×

Uyarı

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Dördüncü Kuvvet!

Ocak 04, 2013

Dördüncü Kuvvet Eski Tüfek Şükrü IRBIKTAŞ, KAĞIT VE EKRAN! SIRADA NE VAR?..

Bugün elimizi attığımız her gazetede, kapağını açtığımız her kitapda, girdiğimiz her sitede, çevirdiğimiz her televizyon kanalında, dokunduğumuz her telefon ya da bilgisayar ekranında bir tıklamayla, bir dokunmayla kolayca bulabildiğimiz bilgilere bir an için erişemediğinizi tasavvur edin. Hayat kâbus olurdu değil mi?..

İnsanoğlu; dünya dediğimiz şu mekâna ayak basdıktan bir müddet sonra, etrafında gördüğü her canlıdan farklı olduğunu idrâk etdi birden bire. Önceleri basit de olsa konuşabiliyordu. “Düşünüyorum, o halde varım” dedi. Düşünebildiğini fark etdiği anda; söylediğinin, yaptığının unutulup gitmesini istemedi. Zaman denen mefhumun silici ve yok ediciliğine inat, ürettiği her neviden bilgiyi başka insanlara aktarmak, onlarla paylaşmak ve netice itibariyle de onları etkilemek, şartlandırmak için dayanılmaz bir ihtiyaç hissetdi.

Yüzlerce, belki de binlerce yıl boyunca sadece el, kol, yüz işaretleri ve basit sesler ile anlatabildi aklından geçenleri. Başka bir şey bilmiyordu çünkü. Yaşadıkca gördü ki söz uçup gidiyor, unutuluyor, yok oluyor. Kıymet verdiği ve kendinden sonra gelecek insanlara aktarmak istediği bilginin kalıcı olması için bir şeyler yapması gerekdiğini akıl etdi.

image005Önce tamgasını vurdu taşlara. Kayalara kazıdı kim olduğunu, rüyasını, duygularını, düşüncelerini ve nasıl yaşadığını... Ve “resim” sanatını icat etdi. Bir zaman sonra; harfleri, kil tabletleri, sonra da kağıdı icat etdi. Kağıdın ebed müddet biricik eşi olan yazıyı keşfettiğinde, iki tarafı çok keskin kılıca benzeyen ve dünyanın en etkili silahını keşfettiğinin farkında bile değildi belki de.

Nihayet aradığını bulmuşdu eşref-i mahlûk. Bildiğini, bilemediğini, kısacası aklından geçen her şeyi yazıya döküp kağıda basdı ve adına dedelerimiz önce “matbuat”, sonra “basın” dedi. Yarım asır önce televizyonu icat etdik ve babalarımız “basın-yayın” ismini verdi. Çeyrek yüzyıl önce de üçüncü nesil olan bizler, “medya” dedik ona.

Fayda ve zararı üzerine yapılan tartışmalar devam ededursun kerâmeti kendinden menkul dördüncü nesil bazı internet münevverleri şimdilerde “sosyal medya” diyor bu sihirli aygıta...

Sosyal’ı da medya’sı da bizden kelimeler olmadığından dolayı biz makalemizde, babalarımızın yolundan gidip onların dediği gibi “basın-yayın” ibaresini kullanacağız.

image007Önce taş ve kil tablet, sonra kağıt ve en nihayetinde kağıdın pabucunu dama atan dokunmatik plastik ekranlar çıkdı piyasaya. Her biri kendinden öncekini ıskartaya çıkartan, hatta imha eden icatlar... Artık bugün itibariyle, bilgi her yerde. Kimsenin cebinde ipekden mendil, boynunda muska değil. İsteyen, istediği her türlü bilgiye bir tıkla ulaşabiliyor. Dünyanın bir ucunda meydana gelen bir olay, bir haber, kirpik daha kaşa değmeden dünyanın öbür ucuna aktarılabiliyor.  Kötü haber tez yayılır derlerdi ebelerimiz dedelerimiz. Günümüzde artık iyi haber de çabucak yayılabiliyor. Milyonlarca insan, bir SMS ile aynı anda, aynı hareketi yapıyor, yaptırıyorlar. Yeniliğe doymayan insanoğlu, kitle haberleşme cenahında bakalım daha neler icat edecek...

Keşfetdiği yıllarda; düşüncesini sadece kendinden sonra gelecek insanlara aktarmak niyetini taşıyan insanoğlu, bilginin gücünü fark ettiğinden beridir artık haberleşmeyi başka insanları kendi menfaati  yönünde davranmaya zorlamakta kullanıyor. Dedelerimizin “efkâr-ı umumiye” dedikleri, babalarımızın “kamuoyu” adını verdikleri ve en son olarak da üçüncü nesil yeni yetmelerin “ortak akıl” dediği kavram da işte tam olarak bu oluyor; kendi menfaati doğrultusunda kendinden başkasını etkilemek...

DÖRDÜNCÜ KUVVET!

image009İlim ve fende başdöndürücü ve durdurulamaz gelişmelerin gözlendiği son yüzyılda kitle haberleşme araçları, insanlara tesir ederek kamuoyu oluşturmada son derece etkili bir vasıta haline geldi. İcatlara koşut olarak; önce gazete-dergi, ardından radyo-televizyon, son olarak da çeyrek asırdan buyana örütbağ kılığında karşımıza çıkan basın-yayın faaliyetleri, insan hayatını ve davranışlarını şekillendirme ve yönlendirmede vazgeçilmez ve sonucu doğrudan belirleyen bir kuvvet haline geldi.

Bu cümleden hareketle; milletin iradesine dayalı idare biçimi olan cumhuriyet yönetiminde; yasama, yürütme ve yargı erkine ilave olarak, etki şiddeti ve tesir sahası itibariyle basın-yayın, günümüzde artık “dördüncü kuvvet” olarak nitelendiriliyor.

Kuvvetler erki sıralamasında her ne kadar dördüncü sıraya konulsa da basın-yayın; insanların davranış, tutum ve düşüncelerinin yönlendirilmesine ve devlet idaresinin biçimlendirilmesinde çoğu kez öncü ve başat bir kuvvet olarak karşımıza çıkıyor. O kadar ki, iktidar hükümetlerini yıkıp yerine yenisinin kurulmasında bile beşinci kol faaliyetleriyle birlikte sahaya sürülmüş ve elde edilen sonuçlarda çoğu kez belirleyici olmuşdur. Çünkü dördüncü kuvvet; kurşundan çok daha etkili, bombadan çok daha ucuzdur. Arap ülkelerindeki hükümetleri değiştiren “Arap Baharı” ve sosyal medya denen vasatta astsubayların başlattığı ve 2012 senesinin en büyük hareketi olarak kayıtlara geçen “Pes Hareketi”, dördüncü kuvvetin ortaya koyduğu başarılı sonuçlara bir kaç örnekdir.

