Saygıdeğer Arkadaşlarımız
Her zaman ifade ettiğimiz gibi; Biz bu Ülkeye ve Ordumuza sadakatimizi, özveri ile çalışarak terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik.
Hizmetimizin karşılığını aldık mı? Elbette hayır! Önyargılar ile sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklara uğratıldık.
Yasanın tarifinde ve uygulamada subayın en yakın yardımcısı olmamıza rağmen, rakip, hatta bazı art niyetliler tarafından düşmanı gibi görüldük. Sistemi ve yasaları kişisel çıkarları için kullananlar tarafından birçok arkadaşımız baskılara, haksızlıklara uğratıldı
Biz, subaylara altın tepside sunulan ayrıcalıkları, imtiyazı değil, adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıyı talep ettik.
Sn. Eski Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ bizlere sancak önünde sözler verdi. Basına yaptığı açıklamalarda, TSK personeli arasında ayırım yapılmasının söz konusu olmadığını, ordunun büyük bir aile olduğunu vurguladı. Genelkurmay Başkanlığı basın bilgilendirmelerinde ve MSB açıklamalarında adaletin gerçekleşeceği yönünde sözler aldık. Görevi devreden K.K.K Org. Kıvrıkoğlu Ege Ordu Komutanı iken Balçova Şubesinde Ersen Gürpınar’ın “Çalışma koşullarımızı biliyorsunuz. Bir üniforması da kefen olan assubayların, büro memuru statüsünde görülüp bir çok kamu görevlisinden daha alt kademeden göreve başlatılmasını, KİT işçi emeklisinden daha az maaş almasını içinize sindiriyormusunuz?” sorusuna “Bu kabul edilemez!”diyerek not almalarına kuvvet komutanı iken adaletin sağlanacağı sözlerine rağmen, haklı taleplerimizin, verilen sözlerin hiç biri hayata geçmedi.
Yasal taleplerimizi sağır sultana duyurduk bir kez daha yeni göreve gelen kuvvet komutanlarına aşağıdaki mektup ile iletiyoruz. Arkadaşlarımız Ad Soyad, Sınıf ve rütbesini yazarak GÖNDER tuşu ile bu mektubu gönderebilir.
Biz haklı taleplerimiz konusunda kararlılığımızı her şeye rağmen sürdüreceğiz;
Bu metni bilgisayar kullanmayan arkadaşlarımızın onayını alarak onlar adına da ayrıca gönderebilirsiniz.
Onur mücadelesine destek veren arkadaşlarımıza minnettarlığımızı ve saygılarımızı sunuyoruz.
SİTE ve E.ASB.GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU
Sn.Kuvvet Komutanımız,
Yıllardır emek verdiğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, en yetkili makam olan Kuvvet Komutanlığı'na atanarak göreve başlamanız nedeniyle sizleri kutluyoruz. Size, ordumuza ve ülkemize hayırlı uğurlu olsun!
Biz assubaylar, bu ülkeye ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yıllarca sadakatla, özveriyle hizmet ettik. Bir üniformamızın da kefen olmasına rağmen,büro memuru statüsünde görülerek mahalle bekçileri, ziraat teknisyenleri, ev ekonomistleri gibi kamu görevlilerinden daha alt kademeden göreve başlatıldık. Hak ettiğimiz tazminatlarımız verilmedi! Emeklilerimiz, KİT işçi emeklilerinden daha az maaş alarak yaşam mücadelesi vermektedir.
Sosyal ve ekonomik haksızlıklarımızın önlenmesi için 'kol kırılır yen içinde kalır' diye beklerken, ne yazık kanadımız kırıldı. En acısı da bizim haksızlıklarımızın kaynağı kendi kurumumuzdur! Subaylarını NATO subaylarının bir gömlek üzerine çıkarmayı amaçlayan, bunun için milyon dolarlar harcıyan ordumuz, assubaylarından NATO ordusu assubaylarının standartlarını esirgemektedir.
Bizler, hiyerarşiye saygı içersinde kalarak, ordumuza ve ülkemize sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Taleplerimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdan ibarettir. Muhtelif vesilelerle komuta kademesine ilettiğimiz 'sizlerce de malum olan' taleplerimizin karşılanacağına yönelik sözleri verildi. Başbakanlığa, "saldım çayıra mevlam kayıra" misali takip edilmeyen iyileştirme teklifleri sunuldu. Hatta Eski Genelkurmay Başkanı'mız sancak altında haklarımızın verilmesinin yanı sıra reform niteliğinde iyileştirmeler ve düzenlemeler yapılacağının sözünü verdi. Bir ulusal gazete “Assubay Devrimi” diye manşet attı. Ne yazık, dağ fare doğurdu! Olan sadece, sosyal tesislerde bazı bölümlerin düzenlenmesi ve pantolonlardan siyah şeritlerin kaldırılıp şapka sakındıraklarının ise siyahtan sarıya çevrilmesi oldu!
Sonuçta; “Assubay Devrimi” Afrika’daki kabile devletlerinde devrim ne kadar olabilirse, o kadar oldu! Öyle de kaldı.
Haklı taleplerimizin karşılanması, ordudaki personel arasındaki ayrımcılığın sona erip sevgisizlik sarmaşığının büyümemesi için yeni hazırlanan personel yasası bir şanstır. Yürekli, adil bir komutanın önyargılarla oluşan adaletsizlikleri önleyeceği konusunda umudumuzu hiç bir zaman kaybetmedik. Sizlere önyargılarla oluşan haksızlıklarımızın giderilmesini ve adalet talebimizi bir kez daha .iletiyoruz.
Siz Sayın Kuvvet komutanlarımız, bu makama gelirken sizinle birlikte emek veren ama her şeye rağmen üvey evlat muamelesi gören assubaylarla ilgili bir vicdan muhasebesi yaparmısınız?
Emeklilerimiz açlık sınırında, kurumlarına aidiyet duygusun yitirmiş durumdadır. Birliklerinizde, karargahlarınızda herkesin kendi düşüncesini özgürce ifade etmesine imkan tanıyan bir anket düzenleseniz, görevdeki uzmanlar ve assubaylarınızın bu mesleğin mensubu olmaktan mutlu olup olmadıklarını, moral motivasyonlarını, haksızlıkların hizmet verimliliğini etkileyip etkilemediğini sorgularsanız gerçekleri daha net görme imkanına kavuşursunuz.
