×

Uyarı

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

SORUYORUM?

Aralık 16, 2013

Sayın Balçiçek İLTER’e  söylenenlere istinaden ben de yalnızca sorarak  hakkımı aramak istiyorum.  Hakikaten  haklı bulduğunuz talep yalnızca bir tane midir?

Dümdüz” yani muhatabına doğrudan, kestirmeden, net bir soru sorulmuş;

  • Sizce Astsubaylar taleplerinde haklı mı?

Yanıt :  O kadar doğrudan, kestirmeden ve net değil. Ya nasıl? Önce uzunca bir sessizlik…. Sonra; 

  • Ne haklılar diyebilirim, ne de haksızlar…

Neden uzun bir sessizlik?  Çekinilecek, uzun düşündürecek olay nedir? Assubaylara gerçeği söylemek olmadığı kesin. Çünkü o her ortamda zaten dile getiriliyor. Düşündüren tek sebep kalıyor. Hükümet ise neden?

Bu yanıt bizlere olduğu kadar, Türk Toplumuna da hiç yabancı gelmedi. Bir yerlerden tanıdık gibi geldi. “Var da diyemem, yok da diyemem.” Cevabı gibi. Paşam, lütfen ne olur, varsa, var deyin, yoksa, yok deyin. Bu yanıt şekli birilerinin aklını  karıştırıyor.

Allah aşkına şaşkına çevirmeyin insanları. Bu yanıtların ardından, bir de  şaşkınlıkla; Nasıl yani? Sorusunu  insanlara artık sormak zorunda bırakmayın.  

Onları tek haklı gördüğüm alan tazminat talepleri…Emekli olduklarında karşılaştıkları tablo. Tek haklı gözüktükleri alan o. Onun da muhatabı biz değiliz. Hükümet de biz de farkındayız aslında. Hükümet yapmayalım demiyor, ama onlara yaparsam herkes ister zammı, onlara da yapmak zorunda kalırım, şimdi bu yükün altına giremem diyor.

demiş. Bakınız, assubayların taleplerinden birkaç tanesi şöyleydi. Bu taleplerin haklı ya da haksız olduğuna, birazcık vicdan ve insafı olanları düşünmeye davet ediyorum.

Çalışan assubaylara neden yıllarca okumasına izin vermediniz? Çocuğu yerindeki yeni mezun asteğmenleri hakim savcı yaptınız da, mesleğin içinde fedakarca görev yapan Hukuk fakültesini bitirmiş olan assubayları neden askeri hakim, savcı olmalarını  uygun görmediniz? Böyle bir talepleri yok muydu? Varsa bu talebin dikkate dahi alınmamasındaki gerekçe ne olabilir? Eğitimden korkan bir ordu olur mu? Ülkesinin güvenliği için en ücra köşelere atadığınız insanlara neden yeterli lojman temin etmediniz? Sokak ortalarında, mahalle aralarında bu insanlar şehit edilirken, lojman talepleri konusunda haksızlar mıydı? Ya da maaşlarının önemli bir kısmını kiraya vermeleri onlar için bir sorun teşkil etmiyor muydu? Bu talepler haksız ve hukuksuz talepler midir? Orduevi, kamp vs. artık onları bir kenara koyarsak, emekli assubayların  ekonomik olarak da mağduriyetlerinin önlenmesi ile ilgili bazı talepleri de şunlardı;

  • İntibaklarının yapılması
  • Tazminatlarının verilmesi
  • Sicil affı

Neden İntibak Talepleri Var?

Paşam, geçmişte subaylardan; Lise, l yıllık, 2 yıllık, 3 yıllık harp okulu bitirenlerin hepsinin 4 yıllık harp okulu mezunu gibi intibakları yapıldı mı, yapılmadı mı? Emekli tüm subaylar rütbeye göre aynı maaşı alıyor mu? Almıyor mu?  Peki assubaylardan MYO okulunu bitirenler, kendi nam ve hesabına 2 yıllık yüksek okullardan mezun olanların başlangıç dereceleri neden 9/2'den başlatılarak intibakları yapılmıyor? Subaylar gibi 4 yıllık fakülte mezunları neden 8/1'den başlatılmıyor. Subayların tahsili ne olursa olsun rütbeye göre emekli maaşı alırken assubaylar neden bu haktan mahrum bırakılıyor da intibakları yapılmıyor? Bu talep subaylara hak iken, assubayların talebi neden hak değildir? Bizlerin görev koşulları ile kıyaslanamayacak bir takım meslek grubunun başlangıç dereceleri assubaylardan daha üst derecede iken, bu hak neden assubayların talebi ve hakkı olmasın? Sizce bu taleplerdeki sakınca nedir? Bunlar haksız talepler ise daha geçen yıl, MSB.lığınca yazılı olarak TBMM'ne gönderilen ve kamuoyuna medya aracılığı ile duyurulan aşağıdaki teklifler neyin nesiydi? MSB'na bu tekliflerin yapılmasını kim önermişti?

Bu teklifin sadece bir paragrafı şudur:

soru-onergesi

soru-onergesi-cevabi

MSB.lığınca yukarıdaki teklif, Gnkur.Bşk.lığının bilgisi dışında mı hazırlanmıştır? Yok eğer Gnkur.Bşk.lığı MSB.lığına, yukarıdaki şekilde teklif göndermiş ise daha sonra bu teklif neden yok sayılmış ve assubayların bu ısrarlı talebi önce verilmesi gerekli bir hak, sonra, haksız bir talep olarak görülmüştür. Bu nasıl bir çelişkidir?

Neden Tazminat Talepleri Var?

Bu güne kadar hiçbir astsubay ya da temsilcisinin, “generallerin ya da albayların sahip oldukları hak ve imtiyazlara bizler de sahip olmak istiyoruz.” şeklinde  sözlü ve yazılı  talepleri olmuş mudur? "Onların aldığı maaş kadar bizler de maaş talep ediyoruz" diyen, aklı başında olanı değil, delisi bile var mıdır? Böyle bir talep olmamışsa, karşınıza çıkan her basın mensubuna, çalışan ve emekli generallerimiz neden böyle bir yargıyı empoze etmeye çalışır? Bu doğru bir yaklaşım mıdır? Olmayan, talep edilmeyen bir şeyi, talep ediliyormuş gibi göstermek ne kadar etiktir?

Bu güne kadar, Subayların  emeklileri de dahil olmak üzere; intibakları, tüm tazminatları, maaş iyileştirme teklifleri MSB.lığına Yasa tasarısı verilmesi için teklifler hangi makam tarafından yapılmıştır? 

Disiplin Konusunda:

Neredeyse tüm assubaylar disiliplin konusunda iki cümle söz söylese başlangıç cümlesi; “Bizler hiyerarşiye saygılıyız.” Demektedirler.  İtiraz edilen husus hukuk dışı ve ayrımcı tutumlardır. Sadece bir örnek vermek gerekirse, mesaiye elinde olmayan sebeplerle 5 dakika geç kalan bir subayla astsubay aynı muameleye tabi tutulmakta mıdır?  Bizler kurumumuza saygımız gereği binlerce örneği vermiyoruz. Hukuku uygulayanların tarafsız ve bağımsız görev yapan yargıçların olması gerekmez mi? Amir keyfiyeti ve hukuk dışı davranışları bu güne kadar istisnalar dışında cezalandırılmış mıdır?  Öyle ise durup dururken bu kadar yakınma nedendir?