Hangi gazeteye baksanız, hangi televizyon kanalını açsanız , hangi radyoya kulak verseniz; insan aklına ziyan, saçma, anlamsız, son derece zararlı ve Türk insanın dilini, dinini, ahlâkını, edebini, töresini ifsat ederek bütün milleti uyuşturup düşünemez hale getirmesi de madalyonun öteki yüzü...image011

MÜŞKÜL İPTİDÂ isimli makalemde bahsetmişdim. Sayın Ahmet KESER Başkanlığındaki acer TEMAD idaresi; astsubay özlük haklarının tahakkuk ettirilmesi konusunda verdiği mücadelede, ilk ve en önemli imtihanını basın-yayın nezdinde verdi. 2012 senesinde dördüncü kuvveti kullanma konusunda göz doldurup fevkalâde başarılı oldular.

Sayın Ahmet KESER, sessiz akan derin bir nehir gibi her yerdeydi. Gazetede, dergide, televizyonda, örütbağda...

Yetmedi;

image013

  • Kanunî hakkı ve görevi olarak sadece üyelerinin haklarını aramak için mücadele verirken e-muhtıraya maruz kalan, o.
  • Millî Savunma Bakanlığının “OLUR”u ile hakkında soruşturma açılan, o (¹),
  • Genelkurmay Başkanlığının Suç Duyurusunda “Şüpheli” damgasını yiyen, o,
  • Cumhuriyetin Savcısının, gıyabında “kamu adına KYOK” verdiği gene o... 

Radyo programına katıldı mı, ben duymadım. Şayet katılmadıysa buradan tavsiye ediyorum. Sayın Başkan, bir de raydo mülakâtına çıkın lutfen.

Peki, Sayın TESUD Başkanının adını bileniniz, basın-yayında iki çift kelâmını işiteniniz ya da sıfatını göreniniz var mı? Yolda görseniz tanır mısınız? Dertli insan iniler can dostlar. Ebedî huzur ile muştulananlar, dertden münezzeh olanlar niye inilesin ki?

image015Başkanımız Sayın Ahmet KESER, sadece bir sene içinde TEMAD’ı dördüncü kuvvet nezdinde mümtaz bir marka haline getirdi. Sayın KESER bugün itibariyle basın-yayın çevrelerinde itibar gören, makbul bir şahsiyetdir. TEMAD ismi, Ahmet KESER’i; Ahmet KESER ismi, TEMAD’ı; her ikisi de emekli astsubayları çağrışdırmaktadır.

Bir sene gibi kısa bir zaman içinde TEMAD’ın bu özverili ve çok başarılı çalışmaları nihayet sonuç vermiş; algıda seçicilik tezahür etmiş, astsubay meselesi kamuoyu gündeminde geniş yer edinmiş ve en önemlisi yüce Türk milletinin şefkatli sinesinde ve şaşmaz vicdanında kabul görmüşdür. Milletimiz artık bizim kim olduğumuzu ve ne istediğimizi biliyor.

Bu kelâmdan olmak üzere Sayın Başkan Ahmet Keser; 11 Aralık 2012 tarihinde, TARIM TÜRK TV'de saat 15:00’da naklen yayınlanan "2'den 4'e Hayat" isimli programa iştirak etdi. Başkanımız, yayına telefonla bağlanıp 60 seneden beri gasp edilen haklarımızı bütün sarahatiyle kamuoyuna bir kez daha ifşâ etdi (²).

Programın yapıldığı hafta içinde, iki meslekdaşımız canına kıymış. Düşman öldürmek için öldürme sanatı üzerine eğitilen astsubaylarımız, düşman dururken dönmüş kendilerini öldürmüş. Sayın KESER’den işitiyoruz bu vakaları. Programın sunucusu zarif hanımefedi Esra YILDIZ’ın astsubay meselesi ve intiharlar konusundaki sorduğu akıl açıcı sorulara Başkanımız önemli cevaplar verdi.

Programın sahne konuğu ise İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Sayın Özgür KAYA. Biz astsubayların dertlerini, sıkıntılarını, meselelerini, isteklerini Genelkurmay Başkanlığımızda konu ile ilgilenen komutanlarımızdan daha iyi bildiği aşikâre görülüyor. Sayın KAYA; astsubay özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda alınacak kararlara körü körüne, hatta kasden ayak direyip engelleyen ve sayısı üçü beşi geçmeyen apoletli kast sevdalısının, külâhlı harâmilerin, börkenekli sergerdelerin, fesat kumkumalarının, fitne karamuklarının farkında...

Sunucu hanımefendi güzel. Allah, sahibine bağışlasın. Güzel olduğu kadar kibar. Kibar olduğu kadar zarif. Zarif olduğu kadar da akıllı bir hanım. Sorduğu sorulardan anlıyoruz bunu.

Üçü bir yerde bu güzel insanlar; astsubayların özlük hakları, meslekî sıkıntıları ve isteklerini birlikte inceleyip çok önemli değerlendirmeler ortaya koydular. Telefon ile programa iştirak eden Sayın Başkanımız, sanki sahnede konuklar ile birlikteymiş gibi rahatdı. Konuya hâkimiyeti ve özgüveniyle fevkâlade bir mülakât verdi. Yayında; astsubayların dertlerini, sorularını, meselelerini tek tek ele aldılar. Sonra, çözüm önerilerini sıraladılar birer birer... Söz ile ifade edilebilecek hemen her şeyi söylediler orada.

BİLEN VE BİLMEYEN!..

6 ARALIK 2012 Perşembe günü bu kez KANAL D televizyonunda M. Ali BİRAND’ın sunduğu 32. GÜN programı yayınlandı (³). Sahne konukları; bir doçent, emekli bir subay, askerdeyken komutanından yediği dayak sebebiyle sakatlanmış bir evladımız, kötü muamele sonucu oğlu askerde şehit olan acı dolu bir baba. Konu gene aynı. Son zamanlarda artış temayülüne giren asker intiharları. Sahnedeki konuklara ilave olarak Genelkurmay Başkanlığımız, tarihinde ilk defa bir televizyon programına bir profesör tabip albayını göndermiş. Üstelik resmî elbisesiyle.

