmak” ve “aldatmak” için yapdıkları şerefsizliği anlamak için
Asubay Tefrikası ismi ile Eski Tüfek’de neşretdiğimiz evvelki bölümlerde bugüne kadar yapdığımız gibi
Bugün de gene öyle yapacağız, inşallah!
Çünkü; Bugün biz asubayları mahkûm etdikleri insanlık dışı ve aşağılık koşulları;
Ki isdiyoruz,
|
* * * * *
Usta Katır, Sırtındaki Yükü Atmasını Bilir!..
Teşbihde hatâ câizdir; Genelkurmay Başkanları da tıpkı usta katır misâli
1951 senesinden beri sırtında taşıdığı “astsubayları subaylığa nakletmek” yükünü,
Usta “kumpaslar” ile sırtından atmasını öyle bilmişler ki!
Duyanlara dodak ısırtacak cinsden. Helâl olsun vallahi...
Genelkurmay Başkanlığı — Millî Savunma Bakanlığı — TBMM üçgeninde çevirilen kumpasları seyreylemek için Apaz dolusu para verip de akabinde tiyatroya kadar taban tepmenize lüzum yok!
Çünkü; Kitapsız yazar ben Şükrü IRBIK bu kumpaslar tiyatrosunu;
Seyreylemek için sizin de yapmanız gereken biricik şey var; Beleşinden okumak!
|
* * * * *
Memleketimizde Demirgırat Partisinin iktidâr borusunu aşk ve şevk ile üfürdüğü
Ve dahi
Adnan MENDERES ve Celal BAYAR ikilisinin “Türkiye’yi küçük Amerika yapmak” için yarışdığı günlerde;
Ve dahi Gahraman subaylarımızın da “kendi kumandanlarına bile saygı duymadığı” günlerdeyiz...
|
* * * * *
“Astsubay” ismini verdikleri köle askerlere;
Subaylarımızın bugüne kadar atdığı elvan türlü kazığı şimdilik bir kenâra bırakıp
Akabinde de
Aşağıda gördüğünüz şu itirafnâme hakkında bir iki kelâm edeceğim, müsaadeniz ile...
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı yapmış Orgeneral Mustafa Rüştü ERDELHUN’un,
Amerikalı bir “çavuş”’a parkasını giydirdiği son 65 seneden beri sokaklarda söylenir durur idi.
Bu püsküllü tevâtürün doğru olduğunu iddia edenler kadar inkâr edenler de az değil idi.
Meğerse şehir efsânesi filan değil, fakat hakikâtın ta kendisi imiş!..
Tümgeneral rütbesi ile Tümen Kumandanı Mustafa Rüştü ERDELHUN Erzurum’da Amerikalı bir “çavuş”’un;
İşde belgesi...
Şefik SOYUYÜCE isimli süvâri subayımızın, 1960 subay darbesini İnceleme Alt Komisyonu’na
Daha şunun şurasında 6 sene evvel verdiği ifâdesi;
Subaylarımızın “ast subaylar” hakkında ne düşündüğüne dâir çok önemli ip uçları veriyor bize.
Bu cümleden olmak üzere;
Üsteğmen Şefik’in ifâdesinde dikkatimi celbeden üç husus var ki bir şeyler söylemeye mecbûrum.
1952 senesinde üsteğmen rütbesinde bir subay olan Şefik SOYUYÜCE, yaşadığı olayları anlatırken
“Amerikan Ordusunda bile astsubayın, general ile aynı masaya oturamayacağını” iddia etmiş!
Ya da
Fakat
Bunların hepsini yapmış ya da yapmamış olsa bile fark etmez!
Zere,
Üsteğmen Şefik’in üç şeyi bilmediğini ben Şükrü IRBIK gâyet iyi biliyorum;
1. Şefik Üsteğmen, Amerikan Ordusunda “astsubay” ismi ile uyduruk bir asker sınıfı mevcut olmadığını bilmiyor.
2. “Astsubay” dediği o askerin de aslında “erbaş” sınıfına dâhil olduğunu bilmiyor.
3. Amerikan ordusunda çavuşun bile yerine göre general ile aynı masaya pekâlâ oturduğunu da bilmiyor.
Darbe komisyonuna ifâde verdiği 2012 senesinde 88 yaşında idi! Kendisi bugün zihayât er kişi ise şâyet;
Ve
Bu makâlelerimizi okumaya tenezzül eder ise şâyet, Şefik üsteğmen görecek ki İlk Anayasa’sını yazdığı 15 Kasım 1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda sâdece 2 sınıf asker var;
1. Er 2. Subay |
27 Mayıs'ın "karakutusu" darbeci üsteğmen Şefik’in bilmesi gereken bir başka husus da şudur;
Kendisinin yaşadığı ve anlatdığı olaylar, 1952 senesine aitdir. 5802 sayılı Astsubay Kânunu, Şefik üsteğmen’in yaşadığı bu olaylardan bir sene evvel, 1951 senesinin Temmuz ayında meriyyete girmiş idi. 2012 senesinde komisyona verdiği ifâdesinde “astsubay” tâbirini kullandığına göre Şefik üsteğmen, “astsubaylığın” ne olduğunu biliyor idi.
Fakat
Bu konuda Şefik üsteğmen’in bilmediği başka bir husus daha var. O da şudur; 5802 sayılı Astsubay Kânununun daha birinci maddesinde, “astsubay” dedikleri askerlerin, “subay yardımcısı” olduğu yazılıdır. Bu kânunu da yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yegâne tecelligâhı olan TBMM kabul etdi ve meriyyete koydu.
Açsın, baksın, okusun, öğrensin!
Amerikan Ordusunun Personel Kânununda bile böyle hüküm yokdur. Bu hakikâtı serdetdikden sonra Üsteğmen Şefik’e şu suâlleri sorayım, izini ile;
|
* * * * *
Amerikan Er Coni Ne Yapıyor, Bizim Türk Er Mehmetcik Ne Yapıyor?
Coni erinin Amerikan Ordusu ile,
Mehmetcik erinin Türk Ordusunu mukâyese etmesi için
Darbeci Üsteğmen Şefik’e bir çift suâl daha sorayım;
Lâkin, evvelâ ben emekli Asubay Şükrü IRBIK’ı bir yol dinlesin hele!..
Doğuşdan iyi bir asker olan ve İkinci Dünyâ Harbi esnâsında HİTLER Almanya’sını nerede ise tek başına ele geçirecek kadar gözü kara davranan Amerikalı Korgeneral PATTON’u kendisi herhâlde biliyordur.
Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, HİTLER ile İtalya’da harb ediyor idi. Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurduğu bir sahra hastahânesinde yatan yaralı askerlerini ziyâret ederken orada duran iki er dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu erlere niye savaşmadıklarını sordu. Erler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı erlerin inlemesinin yanında bu lafları işiten PATTON, aldığı cevâp karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki ere birer tokat aşketdi.
PATTON’un iki eri tokatladığını duyan ordu,
Hemen durdu...
HİTLER’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı tâkip etmeyi hemen durdurdu!..
Tanklar, toplar, cipler, cemseler kontak kapatdı, hemen durdu!..
PATTON’un yanındaki gazeteciler
Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.
Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.
Bütün millet savaşı ve savaşda ölen evlâtlarını bir yana bırakdı
Ve tokat yiyen bu iki eri konuşmaya başladı.
Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;
Tokat, gurur ve er...
Demek ki erin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!...
Komutanının dövdüğü o iki er,
Harbde ölen yüzbinlerce erden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde...
Amerikalı analar şöyle haber gönderdi PATTON’a;
PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.
Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki erden derhâl özür dile!”
PATTON’un önünde iki tercih var idi;
Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON
İkincisini tercih etdi.
HİTLER’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON,
Bütün subay ve erlerini hemen orada, harb meydânında ictimâ eyledi.
Ve binlerce subay ve erinin huzurunda,
Tokatladığı o iki Coni erinden özür diledi...
Ve dahi
Ordu, tekrâr yürüdü...
Bu târih dersinden sonra, darbeci Üsteğmen Şefik! Şimdi, şu bir çift suâlime cevâp ver bakayım! Asteğmen olarak rütbeyi takdığın ilk günden, ordudan ayrıldığın son güne kadar sen;
|
* * * * *
* * * * *
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin 6’ıncı bölüm 5’inci kısımında bugün inşallah, Bir tek konuya kalem batıracağız; Astsubay dediğimiz köle askerlerin “sicilen subaylığa nakil hakkının” nasıl gasb edildiğini göreceğiz.
|
Kumpaslar ile süslediğimiz “kaşkarikolar” ve “aldatmacalar” tiyatromuzu seyretmeye başlamadan evvel
Meselenin kolay anlaşılması için Demirgırat partisinin saltanât sürdüğü 1950’li senelerde
Türkiye’nin içine düşürüldüğü “siyâsî, itibârî ve askerî bataklık” hakkında kısa bilgi verelim.
1948 senesinde Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile başlayan Coni’ye yamanma sevdâsının neticesi olarak
5802 sayılı Astsubay Kânununun kabul edildiği 1951 senesinde Türkiye, Amerika’nın dümen suyuna çokdan girmiş idi bile...
TBMM’den izin almaya tenezzül bile etmeyen Coniperestiş Başbakan Adnan MENDERES,
NATO’ya girmenin bedeli olarak; günlüğü 23 cent’e mâl olan 5.000 Mehmetciğimizi,
Amerika’nın kuyruğunda dünyânın öbür ucundaki Kore’ye ölüme göndermiş idi.
Türkiye'de bizim Türk general, Amerikalı Coni Çavuşuna parkasını giydirir iken
Amerikalı Coni yerine mayın eşşeği gibi mayın tarlasına sürülen ve kolu bacağı kopan bizim Mehmetciğimiz ise
Kendisini hastahânede ziyârete gelen Amerikalı Coni generalinin elini öpüyor idi.
* * * * *
İkinci Dünyâ Harbinden sonra elinde kalan silâhları Amerika, bir an evvel başından savmak isdiyor idi.
Çünkü;
Gemilere ve uçaklara doldurup dünyânın dört bir bucağından Amerika’ya geri getirdiği dağlar kadar çok mikdardaki bu silâhları depolamanın bile milyarlarca dolar mâliyeti var idi. Ekserisi hurda olan bu silâh dağlarını Amerika için elden çıkartmanın en ucuz yolu, bu silâhları henüz rüyâsında bile göremeyen Türkiye gibi geri kalmış ülkelere, yenisi fiyatına kakalamak idi. Amerika’ya dâvet edip bir kaç gün gezdirip yedirip içirdiği ve sırtını sıvazlayıp eline üç-beş dolar harcırah sıkışdırdığı göbekden besleme, belden gıvırtmalı Coniperestiş subaylarımız vasıtası ile de bu işi pekâla yapabilir idi. Truman Doktrini ve Marşal Planı ismini verdiği dümenler ile öyle de yapdı...
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;
Rüyâsında bile görmediği Amerikan artığı bu silâh ve cihazları, gözlerini kırpmadan yenisi fiyâtına almasına satın aldılar. Çünkü, parasını kendi ceplerinden ödememişler idi nasıl olsa!
Lâkin,
O vakitlerde ordumuzda bu silâhları kullanmasını bilen askerimiz yok idi, bu bir!
Sen paşa, ben aga! Bu inekleri kim saga?..
Hangi askerimizin kullanacağını da bilmiyorlar idi, bu da iki...
Soba borusu değil ya!
İmâl etmediğin, içini görmediğin ve teknolojisini, dilini, dişini bilmediğin silâhı nasıl kullanacaksın?
Bu silâhların kullanılmasını öğretmek için Coni’nin Amerika’da verdiği eğitimlere de
Coni doları ile ödenen harcırahları cebe indirmek, Amerika’da gezip tozmak için can atan subaylarımız gitdi. Bu kurnaz subaylarımız Amerika’ya varınca gördükleri karşısında pek şaşırdılar. Çünkü, subaylarımızın rüyâsında bile görmediği bu müthiş silahları, Amerikan Ordusunun tek pırpırlı er Coni’leri kullanıyor idi. Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde Genelkurmay Başkanına da anlatdılar. Fransızca bilen Genelkurmay Başkanının kendisi de bu duruma epeyi şaşırdı ve Fransız kaldı.
Hurda dahi olsa rüyâmızda bile görmediğimiz silâhları Amerika, yenisi fiyâtına bize kakalamış idi.
Bu silâhları kullanmasını öğrenmek için verilen eğitimlere de
Üç beş Coni doları harcıraha teşne olan subaylarımızı göndermiş idik bir kere...
Ancak ne var ki;
Amerika’nın verdiği bu silâhları, Amerikan ordusunun subayları değil fakat Amerikan erleri kullanıyor idi.
Amerika’da, Amerikan silâhlarını kullanma eğitimi alan subaylarımız, orada bir şey daha fark etdi!
Amerikan ordusunda sâdece iki sınıf asker var idi;
1. Alaylı Mükellef Er 2. Mektebli Muvazzaf Subay
|
Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde, Genelkurmay Başkanına bu durumu anlatdılar.
İşde tam da bu konuda;
Bizim her boku bilen subaylarımız, kesdaneyi çizdirmek durumu ile karşı karşıya geldiler.
Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını Türk subaylarına Amerika’da, Amerikan Coni erleri öğretdi.
Fakat
Amerikan silâhlarını, Amerika’da, Amerikan erlerinden öğrenen subaylarımız memleketimize gelince,
Amerika’da kullanmayı öğrendiği Amerikan silâhlarını Türkiye’de, kendi ordusunda kullanmayı reddetdi.
Tüyü bitmemiş yetim rızkından kesip Amerikan doları ile satın aldığımız İkinci Dünyâ Harbi artığı hurda silâhlar
Fakat
|
Amerikan Coni erlerinden “tak-çıkart”, “indir-kaldır”, “doldur-boşalt” ve “otur-kalk” şeklinde emir almakdan utanmayan, gocunmayan beyaz subaylarımız,
Türkiye’ye geldiklerinde, eğitimini aldıkları bu silâhları kullanmayı gururlarına yediremedi.
İşde, tam da bu noktada Genelkurmay Başkanı ve MSB, derin bir yol ayırımına geldiklerini fark etdiler;
Ordumuzu “hayt- huyt, cart-curt, sus-konuşma!” diyerek ceberrut emirler ile idâre etmek dönemi artık sona ermiş,
Bizim subaylarımız isdemese de; sadâkat ve rütbe değil fakat bilgi, kâbiliyet ve liyâkat dönemi başlamış idi.
Bir başka ifâde ile ordumuzun;
Bilâkis,
|
Şu hâlde, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımızın önünde kaçamayacağı iki tercih var idi;
1. Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak üzere o vakit ordumuzda mevcut olan “muvazzaf gedikli erbaş” denilen askerimizi eğitmek
Ya da
2. Zâten iflâs etmiş durumda olan bu “muvazzaf gedikli erbaş” sınıfını;
Nasıl? Gözel mi?..
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının esâs hedefleri, işde yukarıda gördüğünüz gibi idi. Bu hedeflerin merkezinde ise “kıdemli başçavuş” rütbesine terfi eden astsubayların “teğmenliğe nakledilmesi” şartı ve hakkı var idi.
Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti;
|
Bu kânun, maksadına uygun olarak tatbik edilse idi şâyet biz asubaylar;
Sırf “asubay” olduğumuz için son 67 seneden beri bugüne kadar yaşadığımız binbir türlü itilme-kakılma, haksızlık, ıstırap, kalleşlik, nâmussuzluk ve mağduriyetlere mâruz kalmayacak idik!
Fakat
1951 senesinde tatbikata koydukdan hemen sonra peşpeşe çıkartdırdığı yeni kânunlar ile;
Genelkurmay Başkanı ve MSB, 5802 sayılı Astsubay Kânununun bu hükümlerini işlemez hâle getirdi.
Bu kânunun en temel hedefi olan ve astsubaylara verdiği “teğmenliğe nakil” hakkını da
Genelkurmay Başkanı ile el ele veren Millî Savunma Bakanı, gözlerimizin içine baka baka gasp etdi.
Pâye devşirip parsa toplamaya gelince övüngen, böbürgen, üfürgen, kemirgen ve semirgen,
Ve fakat iş yapmaya gelince sömürgen oluveren bizim beyaz subaylarımız,
Hakkını verelim, saksıyı iyi çalışdırdı!
Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak ve kendi erlerimize öğretmek görevini,
“Astsubay” dedikleri ve söz verdikleri hâlde “teğmenliğe naklet -me- dikleri” köle askerlerin sırtına yıkdı.
ATATÜRK, Osmanlı saltânatını yer ile yeksân etdi ve yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.
Fakat ATATÜRK’ün goltuğuna tüneyen ve ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen beyaz zâbitan heyetimiz, Osmanlı’dan tevârüs etdirdiği saltanâtın tatlı nimetlerini; astsubay menşeli bu subaylar ile paylaşmak isdemedi. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanları;
|
Yapılan bu şerefsizliklerin ve hak gasplarının neticesinde de;
Ve dahi
* * * * *
Öyle ise;
Amerikan Ordusunun yapdığı gibi
Biz de kendi ordumuzu “er ve subay” olmak üzere iki sınıf olarak teşkil edelim diyen cesur, basiretli ve nâmuslu bir tek subayımız çıkmadı ortaya...
Her zamân yapdıkları gibi,
Amerikan silâhlarını kullanacak asker temin etmek konusunda da gene;
Ve çâre olarak da kendi akıllarınca;
Aslında yeni teşkil etdikleri “astsubaylık” her ne kadar Amerikan ordusunda mevcut değil ise de
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubaylara verilen haklar, bugünkü haklardan bile daha iyi idi.
Peki,
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımız,
1951 senesinde astsubaylara verdiği sözleri, acap tutdu mu?
Gereken koşulları hâiz astsubayları hakikâten “teğmenliğe nakil” etdiler mi?
Şimdi iltifât buyurur iseniz şâyet,
Devletimiz ve ordumuzun “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;
İlk defâ Eski Tüfek’de olmak üzere fâş eyleyelim, inşallah.
* * * * *
14 Mayıs 1950 Pazar günü yapılan milletvekili seçiminde reylerin %55’ini alan Demokrat Parti, CHP’nin 27 senelik iktidârına son verdi. Ezeli rakip olan selef Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile halef Cumhurbaşkanı Celal BAYAR arasındaki sidik yarışını, ikincisi kazandı. Devleti ele geçiren Demokrat Partisi; Türkiye Devletini Amerika’ya verdiği söz doğrultusunda yeni başdan tasarlamaya başladı. Bu değişim-dönüşüm-benzeşim çabalarının ilk deneme tahtası ise ordumuz oldu. Amerika’dan aldığı söze güvenerek uzun süre iktidârda kalacağına inanan DP Hükûmeti, kendi iktidârına tehdit olarak gördüğü ordumuzu hemen rapt-u zapt altına almaya başladı. Başbakan Adnan MENDERES, kendilerini devletin sâhibi zanneden Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile ordu komutanlarına foter şapkalarını giydirdi. Çünkü Sam Amca öyle emretmiş idi. Bu ekâbir takımının yerine de Amerika’nın yazıp ellerine verdiği reçeteye göre devleti idâre etmeye söz veren Başbakan Adnan MENDERES “tak diye söylediğini şak diye yapacak etekli paşalar” arıyor idi. Filhakika buldu da..
|
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES, 20. Hükûmeti 09 Mart 1951 Cuma günü teşkil etdi.
Aynı gün itibârı ile;
Sam Amcanın intihâb ve tâyin etdiği T.C. Devleti idâre heyeti aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.
İkinci kez başbakan goltuğuna oturdukdan sâdece 3 ay sonra Adnan MENDERES;
6/7 Haziran 1951 târihinde TBMM’ye şöyle bir dilekce verdi.
Ve dahi
Ordumuzda “astsubay” ismi ile sözde “yeni bir asker sınıfı” ihdâs edilmesini meclisden arz etdi.
“Astsubay” olarak tesmiye etdiği “yeni” asker sınıfının ihdâs edilmesinin gerekcesini de
Adnan MENDERES, târih huzûrunda şöyle izah etdi, yüce meclisimize;
GEREKÇE 1. Modern harb silâh ve araçları ile teçhiz edilen silâhlı kuvvetlerimizde, bu modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır. Evvelce küçük zabit denilen ve daha sonra gedikli erbaş olarak adlandırılan bu sınıfın statüsünde zaman zaman değişiklikler yapılmak ve hukuki durumlarının çeşitli kanunlarla tesbiti suretiyle bu sınıfa rağbet teminine çalışılmışsa da tatbikatta edinilen tecrübeler bütün bunların bilhassa muharip sınıflara rağbeti sağlamak için kâfi olmadığını göstermiştir. Bu kanun tasarısı ile muharip astsubaylara aylıkla birlikte, liyakat gösterenlerin subay nasbedilmeleri ve kıdemli yüzbaşılığa kadar yükselmeleri sağlanmak suretiyle rağbetin arttırılması düşünülmüştür. Bu suretle Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocuklarına daha geniş hizmet imkânları verilmiş ve liyakatleri ile mütenasip rütbelerle taltif edilmeleri de imkân dâhiline girmiş olmaktadır. Böylece kazanılacak Teğmen-Yüzbaşı rütbesindeki sınıf subayları ordu subay mahrutunun kaidesini teşkil edecek ve Harb Okulunda yetiştirilecek subayların daha uzun süreli bir tahsile tâbi tutularak yüksek komuta için daha yüksek kapasitede eleman yetiştirilmesi de sağlanmış olacaktır. Muharip astsubay ve takım komutanı ihtiyacını sağlıyarak ordu hizmetlerinin mükemmelleştirilmesi ve bu elemanların durumlarının normal bir hale getirilerek çalışma azim ve şevklerinin artırılması düşüncesi ile mevcut kanun üzerinde yeniden çalışmalar yapılmasına mecburiyet duyulmuş ve bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. 2. Bu kanun tasarısında (Gedikli erbaş) tâbiri kaldırılmış ve bunların subaylığa da yükselecekleri göz önünde tutularak (Astsubay) denilmesi uygun görülmüştür. Keza Başçavuştan sonraki (Başgedikli) rütbesi de (Kıdemli Başçavuş) olarak değiştirilmiştir. 3. Gedikli erbaşların evvelâ mecburi hizmetleri 12 yıl idi. 5619 sayılı Kanunla bu süre subaylar gibi 15 yıla çıkarılmışsa da astsubayların başçavuş rütbesi dâhil olduğu halde;
Ve dahi
(....) 6. Diğer taraftan halen orduda askerî memurlar tarafından yapılan görevlerin bu hizmetler için yetiştirilmiş astsubaylar tarafından yapılması daha faydalı mütalâa edildiği için tasarıda buna imkân sağlıyacak hükümlerden başka
Maaş durumları ile muadeletleri göz önünde tutularak yedinci sınıftan başlamak ve kıdemli beşinci sınıfa ve 80 lira asli maaşa kadar yükselmeleri imkân dâhiline alınarak ordunun bu ihtiyacının sağlanması esasları temin olunmak istenmiştir. Bu suretle kaynağı kapatılmış olan askerî memurlar bugün için bizzarure bu görevlerde çalıştırılan sivil memurlar zamanla tasfiye edilebilecek ve orduda bu hizmetleri görecek disiplinli bir sınıf meydana getirmek mümkün olabilecektir.
7. Astsubaylardan yetiştirilecek;
Astsubaylıkta geçirmek zorunda kaldıkları süreler göz önünde tutularak bu sınıflara geçerken maaşlarının 40 lira aylık aslından başlatılması hem zaruri ve hem de rağbeti temin bakımından faydalı görülmüştür.
9. Astsubay Kanun tasarısı ile astsubaylar için kurulmak istenen hukuki statü ile diğer devlet memurları statüsü hemen hemen aynı durumda bulunduğundan tasarıda birçok hükümlerin bu umumi esaslara atfedilmek suretiyle tesbiti tercih olunmuş hususiyet gösteren mevzular için ayrı hükümler sevkedilmiş ve bu arada bugünkü kanun hükümlerinde noksan görülen hususlara yeni tasarıda yer verilmiştir.
|
Yukarıda gördüğünüz GEREKÇE’de Başbakan Adnan MENDERES’in sarahâten ifâde etdiği üzere;
Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocukları;
9 sene muvazzaf hizmetin sonunda;
Ya da
5802 sayılı Astsubay Kânununda “Astsubay” ismini verdikleri askerler hakkında iki önemli husus daha var idi;
Birinci husus şu idi; Başbakan Adnan MENDERES’in, kânun “Gerekce”’sinin 6’ncı maddesinde söylediği üzere; subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri “astsubay” ismini verdikleri sözde yeni askerler yapacak ve bunun neticesinde de lüzumsuz gördükleri “askerî memur” sınıfını lağv edecekler idi. İkinci önemli husus da şu idi; Astsubay Kânun tasarısının “Gerekce”’sinin 9’uncu maddesinde ifâde edildiği üzere, astsubayların “hukuki statü”sü, diğer devlet memurları statüsü ile “ hemen hemen aynı duruma ” getirilecek idi. |
* * * * *
Millî Savunma Bakanlığının hazırladığı ve aşağıda gördüğünüz kânun tasarısından da anlaşıldığı üzere
“Astsubay Kânunu” ismi ile meclise gelen kânunun esâs amacı,
“Astsubay” dedikleri askerleri 9 senelik muvazzaf hizmetin sonunda “teğmenliğe nakletmek” idi.