Sicil Affı Talebi:

1970-75 yıllarında sadece hak aradıkları için kendileri, aileleri ve çocukları  ile birlikte ömür boyu hak mahrumiyeti cezasına çarptırılanlara, PKK militanlarına gösterilen ilgi ve şefkatin gösterilmesi yeterlidir. Kaldı ki, bu meslektaşlarımızın içinde öyleleri var ki, subaylarla birlikte katıldıkları kurslardan birincilikle çıkmış, ordudan atılmayanlar, emekliliklerine  kadar çalışmışlar ve terfi ettirilmişlerdir. Bu ne biçim bir cezadır ki, ölünceye kadar peşlerini bırakmasın. Basit bir sicil affı ile gönüllerini kazanmak devlete ne külfet getirecek, ordunun disiplinini hangi sebeple zedeleyecektir?  

Hükümetlerin tutumuna gelince:

Çok söylendi ama yine de söylemeden geçemeyeceğim.

Sadece son on iki yılı ele aldığımızda; 57. Hükümet zamanında yani 2002 yılının başında 631 sayılı KHK ile Subaylardan, emekli yarbay ve daha üst rütbede olanların maaşlarında % 35'e varan iyileştirmeler yapılmıştır. O yılın 30 Ağustos'unda emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı veda konuşmasında yapılan icraatları sayarken, “Personelin maaşlarında iyileştirme düzenlemeleri yaptırdığını söylemiştir” Bu sözler, üstelik  dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanının önünde söylenmiştir. TSK'de personelden kasıt, yarbay ve daha üst rütbede olanlar mıdır? O yıldaki ütğm. şimdi yarbay olduğuna göre düşük rütbedeki subaylar için dahi bir sorun var mıdır?   Assubaylar söz konusu olduğunda 58 ve devamındaki bu hükümetin de değişmez ve standart birkaç gerekçesi her zaman olduğu gibi hazırdır.

  • Assubayların mevcudunun fazla olması
  • Kaynak yetersizliği
  • Assubaylara hak verirsek, diğer kamu görevlileri de talep eder.

2002 yılından itibaren, kamuda çalışan işçiler dahil olmak üzere özlük hakları ile ilgili düzenleme yapılmayan tek meslek grubu assubaylardır. Bu hükümet tarafından kendi kurumumuzdaki bir takım personele dahi birkaç defa (Albaylara kadrosuzluk tazminatı, Komkarsu tazminatı vs) düzenlemesi yapılmış, 2002 yılından itibaren Milletvekili Danışmanları dahil imam, polis, öğretmen, Kamuda çalışan işçi vs. tamamının özlük haklarında iyileştirmeler yapılmıştır. Kimsenin aldığında  kesinlikle gözümüz yoktur. Tek itirazımız, göz göre göre bizlere ayrımcılık duygusunun yaşatılmasıdır.  Assubaylar neden görmezlikten gelinmeye devam edilmektedir? Gazetelerde her yıl birkaç kez “Assubaylara maaş iyileştirmesi, düzenleme, zam, devrim haberleri” yaptırılmış, yazılı ve sözlü açıklamalar yapılmış, iş meclis gündemine taşındığında ve önerge verildiğinde, “Kabul edilmemiştir” “Red”edilmiştir...  Bunu yalnızca kaynakla açıklamanın imkanı var mıdır? Son on bir yıldır en çok övünülen konu ekonomi, büyüme, milli gelirdeki artış, düşük enflasyon vs.dir. Öyleyse neden kaynak yalnızca bizim için sorun olmaktadır? Özel bir sebebi varsa açıkça  söylensin.

Sonuç olarak:

Emekli assubayların tek  haklı talepleri tazminat değildir. Özellikle son on iki yıldır ayrımcılık boyutuna varan ötekileştirmedir.  Özellikle intibaklar, başlangıç dereceleri ve elbette tazminat talepleri bir lütuf değil en doğal haklarıdır. Gelmekte olan 926 sayılı Yasa Tasarısında bu talepler olmazsa olmaz taleplerdir. Bu taleplerin  yok sayılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.. Sırasıyla Gnkur.Bşk.lığının ve  mevcut iktidarın artık bizler adına mazeret ileri sürme dönemi sona ermelidir.

TEMAD, Assubayların hak ve hukukunu arayan bir STÖ ise, tüm çabalara rağmen dikkate alınmıyorsa, Anayasa ile tanınmış olan hak arama yollarını sonuna kadar kullanmalıdır.  Tek taraflı talep  ve söylemlerle, artık bir yere varılması mümkün değildir. Balçiçek Hanıma verilen cevapla, şüphesi olanlara Hükümetin de  tavrı net olarak ortaya konulmuştur.  Yeteri kadar kandırıldık ve oyalandık. Kendi temsilcilerimizden de aynı tutumun sergilenmesini kesinlikle istemiyoruz. Atı alan  Üsküdar’ı geçmek üzeredir. Sağ kalmayı başarabilenlerin  yeni baştan onlarca yıl uğraşması kaçınılmazdır.  On binlerce meslektaşımızın haklarını ne bekleyerek, ne de birbirimizle uğraşarak çözmemiz mümkün değildir.   Gönüllülük esasına göre temsilciliğimize talip olunduğuna göre, başarabileceğine inandığımız  meslektaşlarımıza demokratik yöntemlerle şans verilmelidir.

Saygılarımla…

 

Sokaktaki İnsan  |  Tunca Bengin                     16 Aralık 2013Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Orduda astsubay ve subaylar arasındaki “mobbingkötü muamele, kast sistemi lojman, sosyaltesis”  huzursuzluğunun bir benzeri de iki kesimin emeklilerine yansıdı. Ve Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) ile Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) mahkemelik oldu. Nedeni 30 yıl önce kapanan Türkiye Muharipler Derneği’nin gayrimenkulleri. Bu taşınmazların 1983’te çıkarılan 2847 sayılı yasa uyarınca kurulması öngörülen subay, astsubay dernekleri arasında paylaştırılması gerekirken, ‘yangından mal kaçırır” gibi TESUD’a devredildiğini iddia eden TEMAD, yargıya başvurarak 30 yıl önceki bu kararın iptal edilmesini ve tapu kayıtlarına ihtiyati tedbir konulmasını istedi. TEMAD’ın, TESUD aleyhine 3 Aralık 2013 tarihinde Ankara 27. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı (2013/658) davanın başvuru dilekçesinde gerekçeler şöyle sıralandı:
* Türkiye Muharipler Derneği 35. Genel Kurulu’nu 4 Mart 1984 tarihinde toplamış, alınan kararla kendini feshederek, mal varlığını Türkiye Emekli Subaylar Derneği’ne devretmiştir.
* 2847 sayılı kanunun gecici 2. maddesine göre;     o tarihteki asker kökenli derneklerin bu kanuna göre kurulacak dernekler ‘tüzel kişilik kazandıktan sonra mal varlıklarının intikali’ konusunda kesin hüküm vardır. Türkiye Muharipler Derneği TEMAD ve TESUD kurulmadan ve tüzel kişilik kazanmadan genel kurulunu toplamıştır. Bu sebeple yapılan bu genel kurul yok hükmündedir.
Genel kurul kararlarının, meydana gelişlerinde kurucu unsurlardan birinin veya birkaçının olmaması veya konuları bakımından emredici hükümlere aykırı olan genel kurul kararlarının ‘yok veya batıl’ oldukları gerek doktrinde, gerekse Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.”

Neden 30 yıl sonra?
Bu gelişmelerden sonra, doğal olarak akla gelen ilk soru neden 30 yıl beklendiği. TEMAD, hukuk komisyonunun, bu soruya verdiği yanıt da şöyle:
“Böyle bir olay olduğu hakkında kuşkularımız vardı ama soyut iddialardı. Elimizde somut bilgi ve belge yoktu. Bir şekilde elimize belgelere ulaşınca haklı olduğumuzu anladık ve davayı açmaya karar verdik. Bu konuda profesörlerden de görüş aldık. Bu olayda zaman aşımı da yok. Çünkü hukukun kurallarına aykırı işlem tesis edildiği için her zaman yok hükmünde olduğu iddia edilebilir.”