İntiharlar konusunda TSK’nin belleğini oluşturuyorum diyen Sayın profesör albayımız, Türk ordusundaki intihar vakalarını, birbirine hiç benzemeyen başka ülke ordularındaki intihar vakalarıyla mukayese etmek gibi yanlışın içine düşerek konuya girdi. İyi niyetli görünmesine rağmen intihar vakaları konusunda kendisine sorulan sualin ekserisine açık ve kesin cevap vermedi. Malumu ilâm etmekden ibaret olan cevapları inandırıcı ve ikna edici olmakdan bir hayli uzakdı. Kendisine sorulan suallere genel geçer yuvarlak cevaplar vermekle iktifâ etdi. Kimi soruların cevabını, örütbağdan takip ettiğini söyledi. Bazı soruların cevabını bilmediğini ifade etdi. Örneğin, intihar vakalarının kuvvetlere dağılımını.. Sayın albayımız, kışladaki intihar oranının ülke ortamalası düzeyinde olduğunu ifade etdi. Fakat doçentimiz, bunun doğru olmadığını, asker intiharlarının ülke ortalamasının üç katı olduğunu söyledi.

Askerdeyken yediği dayak sebebiyle sakat kalan evladımız; “Beni hem bölük astsubayı hem de bölük subayı dövdü. Her ikisini de dava etdim. Fakat sadece bölük astsubayına ceza verdiler” dedi. Birisi hâkim bile olmayan AYİM’in kara kuzgun kılıklı muhammes apoletlileri, sadece astsubaya ceza vermiş. Botu ile çocuğun kalçasına basıp dayak atan subay ceza almamış. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) konusundaki kanaatimi Köhne Zihniyet ve Mâziperestler isimli makalemde serdetmişdim. Pişmiş kelle gibi sırıta sırıta “Ben, İdarenin Mahkemesiyim” diyen muhteremlerin verdiği bu karara şaşırdınız mı?

2002-2012 seneleri arasındaki 10 yılda her rütbeden 934 asker intihar etmiş. Aynı dönemdeki şehit sayısı daha az; 818. 13 KASIM-10 ARALIK 2012 tarihleri arasındaki sadece bir aylık dönemde 6 astsubay meslekdaşımız canına kıymış. Genelkurmay Başkanlığımız, asker intiharı konusunda yaptığı araştırmanın neticesinde, birinci sıraya “bilmiyorum”u oturmuş. Duyunca ben de irkildim. Başkanımız söylüyor TARIM TÜRK televizyonunda. Hazırlanan araştırma raporunda; asker intiharlarının ikinci sıradaki sebebi “maddî yetersizlik” imiş. Birinci sıradaki sebebi ise “bilinmiyor” imiş. Yanlış okumadınız; asker intiharlarının birinci sıradaki sebebini Genelkurmay Başkanlığımız “bilmiyor” imiş. Tez vakitde gözlerini kara toprak örtesice statü hazretleri ne diyor acaba bu konuda?..

Bir vatan evladı; asker olsun, kendini vatana fedâ etsin. Sebep ne olursa olsun bir gün kendi canına kıysın. Maddî manevî her türlü imkana sahip olan Genelkurmay Başkanlığımız ise intihar eden askerin ölüm sebebine “bilmiyorum” desin. Ağalar, paşalar; bu cevabı vermek için albay olmaya, hele hele profesör olmaya hiç lüzum yok. Tüyü bitmemiş eytamın lokmasını böylesi akla zarar, böylesi beyhude raporlar için çarçur etmeye hakkınız yok! Çıkın sokağa. Karşınıza ilk çıkan vatandaşa sorun bu soruyu. Aynı cevabı alırsınız. Acizliğin, ilgisizliğin, basiretsizliğin, beceriksizliğin, önemsememenin, umursamamanın, vefasızlığın bundan daha açık bir emaresi ve itirafı olabilir mi? Bütün bu olanlar akıl ile izah etmekden uzakdır. İhmalden, ağır görev kusurundan öteye anlam ifade etmez mi?

Bu vatanın has çocuklarının kendi canına kıymasının sebebini bilmediğinizi itiraf ediyorsunuz. Yaban kazları, gölün donacağını idrâk edebiliyorlar. Zahmet edip de verdiğiniz bu cevabınızla kendi işbilmezliğinizi, kendi beceriksizliğinizi, kendi basiretsizliğinizi ikrar ettiğinizin idrâkinde misiniz muhteremler? Bunları itiraf ederken yüzünüz hiç mi kızarmaz? Mercimek danesi kadar aklı olan, azıcık vicdanı olan birisi bile askerlerimizin yürek dağlayan bu intiharlarına bîgâne kalabilir mi? Unutmayınız ki söylediklerinizi dinleyenler yaban kazları değil.

Bunlar bir yana, anasının-babasının gözünden esirgediği ve ellerine kına yakıp vatan hizmetine gönderdiği evladının ölümünde sizin hiç mi payınız yok? Sebebini bilemeseniz de birinci sırayı teşkil eden intiharların müsebbibi yok mu Allahaşkına?

Uyanın artık ölümüne yatdığınız bu gaflet uykusundan! Memur olduğunuza göre istifa denen kanûni bir hakkınız var, biliyorsunuz. Boncuk bulmuş çocuk gibi sevinerek yaygara ile kanun çıkartığınız ve marifetmiş gibi pazarladığınız mecburî hizmeti sırf kendiniz için 10 seneye indirdiniz nasıl olsa. Bilmiyorsanız işinizi, istifa edin ve bunları bilecek yiğit vatan evlatlarına yol açın lutfen.

6 ARALIK 2012 tarihinde Genel Başkanımız Ahmet KESER, saat 21:00’da bu kez de BUGÜN televizyonunda naklen yayınlanan ve Erkan AKKUŞ’un takdim ettiği Geniş Açı programında (⁴)... Kendileri bu kez sahnede. Sayın Başkanımızın yanında, emekli bir profesör albay ve bir de doçent var. Mevzu, gene asker intiharları. Programın sunucusu Sayın Erkan AKKUŞ, belli ki iyi hazırlanmış. Bizi; bizim gözümüzle, bizim sözümüzle, bizler kadar kifayetle anlatdı. Programın akışı esnasında sorduğu esaslı sorularla astsubay meselelerini kamuoyunun iyice öğrenmesine ve anlamasına vesile oldu. Başkanımız, sorulara engin bir vukufla yaklaşıp akademisyenlere bile ders verebilecek bilgi derinliği ve ifade zenginliği ile konuları bütün sarahatiyle kamuoyuna duyurdu. Genelkurmay Başkanlığımızın bile açıklık getiremediği ya da ifade edemediği konulara değindi ve “bir bilen olarak” kendine sorulan bütün sualleri mükemmelen cevapladı.