Yüksek Başkanlığa
Ast subaylar hakkında Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanıp Bakanlar Kurulunun 20.IV.1951 tarihli karariyle Yüksek Meclise sunulan ve Komisyonumuza havale buyurulmuş olan kanun tasarısı, gerekçesiyle birlikte Millî Savunma Bakanı Hulusi Köymen ve Bakanlık temsilcileri de hazır oldukları halde incelendi. Yeni silâh ve araçlarla teçhiz edilmiş ve muhtelif sanayi kolları ile sıkı sıkıya ilgilenmiş olan modern ordularda, bu silâhları kullanmak usullerini erlere öğretmek maksadiyle, 19 ncu asırdan beri kıtadan yetişmiş onbaşı ve çavuşlarla subay sınıfı arasına teknik bilgilerle mücehhez yardımcı bir sınıf vücude getirilmiş ve asrımızda bu sınıfa ciddî bir ehemmiyet ve kıymet atfedilmiştir. Günden güne inkişaf etmekte ve yeni silâh ve araçlarla ve bunlara muktazi sanayi branşlariyle teçhiz edilmekte olan ordumuzun her türlü hizmetlerinde de bu tarzda yardımcı bir sınıf yetiştirmek amaciyle husûsi okullar ve enstitüler açılmış ve önceleri küçük zabit ve sonraları gedikli erbaş isimleriyle hususi bir sınıf da teşkil edilmiştir. Hükümetin gerekçesinde de izah edildiği veçhile bu sınıfa personel temini için muhtelif kanunlarla alınan çeşitli tedbirler maksadı ve bin-netice memleket müdafaasının hakiki bir ihtiyacını sağlıyamamıştır. Bu ihtiyacı karşılamak ve ordu hizmetlerini mükemmelleştirmek amaciyle mevcut mevzuat üzerine yeniden bâzı tedbirler alınmak zarureti hasıl olmuş ve bu maksatla hazırlanmış olan kanun tasarısında: aranılan rağbeti önliyen maddi ve mânevi âmillerin bertaraf edilmesi düşüncesi ile bu sınıfın hal ve istikbalini sağlıyacak yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur. Bu statünün koyduğu yeni esaslara göre, şimdiye kadar bu sınıf mensupları üzerinde ruhan menfi tesirler yaratan (gedikli erbaş) tâbiri değiştirilerek bunlara da gördükleri hizmetle mütenasip olmak üzere (ast subay) adı verilmiş ve mecburi hizmetleri 15 yıl iken 9 yıla indirilmiş ve bu kanun tasarısı ile tesbit edilen hukuki durumlarına göre bu sınıf mensuplarının idare hukuku bakımından bir Devlet memuru mahiyetini aldığı göz önünde tutularak birçok cihetlerde memur ve subaylar hakkındaki ahkâma tâbi tutulmuş ve bunların ordu içinde her türlü muharip ve yardımcı sınıf hizmetlerini görebilecek kabiliyetlerde yetiştirilmeleri esas tutularak muayyen müddetlerle hizmetten sonra ehliyet ve kabiliyetlerini ispat edenler için; subay, askerî teknisiyen ve askerî kâtip sınıflarına geçmelerini mümkün kılan esaslar ve prensipler vaz'edilmiş ve 80 lira asli aylığa kadar yükselmeleri temin ve yaş hadleri her rütbe için subaylara nispetle üçer yıl fazla tesbit edilmiştir. Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen - yüzbaşı rütbesindeki subaylar ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil ederek harb okulundan yetişecek subayların kemmiyet itibariyle daha az sayıda ve fakat keyfiyet itibariyle daha yüksek kalitede yetişmelerini de sağlıyacağına ve bu suretle subay mahrutunun zirvesine doğru daralarak hakiki şeklini muhafaza edeceğine komisyonumuzca kanaat getirilerek tasarının tümü, 28, 29, 30, 31 nci maddeleri hariç olmak üzere diğer bütün maddeleri oy birliğiyle ve adı geçen dört madde ekseriyetle kabul edilmiştir. (......)
6. 20 nci maddedeki küçük subayların sağlık durumlarına ait hükmün subay oluncaya kadar erler hakkındaki hükümlere tâbi tutulması, görecekleri hizmetlerin mahiyeti bakımından, komisyonumuzca daha uygun görülmüş ve madde bu suretle değiştirilmiştir. (......)
|
Yukarıda gördüğünüz raporu hazırlayan MSB’li kaşalotlar,
“Astsubay” sınıfının teşkili hakkında 1951 senesinde şöyle demişler idi;
"Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”
Fakat
27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini yalayıp yutacaklar idi.
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununu müzakere etmek üzere 29 Haziran 1951 Cuma günü tertip edilen Birleşim 96’da, Kânun tasarısı hakkında söz alan Elâzığ milletvekili Mehmet Şevki YAZMAN söz aldı. Hem mühendis hem de emekli subay olan Mehmet Şevki YAZMAN, Adnan MENDERES’in teşkil edeceği “astsubay” sınıfı hakkında TBMM’de şunları söyledi;
M. ŞEVKİ YAZMAN (Elâzığ) — Kanunun Umumi Heyeti üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü kanun, hemen çıkmasını beklediğimiz Orman Kanununu, Yol Kanunu ve saire derecesinde hakikaten mühim ve bir an evvel çıkarılması lâzımgelen bir kanundur. Tasarı hayli zaman evvel hazırlanmış, tekemmül ettirilmiş, fakat Meclise sevki için bu zamanı bulmuştur.
Mesele cok mühimdir. Zira kanun doğrudan doğruya ordunun bünyesine ve dolayısiyle Millî Müdafaamızın bünyesine tesir edecek tertipte ehemmiyetlidir.
Orduların umumiyetle meslekleşmesine ve makineleşmesine doğru gidiyoruz. İki senelik hizmet süresi içinde bu yalnız neferlerle tahakkuk ettirilemez. Binaenaleh, o ordunun heyeti umumiyesi, sağlam, iyi yetişmiş bir kitleye ve esasa sahip almalıdır.
Sabıkta nasıl donanma, birtakım “gedikli küçük zabitlere” bilâhara terfi ederek “zabit” olan elemana mâlik idiyse orduyu da bugünkü şekli ve haliyle o mertebeye ulaştırmak lâzım gelir. Kanun bu maksatla sevkedilmiştir.
Maddelere geçildiği zaman söz söylemek hakkımız baki kalmak şartiyle bu kanunun çok yerinde ve lâzım olduğunu arzetmek isterim. Bu kanunu bir an evvel huzurunuza getirmiş olan Millî Savunma Bakanına da şahsan teşekkür ederim. Mâruzâtım bu kadardır.
|
* * * * *
02 Temmuz 1951 Pazartesi günü TBMM’nin kabul edip
Aynı gün tatbikata koyduğu Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz daha birinci maddesine de
“Astsubay” ismini verdikleri asker kişilerin, “subay yardımcısı” olduğunu yazdılar.
Kanun No: 5802 Kabul tarihi: 2/7/1951 ASTSUBAY KANUNU BİRİNCİ BÖLÜM Genel hükümler Astsubaylar:
Madde 1 — Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun kara, deniz ve hava kuvvetleriyle jandarma, gümrük koruma birlikleri kadrolarında astkomuta kademelerinde eğitim, sevk ve idare ile diğer idari işlerde “subaya yardımcı” olarak görevlendirilen askerî şahıslara (Astsubay) adı verilir.
|
Yeri gelmiş iken bir hususu fâş eylemem gerekiyor.
Fakat
1462 sayılı Harp Okulları Kânunu 1971 senesinde kabul edidi.
Bir başka ifâde ile Harp Okullarını;
1971 senesine kadar Genelkurmay Başkanlığı ya da MSB’nin hazırladığı
Ve dahi
Meclis denetiminden kaçırıp meriyyete koydukları tâlimâtnâmeler ile “kânunsuz” olarak teşkil ve idâre etdiler.
Astsubay dedikleri uyduruk askerler için çifte mühürlü kânunlar tertip eden şerefsiz subaylar,
Böyle yapmak ile Harp Okullarını işlerine nasıl geldi ise öyle idâre etdiler.
Hele Hava Harp Okulunun durumu tam bir rezâlet!
1951 senesinde hizmete açılan bu okulumuz da;
Harp Okulları Kânununun kabul edildiği 1971 senesine kadar “kaçak” olarak subay mezun etdi.
Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere “Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;
Ya da
|
Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere
“Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;
5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesine de bu hükümleri
Aşağıda gördüğünüz şu cümleler ile yazdılar.
BEŞİNCİ BÖLÜM Astsubaylardan subay, teknisiyen ve askerî kâtip yetiştirilmesi
Astsubayların subaylığa, askerî teknisiyen ve kâtipliğe geçirilmesi:
Madde 28 — Kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (Muzika astsubayları hariç) aşağıdaki nitelikleri taşıyanlar alâkalı Bakanlıkların inhası üzerine yüksek tasdik ile;
Veya
Bunlardan teğmen nasbedilenler Subay Terfi Kanunu hükümlerine göre kıdemli yüzbaşılığa (dâhil) ve diğerleri muadil maaş derecesine kadar yükselebilirler. A ) Kıdemli başçavuşluğa kadar her rütbeye normal şartlar altında yükselmiş bulunmak, B) Umumi, meslekî bilgileriyle karakter ve ahlâk bakımından subay, teknisiyen ve askerî kâtipliğe lâyık bulunduğu tasdik edilmiş olmak, C) Sağlık durumları müsait bulunmak, D) Yapılacak seçim imtihanlarında ve mütaakiben gönderilecekleri sınıf okullarında ve özel kurslarda başarı göstermek, Bu hususa ait esaslar Bakanlar Kurulu karariyle tesbit olunur.
|
* * * * *
Derviş'in Fikri Ne ki, Zikri Ne Ola?..
5802 sayılı Astsubay Kânununu, 1951 senesinde meclis görüşdü ve kabul etdi.
Fakat
Astsubay Yönetmeliğini ise Millî Savunma Bakanı hazırladı. Aşağıda gördüğünüz ekâbir takımı da bu yönetmeliği okumadan imzâladı.
|
Astsubaylıkdan subaylığa nakil şartı, kânunda üç beş madde idi.
Fakat
Yönetmeliğe öyle şartlar giydirdiler ki. Görsen, tıp fakültesinin seçme sınavına giriyorsun zannedersin!
Kânunun kenârından dolaşarak hazırladığı yönetmelik ile aslında,
Genelkurmay Başkanlığımız niyetini alenen fâş eylemiş idi; astsubayları “subaylığa naklet -me- mek!”
Genelkurmay Başkanlığımız;
Burada ise benim aklımda şu suâller tebellür ediyor;
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde astsubaylara verilen “subaylığa nakil hakkını”
Sonraki senelerde tertip etdikleri kânunlar ile nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini,
Buyurun, şimdi hep berâber görelim...
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin daha bıldır meclisde kabul edip de
Hemen meriyyete koyduğu 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile teşkil etdikleri astsubaylara verdiği “sicilen subaylığa nakil” hakkını
Neşretdiği resmî kitaplarda Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT,
Şu yaldızlı cümle ile ilan etdi, bütün dünyâya;
* Gediklilerin yetiştirilme usulü değiştirilecek,
** Sayıları arttırılacak
Astsubaylara verdiği bu sözü, tutdular mı dersiniz?
* * * * *
Takvimler 1953 senesini gösderir iken
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.
Aynı senelerde ilkokuldan sonra 5 sene veya ortaokuldan sonra 2 sene eğitim veren “sanat enstitüsü” mezûnu öğrenciler,
Aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânuna istinâden;
Mükellef askerliğini “yedek subay” olarak tamamlayan asteğmenlerden arzu edenler ise;
|
Fakat garâbete bakınız ki; 5802 sayılı Astsubay Kânununa göre, Astsubay Okulları da “sanat enstitüsü” mezûnu öğrencilerini de kabul ediyor idi. Buradaki rezilliği şöyle izah etmek mümkün.
|
Dün Genelkurmay Başkanlığı, bugün de Millî Savunma Bakanlığı;
Fakat
Böylesi bir rezâlet dünyânın hiçbir ordusunda yokdur! Anadolu’nun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına; 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde yapdıkları işde, tam da böyle rezil bir şey idi...
|
Asubay Okulundan istifa edip “yedek subay” olmak isdeyen asubay adayı öğrencilere ise
Bu kânunun aşağıda gördüğünüz şu geçici dördüncü maddesi ile yasak getiriliyor idi.
|
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere Adnan MENDERES hükûmeti, Genelkurmay Başkanı ve MSB;
1950’lerde bu şekilde “subaylığa nakil hakkı”nı sâdece “astsubay” dedikleri askerlere vermediler.
Asubaylara verilen bu saçma yasak senelerce devâm etdi ve bu haksızlığa kimse de çıkartmadı.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde astsubaylara verdiği “subaylığa nakil hakkı”nı
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanının maksatlı olarak engellemesinin sebebi ise
Millî Savunma Komisyonunun hazırladığı aşağıda gördüğümüz şu raporunda gizli...
|
Sanat Enstitüsü mezunlarının yukarda izah ve teşrih edilen durumları muvacehesinde teklif edilen kanun lâyihasının kabulü halinde; 5802 sayılı kanun hükmüne göre dokuz yıl mecburi hizmetle orduya intisap etmiş olan on bini mütecaviz muharip astsubaylara da yedek subay olmak hakkının tanınması zaruri olacak Ve şu hâle göre 5802 sayılı Kanun hükümleri ile bu kanunun gözettiği maksatlar ve teşkilât tamamiyle bozulacak Ve astsubay sınıfına girmiş olanlar da yedek subay olmak hakkını kullanarak muharip astsubay kadrolarında çok vahim boşluklar hâsıl olacaktır.
|
Sanat enstitüsü mezunu astsubayların subaylığa nakledilmesine itiraz edenlerden birisi de
Kerizci Rifat TAŞKIN idi.
Bakınız Kerizci Rifat, astsubayların subaylığa nakledilmesinin sakıncasını kendi aklınca nasıl izah etmiş!..
|
RİFAT TAŞKIN (Kastamonu) — Efendim, (....) Bugün orduda astsubaylık ihdas edilmiştir. Astsubay membalarından biri sanat enstitüleri mezunlarıdır. Bu sanat enstitüsü mezunlarını astsubay olarak kabul ediyoruz. Astsubay olunca 9 sene hizmet etmek mecburiyetindedir. Şimdi bunlara yedek subay olmak hakkını verirsek 9 sene hizmet yapmaktansa 2 sene hizmet ederek ordudan çekilmeleri ihtimalleri vardır. Bu itibarla silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir zarar tevlit etmektedir. Bu durum karşısında tamamen bu vaziyetin silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir netice doğuracağına kaani olan komisyonumuz bunu itifakla reddetmiştir.
|
|
Subay yapacağız diye aldatdığın bu çocuklara şimdi de “yedek subaylığa” geçişi yasak et!
Yazıklar olsun hepinize!..
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı, yukarıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile astsubay ismini verdiği askerlerin 1953 senesinde “yedek subay” olmasını yasaklamak ile kalmadı...
Zamân içinde meclise kabul etdirdiği kânunlar ve aynı zamânda 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde Başbakan Adnan MENDERES'in verdiği “teğmenliğe nakil” müktesep hakkını da kasıtlı olarak engelledi.
Genelkurmay Başkanları;
Ve dahi
10-15 sene mecburî hizmet ile sağmal inek gibi orduya bağladığı astsubayları; ne öldürdü ne de güldürdü. Tıpkı sömürgen devletlerin İkinci Dünyâ Harbinden beri Türkiye’yi sömürdüğü gibi, Aynı târihlerden beri subaylarımız da; “Subay yardımcısı” dedikleri ve “teğmenliğe nakledeceğiz” yalanı ile aldatdıkları astsubayları sömürdü.
|
* * * * *
1954 senesini yaşadığımız o günlerde
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan ibâret idi.
5802 sayılı Astsubay Kânununun 20’inci maddesine göre;
Astsubay dedikleri askerlere “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapacaklar idi.
9 senelik hizmetin sonunda da “astsubayları subaylığa nakil edecekler” idi nasıl olsa.
Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 02 Mart 1954 Salı günü meclisde kabul etdiği aşağıda gördüğünüz şu kânun ile;
Sağlık hizmetlerinde astsubaylara “subay gibi” muamele edilmesi hakkını “bahşetdiler.”
Ve böylece
Astsubaylara “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er gibi” muamele yapılması için Astsubay Kânununda ileri sürdüğü gerekceyi de hep berâber yalayıp yutdular.
Hüsniyetli bir bakış ile sağlık hizmeti konusunda yapılan bu “iyileşdirmeyi” astsubaylar için bir kazanç olarak değerlendirmek mümkün.
Fakat
Subaylarımızın, biz asubaylar hakkında bugüne kadar hüsniyetle düşünüp karar verdiğini hiçbir zamân görmedik ki. Aşağıdaki kânunun gerekcesini okudum. Subaylarımız osdurup osdurup ipe dizmişler. Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES de bu osdurukdan gerekceleri aynen yemiş!..
|
Astsubay ismini verdiğin askerlerin mâdemki “subay yardımcısı” olduğunu söyledin,
O zamân Astsubay Kânununu hazırlarken astsubaylara niçin subaylar ile aynı sağlık hizmetini vermedin?
Mâdemki astsubaylara sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapmanızın sebebi “subaylığa nakledilmesi” idi. Öyle is astsubayları 9 senelik hizmetin sonunda subaylığa niye nakil etmediniz?
Genelkurmay Başkanının bu hamlesinin, astsubaylara yeni bir hak vermek değil fakat;
Yapdığı işlerin hepsini birden yapdırmayı başardığı bu “köle” asker sınıfının
“Subay ile er arasındaki” bu “ortada sandık” yerini tahkim etmesi için kurnazca ve alçakca yapılmış bir hamleden başka bir şey değil idi.
* * * * *
Beyaz subaylarımızın biz astsubaylara bakışındaki en kadim, en temel ve en şaşmaz kural şudur;
Astsubaylara sağlık hizmetlerinde “subay gibi” muamele edilmesi “hakkı verdiğine” göre
Peki,
Beyaz subaylarımızın köle asker olan astsubaylardan “gasp edecekleri bu hak” ne idi dersiniz?..
* * * * *
Astsubaylara, sağlık hizmetlerinde “subay gibi” muamele etmeye başlayalı henüz bir buçuk sene olmuş idi.
1956 senesine geldiğimiz günlerde;
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi.
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanları foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş,
Orgeneral İ. Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı olarak bıldır göreve başlamış,
Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakanı Vekili de olmuş,
1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan teşkil etmiş idi.
6744 sayılı kânun ile Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin asubaylara yapdığını anlatmadan evvel
Aşağıdaki şu kısa bilgiyi vermemiz gerekiyor.
İlkokuldan sonra en az 5 sene veya ortaokuldan sonra en az 2 sene tahsil süresi olan meslekî ve teknik öğretim müesseselerinden mezûn olan gençlerimize,
1953 senesinde kabul edilen 6137 sayılı kânuna istinâden “yedek subay” olma hakkı verilmiş idi.
Fakat
Aynı senelerde Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı,
Aynı okullardan mezûn olan gençlerimizi “subaylığa nakletmek” vaadi ile kandırıp “astsubay” nasbediyor idi.
“Çavuş” rütbesi ile ordumuza intisâb eden astsubaylara;
|
Bu tutumu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;
Fakat
|
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’na inanıp astsubay okullarına kayıt yapdıran astsubay adayı öğrenciler, kandırıldıklarını anlamakda hiç gecikmediler. Bu sebepden dolayı, teşkil edilmesinin daha ertesi senesinde, astsubay okullarına müracaat, birden bire dibe vurdu. Durum o kadar vahim idi ki Donanmamız, gazetelere çarşaf gibi ilanlar verip öğrenci tavlamaya mecbur kaldı.
Astsubay Okullarına rağbetin sıfıra inmesinin ikinci ve daha önemli sebebi ise şu idi;
“Astsubay” sınıfından evvel ordumuzda bu sınıfın yapdığı işleri “gedikli erbaş” ismi verilen askerler yapıyor idi.
Gedikli Erbaş Kânunu daha şunun şurasında 23 Mart 1950 senesinde, bıldır tezgahlanmış idi.
Ve “gedikli erbaşlar”; kölelik demek olan 15 senelik mecburî hizmet ile “sağmal inek gibi” ordumuza rapdedilmiş idi.
O zamânki dünyânın kalbur üsdü ordularında “gedikli erbaşlık”;
Ve
Askerler olarak görev yapıyorlar idi. “Gedikli erbaşlık” sınıfı, bu koşullar ile teşkil edilse idi şâyet mesele yok idi. Çünkü devletimizin o zamânlar imzâ atıp taraf olduğu 1929 Cenevre Sözleşmesine göre işin doğrusu da bu idi. Fakat “Mükellef” sınıf olarak ordumuza hizmet eden “gedikli erbaş” sınıfını, 1950 senesinde “muvazzaf” sınıfa tebdil etmek ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı, Askerlik târihimizin en aptalca karârını vermiş ve en büyük hatâsını yapmış idi. Çünkü Bizim her boku bilen beyaz zâbitân heyetimiz;
Ve dahi
|
5802 sayılı Astsubay Kânununun gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in alenen fâş eylediği üzere
Sadr-ı âzam daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimizin asıl ve gizli maksatları şunlar idi;
Ve dahi
Anadolunun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına deli gömleği gibi giydirilen “muvazzaf gedikli erbaşlık”
Zamânın koşullarına göre “istikbâl vaad etmediğinden dolayı” bu sınıfa kimse rağbet etmemiş idi.
Çünkü;
İşde bu sebeplerden dolayı teşkil edilmesinden birkaç ay sonra “gedikli erbaş” asker sınıfı iflâs etdi.
Müracaat olmadığı için de “gedikli erbaş ortaokulları” bomboş kaldı...
5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunu ile teşkil edilen
Ve dahi
Teşkil edilmesinden bir kaç ay sonra iflâs eden “muvazzaf gedikli erbaşlık” yerine
Bu kez de mektebli muvazzaf subay ile mükellef alaylı er arasında ortada sandık misâli “muvazzaf mektebli astsubay” sınıfını teşkil etdiler.
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs etdikleri “muvazzaf astsubay” sınıfı aslında “muvazzaf gedikli erbaşlığın” boyalı-cilâlısından başka bir şey değil idi.
Fakat
“Astsubay” sınıfının, “gedikli erbaşlık”dan nerede ise tek farkı şu idi;
9 sene hizmet eden astsubaylar, “teğmenliğe” nakil edilecekler idi.
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz Geçici birinci maddesi ile;
Bu kânunun yürürlüğe girdiği 2 Temmuz 1951 târihinde ordumuzda “gedikli erbaş” unvânı ile görev yapan askerler de “astsubay” lığa terfi(!) etdiler.
|
Gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi(!) eden bu askerlerden 5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesindeki şartları hâiz olanlar, “teğmenliğe nasbedilmek için” dilekce verdiler.
1951 senesinde gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi (!) eden bu askerlerin
Şimdi de “teğmenliğe terfi” etmek isdemesini işiten subayların dübürlerindeki tüyleri bile ters döndü!
Her boku bilen subaylar, bu astsubaylarımızı açgözlü olmak ile ithâm etdi ve şöyle dediler;
Kimi subay gomutanlarımız da şu meşhur vecizi yumurtaladı;
* * * * *
İşde, yukarıda anlatdığımız sebeplerden dolayı;
Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak asker bulamayan Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı, tekrâr Başbakanın kapısına dayandı.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” ismini verdiği askerlere
Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ayak direyen beyâz subaylarımız var idi.
Başbakan Adnan MENDERES astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde vermiş idi vermesine.
Fakat o seneden beri geçen 5 senede, “subaylığa nakil edilen” astsubay sayısı 5 bile değil idi.
Beyâz subaylarımız;
Ve dahi
Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemedi. 1951 senesinden beri ordumuzdaki “subay ile astsubay” arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki ölçüsüzlük, sonunda patlama noktasına geldi. Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...
|
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES söz verdiği ve hâlde subaylığa nakledil -me- yen astsubaylar,
Bu kez de Adnan MENDERES’in vekillerinin kapısına dayandı.
Astsubayların bu haklı feryâdına koca meclisden 6 vekil ses verdi!..
Denizli İlimizden Beşi Bir Yerde Beş Zeybek!
Aşağıda resimlerini, isimlerini ve cisimlerini gördüğünüz Demokrat Parti Vekili Baha AKŞİT ve dört arkadaşı
1956 senesinde meclise şöyle bir kânun teklifi verdi.
|
Devre: X İçtima: 2
S. SAYISI : 151 Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ve Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları (2/180, 2/225)
Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi (2/180) T.B.M.M. Yüksek Reisliğine 5802 sayılı Astsubay Kanununa ek kanun teklifimi takdim ediyoruz. Gerekli muamelenin yapılmasını arz ve rica ederiz.
Denizli Denizli Denizli Denizli Denizli B. Akşit R. Tavaslıoğlu O. Ongun A. R. Karaca A. H. Sancar
ESBABI MUCİBE
Türk Ordusunun teknisiyenlere olan ihtiyacı aşikârdır, hele son yıllarda motorize birliklerin ve silâhların inkişafı karşısında teknisiyen sınıfı büsbütün ehemmiyet kesbetmiştir. Bu sınıfı cazip bir hale getirmenin zarureti aşikârdır, hal böyle iken Astsubay olarak başarı ile hizmet görmek suretiyle kıdemli başçavuşluğa kadar yükselmiş olanlar arasında yapılan imtihan neticesinde muvaffak olanlar yeni bir tedrisata tâbi tutulmakta ve sonunda kazananlar teknisiyen sınıfına alınmaktadırlar. Bunların teknisiyen okullarından itibaren giyim ve iaşe bedelleri kesilmektedir. Bu vaziyet karşısında teknisiyenliğin cazip hale gelmesine imkân yoktur. Bu sınıfın ehemmiyetini göz önüne alan Yüksek Meclis aynı tahsili yapan sanat enstitüsü mezunlarına “yedek subaylık” hakkını tanımıştır. Teknisiyen sınıfının durumlarının ıslahı maksadı ile ilişik kanun teklifimi takdim ediyorum.
|
* * * * *
Elazığ İlimizden Tümgeneral Bir Gakgoş!
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile “subaylığa nakil” hakkı verildiği hâlde
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin astsubayları “subaylığa nakletmediğini” gören vekillerden birisi de
İktidârdaki Demokrat Parti Elazığ Vekili Hüsnü GÖKTUĞ idi.
Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi (2/225) Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine 5802 sayılı Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesine mütedair olan kanun teklifimi eklice sunuyorum. Gereğinin yapılmasına müsaadelerini rica ederim. 13.1.1956 Elâzığ Mebusu H. Göktuğ
ESBABI MUCİBE 1. 5802 sayılı Astsubay Kanununun 28’nci maddesi, kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (bando astsubayları hariç) kanunda yazılı şartları haiz bulunanların;
Ve
Nasbedilmeleri hükmünü ihtiva etmektedir.