Devamı...

Kaynak: http://siyaset.milliyet.com.tr/astsubaydan-subaya-mal-kacirma-/siyaset/ydetay/1808081/default.htm

Balçiçek İlter’in Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile yapmış olduğu ve ''Biz gariban çocuklarız zengin olsaydık asker olmayabilirdik!'' başlığı altında 14.12.2013 tarihinde köşesinden yayımladığı görüşmesine ilişkin “Öncelikle şunu söyleyeyim, o kadar net, düz lafı çevirmeden konuştu ki, bazı noktaları şaşırarak dinledim. Yeni bir dönem başlamış TSK'da... Şeffaf bir dönem... ya da bana geçirilen his o oldu...” diyerek, kendisinde geçirilen hissiyatı ifade etmiş yazısında.

Evet, bence, artan intiharlar, yıllar önce başlamış olan sistemli yürütülen çalışmaların yeni bir evreye ulaşarak, TSK’da yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.

Balçiçek İlter’in köşesinden ''Neden canlarına kıyıyor bu insanlar ve gerçekten de TSK özellikle astsubayları ötekileştiriyor mu?'' diye şeklindeki soru cümlesindeki ''öteki'' kelimesine, görüşme yaptığı kişiler “Çok ama çok alınmış, üzülmüşler.

Bir astsubayı ötekileştirmeyi “kendi bacaklarından birine kurşun sıkmak gibi zihniyette” olduklarını ifade etmek üzere, Org. Yaşar Güler’in ''Bakın'' diye söze başlayarak ''Bana dair ne varsa her şeyi astsubayım bilir banka şifrelerimden mal varlığıma özel hayatımın detaylarına kadar, ben bilmem o bilir'' şeklindeki beyanı, assubayın özel işlerde kullanıldığını ortaya koymakta. Peki, bu sırada, assubayın özel işlerini kim yapmakta? Muhtemelen assubayın eşi. Dolayısıyla, assubaylar, özel işlere atanmamalıdır.

Kaldı ki, özel işler bir camiayı töhmet altında bırakacak şekilde, Balçiçek İlter’de bir anlık dahi olsa, oluştuğu gibi “Aklım almadı tabii... Dayanamayıp, Bence dikkat edin, bunca dava, bunca iddianame hep bu detaylardan çıktı diye takılacak oldum...” şeklindeki duyguya kapılması çok vahimdir.

Org. Yaşar Güler’in ''Güven” dedikten sonra, “O güveni sağlamazsak TSK diye bir şey kalmaz...'' tespiti ne kadar da yerinde bir tespit.

***

İntiharlarla ilgili olarak, Org. Yaşar Güler ''Her ölüm bizim için felakettir. Ama intihar vakalarına ayrıca dertleniriz, üzülürüz. Sırf bu yüzden intihar edenin ailesini yakınlarını getirtip askerimizin yakın arkadaşlarıyla görüştürüyoruz, her şeyi sorsunlar, anlasınlar, hiçbir şey gizli kalmasın, her şey şeffaf olsun diye...” şeklindeki sözler anlamlı olmakla birlikte, intihar eden askerlerin ailelerinden de konuyu dinlemek sorumluğu kendiliğinden ortaya çıkmakta. 

Org. Yaşar Güler’in “Memleketteki intihar oranlarına kıyasla TSK'dakiler daha az ve nedenleri buraya özgü değil. Çok önemli nedenlerin başında psikolojik sorunlar ve madde bağımlılığı geliyor. Bizim zamanımızda bir elin parmaklarını geçmezdi bu vakalar ama şimdi toplumun genelinde nasıl arttıysa buraya gelenlerin arasında da maalesef çok yaygın...'' şeklindeki sözleriyle erbaş ve erlerin kastedildiğini düşünmekteyim.

Toplumun yetiştirmiş olduğu, geleceğin ve belki de o an aile babası olan erbaş erlerin kültür seviyesi, alışkanlıkları, toplumun nereye gittiğini toplu olarak görme imkânı tanıyan bir yerdir, TSK. Bu anlamda, toplum bilimcilerin inceleme, araştırma sahası içinde olması gereken bir yerdir. Buradan elde edilecek sonuçlarla, toplumun geleceğine yön verici tedbirler alınabilir.

Org. Yaşar Güler’in “Gelen herkes testlere tabi tutuluyor ve büyük bir çoğunluğu belki de hayatlarında ilk defa psikolojik kontrolden geçiyor. Bütün bu testlerin sonuçları da istatiksel olarak ortada...” şeklindeki sözlerinden, umarız ki hükümet başta olmak üzere, üniversiteler, araştırma kuruluşları gerekli duyarlılığı göstererek bir çalışma başlatırlar.

***

Önce asker intiharlarının nedenleri...” ara başlığı altında sıralananlar Türk toplumunun acı gerçeklerini ortaya koyuyor.

Ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim gibi her türlü icraattan sorumlu hükümet üyeleri bunları iyi okumalı:

Diyorlar ki: Asker hastanelerinin psikiyatri polikliniklerine bakıldığında, küçük yaşlarda uyuşturucu madde ile tanışmış, 20 yaşına kadar sorumluluk almamış, kendini ifade etmeyi taşkınlık yapmak, kendini kesmek ve çevreye zarar vermek olarak bellemiş, sağlıklı bir aile yapısına sahip olamamış bir yığın genç gözükmektedir. Yakın dönemde intihar girişimi sonrası GATA'ya yatırılarak değerlendirilen 30 vakanın ikisi askeri ortama ilişkin sorun tanımlamışken, 26 vaka ise tamamen sivil yaşantılarına ait uzayıp giden sorun yumaklarını davranışı tetikleyen etken olarak ileri sürmüşlerdir.

Eğer bir ülkede, yukarıda ifade edildiği şekliyle sorumsuz, kendini ifade edemeyen, uyuşturucu kullanan gençlik yetişmişse bunun sorumlusu, hükümet ve onun politikalarından başkası değildir. Türk toplumunu zehirleyen, Diyarbakır’da ve diğer yerlerde uyuşturucu tarlalarına kim(ler) göz yumduysa esas sorumlu bence odur.

Muvazzaflarla ilgili olarak:

Org. Yaşar Güler sohbetinin bir yerinde “Muvazzaf personelin intihar davranışlarında benzer yaş grubunun ve sosyo ekonomik düzeyin eğilimleri görülmektedir. Ruhsal hastalık, ödenmeyen borç, aile içi ayrılıklar ve çatışmalar hep ön sıraları tutmaktadır'' demiş. Ancak her nedense pek çok sivil davaya konu olmuş iş yerindeki mobbingden, amir baskısı ve tacizinden, ek görevlerden ve yetkisizlikten dolayı işlerini kontrol altında tutamamadan kaynaklı buhranlara hiç değinilmemiş. Mesele, tek yönlü değerlendirilmiş.

***

TSK paralı asker bulamıyor:

Paralı asker bulunamamasıyla ilgili olarak: ''Sözleşmeli asker denildi biliyorsunuz, ayda 3600 TL almaları öngörüldü. Hudutta 5 yıl görev yapacak, işi bitince 63 bin TL tazminat alacak. Hiçbir masrafı yok, küçük bir hesaba göre 250-300 bin TL kazanacak. 3 yıl boyunca çağrı yapıldı... Peki kaç kişi başvurdu? 2300... Benim orada 100 bin askerim var. Paralı asker diyorlar. Maaşı iki katına da çıkarsanız sayı artmayacak. Paralı asker bulamıyoruz diye ne yapacağız? Hududu boş mu bırakacağız?'' denilmiş.