Sadece bir haftaya sığdırılan iki naklen televizyon programında iki mükemmel mülâkat. Konusuna vukufiyeti her halinden, edasından belli olan, basına çok iyi intiba ve hoş resimler veren, gene Başkanımız.

Bisiklet sürmeye devam etmek istiyorsanız şayet pedalı devamlı çevirmelisiniz; durduğunuz anda düşersiniz...

TEMAD, 2012 senesinde dördüncü kuvvetin pedalını büyük bir maharetle ve hiç durmadan çevirdi. Pedal çevirmeye devam edin Başkanım.

Yiğit, yüzüne karşı övülmez derler. Bu düşünceyle mütevazı davranıyor ve bu vesileyle huzurunuzda Başkanımız Sayın Ahmet KESER’i yürekden kutluyorum.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

BU KADARINA PES

Ekim 09, 2012

Son zamanlarda TEMAD Başkanının televizyon kanallarına çıkıp Assubayların haklarını savunması ve dahası askeri konularda fikir beyan etmesi üzerine Assubaylar gündemin bir maddesi haline gelmiştir. Bu esnada Türkiye Büyük Millet Meclisinden jet hızıyla Assubayların birinci derecenin dördüncü kademesine yükselebilmesiyle ilgili kanun kabul edilerek çıkmıştır. Bu konu bugün bir gaz alma olarak kabul edilse de, kanun çıkmadan önce bir çok Assubayın en çok üzerinde durduğu bir haksızlık abidesi idi.

Assubaylar tabii ki onur mücadelelerinin gereği olarak hak arama faaliyetlerine devam etmektedirler. Düne kadar her Assubayın özlemini çektiği, konuşunca etki bırakan başkanına kavuşan TEMAD yeni denizlere yelken açmaya başlamıştır. Ancak su seviyesinin bulur misali, camia yeni TEMAD Başkanının ve Yönetim Kurulunun ufuklarının çok altında kalırsa gün gelecek bu masal da sona erecektir.

2011 yılı TEMAD için milat olmuştur. Emekli Assubayların onur mücadelelerini özümsemiş, bu uğurda çalışma yapmaya başlayan bir dernek görüntüsü oluşmuştur. Önceki TEMAD yönetimlerinin kıramadığı bir çok tabuyu yeni yönetim kırmıştır. Öyle ki, bazı TEMAD üyeleri böylesi bir yönetimin fikir ve düşüncelerinin ulaşabildiği noktaların çok çok altında kalmışlardır. Bazen TEMAD Başkanının seslendirdiği duygu ve düşünce halleri bazı TEMAD üyeleri tarafından bile anlaşılamamış, dahası tedirginlikle karşılanmıştır. Özellikle TEMAD’ın Emekli ve Muvazzaf personelin haklarını arama görevi olan tek yasal kuruluş olduğunu bildirmesi, Genelkurmay’ın karşıt bildirilerine rest çekilmesine bir çok üye desteğini sunarken bir kısım üyeler de değişik savlar ortaya atarak TEMAD Yönetimini töhmet altına sokmuşlardır. Bu tür düşüncelerin bir kısmı yıllara dayalı olarak üzerlere sinmiş yersiz korku ve kaygıdan kaynaklanmaktadır. Bazı kesimler ise TEMAD’ın arkasında hükümetin olduğunu, Genelkurmay aleyhine açıklamaların yapılmasının tamamen bir mizansen olduğunu, gerçek amacın ise Subaylar ile Assubayların arasını açmak olduğunu bile söylemişlerdir. Tıpkı Sayın Atilla Kıyat’ın dile getirdiği, asker düşmanlığına angaje olma deyimi TEMAD’ımızın üzerine geçirilmeye çalışan bir elbise haline gelmiştir. Özellikle eski Genelkurmay Başkanlarına sitem, yenilerine de methiye düzmeye alışık olan ucuz TEMAD siyaseti gidip, hâlâ daha kendini birilerinin astı olarak görmeyen ve görmek istemeyen yeni TEMAD’ın gelmesi karşısında rahatsız olanlar, tabii ki birtakım yaftalamalar yapacaklarıdır. Ancak acı olan şudur ki, TEMAD’a üye olmamak için bahane arayan veya muhalif olma adına eleştiri dozunu kaçıranlar için de bu durum bir mastürbasyon konusudur. Kestirip atmak ve geçiştirmek isteyenler için yeni bir bahanedir. Yükselen TEMAD aleyhine yaşanan gelişmelerin bir kısmını biz biliyoruz. Ancak en çoğunu da TEMAD Genel Merkezi bilmektedir. Buna mukabil bizim de hislerimiz vardır.

TEMAD’ın hak savunuculuğu misyonunu ön plana çıkarması ve üzerindeki tozu toprağı silkeleyerek büyük bir camiaya önderlik ettiğinin bilincine varması, en çok mücadele ettiğimiz güç odaklarını rahatsız etmektedir. TEMAD’ın dile getirdiği istekler aslında bir anlayış değişikliğini ve bir devrimi gerektirmektedir. Oysa henüz böyle bir devrime alışkın olmayı bir kenara bırakın, kendince geleneksel olarak gönül alan veya sinirlenen, ancak hükümetle de son derece uyum içinde çalıştığı görülen bir Genelkurmay ile karşı karşıyayız. Bu durumda tabii ki güç odaklarının işbirliği  senaryoları kurulacak ise bu senaryo sırf Balyoz davaları ile aynı döneme denk gelen Astsubay hareketleri nedeniyle, hükümet TEMAD yakınlaşması diye adlandırılmamalıdır. Bilakis, Genelkurmay Başkanlığı böylesi günlerde TEMAD’a sahip çıkmalıdır. Çünkü Genelkurmay Başkanlığı da benzer töhmetler ile karşı karşıyadır.