Kararınız adaletin gerçekleşmesinin yanı sıra muvazzafı, emeklisi ve aile fertleri ile birlikte yüzbinlerce kişinin yüreğinde değerlenecektir.
Saygılarımla
(Kampanyamız 07.09.2013 tarihinde sona ermiştir!)
Bütün olguların temelinde canlıların yaşamını devam ettirme çabası ve içgüdüsü vardır. Elinize iğne batsa canınız yanar, refleks gösterirsiniz. Peki, yaşamak için ne gerekli ise yaparken insan canına nasıl kıyar?
İntihar olgusu olumsuzlukların birikiminin sonucu olabileceği gibi, bir anda da gelişebilir. Başkaları için sıradan olaylar, hak edilmeyen bir söz insanın ruhunda fırtınalar koparır! İntihar ve cinnet bunun sonucudur.
TSK'de amir keyfiyeti vardır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Hepimiz bu günleri yaşadık. Bazen zaman geldi sustuk, susturulduk, yutkunduk, içimizden lanetler yağdırdık! Bu psikoloji istemesek de evimize yansıdı. Mesleğimizden soğuduk. Günü dolan "lanet olsun" diyerek kaçarcasına ordudan ayrıldı. Görevdekilerin moral motivasyonu, bizlerin aidiyet duygusu yok oldu! Bunlara neden olanlar mutlu musunuz, hâlâ ders almadınız mı? Yücelmek adaletle olur. Astlarınızın omuzlarına basarak,onların haklarını gasp ederek hiçbir amacınızı gerçekleştiremezsiniz.
Bu nasıl bir sistemdir? Her kurum kendi personelini koruyup kollarken, TSK assubaylarını bırakın korumayı sosyal, ekonomik ve insanî haksızlıklar yapıyor. Bir üniforması kefen olan, bir emirle ölüme gönderdiği assubaylarını bir çok kamu görevlisinden daha değersiz imajı ile psikolojik baskı yaratarak daha alt kademe ve dereceden göreve başlatıp eziklik duymasından adeta zevk alıyor!
Sonra da kalkıp şehit sayısını geçen intiharlar için “İntihar psikolojik bir olgudur” safsatası ile despot amirleri koruyor ve soruşturmaları “Psikolojik bunalım sonucu intihar” değerlendirmesi ile kapatıyor...
Subay neden intihar etmiyor? Çünkü onlar ordunun öz evlatlarıdır. Çünkü onlara haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik uygulanmıyor. Her şey altın tepside sunuluyor. Assubaylar bu orduya tam teşekküllü hastanelerden SAĞLAM raporu alarak girdiler. Onların psikolojilerini sizler bozdunuz. Bunun vebali bu dünyada da diğer dünyada da sizin omuzlarınızdadır.
Elinde çekiç oluğunda herkesi çakılacak çivi zannedenlerin kaprisleri yüzünden son 4 ayda 15 assubay hiç bir değerin geri getiremeyeceği canlarını kaybettiler. Side’de canına kıyan J.Mly.Asb. Ahmet SERKAN kardeşimizi toprağa vermeden yeni bir intihar haberi ile sarsıldık!
Ordudaki moral motivasyonu ve aidiyet duygusunun kaybolması, yaşanan haksızlıklar, öfke ve acı savaştan daha önemlidir. Çünkü, savaşa robotları değil bu duyguları taşıyan insanları göndereceksiniz.
Artık yeter! Tahammülümüz kalmadı. Ya bu ordudan assubaylığı kaldırın ya da adaleti sağlayın. Adalet bir gün herkese gerekecektir.
Göz göre göre bu kadar yapılan YANLIŞA rağmen her BABAYİĞİT toplum karşısına çıkıp bunu söyleyemez. Bunu söyleyenin bırakın topluma, önce kendisine saygısı olması ve söylediklerinin doğru olduğuna İNANMASI gerekir...
Yazık, TSK bu şekildeki uygulama ve değerlendirmelerle her geçen gün GÜÇ kaybetmekte Assubayların TSK'ya ve Komuta kademesine olan AİDİYET ve GÜVEN duyguları YOK olmaktadır.
Her VATANDAŞ kendini bu uygulamalara maruz kalan ASSUBAYLARIN yerine koyarsa olayları ve Assubayların düşüncelerini daha NET ve KOLAY anlayabilir...
Yasayı HALKIMIZLA ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİYLE paylaşmak için DÖRT GÖZLE bekliyoruz. TSK'daki AYIRIMCI ve YANLI davranışları yine paylaşacağız.
Saygılarımla.
Dünya dönüyor, hayat devam ediyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasi olayların gündemleri değiştirme ve yaşantılarımızı etkileme hızına yetişmekte epeyce zorlanıyoruz.
Dünyayı sarsan ekonomik krizin, özellikle ABD ve Avrupa Ülkelerini etkilemesi, Arap yarım adasındaki Libya, Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkelerde meydana gelen ayaklanmaların dünya ve bölge üzerindeki ekonomik, sosyal ve siyasi etkileri Türkiye’nin de ekonomik ve sosyal politikalarını etkiliyor.
Yetkililerin açıklamaları farklı da olsa Suriye olaylarının bölge ekonomisini olumsuz yönde etkiliyor olması gerçeği ortada. Türkiye’ye sığınan Suriye'li mültecilerin sayısı 140 bini aşmış ve maliyetleri 300 milyon dolarların üstüne çıkmış durumda. Suriye ile Türkiye’yi savaşın eşiğine getiren politikalar nedeniyle artan savunma harcamaları bütçe açığını artırmış durumda. Ard arda gelen zam açıklamalarını çaresizlikle izliyoruz.
Son günlerde tırmanışa geçen terör olayları ülkemizin başını, ekonomik ve siyasi yönden daha çok ağrıtacak gibi.