Avrupalı, Amerikalı paralı asker bulurken, TSK niçin bulamıyor?

Avrupalı, Amerikalı paralı askerler dünyanın dört bir yanında görev yaparken, Türkiye’de bulunamamasının, bölgeyle mi yoksa uygulamalarla mı alakası olabilir? Tam bir araştırma konusudur.

Memnuniyetsizlik:

Ben de isterdim tabii İsviçre Genelkurmay 2. Başkanı olayım elimde kahvem, pipom rahat edeyim. Geçenlerde Norveç Genelkurmay Başkanı geldi sorunlardan bahsetti, gel yer değiştirelim diye takıldım, 'yok hiç almayayım' dedi. Bizim kolay işimiz yok, kolay bölgede değiliz.

Değişim istemekle alakalıdır. Önce istemek, sonra gerçekleştirmek için adım atmak gereklidir. Üstelik de tabanın değişim beklentisi yüksekse, bunu gerçekleştirmek idareye düşmektedir. Yurtdışı görevlere giden personelin, diğer ordulardaki olumlu uygulamaları birer efsane gibi anlatmaları, onların değişime olan özlemlerinin birer ifadesi değil de nedir?

***

TSK’yı yönetenlerin sosyal yapısı:

Org. Yaşar Güler’in “Üstelik size bir şey söyleyeyim mi? Biz gariban çocuklarız, aramızda sosyete falan yoktur, Anadolu'nun bağrından gelen çocuklarız hepimiz. 'İnsanlar asker olmak istemiyor' lafını kabul edemem çünkü nasıl bir vatanperverlikle askere geldiklerini görüyorum ben. Ha sonrasına gelince... Zengin olsaydık meslek olarak askerliği seçmeyebilirdik. Ben bile asker olmayabilirdim o zaman. Ama buradayız ve elimizdeki imkânlarla en iyisini yapmak zorundayız. Sizinle bütün samimiyetim ve içtenliğimle konuşuyorum. Durum budur!..'' şeklindeki açıklaması TSK’yı yöneten muvazzafların geldikleri sosyal yapıyı ortaya koyması bakımından çok yerinde bir tespit.

Ancak gelin görün ki, orta veya dar gelirli ailelerin çocukları TSK’ya yerleştikten sonra, üstün olan sınıf, diğerlerine göre oldukça avantajlar elde etmeyi kendisine bir hak olarak görmeye başlamakta, diğer sınıfların gelişiminin önüne engeller koyabilmekte. İşte fikir ayrılığı, çatışma da burada başlamakta.

Assubay hazırlama okulu imtihanını kazanamayıp, lise öğreniminden sonra harp okulu imtihanını kazanarak Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselen Org. Yaşar Büyükanıt örneğini iyi anlamak gerek.

Ezilen diyor ki, “biz benzer sosyal tabakadan gelen insanlarız, sen amirsen, ben de kanun, yönetmelik, emirler doğrultusunda iş üretmekteyim, tıpkı senin gibi benim de bundan başkaca ne işim var ne de gelir kaynağım, neden anlamsız ayrılıklar meydana getiriyorsunuz?

Bir sonraki yazımızda da diğer bölümü inceleyeceğiz.

HAYAL EDİYORUM ..

Aralık 13, 2013

HAYAL ETMEK KOLAY GERÇEKLEŞTİRMEK  ZORDUR!

Zamanın farkındayım

Yıllardan 2013 Aralık ayı, hava soğuk mu soğuk.

Amma adaletsizlik içimi yakıyor!

donuyorum!

 

BU NASIL ÜLKE?

Adalet terazisi küllüyen bozuk,

Hak, hukuk, insanlık yok olmuş

Feryatları duyan yok, kalpler nasırlaşmış, gözler kör...

 

BİR ÜLKE HAYAL EDİYORUM!

Silahlı kuvvetlerinin subayı*assubayı birbiri ile kucaklaşmış, dost!

Birbirleri ile kavgalı olmayan, nimetler kadar külfetleri paylaşan bir ülke..

Biz bir aileyiz söylemini sadece satırlarda bırakmıyan bir ülke.

 

BİR ÜLKE HAYAL EDİYORUM!...

Cumhuriyet ve demokrasiyi tam benimsemiş

İnsan ve assubay haklarına saygılı

Başkentimiz ANKARA'dan yönetilen, dış güçlerin etkisinde kalmayan

Yönetenlerin parti tabelasında değil yüreğinde adalet olan!

Darbe ile değil demokrasi ile hayata geçmiş bir anayası ve insan onurunu ön planda tutan yasaları olan bir ülke;

Anayasanın teminatıyım diyen ordusunda kimine imtiyazı ve ayrıcalığı hak görüp kimine hukuksuzluğu reva görmeyen bir ülke... 

 

HAYAL EDİYORUM...

Bir ülkenin kaderini bir torba kömür, bir kutu makarnaya satmayacak seçmenlerin olduğu bir ülke!

Bu ülkenin; BAŞ KOMUTANI SAYIN CUMHURBAŞKANI'MIZIN bu durumu sessiz izlemesi nedenlerini bana anlatacak uzmanların olduğu akademisyenler...

21 yüzyılda TSK'nın askeri ceza yasasını KUNTA KİNTE dönemini hatırlatan bir çizgiden kurtararak aklıselim komutanlardan oluşacak ön yargısız bir  anlayışı olan TSK.....

Yasak zihniyetlerden uzak, kuçaklayıcı anlayışların hakim olduğu bir yapıda TSK....

 

KIRDINIZ, KÜSTÜRDÜNÜZ BİZLERİ!

Başlangıç dereceleri 9/2 konusu ONURUMUZDUR. BU BİLİNE...

Vatan denince akan sular dururdu, ne oldu bu insanlara? Neler oluyor? Ne icraatlar, ne inanılmaz işler yapılırken! Herkes sessiz, suskun, susturulmuş. Bezgin, umutsuz... Bir sınıf yarattınız.

Derelerden akan su bu vatan için göz yaşı olurken

Gökyüzünden damla damla gelen yağmur taneleri damarlarımızda kan olurken

Şimdi... Bu suskunluk niye?

 

Biz topraktan gelmedik mi?

Toprakla kucaklaşmadık mı?

Üzerinde yaşadığımız topraklara “vatan” diye  sarılmalıyız… Çünkü; vatan, kültürel değerlerimizin bulunduğu bir coğrafyadır. Bu coğrafya ilk bakışta bir kara parçasıdır. Bu kara parçası tehlikeye girdiği zaman, uğrunda kanlar dökülür, canlar verilir.

Biz assubaylar bunu her noktada ispat ettik!

Biz assubaylar bu vatan topraklarının yılmaz savucuları olarak duruyoruz. Bizlere uygulanan inanılmaz ayrımcılık yüreğimizi kanatırken bile tereddütsüz bu ülke ve ordumuz için terimizi, kanımızı döktük canımızı feda ettik etmeye de devam edeceğiz. Tarih bu yaşananları, yaşatıklarınızı affetmiyecek ve kara kalemle yazacaktır.

SAYGILAR OLSUN SEVDALILAR.

Saygıdeğer Meslektaşlarımız

Aşağıdaki açık mektup ile bizlere uygulanan sosyal, ekonomik ve insanî haksızlıkları dile getirmek, sorunlarımızın çözümü için yaptığı eleştirilerden dolayı orduevi giriş yasağı uygulanan TEMAD Genel Başkanımıza gösterilen tavrın çözüm olmadığını  bir kez daha Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları'na hatırlatmak istiyoruz .

