Balçiçek İlter’in Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile yapmış olduğu ve ''Biz gariban çocuklarız zengin olsaydık asker olmayabilirdik!'' başlığı altında 14.12.2013 tarihinde köşesinden yayımladığı görüşmesine ilişkin “Öncelikle şunu söyleyeyim, o kadar net, düz lafı çevirmeden konuştu ki, bazı noktaları şaşırarak dinledim. Yeni bir dönem başlamış TSK'da... Şeffaf bir dönem... ya da bana geçirilen his o oldu...” diyerek, kendisinde geçirilen hissiyatı ifade etmiş yazısında.
Evet, bence, artan intiharlar, yıllar önce başlamış olan sistemli yürütülen çalışmaların yeni bir evreye ulaşarak, TSK’da yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.
Balçiçek İlter’in köşesinden ''Neden canlarına kıyıyor bu insanlar ve gerçekten de TSK özellikle astsubayları ötekileştiriyor mu?'' diye şeklindeki soru cümlesindeki ''öteki'' kelimesine, görüşme yaptığı kişiler “Çok ama çok alınmış, üzülmüşler.”
Bir astsubayı ötekileştirmeyi “kendi bacaklarından birine kurşun sıkmak gibi zihniyette” olduklarını ifade etmek üzere, Org. Yaşar Güler’in ''Bakın'' diye söze başlayarak ''Bana dair ne varsa her şeyi astsubayım bilir banka şifrelerimden mal varlığıma özel hayatımın detaylarına kadar, ben bilmem o bilir'' şeklindeki beyanı, assubayın özel işlerde kullanıldığını ortaya koymakta. Peki, bu sırada, assubayın özel işlerini kim yapmakta? Muhtemelen assubayın eşi. Dolayısıyla, assubaylar, özel işlere atanmamalıdır.
Kaldı ki, özel işler bir camiayı töhmet altında bırakacak şekilde, Balçiçek İlter’de bir anlık dahi olsa, oluştuğu gibi “Aklım almadı tabii... Dayanamayıp, Bence dikkat edin, bunca dava, bunca iddianame hep bu detaylardan çıktı diye takılacak oldum...” şeklindeki duyguya kapılması çok vahimdir.
Org. Yaşar Güler’in ''Güven” dedikten sonra, “O güveni sağlamazsak TSK diye bir şey kalmaz...'' tespiti ne kadar da yerinde bir tespit.
***
İntiharlarla ilgili olarak, Org. Yaşar Güler ''Her ölüm bizim için felakettir. Ama intihar vakalarına ayrıca dertleniriz, üzülürüz. Sırf bu yüzden intihar edenin ailesini yakınlarını getirtip askerimizin yakın arkadaşlarıyla görüştürüyoruz, her şeyi sorsunlar, anlasınlar, hiçbir şey gizli kalmasın, her şey şeffaf olsun diye...” şeklindeki sözler anlamlı olmakla birlikte, intihar eden askerlerin ailelerinden de konuyu dinlemek sorumluğu kendiliğinden ortaya çıkmakta.
Org. Yaşar Güler’in “Memleketteki intihar oranlarına kıyasla TSK'dakiler daha az ve nedenleri buraya özgü değil. Çok önemli nedenlerin başında psikolojik sorunlar ve madde bağımlılığı geliyor. Bizim zamanımızda bir elin parmaklarını geçmezdi bu vakalar ama şimdi toplumun genelinde nasıl arttıysa buraya gelenlerin arasında da maalesef çok yaygın...'' şeklindeki sözleriyle erbaş ve erlerin kastedildiğini düşünmekteyim.
Toplumun yetiştirmiş olduğu, geleceğin ve belki de o an aile babası olan erbaş erlerin kültür seviyesi, alışkanlıkları, toplumun nereye gittiğini toplu olarak görme imkânı tanıyan bir yerdir, TSK. Bu anlamda, toplum bilimcilerin inceleme, araştırma sahası içinde olması gereken bir yerdir. Buradan elde edilecek sonuçlarla, toplumun geleceğine yön verici tedbirler alınabilir.
Org. Yaşar Güler’in “Gelen herkes testlere tabi tutuluyor ve büyük bir çoğunluğu belki de hayatlarında ilk defa psikolojik kontrolden geçiyor. Bütün bu testlerin sonuçları da istatiksel olarak ortada...” şeklindeki sözlerinden, umarız ki hükümet başta olmak üzere, üniversiteler, araştırma kuruluşları gerekli duyarlılığı göstererek bir çalışma başlatırlar.
***
“Önce asker intiharlarının nedenleri...” ara başlığı altında sıralananlar Türk toplumunun acı gerçeklerini ortaya koyuyor.
Ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim gibi her türlü icraattan sorumlu hükümet üyeleri bunları iyi okumalı:
Diyorlar ki: Asker hastanelerinin psikiyatri polikliniklerine bakıldığında, küçük yaşlarda uyuşturucu madde ile tanışmış, 20 yaşına kadar sorumluluk almamış, kendini ifade etmeyi taşkınlık yapmak, kendini kesmek ve çevreye zarar vermek olarak bellemiş, sağlıklı bir aile yapısına sahip olamamış bir yığın genç gözükmektedir. Yakın dönemde intihar girişimi sonrası GATA'ya yatırılarak değerlendirilen 30 vakanın ikisi askeri ortama ilişkin sorun tanımlamışken, 26 vaka ise tamamen sivil yaşantılarına ait uzayıp giden sorun yumaklarını davranışı tetikleyen etken olarak ileri sürmüşlerdir.