TEMAD Genel Merkez Yönetim Üyelerinin yenilenmesiyle birlikte umut ve beklentileri artan Assubay zümresinin sorunları Milli Savunma Bakanının yaptığı son açıklamalara rağmen henüz çözülmüş değil. Assubay camiasının hâlâ boş vaatlerle oyalanması ister istemez akıllara Nasrettin Hoca’nın düşündürücü ve güzel bir fıkrasını getiriyor.
Kıtlık zamanıydı. Birçok kişinin ambarlarında ne arpa kalmıştı, ne buğday. Hali vakti yerinde olanlar sefa sürerken, kıyısında köşesinde azıcık tedariki olanlar da, bunu gıdım gıdım yiyorlardı. Elindekilerle idare etmeyi düşünen ve başkasına el avuç açmak istemeyen Nasrettin Hoca, “Bahara, yaza pek bir şey kalmadı zaten.” diyerek eşeğe yem verirken, her gün biraz daha azaltıyordu. Böyle yaparsa eşek anlamaz, vaziyeti fark etmez sanıyordu. Eşek, bu kadarını belki anlamıyordu ama son günlerde karnının eskisi kadar doymadığı da pekâlâ hissediliyordu…
Hoca merhum, her gün hayvana yemini verirken sırtını sıvazlar, o iki koca kulağının arasını kaşır ve onunla konuşurdu. “Aman benim çalışkan merkebim, fedakâr bineğim! Sakın acından ölme emi! Senin için bir tarla yonca ektim. Hele sen biraz dişini sık. Yaz gelsin yoncalar bitsin, hepsi senin! Amma şimdilik biraz idare edeceksin”
Fakat eşek bu tasarruf tedbirlerine, bu kemer sıkmalara alışamadı maalesef. İyice eridi, kaburgaları sayılır oldu. Çok geçmeden de öldü. Bir sabah ahıra giden Hoca Nasreddin, eşeğini yerde yatar görünce, ah ile vah ederek, şöyle dedi: “Vah eşeğim vah! Tam da açlığa alıştı idi. Zavallı taze yoncalara hasret gitti"
Assubay camiası olarak, haklarımızın verilmesi ve sorunlarımızın çözümü için yıllardır sürdürdüğümüz onur mücadelesinin zorluğunun bu yolda birçok engel ve engellemelerle karşılaşacağımızın büyük çoğunluğumuz farkındayız.
Evet, TEMAD Genel Başkanı Sn.Ahmet KESER ve ekibinin iş başına gelmesiyle Assubay camiasının beklenti ve umutlarının artmış olduğu bir gerçektir. Yıllardır sürüncemede bırakılan sorunlarımızın çözümünde daha örgütlü ve bilinçli bir şekilde medya ve iletişim araçları kullanılarak mücadele verilmeye başlanmıştır. Sorunlarımızın tamamına yakını henüz çözülmemiştir. Ancak çözüm makam ve mercileri Assubay sorunları ile ilgili harekete geçmek zorunda bırakılmıştır.
Şimdiye kadar yapılanlar asla yeterli değildir. Öncelikle, camia olarak sorunlarımızı sahiplenmek, Assubayların yasal temsilcisi TEMAD ve Genel Merkez Yönetim Kurullarında görevli arkadaşlarımızın çalışmalarını ve mücadelelerini desteklemek görevimizdir. Assubaylarla ilgili yürütülen çalışmalara düzenlenen yürüyüş, gösteri ve etkinliklere kayıtsız ve duyarsız kalmak, katılmamak için bahaneler üretmek terk edilmelidir.
Toplumsal sorumluluk ve toplumsal sahiplenmenin oluşturulması sorunlarımızın çözümünü büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Hz.Ali’nin şu meşhur sözünü unutmayalım. “Haksızlığın önünde boyun eğme! Hakkınla beraber şerefini de kaybedersin..”
Değerli Meslektaşlarım
Bizlere yapılan haksızlıkları, vicdansızlıkları çözebilen var mı? Ben, meslek hayatımda hep zorluklarla ve fedakarlıklarla görev yaptım. Bazı kendini ve haddini bilmezlerin rütbe ve ünvanlarına sarılarak yaptıklarını hiç bir zaman kişiselleştirip "böyle saça böyle traş, böyle orduya böyle astsubay" diyerek, 'üstelik ordudaki adaletsizliğin sona ermesinin mümkün olamayacağını bilmeme rağmen' küsmedim. Özveri ile hizmet ettim. Karşılığını aldım mı ? Hayır, almadım. Helal de etmiyorum!
Yıllardır yazıyor, çiziyor, haykırıyoruz... Sesimizi sağır sultan duydu ama ön yargılı olanlar direniyor! Onlar adaleti sadece kendilerine lazım olduğunda hatırlıyorlar. Oysa biz, bazılarına sunulan imtiyazı değil, sadece adaleti istiyoruz. Bunu alıncaya kadar da mücadele edeceğiz!
Size dereceden, kademeden bahsetmeyeceğim. Karda, kışta, kıyamette, insan bedenini zorlayan şartlarda çalışan biz assubayların, yazın vantilatör, kışın radyatörlü odalarda çalışan büro memurları statüsü uygulamasını ,ekonomik sosyal haksızlıklarını da teker teker yazmayacağım. Bunları artık sokaktaki halk biliyor. Halkımız, evladını emanet ettiği peygamber ocağındaki, milletin ordusundaki çifte standardı, adaletsizliği ve personel arasındaki ayrımcılığı, pandoranın kutusu açıldıkça daha iyi anlıyor. Ordumuz, hepimizi üzen itibar kaybını boşuna ona-buna yüklemesin. Bunun ilk sorumlusu komutanlar ve ordudaki haksızlıklardır!
Bu ordu tüm bunlara rağmen assubayları sayesinde ayakta durmaktadır. Sevgili kardeşim mücadelemizin bayraktarı Sn. Ersen Gürpınar’ın bir yazısında belirttiği gibi “Assubaylar olmadan bırakın ordunun savaşmasını, asker karnını bile doyuramaz. Aksini ispat eden varsa hodri meydan. Assubaylara aynı zaman diliminde 48 saat izin verin ve ordunun halini görün.”