Biz; imtiyaz talep etmiyoruz! Bu orduya ve ülkemize sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla kanıtladık. Adalet sağlanıncaya kadar yasal mücadelemiz devam edecektir.

Huzur dolu günler diliyoruz.



GENELKURMAY BAŞKANI VE KUVVET KOMUTANLARI'NA AÇIK MEKTUP

Sayın Komutanlarımıza

Ben, assubay ünvanını taşıyan biri olarak, her kurum kendi personelini koruyup kollarken, Genelkurmay Başkanlığı'nın Assubayların sorunları ile ilgilenmediğine, aksine ön yargılarla assubaylara sosyal, ekonomik ve insanî haksızlıklar yapmasına rağmen kamuoyuna yanıltıcı bilgi verdiğine şahit oluyorum.

Assubaylık mesleğinin uygulama ve yasalardaki tarifinden farklı olarak değerlendirildiğini, istisnalar dışında kölelerin ülkelerine devlet ve Genelkurmay Başkanı olduğu bir dünyada, bizlere köle muamelesi yapılmaya çalışıldığını üzülerek bir kez daha tekrarlıyorum.

Cumhuriyetin kazanımları sadece belirli kesimlerin olamaz! Bizler de Türkiye Cumhuriyeti'nin fertleri ve bir üniforması da kefen olan mesleğin mensuplarıyız. Bu mesleğimizi de ülkemizin sosyal adalet politikası şartlarında yapmamız gerekmektedir. 

Sizler; Emniyet Müdürleri, Amirleri  ve komislerlerle polis memurları arasındaki maaş statükosunu biliyor musunuz? Biz biliyoruz. Emniyet mensupları, hiç bir zaman ekonomik ve sosyal hakları bakımından farklı bir uçurum içinde değiller. Bekçisinden amirine herkes mezun olduğu okulun karşılığı dereceden göreve başlar. Görev ve makamın özellikleri dışında ekonomik ve sosyal ayrımcılıkları yoktur. Diğer bakanlıkların personeli arasında da görev hiyerarşisi dışında ekonomik, sosyal ve insanî haklar bakımından subay ve assubaylar arasındaki uçurumlar yoktur!

Assubaylar, subaylarla aynı bakanlığa bağlı, tıpkı subaylar gibi savaş sanatını icra ederler. Aynı ortamda daha ağır görev koşullarında çalışırlar. Ancak bulundukları hiyerarşik yapıya saygılı olmaları ve birebir aynı hakları talep etmemelerine rağmen nedense ön yargılarla haksızlığa hukuksuzluğa uğratılırlar. Bu adaletsizliği siyasi iktidarlar değil bizzat kendi kurumumuzun yapması kabul edilemez...

Biz Assubaylar, içine düşürüldüğümüz ekonomik ve sosyal sahipsizlikten dolayı telafisi imkansız zararlar görmekteyiz. Ancak bu sorunlarımız Genelkurmay Başkanlığı ve Hükümet tarafından ısrarla görülmemektedir. Genelkurmay Başkanlığınca teklif edilen iyileştirmeler kaderine bırakılmış bunun bilincinde olan siyasi otorite de  28 Şubat'ın rövanşını assubaylardan alırcasına bu teklifleri sümen altı etmiştir. Bunun neden ve sonuçlarını araştırmak, bizler için talep, sizler için görev, üçüncü şahıslar için de fikir’dir. Bunun önüne emirle geçemezsiniz. Bizzat çözmeniz gereken problem budur...

Yıllardır adalet talebinde bulunan assubayları dinleseniz taleplerimizin, bazılarına altın tepside sunulduğu gibi ayrıcalık olmadığını, sadece adalet olduğunu göreceksiniz.

Assubay olmadan bırakın ordunun savaşmasını askerin karnını doyuramayacağı gerçeği gözardı edilmemelidir. Aksini iddia edenler varsa assubaylara aynı zaman diliminde 48 saat izin versinler  sonuca gore ya bu meslek kaldırılsın ya da ordunun olmazsa olmaz elemanıdır deniyorsa assubaylara uygulanan haksızlık ve adaletsizliklere son verilsin.

Aksi halde biz bu adaletsizliği içimize sindiremediğimizi, görevdeki meslektaşlarımızın moral motivasyonu ve hizmet verimliliğini, biz emeklilerin ise kurumumuza olan aidiyet duygusunun  her geçen gün kaybolduğunu bir kez daha belirtiyoruz.

İşte bu nedenlerden dolayı sorunlarımızı bazen toplumsal, bazen de bireysel olarak yansıtıyoruz. Maalesef bireysel tepkilerimiz çok acı oluyor!.. Soruyorum; Ölümden öte bir şey  var mıdır?

Maalesef bizler sizlere sorunlarımızı ölümlerimizle bile anlatamadık. Ekonomik, sosyal ve insanî haksızlıklar, görev koşulları, amir keyfiyeti ile uygulanan mesai ve cezalandırma sonucu birçok meslektaşımız hiçbir değerin geri getiremeyeceği hayatlarını ihtiharla sonlandırmaktadır.

Zaman zaman bizlerin haddimizi aştığımız,  muvazzafların sorunlarını dile getirdiğimiz düşünülerek  bundan duyulan rahatsızlık dile getirilmektedir. Adalet herkes içindir. Muvazzafın kazanım ve kaybının emeklilere yansıtıldığı, ayrıca hiçbir kurum personeline verilmeyen sorumlulukla bizlerin SEFER GÖREV EMRİ taşıdığımızı, her an silah altına alınıp dile getirdiğimiz haksızlıkları yaşayabileceğimiz gerçeği de gözardı edilmemelidir...

TEMAD; tüzüğü MSB tarafından onaylanan ve bizleri temsil eden yöneticilerini özgür irademizle seçtiğimiz yasal bir dernektir. Adaletsizlikten bunalınca ilk tepkimiz ve talebimiz derneğimize olur, yakalarına yapışır, bize sahip çıkmalarını isteriz. Onların da bizim taleplerimizi dile getirmesi en doğal hak ve görevleridir.

Emekli assubayların yasal temsilcisi TEMAD’I muhatap almamak, adaletsizlikleri eleştirdiği için dışlamak, hâttâ başkanına sosyal tesislere girme yasağı getirmek assubaylara bakış açınız olarak değerlendirilmektedir ve bu, sorunların çözümüne hiç bir katkı sağlamayacaktır...

Bizlerin talepleri, belirttiğimiz gibi imtiyaz ve ayrıcalık değildir. Böyle olsaydı kamuoyuna çıkar örnekleri ile haksızlığımızı anlatırdınız...

Bir üniforması da kefen olan, bir emirle ölüme gönderdiğiniz personelin bu haksızlığı önce sizlerin adalet ve vicdan duygularını rahatsız etmesi gerekirken, haksızlıkları kendi kurumumuz yapmaktadır. İşte bu kapsamda Genelkurmay Başkanlığı'na kendimizi hatırlatma adına birtakım örgütsel eylemlere ihtiyaç duyduk. Ama sizler yine bizlerin sadece adalet diye haykıran sesimize yanıt vermek yerine haksızlıklara devam ederek ve baskılarla sorunları yok saymaya çalışmaktasınız. 

Biz, kurumumuza saygılıyız. Bu yüzden sadece bize yapılan haksızlığı ve hukuksuzluğu dile getirmekteyiz. Bu mesajımızı doğru algılamanızı, adaletin herkesin hakkı olduğunu, adaletin onu esirgeyenlere de gerektiğini lütfen hatırlayınız...