Bazı üyeler, TEMAD’ın Balyoz ve Ergenekon davasına müdahil olmamasına rağmen hak ararken Genelkurmay Başkanlığı ile ihtilafa düşmesini, iktidar partisi taraftarı olarak müdahil olduğu izlenimi taşımışlar hâttâ yapılan çıkışları bile siyasilere göz kırpmak olarak nitelendirmişlerdir. Özellikle Atatürkçü kesime bu noktada TEMAD’a şüphe ile yaklaşma öngörüsü yerleştirilmektedir. Geldiğimiz noktada TEMAD içinde siyasal bakış açılarının farklılaşması nedeniyle bir fikir ayrılığının oluştuğu bir aşikardır. Balyoz ve Ergenekon davalarını, Astsubayların mücadele seslerini yükseltmesi ile birleştiren bu sav “Biber acıdır. Gerçekler de acıdır. Öyleyse gerçek biberdir.” kadar fikir fukarası bir yaklaşımdır. Bazılarının amacı ise Balyoz davası konusunda TEMAD’a açıklama yaptırarak derneği belirli bir görüşün himayesine sokmaktır. Oysa TEMAD şu ana kadar bu konuda son derece başarılı bir duruş sergilemiştir. Ancak ben yine de şöyle bir soru sormak istiyorum. Halen kendisi, eşi, babası, oğlu Balyoz ve Ergenekon davası nedeniyle tutuklu olanlar, acaba TEMAD’ın Assubayların Anayasal Haklarını aramak için seslerini yükseltmesine hangi yorumları yapıyorlar? Bu konularda fikir analizi yapanların neler söyleyeceğini kulaklarımla duyar gibiyim. Sahip oldukları genel fikrin en hafif ve ağza alınabilirini Sayın Atilla Kıyat seslendirmiştir. “Astsubayların bu hak arama çıkışı haksızdır.” Ya da Genelkurmay Başkanlığının resmi bildirisinde olduğu gibi… “Bu yolu onlar kendi seçti.”

Bilinmektedir ki, TEMAD Genel merkez seçimleri bir yıl önce yapılmıştır. Bu seçimler de yeni TEMAD  Yönetim Kurulu çok az bir oy farkıyla yönetime gelmişlerdir. Bu da demektir ki bir çok şube yeni TEMAD Başkanına güven oyu vermemiştir. TEMAD Başkanının son çıkışları da şubelerdeki muhalif çarıklı siyaset erbaplarının mühendislikleri ile gölgelenmeye çalışılmıştır. Tüm bu hak arama faaliyetleri devam ededursun, TEMAD’ın “Dünya Assubaylar Günü” diye bir şey icat etmesine doğrusu soğuk bakan şubeler de olmuştur. Ancak taban heyecanlı ve şube yönetimlerinden farklı düşünmektedir. Muvazzaf ve emekli binlerce Astsubay TEMAD Başkanının Televizyon Kanallarındaki konuşmalarından feyz almışlardır. Hâl böyle olunca da bazı şubeler ayak sürüyerek de olsa vebal altında kalmamak veya başka umut ve düşüncelerle Ankara’daki 17 Ekim kutlamalarında yerlerini alacaklardır.

Görünüyor ki, TEMAD Genel Merkezinin şubelerle sorunu vardır. Bu sorunun çözülmesi tamamen tek taraflı gerçekleşmelidir. O da şubelerin ıslah edilmesidir. Özellikle yıllardır başkanı değişmeyen fakat etkinliği de olmayan şubelerin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Büyük üye sayısına sahip derneklerin yıllara dayalı etkinlik performansları değerlendirilmelidir. Öncelikle Assubaylar günü etkinliğine duyarsız kalan tüm şube yönetimleri derhal azledilmelidir. Şube Başkanı veya yönetici olmasına rağmen Assubayların sorunları konusunda bilinçli olmayan şube başkanlarının bu görevden affı sağlanmalıdır.

Koskoca Türkiye Emekli Assubaylar derneğini astsubayların sorunlarından ziyade, belirli bir fikrin veya partinin arka bahçesi olmasının önüne geçmek için veya dernek meselelerinin kişisel ikbal meselelerine hizmet etmesinin önüne geçmek için de çaba harcanmaktadır. Bu doğrultuda önümüzdeki dönemde şubeler zaman zaman denetlenmelidir. Milletvekilliğine adı geçen kim olursa olsun, camiaya tanıtılmalıdır. Dahası bu kişinin kendisini tanıtmasına müsaade edilmelidir. Gizli planlar sonucu birilerine hak etmediği bir paye verilmemelidir. İnce çizgilere dikkat edilmelidir. Hatırlanmalıdır ki, önceki TEMAD Genel Merkez Yönetiminin bir OYAK iştirakinin Genel Kuruluna isim verme şekli son derece tartışmaya açık ve üyeleri tatmin etmekten uzak bir görünüm çizmiştir. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir şehirlerinden birer Astsubay Milletvekili çıkarmak için şube reformlarına kesinlikle ihtiyaç vardır.

İşin en vahim yanı da özellikle Doğu bölgelerimizde yaşayan emeklilerimizin dernekleşememesidir. Dernek şubelerinin olduğu haritaya baktığımızda Türkiye maalesef bölünmüş gibidir. Oysa biliyorum ki, Van, Diyarbakır, Urfa, Elazığ ve Mardin şehirlerimizde Emekli Assubaylarımız yaşamaktadır. Bu illerde şube açma girişiminde bulunulmalıdır.

Birinci Dünya Assubaylar Günü, umarım TEMAD’ın da tekrar yapılandığı, daha iyi organize olabilen bir yapıya kavuştuğu günlerin başlangıcı olur.

Bazılarınız bu yazımı okuyunca “Şimdi ne bu?” diyeceklerdir. İzlenim… Sadece izlenim… Ancak ben bu izlenimim sayesinde Genel Merkez Yönetimine atfedilen yukarıdaki aleyhte söylemlere “Bu kadarına pes.” diyorum. TEMAD Genel Merkezine sahip çıkmak için topyekün olarak Dünya Assubaylar Günü kutlamaları nedeniyle Ankara’da olmalıyız.

Saygılarımla…

Yıllardır ön yargılarla assubaylara tahakküme varan sosyal ve ekonomik haksızlıklar yapıldı. Üstelik bunu her kuruma örnek olan TSK' nin yasalarla bizi koruması gereken komuta kademesi yaptı!

Vicdanları rahat olmalı ki haksızlıklar ve personel arasındaki ayırımcılık her geçen gün artarak devam etti.  Adeta TSK=Türk Subay Kuvvetleri oldu. Bundan rahatsızlık duyması gerekenler milletin gözünün içine bakarak "orduda adaletsizlik ve ayırımcılık yok" diyebildiler.

1971 yılında bıçak kemiğe dayanınca, astsubay eşleri haksızlıkları protesto etmek için yürüdü. Zamanın kuvvet komutanı, assubayları 'eşlerinin etekleri altına gizlenen MAO’nun askerleri' olarak değerlendi ve hukuk dışı hapis cezaları uygulandı. Bu, assubaylara ders olur sanıldı ama olmadı. 1975 yılında bu kez bizzat assubayların kendileri, yok sayılmaya tepki göstererek, ordudan ihraç edilmek, hukuk dışı hapsedilmek, çileler çekmek, fişlenmek  pahasına sorunları dile getirdiler.

GÜÇLÜ ORDU GÜÇLÜ TÜRKİYE!  Emekçilerinin ordu'da  adeta  beyaz köle muamelesi görmesi önemli değildi. Önemli olan, sırça köşklerde mutlu olup "Çankaya" hayali ile yaşamaktı.