Sayın Büyüğüm,
Bugün yapılan bir toplantı sonucunda bir kere daha yıkıldım. Personel Başkanlığı'nın mutat yıllık gezileri vardır. Bu gezilerde personelin hakları ve maaşları hakkında ne yapıldığı ve tayin durumları hakkında bilgi verilir. Bizim birliğimize de böyle bir ziyaret gerçekleştirildi.
Ben, bir astsubay olarak, son astsubay olaylarından ve haklarımızla ilgili verilen sözlerden sonra bizim için de birşeyler söyleneceğini zannederek, toplantıya gittim. Toplantıya yanlızca birlik veya birim komutanı subay ve astsubaylarını çağırdılar.
Personel Başkanı konuşmaya başladığında biz de can kulağı ile dinliyorduk. İlk olarak Hava Kuvvetleri'nin öz evlatları olan subaylar hakkında konuşması normaldi. Konuşmasında, pilotların emekliliği beklemeleri gerektiğini ve acele etmemelerini ifade ederek, Hava Yolları ile protokolları olduğunu ve her sene 20 pilotu almalarını sağladıklarını ifade etti. Hava Kuvvetleri'nde çalışan bakımcı astsubaylar için de neden böyle bir çalışma yapmadıkları ayrı bir konudur.
Genelkurmayın mecburi hizmeti (15 yıldan 10 yıla) düşürme sebepleri de zaten subayları korumaktı. Devlet hesabına 1-10 yıl okuyanı aynı kefeye koyarsanız elbette belli bir amaca hizmet edersiniz.
Bu arada hakkını yemeyelim, Sayın Personel Başkanı bizim için de birşey söyledi. Çok da önemli imiş gibi, Kızılay Orduevi'nin bir bölümünü de astsubaylara açmışlar (!).
Personel Başkanı'nın bu konuşması bizi hayal kırıklığına uğratmışken bir darbeninde Üs Komutanı tarafından geleceğini düşünemezdik! Üs komutanımız müsade isteyerek, şube müdürlerine (bunlar en az yüzbaşı rütbesinde) komutanlık tazminatı verilmesi gerektiğini ve yarbaylara da artı bir tazminat verilmesi gerektiğini ifade etti.
Üs Komutanı, son zamanlarda subaylara verilen zamlardan ötürü astsubayların ne kadar rahatsız olduğunu bildiği halde bu konuşmayı yapması bizlere verilen değerin bir göstergesidir. Biz astsubaylar anladık ki, komutanlarımız (Genelkurmay) tarafından bizlere yapılan adaletsizliklere devam edecektir.
Kusura bakmayın, içimdekileri yanlızca size dökebildim. Saygılarımla.
Değerli Meslektaşım, ordudaki komuta kademesi nalıncı keseri görevini hakkı ile yapıyor!
Üs Komutanı'nızın dileği kabul görmüş olmalı ki, subayların amir ve müdür kadroları komutan olarak değiştiriliyor. Amaç, tazminat almalarını sağlamak.
¼ konusunda adalet nihayet gerçekleşti derken işin aslı ortaya çıktı. Meğer amaç, Sayıştay’ın yarbaylara bu dereceden maaş almaları yasaya aykırı diyerek zimmet çıkarmasını önlemekmiş. Assubaylara hak veriyoruz derken ordunun öz evlatları korunmuş kollanmış oldu. Bu adaleti (!) gerçekleştirenleri bir kez daha kutluyorum!..
Bu haksızlıklara tepkimi daha farklı ifadelerle göstermeme terbiyem ve kurumuma olan saygım izin vermiyor. Bizim kanımızın da renginin kırmızı olduğunu anladıklarında korkarım adaleti kendileri içinde arıyor olacaklar.
Astlarını hakir gören salon tipi elitist subaylar yetiştirmeye devam ederlerse, tahakküme varan haksızlıkları yapacak personel bulamayacak, adaleti kendileri için de arayacaklardır.
Demokrasiye inanıp bu orduyu gerçek anlamda seviyorlarsa, haksızlıklara ve personel arasındaki ayrımcılığa son vermelidirler. Çünkü bu zihniyet sadece TSK düşmanlarına hizmet ediyor. Sn. Gnkur. Başkanı reform taleplerine direnen zihniyetin varlığını görmelidir.
Ordunun geleceğini şekillendirmek için kendilerini fazla yormasınlar. Asker Atatürk’ümüzün hedef gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesindeki ülkelerin ve NATO’nun assubaylarını örnek alsınlar. Esenlikler diliyorum.
Osman Ada
E.Ord.Kd.Bşçvş.
İZMİR
Değerli meslektaşlarım
Yıllardır ön yargılarla assubaylara yapılan haksızlıklara, iletişim çağının sağladığı imkanlarla "ARTIK YETER!" demek üzere özverili arkadaşlarımızca assubayların ilk özgür sesi olarak sitemiz kurulmuştur. Önceki TEMAD yönetiminin duyarsızlığına rağmen birçok taşın yerinden oynamasını sağlayarak kararlı bir şekilde TEMAD’a ve mücadelemize halen destek misyonunu üstlenmektedir. Bu vesile ile kuruculara ve destek veren meslektaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
Sitemizden sonra gerek iyi niyetle gerekse isimlerini ön plana çıkarmak için bazı arkadaşlarımız tarafından adeta assubay sayfa ve site enflasyonu yaratılmıştır.
Mücadele sabırdır, kararlılıktır, inanmaktır, özveridir. Kişileri örgütlü mücadeleye zorlayamazsınız. Bu gönüllülük gerektirir ama son zamanlarda bazı kişilerin sabırsızlığı, kişisel hesapları, kaprisleri nedeniyle yasal temsilcimiz TEMAD dışında kendilerine rol biçmeleri üzerine başta Sn.Ersen Gürpınar büyüğümüz olmak üzere, arkadaşlarımız konuya dikkat çeken yazılar yazdılar. Özellikle Sn.Adnan Fuat Özdemir kardeşimizin altına imza atabileceğim sitemiz mesaj panosundaki yazısı beni hem güldürdü hem de düşündürdü.
Örgütlenme yolundaki engelleri, Anayasamız ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kaldırmıştır. Ancak, aynı amacı güden birden fazla derneğin, sendikanın birlik ve beraberlik gücünü kaybettiğini, kişiselleştiğini görmekteyiz.