Biz, bu ülkeye ve ordumuza sadakatimizi terimiz kanımız ve canımızla ispat ettik. Bizim vatanseverlik duygularımızı ve ordumuza bağlılığımızı kimse test edip sorgulama hakkına sahip değildir.

Assubayların kimsenin maaşında, makamında gözü yoktur. Ancak, bugün assubay emeklileri bırakınız subayın maaşını KİT işçi emeklisinin maaşının yarısını  almakta, sosyal tesislerde adeta dışlanmaktadır...

Toplumumuz hukuksuzluğa karşı büyük bir öfke ve infial içindedir. Bunun doğuracağı sonuçları kimse kestiremez. Siz komutanlarımızdan bu adaletsizliğin sona erdirilmesini, bunun için hazırlanmakta olan askeri personel yasasının, orduda adaletsizliğin sona erdirilerek, ordumuzun güçlenmesine katkı sağlanmasının teminini bir kez daha talep ediyoruz.

Adalet olmayan yerde hiç bir şey olmaz ve adalet bir gün onu esirgeyenlere de gerekecektir.

Saygılarımla…

 

Adı ve Soyad:

Sınıf ve rütbesi:

T.C.No:

  • Yukarıdaki metni göndermek için TIKLAYINIZ!

(Kampanyamız 15.Aralık.2013 tarihinde sona ermiştir.)

Siz Bulun

Aralık 06, 2013

SENDİKA MI DEDİN,  HAYIR, HAK ARARSIN  DERLER.
YASALAR ENGELİNDE Mİ,  DERİM.
EMEK KURULTAYI TOPLANSIN, YASAL UYUM SAĞLANSIN.
DERİM  İÇTENLİĞİMLE, OLMAZLARDIR YANITI...

HİZMET Mİ DERSİN,
VERİRİM,  DOLU,  DOLU
ŞEHADET BAHASINA, GÖZÜM KARADIR  BENİM.  HİZMET   DEYİNCE.
ÖLÜRÜM VATANIM İÇİN.

OYSA VATANINI HARKES  EŞİT  SEVER,  DERLER.
NEDEN DERİM.
BİZ  BİR  AİLEYİZ  DERLER,
HİZMETTE EŞİTLİK, VAR MI DERİM.
HİZMETTE  VE  ORTAMDA  SONUÇLARINDA  EŞİTLİK  OLMAAAZ. TAŞIYICI  OLAN, VARDIR  DERLER...
PAYLAŞIMDA  EŞİTLİK  VAR MI DERİM.
OLMAZ, AYRICALIKLILAR  VAR .STATÜ VAR  DERLER...

YÜK MÜ DERSİN, TAŞIRIM, GÜCÜMÜN  ÜSTÜNDE.
TAŞIRIM HER TÜRLÜSÜNÜ, ZİMMETİN.
YILMAM, OMUZLARIM DÜŞSEDE.
KARŞILIK MI DEDİN, MUHTACIM AFERİNE.

AÇ  ÇARESİZ KALDIĞIMDA, KIRARIM ÜÇ YUMURTAYI.
SONUÇTA, KALBİM ONURUM KIRILIR  BELKİ . BİLEMEDEN.
BAZEN YAZIM HATASI YAPARIM. TEK KELİMENİN.
TEK HARFİ,
TEPETAKLAK EDER BENİ.
BAKARIM MELÜL, MELÜL, AİLE EFRADIMLA BİRLİKTE. SIZLANARAK.
AĞLAR ÇOCUKLARIM, EŞİMLE BANA BAKARAK. KESİLEN NAFAKALARINA….
AÇ KALIRIM BİR HARF YÜZÜNDEN. AĞLARIM İÇİN, İÇİN.

BU YAPILANLARI TARTMAK İSTERİM.  TARAFSIZ,  BAĞIMSIZ,   ADALET TERAZİSİNDE.
OLMAZ DERLER. AÇLIĞIMI GİDERDİM DERİM, KAZARA OLDU DERİM.
BİLEREK YAPTIN YAPMAYAYDIN.
KASITLISIN DERLER.
ÇEKERİM SONUÇLARININ  EN AĞIRINI.

OLANAK MI DEDİN,
RAZIYIM GÖNÜLLERİNDEN KOPANA.
ZOR MU DEDİN, BEN VARIM DERİM, BENİ SÜRERLER ÖNE.
BECERİDE ÖNCELİK BENDEDİR.
VATANA HİZMET EDERKEN, HAKSIZ PAYE KAZANÇ,  ORTAMINDA.

MOBİNG Mİ DEDİN, İYİ TANIRIM ONU.
YILLARDIR   PAYLAŞIMDAYIM  ONUNLA,  İŞ  ARKADAŞIMDIR.
DOLU,   DOLU   YAŞARIM   EZİKLİĞİMİ.
DAHA  BAŞKASI  VAR MI DERİM.    EMEKLİLİKTE   GÖRÜRSÜN DERLER.
KAPARIM  GÖZLERİMİ,  ÇEKERİM ÇİLEMİ.     
İÇİMDEDİR IZDIRABIM.
VE İÇİN, İÇİN AĞLAR GEZERİM …

KİM OLDUĞUMU SİZ BULUN.

MEHMET KAYALI

YEMİN

Aralık 05, 2013

Ben bir Emekli Assubayım./ Ben bir Assubayım. /Ben bir Assubay ailesiyim.

Yıllardır biriken sorunlarımız, özellikle on yıldır kronikleşmiştir. Bu sorunlarımız, özlük haklarımızın emsallerimizden geride bırakılması ve tüm isteklerimizin geri çevrilmesi ya da aldatılarak sürüncemeye terk edilmesidir.

Gerekçe her ne olursa olsun bu kabul edilebilir bir tutum değildir.

Acil ve uzun süredir bekletilen Sosyal ve Ekonomik problemlerimize ait çözümlerin 2014 yılında yapılacak yerel seçimlerden önce karara bağlanmaması halinde, içinde Astsubay ismi geçen ve kendini bu camiaya ait hisseden herkes gibi ben de taraftarı olsam bile bu hükümete oy vermeyeceğime, ayrıca, kaşına, gözüne, sözüne, siyasal duruşuna, niyetine bakmadan, kendi tüm görüşlerimi göz ardı ederek, iktidar adayının en yakın muhalefet adayına oy vereceğime, bana zulüm ettiğini varsaydığım İktidara haddini bildirmek için tutum sergileyeceğime, namusum ve şerefim üzerine, Kutsal bildiğim her şey adına yemin ediyorum.

Genelkurmay Başkanlığı Assubayların TSK'da yıllardır DİLE getirdikleri AYIRIM - HAKSIZLIK - HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRME hareketlerini YANITSIZ ve ÇÖZÜMSÜZ bırakarak YASAL uygulamalara GİTMEMESİ SUBAY SINIF haklarını KORUMA amacını ve haddini aşan bir davranış biçimi halini almıştır.

Genkur Bşk. ve Sıralı Komutanların bu YANLI davranışları konuya vakıf olan... KAMU vicdanını da Assubayları da İNCİTMEKTE ve RENCİDE etmektedir.

TSK'nın BİRLİĞİ BERABERLİĞİ ve DİSİPLİNİ için başta GENELKURMAY Başkanları ve SIRALI komutanlar hem YASALAR hem de kamu VİCDANI açısından TARAFSIZLIKLARINI koruyarak, TARAF olmaktan kaçınmalı TSK'da YASALARIN uygulanabilir hale gelmesi için GÖREV ve YETKİLERİNİ kullanmalıdırlar.