Haksızlıkları dile getirmek isteyenler sicil, tayin, ceza korkusu ile susturulur, orduyu eleştirmek ise tabu olarak değerlendirilirdi. Ama haksızlıkları içine sindiremeyen assubaylar ve cesuryürek Umur TALU gibi adelet, eşitlik ve insan onuruna saygı duyan gazeteciler hesaba katılmadı!

Tarih ders almasını bilmezsen tekerrür edermiş. Ordunun 'sözde' efendileri, dünyada kölelerin ülkelerine başkan ve genelkurmay başkanı olduğunu unutup, assubaylarına hâlâ beyaz köle muamelesi yapıyorlar. Buna ne zamana kadar katlanmamızı bekliyorlar?

Adaleti sadece kendisine gerektiği zaman hatırlayanlar, eline gül dikeni batınca ayağa kalkanlar, bizim yıllardır sırtımızda hukuksuzluk hançeri ile yaşadığımızı artık görmek zorundadırlar. Çünkü, assubaylar gasp edilen haklarını demokratik yoldan almakta kararlıdırlar!

Yıllardır bir emirle ölüme gönderdikleri assubayları büro memurları ile aynı statüde gören zihniyetin, haksızlıklarımızı basında dile getirmemizden rahatsızlık duyarak TEMAD  Gn.Bşk. Sn.Ahmet KESER hakkında suç duyurusunda bulunduğunu esefle öğrendik.

TSK düşmanlığı ve sevgisizliğini assubaylar üzerinden tatmine çalışanlar yıllardır Assubayın kıçı, başı ile uğraşıyorlar! KİT işçisinden daha az emekli maaşı alan assubayları albay kadar maaş aldığını düşünüp kendi maaşı ile kıyaslıyorlar. Assubayları 2'nci sınıf olarak gören gafiller yazılarla kinlerini kusuyor. Bu ülke ve TSK uğruna en çok şehit veren assubayı teröristle özleştirenler var! Bunlara sessiz kalanlar haksızlıklara, ayrımcılığa karşı demokratik mücadelesini verenler söz konusu olunca, hukukun ve adaletin yolunu biliyorlarmış, kutluyoruz!...

Ancak unuttukları bir konu var. Ortada bir suç varsa, suça azmettiren vardır. Sn.Ahmet KESER bizim temsilcimiz olarak haksızlıkları, hukuksuzlukları, tahakkümü, ayrımcılığı dile getirmiştir. Onun için biz emekli assubaylar hakkında da suç  duyurusunda bulunsunlar.

Ben şahsen kendimi buradan ihbar ediyor son nefesime kadar milletin gözbebeği peygamber ocağında yapılan ayrımcılığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe, insan onuruna aykırı davranışlara HAYIR diyorum...

VATANSEVER LİDER

Mayıs 25, 2012
aAKILADeğerli Arkadaşlarım;

Sayın Ahmet KESER sadece temsil ettiği bir meslek grubunun sorunlarını anlatan, haklı taleplerini dile getiren bir temsilci olarak görülmemelidir. Ortaya koyduğu somut gerçekler karşısında, program yaptığı her yurtsever bile;  “Peki yetkililer bu anlattıklarınızı görmüyorlar mı?" Diye biten hayret cümleleri kurmaktan kendilerini alamamışlardır.  Sayın KESER yalnızca bir meslek grubunun temsilcisi değil. VATANSEVER  bir  LİDERDİR. Çünkü;

Bu millet yüzlerce yıldır, kişi ya da zümre egemenliği nedeniyle çekmiş olduğu acılardan sonra, geldiği son yüzyılda, Çanakkale savaşında üzerine giysi olarak çuval giymek, yiyecek olarak da çayırdaki otla karnını doyurarak savaşmak zorunda bırakılmış, Kurtuluş savaşını,  kağnı arabaları ile bazen taş atarak, hâttâ dolu top mermilerini tornada incelterek, elde olan toplara uydurmak zorunda bırakılarak savaşmak zorunda bırakılmıştır.

Yaşanan yüzlerce yıllık acı deneyimin sonunda,Yüce ATATÜRK  tarafından, rejimin katılımcı, pozitif hukuka ve adalete,  bilime ve akla uygun olması, yönetenlerin kişiye ve zümre egemenliğine dayanmaması için yönetim şeklinin Cumhuriyet olması,  bu milletin ve yönetenlerin önüne muasır medeniyeti yakalamak ve üzerine çıkmak hedefini koymuştur.

Ama yüzlerce yıllık alışkanlıkları terk etmek, bırakın muasır medeniyetin üzerine çıkmayı, yakalamak bile bir türlü mümkün olmamıştır. Şeklen yapılmaya çalışılan çağa ayak uydurma girişimleri  ile asla gerçek medeniyeti yakalamak mümkün olmamıştır. Düne kadar “Demir Perde Ülkeleri” diye adlandırılan ülkeler,  Avrupa’nın geliştirmiş olduğu insani  değerleri derhal kabul ederek, “Avrupa Birliğine” kabul görürken, biz üçüncü sınıf ülke nitelendirmesinden bir türlü kurtulamadık. 

Son on yıldır ülke savunması için canlarını ortaya koyanları ve yüz binlerce yakınlarını görmeyen, duymayan ve yok sayanlardan, başımıza en büyük ATATÜRK’çü ve demokrasi kahramanı kesinlerden  en çok şu sözleri duyar olduk.

  • Vesayet rejimi,
  • Darbeler,
  • İnsan Hakları,
  • Özgürlükler,
  • Tarafsız ve Bağımsız yargı,
  • Hukukun üstünlüğü,
  • Eğitim eşitsizliği,
  • Sağlık sorunları,
  • Gelir adaletsizliği,
  • Yasaklar
  • Yoksulluk
  • Yolsuzluklar,
  • Seçim sistemi ve bütün bunların yarattığı sonuç olarak da,
  • Sivil Anayasa’dır.

Sokaklarda, panzer, cop, biber gazı, tekme, tokat, gözyaşı, Molotof- kokteyli, mecliste açıkça ayrılıkçı söylemler, dağlarında, köylerinde, kentlerinde terör, hak peşinde koşan milyonlarca insan...

Bunun adına, geldiğimiz noktada ister “ileri demokrasi” deyin, isterse muasır medeniyet, ister lider ülke deyin, isterse, Sosyal hukuk devleti, ne derseniz deyin. Hangisinin arkasına saklanırsanız saklanın tartıştığımız konular yukarıdadır.  Muasır bir medeniyette ve ileri demokrasilerde konuşulmaması gereken kavramlar, bizde ne yazık ki her gün tartışılan konular haline gelmiş, ağır haksızlıklara maruz kalanlar, hak talep ettiklerinde yine çok ağır suçlama ve tehditlere maruz bırakılmışlardır.