Polislerin sendika kurduklarını açıklamaları üzerine hemen işte fırsat diyenler saniyede kağıt üzerinde ASTSUBAY-SEN sendikasını kurdular, oysa bu bir sürpriz haber değildi, yıllar önce AİHM'nin bu konudaki kararı sitemizde tartışılmış mahsurları üzerinde çoğunluk hemfikir olmuştu.
Hepinizin bildiği gibi internette kısa bir araştırma yaparsanız aşağıdaki bilgilere ve benzerlerine ulaşmanız mümkündür.
Türk Anayasal sisteminde sendikal hak ve özgürlükler ile ilgili en geniş düzenleme 1982 Anayasasında yer almaktadır (1). 1995'te Anayasada yapılan değişiklik sonucu 53'üncü maddeye eklenen yeni 3'üncü fıkra ile çalışanlardan -işçiler- dışında kalan memurlar ve diğer kamu görevlilerine sendika ve üst kuruluşlar kurma hakkı tanınmıştı. 3 Ekim 2003 günlü ve 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 51'inci maddesinde yapılan değişiklik sonucu “işçiler” yerine “çalışanlar” terimi getirilmiş olup Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11.maddesinde;
1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarıda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.
hükmüne yer verilmektedir (2). Yukarıdaki sözleşme maddelerinden polis ve askerlerin sendika kurmasının mümkün olmadığı anlaşılmasına rağmen AİHM asker ve polislerin de sendika kurmalarının hak olduğunu belirten kararı gereği EMNİYET MENSUPLARI SENDİKASI (EMNİYET-SEN) kuruluş dilekçesini Ankara valiliğine verdiler.
Akabinde hemen Em.Gn.Md.lüğü yayınladığı bir genelge ile "4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasasının 15'inci maddesi 1'inci fıkrasının (j)bendinde emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan diğer hizmet sınıflarına dahil personelin kurulan sendikalara üye olamayacakları hükme bağlanmıştır. Kanun maddesine aykırı davranış, disiplin soruşturmasına konu olabileceğinden belirtilen hususun teşkilatımızda görevli tüm personele tebliğ edilmesini ve herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesini önemle rica ederim." EGM Sn.Mehmet Kılıçlar'ın yazısı ile teşkilat personelini uyararak sendikaya kayıt olanlar hakkında işlem yapılacağını duyurdu (3).
Tüm bu yasal engellerin aşıldığını ve EMNİYET-SEN sendikasının faaliyete geçtiğini düşünelim; emniyet hizmetlerindeki personel arasında bizler gibi ön yargılarla açılan uçurumlar yoktur. Gerek İçişleri Bakanlığı gerek Emniyet Gn.Md.lüğü tüm personelini bir aile kabul ederek haklarını korumayı amaçlamış, sosyal tesislerinde ÖNCE İNSAN prensibi ile müdür, amir ve memur bir arada olmuşlardır. Bunun sonucu olarak o sendikaya çalışan tüm emniyet mensupları (Md., Amir, memur, bekçi, müstahdemler) üye olup ortak menfaatlerini korurlar.
ORDU-SEN veya benzeri bir sendika kurulduğunu düşünelim. Siz bu sendikaya neredeyse hiç bir sorunu olmayan hakları altın tepside sunulan subayların üye olacağını düşünebiliyor musunuz? Bir mucize olup böyle bir sendika kurulsa dahi assubayların haklarını savunacağını düşünebilir misiniz? Bunu düşünmek bile bence abesle iştigal olur! Geriye kalan tek alternatif emekliler, sendika kuramayacaklarına göre muvazzaf uzmanların, assubayların kendi sendikalarını kurmalarıdır! Peki böyle bir sendikaya uzman ve assubayların üye olup sendikal faaliyetlerde bulunmalarına Türkiye’de şu an izin verilir mi? Çağdaş, laik, demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kuralları ile hayata geçeceği günlerde umarım sendika da gerçekleşir. O halde görevdekilerin kurması gereken sendikayı kurmayı planlayan emekli meslektaşlarıma bin düşün bir uygulama tavsiyesinde bulunuyorum...
Kendisine ve mesleğine saygı duyan arkadaşlarımızın yapması gereken öncelikli şey yasal temsilcimiz TEMAD’a ve mücadelemize destek vermektir. Bunu başardığımız an sadece adalet isteğine dayanan sorunlarımızı çözmememiz için herhangi bir neden kalmayacaktır.
Saygılarımla.
Adalet, tüm yaşamı kapsayan geniş bir yelpazedir. Yıllardır, ön yargılarla sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğrayan assubaylar “Biz ayrıcalık ve imtiyaz talep etmiyoruz. Talebimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır!” diye haykırmaktadır. Ne yazıkki, bu haykırışı sağır sultan duysa bile yüreği, vicdanı ve kulağı mühürlü olanlar duymak istemiyor!
Bir üniforması da kefen olan, bir ayın 8-10 gününü '24 saat esasına göre' tek kuruş fazla mesai ücreti almadan, kışlada geçiren assubaylar, büro memuru statüsünde göreve başlıyorlar. Fakat, üzülerek görüyoruz ki, her kuruma örnek diye gösterilen TSK, kendi personeli arasında ayrımcılık yaparak subaylara imtiyaz, assubaylara tahakkümü reva görüyor! Herhalde, bizim terimizi ve kanımızı şaşal suyu zannediyorlar!
Bir çok meslektaşım gibi bende yaşadığımız bu haksızlıkları konu alan, hukukun guguk olduğunu belirten yazılar yazdım. Bizler, sosyal ve ekonomik alanlardaki haksızlıklarımızın yanısıra, çağdışı iç hizmet ve askeri hukuk sisteminin de personelin moral motivasyonu üzerinde olumsuz etki yaptığını, hizmet verimliliğini düşürdüğünü belirttik. Bu durumun aynı zamanda emeklilerin de aidiyet duygusunu erezyona uğrattığını söyleyerek değiştirilmesini talep ettik. Bunun üzerine basın yoluyla açıklamalar yapıldı, bizlere sözler verildi, ancak gerçekleştirilmedi!...