Bugüne kadar ASSUBAYLARIN taleplerini CİDDİYE almayan, sorunlardan BİRİNİ dahi ÇÖZME yoluna gitmeyen Genkurun TARAFSIZ olduğuna İNANMAK mümkün müdür? Yıllardır ASSUBAY sorunlarını ÇÖZMEZKEN, bugün ÇÖZÜLECEK bir SUBAY sorunu olmaması ASSUBAYLARA karşı en BÜYÜK BİTARAF olmak ve HAKSIZLIK değil midir? Hani TSK AYIRIMSIZ ve AİLEYDİ? Böyle BÖLÜNMÜŞ-PARÇALANMIŞ ve aralarında GÜVEN unsuru YOK olmuş BİREYLERDEN AİLE olur mu?

TSK'da en güzel ve TARAFLI AYIRIMLAR TAZMİNATLAR - LOJMANLAR - ORDUEVLERİ ile YAŞANMIŞ ve daha da GÖZ ÖNÜNDE olan CANLI örneği ise TSK'da Harp okullarıyla Assubay Okullarının süreçlerinde YAŞANMIŞTIR.

Harp Okullarındaki ÖĞRETİM süresi sırasıyla 2 yıldan 3 yıla, daha sonra 3 yıldan 4 yıla çıkarıldığında ÇALIŞAN ve EMEKLİ olan SUBAYLARIN İNTBAKLARI hiç vakit kaybedilmeksizin yapılmışken,

Assubay Okullarının Meslek Yüksek Okulu sürecine çıkarılmasının üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen Assubayların İNTİBAKLARI hâlâ YAPILMAMIŞ, Assubayların MAĞDURİYETLERİ sürmektedir. Genelkurmay Başkanının bu konuda hâlâ SÖYLEYEBİLECEĞİ bir şey varsa ve hâlâ "TSK'da AYIRIM yoktur" diyebiliyorsa, buna da artık ancak "PES" denir. İNKARCILIĞIN bu kadarına gerçekten de PES yani.

ASSUBAY camiası olarak ASSUBAYLARIN İNTİBAKLARININ 10 yıldır NEDEN geciktirildiği ve halen NEDEN yapılmadığı konusunda Genelkurmay Bşk.dan CİDDİYETE dayanır YASAL bir açıklama bekliyoruz.

Bu ÖRNEK geciktirme Assubayların TSK'da yaşadığı HAKSIZLIK - AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRMEDEN sadece birisidir. Bunları SOSYAL yaşam ve EKONOMİK konulardaki ve GÖREVDEKİ ADALETSİZLİKLER ile çoğaltmak mümkündür.

İşte Genelkurmay Başkanlarının TSK BÜTÜNDÜR. ASSUBAYLAR TSK'nın AYRILAMAZ UNSURUDUR, AİLEDİR ve AYIRIMSIZDIR dedikleri TSK budur. Bu mu AYIRIMSIZ ve BÜTÜN olan TSK?

TSK'da bütün bu HAKSIZLIK - HUKUKSUZLUK - AYIRIMLARLA bunları CANLI olarak bizzat YAŞAYAN ASSUBAYLAR YAŞADIKLARINI DİLE GETİRDİKLERİ İÇİN Genelkurmayca SUÇLU ilan edilirken, TSK'da BUNLARI yaşatanlar, Assubayların GÖZÜNÜN içine bakarak TSK BÜTÜNDÜR ve AYIRIMSIZDIR diyen GENELKURMAY BAŞKANLARI ve Sıralı Komutanlar GÖREVLERİNİ ihmal ettikleri halde SUÇLU olmuyorlar da, HAK aradılar, yapılan yanlışları söylediler diye ASSUBAYLAR SUÇLU ve GÜNAH keçisi mi ilan edildiler? Haksızlığın bu kadarına da gerçekten PES yani.

Acaba Genkur Bşk ve Sıralı KOMUTANLAR TSK BİR BÜTÜNDÜR - AYIRIM YOKTUR derken KENDİLERİ buna İNANIYOR MU? BU SÖYLEDİKLERİNİ SAMİMİ OLARAK İÇLERİNE SİNDİREBİLİYORLAR MI?

GENKURUN TSK BÜTÜNDÜR ve AYIRIMSIZDIR söylemlerine Assubaylar KESİNLİKLE İNANMIYOR ve YAŞANILANLARDAN dolayı KOMUTA kademesine de GÜVENMİYORLAR.

ÖNCELİKLİ olarak ÇÖZÜLMESİ gereken SORUN TSK'da "YOK" olan GÜVEN sorunudur. Genkur Bşk ve Komuta kademesinin ÖNCELİKLİ GÖREVLERİ personelin Komuta kademesine karşı kaybolmuş olan İNANÇ ve GÜVEN kaybını kazanmak ve tazelemek olmalıdır.

Bunun için önce ÜLKENİN ve TSK'nın BÜTÜNLÜĞÜNE ve KORUNMASINA İNANMAK gerekir.

Bugüne kadar Assubaylara ayırım - haksızlık ötekileştirmeleri yapan Genkur Bşk.lığı ve Komuta kademesi mi, Yoksa yapılan bu AYIRIMCI-BÖLÜCÜ ve Personeli birbirinden AYRIŞTIRAN SİSTEMİN yanlışlarını söyleyerek TSK'da birliğin dirliğin SAĞLANMASINI İSTEYEN Assubaylar mı SUÇLUDUR?

Dünyada YANLIŞI gösterip, YANLIŞLARDAN vazgeçilmesini isteyenlerin KUSURLU-SUÇLU görüldüğü başka bir yer var mıdır?

Assubaylar sadece TSK'da personeli AYIRIM ve BÖLÜNME noktasına getiren YANLIŞLARDAN kurtulmak ve bunların sonlanmasını, yapılan HAKSIZ-HUKUKSUZ uygulamalardan oluşan MAĞDURİYETLERİN giderilmesini istemektedirler.

TSK BÜTÜNDÜR - AİLEDİR - ASSUBAYLAR TSK'NIN AYRILAMAZ ÖNEMLİ UNSURUDUR diye açıklamalarda bulunan GENKUR BŞK.lığı SORUNLARI çözeceği yerde ASSUBAYLARLA DİYALOG ve İLETİŞİM yollarını tamamen kapatmış, ASSUBAYLARIN taleplerine KULAKLARINI tıkamış, Assubaylara ve SORUNLARINA YOK gözüyle bakarak, ASSUBAYLARI TSK'dan SOĞUTMA suçunu işlemiştir.

HUZURSUZLUK sadece TSK'yı değil, aynı zamanda ÜLKEMİZİ de ilgilendirmektedir. BİRLİĞİ-DİRLİĞİ ve DAYANIŞMASI kalmamış bir TSK'nın ÜLKENİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMA ve KOLLAMA görevini icra etmesi zordur. Bu durum Başkomutan sıfatıyla C.Başkanını da, VESAYETTEN kurtulduğu söylenilen TBMM'ni de ilgilendirmektedir.

Eğer T.C. de ÜLKENİN BİRLİK ve BERABERLİĞİ, TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ÖNEMSENİYORSA Başkomutan sıfatıyla C.Başkanı, TBMM ile Genkur Başkanı da artık TSK'da ASSUBAYLARI kopma noktasına getirmiş olan SORUNLARI ÇÖZMELİ VE BU KONUDA HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN HAREKETE GEÇMELİDİRLER.

Bu soruların cevabını sadece sosyal medyada muvazzaf ve emekli Assubayların üye oldukları gruplarda aramak, paylaşmak ve yorum yapmak bize birşeyler kazandırdı ancak çok yetersiz.