Adil olmak, hukuk ve adaletten yana olmak, bir ve bütün olmak, bir aile olmak, omuz omuza dayanışma içinde olmak, ülke için  silah arkadaşı olmak gerçekten güzel  sözler ve duygulardır.

Fakat;

  • Bağımsız ve tarafsız yargı sizler mahkemede yargılanırken sizin ve yakınlarınızın aklına geliyorsa,
  • Yasaları kendi zümrenizin çıkarlarına uygun  bire karşı üç-beş kat  gece yarıları ya da yıldırım hızıyla milletimizin gözünden kaçırarak çıkartıp, sesini çıkaranları tehdit etmeyi alışkanlık haline getirmişseniz.
  • Uygulanmayan göstermelik yasalarda yazılanlarla  sıkıştırıldığınızda;
  • Bu mesleği bilerek siz seçtiniz denirse,
  • Bu işi yapacak milyonlarca daha insan var denirse,
  • Kanun önünde eşitlik tamam da, “Statü” diye bir şey var denirse, (Aynı görevi, aynı işi, aynı yerde, hâttâ aynı kanunla, aynı tahsille yapan insanlar için yaratılmış bir statü bu)
  • Fiilen ayrımcılık yapanlar, (Gerçek vatanseverlere) Ayrımcılık yapıyor, derse,

Bu durum gerçek vatanseverlerin;

  • Ailelerin Yoksullukları, çocukları için tehdit olarak kullanılmasıdır.
  • Bu insanların mağduriyeti yetmiyormuş gibi, zekaları ile alay etmedir.
  • Kendiniz için yaptıklarınızı,  kendinizden saymadıklarınıza yapmak istemediğiniz için bu vatan evlatlarına söylediğiniz “Ayrımcılık suçlaması” yapılmış en kötü bir iftiradır. Bir ordunun hak ve adalet isteyen on binlerce, hâttâ yüz binlerce elamanını, büyük bir bölümünü milyonlara varan yakınları ile birlikte ayrımcılıkla suçlamanın ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü?  Bunu hangi zihniyetle yapıyor, kimin ekmeğine yağ sürüyorsunuz ben de sizi anlayamıyorum.
  • Bu insanlar için bir şeyler yapmak zorunuza gidiyorsa bile, bari iftiraya kadar varacak sözler sarf etmeyin.   Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, bizler aç ve açıkta olsak bile vatanseverlik duygularımız eksilmez. Bu gün de  en ücra köşelerde, en uç noktalarda  en ağır sorumluluklar altında bizler varız. Buna karşılık   ne zümre egemenliği, ne imtiyaz, ne de daha fazlasını istedik.  Sadece evrensel hukuk kurallarının bizler için de geçerli olmasını istiyoruz o kadar.

Sayın Ahmet KESER’in;

  • "Biz ayrımcı değil, ayrımcılıkla mücadele ediyoruz" demesi bundandır.
  • Ordumuza bir bütün olarak bakıp, eri, uzman çavuşu, uzman erbaşı, assubayı ve  bunların yoksul ailelerinin durumlarını dile getirmesi bundandır.
Sayın Başkan KESER’in söylediklerini keşke Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları söyleselerdi. ATATÜRK’ün koyduğu muasır medeniyet hedefini sözde değil, özde savunan Genelkurmay Başkanları olsaydı. Çağdaşlık talep edenleri tehdit yerine, 1930'lardan kalma, çağın hiçbir medeni anlayışına uymayan yasaları değiştirip, fiilen uygulanan ve gurur duyulan uygar yasalar talep etselerdi.

Sayın Başkan Ahmet KESER, sonuç alırsınız ya da alamazsınız bunların inanın bence fazla bir önemi yok. Bir millet için ordu her şeydir. Ordu, bağımsızlıktır. Özgürlüktür. Bir milletin var olma nedenidir. Onurudur.  Siz bu gerçeği görerek doğru bir çizgi yakaladınız. Ayırım yapmadan erinden başlayarak haksızlık yapılan tüm kesimleri inatla, kararlılıkla, çağdaş ilke ve kuralları dikkate alarak, fiilen göstererek,  örnek vererek, yüzlerce yıldır yaşanagelen, çok acı tecrübeleri,  bu çağda benzer acıların çekilmemesi için  yol gösteriyorsunuz. Bu doğru çizgeden asla vazgeçmeyin. Amerikan ordusundan sık sık örnek veriyorsunuz. Amerikalılar geliştirdikleri bir füzenin adını bile Patriot  vermişler.  Ben de size Türkçe olarak VATANSEVER LİDER diyorum. Çünkü tehlikeleri önceden sezip, korumak istediğiniz arkanızdaki toplum için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor, kendi varlığınızı dahi ortaya koyuyorsunuz. Talep ettikleriniz gerçekleşirse en çok bu ülke kazanacak, ülke düşmanları çok üzülecektir. Bunu göremeyenlere göstermeye devam edin lütfen.

Ayrıca  tüm meslektaşlarıma da saygılarımı sunuyorum.

TEŞEKKÜR

Mayıs 23, 2012
ahmet-keser

Sayın TEMAD Başkanım, Siz TEMAD Başkanı seçildiğiniz zaman doğrusu çok sevindik. Sizi tanımıyorduk ancak eski TEMAD  Başkanımızdan kurtulmak bizim için yeterliydi. Ancak şu an geriye doğru gidip tekrar günümüze kadar baktığımızda size bir borcumuzun olduğunu düşünüyorum.

Size TEŞEKKÜR EDİYORUM.

Çünkü siz;
  • Bilgi donanımınızla göz kamaştırıyorsunuz.
  • Kullandığınız üslup doğrusu çok etkileyici. Sorunlarımıza çok uzak olan biri sırf sizi dinlemek için başka kanala geçmez.
  • Sorunlarımızı çok güzel dile getirdiğiniz gibi, ayrıca erdemli bir dünya görüşü sergiliyorsunuz.
  • Hâlâ daha başıma bir şey gelmesin korkusu ile dolaşan yaşlı emekli assubaylara da çok güzel bir cesaret örneğisiniz.
  • Arkanızda sizin kadar değerli ve sizi doğru yönlendiren bir Yönetim Kurulu olduğunu düşünüyorum.

Tüm bunların ışığında sizleri tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerken, bir lidere kavuşmanın verdiği sevinçle Onur Mücadelemizi şereflendirdiğiniz için minnettarım.