Kendi personelinin sesine kulak vermeyenler, AİHM'nin “Şahsi hürriyet ancak hakim tarafından yapılan yargılama sonucu kısıtlanabilir” kararı ile Türkiye’yi mahkum etmeye başlayınca, disiplin amiri tarafından verilen bu tür cezaları ve disiplin mahkemelerinin kaldırılması konusunda girişimlere başladı. Ancak, ön yargılı zihniyetin direndiğini ve isteksiz davrandığını izliyoruz!
MSB Müşteşar Yardımcısı hakim generalimiz “Ordu, insan hakları konusunda çok hassas. Kötü muamele, cebir, şiddet suçtur ve tespit halinde cezası vardır” buyurmuşlar. Yukarıdan bakınca herhalde öyle görünüyor!
Askerliğin olmazsa olmazı "disiplin"in tarifinde 'astın ve üstün hukukuna riayet' ilkesi olmasına rağmen, uygulamada "üst daima haklıdır" prensibine dayanan bir askeri adalet sisteminin olduğunu ve bu sistemde de insan haklarına saygının gerçekleşmeyeceğini en iyi sayın hakim generalimizin bilmesi gerekmiyor mu?
Orduda şehit olan askerlerin sayısından fazla intihar eden asker olduğu söylenmektedir! Bu abartılı bir iddia olsada, intihar gerçeğini değiştirmiyecektir. Tırnağınızı biraz derin kesseniz canınız yanar. O halde insan canına nasıl kıyabilir? İntihar elbette psikolojik bir olgudur. Ancak, askerlerin intiharını tetikleyen nedenler içerisinde, adaletsizlik ve amir keyfiyetinin ilk sıralarda yer aldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu güne kadar yüzlerce intiharın nedenleri incelenerek kaç amir sorumlu bulunup cezalandırılmış ve intiharların önlenmesi için hangi tedbirler alınmıştır? Tüm bunlar toplum vicdanında derin izler bırakmaktadır.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi aynı suçu işleyen üst veya amir ile ast ayrı, ayrı yargılanıp farklı cezalar almakta, sonuçları ast'ın aleyhine gerçekleşmektedir. Tüm bunlara ve diğer uygulamalara mı insan hakları konusunda hassasiyet ve adalet diyorsunuz?
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde intihar eden, istifa eden, mahkemeye verilen, personelin rütbeye göre dağılımı nedir? Subay emekli olmamak için imkan olsa yaşını küçültmek isterken yaş haddinden emekli olan kaç assubay vardır?
Bu konudaki istatistik sonuçları bile her kuruma örnek olduğu bildirilen TSK'deki haksızlığın, adaletsizliğin ayrımcılığın boyutlarını ortaya koyacaktır...
Buradan bir kez daha yetkililere sesleniyorum;
Ordu'yu haksızlıkları yazanlar değil, haksızlıkları yapanlar yıpratır! Ön yargılarla personel arasında ayrımcılığa ve tahakküme varan haksızlığa devam ettiğiniz zaman, orduyu başkalarına gerek kalmadan, sizler yıpratacaksınız.
Kimse haksızlıkları, adaletsizlikleri saygı duyduğumuz hiyerarşi kılıfı ile gizlemeye çalışmasın. Artık, sadece ölüme ve göreve gönderilirken hatırlanmak ve vatanseverlik duygularımızın istismar edilmesini istemiyoruz.
GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ TÜRKİYE sadece bir slogandan ibaret olmaması için orduda adaleti geçiktirmeden sağlamalısınız. Adalet birgün herkese gerekecektir...
Saygılarımla.
Değerli Arkadaşlarım,
Son otuz beş yıl, sınıfımızın kaderinin tümden rota değiştirdiği ve yazgımızın kötüleştiği bir zaman dilimidir diyebilirim. Ve, yaşadıklarımız da Türk siyaseti ile direk ilgilidir.
İster, bu zaman zarfında siyasetin direksiyonunda olanlar eliyle olsun veya isterse bu süreç içinde siyasete müdahale eden askerin eliyle olsun, kısaca ismi ne olursa olsun, her bir müdahalede biz assubayların hak ve hukuku geriye giderken, komuta kademesi büyük kazanımlar elde etmiştir!
Bu işin baş mimarının NİTEKİM Beyefendi ile silah arkadaşlarıdır. Dünyanın hiç bir ülkesinde olmayan inanılması zor haklar elde etmişlerdir. Emekli Amiral Atilla Kıyat'ın ifadesi ile "NAMÜTENAHİ" hakları kullanarak, kendilerini ''üstün insan'' statüsünde görmüşlerdir. Ne yazık ki, 21. yüzyıla uyum adında da olsa bu statünün değişmesine pek gönüllü değiller!
Tabii ki kolay değildir bu değişim. Tüm bu padişahlık düzeni ve yıllarca kafalarda oluşmuş bu önyargılarının izlerinin silinmesi zor!
Dünyamız son yıllarda büyük bir değişim yaşamaktadır. Teknoloji, özellikle internet yoluyla insanları uyandırıcı bir iletişim devrimi yaşanmakta, toplumlar hızlı ve köklü bir değişim geçirmektedir.
Tunus'ta bir seyyar satıcının, tezgahını alan zabıtalara isyan etmesi ile başlayan ve tüm coğrafyayı saran ARAP BAHARI denen değişim rüzgarını hepimiz izliyoruz. Olayların ilk başladığı tarihlerde de sitemizde DOMİNO ETKİSİ VE ASSUBAYLAR başlıklı bir yazı yazmıştım. Olayları anlamaya çalışıyorum. Bu aslında oyun içinde bir oyun mu? Yaşadıklarımız, son dönemdeki siyasi değişimlerle de ilgilimi?
Aklım, havsalam almıyor yoksa bu yaşadıklarımızı! Onlarca iyileştirme açıklamaları 'üstelik en üst düzeyden' yapılırken birden bire sessizlik oluyor. Netice yok! Gene bir başka bahara...
Bu yaşadıklarımızın Arap Baharı ile ilişkisi olabilir mi dersiniz? Absürt bir yaklaşım gibi gelebilir ama kim şu cümle ile tarihte yerini aldı arkadaşlar? Bilenler biliyor bu sözün sahibini;
İstediklerimizi gerçekleştirmenin sadece bir yolu vardır; o da Atatürk Türkiye'sinde Türk Silahli Kuvvetleri'ni zayıflatmak ve itibarsızlaştırmak olmalıdır.