Eğer bir ülkede, yukarıda ifade edildiği şekliyle sorumsuz, kendini ifade edemeyen, uyuşturucu kullanan gençlik yetişmişse bunun sorumlusu, hükümet ve onun politikalarından başkası değildir. Türk toplumunu zehirleyen, Diyarbakır’da ve diğer yerlerde uyuşturucu tarlalarına kim(ler) göz yumduysa esas sorumlu bence odur.
Muvazzaflarla ilgili olarak:
Org. Yaşar Güler sohbetinin bir yerinde “Muvazzaf personelin intihar davranışlarında benzer yaş grubunun ve sosyo ekonomik düzeyin eğilimleri görülmektedir. Ruhsal hastalık, ödenmeyen borç, aile içi ayrılıklar ve çatışmalar hep ön sıraları tutmaktadır'' demiş. Ancak her nedense pek çok sivil davaya konu olmuş iş yerindeki mobbingden, amir baskısı ve tacizinden, ek görevlerden ve yetkisizlikten dolayı işlerini kontrol altında tutamamadan kaynaklı buhranlara hiç değinilmemiş. Mesele, tek yönlü değerlendirilmiş.
***
TSK paralı asker bulamıyor:
Paralı asker bulunamamasıyla ilgili olarak: ''Sözleşmeli asker denildi biliyorsunuz, ayda 3600 TL almaları öngörüldü. Hudutta 5 yıl görev yapacak, işi bitince 63 bin TL tazminat alacak. Hiçbir masrafı yok, küçük bir hesaba göre 250-300 bin TL kazanacak. 3 yıl boyunca çağrı yapıldı... Peki kaç kişi başvurdu? 2300... Benim orada 100 bin askerim var. Paralı asker diyorlar. Maaşı iki katına da çıkarsanız sayı artmayacak. Paralı asker bulamıyoruz diye ne yapacağız? Hududu boş mu bırakacağız?'' denilmiş.
Avrupalı, Amerikalı paralı asker bulurken, TSK niçin bulamıyor?
Avrupalı, Amerikalı paralı askerler dünyanın dört bir yanında görev yaparken, Türkiye’de bulunamamasının, bölgeyle mi yoksa uygulamalarla mı alakası olabilir? Tam bir araştırma konusudur.
Memnuniyetsizlik:
Ben de isterdim tabii İsviçre Genelkurmay 2. Başkanı olayım elimde kahvem, pipom rahat edeyim. Geçenlerde Norveç Genelkurmay Başkanı geldi sorunlardan bahsetti, gel yer değiştirelim diye takıldım, 'yok hiç almayayım' dedi. Bizim kolay işimiz yok, kolay bölgede değiliz.
Değişim istemekle alakalıdır. Önce istemek, sonra gerçekleştirmek için adım atmak gereklidir. Üstelik de tabanın değişim beklentisi yüksekse, bunu gerçekleştirmek idareye düşmektedir. Yurtdışı görevlere giden personelin, diğer ordulardaki olumlu uygulamaları birer efsane gibi anlatmaları, onların değişime olan özlemlerinin birer ifadesi değil de nedir?
***
TSK’yı yönetenlerin sosyal yapısı:
Org. Yaşar Güler’in “Üstelik size bir şey söyleyeyim mi? Biz gariban çocuklarız, aramızda sosyete falan yoktur, Anadolu'nun bağrından gelen çocuklarız hepimiz. 'İnsanlar asker olmak istemiyor' lafını kabul edemem çünkü nasıl bir vatanperverlikle askere geldiklerini görüyorum ben. Ha sonrasına gelince... Zengin olsaydık meslek olarak askerliği seçmeyebilirdik. Ben bile asker olmayabilirdim o zaman. Ama buradayız ve elimizdeki imkânlarla en iyisini yapmak zorundayız. Sizinle bütün samimiyetim ve içtenliğimle konuşuyorum. Durum budur!..'' şeklindeki açıklaması TSK’yı yöneten muvazzafların geldikleri sosyal yapıyı ortaya koyması bakımından çok yerinde bir tespit.
Ancak gelin görün ki, orta veya dar gelirli ailelerin çocukları TSK’ya yerleştikten sonra, üstün olan sınıf, diğerlerine göre oldukça avantajlar elde etmeyi kendisine bir hak olarak görmeye başlamakta, diğer sınıfların gelişiminin önüne engeller koyabilmekte. İşte fikir ayrılığı, çatışma da burada başlamakta.
Assubay hazırlama okulu imtihanını kazanamayıp, lise öğreniminden sonra harp okulu imtihanını kazanarak Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselen Org. Yaşar Büyükanıt örneğini iyi anlamak gerek.
Ezilen diyor ki, “biz benzer sosyal tabakadan gelen insanlarız, sen amirsen, ben de kanun, yönetmelik, emirler doğrultusunda iş üretmekteyim, tıpkı senin gibi benim de bundan başkaca ne işim var ne de gelir kaynağım, neden anlamsız ayrılıklar meydana getiriyorsunuz?”
Bir sonraki yazımızda da diğer bölümü inceleyeceğiz.