Kanunun bu hükmüne göre; Piyade, topçu, tank gibi sınıflara mensup astsubayların teğmenliğe nasbedilerek subaylık hak ve statüsü iktisab etmelerine mukabil, Teknisiyen (sanat enstitüsü mezunu) astsubayların da askerî teknisiyen nasbedilmeleri, Bando astsubayları için de hiçbir hak tanınmamış olması, Bu sınıf mensupları için bir mağduriyet ve adaletsizlik yaratmış bulunmaktadır. Esasen, ordunun küçük rütbeli subay kadrosunun tamamlanmasında fayda yaratacağı mülâhaza edilerek tedvin edilmiş bulunan bu hükmün astsubaylar arasında ayrılık yaratmış olması, teknisiyen sınıfına karşı alâkayı azaltmakta ve dolayısiyle ordunun teknik personel ihtiyacını artırmaktadır. Bu mahzurlu neticeyi bertaraf etmek ve teknisiyen sınıfına rağbeti artırmak maksadiyle: a) Teknisiyen astsubayların da teğmen nasbedilmeleri, b) Bando astsubaylarının 7’nci sınıf bando öğretmenliğine geçirilmeleri. Uygun olacağı mülâhaza edilmiştir. 2. Kanunun 30’ncu maddesi tadil edilerek astsubaylıktan subaylığa ve bando öğretmenliğine geçirileceklerin yaş hadleri daha âdil bir esasa bağlanmak suretiyle, bunların ordudaki hizmet müddetlerinin fazlalaştırılması uygun mülâhaza edilmiştir. 3. Astsubay Kanununun, askerî teknisiyen ve askerî kâtiplerin kıyafetlerini tanzim eden 30 ucu maddesi de bu tadilâtın tabiî neticesi olarak lüzumsuzluğundan yürürlükten kaldırılmıştır.
|
Kendisi de hukukcu ve emekli subay olan Gakgoş Hüsnü GÖKTUĞ,
Asubayların bu “müktesep hakkının” tahakkuk etdirilmesi talebini,
Yukarıda gördüğünüz harika cümleler ile kânun teklifi olarak yazdı
Ve dahi
Gereğini yapmasını meclisden rica etdi.
* * * * *
Astsubay dedikleri askerlere 1951 senesinde verilen
Ve fakat
Bir türlü tahakkuk etdirilmeyen “subaylığa nakil” müktesep hakkın tahakkuk etdirilmesi için
Başbakan Adnan MENDERES’in 6 vekilinin hazırladığı kânun teklifini
İsimlerini aşağıda gördüğünüz Millî Müdafaa Encümeni “aynen ve mevcudun ittifakiyle” kabul etdi.
Millî Müdafaa Encümeni mazbatası T. B. M. M. Milli Müdafaa Encümeni 1 . II . 1956 Esas No. 2/180, 2/225 Karar No. 12 Yüksek Reisliğe Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ile aynı mahiyette olan, Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi hükümet temsilcilerinin iştirakiyle encümenimizde tetkik ve müzakere olundu. Denizli Mebusu Baha Akşit'in de iltihakiyle, aynı mahiyette olan mezkûr teklifler birleştirilmek ve müzakereye esas olarak Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un teklifi alınmak suretiyle yapılan tetkikat sonunda, esbabı mucibede serdedilen hususlar encümenimizce de yerinde görüldüğünden teklif aynen ve mevcudun ittifakiyle kabul edildi. Havalesi gereğince Bütçe Encümenine tevdi buyurulmak üzere Yüksek Reisliğe sunulur.
|
Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak askerleri bir türlü tedârik edemeyen
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’nın gıçlarını yırtarak ağlaşması üzerine,
Aşağıdaki kânunu tertip eden Başbakan Adnan MENDERES;
6744 sayılı aynı kânun ile astsubayların;
Ve
5802 sayılı kânun ile 1951 senesinde “subaylığa nakil hakkı” verilmeyen bando astsubaylarına; 6744 sayılı bu kânun ile “subay olma hakkı vermese de” “7’nci sınıf bando öğretmenliğine nakil hakkı” vererek bando astsubaylarının 1951 senesiden beri uğradığı mağduriyeti bir nebze de olsa telâfi etdi.
|
Yukarıda görülen hükümler, 1956 senesinde meriyyete konulan 6744 sayılı kânunun sâdece teferruâtıdır.
Bu kânun ile Başbakan Adnan MENDERES aslında şunu yapdı;
Astsubaylara 1951 senesinde verdiği “subay olma hakkını” bir kez daha teyit, tasdik ve teslim etdi.
“Subaylığa nakil hakkı” verilen astsubaylar hakkında hazırlanan yeni kânunun metinini de
Astsubayların “subaylığa nakledilmelerini” çok açık ve mutlak bir hüküm ile emredecek şekilde yazdı.
Başbakan sıfatı ile Adnan MENDERES’in 1956 senesinde kabul etdiği kânunun sâdece bu hükmünü;
Ve dahi
Şöyle bir düşünün bakalım!
Ki, düşürdüler,
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile;
Subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri, yeni ihdâs etdikleri “astsubayların” yapmasına karâr vermişler idi. Bu sebepden dolayı da “askerî memur” sınıfının ilgâ edilmesi gerekiyor idi.
Fakat bizim subay cenâhında kazın ayağı öyle oynamamış!..
Aşağıda gördüğünüz 6801 sayılı kânuna bakdığımızda;
5802 sayılı kânunun kabul edildiği 1951 senesinden bugüne kadar geçip giden 6 sene içinde,
“Askerî memur” sınıfını ilgâ etmek için Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanları hiçbir şey yapmamışlar.
|
Ekseriyetini bir baltaya sap olamış subay mahdumlarının teşkil etdiği askerî memur sınıfını lağv etmek şöyle dursun,
Bu hazır yeyici taifesini Millî Savunma Bakanının onayı ile subaylığa terfi etdirmişler.
* * * * *
Astsubay dedikleri askerlere 5802 sayılı kânun ile verdikleri “subaylığa nakil hakkını” kimlerin ve nasıl gasp etdiğine kısa bir fâsıla verelim.
Çünkü burada dikkat çekmem gereken mühim bir durum daha var.
Şu anda, 1956 senesi hakkında konuşuyoruz. 27 Mayıs subay darbesine 4 sene var...
Subaylığa nakletmek şartı ile “astsubay” sınıfının teşkil edilmesi ile devlet üzerindeki hâkimiyetini paylaşmak isdemeyen beyâz subaylarımızın karşısına gizli bir rakip ve subayların erkine yeni bir ortak getiren Adnan MENDERES’in, Genelkurmay Başkanı ile ilk çekişmeyi bu konuda yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Bu duruma bakdığımızda Adnan MENDERES’in “Ben orduyu asubaylar ile de idâre ederim!” dediğine şaşmamak gerekir.
Adnan MENDERES’i kimlerin idâm etdiği de sır olmadığına göre bu sözü ile rahmetli MENDERES’in aslında kendisini idâma götüren yola kendi elleri ile taş döşediğini ve süreci hızlandırdığını anlamak hiç de zor değil.
* * * * *
Astsubaylara, “subaylığa nakil hakkı” “ikinci kez” verileli şunun şurasında henüz bir sene değişmiş idi.
Fakat
1957 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti, bıldırki kadrosu ile, maşşallah, aynen görev başında idi.
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” dediği asker kişilere
Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ciddî bir direnme var idi...
|
Başbakan Adnan MENDERES astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde verdi vermesine.
Lâkin
O seneden bu seneye kadar geçen 6 senede, subaylığa nakil edilen astsubay sayısı 6 bile değil idi.
Beyâz subaylarımız;
Ve dahi
Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemiyorlar idi.
1951 senesinden beri ordumuzdaki subay-astsubay arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki uçurum seviyesindeki ölçüsüzlük, patlama noktasına gelmiş idi. Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...
Başbakan Adnan MENDERES’in söz vermesine rağmen “subaylığa nakledilmeyen” astsubaylar,
Meclisin kapısına bir kere daha dayandı.
Yüce meclisden 1957 senesinde bu kez de 1 vekil ses verdi, astsubayların bu “hak”lı feryâdına...
Ana muhalefet partisi CHP’den Darende’li Avukat Nuri OCAKCIOĞLU
“Sanat enstitüsü mezunu astsubaylar” hakkında TBMM’ye verdiği 22 Nisan 1957 târihli dilekcesinde,
Nuri OCAKCIOĞLU şöyle dedi, Millî Müdafaa Vekâleti’ne;
4. - SUALLER VE CEVAPLAR TAHRİRÎ SUALLER VE CEVAPLARI
1. — Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun, erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumuna dair sualine, Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi Ergin'in tahrirî cevabı (7/327) 22 Nisan 1957 Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine 6137 sayılı Kanuna göre erkek sanat enstitüsü mezunlarına yedek subaylık hakkı verildiği halde kendileri de erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubay olduklarından 4’ncü madde ile ayrı muameleye tâbi tutulmaları mağduriyetlerini mucibolduğundan bahsile ordudaki teknisiyen astsubaylar mütemadiyen müracaat etmektedirler. 5802 sayılı Kanunun bâzı maddelerinin tadili ile orduda teknisiyen subay sınıfı 9 yıl sonra imtihana tâbi tutulmaları müddetini çok görmektedirler. Temadi eden yazı ve telgraflar karşısında ne düşündüğünün Sayın Millî Müdafaa Vekili tarafından tahrirî olarak cevap verilmesine delâlet buyurulmasını saygı ile rica ederim. Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu
|
Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU'nun tahrirî suâline,
Millî Müdafaa Vekâleti Vekili sıfatı ile Şemi Ergin, şu tahrirî cevâbı verdi, meclis huzûrunda;
T. C. M.M. V. 22 . VI . 1957 Hususi Kalem Müdürlüğü Ankara 13 Konu : Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun tahrirî sual takriri Büyük Millet Meclisi Reisliğine 25 Mayıs 1957 gün ve Kanunlar Müdürlüğü 7-327, 4103/18776 sayılı yazıya cevaptır: Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun «Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumlarına dair» tahrirî sual takririne verilen cevabın ilişikte sunulduğunu saygı ile, arz ederim. Millî Müdafaa Vekâleti V. Şemi Ergin Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumu 6137 sayılı Kanunla sanat enstitüsü mezunu olanların yedek subay olmaları kabul edilmiş ve bu kanunun muvakkat 4’ncü maddesinde de orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların bu kanun hükümlerinden faydalanamıyacakları belirtilmiştir. Ancak bunların 5802 sayılı Kanunda yazılı mecburi hizmetlerini bitirdikten sonra ayrılanlar sınıfları “yedek asteğmenliğine” veya “8’nci sınıf yedek askerî memurluğa” nasbolunmaları hüküm altına alınmıştır. Orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu astsubayların 5802 sayılı Astsubay Kanunu hükümleri dairesinde muvazzaf subay olmaları mümkündür. Burdur Mebusu Mehmet Özbey (YILMAZ olmalı.IRBIK) tarafından 6137 sayılı Kanunun muvakkat 4’ncü maddesinin tadili hakkındaki kanun teklifinin B. M. M. Maarif Encümeninde müzakeresi sırasında vekâletimizce 5802 sayılı Kanunun 6744 sayılı Kanunla muaddel 28’nci maddesi tadil olunarak sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubaylardan 6’nci yılını bitirenlerin subay olabilmelerinin sağlanması hususu mütalâa olarak ileri sürülmüş, mezkûr encümence bu mütalâa muvafık görüldüğünden;
|
Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi ERGİN’nin yukarıda gördüğünüz cevâbı konusunda bir hususu izah etmem gerekiyor.
Her mesleğin kendine has bir yazı uslûbu vardır. Meclisin ve hükûmetin de... Kurulan cümle, cümledeki her kelime, kelimedeki her harfin gizli ya da açık hedefi ve maksadı vardır. Hükûmet, kendisine rey getirecek bir teklifi aynı gün içinde müzâkere eder ve kânunlaşdırır. Zere, 5802 sayılı kânunu böyle yapdı. Sâdece iki günde kânunlaşdırdı.
Fakat işine gelmeyen bir teklifi kucağında bulursa da hükûmetin yapacağı bellidir. Hemen bir komisyon teşkil eder ve burnuna dayanan teklifi bu komisyona havâle eder. Komisyona havâle edilir ise ya da Şemi ERGİN’in yukarıdaki cevâbında yapdığı gibi teklif, bir üst kurula havâle edilir ise şâyet, o teklife geçmiş olsun!
CHP Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU'nun meclis gündemine getirdiği
Ve dahi
TBMM Maarif Encümeninin de “muvafık” gördüğü,
Sanat enstitüsü mezûnu teknisiyen astsubaylardan 6’ncı yılını bitirenlerin subay olabilmeleri teklifini de
İktidârdaki Demokrat Parti hükûmeti işde, böyle “iğdiş”etdi.
* * * * *
İki çeşit târih vardır;
|
Ben de öyle yapdım. “Subay yapacağız” vaadi ile Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin aldatdığı astsubaylardan bugün belki de hayâtda olan bir tek meslek büyüğümüz var; 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş Ahmet KISA. Bu konuda dağarında bir şeyler kalmışdır belki diyerek 06 Şubat 2018 Salı akşamı kendisini aradım. Evvelâ hatırını sorup bir süre sohbet etdim. Sonra sadede geldim ve Sayın Ahmet KISA’ya şöyle bir suâl tevcih etdim.
Şükrü IRBIK: Ahmet Bey, efendim, siz 1951 târihli Astsubay Kânunu ile “Hava Astsubay Çavuş” nasbedilen ilk dönem mezûn astsubaylardan birisiniz. Ortaokul mezunu bir asubay idiniz. Göreviniz esnâsında kendi paranız ile okuyup lise diploması aldınız. Mâlumunuz, Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. Bu konudaki bilgilerinizi bize anlatır mısınız? Her zamânki heyânlı, babacan ve fakat o nazik tavrı ile Ahmet KISA, hiç duralamadan şunları söyleyiverdi. Ahmet KISA: 1951 senesinde Hava Telsiz Astsubay Çavuş nasbedildim. Ve Hava Kuvvetlerimizde muvazzaf astsubay olarak görevime başladım. Çok başarılı bir astsubay idim. Mesleğim telsizciliği çok iyi öğrendim. O senelerde biz telsiz asubayları, pilot ile birlikde uçuyor idik. Maaşımız da pilot maaşına çok yakın idi. Bu sebepden dolayı subaylarımız ile aramızda her zaman bir tesânüd ve birlik vardı. Hepimiz kardeş gibi idik.Fakat sâdece mesleğimde iyi olmak ile yetinmedim. Aynı zamânda asubay olarak kendimi de tekâmül etdirmek istiyor idim. Gerek kendi mesleğim gerekse askerlik ile ilgili mevuzâtın hepsini buldum ve okudum. 5802 sayılı Astsubay Kânununu da okumuş ve çok iyi biliyor idim. Sizin de bahsetdiğiniz üzere Şükrü Bey, bu kânunun 28’inci maddesi mucibince; 9 sene fiili hizmetini tamamlayıp kıdemli başçavuşluğun ikinci veya üçüncü senesinde olanlara “subaylığa nakil hakkı” verilmiş idi. Bu hakkı, dönemin Başbakanı merhum Adnan MENDERES’in verdiğini gâyet iyi hatırlıyorum. 1959 senesine vâsıl olduğumda ben de bu koşulların hepsini hâiz idim. Birlik komutanımızın da teşvik etmesi ile ben de 1960 senesinde yapılacak “subaylığa nakil” imtihânına iştirak etmek için aynı senenin Mart ayında dilekce verdim. Fakat ne yazık ki dilekcem işlem görmeye devâm ederken 27 Mayıs darbesi vuku buldu. Ordumuzda emir-komuta zinciri alt üst oldu. O vakit görev yapdığım hava üssünün komutanı olan mühendis tuğgeneral, üsdeki bütün personeli 28 Mayıs günü meydânda içtima etdi. Ve Ankara’dan gelen darbeci bir binbaşıya, evet binbaşıya, yüzlerce personelin gözleri önünde tekmil verdi ve şöyle dedi; “Binbaşım, personelim ile birlikde emrinizdeyim!” Darbe ile hiçbir ilgim ve hattâ haberim dahi olmadığı hâlde ordumuzdaki emir-komutanın alt üst olmasından ben de nasibimi aldım. Hava Kuvvetlerimizin 30 gün içinde cevâp vermesi gerekiyor idi. Fakat ne yazık ki “subaylığa nakil” imtihânına iştirâk etmek için verdiğim dilekceme menfi ya da müsbet bir cevâp dahi alamadım. 1980 darbesinde ben, emekli idim. Fakat sizin de gördüğünüz üzere, 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş ben Ahmet KISA, 27 Mayıs subay darbesinin mağdur etdiği asubaylardan birisi oldum.
|
* * * * *
27 Mayıs’ı tertipleyen Şefik YÜCESOY ve O’nun gibi darbeci subaylarımız,
Darbeden sâdece 2 ay sonra tezgâhladıkları şu kânun ile;
Ve dahi
Eğitimlerini henüz tamamlamadığı hâlde;
Ve dahi
Fakat
27 Mayıs’ın aynı darbeci subayları, gene aynı günlerde;
Unvânı “Asubay” olan Ahmet KISA’nın ise
5802 sayılı kânundan neşet eden “subaylığa nakil” için verdiği dilekceye
Cevâp vermeye bile tenezzül etmedi.
Bugüne kadar yapdığım araşdırmaların hiçbirinde bulamadığım bu çok kıymetli bilgiyi verdiği için
Aydın İlimiz efelerinden 86 yaşındaki Sayın Ahmet KISA’ya teşekkür ediyor,
Bu vesile ile ellerinden öpüyor, kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.
* * * * *
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin “subay yapacağız” vaadi ile aldatdığı asubaylardan bir başkası da
1956 neşetli Jandarma Asubay Kıdemli Başçavuş Mehmet KAYALI.
Keşişdağı’nın eteğinde mola verir iken 85 yaşında olmasına rağmen “asubay meselesine” bugün bile hâlâ kafa yoran Sayın KAYALI’yı 07 Şubat 2018 Çarşamba akşamı aradım. Uzunca bir hâl-hatır faslından sonra bir fırsatını buldum ve kendisine şöyle bir suâl tevcih etdim.
Şükrü IRBIK: Efendim, siz 1956 neşetli jandarma asubay olarak memleketimize 22 sene hizmet etdiniz. Göreviniz esnâsında kendi paranız ile yüksek tahsil yapdınız ve Gâzi Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği bölümünden lisans diploması aldınız. Emekli oldukdan sonra Devlet liselerinde uzun süre Fransızca öğretmenliği yapdınız. Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. 1956 neşetli olduğunuza göre siz, 9 senelik hizmetinizi 1965 senesinde tamamladınız. Peki, Astsubay Kânunu ile size subay olma hakkı verdiğini biliyor muydunuz? Biliyor idi iseniz şâyet, subay olmak için müracaat etdiniz mi? Sanki eski günlerini yaşıyormuş gibi heyecânlanan Sayın Mehmet KAYALI, o gür ve tok sesi ile gürleyiverdi... Mehmet KAYALI: Evlâdım, biliyorsunuz ben, Jandarma Astsubayı idim. Jandarma, ATATÜRK’ün de o hârika deyişi ile “bir kânun ordusu”’dur. Kânun Ordusunun bir astsubayı olarak benim de 5802’den elbetde haberim var idi. İkinci suâlinize cevâp olarak da şunları söyleyebilirim. Sizin de sarahât ile ifâde etdiğiniz üzere, 1965 senesinde kıdemli başçavuş idim ve “subaylığa nakil” için müracaat hakkını kazanmış idim. Lisans mezunu bir astsubay olarak, 1965 senesi Mart ayında subaylığa nakil için dilekce verdim. Ben, 1936 doğumluyum. Yaşımın 30 seneden “2 ay 29 gün fazla olduğu” gerekcesi ile bu müracaatımı reddetdiler. 5802 sayılı kânunda subaylığa nakil için yaş sınırı yok idi. Dilekceme verilen red cevâbına itirâz etdim. Fakat bu dilekceme bu kez hiç cevâp vermediler.
|
Sayın Mehmet KAYALI’ının anlatdıklarına inanamadım. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ve bu kânuna istinâden 1952 senesinde meriyyete konulan Astsubay Yönetmeliğini bir kez daha okudum. Hem kânunda hem de yönetmelikde, subaylığa esâs olarak “kıdemli başçavuşluğun birinci veya ikinci senesinde olmak” şeklinde “rütbe” şartı mevcut. Her iki mevzuâta göre Sayın Mehmet KAYALI’ya “rütbe” şartı tatbik edilmesi gerekir idi. Ve şâyet öyle yapsalar idi hiç şüphe etmiyorum ki kendisi subay olacak idi. Fakat “rütbe” yerine mevzuâta aykırı olarak 30 senelik “yaş sınırını” tatbik etmişler kendisine.
Elinde lisans diploması ile bekleyen Sayın Mehmet KAYALI’yı da işde, böyle “kânunsuz” bir gerekce ile aldatmış şerefsizler.
Kıymetli meslekdaşım (E) Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi; “Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!” Sayın Mehmet KAYALI’ya da subaylarımız bu konuda iki kere darbe vurmuşlar! |
Bu vesile ile Sayın Mehmet KAYALI’ya da sağlıklı ve uzun ömürler diliyor ve ellerinden öpüyorum.
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES;
Bizzat kendisinin ihdâs edip ismine “astsubay” dediği askerlere verdiği “subaylığa nakil” sözünü,
Kendi vekili olan Şemi ERGİN’in yukarıda gördüğünüz cevâbı ile tamâmen yedi, yaladı ve yutdu.
Memleketde harb yok, darb yok, darbe yok! Milletin hür irâdesi ile seçdiği bir hükûmet var meclisde.
Fakat,
Genelkurmay Başkanının gizli ya da açıkdan yapdığı tehditlere teslim olan
Ve dahi
Kendi kabul etdiği kânunu, kendisi yeyip yutan bir iktidâr var memleketde.
27 Mayıs subay darbesinin postal sesleri meclisden meğerse duyulmaya çokdan başlamış bile...
Astsubayları subaylığa nakil konusunda rahmetli MENDERES,
Bugünkü Cumhurbaşkanının bıldır itirâf etdiği gibi;
Ve fakat
Astsubayları “subaylığa nakil” konusunda;
Ve dahi
Genelkurmay Başkanı – MSB – TBMM arasında tertiplenen kumpaslar savaşının üçünde de muzaffer olarak çıkmasını beceren bir tek kişi var!
O da MSB’yi kuyruğuna takan Genelkurmay Başkanları...
Astsubayların “sicilen subaylığa naklini” bir türlü hazmedemeyen Genelkurmay Başkanları,
Son ve “netice alıcı” darbeyi de astsubaylara, 6744 sayılı kânun ile bu sene vurdu.
Astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” meselesini de
27 Mayıs subay darbesinin meşum rüzgârının esdiği 1967 senesinde vuracağı darbe ile halledecek idi.
* * * * *
1961 senesindeyiz.
Amerika, aya gideli 2 sene olmuş idi.
Astronot Coni’ye göre “aya ayak basmak”, kendisi için küçük fakat insanlık için büyük bir adım idi!..
Lâkin bizim memleketimizde ise sömürgen, böbürgen ve kemirgen subaylarımız;
Cumhuriyet târihimizin ilk subay darbesini yapmışlar ve devleti ellerine geçirmişler idi.
Genelkurmay Başkanlığı gotluğundan gıçını galdıran Aga Cemal GÜRSEL
Bu kez hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başvekil goltuna oturmuş idi.
27 Mayıs darbesinin ertesinde, 1961 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti işde, şu eşhâşdan müteşekkil idi.
"Yeni bir statü” diye yutdurmaya çalışdıkları
Ve dahi
“Muvazzaf gedikli erbaşlığı” yalap şap boyadıkdan sonra “muvazzaf astsubay” ismi verdikleri uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde dönemin Başbakanı Adnan MENDERES,
Yüce meclise şöyle demiş idi;
Başbakan Adnan MENDERES, 1951 böyle demiş idi demesine...
Fakat
27 Mayıs darbesini yapan darbeci subaylarımız, darbenin tozu dumanı tüterken bir kânun hazırladı; 211 sayılı İç Hizmet Kânunu.
Adnan MENDERES’in 1951 senesinde 5802 sayılı kânun ile ilğa etdiği “askerî memur” sınıfını
1961 senesinde piyasaya sürdüğü 211 sayılı kânun ile darbeci subaylarımız tekrâr hortlatdılar.
|
Bu kânunun meclisde müzâkeresi esnâsında
Subay sınıfına dâhil edilen “askerî memurlar” sınıfının tekrâr ihyâ edilmesi için
Şu saçma ve aptalca gerekceyi ileri sürdüler;
(B:58, 22.12.1961, O:1, s.10, 11) HÂKİM BİNBAŞI AHMET KERSE — Buraya askerî memur olarak konuşunun sebebi şu: ileride belki yardımcı bir sınıf olarak ihdas edilebilir. O zaman, Dahilî Hizmet Kanununda bir tadilât yapmadan, bu sınıfın yeri bulunmuş olur, muamele buna göre yapılır diye düşündük.
|
Bir baltaya sap olmayan subay mahdumlarının orduya “askerî memur” olarak kapak atdığını gören dönemin Başbakanı Adnan MENDERES, doğru bir karâr vermiş ve bu sınıfı 1951 senesinde lağv etmiş idi.
Fakat
Mahdumlarının göt gezdirip dolgun maaş aldığı bu arpalıkların kapatılmasını hazmedeyen yeyici subaylarımız
Adnan MENDERES’den intikâm almakda gecikmediler.
Tertip etdikleri 27 Mayıs darbesi ile Adnan MENDERES’i idâm sephasına gönderen darbeci subaylar,
Darbeden aylar sonra piyasaya sürdükleri İç Hizmet Kânunu ile “askerî memur” sınıfını tekrâr hortlatdılar.
18 Haziran 1951 târihli MSB Komisyon Raporunu hazırlayan kaşalot subaylar ve siyâsetciler,
“Astsubay” sınıfının teşkil edilmesine gerekce olarak şöyle dediler;
“Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”
Fakat
27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini 1961 senesinde yalayıp yutdular.
Yalan söylemeyi alışkanlık hâline getiren kişiler her şeyden evvel kuvvetli bir hâfızaya sâhip olmalıdır.
Ayrıca,
Devleti idâre edenlerin olmasa bile devlet idâresinin ortak bir şuuru ve müşterek bir hâfızası olsa gerekdir.
Fakat
Bunca kânunu ve zabıtlarını okudukdan sonra şunu gördüm;
İşde, 1951 senesinden sâdece 10 sene sonra,
“Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfının “yeni bir statü” olmadığını 1961 senesinde Millî Savunma Bakanlığının kendisi itirâf edecek idi.
|
GÜVENLİK KOMİSYONU ARAŞTIRMA VE İNCELEME KURULU ÜYESİ HȂKİM BİNBAŞI AHMET KERSE – Efendim, (....) Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti. Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı. Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz.
|
MSB’den tasdiknâmeli Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE konuşdukca konuşmuş!
Fakat konuşdukca Pinokyo gibi burnu da uzadıkca uzamış!..
* * * * *
5802 sayılı kânunu 1951 senesinde meclisde vekillere kabul etdirmek için
Kimlerin ve ne yalanlar söylediğini bir iki kelime ile anlatmalıyım.
Meclise arz ettdiği 5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısında
Başbakan Adnan MENDERES ve Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in ileri sürdüğü gerekcelerden üçü şöyle idi;
1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.