Bu işin MEDYA ayağı da var, yani yazılı ve görsel basın. Efendim biz bunu da yaptık. Peki nasıl yaptık? Kısaca değinelim. Yazılı basında ASSUBAYLAR ile ilgili çıkan yazı dizilerini ve münferit haberleri kimler takip etti ve okudu? % 90-95 Assubaylar, yani soruya cevap arayanlar,,,

Efendim .....kadar TV'de genel başkanımız sayın Ahmet KESER canlı yayınlarda ASSUBAYLARI gümbür gümbür anlattı. Güzel, peki bu programlarda program sunucusunun TSK ve ASSUBAYLAR konusunda ne kadar bilgisi vardı? Yok denecek kadar az. Bu programlarda sayın genel başkana muhalif olabilecek ya da sorduğu soruları anında cevaplayabilecek bir muhatap varmıydı? Yok, peki bu muhataplar canlı yayına katılmamış olsalar da sonradan açıklama yapma gereği duydular mı? Hayır.

Bu arada yeri gelmişken ''Çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batıralım''

Dernekte, orduevlerinde v.b. farklı günlerde farklı emekli arkadaş ve abilerimizle konuşurken her seferinde gruptan bir veya birkaç kişi sohbetin tam da ZINK dediği yerde ''Ne Oldu Bizim Haklar, Verilecek mi, Sen Onu Söyle'' cümlesini yapıştırıveriyor. ''HANGİ HAKLAR? BANA DÖRT TANESİNİ SAYARMISIN'' dediğimde ''Ya İşte, Tazminatlar falan var ya işte''den başka bir cümle yok!

Bu akşam ATV'de yayınlanan ve başbakanın konuk olduğu programda gazeteci Sevilay Yükselir programın sonuna yakın ''Asker Kaçakları'' konusunu dile getirmeye çalıştı ama beceremedi çünkü diğer tüm gazeteci, siyasetçi, işadamı v.b gibi onun da TSK hakkında bilgisi yoktu. O sadece kendisine gelen yoğun talepleri dile getirmeye ve başbakandan gelen güzel sözleri takipçilerinin duymasını istedi ama başbakan noktayı koyuverdi... ''Çözüm öneriniz nedir? diye sordu ve konu kapandı.

(Her dönemdeki) sivil otorite, TSK PERSONELİ konusunda yeterli bilgi,inisiyatif ve karar alma konusunda irade gösterecek donanıma sahip değil.Çünkü bu bilgi boyutunun dışarıya sızmasına Genkur. izin vermiyor vermediği gibi, her başvuruyu bir başkaldırı şeklinde kendine saldırı olarak algılıyor ve buna dayalı reaksiyon gösterip yıpratma ve itibarsızlaştırma pozisyonuna geçiyor. Çünkü yetkisini paylaşmak ve statü bağlamında yanına yaklaşılmasına müsade etmiyor.

S O N U Ç :

Bizim artık öyle uzun uzun zamanımız yok.

  • 1. Askeri Personel Kanunu taslak metni (kanun tasarısı haline de getirilmiş olabilr) son durumu hakkında net bilgi edinmek.
  • 2. Taslak metinde nelerin olup nelerin olmadığını biliyoruz. Önemli olan olmayanların tasarıya MONTE/İTHAL edilip edilmediğinin tesbit edilmesi.
  • 3. Kritik konularda hükümetin Genkur'a, Genkur.'un da topu hükümete atmaması için kanun tasarı metnini kopyalamalıyız.
  • 4. TEMAD Gnl. Bşk. TV'de canlı yayına çıktığında dile getireceği konulara (Per.K.- As.Ceza K. - Mobbing - İç Hizmet) vakıf olan ve kendisine cevap ve açıklama yapabilecek konulara son derece hakim uzman bir kişi de program süresince aynı masada olmalıdır.
  • 5. TBMM'de yapılacak olan ise; sayın bakanlar, sayın M/V'leri (Özellikle MSB - Maliye ve Çalışma bakanlığı komisyonları) TSK ve ASSUBAYLAR konusunda ayrıntılı biçimde bilgilendirilmeli. Şüphesiz M/V'leri ''Benim vaktim yok, ben bu ARAP SAÇINA dönmüş konular hakkında kafamı yormam'' diyecektir. Bu durumda kendisinin belirleyeceği danışmanı bilgilendirilmelidir.

Şimdilik konuyu böyle özetlemeye çalıştım. Yorumlar sonucunda daha farklı ve pratik çözümler bulabileceğimizi ümit ediyor ve sağlıklar diliyorum. Saygı ile..

Fahrettin BAĞRI
E.Mu-Mly.Kd.Bşçvş.

SAYIN SÖZCÜĞÜ.

Kasım 20, 2013

Çoğunlukla eğitimli ortamda kullanılan bir söylemdir. Daha çok yaşayanlar için kullanılır. Karşılıklı iletişimlerde genellikle sayın söylemine büyük görev düşer  eğitimli insanlar arasında. Bu sözcük gerçek kişiler için,  bir saygı sözcüğüdür. Sayın’ın içinde saygı  kavramı vardır. Elbette.

Eğitim dedik, söylemin başında.  Her şeyin başı eğitim sözcüğü kimselerin ağzından düşmez. Her seviyede okullarda,tam olarak istenilen düzeyde olmasa da, öğretim verildiği söylenebilir. Asıl eksiklik burada eğitim eksikliği ile başlar.

Hangi konularda ele alınırsa, işte meselenin esası buradadır.  Kültürü de beraberinde getirdiği için bu iki kavram. Yani eğitim ve kültür,  işlevde de birlikte bütünleşirler. Özellikle toplum örgütlenmesinde, katılım kültürü , paylaşım kültürünün işlevleri de burada başlar,  güç oluşumu olgusunda  kendisini gösterir.

Toplum örgütlenmesinde genelde üç kategori üzerinde durulur. Dünyada üç gurup insan olduğu var sayılır.  Aynı ideal de örgütsel yapılar ortamında.

  • 1. Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan ve bir şeyler için savaşan,  inançlı  küçük seçilmiş bir gurup.
  • 2. Bir şeyin yapılmasını seyreden ve sadece konuşup yerinde sayan gereksiz söylemleri ile katkıda bulunduğunu zanneden, kendini etkin sayan büyükçe bir gurup.
  • 3. Ve neyin olup bittiğini, bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık.

Burada toplum kültürünü tekrar ele aldığımız zaman katılım kültürü ile oluşan büyük bir birlikteliğin oluşturacağı gücü düşünün. Ve eğitimli olduğunu, atılımcı olduğunu düşünün. Lidere saygılı ve gayesinde  inançlı  olduğunu düşünün. Ve adının da  TEMAD   olduğunu düşünebiliyor musunuz?

O zaman bu gücün liderinin neler yapabileceğini de düşünmelisiniz. Toplum olarak 200.000 emekli  astsubayımız  var.  Bu 400.000  oy  demektir. Buna  fahri  katkısı olacakları da eklendiğini varsayın. Etkin katılımcı sayısı daha da büyüyeceği kesin. İşte o zaman siz başkalarının kapılarını çalmazsınız, sizin kapınız çalınır...  Ne işiniz var Dikmen yollarında. Meclisin arka kapılarında sesinizi siz duyurmaya çalışmazsınız. Sizin sesinizi duymaya gelirler gelişmiş demokrasilerde.  Çağdaş ortamda kural bu.

Hemen yukarıda 3. Gurubun tamamını,  2. Gurubun  bir kısmını kazanın; onları,  yani sayın duyarsız emekli  meslektaşlarımızın, birliktelik ve toplum kültürü kazanımı için mutlaka bir yol aramalıyız bulmalıyız.

Mehmet KAYALI

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