İnsanlık hak, hukuk, adalet kavramlarının hiç bir şüpheye yer bırakmadan uygulandığı yönetim sistemlerinin arayışı içindedir. Bunun bilincinde olan ve menfeat kaybına uğramak istemeyen emperyalizm ekonomik, siyasal, dinsel, kültürel her yolu kullanarak toplumlara kendi menfeat algılarına göre düzenlenmiş sistemleri servis etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD’nin dayattığı Yeni Dünya Düzeni, bireyi küreselleştirirken toplumsal yaşamın içinde "Ötekiler" yaratarak sınıfsal bir kavga ortamı ve nifak tohumları ekmektedir de diyebilirmiyiz?
Zira, toplumun hemen hemen tüm kesimlerine iyileştirmeler yapılırken, süreç neden assubaylara gelince tıkanıyor? Acaba bir oyun ile bizlerin sabrını zorlayarak kullanmak mı istiyorlar dersiniz?
Tabii ki, komuta kademelerinin bu süreci yıllarca sadece seyretmeleri affedilemeyecek ayrı bir konudur!
Son yıllarda eğitim seviyeleri giderek yükselmektedir. 21. yüzyıla uygun değişikliklerin hala bekletiliyor olması bizleri ekonomik yönden perişan ederken sosyal anlamda da sınıfsal bir ayrışmaya itmektedir. İç Hizmet ve Askeri Ceza Kanunu'ndaki bir çok hakların NİTEKİM Bey'in anayasası ile genelkurmayda olması bu yüzyıla yakışmayan bir durumdur.
Artık büyük bir vatandaş kitlesi assubaysız bir ordunun olamayacağını, assubayların TSK'nın temel direği olduğunun farkında. Bir çok ülkede olduğu gibi, sistem ve işleyiş buna göre dizayn edilmiştir çünkü. Peki o zaman ne oluyor da tüm kesimler bu feryatlara 'basın dahil' ÜÇ MAYMUNU oynuyor?
Acaba buz dağının altındaki yaşananları, gerçeklerle nasıl bağdaştıralım?
Bilinizki bu sınıf artık susmayacak!
Bilinizki bu sınıf artık susturulamayacak!
Tunus'ta başlayan, Mısır ve diğer toplumlara sıçrayan değişim rüzgarı facebook ile başlamıştı. Günümüzün bu teknolojik imkanlarını kullanabilen, kısa sürede iki yüz bin kişinin bir araya geldiği inanmış, davasına sahip, eğitimli ve bilinçli bir sınıf var artık; ASSUBAYLAR...
Sabır evet, ancak onurumuzu ayaklar altına almanıza hayır!
Saygılarımla...
ATİLLA ABAYLI
İZMİR
Bir gün bilgisayarımı açtığım zaman iyi bir haber yazacağım veya okuyacağım günlerin özlemi içindeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım
Gün geçmiyor bizimle ilgili yeni haksızlıklar ortaya çıkmasın! Bazı kendini bilmez dangalaklar, parametre olmadan teori üretip, KİT işçi emeklisinden daha az maaş alan assubayları emekli albay kadar maaş aldığını zannedip, kendileri ile kıyaslamasın. Bu dünyadan bîhaber, adalet duygusundan yoksun olanlar canımızı sıkarken, birde yüreğimizde hiç küllenmeyen bir ateş olan evlatlarımızın, kardeşlerimizin şehit olmalarının acısını yaşamaktayız.
Afyonkarahisar Mühimmat Deposu'ndaki patlama ile yüreklerimiz bir kez daha kavruldu. Aralarında meslektaşlarımızında bulunduğu 25 vatan evladı hiçbir değerin geri getiremeyeceği aziz canlarını feda ettiler. Minnetle, rahmetle anıyoruz!
Bu olay meydana geldiğinde "bu fazla mesai adaletsizliğini yazamayacaklar. Komutanın, kendi ikbalini sağlamak için, denetlemede alacağı sonucu düşünüp, personeli özellikle gün batımından sonra girilmesi yasak olan mühimmat deposunda 'insafsızca' gece-gündüz çalıştırması suç olmayacaktır. Suç, yine şehit olan bir assubayda olacak, "kendi inisiyatifi ile çalıştı" suçlamasında bulunulacaktır" dedim. Arkadaşlarımın çoğunun bu konuda benimle aynı düşüncede olduğunu biliyorum. Çünkü şehitler konuşamaz, kendini savunamaz! Çünkü, amir daima 'özellikle de en haksız olduğu zamanlarda' haklıdır!...
Meslek hayatımızda örneklerini gördük, komutan evine gitmeyip gazetesini okuyup kahvesini yudumlarken işgüzar kurmay başkanları, birlik komutanları servislerin hareketine izin vermezler. Bir birlikte aksayan bir hizmetten dolayı tüm personel cezalandırılıp ikinci emre kadar görev yaparlar. Komutan ceza veremediği olaylarda personele hafta sonu mesai yaptırır.
Atalarımız “bir nusubet bin nasihatten evladır” demişler. Bu acı olay umarız TSK için bir ders olur ve bu amir yetkisi ile mesai adı altında yapılan eziyet sona erer. TSK, bunun gibi birçok olumsuzluğu, personel arasındaki ayrımcılığı sona erdirip yeniden yapılanmalıdır. Yoksa, "Güçlü ordu, Güçlü Türkiye" sadece sloganlarda kalacaktır!
Saygılarımla.
Hemen hepsi fakir ailelerin çocuğu…
Diğerlerinin ergenlik sivilceleri ile tanıştıkları yaşta onlar ‘tüfekle’ tanıştılar.
Sadece tüfekle mi? Hasretlikle, gurbetle, kumanya ile, hiyerarşi ile, çadır hapsi ile…
***
Sınavdan zayıf not aldıklarında yanlarında “Çalışır düzeltirsin şekerim” diyen anneleri olmadı, ceza veren komutanları oldu.
Kız arkadaş, flört nedir bilmediler okul hayatlarında.
“Afiyet olsun” diyen olmadan ilk lokmayı yiyemediler.