2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile tamamlayacağız.
3. Ve böylece harb okulundan daha az sayıda subay yetiştireceğiz.
Yukarıda gördüğünüz suâlleri, sondan başlayıp cevâplayalım;
Üçüncü suâlin cevâbını öğrenmek için hazırladığım şu çizelgeye bakmak kâfi gelecek!
İşde, 1951, 1986 ve 2014 senelerine ait asubay-subay mevcudâtı;
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;
|
Bir düşünün bakalım! Bu rakamlar size ne hikâyeler, ne dümenler anlatıyor acap?..
2014 senesine ait subay sayısına bakdığımızda 1951 senesinin Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in
Subay sayısının azalacağı konusunda meclise koca bir yalan söylediğini görüyoruz.
Çünkü
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede azalmak şöyle dursun,
Zannedersin Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...
* * * * *
Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN, 1951 senesinde Yüce Meclise şöyle dedi;
Fakat Ismarlama kitap “Emret Komutanım”’ı 1986 senesinde yazdıran Encümen-i Danişci Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı KARADAYI ise Subay orduevine götürüp “bir balık-iki duble rakı” ile tavladığı sünepe gazateci M. Ali BİRAND’a şöyle dedi;
İşde, Genelkurmay Başkanının Emret Komutanım’daki o sözleri;
2) TEKNOLOJİ TEHDİDİ EĞİTİM: Türk Silahlı Kuvvetleri'ni önümüzdeki yıllarda bekleyen diğer en büyük tehlike “teknolojik ilerlemeler” olacaktır. En basitinden, en ilerisine kadar tüm silah sistemleri artık her yıl daha gelişmekte ve bilgisayarlar giderek artan biçimde devreye girmektedir. Artık bir uçaksavar, bir tank, bir hücumbotu veya basit bir havan topunu kullanmak için dahi, bugün Türkiye'nin genelindeki sivil eğitim sisteminde hemen hemen hiç verilmeyen bilgiler gerekmektedir. Bu silahların nasıl kullanılabileceğini önce subaylarımız ögrenecek, onlar da erata ögreteceklerdir. Oysa, Harp Okulları'ndan çıkan subay sayısı ordunun gerçek subay gereksiniminin çok altında kalmaktadır. Bu nedenle, kısacık bir egitim gören yedeksubaylarla eratın eğitim açığı kapatılmaya çalışılmaktadır. Oysa, liseden başlayıp Harp Okulu'nun sonuna kadar eğitilmiş bir subay ile birkaç aylık eğitimden geçmiş bir yedeksubayın eğittiği er arasında önemli bir fark oluşmaktadır. Bu temel eğitim ne kadar tecrübeli üst' ler tarafından gözleniyor ise de, yine de istenen sonuç elde edilememektedir. (Sayfa 496).
|
* * * * *
Genelkurmay Başkanının sünepe gazeteci M. Ali BİRAND’a söyletdiği bu zehirli yalanın panzehirini bulmak için fazla uğraşmadım. Mahalleden komşum emekli bir meslek büyüğümüzün kapısını çalmak yetdi de artdı bile... Ordumuzdaki erlere kimlerin eğitim verdiği konusunu şimdi de 1979 neşetli Tank Asubay Kıdemli Başçavuş Hüseyin EBE ile görüşdüm. Ve kendisi ile aramızda şöyle bir muhâvere cereyân etdi;
Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey, siz 1979 neşetli Tank Asubay olarak ordumuza 27 sene hizmet etdiniz. Trakya’dan şarka, Diyarbakır’a; Malatya’dan Kıbrıs’a kadar memleketimizde sekiz iklim dört bir köşe görev yapdınız. Mâlumunuz olduğu üzere er sayısı en fazla olan kuvvetimiz, Kara Kuvvetlerimizdir. Gazeteci M. Ali BİRAND’ın 1986 senesinde neşretdiği ve türünün ilk örneği olan Emret Komutanım isimli kitapda Genelkurmay Başkanımız şöyle demiş; “En basitinden, en ilerisine kadar tüm silah sistemlerini nasıl kullanılacağını önce subaylarımız öğrenir, onlar da eratımıza öğretir.” Sizin ile bugüne kadar yapdığımız sohbetlerde, tank asubaylığından ziyâde er eğitim görevi yapdığınızdan bahsetmiş idiniz. Efendim, size suâlim şöyledir; Kara Kuvvetlerimizin acemi er eğitim ve usda birliklerinde erlerimizi, Genelkurmay Başkanımızın iddia etdiği gibi, harb okulu mezunu subaylarımız mı eğitmekdedir? Hüseyin EBE: Sizin de az evvel ifâde etdiğiniz üzere 1979 neşetli tank asubayı ben Hüseyin EBE, tank asubaylığından daha çok er eğitim görevlerinde çalışdım. Gerek acemi er olsun gerekse usda er olsun kışlada erlerimize eğitim veren bir tek subay görmedim. Hele, yedeksubaylar, kışlada er eğitimi veriyormuş, öyle mi? Bu yalanı yazan M. Ali BİRAND’a bir şey demiyorum da! Bu adama bu yalanı söyleten subaylar var ya! İşde, onlara diyeceğim çok şey var!... Rakamlar duruma göre değişmek ile berâber bir bölükde; 1 yüzbaşı, 1 üsteğmen, çok nâdir olarak 1 asteğmen, 15 asubay ve 600 er mevcudu vardır. İsder acemi isder usda birliğinde olsun; bölük ya da takımdaki subayların, erlerimizin önüne çıkıp da silâh kullanmayı öğretdiğini ya da temel askerlik eğitimi verdiğini hiç görmedim desem yalan olmaz. Hem, bölükdeki 600 erimize sâdece 3 subay nasıl eğitim veriyormuş bakayım? Bunu diyen adamın, askerlik bilgisi şöyle dursun, evvelâ aklından şüphe ederim ben. Er eğitiminde müfredât şöyle işler. Subaylarımız, eğitim planını hazırlar. Onu da “kopyala-yapışdır” şeklinde evvelki planlardan kopye çekerler. Fotokopisini çekdiği bu eğitim planını da uygulaması için bölük ya da takımındaki asubaylara verir. Subaylarımızın er eğitimi konusunda yapdığı işin hepsi işde, bu kadardır. Er eğitiminin geriye kalanı da yüzde doksan beşden fazladır ki hepsi de asubayların sırtındadır. Asubay, kışlada; sıcakda, soğukda, karda, yağmurda, çamurda, bayramda-seyrânda, gece gündüz demeden erlerimize eğitim verir. Hattâ bizim Kara Kuvvetlerinde bölük ve takım komutanlığı kadroları niyeyse, dibi delik kova gibi bir türlü dolmaz, hep boşdur! Ve bu kadrolar nâdiren atamalı olarak vekâleten ve fakat çoğu zamân da birlik içi görevlendirilen asubaylar ile tamamlanır. Ancak ne var ki birlikiçi görevlendirme ile bu görevi yapan asubaylara bölük ya da takım komutanın aldığı ek ödemelerin hiçbirisi verilmez. Kara Kuvvetlerine girdiğim 1975 senesinden beri durum hep böyledir. Bölük ya da takım komutanı ne iş mi yapar? Onu da söyleyeyim, Şükrü Bey. Bölük ve takım komutanları;
Erlerimize silah eğitimini harp okulu subaylarımız veriyor diyen M. Ali BİRAND, kendine yakışanı yapmış ve sunturlu yalan söylemiş, bu bir! Bunu söylemesine izin veren Genelkurmay Başkanı kim ise, doğruyu söylememiş, bu da iki!.. Kurmaylık bu olsa gerek, Şükrü Bey! Ankara’da, karargâhdaki masanın başında otururken Kışlada olup biten hakkında uzakdan üfürüp ahkâm kesersen baltayı işde, böyle daşa vurursun! Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey; görevde iken kendi paranız ile okudunuz yüksek tahsil yapıp lisans diploması aldınız. Görevinizde başarılı olduğunuzdan dolayı çok sayıda takdir ile taltıf edildiğinizi söylemiş idiniz. Kendi mesleğiniz olan asubaylığı çok sevdiğinizi de sohbetlerimizden biliyorum. Şu hâlde şartlar da izin için gâyet müsait görünüyor. Peki, subaylığa geçmeyi düşündünüz mü? Hüseyin EBE: Akl-ı selim ve kıymet verdiğim subay kardeşlerimden bu konuda ciddî desdek gördüm. Hattâ subaylığa geçiş için müracaat etmem konusunda çok ısrar etdiler. Fakat ben, asubay olmakdan memnun idim. Tank asubayı olsam da zâten atandığım birliklerin hemen hepsinde subay kadrolarında çalışdım. İcrâ görevinden ziyâde subayların yapdığı idârî görevler yapdım. Mesleğime asubay olarak başladım ve asubay olarak bitirmek isdediğim için subay olmayı aklımdan bile geçirmedim.
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in ileri sürdüğü gerekcelerden ikisi de şöyle idi;
1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.
2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile tamamlayacağız.
Yukarıda görüldüğü üzere Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti, astsubaylardan terfi etdireceği teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subayları da “çok ihtiyacımız var” dediği “takım komutanlığı” kadrolarında istihdam edecek idi.
1951 senesinde Meclisde yapdığı konuşmada Başbakan Adnan MENDERES
Ve
Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN, “astsubay” sınıfının ihdâs gerekcesini şöyle açıklamış idi.
“Astsubaylardan terfi etdireceğimiz subaylar ile “takım komutanı” kadrolarını tamamlayacağız.”
Her iki zevâtın bu sözlerinin de bir yalan olduğunu anlamak için şu iki suâli sormak yetecek;
|
* * * * *
Yalnız bilgili olmak değil adam olmak;
Vefâlı mı değil mi insan, ona bak.
Yücelerin yücesine yükselirsin
Halka verdiğin sözün eri olarak.
Ey, dört ile yedinin doğurduğu Hayyâm!
Söyle, ne demeli?
“Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere verdiği sözleri tutmayanlara...
* * * * *
Genelkurmay Başkanı ol, Millî Savunma Bakanı ol, Başbakan ol;
Taa ki Eski Tüfek namlı tekâüd asubay Şükrü IRBIK çıkıp da bu yalanları yüzünüze vurana kadar...
* * * * *
Bakınız, bu yalancı dolmacılarından başka birisi ne yapmış!..
ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs darbesinin elabaşılarından birisi olan
Deniz Kurmay Binbaşı Darbeci Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifi ile
ATATÜRK’ün kurduğu ve ismine 1935 senesinde “Cumhuriyet Ordusu” dediği ordunun ismini de
Hiçbir gerekce izhâr edemeden “Türk Silahlı Kuvvetleri” olarak tebdil etmiş.
* * * * *
Dünyâdaki Ordular Nerede, Bizim Ordumuz Nerede?..
Dünyâda böyledir, memleketimizde böyledir, devletimizde böyledir!
Ve hattâ ordumuzda da böyledir!..
“Subay yardımcısı” deyip alıp eğitmişsin ve ordu terbiyesi ile senelerce yoğurmuşsun!
Hemen hepsi subay kadar donanımlı olan asubayları,
Sâdece 3 aylık intibâk eğitimi vererek çakı gibi, en iyisinden subay yaparsın.
Hem de Harb Okulunda harcadığın paranın sâdece yüzde biri para ile...
Bu memleketde kimse kendisini bulunmaz Bursa kumaşı zannetmesin!
Çünkü hiç kimse vazgeçilmez değildir! Her selefin bir halefi vardır! Gerisi de lâf-ı güzâfdır.
Coni memleketinde rütbesiz er, kuvvet komutanı ve genelkurmay başkanı olabiliyor ise şâyet,
Ki oluyor, oldu!..
Bu vatanın her vatandaşından da herşey olur!
Yeter ki Türklük şuuru, vatan ve millet sevgisi, Allah korkusu
Ve hele bir de güzel ahlâk, temiz ve sarsılmaz bir vicdânı ola!..
Sonrası sağlık, esenlik, iyilik, güzellikdir...
* * * * *
Ordumuza intisâb etmiş her asubayı, subay yapamazsınız!
Yapmanıza lüzum da yok! Zere, asubaylardan böyle bir talep de yok!
Çünkü,
Birincisi şudur; her asubay, subay olmak isdemez! Her subay, kurmay olmak isdiyor mu?
İkincisi şudur; Bugün itibârı ile biliyoruz ki bizim ordumuzda, tuğ-orgeneral mevcudu, subay sayısının %1’idir. Albay sayısı da %14 civârındadır.
Fakat
“Sicilen subaylığa nakledilen” asubayların oranı, bütün subaylarımızın %1’i kadar bile değildir.
Üçüncüsü de şudur; Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 1951 senesinde kabul etdiği 5802 sayılı Astsubay Kânununun temel hedefi; “teğmen-yüzbaşı” kadrolarını astsubaylardan “sicilen terfi ettirilen subaylar” ile doldurmak idi. Astsubay ismi verilen uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için dönemin Millî Savunma Bakanının 1951 senesinde ileri sürdüğü bu “gerekce”, bugün için çöpe mi atıldı?
* * * * *
5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunundan bozma 5802 sayılı Astsubay Kânununun en büyük eskikliği şudur;
Türkiye;
1. Er
2. Subay
5802 sayılı Astsubay Kânunu her iki sözleşmenin kabul edilmesinden bir iki sene önce meclisde kabul edildi. İşde bu sebepden dolayı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs edilen “astsubay” sınıfı; esir kampında yapılacak muâmele konusunda kelimenin tam anlamı ile câmi avlusuna bırakılmış bebe gibi sâhipsiz kaldı. İkinci Dünyâ Harbine iştirak etmediğimizden dolayı bu sakâmetin farkında değiliz.
Fakat bir harp esnâsında esir düşen “astsubay” dedikleri biz askerler;
* * * * *
Amerika’nın Coni’yi aya göndermeye hazırlandığı günlerde
926 sayılı kânununu hazırlayan bizim yavşak subaylarımız ise
Dünyânın gelişmiş ordularındakine benzer bir personel kânunu yapdık diye dübürlerinden üfürüyor idi.
Fakat lahâna beyinli bu subaylarımız;
Dünyânın kalbur üsdü ordularında “astsubay” denilen;
Peki,
Bizim ordumuzda “astsubaylıkdan subaylığa nakil nisbeti” sidik yarışdırdığımız ülkelerin ordularındaki nisbet kadar niye olamıyor?
* * * * *
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL’e bir dilekce gönderdim 2014 senesinde.
Ve dedim ki senelik olarak “subaylığa nakletdiğiniz” asubay sayısı nedir?
KONU: Astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubayların senelik olarak sayısı hakkında. İLGİ: (a) 09 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu. (b) 19 Nisan 2004 tarihli ve 2004/7189 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik. (c) 18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15’inci birleşim, 6’ncı oturum. 18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15 inci birleşim altıncı oturumda; Mersin Milletvekili Sayın Ali ÖZ'ün (6/1736) ve Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'ün (6/3052) esas numaralı sözlü soru önergelerine verdiği cevabın “Mesleki gelişime yönelik yapılan çalışmalar” başlığı altında madde 3’de Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet YILMAZ; “Astsubayların azami yüzde 15 olan astsubaylıktan subaylığa geçiş kontenjanı 2012 yılından itibaren yüzde 25'e çıkarıldığını” ifade etmişdir. Sayın Bakanımıza suallerim şöyledir; Astsubaylıkdan subaylığa geçiş kontenjanının yüzde 15’den yüzde 25’e çıkarıldığını bildiren cümlede bahsedilen; 1. Yüzde 15 ve yüzde 25 kontenjan oranları için esas kabul edilen “yüzde” sayısı neyi ifade etmektedir? 2. Yüzde 15 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne idi? 3. Yüzde 25 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne oldu? 4. 2012 senesinde astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubay sayısı nedir?
Yukarıdaki herbir sualimin ayrı ayrı olmak üzere cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla 25.11.2014 Şükrü IRBIK
|
Orgeneral Necdet ÖZEL, her zamânki silâh arkadaşlığını gösderdi bana ve suâlime cevâp vermedi.
974099 nolu başvurunuz hakkında. Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. 12/12/2014, 6:56 PM To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Sayın ŞÜKRÜ IRBIK, Başvuru Numaranız: 974099 Sayın Şükrü IRBIK, 1. 974099 sayılı BİMER müracaatınız incelenmiştir. 2. Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun "Kurum İçi Düzenlemeler" başlıklı 25'inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir. Bilgilerinize sunar, esenlikler dilerim. GNKUR.PER.BŞK.LIĞI |
* * * * *
İngiliz yazar George ORWELL’in 1945 senesinde neşretdiği meşhur bir kitabı vardır; Hayvan Çiftliği. Bu çiftliğin hayvanları, daha fazla yem yemek ve daha az çalışmak için bir gün isyân ederler. Canını zor kurtaran sâhibi, çiftliğini terk edip kaçmak zorunda kalır. Kendini akıllı zanneden Major isimli ihtiyar domuzun önderlik etdiği isyâncılar; bizim darbeci kaşalot subaylarımızın "memleketin idâresine el koyduğu" gibi, çiftliğin idâresine el koyarlar. Akabinde de bir araya gelir ve bir kânun hazırlarlar. Çiftliğin duvarına yazdıkları 7 maddelik bu kânunun özü şudur;
“Bütün hayvanlar eşitdir!”
|
Emekde ve yemekde bütün hayvanların eşit olduğu yeni düzen, kısa zamânda bozulur. Gelen, gideni aratır misâli, çiftlikdeki hayvanlar eskisinden daha kötü duruma düşerler. Elebaşı domuz Major, günbegün semirirken; diğer hayvanların yemi azalır hem de daha fazla çalışırlar. Çünkü isyâncı başı domuz Major, hazırladığı kânunun işine gelmeyen maddelerini kimseye farketdirmeden kendi isteği doğrultuda geceleri bir bir değişdirir.
Çiftlikde bir gece şiddetli bir gürültü patırtı duyulur. Hayvanlar, sesin geldiği yere vardığında domuz Major’u suç üsdü yakalarlar. Bir elinde boya, diğerinde fırça ile birlikde yakalanan elebaşı domuz Major, duvarda yazılı olan kânunun birinci maddesini şöyle değişdirmişdir;
“Bütün hayvanlar eşitdir! Fakat bâzı hayvanlar, ötekilerden daha fazla eşitdir!”
|
Subaylarımız bir yandan kendi lehlerine ve fakat asubayların aleyhine yeni kânunlar peydahlamışlar,
Diğer tarafdan da mevcut kânunların asubayların lehine olan maddelerini bir bir değişdirmişler.
Asubaylar hakkında bugüne kadar çıkartılan kânunları okudukca
Hayvan Çiftliği’ni okuduğum zehâbına kapılıyorum.
Çiftlikde hayvanların birlikde hazırladığı ve Binbaşı Domuz’un değişdirdiği kânunun birinci maddesini de şöyle diyesim geliyor;
“Bütün askerler eşitdir! Fakat subaylar, öteki askerlerden daha fazla eşitdir!” |
Hikâyedeki müzevir, menfaatçi ve alçak domuzun isminin Major (binbaşı) olması da beni acı acı gülümsetiyor.
Fakat ben gülümsemekden ziyâde;
Asubayların aleyine kânunları çıkartan
Ya da
Asubayların aleyhine olacak şekilde gizlice değişdiren “Domuz Major”’lere,
Dil değmemiş, dodak dokunmamış küfürler ediyorum...
* * * * *
1951 senesinde kabul edilen 5802 sayılı Astsubay Kânununun 6 hedefi var idi; 1. Ordumuzdaki silâhları “kullanmak” ve “kullanmasını erâta öğretmek” üzere “astsubay” ismi ile yeni bir asker sınıfı teşkil etmek, 2. “Kıdemli başçavuş” rütbesine yükselen bu astsubayların “askerî teknisiyen” ve “askerî kâtip” nasbedilerek bu isimler ile “yeni bir subay” sınıfı teşkil etmek, 3. Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil etmek, 4. Ve böylece harb okulundan kemmiyet (sayı) itibariyle daha az sayıda subay yetiştirmek, a. Askerî memurun yapdığı bütün işleri yapmak üzere “astsubay” olarak tesmiye edilen yeni bir asker sınıfı teşkil etmek ve böylece askerî memurluğu lağvetmek, (Subay sınıfına dâhil olan askerî memurun görevini yapacağından dolayı astsubaylar da subaylığa terfi ettirilecek idi.) b. Yüksek komuta için daha yüksek kapasitede subay yetişdirmek için subaylarımıza daha uzun süreli harbiye tahsil imkânı bahşetmek.
Bu 6 hedefi tahakkuk etdirmek için aslında bir şey daha yapmaya mecbur idiler;
Ve dahi
“Askerî memur + subay + askerî teknisiyen + askerî kâtip + er ” karışımı yeni ve ucûbe bir asker sınıfı teşkil etmek. Böylesi melez ve ucûbe bir asker sınıfını keşfetmek için Genelkurmay Başkanlığımızın kerizci ve sahtekâr subaylarının fazla kafa yormasına da lüzüm yok idi. Çünkü henüz daha bir sene evvel peydahladıkları “gedikli erbaş” sınıfı çokdan iflâs etmiş idi bile... “Gedikli erbaş” dedikleri bu köle asker sınıfını;
Ve böylece
|
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B’nin “ Astsubay ” olarak tesmiye etdiği bu sözde yeni asker sınıfı aslında;
Ve böylece;
|
* * * * *
“ Astsubay ” olarak tesmiye etdikleri bu sözde yeni asker sınıfı;
Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin 5802 sayılı kânun ile hedeflediği aşağıdaki 6 hususu tahakkuk etdiler;
Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, yukarıda gördüğünüz hususların hepsini tahakkuk etdirdi. Çünkü hepsi subaylara yeni fırsat, yeni menfaatler ve yeni istikbâller getiriyor idi. MSB ve Başbakanın hazırlayıp TBMM’ye arz etdiği 5802 sayılı kânunun temel hedefi şu idi;
Teşkil etmeyi düşündükleri ve “astsubay” dedikleri askerlerden;
|
* * * * *
Subay muâdili olan askerî memurun görevini astsubaylar yapacağından dolayı Astsubayları da subaylığa nakil edecekler idi. Fakat nakil etmediler. Zamân içinde piyasaya sürdükleri kânun tezgâhları ile Genelkurmay Başkanları ve MSB'ları, Astsubaylara verdikleri “subaylığa nakil” müktesep hakkını kurnazca gasp etdiler.
|
Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde “Astsubay Kânununu” ihdâs etmesinin hedefi şu idi; Ordumuzdaki 11 bin astsubaydan “bedbin bir zümre yaratmamak!" Lâkin Başbakan Adnan MENDERES’in Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları Gizliden ya da açıkdan tezgahladıkları elvan çeşit “fitne kânunlar” ile 2014 senesine kadar Tam 97 bin 975 kişilik koca bir “bedbin astsubaylar ordusu yaratdılar!..”
|
Terâzisi tezekden olan ordumuzun, işde böyle bokdan olmuş dirhemi!
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile ihdâs etdikleri
Ve dahi
İsmine “astsubay” dedikleri biz askerlere
Bu kânunun tatbik edilmesi konusunda bugüne kadar yapılan haksızlıkları akıllara nakşetmesi için
Sâdece 20 senede girişdiği 60 savaşın 52’sinden gâlip gelen
Fransız milletinin muhteşem subayı Orgeneral Napolyon BONAPART’dan şu hârika vecizi seçdim;
* * * * *
Muhterem okuyanlar! Kıymetli asubay meslekdaşlarım! Bir kitabı dolduracak kadar bilgi ve belgeleri kısa olarak derlediğim Ve dahi 88 sayfaya ancak sığdırabildiğim makâlemizin altıncı bölümüne ait bu kısmının bir cümlelik özeti şudur; Okudunuz ve gördünüz!
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Çünkü Asubay
* * * * *
* * * * *
|
* * * * *
SENE: 1935 Arapca ve Farsca menşeli olan asker rütbe isimlerine "Öz Türkce" karşılık türetmek için kolları sıvayan İcrâ Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu), Hazırladığı Kânun taslağını Reisicumhur ATATÜRK’e arz etdi.
Reisicumhur ATATÜRK; Astsubay şeklinde hazırlanıp kendisine arz edilen rütbe ismini Bizzat kendisi Asubay şeklinde tâdil etdi.
Bu tâdili de aşağıda gördüğünüz üzere şiir gibi izah etdi. |
* * * * *
SENE: 1935 T.C. Büyük Erkânıharbiye Reisliği “Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları” isimli kitabı neşretdi.
Bu kitabın içine ekledikleri tamimler ile Devlet dâireleri; Asker rütbe isimleri ve bâzı askerî terimlerin Bu kitapda yer alan Öz Türkcelerinin kullanılmasını emretdi.
Başvekil İsmet İNÖNÜ
Aynı çalışma kapsamında Birinci Reisicumhur ATATÜRK;
“ Erkânıharbiyei Umumiye ” olan askerî tâbiri de " Genelkurmay ” olarak tâdil etdi.
Tam bir sûretini ben temin etdim. Fakat Büyük Erkânıharbiye Matbaasında basdığı bu kitabın bugün itibârı ile bir nüshasının Genelkurmay Başkanlığının kendi kütüphânesinde mevcut olduğunu öğrendim.
Neşredildiği 1935 senesinden bugüne kadar geçen 82 seneden beri Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları isimli bu kitabı İlk kez sizler görüyorsunuz.
|
* * * * *
SENE: 1935 TBMM’de kabul edilen Ordu Dâhili Hizmet Kânunu ile Yeni rütbe isimleri resmen kullanılmaya başlandı.
Bu kânun ile Türkiye Cümhuriyeti Ordusunun askeri; 1. Erbaş 2. Subay olmak üzere iki sınıfa tefrik edildi.
|
* * * * *
SENE: 2014
Yukarıdaki sayfada gördüğünüz rütbe isimleri kitabının sâhibi ve Türk Dil Kurumunun 11 sene Başkanlığını yapan Prof.Dr. Sayın Şükrü Hâlûk AKALIN ile Görevli olduğu üniversitedeki kendi makâmında bizzat görüşdüm Ve dahi Bu sayfada okuduğunuz bilginin bir kısmını Sayın AKALIN’dan aldım.
Asubay kelimesi hakkındaki hakikâtin gün ışığına çıkartılması için Gösderdiği yakın ve samimi alâkadan dolayı Bütün Asubaylar adına Şükrü Hocama teşekkür ediyorum.
|
* * * * *
SENE: 1938
Reisicumhur ATATÜRK’ün bizzat kendisinin Asubay şeklinde türetdiği kelimeye Ne hazindir ki ilk tecâvüz eden kişi de ATATÜRK’ün zâbiti oldu.