Saygılarımla…

ahmet-keser-roportaj

Değerli Meslektaşlarım 

Hepimiz mücadelemiz için elimizden geleni yapıyoruz. Özellikle sitemizde yönetim, yazarlar ve üyelerimiz haksızlıklarımızı dile getiriyoruz. Yazı ve yorumlardan Genel Merkez Yönetiminin bu konularda ne düşündüğünü merak ettiğinizi bildiğim için sayın başkan Ahmet Keser'le bir söyleşi yapmayı düşündüm. Beni kırmadılar. Bu söyleşiyi sizlere aktarırken yazının başlangıcına ne yazabilirim diye düşünürken assubayların özgür sesi olan sitemizin ana sayfasındaki ;

"Biz Assubaylar

Silahlı Kuvvetleri; Kendi yuvası
Mesleğini; Onuru
Ülkesini; Canı ile eş tutmuş şerefli bir mesleğin mensuplarıyız.

Çağdaş Hukuk ve demokrasinin, Atatürk ilke ve inkilaplarının, Misak-ı Milli sınırlarının yılmaz savunucularıyız. Dün olduğu gibi bu gün de canımızı seve seve vermeye hazırız ve kararlıyız.

Bir konuda daha kararlıyız; Anayasal haklarımızı ve verdiğimiz emeğin karşılığını almaya hukuk çerçevesinde, birlik ve beraberlik içinde, elit bir sivil toplum örgütünün üyeleri olarak hak ve adalet mücedelesini sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız.Gücümüzü haklılığımızdan, evrensel hukuktan alıyoruz.

Mutlaka başaracağız, Adalet terazisi mutlaka doğru tartacak."

yazısının hepimizin ortak duygularını dile getirdiğini düşünüp bu kararlılıkta olduğumuzu bir kez daha belirterek TEMAD Gn.Başkanı Sn.Ahmet KESER'le olan söyleşiyi bilgilerinize sunuyorum. Saygılarımla.


  • SAYIN BAŞKAN MAZBATANIZI ALDIĞINIZ O GÜNDEN BU GÜNE VERDİĞİNİZ MÜCADELE YAKINDAN İZLENİYOR. HİÇ PİŞMANLIK DUYDUNUZMU?
  • Karşılaşabileceğimiz bütün olumsuz durumları gözeterek yönetime talip olduk. Tek an bile pişmanlık duyduğum olmadı.
  •  SORUNLARIN NE OLDUĞUNU KARŞILIKLI BİLİYORUZ. ÜMİTSİZLİĞE KAPILDIĞINIZ ZAMANLAR VARMI?
  • Ben ve yönetim kurulumuz başaramayacağımız bir durum olduğuna inanmıyoruz. Çetin yollar yufka yürekli insanlarla aşılmaz. Asla... Hiç bir zaman ümitsizliğe de kapılmadık! Meslektaşlarımızında ümitsizliğe kapılmamalarını öneriyorum. Bizlere güvenlerinizi sürdürmeye devam edin.
  • YÜZBİNLERCE MESLEKTAŞIMIZ SON DÖNEMLERDEKİ GEREK GENELKURMAY GEREK MSB LIĞI GEREKSE HÜKÜMETLE OLAN GÖRÜŞMELERİNİZİ YAKINDAN TAKİP EDİYOR. SAYIN MSB NIMIZIN AÇIKLAMALARINI BASINDAN DUYDUK. SİZLERİN AĞZINDAN KONULAR HAKKINDA BİR ŞEYLER DUYMAK DAHA GÜZEL OLUR. NE DERSİNİZ?
  • MSB bakanın TBMM de kendisine verilen bir soru önergesine karşı açıklamış olduğu konuların büyük bir kısmı kanun taslağı halinde Başbakanlığa gönderilmiş olup bir kısmı ise MSB nezdinde kanunun olgunlaştırılması süreci devam etmektedir. Son yaşanan gelişmeler de meslektaşlarımızın verdikleri tepkilerde çok haklılar. Bu tepkilerin neticelerini ve yaşanabilecek olumsuzlukların önlenmesini sağlamak için yetkililer nezdinde girişimlerimiz devam etmekdedir. Yapılması gereken neyse yapılacaktır, bunda tereddüt göstermeyiz.
  • ŞU ANDA TBMM DE HAZIR OLAN 926 VE BİZ EMEKLİLERİ İLGİLENDİREN A- İNTİBAKLAR, B- BAŞLANGIÇ DERECELERİ, C-1/4, D- BİRİNCİ VE İKİNCİ DERECELER ARASINDAKİ AÇILMIŞ MAKASIN DARALTILMASI, E-TEMSİL TAZMİNATI KONULARINDAKİ GELİŞMELERİ DAHA AÇIKLIKLA İFADE EDEBİLİRMİSİNİZ?
  • Sizinde yazmış olduğunuz bizimde öncelikli belirlediğimiz bu sorunlardan sadece İntibaklarla ilgili bir sorun mevcut olup konunun Başbakanlığa aktarılması aşamasındayız. ¼ , başlangıç dereceleri ve görev tazminatı ile ilgili hususlar ise kanun taslağı halinde MSB ve Başbakanlıkta bulunmaktadır.
  • NEDİR BU OYAK KONUSU? HANGİ NOKTADAYIZ? AİHM DEKİ DAVAMIZ NE DURUMDA? AYRICA BİLİYORUZKİ TBMM OYAK KOMİSYONUNA ÇAĞRILDINIZ, NELER SÖYLEMEK İSRESİNİZ?
  • Oyak’ la ilgili yasal süreç devam etmekdedir. Bu konuyla ilgili çalışmalar yasal sürecin devam etmesi nedeni ile bilahare paylaşılacaktır
  • TÜZÜK ÇALIŞMALARIMIZ NE NOKTADA? ASLINDA ÖNEMLİ BİR KONU... BU YÜZYILA YAKIŞIR BİR TÜZÜK HAYECANI İÇİNDEYİZ!
  • Tüzük çalışmaları ile ilgili yönetim kurulu bütün çalışmalarını bitirdi. İl ve ilçe başkanlıklarından teklifler alındı. Konu olgunlaştırıldı. Yönetim Kurulu'nun belirleyeceği tarihde tüzük kurultayı toplanarak bu iş neticelenecektir.
NOT: Kararname ile çıkan subaylara verilen komutanlık zamlarının TEMAD Genel Merkezince Başbakanlığa taşındığı ve konunun Başbakana iletildiği bilgisi alınmıştır.

Atilla Abaylı
Karşıyaka/İzmir

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