***
‘Reşit’ olmadan mezun oldular.
Bu vatan için gözlerini kırpmadan öleceklerine yemin edip, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin omurgasının birer parçası oldular.
***
Kendilerinden yaşça daha büyük olan kınalı kuzulara öğretmenlik,
abilik, babalık hatta annelik yaptılar.
***
Davul zurna ile gönderdiğiniz evlatlarınıza;
Savaş sanatını da, yatak yapmayı da onlar öğrettiler.
Mayına basmamayı, etek traşı olmayı, yakın boğuşmayı, dökmeden yemek yemeyi, el bombası atmayı, büyük abdestini icra ederken tuvalet deliğine nişan alabilmeyi, arkadaşı öldüğünde onu nasıl taşıyacağını, yavukluya, ana babaya nasıl mektup yazılacağını … hep onlar öğrettiler.
Memleketten parası gelmeyene ceplerinden harçlık verdiler. Hasta olanı doktora, izine gideni terminale götürdüler…
***
Sadece bu kadar mı? Hayır, bunlar devede kulak.
Bir çoğunuzun anca haberlerde gördüğü uçakların, tankların, gemilerin, silahların, araçların zimmetleri, yani kullanım harici bütün sorumlulukları ve bakımı onlardadır.
Ki bir kısmını da zaten onlar kullanır veya komuta eder.
Geceleri bütün kışlaya, silahlara ve erlere mukayet olan 10 rütbeliden 8’i onlardır.
Evlatlarınızın kullandığı silahtan, yattığı ranzadan, yemek yediği yemekten, giydiği bottan, girdiği tuvalete kadar her yer her şey onların kontrolündedir.
“Mesai bitse de eve gitsek” mantığı yoktur onlar için. Mesai işleri bitince biter. İş bitmezse mesai de bitmez gitmezler eve.
***
Dağda terörist kovalayanların başında onlar vardır.
Şehit haberlerinin hemen hepsinde onlardan birinin adı mutlaka geçer. Gazi olanların da.
İt avında da en öndedirler çünkü.
İlk mermi sesi duyulduğunda,
bütün erler ona bakarlar,
bir şey söylese de yapsak diye.
***
Hata yapma şansı yoktur..!
Hatası kanla, ölümle sonuçlanır zira.
Yorgun, halsiz, canı sıkkın, dalgın olma, başı ağrıma gibi lüksleri yoktur.
Androidlerdir sanki…
***
“Kim lan bunlar?
Bu kadar sorumluğu ağır görevi olan biri kim bilir kaç para maaş alıyordur? Kesin villalarda oturuyorlardır. Tatillerini Havaii adalarında falan geçirir bu kişiler. Devlet, sınırsız limitli kredi kartı da verir bunlara valla…”
***
Diyenler perşembeyi bekleyecek mecburen.
Densizlikten değil yersizlikten.
***
Kim lan bunlar?
Bu kadar sorumluğu ağır görevi olan biri kim bilir kaç para maaş alıyordur? Kesin villalarda oturuyorlardır. Tatillerini Havai adalarında falan geçirir bunlar. Devlet, sınırsız limitli kredi kartı da verir bunlara valla…’ Diyenler perşembeyi bekleyecek mecburen…
Diyerek bitirmiştik pazartesi günkü yazıyı.
***
Kim olacak? Astsubaylar tabii ki… Türk Silahlı Kuvvetlerinin bel kemikleri yani.
O sorumlulukları taşıyacak başkaca bir zümre mi var ordumuzda.
Maaşları da öyle gemicik kadar alacak kadar falan değil,
yoksulluk sınırının epey altında.
***
Yakın geçmişe kadar, mezun olan her subay Cumhurbaşkanı olma hayali kurarken
gizli bir güç astsubayları bir adım dahi ileri götürmemek için çalıştı durdu.
Mesela;
Çalışırken Hukuk Fakültesini bitiren bir subay anında ‘Askeri Savcı’ veya ‘Hakim’ olarak atanırken, aynı okulu bitiren astsubaya “Hayırlı olsun şekerim haydi eğitim alanına” dediler.
***
İstekli ve yeterli olan birçok astsubay helikopter pilotu oldu bir dönem.
O güç, “Subaydan başkasına pilotluk yakışmaz” dedi, pilot astsubayları subay yaptılar.
***
Emekli olan bir astsubay siyasete atılmıştı. Partisi iktidara gelince de Milli Savunma Bakanı yapmak istedi onu.
O gizli güç tekrar devreye girdi,
vazgeçtiler, vazgeçirildiler.
***
Kışlada subayların yaptığı her görevi bilmek ve yapmak zorundadırlar. Yaparlar da.
Ancak çuvalla sorumluluk verildiği halde, yetki verilmez.
***
Hepsi, OYAK’ın (Ordu Yardımlaşma Kurumu) mecburi üyeleridirler. Üye olmama lüksleri yoktur. Deli Dumrul misali maaşlarından kesinti yapan OYAK, sayıca en fazla üyesi astsubaylar olmasına rağmen subaylara daha yakındır. Çünkü subaylar yönetir.
***
TSK personelinin en çok muzdarip olduğu konulardan biri de ‘zimmet’ dir.
‘Birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumlu olan subaylar’ nedense zimmetten sorumlu değillerdir, bilin bakalım kimler sorumludur?
***
Albaylıktan emekli olan subay, ilk mezun olduğunda aldığı maaşın neredeyse iki katını alır.
Astsubay emekli olur,
ilk mezun olduğunda aldığı maaşı bir daha rüyasında bile göremez.
***
Çalışırken mağduriyetlerini dile getirme gibi lüksleri de yok gibi bir şeydir.
Eşleri ve çocukları da yaşar bu zorlukları,
onlar da askerdir bi’nevi.
Risk bölgesinde, Güneydoğu’da yem gibidir çoğu, orada burada kirada otururlar.
Lojman dışında asla yaşayamayan subaylar sayesinde lojman sayısı yetersizdir çünkü.
***
Uzun lafın kısası mağdurdur bu fedakar insanlar.
Kazasız belasız emekli olan her astsubayın heykeli dikilse yeridir bence.
***
O kadar yani…