Fakat ne var ki; Mirlivâ Kâzım SEVÜKTEKİN isimli İngiliz çaşıtı bir zâbit, Meclisde binbir türlü sahtekârlıklar yapdı Ve dahi Asubay kelimesindeki “ s ” harfinin yanına 1938 senesinde bir “ s ” harfi ilâve etdi. " Asubay " tâbirini de böylece " Assubay " yapdı.
|
* * * * *
SENE: 1951
İnsan, ölmeye Hâin de hâin olmaya görsün! Sırtını döndüğü zâbitler; ATATÜRK’ün bu emânetine hıyânet etmekde birbiriyle yarışdı...
Ne de olsa ağacın kurdu, kendi gövdesinde idi. Çaşıt ve sahtekâr Mirlivâ Kâzım’dan sonra Bu kez de Askerî Hâkim unvânlı bir Korgeneral, harama uçkur çözdü!
Fakat ne var ki;
TBMM’de, vekillerin gözü önünde kıvrak bir kalem hareketiyle sahtekârlık yapan Korgeneral Rifat TAŞKIN Assubay kelimesindeki iki “ s ” harfinin arasına “ t ” harfini, Paslı bir hançer gibi sapladı.
|
* * * * *
SENE: 1951
Aşağıda gördüğünüz Kânun TBMM’de görüşülür iken Türk Milletini temsil eden vekillerden bir dânesi dahi Astsubay kelimesini nerenden uydurdun, ey subay Rifat TAŞKIN, diye sormadı...
Eski Tüfek; "Astsubay" kelimesini sahtekâr subay Rifat TAŞKIN’ın neresinden uydurduğunu biliyor da! Şimdi aklından geçenleri şuraya bir dökse hani!.. Ortalık toz duman olur!..
ATATÜRK'ün subayları olduğunu söyleyen sahtekâr subaylarımız ATATÜRK'ün türetdiği " üsçavuş " kelimesini de kânunsuz olarak "üstçavuş" yapdılar.
* * * * *
5802 sayılı “ Astsubay ” Kânununu hazırlayan sahtekâr subaylarımız şöyle dedi; Muhtelif kânunlarda geçen “ astsubay ” adı “ subay ” olarak değiştirilmiştir.
Fakat bunu diyen kerizci subaylarımızın hepsi ağızlarını domaltarak koca bir yalan söyledi. Zere O güne kadar yapılan “muhtelif kânunların” hiçbirisinde “ astsubay ” adı yok idi.
|
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; 1923 senesinde 364 sayılı kânun ile teşkil edilmiş bir kânun devletidir. Hükümran devlet olmanın temel hususiyeti kânun yapabilme kudretidir. Kânun ile ihdâs edilen bir husus ancak başka bir kânun ile tebdil edilebilir.
Ve dahi
Fakat Kânun devletinin sahtekâr subayları, devletin kânununu tanımadılar!..
Ve dahi
Kâzım isimli sahtekâr bir zâbit 1938 senesinde kânunsuz olarak “ Assubay ” şeklinde tahrif etdi. Rifat isimli sahtekâr bir subay da 1951 senesinde kânunsuz olarak “ Astsubay ” şeklinde tahrif etdi. |
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek isimli köşemizi
Ve dahi
Makâlelerimizi ilk kez görenler haklı olarak
Birisine 40 kere deli der iseniz şâyet 40 kere demek şöyle dursun, sahtekâr subaylarımız, Türk Milletine;
ATATÜRK’ün bize vediâsı “ Asubay ” tâbirini kabul ettirebilmemiz için
“ Asubay ” kelimesini bizim en az 60 sene söylememiz, anlatmamız gerekecek.
|
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
Canlar, dostlar! Gözlerinden öpdüğüm kıymetli küçüklerim Ve dahi Ellerinden öpdüğüm muhterem büyüklerim; ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen iki şerefsizin ATATÜRK’ün vediâsı olan Asubay unvânına tecâvüz edişinin 14 kareye sığdırdığımız 80 senelik hikâyesi İşde, beyle iken beyle!..
Sahtekâr iki zâbitin 1938 ve 1951 senesinde yere düşürdüğü ATATÜRK’ün bu çok kıymetli vediâsına Eski Tüfek mahlaslı Şükrü IRBIK 2015 senesinde bir hayat öpücüğü verdi.
Türkiye Cümhuriyeti Ordusu Ve dahi “ Asubay ” dedikleri “ ortada sandık ” bu asker sınıfı var oldukca da Asubay unvânı, Asubaylar ile birlikde var olacak, evvel Allah! “ Niçin Asubay? ” diye bugün soranlara imdi söyleyelim; Çünkü, hep Asubay idi.
Asubay unvânını bugün kullanmak bir tercih meselesi değil Fakat ATATÜRK’ün vediâsına sâhip çıkmak ya da inkâr etmek meselesidir. Kimileri için ölmek, düşünmekden bile daha kolaydır! Siz, kolaycı olmayın! İnsana, düşünmek yakışır! Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Asubay Tefrikası 6-3
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
* * * * *
Bildiğiniz üzere Hava Kuvvetlerimiz, ilk üç kuvvet içinde en genç olanı... Kuruluş târihi konusunda “târih uğrusu” havacı beyaz subaylarımız bir takım sinsi ve hâince dolap-tezgah çevirseler de Hava asubaylığının teşkil edilmesindeki gizli maksatları hem çok kısa hem de çok çarpıcı... Bu sebepden dolayı evvelâ hava asubaylığını anlatalım ve geçelim. Çünkü Kara Asubaylığının tertip edilmesi konusunda kelimeleri epeyi yoracağız, inşallah!..
* * * * *
Askerî havacılığımızın filim makarasını günümüzden tam 101 sene öncesine sarmadan evvel Filim yapımcıları Ve hele de Onların arkasına gizlenen beyaz subaylarımızın asubaylığa bakışını fâş eylemesi bakımından Bu konuda çekilen iki filimden kısaca söz etmek isdiyorum. Meraklıları bilir! Askerî havacılığımızı anlatan, benim bildiğim önemli iki filim var; Birincisi, 1963 senesinde çekilen “Şafak Bekcileri.” İkincisi de 2011 senesinde çekilen “Anadolu Kartalları.” Künyelerine bakdığımızda; Bu filimlerin çekilmesinde zamânına göre hem çok para harcandığı Hem de Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın doğrudan ve çok önemli yardımları olduğunu görüyoruz. Mekân tahsis etmiş, uçakları vermiş, hava üssündeki havacı askerleri bu filimlerde bilâ ücret oynatmış... Daha ne yapsınlar ki?.. Hava Kuvvetleri Komutanının kendisi de filimde figüranlık yapacak değil ya! Hele “Anadolu Kartalları”’nın bir oyuncu zümresi var ki! Holivud filimlerine bile taş çıkartacak kadar kalabalık hani! Hava Kuvvetlerimizin sözde 100’üncü kuruluş yıldönümü anısına çekilen bu filfilli filim için Birileri tam 10.000.000 Coni Doları harcamış! Ve dahi Türk sinemasının o güne kadar çekilen “en pahalı filimi” olarak târih yazmışlar! Fakat bu filimi, 1963 yapımı Şafak Bekcileri kadar bile seyretmeye giden olmamış! Yapdığı hâsılât sâdece 5.810.196 Coni Doları... Değirmenin suyu acap nereden geldi, agalar?.. 3 milyon küsur Coni doları zarârı hangi aga, hangi paşa sineye çekdi acap? Bu hakikât bir yana, biz gelelim bu filimlerde oynatılan havacı asubaylara...
Şafak Bekcileri’ndeki "yarım kanat" KARADAYI;
Burada sözümüz, "asubay" dedikleri "ortada sandık" askerlere, havacı zübük subaylarımızın bakış açısıdır elbetde. Bu konuda bir hususu da yeri gelmiş iken burada anlatmayı kendime bir borç biliyorum. Bu hâtırayı bana, 1951 neşetli Hava Makinist Asubay Sayın Ahmet KISA, bıldır anlatdı. Şafak Bekcileri filmi gösderilmeye başladığı senelerde Ahmet Bey, Bandırma Hava Üssünde görevlidir. Ankara, İstanbul ve Eskişehir'de filimi seyreden asubay arkadaşları Ahmet beyi ararlar. Bu filimde, Asubayları tahkir ve tezyif eden sahneler olduğunu söylerler. Ahmet Bey, mesleğine olan saygısından dolayı bu kötü muameleyi kabul edemez. Asubay arkadaşları ile bir araya gelir ve Bandırma Polis Karakoluna giderler. Komiser Muzaffer TUNÇBİLEK'den, bu filimin Bandırma sinemalarında gösderilmesini engellemesini isderler. Komiser Muzaffer, 27 Mayıs subay darbesinde subayların sillesini yemiş ve haksız yere hapis yatmış bir polisdir. Fakat hapisdeyken de asubayların çok yardımını görür. Bu sebepden dolayı asubaylara olan minnet borcunu ödemek isder. Hemen bekcileri odasına çağırır ve emir verir. O senelerde Türkiye’de hâsılât rekoru kıran Şafak Bekcileri filminin Bandırma’daki sinemalarda gösderilmesini böylece yasaklatır. Bu vesile ile Aydın Efesi Sayın Ahmet KISA’ya selâm ediyor, ellerinden saygı ile öpüyorum.
* * * * *
Anadolu Kartalları isimli bu rezil filimde bakınız, "asubaylar" ne yapıyor;
1963 yapımı Şafak Bekcileri’nin bıyıklı “KARADAYI”’sı ile 2011 yapımı Anadolu Kartalları’nın isimsiz ve bıyıksız “Şef”inin Bu memleketin topraklarındaki kaderleri İtilen, kakılan, dövülen, yevmiyesi verilmeyen Ve daha da kötüsü Hep “olduğu yerde otlamaya mahkûm edilen” Sinemamızın unutulmaz sanatcısı Yadigar EJDER ile Hep “ikinci sınıf” ve “ucuz emekci” olmak konusunda birleşdi!.. Biliyorum; Şafak Bekcileri ve Anadolu Kartalları isimli bu filimler hakkında ilk kez böyle yorumlar işitdiniz! Bu tesbitleri de emekli SG asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK gündeme getiriyorum... Şafak Bekcileri’ni 1963 senesinde çekdiler, Anadolu Kartallarını daha şunun şurasında 6 sene evvel, 2011 senesinde çekdiler. Her iki filim arasında tam 48 sene “zamân” farkı var. Bu süre içinde dünyâlar yıkıldı, yeni dünyâlar kuruldu. Ve fakat Asubaya biçilen gömlek ve revâ görülen muâmele hususunda Her iki filimi çeken ve çekdiren şerefsiz zihniyetler arasında en ufak bir fark var mı, Onu da siz söyleyin gayrı!..
* * * * *
Asubaylar hakkında böyle muzâhir sözler etdiğim için Beni, asubayları savunan bir asubay zannetmeyin sakın! Çünkü değilim! Bu konuda bugüne kadar epeyi söz söyledim. Bugün mevcut olan vatan hâini zihniyetden bir şey talep etmiyorum! Ordumuzun “astsubay” dediğimiz askerleri, Anayasamıza göre gayri meşrûdur, gayri kânûnidir. Bu “uyduruk ” ve “ortada sandık” asker sınıfı bir an evvel ilgâ edilmelidir. Bu hakikâti, belgeleri ile birlikde yiğitce söyleyen ilk asubay da gene ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK oldum. 19 Ağustos 2016 Cuma günü neşretdiğim Açık Mektup isimli makâlem ile de Bu fikrimi dosda, düşmâna alenen ilan etdim.
* * * * *
Beyaz zâbitân heyetimiz; Şafak Bekcileri ve Anadolu Kartalları isimli filimlerde asubaylara yapdıkları muamelenin aynısını Ve hattâ Daha kötüsünü 1916 senesinde yapdılar. Yapdıkları bu şerefsizliği de 1969 senesinde yazdıkları bir kitapda itiraf etdiler. Makâlemizin bu kısmında ele alacağımız “pilot küçük zabitlik” konusunda biz, İşde, bu kitaba kalem batıracağız, inşallah.
* * * * *
Havâî (Kara Havacılık) Ordumuzda “Pilot Küçük Zâbit” Sınıfının Teşkil Edilmesinin Sebebi;
Kuvvâ-î Havâiyyemizde “küçük zâbit” denilen asker sınıfından “pilot” yetişdirilmesinin sebebini anlamak için fazla yorulmadık!.. Çünkü Merd-i kıptî şecaât arzederken sirkatin fâş eyler imiş ya!.. Genelkurmay Başkanlığımız işde, tam da böyle yapmış! Lâkin, Bu kan donduran “sirkati” fâş eylemeden evvel Askerî havacılığımız hakkında kısa bilgiler arz edelim.
* * * * *
Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın târihcesine bakarsanız, kuruluş senesinin 1911 olduğunu görürsünüz. İngiliz milletinin buhar gücünü keşfetmesi ile başlayan dünyâyı sömürme yarışı, Buhar makinesinden çok daha verimli ve kullanışlı olan “içden yanmalı motorun” icâd edilmesi ile birlikde Çok daha yeni ve çok daha acımasız bir nitelik kazandı... Pistonlu motoru icâd eden Amerika ve Avrupa devletleri; Ȃdem baba - Havva anamızdan beri insanlığın en büyük hayâlinden birisi olan uçmayı mümkün hâle getirdi. Avrupalı insanların “havadan ağır makine” ismini verdiği piston motorlu uçağı;
Ve dahi
* * * * *
Ve fakat
Çünkü bu seneye kadar girdiği iki Dünyâ Harbinde de askerî havacılık faaliyetlerini, Amerika’nın kara ordusu deruhde etdi. Üsdelik Amerika, Kendi müstakil hava kuvvetleri komutanlığını da ancak 1947 senesinde, şu kânun ile teşkil etdi.
* * * * *
Elin gevuru; Kendi hava kuvvetlerini teşkil etdiği târihde; kendi imâl etdiği “jet motorlu” uçakları uçuruyor idi... Fakat bizim her boku bilen hâin ve beyaz zâbitân heyetimiz ise; Hava kuvvetlerimizi kurduğu târihde; masabaşında kendi imâl etdiği “kağıtdan uçakları” uçuruyor idi!.. İçinde yaşadığımız 2017 senesinde de durum hâlâ aynı değil mi?..
* * * * *
Yüzbaşı Fesa ve Mülazim-ı evvel Yusuf Kenan beyleri pilotluk eğitimine gönderdiğimiz Ve dahi Havacılıkda Avrupa’nın en ileri devleti olduğunu zannetdiğimiz Fransa bile Kendi “müstakil hava kuvvetlerini” 1934 senesinde kabul etdiği "kânun" ile ancak teşkil edebildi. Lâkin gel gör ki; Uçak imâl etmek şöyle dursun, Satın alıp uçurduğumuz uçağın tekerinin cıvatasını bugün bile imâl edemeyen ahlâksız hava subaylarımız ise Bizim “müstakil” hava kuvvetlerimizi taa 1911 senesinde teşkil etmişler(!) Helâl olsun vallahi!.. Üsdelik,
Harbiye Nâzırlığındaki bir Paşa’nın imzâladığı bir kağıt parçası ile... Bu soysuzlar, Osmanlı Devletini babalarının çift öküzlü çiftliği zannediyorlar, zâhir!.. Yalan söylemenin de bir haddi, hududu olur da!.. Fakat hava kuvvetleri komutanlığımızın böbürgen ve fakat böbürgen olduğundan daha fazla sömürgen; Kurnaz ve fakat kurnaz olduğundan daha fazla ahmak subayları, Hava Kuvvetlerimizin kuruluş târihi konusunda had, hudud tanımamışlar! 27 Mayıs subay darbesinin karanlık ve kapuska kokulu rüzgârı ile ayakları yerden kesilen havacı subaylarımız, Masaya yumruğu vurmuşlar Ve dahi Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın 1911 senesinde teşkil edildiğine emir-gomuta zenciri içinde karâr vermişler. Bu kepâzelik şimdilik bir kenârda dursun! Biz şimdi gelelim, yirminci asırın ilk senelerinde Osmanlı Kara Ordusunun havâî faaliyetlerine... Kara Ordumuzda “küçük zâbit” denilen “ortada sandık” asker sınıfını, 1909 senesinde teşkil etdik. Zere, Asker, gitdiği yere kendi kânununu da götürür! Kânunu yok ise şâyet asker de yokdur, askerlik de yokdur.
Ağızlarını domaltarak; “1909 senesinden evvel kara ordumuzda küçük zâbitlik var idi” diyen “târih soytarısı” subay ve asubay meslekdaşlarımız, bugüne kadar tükürdüklerini yalamaya şimdiden hazır olsunlar!.. Asubay Tefrikası 6’nın bundan sonrakini terkip edecek dördüncü kısımında; Töre konuşacak, Han susacak! 1909 senesinden evvel Kara Ordumuzda “küçük zabit” denilen asker sınıfının mevcut olmadığını Bugüne kadar hiç görmediğiniz ve bilmediğiniz belgeler ile isbat edeceğiz, evvel Allah!..
* * * * *
Hava Ordumuzda “küçük zabit” dedikleri “ortada sandık” cinsinden asker sınıfının teşkil edilmesinin menhûs maksadını teşhir etmeden evvel, Târih konusunda bir iki kelâm kaynatmaya mecbûr kaldım.
Fakat bu vecize mefhûmu muhalifinden bakdığınızda, dünyânız değişebilir. İlimsiz kitap yazan kimi târih soytarıları; Bildiğimiz hakikâtleri, insanlığı kandırmak ve aldatmak için kullanmakdan utanmıyorlar. Bu sebepden dolayı ATATÜRK’ün târih konusunda irâd etdiği birkaç vecizini bu sayfaya misâfir edeceğim.
* * * * *
Târihimizi çarpıtarak kendilerine yağlı bir kemik bulmaya çalışan târih soytarıları Evvelâ, ATATÜRK’ün çakmak çakmak yakan şu gözlerinin içine bir baksınlar!.. Ve dahi Akabinde de Târih konusunda söylediği şu vecizleri bir okusunlar hele!.. “Herhangi bir târihi elinize aldığınız zamân, onun gerçeğe uygun olup olmadığına inanmak için istinad etdiği kaynak ve belgeler araştırılır. Bizim şimdiye kadar doğru bir millî târihe mâlik olamayışımızın sebebi târihlerimizin, hakikî okuyucuların belgelere dayanmaktan ziyâde ya birtakım meddahların veya birtakım kendini beğenmişlerin hakikât ve mantıktan uzak sözlerinden başka kaynak bulamamak bedbahtlığıdır.” Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal, 1924.
* * * * *
“Târih ne güzel aynadır! İnsanlar, özellikle ahlâkda gelişmemiş kavimler, en büyük mukaddes mefhumlar karşısında bile hasis duygulara tâbi olmaktan nefislerini menedemiyor. Târihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde âmil ve fâil olanların hâl, hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne de açık gösterir.” Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal, Anafartalar, 1915.
* * * * *
Becereksizliğini itiraf et, pişmân olma! Sonradan uydurma bir eser vücuda getirerek ertesi gün pişman olmaktansa, hiçbir eser vücuda getirmemek, beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal, 1931.
* * * * *
Ey Hayyâm! Sen hakikâtsin, lâkin sözlerin yalan! Tıpkı sen gibi, Havacı Osman hakikât, lâkin sözleri yalan!
Ne bilginler geldi, neler buldular! Mumlar gibi dünyâya ışık saldılar, Hangisi yarıp geçdi bu karanlığı? Bir masal söyleyip uykuya daldılar!
* * * * *
ATATÜRK’ün târih konusunda irâd etdiği muhteşem sözlerinden sâdece bir ikisini sizlere hatırlatdıkdan sonra İmdi, bu sözleri kim için söylediğini görelim. ATATÜRK’ün unvânını taşıyan Gâzi Üniversitesinin neşretdiği bir dergi var. Senede iki kere neşredilen ve ismi “Gâzi Akademik Bakış” olan bu dergide bilim adamlarımız makâle neşrediyorlar. Aşağıda söze konu bu derginin örütbağdaki sayfasını görüyorsunuz.
Birinci Cumhurbaşkanımız ATATÜRK’ün yukarıdaki bölümde okuduğunuz vecizlerinin bugün birinci muhatabı, Osman YALÇIN isimli havacı bir subaydır. “Gâzi Akademik Bakış” isimli derginin Aralık 2015 sayısında, Osman YALÇIN isimli “târih kasab”ı havacı öğretmen subayımız, bir makâle neşretdi; “Türk Hava Kuvvetleri Tarihinde Hava Okulu ve Harp Okuluna Geçiş Süreci.” Aşağıda gördüğünüz bu makâlesinde havacı Osman YALÇIN, iki hususda iki ucuz yalan yumurtalamış;
* * * * *
Osman YALÇIN isimli hava öğretmen bu beyaz subayımızın, kendinden olmayan “diğer” sınıf askerlere bakışını, bugüne kadar yazdığı makâlelerinden biliyoruz. Fırsatını bulsa “asubay” kelimesini sözlüğümüzden kazıyıp atacak kadar mutaassıb birisidir kendisi. Fakülte mezûnu, sonradan görme havacı Osman öğretmen;
Ya da Biliyor ise şâyet,
Târih şuurundan mahrum olması, "târih uğruluğu" yapmak için yanıp tutuşması bir yana; Elinden gelse, kendisinden başka askerlere bir yudum su vermeyecek tıynetde Ve dahi Diğerleri gibi her boku bildiğini zanneden öğretmen bir subayımızdır. Allah böylelerini düşmânımıza bile vermesin. Yukarıda gördüğünüz makâlesinde Havacı Osman YALÇIN, 2015 senesinde şöyle üfürmüş;
“Gedikli erbaş” dediği askerlerin “pilot” yapılmasını tartışmak, Havacı Osman’ın boyunu aşar!
Çünkü "Gedikli erbaş" (küçük zâbit)’ların pilot yapılmasına karâr veren 1916 senesinin Karacı zâbitân heyeti, Havacı öğretmen Osman YALÇIN’dan çok daha akıllı insanlar idi. Masa başında oturup 101 sene geriye bakıp da târih(!) yazdığını zanneden bu beyaz subayımızın kendisi, İstiklâl Harbinde portakalda vitamin bile değil idi. Fakat O günleri yaşayan dedesinden harbin ne demek olduğunu dinleyecek kadar akıllı olsa idi Ve hele de Genelkurmay Başkanlığının biraz sonra fâş eyleyeceğmiz kitabını okusa idi şâyet Böyle, börkenekden külsüz üfürmez idi... Doçent Doktor unvânı taşıyan “kitaplı” Osman YALÇIN, 1916 senesinde Osmanlı Ordusunda “gedikli erbaş” isimli bir asker sınıfı “mevcut olduğunu” iddia ediyor. Ben de Osman YALÇIN’ı bu iddiasını isbata dâvet ediyorum. Sâhil Güvenlik Komutanlığı emeklisi asubay olan ben, “kitapsız” Şükrü IRBIK ise 1916 senesi Osmanlı Ordumuzda “gedikli erbaş” isimli bir asker sınıfı “mevcut olmadığını” iddia ediyor Ve dahi Bu iddiamı da kânun ile bugün, burada isbat ediyorum. “Gedikli erbaş” tâbiri; Osmanlı askerî mevzuâtına 2717 sayılı şu kânun ile ilk kez 25 Mayıs 1935 Cumartesi günü hulûl eyledi.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz “erbaş” kelimesini de Birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK, Gene 1935 senesinde bizzat terkib etdi. Havacı Öğretmen Osman, biliyor musun bu hakikâti?
* * * * *
Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ. Yarbay Osman YALÇIN’ı tanıyanlar, bu adama söylesin! 1935 senesinden evvel ordumuzda “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi. Farkında olmaması anlarız, Bilmemesini de... Eğer bilmiyor ise şâyet, Bilmediği bu hakikâti ben Sâhil Güvenlik Şükrü IRBIK; bugün burada, Havacı Osman YALÇIN’ın burnuna dayıyorum. Nedâmet getirsin ve bu hakikât karşısında eğilsin! Fakülte mezunu olmasına rağmen subaydan daha da subay rengine boyanan Ve dahi Subay olduğu için Osman YALÇIN, bir asubaya teşekkür edemez, bunu biliyorum. Çünkü hakkı, sâhibine teslim etmek, ancak bilim ahlâkı olan insanların işidir. Fakat makâlemizin hemen altına bu konudaki nedâmetini itiraf etsin! Aksi takdirde, “gedikli erbaş” kelimesi konusunda “yalancı” yaftasını boynuna kendisi takacak. Ve dahi Söylediği bu ucuz yalan, Havacı Öğretmen Osman YALÇIN’ın peşini bırakmayacak, haberi olsun!..
* * * * *
“Gedikli erbaş” tâbirinden söz açılmış iken söyleyelim. Gedikli erbaş asker sınıfının ordumuza gayri meşrû olarak sokuşdurulmasının sebebini öğrenmek isder ise şâyet İki bölümden mürekkep şu makâlemizi okumasını Havacı Öğretmen Osman’a tavsiye ederim; “Gedikli Erbaş Sahtekârlığı”
* * * * *
Bugün, 29 Ekim 2017 Pazar. Saat, 01:20 Bu kısımdaki bilgileri buraya, bugün ekledim. Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ. Yarbay Osman YALÇIN’ın kim olduğunu az evvel öğrendim. Meğerse “târih uğrusu" bu subayımız, Hava Asubay Sınıf Okulu ikmâl sınıfından 1990 mezûnu tâze bir meslekdaşımız imiş! Kendisi gizlemiş! Fakat, bu hakikâti biz burada fâş eyliyoruz!
Hava İkmâl Asubay Osman YALÇIN,
Okumuş, subay olmuş! Kendisini tebrik ederim. Ancak ne var ki bu “eski asubay”, “yeni subay” arkadaşımız, Bilim adamı olamamış! Hava Harp Okulunun 1951 olan kuruluş senesini 1912 senesine tebdil etmekdeki hırsına bakılırsa, Yrd.Doç.Dr. Osman YALÇIN, Prof. olmayı kafasına koymuş! Fakat bu arkadaşımızın Yalanlar ile, yanlışlar bir yere kadar gidebileceğini anlamasının vakdi geldi! Subaylığa terfi etmiş “sâbık bir asubay” olarak; Daha kendi aslının târihini bilmeden Hava Harp Okulu’na “sahte târih” düzmeye tevessül edersen, işde böyle madara olursun! Şunu da söylemeye mecburum; Koz, kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş! Aslını inkâr edenin akıbeti berbâd olur! Böyle de bir durum var burada. Yazık, sana Osman YALÇIN! Hem de çok yazık!
* * * * *
Târih uğrusu zâbitân heyetimiz inkâr etmeye çalışsa da Aradan geçen tam 101 sene sonra Târihin bir hakikâti daha inşallah Ayna olup bize işin aslını gösderecek! Ordumuzun zâbitân heyeti de târihimiz konusunda böyle idi. Bizlere de kendi uydurdukları düzmece târihi yedirdiler. Fakat bu yalanları bugün artık yemiyoruz. Ve uydurdukları bu sahte târihlere karşılık olarak Bilimin aydınlık tokadını bu zâbitân heyetimizin suratlarına birer birer aşkediyoruz! Nasıl mı? Şöyle; 1911 senesinde kurulduğunu üfürdükleri “hava kuvvetlerimizin” o zamândaki ismi, Tayyâre Komisyonu idi. Harbiye Nâzırlığına merbut bir şubedeki masabaşında oturan bu komisyonun üyeleri, yapdıkları kağıtdan uçakları uçuruyorlar idi... Osmanlı Devletini yıkan 31 Martcı Mahmut Şevket Paşa’nın Harbiye Nâzırlığına denk gelen bu senelerde, havâî faaliyetlerimizi Berrî (Kara) Ordumuzun askerleri icrâ ediyorlar idi. Bir başka ifâde ile, Avrupalı Tomi’ler, Amerikalı Coni’ler;
Coni’nin ve Tomi’nin yazdığı havacılık kitaplarını daha tercüme etmek ile meşgul oluyorlar idi...
* * * * *
Nereye baksanız görürsünüz! İlk pilotlarımız Mülâzım bilmem kim, Yüzbaşı filan fısdık diye dağa-daşa, gaba gumaşa yazarlar.
Târihden şan, şöhret kahramanlık pâyesi aşırmaya, Devletden madalya, maaş, terfi kapışmaya gelince gözlerini kan bürüyen hâris ve beyaz zâbitân heyetimiz, Acap hiç merâk buyurdunuz mu? O vakitler “küçük zâbitân” dedikleri “asubayları”, niye “pilot” yapdılar?
* * * * *
“Küçük zâbit” dedikleri askerleri 1916 senesinde “pilot” yapmaya karâr vermelerinin esbâb-ı mucibesini anlayabilmek için İltifât buyurursanız şâyet, 1910’lu senelerin havacılığına şöyle bir nazâr eyleyelim. İnsanoğlunun “havadan ağır makine” dediği uçağı icâd etdiği günlerde Havacılık çok tehlikeli bir meslek idi... Uçmayı anlamak, uçağı öğrenmek ve tekâmül etdirmek için yapılan denemeler esnâsında Avrupa ve Amerika’da ölen mucit ve askerlerin sayısı belli değildir. Uçakları sınadıkları meydanlar, düşen uçaklarda ölenlerin cesetleri ile dolu idi. Kurban Bayramında açık salhâneye dönen memleketimiz Türkiye’dekine benzer manzaralar var idi, oralarda. Aynı senelerde, uçak imâl edeyim derken bizim memleketimizde bir tek vatandaşımız ya da askerimiz ölmedi. Tıpkı bugün cep telefonu, bilgisayar vs.’de hazıra konduğumuz gibi O senelerde de havacılığı Coni ve Tomi, icâd etdi, biz Türkler de hazıra konduk! Ben kendimi bildim bileli “kendi uçağını kendin yap” deyip dururuz. Bugün, içinde yaşadığımız 2017 senesinde bile "kendi uçağımızı hâlâ kendimiz yapamıyor isek" şâyet, Aslında bu konuda kelimeleri isrâf etmeye hiç lüzum yok demekdir. 1910’lu senelerde ilk uçağı icâd eden ve uçuran Coni’ler ve Tomi’ler, Bu tuhaf makinenin askerî maksatlar ile bir silâh olarak kullanılacağını çokdan idrâk etmişler idi bile... Bizim Harbiye Nâzırımız da Avrupa’daki bu gelişmeleri öküz-tiren mesâbesinde seyrediyor idi. 1911 senesinde “Tayyâre Komisyonu”’nu kağıt üzerinde teşkil etmek ile ahmak zâbitân heyetimiz, “Hava kuvvetlerimizi” kurduklarını zannetdiler! Fakat “çocuk doğurmak” ile “çocuk evlad edinmek” aynı şey olabilir mi, Allah aşkına? İlmini bilmediğin, imâl etmediğin uçağı uçurmak, bu senelerde çok tehlikeli bir iş idi. Tıpkı bugünkü trafik kazası haberleri gibi o senelerin gazeteleri de uçak kazasından söz eden haberler ile dolu idi. Avrupa’da, Amerika’da o senelerde havalanan uçakların çoğu tecrübesizlikden ya da arıza sebebi ile düşüyor idi. Henüz paraşütün dahi bilinmediği bu dönemde uçak yere düşünce de içindeki “pilotlar” ölüyor idi. Bu sebepden dolayı da bu senelerde uçak uçurmak mârifet ve fakat mârifetden daha çok cesâret isdeyen, yürek isdeyen bir iş idi. Kendi uçağımızı kendimizin yapması gerekdiğini anlayacak kadar da hamiyyetli ve akıllı zâbitimiz yok idi. İşde, Harbiye Nâzırlığımızın omuzu püsküllü garpperestiş zâbitân heyeti; Avrupa’nın “doğurduğu” havacılığı, tıpkı "evlatlık edinir" gibi, Osmanlı Devletinin çil çil altın lirası ile bu şartlar altında Avrupa’dan “satın almayı” mârifet belledi.
* * * * *
İmdi gelelim, Harbiye Nâzırlığımızın “küçük zâbit” dediği askerleri “pilot” yapmasının pinhân-ı esbâb-ı mucibesine... Asubayların bir zamânlar ordumuzda “pilotluk” yapdığından söz edilince, aklımıza hemen Vecihi gelir. Öyleyse, Osmanlı Kara Ordusundaki “küçük zâbit” sınıfının “ilk pilotu” olan Vecihi hakkında kısa bilgi verelim.
Vecihi (HÜRKUŞ), 1895 senesinde Üsküdar’da dünyâya geldi. 15 yaşındayken, 1910 senesinde Dersaadet (İstanbul) (Berrî) Küçük Zâbit (Orta) Mektebine kayıt yapdırdı. 12 Ağustos 1912 Pazartesi günü bu mektebden, üçüncü dönem olarak mezûn oldu. Vecihi efendi 17 yaşında iken “Piyâde küçük zâbit onbaşı” rütbesi ile Berrî (Kara) Ordumuzda takım komutanı olarak göreve başladı. Yukarıda gördüğünüz tavsırı; Piyâde Küçük Zâbit merhum Nurettin PEKER’in oğlu Sayın Orhan PEKER’i ziyâret etdiğim 16 Aralık 2016 Cuma günü kendisinden aldım. Balkan Harbine gönüllü olarak giden Piyâde Küçük Zâbit Onbaşı Vecihi efendi; Bolu Alayı Gerede Taburu 2’inci Bölüğünde, Kırklareli, Pınarhisar, Saray ve Çatalca’da takım komutanı olarak görevler yapdı. Pekiyi, Üsküdar’lı Vecihi efendi, havacı mı idi? El cevâp! Hayır, havacı değil idi. Çünkü; O senelerde Osmanlı Devletinde Hava Kuvvetleri olarak bilinen bir kuvvet komutanlığımız yok idi. 1913 senesinde Ordumuzda ilk kez başlayan havacılık faaliyetlerinde Küçük zâbit Vecihi efendi, “çavuş” rütbesi ile "gönüllü olarak" görev aldı. Kısa süreli makinist eğitiminden sonra 1914 senesinde Bağdat Cephesi 7’inci Ordu, 2’inci Tayyâre Bölüğünde “uçak makinisti” olarak göreve başladı. Mayıs 1915 senesinde, “çavuş” rütbesindeyken Yeşilköy Hava Mektebinde "gönüllü olarak" “pilotluk” eğitimine başladı. Pilotluk eğitimini başarı ile tamamlamasının akabinde “başçavuş” rütbesine terfi eden Vecihi efendi, Aralık 1916’da Kafkas Cephesi 7’inci Tayyâre Bölüğüne “pilot” olarak tâyin edildi. Cephede ve düşmân mevziileri üzerinde ve gerisinde başarılı keşif-gözetleme ve muharebe uçuşları yapdı. 26 Eylül 1917 Çarşamba günü Rasıdı Yüzbaşı Şükrü (KOÇAK) efendi ile bir Rus uçağını düşürdü. 08 Ekim 1917 Pazartesi günü uçurduğu keşif uçağı ile Rus av uçağını it dalaşına zorladı. Bu vuruşma esnâsında pilot Vecihi, başından yaralandı ve Erzincan Ovasına inmeye mecbur kaldı. Burada Ruslara esir düşdü ve Hazar Denizindeki Nargin Adasına sürgün edildi. Aşağıda, Vecihi efendiyi, esir kampında Rus askerler ile çekdirdiği zoraki hâtıra tavsırında görüyorsunuz.
Nargin adasındaki esir kampından kaçmayı başaran Vecihi efendi, İran üzerinden yürüyerek; yalın ayak başı gabak bir şekilde 13 Mayıs 1918 Pazartesi günü memleketine geri geldi. Bunu yapan bir zâbitimiz olsa idi şâyet Genelkurmay Başkanlığımız bu kaçış konusunda şimdiye kadar yüzlerce tefrikalık kahramanlık hikâyeleri düzdürür idi. Fakat “zâbit” olmadığı için Vecihi’nin bu muazzam kaçış mâcerâsını Fesat küpü ve beyaz “zâbitân heyetimiz" bugün bile utanmadan hâlâ inkâr etmeye çalışır. İran sınırından başlayıp Anadolu’yu, şarkdan garba kadar başdan başa yürüyerek kateden Vecihi efendi, İstanbul’a geldi ve Millî Mücâdeleye bırakdığı yerden devâm etdi. Bu ilimizin müdafaasını deruhde eden 9’uncu Tayyâre Bölüğünde “kıdemli başçavuş” rütbesi ve "avcı pilot" unvânı ile görevine tekrâr başladı. 30 Ekim 1918 Çarşamba günü Mondros Mütârekesini imzâlayan Osmanlı Devleti, Birinci Cihân Harbinde mağlup ilan edildi. Ordumuz silah bırakdı ve askerimiz terhis edildi. 31 Aralık 1919 Perşembe günü seferberlik sona erdirilince, 6 senelik mecburî hizmetini tamamlayan Vecihi efendi;
Ve dahi
* * * * *
Ve dahi
1919 senesinde Berrî (Kara) Ordumuzdan terhis edildi...
Çünkü, 1909 Nizamnâmesine göre mecburî hizmetinden sonra ayrılan "küçük zâbitânın" emekli olma hakkı yok idi.
Tıpkı, Sokakda donarak öldüğü o soğuk Mart gecesinin sabâhında, Cebinden 5 guruş para çıkmayan “üçüncü sınıf sinema emekcisi” Yadigar EJDER gibi... Ey Ali Fehamoğlu gâzi pilot küçük zâbit kıdemli başçavuş Vecihi HÜRKUŞ! Duy beni! Bu vatan topraklarında senin ve Yadiğar EJDER’in kaderi Varlıkda değil fakat yoklukda birleşdi! Evvela rûhunuz şâd olsun, Sonra da haberiniz...
* * * * *
Üsküdar’lı “pilot küçük zâbit” Vecihi ile biz asubaylar haklı olarak gurur duyarız. O’ndan sitâyiş ile bahsetmeyi de kendi mesleğimiz için bir iftihâr vesilesi biliriz! Peki,
Daha doğrusu,
Zâbitân heyetimiz bu kadar mert, bu kadar cömert, bu kadar alicenâp, bu kadar vatansever mi idi? Şan, şöhret paypaylamaya gelince gözlerini kan bürüyen bizim beyaz zâbitân heyetimiz “Piyâde küçük zâbit çavuş” Vecihi efendiyi; Evvelâ niye “tayyâre makinisti”, Akabinde niye “pilot” yapdılar dersiniz?..
* * * * *
* * * * *
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Binbir derde düşer, canlarından bezerler. Öyleyken, ne tuhafdır, yine de övünür, Onlar gibi olmayana adam demezler.
* * * * *
23 Temmuz 1919 Çarşamba günü Erzurum Kurultayını küşâd ederken Mustafa Kemâl, şu harika vecizi söyledi; “Târih her milletin kanını, hakkını, mevcudiyetini hiçbir zamân inkâr edemez!” Bizim bu makâlemize konu etdiğimiz hususda da Târih, bir milletin değil fakat Küçük zâbit denilen askerlerin kanını, hakkını ve mevcudiyetini inkâr edemedi. Tam 101 sene evvel târihde vuku bulan Ve dahi Tam 48 sene evvel târih kitabında ölüm uykusuna yatırılan bir hakikât daha Bugün, burada Eski Tüfek’in kaleminde tekrâr hayât buldu!
* * * * *
Uğruların vay hâline!.. Târih, böyledir işde! Eğrisi ile doğrusu ile bir gün gelir, kendini teşhir eder! 27 Mayıs subay darbesinin hava gazı ile cezbeye tutulup Şöhret orgazmı olan beyaz zâbitân heyetimiz, Genelkurmay Başkanlığının arşivindeki belgeleri incelediler Ve dahi 1969 senesinde bir kitap neşretdiler. Bu kitabın adı “Birinci Dünya Harbi - IX’uncu Cilt, Türk Hava Harekâtı” Târih yazar uzmanı dedikleri Em.Hv.Kur.Alb. İhsan GÖYMEN’e yazdırdıkları işbu kitabı;
Ve dahi
Bu kitabda yer alan bilgilerin ve hakikâtin asıl sâhibi Genelkurmay Başkanlığımız oluyor.
Bu kitabın aşağıda gördüğünüz sayfalarında, Vecihi (HÜRKUŞ) efendi’nin unvânının “pilot astsubay” olduğunu söylemişler. Târihi inkâr edecek değiller ya! Öyle de yapmışlar. Ancak ne var ki Genelkurmay Başkanlığımızın üfürdüğü bu iki kelimede bile bir yanlış var. O da şudur; “Pilot” tâbiri doğru da. Bu senelerde ordumuzda “astsubay” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi ki! Siz beyaz zâbitân heyeti; Bu kitabı yazan(!) “albay” İhsan GÖYMEN’den bahserderken “miralay” diyor musunuz? Demiyorsunuz!.. Öyle ise şâyet, 1917 senesinden bahsederken de; 1909 Nizamnâmesine tevfikan “küçük zâbit” dediğiniz Vecihi efendi’ye de siz, “astsubay” diyemezsiniz! Terbiyesizliğin âlemi yok! Hangi renk ve cinsden olursa olsun, her guş, kendi yuvasına aitdir! Sen, bu yuvanın garga guşunu alıp kendi keyfine göre şu gartal guşunun yuvasına goyamazsın! Kendi zamânına ait olan bir tâbiri, başka bir zamân zarfında da kullanamazsınız! Bu cümleden olmak üzere, Her tâbir, kendi zamân zarfında mazrûfdur! Bu sözü ilk kez, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK söylüyorum! Bilmeyenler de ilk kez öğrensin!.. “Astsubay” dedikleri bu “ortada sandık” ve “ucube” tâbiri Genelkurmay Başkanlığımızın sahtekâr subayları, 1951 senesinde uydurdular. Bunu da öğrensinler artık!.. 1969 senesinde yazdığın kitapda şâyet sen 1917 senesinden bahsediyor isen; Vecihi efendi’ye “astsubay” değil fakat ”küçük zâbit” demeye mecbursun. Bu ince mevzuyu bir kenâra bırakalım Ve dahi Aşağıdaki şu sayfada yazılan acı ve fakat bir o kadar da dehşet verici bilgilere bakalım.
Bu makâlemizin asıl konusu, Aşağıda gördüğünüz şu sayfada gizli...
Münevver dediğin O’dur ki; Herkesin okuduğunu okuya Ve fakat Herkesin okuduğundan, hiç kimsenin anlayamadığını anlayabile!
1916 senesine kadar sâdece zâbitândan pilot yetiştiriyorlar idi. Düşen uçaklarda da tabii olarak hep zâbitimiz şehid oluyor idi. Genelkurmay Başkanlığımızın 1969 senesinde yazdığı kitabın yukarıdaki sayfasında gördüğünüz bu cümleler, Aynı zamânda şu acı hakikâtin itirafıdır;
* * * * *
Bize yıllardır yedirilen bir ezberi daha bugün, burada bozduk evvel Allah!.. "Makbûl" asker olduğumuz için “pilot” yapmamışlar Asubayları! Biz “küçük zâbitân” kendimizi; Çevirdiğimiz askerî havacılık foliminin “esas oğlanı” zannediyor idik! Ne acıdır ki; Tehlikeli sahnelerde zâbitân heyetimizin yerine “ölmesi” için oynatdığı “ikinci sınıf figüran” imişiz meğerse!..
* * * * *
Makbûl mü yâ Rab, yoksa maktûl mü?
11 Temmuz 2017 Salı günü neşretdiğimiz Asubay Tefrikası 4: Erlikden Harp Okulu Komutanlığına isimli makâlemizde şöyle demiş idik; “Türk Ordusunun asubay denilen askerinin kellesi, Subayının kellesinden daha mı ucuz?”
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Asubay Tefrikası 6-2 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Asubay Tefrikası -6-‘nın birinci kısmını teşkil eden makâlemiz ile; Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının kimler olduğuna dâir Epeyi bilgi edinmiş idiniz. Lâkin, Kırmızı buğday niyetine tarladan değil fakat Dağarımızdan binbir emek ile derleyip de İrili ufaklı binlerce kelimeyi sabır değirmeninde şevk ile un eyleyerek Bunca zamândan beri sinemde biriken ter ile yoğurdukdan sonra Ekşi mayalı, mis kokulu çıtır ekmekler pişirip Agaya beleş! düsturu ile kapınıza kadar bilâ ücret ulaşdırsak da Varın, siz o makâlemizdeki kelimelerin hiçbirisine kulak asmayın! Asubay Tefrikası -6-‘nın ikinci kısmını terkip eyleyen işbu makâlemizde, Aslında bugün sâdece bir tek bilgi öğreneceksiniz, inşallah! * * * * *
Asubaylığın teşkil edilmesindeki sinsi maksadı fâş eylemek, bu makâlemizin elbetde yegâne hedefi değildir! Özü itibârı ile bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak tesmiye etdiğimiz askerlerin, Memleketimizin en çok aldatılan vatandaşları olduğunu belgeleri ile gözler önüne sermek sûreti ile Asubayların aldatılmasının perde arkasını tam olarak görmek Ve dahi “Gedikli” isimi verilen asker sınıfının donanmamızda teşkil edilmesindeki gizli maksadı ortaya çıkartmak için yazdığımız bu makâlemiz aynı zamânda; “Astsubay” denilen asker sınıfının ordumuzda teşkil edilmesine karşı duran dar kapsamlı bir “reddiye”’dir.
* * * * *
Ellerini açıp başını göğe doğru çeviren Oğuz Kağan İkibinikiyüzyirmibeş sene evvelinden şöyle duâ etdi;
Ulu Tengri! Gök Tengri! Gözel Tengri; Türk toprağında hürler yaşasın! Ȃdâlet hüküm sürsün sâdece! Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki Fakirlik suç sayılsın!
Türk atası Oğuz Kağan;
Gök Tengri’ye işde, böyle yalvardı!
|
* * * * *
Kendisini ziyârete gelen Romanya Dış Bakanı Vicktor Antonesko ve hanımı şerefine yemek vermek için 16 Mart 1937 Salı akşamı Ankara Park Otele giden Birinci Cumhurbaşkanı ATATÜRK, Yemekler yenir iken sohbetin koyu bir deminde Romanya’lı misâfirlerine şöyle dedi.
|
* * * * *
Ve dahi
Peki,
Bizim devletimizin kimi adamları ve zâbitânı, “Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere geçen asırlarda;
Ve daha da mühimi
Bu suâllerin cevâbı da işbu makâlemizin “ast” başlıkları olacak, inşallah!
Asubay Tefrikas -6-‘nın ikinci kısmını terkip eden konumuza sayfalar dar geldi.
Bu sebepden dolayı ikinci kısmı üç “ast” başlık altında neşredeceğiz.
Bunlar;
Eski Tüfek’den bugünlerde, buralarda öğreneceğiniz bilgiler karşısında
Şaşırmakdan da öte,
Afallayacaksınız!..
* * * * *
Asubay dedikleri asker sınıfının ihtiyâçlar silsilesindeki yerini anlamak için
İltifât buyurursanız şâyet
Evvelâ Deniz Asubaylığının ordumuzdaki târihine doğru ve kısaca bir nazâr eyleyelim.
Genelkurmay Başkanlığı MSB diyor ki; Berrî (Kara) Ordumuzu, M.Ö. 209 senesinde teşkil etdik.
Bahrî (Deniz) Ordumuzu, 1081 senesinde teşkil etdik. |
Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi, 1776 senesinde teşkil etdik. Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiye”’yi de 1834 senesinde teşkil etdik. |
Harp Okullarımız hizmete açılmadan evvel Osmanlı Ordularımızda iki sınıf asker mevcut idi;
1. Nefer (Gönüllü/Kur’alı) 2. Zâbit (Alaylı)
|
Aynı cümleden olmak üzere gene bu târihlere kadar komutanlarımızın hemen hepsi “alaylı” idi.
Erlikden terfili başkomutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız,
Asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu...
Üç kıtayı yurt, denizleri göl eyleyen devletimizin yüzölçümü, 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi.
Fakat, şu tuhaflığa bakınız ki;
Avrupa devletlerinden örnek aldığımız “harp okullarının” memleketimizde açılması ile birlikde,
Berrî ve bahrî ordularımız, muharebelerde düşmân karşısında peşpeşe mağlub edilmeye başladı.
Ve bu sözde ve şâibeli “garblılaşma” neticesinde bir şey daha oldu;
Ordumuzda çok tehlikeli bir “sınıflaşma” ve “kastlaşma” başladı...
Açdığımız her yeni asker mektebi, kendine özgü yeni ve ayrı asker sınıfları doğurdu!
“Er ve zâbit”’den müteşekkil Osmanlı Devletinin iki sınıflı kavi ordu yapısını
İlk defâ teşkil etdiğimiz “gedikli” sınıfı ile 1890 senesinde, Bahrî ordumuzda bozduk!
İlk defâ teşkil etdiğimiz “küçük zâbit” sınıfı ile de 1909 senesinde, Berrî ordumuzda bozduk!
Peki,
Ordularımızın iki sınıflı sağlam bünyesini bozmak bahâsına icâd etdiğimiz bu “ara sınıf” askerleri,
Paslı bıçak gibi ordumuzun döşüne saplayan beyaz zâbitân heyetimizin,
Bu “ara sınıfları” peydahlamasındaki gizli maksadı ne idi?
* * * * *
Gülgûn şarap, gül kokulu güzeller, yeşil çimen, bir somun da ekmek dedin hep;
Ey Hayyâm! Sana ayyaş diyenler utansın! Sen, güzel adammışsın be!
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;
Bana sapık, dinsiz der durursun.
Peki, ben ne görünüyorsam O’yum:
Ya sen? Ne görünüyorsan O musun?
* * * * *
Ordularımızdaki bu tehlikeli “kastlaşmanın” sebebini anlamak için
Evvelâ ordularımızdaki “sınıflaşmayı” ve bu sınıflaşmanın getirdiği “bölünmeyi” anlamalıyız!
Bölünmeyi iyi olarak anlar isek şâyet bölünmenin sebebi de kendiliğinden zuhûr eyleyecek, inşallah!
Ordumuzun kaşar dilimi gibi ince ince ve “sistemli” olarak sınıflara bölünmesini fâş eylemeye
Benim de eski bir mensûbu olduğum Donanmamız (Deniz Kuvvetleri) ile başlayalım...
* * * * *
A. Donanmada “Gedikli”, “Gedikli Zâbit” ve “Küçük Zâbit” Sınıflarının Teşkil Edilmesinin Sebebi;
Donanmamıza “kastlaşma” ve “bölünme” getiren ilk tâbirât da târih sırasına göre şunlar;
Bu tâbirâtı donanma ıslâhımıza dâhil eden Nizâm/Kânunnâmeler de gene târih sırasına göre şunlar;
1. 1701 Donanma Kânunnâmesi,
2. 1792 Donanma Kânunnâmesi,
3. 1890 Gedikli sınıfı Nizâmnâmesi,
4. 1913 Efrâd, Küçük Zâbit ve Gedik Zâbit Nizâmnâmesi.
* * * * *
İsimlerini yukarıda zikretdiğimz Donanma Nizâmnâmelerini târih sırasına göre şöyle bir görelim hele!..
1701 Donanma Kânunnâmesi;
Bahriyemize özgü olan “gedik” tâbirine ben ilk kez, donanmamızın ilk kânunu olan 1701 Donanma Kânunnâmesinde rastladım. Bu kânunnâmede “nefer”, “aga”, “reis”, “ümerâ”, “zâbit”, “gedik” ve “donanma gedikli zâbitliği” tâbirâtı var. Bu dönemde donanmamızda mektep henüz yok idi. Mekteb olmadığı için gemi tayfasının handiyse tamâmı okuma-yazma dahi bilmiyor idi. Gemicilik mesleği “usda-çırak” esâsına göre ezbere öğreniliyor idi. 1701 Kânunnâmesinden de anlaşılacağı üzere “gedikli” ve “gedikli zâbit” tâbirâtının donanmamız ıstılâhına 1701 senesinde girdiğini görüyoruz. Bu kânunda ”gedik”lerin ne olduğu ve bu “gedik”lerde hangi “zâbit”’lerin görev yapacağı açıklanmış. Fakat o dönemde donanmamız tayfası arasında henüz belirgin bir “sınıflaşma” yok! Bir başka ifâde ile “gedik”lerde görev yapan “zâbit” tayfasının tamamı, tek sınıf olarak teşkil edildi.
Bu dönemlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfa,
Kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” olabiliyor idi.
Buna en güzel örnek ise “palabıyık” lakablı Cezâyirli Gâzi Hasan Paşa’dır.
Tekirdağlı bir tüccarın âzâd etdiği bir köle olan
Ve dahi
Cezâyir’deki korsan gemilerinde tayfalık yapdıkdan sonra
1761 senesinde Osmanlı donanmasında “kalyon kaptanı” olarak gemiciliğe başlayan Hasan,
Kaptan-ı Deryâ (Deniz Kuvvetleri Komutanı)’lığa kadar terfi edebilmiş idi.
* * * * *
“Gedik” ve “gedikli” kelimelerinin anlamını öğrenmek için de sözlüğe bakdık!
TDK, ilk Türkce sözlüğünü 1944 senesinde neşretdi. Bu sözlüğümüze göre “gedik” ve “gedikli” ne demek imiş, buyurun görelim;
Hazır, TDK’ya gitmiş iken bir de “asubay” kelimesine bakalım dedik!
Çift “s” ile yazıldığına bakmayın siz!
Cumhuriyetimizi;
"Asubay" kelimesini 1944 senesinde TDK sözlüğüne böyle çift “s” ile yazan gerzeklerin;
Ve dahi
|
* * * * *
Gedikliler ve Ȃdem SERT isimli makâlemizde 17 Şubat 2017 Cumâ günü fâş eylemiş idik!
Bu hakikâti bugün burada bir kez daha tekrâr edelim. Gerek 1701, gerekse aşağıdaki bölümde bahsedeceğimiz 1792 Donanma Nizâmnâmelerinden ortaya çıkan çarpıcı hakikât şudur;
Bugün “çavuş” ve “başçavuş” olarak bildiğimiz ve "astsubay" sınıfına özgü olan “rütbe isimleri”, bu kânunnâmelerde “gedikli zâbit” sınıfına dâhil olan tayfaları temsil ediyor idi. Bir başka ifâde ile Deniz Kuvvetlerimizde bugün “subay ve asubay” olarak bildiğimiz asker sınıflarının her ikisi de 1701 ve 1792 kânunlarına göre “gedikli zâbit” idi.
Bugünkü mevzuâtımızda “astsubay” dediğimiz biz askerlere “gedikli” diyerek tahkir ve tezyif etmeye yeltenen târih câhili, yalancı, bölücü ve şerefsiz subaylarımız bu hakikâti öğrensinler!
|
* * * * *
1792 Donanma Kânunnâmesi;
Osmanlı Donanmasına çeki düzen veren ikinci kânunnâme ise 1792 kânunnâmesidir. “Gedikli” kelimesine de ilk defâ bu kânunnâmede rastladım. 11 Temmuz 1792 târihinde meriyyete konulan bu kânunnâme ile donanmamızda ilk kez bir sınıflaşma başladı. Bunun sebebi de 1776 senesinde “hendesehâne” ismi ile ilk bahriye mektebinin teşkil edilmesi ile birlikde donanmamızda “mektebli zâbit” döneminin başlamasıdır. “Hendesehâne”den mezûn olan zâbitânın gemilerde göreve başlaması ile birlikde, donanmadaki tayfa sınıflarından birisi bu kez “zâbit” ya da “gedikli” olarak tesmiye edildi. Buradaki “gedikli” kelimesinin anlamı ise bugünkü “muvazzaf” kelimesinin ta kendisidir. 1792 Donanma Kânunnâmesi ile tayfalar, aşağıda görülen dört sınıfda tasnif edildi;
Yukarıda söz etdiğimiz donanma tayfalarından;
Birinci sınıfa dâhil olanlar “gedikli (dâimî)” bugünkü anlamı ile “muvazzaf” tayfa,
Diğer üç sınıf ise “muvakkat (geçici/mevsimlik)” bugünkü anlamı ile “sözleşmeli” tayfa idi.
“Gedik” ve “zâbit” kelimelerinin 1792 senesinden sonra meriyyete konulan nizâmnâmelerde “zâbit gediği” ve “gedikli zâbit” şekline tebdil olunarak bugünkü “gedikli zâbit” tâbirine evrildiğini görüyoruz.
* * * * *
Yeri gelmiş iken târih uğrusu zâbitânımızın yapdığı bir târih sahtekârlığını burada teşhir edelim. Bugün bildiğimiz “subay” sınıfının bir zamânlar “gedikli zâbit” olduğunu beyaz subaylarımız hep inkâr ederler. Bakınız, aşağıda iki kitabdan sayfalar var. Donanma gedikli zâbitliğinden bahseden soldaki kitab, bir doktora tezi olarak yazılmış. Bu bilim adamı, kaynak olarak aldığı makâlede ne gördü ise aynısını kitabına almış.
Fakat sağ tarafda gördüğünüz kitabı Genelkurmay Başkanlığımız, Naci ÇAKIN ve Nafiz ORHON isimli emekli iki zâbitine yazdırmış.
Şöyle bir mukâyese ediniz, bakalım!
Her iki kitabı yazan şahıslar; bu sayfalardaki bilgiyi, kendisi emekli bir bahriye zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretdiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden almış.
Fakat beyaz zâbitân heyetimiz, nasıl da âdice bir “târih uğruluğu” yapmış, yukarıda siz kendiniz görünüz!
Ordumuzun “Gedikli Erbaş” isimli asker sınıfı hakkında Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği tezgâhı
Gedikli Erbaş Sahtekârlığı isimli iki bölümlü makâlemiz ile 09 Ocak 2015 Cuma günü fâş eylemiş idik!
“Gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtının Türkce söz dağarımızdan silinmesi konusunda Türk Dil Kurumu ve Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği çok sinsi bir kumpas var ki,
Bu tezgâhı çevirenlerin etinden et kopartacağımızı da bilsinler!
* * * * *
Çavuş Mustafa Kemâl! isimli makâlemizde 09 Mart 2016 Çarşamba günü ile fâş eyledik! Kara Harp Okulu talebelerine “sınıf çavuşu” ve “sınıf başçavuşu” gibi rütbeler veriliyor idi. 1889 senesinde Pangaltı’daki Harbiye Mektebine kayıt olduğu gün Mustafa Kemâl efendi de sınıfının “çavuşu” oldu.
Aynı durum Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)’nde de mevcut idi. 1897 senesinde yapılan bir düzenleme ile günlük faaliyetin müfredâta uygun olarak tatbik edilmesine yardımcı olması için her sınıfın kâbiliyetli talebeleri arasından birer “sınıf onbaşısı” ve “sınıf çavuşu” tefrik edilir idi. Beyaz subaylarımızın tertiplediği Deniz Harp Okulunun “resmî ve fakat düzmece” târihcelerinde bunlardan tek kelime bahsetmezler.
Yukarıda gördüğünüz bilginin kaynağı da Şakir BATMAZ’ın 2002 senesinde hazırladığı şu doktora tezidir.
* * * * *
Donanmamızın başına tüneyen soyu bozuk beyaz zâbitânımız;
Zamâna yayarak sinsice çıkardıkları elvân çeşit kânun ile
Donanma ordumuzu “sistemli” bir şekilde, birbirini anlamayan, sevmeyen ve güvenmeyen sınıflara böldüler.
Vatan hâini ve garbperest beyâz zâbitân heyetimizin sokduğu bu fitne ve irticâdan sonra
Osmanlı Donanması denizlerde bir daha gâlibiyet yüzü görmedi...
Donanmamızın şanlı târihindeki o ihtişâmlı günlerine tekrâr dönmesinin biricik şart vardır; Yekpâre ve sınıfsız orduyu esâs alan 1701 Donanma Kânunnâmesini ihyâ etmek! |
Donanma Gediklisine dâir olarak bu bilgiyi ben,
Kendisi de bir donanma zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden iktibâs eden kitaplardan aldım.
Donanma târihimiz hakkında çok kıymetli bilgiler ihtivâ eden ve eski türkce yazılmış 8 sayfalık bu makâleyi,
Bugüne kadar 105 sene geçmesine rağmen Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız bugüne kadar hâlâ Türkceye tercüme etmedi.
* * * * *
Donanmamızın zâbit hâricindeki asker sınıflarını doğru ve tam olarak anlayabilmek için
Konuya girmeden evvel üç hususda doğru bilgileri fâş eyleyelim. Bu konularımızın başlıkları şunlar;
1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.
2. “Gedikli zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.
3. “Küçük zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.
* * * * *
1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri;
1792 kânunnâmesini hâriç tutar isek şâyet donanmamızda “gedikli” isimli asker sınıfı, ilk kez 1890 senesinde ihdâs edildi. 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, 1850’lerde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. Bunun sebebi de Osmanlı Bahrî ve Berrî ordularında kur’a esâsına dayalı “mükellef” askerliğin başlamasıdır.
Osmanlı donanmasında 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, "mükellef" askerliğin ihdâs edilmesi ile birlikde 1846 senesinde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. İşde, bu sebepden dolayı 1890 senesine kadar Bahrî ordumuzda aşağıda gördüğünüz şu iki sınıf bahriye askeri mevcut idi;
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf (Alaylı/Mektebli) Zâbit
Bu iki sınıf askerin bugünkü sınıflarını, biliyoruz; “Zâbit ve Er." 1890 senesinde meriyyete konulan nizamnâme ile,
Donanmamızda “zâbit ve efrâd arasında” olmak üzere “gedikli” ismi ile “orta kademe” yeni ve "üçüncü" bir asker sınıfı ihdâs edildi.
1890 Nizamnâmesinin irâde buyurulması ile birlikde, bu seneye kadar donanmanın (dâimî, muvazzaf) askerlerini târif eden “gedikli” kelimesi yeni bir anlam kazandı. Beyaz zâbitân heyeti, “gedikli” kavramından “zâbit” rütbelerini ayırdı. Ve böylece zâbitân heyetimiz, “gedikli” olarak anılmakdan kurtuldu! “Gedikli” unvânını; tıpkı zâbit gibi muvazzaf olarak çalışan, zâbitin yapdığı her işi yapan hattâ yapmadığı işleri de yapan ve “çavuş, başçavuş” gibi rütbeleri de kapsayan bu yeni sınıf donanma askerlerinin sırtına yükledi. 1890 senesinde bu “gedikli” sınıfı, bugünkü anlamı ile “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. Bu sınıfın akibetini, makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde anlatacağız.
* * * * *
1890 Nizamnâmesinde çok sayıda “gedikli” kelimesi var. Ve fakat “gedikli zâbit” tâbiri hiç yok! Bu nizamnâmeyi hazırlayan donanma zâbitân heyeti nuh demiş, peygamber dememiş. Ve “gedikli” kelimesi ile “zâbit” kelimesini bir kez bile olsun yanyana kullanmamışlar! Gerek 1701, gerekse 1792 Donanma nizamnâmelerinde Osmanlı Donanma gemilerininin “dâimî/muvazzaf” tayfasını târif etmek için “zâbit” kelimesi ile aynı anlamda kullanılan “gedikli” tâbirinin, 1890 nizamnâmesi ile sinsice bir “ameliyata” tâbi tutulduğunu ve “zâbit” tanımından dışlandığını görüyoruz.
1890 Gedikli Nizamnâmesinin bir özelliği daha var; “zâbit” anlamına gelen “gedikli” tâbiri ile “zâbit” tâbiri arasındaki anlam bağını kopartdılar! Osmanlı Donanmasında kullanılmaya başlandığı senelerden beri gemilerin devâmlı çalışan tayfasını târif etmek için hem “gedikli” hem de “zâbit” sözcükleri kullanılır idi.
Fakat 1890 Gedikli Nizamnâmesi ile;
1890 Gedikli Nizamnâmesi ile böylece;
Donanmamıza özgü tâbirât olan “gedikli” ve “zâbit” kelimeleri üzerinde yapılan “ameliyatı” şöyle özetlemek mümkün.
1701 senesinden beri donanmamızda anlamdâş olarak yek diğerinin yerine ya da birlikde kullanılan bu iki tâbiri donanma zâbitânımız, tam 190 sene sonra birbirinden ayırmış;
Ve dahi
Lâkin,
Hakikâtin er ya da geç, kendini teşhir etmek tıyneti vardır, değil mi?
Şahsen ben, hakikâtin kendisi olmasam da
O hakikâtin "sesi" olarak fâş eylemeye mecburum!
İşde,
Zamân, şimdi teşhir zamânıdır!
Kânunnâmemize girdiği 1701 senesinden beri Donanmamızda tam 190 sene birlikde yaşayan “gedikli zâbit” zencirini Vatan hâini ve bölücü beyaz zâbitân heyetimiz, 1890 senesinde kırdılar. |
Kırdıkları “Gedikli Zâbit” zencirinden de ortaya aslında; “tek gövdeli ve fakat iki başlı” şöyle iki sınıf asker çıkartdılar! |
Donanmamızın beyaz zâbitân heyeti, derenin guşunu, o derenin daşı ile vurmuşlar! Helâl olsun vallahi!..
1890 Gedikli sınıfı nizamnâmesi ile donanmamıza kazandırılan(!) bir tâbir daha var; “sergedikli” ya da “başgedikli.” Gediklilerden fevkalâde hizmet edenlerin “sergedikli/başgedikli” rütbesine terfi ettirileceği, bu sayının da 10’u geçemeyeceği yazıyor. Bir başka ifâde ile “sergedikli/başgedikli” rütbesi, donanma “gedikli” sınıfına dâhil olan muvazzaf askerlerin en yüksek rütbesi idi.
* * * * *
2. “Gedikli Zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri;
Donanmamız “gedikli zâbit” sınıfı hakkında 1913 ve 1914 senelerinde olmak üzere iki kânun tertip edildi.
a. 1913 senesinde teşkil edilen Gedikli Zâbitlik;
Deniz Kuvvetlerimizde bugün “astsubay” unvânı ile bildiğimiz asker sınıfının, “resmî ve düzmece” târihcelerde 1890 senesinde teşkil edildiği söylenir. Bize de böyle yutdurmaya çalışırlar. Fakat asubaylığa nüve teşkil ilk mektebin târihini biraz daha gerilere götürmek mümkün. Deniz Kuvvetlerimizin “târih uğrusu” beyaz subayları bu hakikâti çok iyi bildikleri hâlde deniz asubaylığının târihini 1890 senesinden başlatırlar. Konuyu uzatmamak için ve “şimdilik” şerhi ile bu meseleyi bir kenara bırakalım. Ve Deniz Kuvvetlerimizin “resmî ve fakat uydurması” 1890 senesi ile yolumuza devâm edelim.
1890 senesinde teşkil edilen ilk “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1913 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli” sınıfı ikinci kez teşkil edildi.
1913 nizamnâmesi ile teşkil edilen “gedikli” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil idi. Coni ordusunda “warrant officer” denilen asker sınıfının ta kendisi idi.
Bir senelik tecrübeden sonra, 1915 senesinde tatbikata konuldu. 1429 sayılı sayılı kânun ile de bu “gedikli zâbit” sınıfı 1929 senesinde lağv edildi.
Sebebi mi? Gâyet basit!
Beyaz zâbitân heyetimiz, gedikli zâbitânı kendileri için çetin bir rakip gördü de ondan...
İşde, belgesi...
İslâmiyeti kabul etdikden sonra bir gün Hz. Ömer (ra) şöyle der; ''Cahiliye döneminde yaptığım iki şey vardır ki hatırladığımda birisi beni güldürür, diğeri ise ağlatır!
|
|
Bilge bir subay olan ve deniz târihimiz hakkında kıymetli kitaplar yazan emekli Tümamiral Afif BÜYÜKTUĞRUL;
Ve dahi
|
Bugüne kadar yazdığı târihce kitaplarında kimi târihci asubay meslekdaşlarımızın bizlere;
“Astsubay”, “Küçük zâbit” Ya da “Gedikli küçük zâbit”
Diye yutdurmaya tevessül etdiği soldaki resimde gördüğünüz "ispaletli" ve "kılıçlı" bahriye askeri aslında, Sayın BÜYÜKTUĞRUL’un 1967 senesinde yazdığı kitabın yukarıda gördüğünüz 52’nci sayfasında bahsetdiği "Zâbit" sınıfına dâhil olan Ve dahi 1492 sayılı kânun mucibince 1929 senesinde tasfiye edilen “bahriye gedikli zâbitliğinin” son temsilcisidir. |
Bahriye gedikli zâbitlik konusunda bizim beyaz zâbitân heyetimizin yapdığı bu alicengiz oyununa bakınca,
Benim de aklıma şimdi, Hz. Ömer (ra)'in yukarıda okuduğunuz şu hazin kıssası geliverdi...
İngiliz Bahriyesi’nden aşırdıkları “Gedikli Zâbitliği” bizim beyaz zâbitân heyetimiz, İyi taraflarını guşa çevirdikden sonra kendi bahriyemizde teşkil etdiler.
Fakat kendi elleri ile yapdıkları bu asker sınıfını beyaz zâbitânımız; Sırf kendilerine rakip olarak gördükleri için gene kendi elleri ile yediler.
Sadr-ı âzam daşşağından düşme bizim bahriye zâbitânımız;
Ve dahi
İşde bu sebepdendir ki bahriye zâbitân heyetimiz; Dikensiz gül bahçesine çevirdikleri Deniz Kuvvetlerimizde 1929 senesinden beri tam anlamı ile tatlı bir saltanât sürüyorlar...
|
b. 1914 senesinde teşkil edilen "Küçük Zâbitlik" ve "Gedikli Zâbitlik";
1914 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile Osmanlı Donanmasında;
“Küçük zâbit” ve “gedikli zâbit” sınıfının her ikisi de ikinci kez teşkil edildi.
Bir senelik tatbikatdan sonra 1915 senesinde meriyyete konulan yeni bir kânun ile 1914 nizamnâmesi tasdikan kabul edildi ve meriyül icraya konuldu.
Böylece hem “küçük zâbit" sınıfı hem de “gedikli zâbit” sınıfı, “muvazzaf” birer asker sınıfı hâline getirildi. “Gedikli zâbit” sınıfı, aynı nizamnâme ile teşkil edilen “küçük zâbit” ve “mühendis” (teğmen)’in mafevki ve fakat “zâbit” sınıfının ise mâdûnu idi. Bir başka ifâde ile 1914 senesinde teşkil edilip 1915 senesinde “muvazzaf” (dâimî) hâle getirilen “gedikli zâbit”, “zâbit” ile “küçük zâbit” arasında yer alıyor idi. Ve İngiliz Bahriyesindeki “warrant officer” denilen asker sınıfının aynısı idi. Çünkü Bahriyemiz, İngiliz Bahriyesinin kendi Deniz Harp Okulunda 1905 senesinde tatbik etmeye başladığı eğitim/öğretim müfredâtını 1909 senesinde aynen tatbik etmeye başladı. Ve hattâ Bahriye Mekteblerimize İngiliz hocalar ve müdürler tayin etdi. Deniz Asubaylığının 125’inci kuruluş sene-i devriyyesi vesilesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2015 senesinde neşretdiği aşağıda gördünüz târihce’de bile bu önemli meseleyi doğru anlatamamışlar. “Gedikli zâbit”liğin, “küçük zâbit” (astsubay) olduğunu yazmış gerzekler.
1914 nizamnâmesi ile muvakkat (geçici) olarak teşkil edilip 1915 nizamnâmesi ile “muvazzaf” yapılan ve “zâbit” sınıfına dâhil olan “gedikli zâbit” sınıfı, donanmamızdaki mevcudiyetini 1929 senesine kadar devâm etdirdi.
Bu sene içinde kabul edilen yeni bir kânun ile;
Ve
1927 senesinde meriyyete konulan bu kânun ile donanmamızda bu kez de “gedikli küçük zâbit” ismi ile ve gene “zâbit ile efrâd” arasında “ortada sandık” vazife yapmak üzere bugünkü “asubaylığın” aynısı olan yeni ve uyduruk bir asker sınıfı teşkil edildi.
Bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak bildiğimiz asker sınıfı üzerinde oynanan ihânet oyunları bunlardan ibâret değil elbet. Kendilerinin hamallık olarak addetdiği ve yapmaya tenezzül etmediği işleri yapacak yeni asker sınıfları tertiplemekde zâbitân heyetimiz, hiç vakit kaybetmedi. 1927 senesinden sonra da başka isimler ile fakat gene aynı kokuşuk zâbit zihniyeti ile “ortada sandık” ve kendi görevlerini yapdıracak yeni ve uyduruk asker sınıfları peydahladılar.
Dedelerimizin Umûmî Harb dediği Birinci Cihân Harbi'ne iştirâk eden donanma “gedikli” ve “küçük zâbit”lerden düşmân eline düşenler, kendi zâbitânlardan ayrıldı ve esir kamplarında efrâd (er) muamelesi yapıldı. Er ile birlikde aynı koğuşlarda kaldılar. Er maaşı ve er tayını aldılar. Birinci Cihân Harbi esnâsında taraf olduğumuz 1906 Cenevre ve 1907 La Haye Sözleşmesine göre “zâbit” hâricindeki askerlerin hepsine “er” muamelesi yapılıyor idi. Donanma “gedikli”, “küçük zâbit” ve “gedikli zâbit”lerimizden düşmân eline esir düşen var mı, ne hazindir ki bilemiyoruz.
Fakat “muvazzaf” olup da düşmân kampında “mükellef er” muamelesi gören Berrî (Kara) küçük zâbitânımız, yaşadıkları acı hâtırâları yazdılar. Rusya’ya esir düşen askerlerimize de imkânları daha iyi olan binâlarda esir tutulan kendi subaylarımıza “hizmet erliği” yapdırıldığını yazan kitaplar da var. Yeri gelmiş iken bu konu ilgili bir hâtıradan kısaca bahsedelim. Muhabere küçük zâbit olan Hamit ERCAN, Başçavuş rütbesindeyken hasta olduğundan dolayı yürüyemez. 1916 senesinde İngilizlere esir düşer ve Mısır’daki Belbis esir kampına kapatılır. Gönüllü olarak çalışmak isdediğini söyler. İngilizler Hamit ERCAN’ı, tamir için zâbitânımızın hapsedildiği Seydibeşir esir kampına gönderir.
Küçük zâbit Hamit ERCAN, Seydibeşir zâbit kampında esir zâbitânımız için;
Ve dahi
Buraya kadar yudumladığımız sözün özü şudur;
Akıllı değil fakat kurnaz olan zâbitân heyetimiz, “semer vuracak eşşekleri” her devirde aradılar ve buldular.
* * * * *
Seccâde niyetine üsdüne secde edip de
Güzellerin gül kokulu göğsünde namaz kılan, sen, Hayyâm!
Farkında mısın?
Eşi, dosdu verdik birer birer toprağa;
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.
Sen, yorgun eşşek, hâlâ bu kalleş çöldesin:
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hâlâ!..
* * * * *
Asubaylık târihi konusunda kalem oynatan meslekdaşlarımızın hepsi, donanmamızdaki bu “gedikli zâbit” sınıfını, “asubay” sınıfı olarak kabul etmek hatâsına düşüyorlar. Böyle yapmak ile de; akıllarını dinleyerek doğruyu arayıp doğruyu anlamak ve yazmak yerine o azıcık akıllarını da beyaz zâbitânımıza ödünç veriyor ve beyaz zâbitânımızın yazdığı ezberleme ve kuru sıkı târihin papağanı oluyorlar.
2. “Küçük Zâbit” sınıfının teşkili ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri;
Donanma ordumuzda 1890 senesinde teşkil edilen “gedikli” sınıfı, nizamnâmesinde sarahâtle ifâde edildiği üzere, “zâbit” değil idi. Bu “gedikli” sınıfı, bugün “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. 1890 senesinde ilk kez teşkil edien “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1914 senesinde çıkartılan muvakkat (geçici) bir kânun ile, efrâd ve zâbit sınıflarına ilâve olarak iki yeni sınıf asker teşkil edildi;
1. Küçük zâbit
2. Gedikli zâbit
Bu kânun ile tertip edilen “gedikli zâbit” sınıfını yukarıda bölümde izâh etdik. Gene aynı kânun ile teşkil edilen “küçük zâbit” sınıfı, “asubay” muâdili olarak donanmamızda ikinci kez ihdâs edildi. Bir senelik bir denemeden sonra 1915 senesinde muvazzaf (dâimî) hâle getirilen bu kânuna istinâden “küçük zâbit” sınıfı askerler, “gedikli zâbit” ile “efrâd” arasında görev yapacak idi. Bu “küçük zâbit” sınıfı da bugün “asubay” olarak bildiğimiz asker sınıfının ta kendisi idi.
* * * * *
Donanmamızda bir zamânlar canı bahâsına vatan hizmeti görmüş; zâbitân heyetimizin yapmaya tenezzül etmediği sağlığa zararlı ve çok tehlikeli ileri yapmış “gedikli”, “gedikli zâbit” ve “küçük zâbit” sınıfları hakkında bu kısa, doğru ve son derece önemli bilgleri fâş eyledikden sonra;
İmdi dönelim, bu üç sınıf bahriye askerinin ihdâs edilmesinin esbâb-ı mucibesine...
Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ile bu ara sınıfların niçin teşkil edildiği konusunda belli bir fikriniz teessüs etmişdir, herhâlde.
Bildiğiniz üzere buhar makinesini İngilizler keşfetdi. İcâd etdikleri buhar makinesini İngilizler, 1850’lerden itibâren kendi donanma gemilerinde kullanmaya başladı. Bu vakde kadar yelken ile hareket ettirilen ahşap gövdeli gemiler, deniz harblerinde nal toplar oldu. Buhar teknolojisindeki bu başdöndürücü gelişmelerden dolayı; dönemin büyük devletleri, yelkenli ve ahşap gövdeli gemilerini buharlı gemiler ile değişdirmek için müthiş bir yarışa girmeye mecbur kaldı. Buhar makinesini ilk icâd eden millet, İngilizler olmuş idi. Buhar makinesini harb gemisine ilk tatbik eden millet de gene İngilizler oldu.
Buhar demek o vakitlerde kömür demek! Kömür demek; cehennem ateşi demek, insanın ciğerini çürüten toz demek, zehirli duman demek! Dünyânın buharlı ilk harb gemisi olan HMS Agamemnon’u İngilizler, 1852 senesinde hizmete aldılar ve sâdece 10 sene kullandılar. Bu gemiyi işletmek için çoğu elektrikci, motorcu, çarkcı, kazancı ve ateşci olmak üzere 860 “zâbit ve er”, geminin kazan dâiresinde hep birlikde ter döküyorlar idi.
Donanmamızda, bugün hâlâ “muhabere” sınıfı subay yokdur.
Kara ve Hava Kuvvetlerimizde muhabere subaylarımızın yapdığı işin aynısını, Deniz Kuvvetlerimizde, telsizci asubaylarımız yaparlar.
Okuduğunuz şu kelimeleri sizlere üfüren Eski Tüfek Şükrü IRBIK da
Telsizciliği tam 30 sene icrâ eden bir donanma “gediklisi” idi.
İşde, İstanbul / Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu'ndan 1981 senesinde mezun olan Ve dahi 1979-1980 senesi II-C sınıfı arkadaşlarım ve ben Şükrü IRBIK...
İlk resimdeki isimsiz öğrenci, bir üst devreden bizim sınıfa gelen İzmitli arkadaşım Tunay AKIN'dır. |
|
İşde,
Deniz Astsubay Güverte Sınıf Okulundan 1982 senesinde mezun olan 92’nci dönem Deniz Astsubay Adayları...
Lâkin;
Cumhuriyetimizin ilk senelerinde; telsiz, mayın, motor, elektrik, torpido vs. meslekleri zâbitân heyetimiz icrâ ediyor idi.
Fakat bu işleri kendilerine yakışdıramayann sadr-ı âzâm daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimiz,
Bu meslekleri zamân içinde “gediklilerin” döşüne yüklediler!
|
İşde belgesi...
Yukarıda kapak resimini gördüğünüz Deniz Asubaylığı târihcesinin 54 ve 55’inci sayfalarında neşredilen makâlenin sahibi Abidin DAVER’dir. İstanbul Soğukçeşme (Kara) Askerî Rüşdiyesi mezunu olan DAVER, denizciliği seven ve "sivil amiral" olarak tanınan bir kişi idi. Bu sebepden dolayı bu makâlesinde dönemin donanma gedikli zâbitliği hakkında verdiği bilgiler bilen bir kişinin kaleminden dökülmüş gerçeklerdir.
Osmanlı saltanâtının Sadr-ı âzam daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitân heyetimizin;
Kendileri gibi zâbit sınıfına dâhil olan gedikli zâbit dedikleri askerler hakkındaki gerçek düşünceleri
1918 senesinde işde, aynen aşağıda gördüğünüz gibi idi...
Kendi yapdıkları bütün işleri sübyan gediklilerin döşüne yükleyen bahriyeli beyaz zâbitânımız artık bundan sonra;
Sonracığıma;
Fakat
|
İstanbul / Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’na kayıt yapdırdığım 1978 senesi Eylül ayında
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da 15 yaşında, Bahriyeli sübyan bir talebe idim.
Ayaklarının altını öpdüğüm anam Şahinde IRBIK, yeğenim Ali Osman ŞAHİN ve ben Şükrü IRBIK.
Fakat bizim 1982 devremizde 13 yaşında olan arkadaşlarım da var idi.
* * * * *
Muzaffer bir donanmaya mâlik olmak için teknolojinin dayatdığı tekâmülü inkâr etmenin artık imkânı yok idi. Osmanlı Devleti de maddî imkânlarını iyice zorlamak bahâsına bu yarışa girdi Buhar makineli ilk harb gemilerimizi, İngiltere’den satın almaya başladı. Dünyâda denizcilik konusunda yaşanan bu hızlı dönüşüm ve acımasız rekâbet, buharlı gemilerdeki yeni makineleri çalışdırabilecek uzman bir iş gücüne sahip olmayı dayatdı. 19. yüzyıl ortalarına doğru Osmanlı Donanmasındaki bu teknoloji devrimini yapacak “uzman emek gücü” mevcut değil idi. Çünkü buhar makinası imâl etmeyen ülkenin bu makinaları işletecek uzmanı da olamaz idi! Hâlihazırda donanmamızdaki gemilerde ona buna emir vermekden başka bir işe yaramayan mektepli bahriye zâbitân heyetimiz; donanmamıza yeni alınan buharlı gemilerin kömür ile çalışan makine dâiresine inmek isdemedi. Yağlı, isli, tozlu, dumanlı, gayri sıhhî ve bu çok tehlikeli işlerde çalışmaya tenezzül etmedi. Bahriye zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği bu ağır ve tehlikeli işleri yapacak, “uzman”, “ucuz” ve fakat “ara sınıf” emekci askerlere şiddetli bir ihtiyâç zuhûr etdi.
Batının icâd etdiği teknolojinin getirdiği yeni işleri yapmak isdemeyen bizim beyaz zâbitân heyetimiz,
Tezgahladığı yeni ve ara sınıfı askere olan ihtiyâcı, bakınız kendi sözleri ile nasıl da mâsum ve mâkul gösdermeye tevessül etdi.
Deniz Asubay Okulunun yukarıda gördüğünüz târihcesinde; “Subaylar ile erbaş ve erler arasında görev yapacak “astsubay” sınıfına ihtiyâç duyulmuş!” diyorlar.
Bu ihtiyâcı “duyan” şerefsizler kimler idi? Böyle bir ihtiyâc olduğuna kim, ne zamân, nerede karâr verdi? Buhar makinesini icâd eden İngiltere’de ve Amerikan ordusunda, 1890 senesinde sâdece iki sınıf asker var iken sen, üçüncü bir sınıf askere olan ihtiyâcı, nerenden uydurdun be şerefsiz?
Yukarıda gördüğünüz târihi yazan subaylarımız diyorlar ki; 1890 senesinde donanmamızda “erbaş” ve “astsubay” isminde asker sınıfları var imiş! Târih yazıyoruz diye üfürün bakalım dübürünüzden, üfürebildiğiniz kadar, nâmussuzlar!
Bu cümleyi yazan avanak subaylarımız;
1890 senesinde Türkce söz dağarımızda “erbaş” ve “astsubay” kelimelerinin mevcut olmadığının farkında bile değil!
Töre konuşunca han sükût eder! “Târih uğrusu ve târih câhili” bu subaylarımız bilmez ki “erbaş” dedikleri tâbiri ATATÜRK’ün kendisi türetdi. Hem de 1890 senesinden tam 45 sene sonra, 2771 sayılı kânun ile taa 1935 senesinde...
Ayrıca
Haşmetli Kraliçenin donanmasında bugün bile hâlâ iki sınıf asker var;
1. Er
2. Zâbit
Sen, Donanmandaki üçüncü asker sınıfı olarak “astsubaylığı” 1890 senesinde nerenden uydurdun, be şerefsiz?
Ananızın çakır gözlü çocukları sizlersiniz öyle mi?..
* * * * *
Tomi’lerin kıyâfetleri, işde bugün böyle!
Bizim her boku bilen bahriye zâbitânımız bir baksın hele!..
"Asubay" dedikleri "ortada sandık" bir asker sınıfı Tomi’lerde var mı imiş?
|
Yukarıda gördüğünüz resimlerde bir şeye daha dikkat buyurunuz; Bizim zottirik subayların “astsubay” dediği askere, bakınız, İngiliz Tomi’si ne diyor! |
* * * * *
14 Haziran 1935 Cuma günü Reisicumhur K. ATATÜRK;
Cümhuriyet Ordusunu sâdece iki sınıf askerden teşkil etdi;
1. Erât
2. Subay
|
Siz, ATATÜRK’ün askeri olduğunu söyleyen, bugünün zübük subayları;
Cümhuriyet Ordusuna;
Sınıf askerleri sokuşdurmak hakkını kimden aldınız?
|
* * * * *
İngiltere’nin buhar makinesini icâd etdiği senelerde bizim donanma neferimiz okuma-yazma dahi bilmiyor idi. İşde, sırf bu “uzman” “ucuz” ve “ara sınıf” emek gücünü temin etmek üzere Donanma-yu Hümâyûn, 1890 senesinde; “zâbit” ile “efrâd” arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak “gedikli” isimli yeni bir asker sınıfı tertip etdi. Nizamnâmesini ise dört deveyi havutu ile bir lokmada yutması ile meşhur olan “yeyici” lakaplı Bozcaadalı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa hazırladı ve padişaha arz eyledi.
Bahriye Mektebi ismi ile eğitim veren Deniz Harp Okulunda bu senelerde eğitim süresi sâdece 3 sene iken,
Gedikli sınıfının eğitim süresi tam 5 sene idi.
Donanma Gedikli Sınıfı;
Talebe olarak gemide geçirilen beş senelik tâlim taallümden sonra gediklilerimiz;
Vay, anam babam, vay!.. Donanmamıza asker değil de sanki kendilerine köle alıyorlar be!
Ve böylece;
Gedikli mektebine evvela İstanbullu çocuklarımızı aldılar. Fakat İstanbulun gün görmüş cin göz çocukları, bu yemsiz zokayı yutmadı! Gemide eğitim veren mektebe talebe bulamayınca Donanma-yu Hümâyûnumuz, bu kez de taşradan fakir fukara çocuklarını devşirmeye başladı. Gedikli onbaşı oldukdan sonra içine düşdükleri tuzağı anladıklarında, babasının evinde yiyecek ekmeği bile olmayan köylü ve fakat cin göz çocuklarımız da Gedikli sınıfına rağbet etmediler.
1890 Nizâmnâmesine göre “Gedikli” sınıfının, “zâbit” sınıfına nakil ve tahvilleri kati’yyen câiz değil idi.
Beş senelik mükemmel bir tâlim taallümden sonra donanmamızda göreve başlayan
Ve dahi
Zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği
Ve fakat
Bahriye erlerimizin de yapamadığı ağır, tehlikeli ve karmaşık işleri yapan Gedikliler aslında;
* * * * *
Bugün itibârı ile şöyle bir düşünsek! Ordularımızda bugün subaylarımızın yapdığı hangi işleri, asubaylar yapamazlar? Ya da Meseleye mefhumu muhâlifinden bakalım ve şöyle bir suâl soralım! Asubaylarımızın bugün yapdığı işlerden hangilerini subaylarımız yapamazlar? Bu suâllerin bugün cevâbı ne ise, yüz sene evvel de aynen öyle idi... |
* * * * *
1890 Nizamâmesinin son maddesi şöyle diyor idi; “Madde 29 — İleride icâbı hâle göre işbu nizamnâmenin “tevsi” veya “tâdili” zımnında lüzumu tahakkuk eden mevâddın derç ve ilâvesi câizdir.” Eldeki mevcut Nizamnâme, günün şartlarına göre değişiklik yapmaya cevâz verdiği hâlde bahriyeli zâbitân heyetimiz bu maddeyi, günün icâbına göre ne “tevsi” etdi ne de “tâdil”. Kendinden başkasına hayât hakkı tanımayan şerefsiz zâbitânımızın bu fesat tavrı yüzünden donanma gedikli sınıfı ölüme mahkûm edildi. Yirminci asırın başına geldiğimizde, donanmamızda mevcudu yedi yüz civârında olan gedikliler tamâmı, padişah irâdesi ile zâbit sınıfına nakledildi. Mektep gemilerine de yeni gedikli talebesi kayıt edilmedi.
Zâbit ile erat arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak bu yeni sınıf askerler, bugünkü anlamda “asubaylığın” aynısıdır. 1890 senesinde tâlim taâllüme başlayan Donanma Gedikli mektebi; bir senesi limandaki gemide, dört senesi de denizde gezen gemideki işinin başında olmak üzere toplam beş senelik mükemmel bir eğitimden sonra ilk mezûnlarını, gedikli onbaşı rütbesi ile 1895 senesinde verdi.
Zâbit kadar eğitimli ve donanımlı olduğu hâlde; Zâbitin aldığı maaşın nısfını dahi alamadığından Ve dahi Zâbit olamadığından dolayı, Bahriye Gedikli sınıfına talep daha ilk senelerde birden dibe vurdu... |
O an mevcut olan 700 civârındaki Donanma Gediklisinin tamâmı, padişah irâdesi ile zâbitliğe nakledildi. Ve akabinde, Donanma sefinesinde talim taallüm veren “Gedikli mektebi” kepenk indirdi. 1900 senesinin başlarında da Donanmanın ilk “gedikli” sınıfı tamâmen iflâs etdi.
Ve böylece Donanmamızda “zâbit ile nefer arasında” ortada sandık” misâli görev yapmak üzere ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfı, şimdilik böylece iflâs etdi.
01 Nisan 1890 Salı günü meriyyete giren nizamnâmesinin ilgâ edildiğine dâir hiçbir belge bulamadım. Daha da hazini, gedikli sınıfı Nizamnâmesinin akıbetini, bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız dahi bilmiyor!..
* * * * *
1890 senesinde ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfından farklı olarak,
Muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli zâbitân” sınıfı 1913 senesinde ilk kez teşkil edildi. Bu “gedikli zâbitân” sınıfı, zâbit sınıfına dâhil idi. Fakat, kendi sınıfına dâhil olan “gedikli zâbitânı” bu kez de mektepli bahriye zâbitânı kendisine çetin bir rakip olarak gördü. Bu maya da tutmadı! Ve 1915 senesinde kabul edilen bir kânun ile, zâbit sınıfına dâhil olan bu “gedikli zâbit” sınıfı da lağv edildi.
Gelişen teknolojinin dayatdığı âlet, makina ve silâhları kullanmaya, bahriye zâbitânımız hâlâ istekli değil idi. Zâbitânın yapmayı hamallık addetdiği ve fakat efrada da yapdıramadığı işleri yapacak “orta kademe” bir asker sınıfına olan şiddetli ihtiyâç azalmak şöyle dursun iyice artmış idi. İngiltere’den satın aldığımız buharlı gemileri işletecek bahriyeli askerimiz yok idi. Bembeyaz bahriye elbesesini çıkartıp, yağlı tulumu giymek isdemeyen bahriyeli kurnaz zâbitânımız, kendilerinin yapması gereken işi yapacak “ortada sandık” bir asker sınıfını ikinci kez peydahlamakda gecikmedi. Bu şiddetli ihtiyâcı tedârik etmek üzere bu kez de 1914 senesinde muvakkat bir kânun tertip etdiler. Bu muvakkat kânun ile o târihde mevcut olan zâbit ve efrâda ilâve olarak iki yeni muvazzaf asker sınıfı birden teşkil edildi;
1. Küçük zâbit,
2. Gedikli zâbit.
Bir senelik bir sınamadan sonra 1915 senesinde tasdikân (aynen) kabul edilip meriyyet-ül icrâya konulan bu kânun ile ihdâs edilen donanma “küçük zâbitliği”, bugün bildiğimiz “asubay” sınıfının ta kendisi idi. “gedikli zâbit” denilen asker sınıfı ise zâbitin mâdûnu, fakat küçük zâbitin mafevki idi. Zâbit hâricindeki bütün askerlerin içine tıkışdırıldığı bu yeni kânun ile Bahriyemizde bir anda 4 sınıf asker peydâ oldu...
Bahriye zâbitân heyetimizin beceriksizliği, işbilmezliği ve en çok da hâinliklerinden dolayı donanmamız, batılı donanmalar karşısında mağlubiyetler aldıkca bahriyemizi çağın gereklerine göre tanzim etmeye çalışdık. Donanmamızı ıslah ederken de gidip düşmânımız olan devletlerden yardım devşirdik, iyi mi! Küffar deyip cihâd ilan etdiğimiz bu devletlerin aklı ile sıçmaya gidip kendi donanmamızı tanzim etmeye çalışdık.
Türk donanmasının rûhuna uymayan bu iki sınıfdan birisi olan “gedikli zâbit” sınıfını, subaylarımız kendilerine çetin bir rakip gördüğü için kısa sürede lağv etdiler.
Fakat bahriyemizin beyaz zâbitân heyeti, kendi yapması gereken işleri sırtına yıkdığı “küçük zâbitliğe”, denize düşeninin yılana sarıldığı gibi sarıldı ve canı bahâsına idâme etdirdi. Menfaatperest zâbitânımızın bu tek taraflı tutumu yüzünden bugün yüzlerce sıkıntısı ile karşımızda duran onbinlerce “deniz asubayı” var.
Neticeten;
İstiklâl ve Çanakkale Harplerinde, birbirinden tamâmen farklı tam 4 sınıf bahriye askeri harb etdi;
1. Mükellef Efrâd (Er)
2. Muvazzaf Küçük Zâbit
3. Muvazzaf Gedikli Zâbit
4. Muvazzaf Zâbit
Kendilerinin yazdığı ya da kendi şakşakcılarına yazdırdığı kahramanlıklar ile süslü menkıbelerinde bahriye zâbitân heyetimiz; şan, şöhret ve şeref pâyelerini sâdece kendi hânelerine ganimet kayıt eder iken
Zâbit hâricinde kalan “muvazzaf küçük zâbit” ve “muvazzaf gedikli zâbiti” ise
Nefer (er) hânesine yazdılar ve bu donanma askerlerinin adından bile bahsetmediler.
Nereden mi biliyorum?
Çünkü sordum,
Bugüne kadar İstiklâl Madalyası tevdi edilen; a. Subay, b. Astsubay, c. Erbaş ve Er Sayısı ayrı ayrı olmak üzere nedir? 17.12.2013. 943 890 başvuru numarası ile mesajınız başarı ile iletilmiştir.Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz. |
Ve dahi
Muttali oldum!
MÜS.YRD. : 32984417-1640- 980 -13/ASAL D.Loj.ve İd.Ş. 02 Aralık 2013
(Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.) İLGİ : 26 Kasım 2013 tarihli elektronik postalarınız incelenmiştir.
1. İlgi elektronik posta incelenmiştir. 2. 4982 sayılı bilgi edinme hakkı kanunu ve kanuna ilişkin yönetmelik esasları gereği tarafınızca istenilen bilgiler aşağıya çıkarılmıştır. Bu kapsamda; a. Subay (Askerî memurlar dâhil) 16.647, b. Astsubay/Erbaş ve er 120.869 olmak üzere toplam 137.516 kişi İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir. Rica ederim. İMZALIDIR Nihat ÇAĞAN Personel Albay ASAL D.Bşk.Yrd.
|
İşde,
Yukarıda görüyorsunuz!
* * * * *
1890 nizamnâmesinin “esbâb-ı mucibesi” yok!
Dönemin Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa güyâ kerem eyleyip bir emir buyurmuş!
Ve düşünüp tartışmadan donanmamızda “gedikli” isminde üçüncü bir asker sınıfını tertip etmişler.
“Yeyici, yutucu” Hasan Hüsnü Paşa’nın emir buyurup hazırlatdığı o nizamnâmenin son satırına bakıyoruz
Ve dahi
Orada şu şerhi görüyoruz;
Devletin padişahı dururken, Sadr-ı Ȃzamı dururken, Seraskeri dururken; Bahriye Nâzırı bir zâbitin emir buyurup yeni bir asker sınıfı tertiplediğini söyleyen “târih câhili” zâbitân gürûhumuz, Altı yüz seneden fazla yedi düvele nizâm veren Osmanlıyı, kabile devleti zannediyor zahir!..
Donanma Gedikli sınıfının teşkil edilmesi için Bahriye Nâzırı’nın emir verdiğini söyleyen târih soytarısı subaylarımız, Demek ki nizamnâmesini görmedikleri Donanma “gedikli” sınıfı hakkında târih yazmaya tevessül etmişler! Yazıklar olsun sizlere!.. Eski Tüfek de gemici tayfası idi, bilir bu işleri! Senin Bahriye Nâzırı dediğin Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa, Sultan II. Abdülhamid’den izin almadan değil yeni bir asker sınıfı tertiplemek, Kumandanı olduğu sefinedeki helâya sıçmaya bile gidemez idi...
İşde isbatı; Osmanlı Devletinin İlk Anakânunu olan Kânun-i Esâsî, 24 Aralık 1876 târihinde meriyyete konuldu.
“Donanma Gedikli” sınıfının teşkil edildiği 1890 senesinde meriyyetde olan işbu Kânun-i Esâsi’nin Yedinci Maddesi şöyle der;
|
* * * * *
1915 Nizamnâmesi meclisde müzâkere edilmiş. Fakat maddeler üzerinde hiçbir tartışma yapılmamış. “Gedikli zâbit ve küçük zâbit” sınıfı donanmamızda niye teşkil edilmiş, belli değil! Maddeler okunmuş, mebuslar dinlemiş! Maddeler reye sunulmuş, mebuslar ellerini havaya kaldırmış! Hiçbir mebus, bir tek dahi olsa fikir beyân etmeden bu kânunu kabul etmişler!
* * * * *
“Resmî(!)” târihcesine bakdığımızda bahriyeli subaylarımız, Deniz Kuvvetlerimizi 1081 senesinde teşkil etdiğimizi söylüyolar. Kurulduğu ilk günlerde donanmamızın doğru dürüst bir nizâmı olmadığını ve gemilerimizi “usda-çırak” esâsına göre idâre etdiğimizi de gene aynı subaylarımız söylüyor. Donanmamıza dâir ilk kânunnâmemizi, 1701 senesinde yazmışız. Bu kânunnâmede, gemideki işlerin kısmen de olsa bir düzene göre yapıldığını ve fakat tayfa arasında hâlâ bir “sınıflaşma” olmadığını görüyoruz. 1792 Kânunnâmesi ile gemi tayfası dört sınıfa tefrik edilmiş. Bu Kânunnâmenin tatbik edilmesi ile donanmamız tayfası arasında ilk kez “sınıflaşma” başlamış.
Teşkil edildiği ve “sınıfsız” olarak hizmet verdiği 1081 senesinden, gemi tayfasını ilk kez “sınıflara” böldüğümüz 1792 senesine kadar geçen 711 sene içinde Osmanlı Donanmasının en parlak ve muhteşem dönemlerini yaşadığını görüyoruz.
Donanmamızı utanç denizinde boğan donanma mağlubiyetlerinin başlangıç döneminin ise
Donanma tayfası arasındaki bu “sınıflaşma” ile başladığını bugüne kadar görebilen bir subayımız var mı acap?
|
Deniz mağlubiyetlerimizden aklıma ilk gelenler...
Bütün bu deniz mağlubiyetlerini biz, bugün Deniz Harp Okulu isimi ile bildiğimiz mektebi açdıkdan sonra yaşadık!
Donanmamızda “mektebli ilk sınıflaşma” 1890 senesinde oldu! Deniz Asubay Okulunun târihcesine bakdığımızda, Bahriye Nâzırı denen “yeyici ve yutucu” bir zâbitin emir verdiğini ve “mektebli gedikli” sınıfının ilk kez olmak üzere teşkil edildiğini görüyoruz. Nizamnâmesinde, “gedikli” sınıfı adını verdikleri askerlerin görev tanımları var. Fakat bu sınıfın teşkil edilmesinin “esbâb-ı mucibesi” (gerekcesi) yok! Çok tuhaf bir durum! Esbâb-ı mucibesi (gerekcesi) olmayan kânun, gayri meşru demekdir!..
Deniz zaferlerimizden söz etmeye gelince; Övüngen, böbürgen, sömürgen, semirgen ve kemirgen bahriye zâbitân heyetimiz kahramanlığı kimselere bırakmazlar! Fakat bu deniz zaferlerini kazanan tayfanın eğitimlerinin ne olduğuna ise hep kör bakarlar. O muzaffer denizcilerimizin “okuma-yazma” dahi bilmediğini, Ve dahi Hemen hepsinin; “Alaylı”, “Gönüllü”, “Sokakdan toplama”
Ya da
“Köle” olduğunu ağızlarına dahi almazlar.
|
Deniz mağlubiyetlerimizden bahsederken de gene o aynı üfürükcü bahriye zâbitânımız; Donanmamızı o harblerde sevk ve idâre eden zâbitân heyetimizin “mektebli” olduğundan tek kelime söz etmezler! |
Beyaz zâbitân heyetimizin bizzat yazdığı
Veya
Devletin parası ile ısmarlama yazdırdığı sahte ve düzmece resmî târihimiz de
İşde, böyle zırvalar ile doludur.
* * * * *
Tam 10 sene devâm eden Birinci Cihân Hârbi, millet harbidir. Bu harbin gerçek kahramanı da Türk milletidir.
Ayrıca;
Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi açdığımız 1776 senesinden beri
Ve dahi
Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiyye”’yi hizmete açdığımız 1834 senesinden beri
Deniz ve Kara Ordularımız gâlibiyet yüzü görmedi...
* * * * *
15 Temmuz darbesinde bugün Coni’nin ayak izlerini arayanlar,
Gene ordumuzun içindeki subaylarımıza baksınlar!
Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan siz Coniperestiş Rüşdü’ler, zottirik Kenan’lar, etekli Doğan’lar, kıvrık Hüseyin'ler, molla İ. Hakkı’lar, kambur Yaşar’lar, köstebek Hilmi’ler, sucukcu Necdet’ler;
Kendi subayına taa 1952 senesinden beri Coni hurması yedirir ise şâyet
O hurmalar Harp Okullarımızda semirir, semirir, semirir,
2016 senesinin bir 15 Temmuz akşamı çıkar gelir
Ve dahi
Senin gıçını tırmalar!
* * * * *
Elde tesbih, dilde Allah, biteviye besmele çekiyorsun;
Ve fakat gene sen!
Kul hakkı yerken de besmele çekiyorsun ya! Yuf olsun senin soyuna!..
İçin temiz olmadıkdan sonra
Hacı, hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tesbih, post, seccâde gözel;
Lâkin, Allah kanar mı, bunlara?
* * * * *
Sen, adam olmadıkdan sonra
Sen, adam gibi denizci yetişdirmedikden sonra
Zâbit olmuş, erbaş olmuş
Alaylı olmuş, mektebli olmuş
Demeki ki hiçbirisinin kıymeti harbiyesi yok!
Deniz Kuvvetlerimizde “zâbit ile efrâd” arasına üçüncü bir asker sınıfı olarak paslı kama gibi sokulan “gedikli” ya da bugünkü ismi ile “astsubay” dediğimiz asker sınıfının teşkil edilmesinin gizli maksadı meğerki ne imiş? Donanmamız beyaz zâbitân heyetinin kendi saltanâtını devâm etdirmesi için; Harb sanatının kendilerine tahmil etdiği ağır ve çok tehlikeli görevleri “Zâbit” olmayan ve “ortada sandık” bir asker sınıfının "döşüne" yüklemek! |
(Devâm edecek)
* * * * *
Eski Tüfek’den Açıklama; 07 Temmuz 2023, Cuma
emekliassubaylar.org sitesinde 11 Ekim 2017 Çarşamba günü yayınladığım Asubay Tefrikası 6-2 ve 02 Şubat 2020 Pazar günü yayınladığım Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimizi;
Ve
(Ankara 51. Asliye Cezâ Mahkemesi, Dosya Nu.:2022/120E.)
İlgili mahkeme; ifâdesini almak üzere mezkûr yeğâne vâris müştekiyi hâkim huzûruna dâvet etdi.
Fakat bu yeğâne vâris müşteki, duruşmaya gitmedi.
Akabinde aynı mahkeme, bu şahısın bu kez de mahkeme huzûruna zorla getirilmesine karâr verdi.
Mahkemenin bu karârı üzerine yeğâne vâris müştekinin avukatı;
03 Temmuz 2023 târihindeki duruşmada, hakkımdaki şikâyetinden ferâgat etdiğini mahkemeye bildirdi.
Bu karârı yeğâne vâris müştekinin kendisine hayırlı olsun…
Bu şikâyet, evvel Allah, bizim için de hayırlara vesile oldu…
Asubay Tefrikası 6-2 ve Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimiz bu şikâyet vesilesi ile ibrâ edildi.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti adına bu karâr Türk kamuoyuna da hayırlı olsun.
Eski Tüfek
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|