Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Bizler ne tahsil süremizi, ne müfredat proğramlarını, ne statümüzü kendimiz tayin ve tespit etmedik. 211 Sayılı yasada subayın en yakın yardımcısı olmamız ve assubay ünvanını taşımamıza rağmen, sanki subayın düşmanı ve rakibiyiz gibi ön yargılarla tahakküme varan sosyal, ekonomik ve insan onuruna aykırı haksızlıklara uğratıldık.
Buna rağmen özveri ile görevimizi tüm şartlarımız zorlayarak yaptık. Haksızlıklarımızın adalet ve vicdan duyguları olan birileri tarafından düzeltileceğini umarak sessizce “kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek bekledik ama bu kez kanadımız kırıldı.
Yıllarca haklı taleplerimizin yerine gerileceği “SÖZÜN NAMUS OLDUĞU“ bilincinde olan Genelkurmay Başkanları, Milli Savunma Bakanları tarafından açıklandı. Hâttâ assubay devriminin gerçekleştirileceği için düğmeye basıldığı belirtildi ama hiçbir zaman gerçekleşmedi!
Her gün yeni bir haksızlıkla karşı karşıyayız. Asgari 25 yıl 9125 gün prim ödememize rağmen aldığımız maaş aşağı yukarı ilkokul mezunu 3600 gün prim ödeyen diğer SGK üyeleri ile aynıdır.
Emekliler arasında bir anket yapılsa %90'ımız, ünvanlarımızdan, kimlik kartımızdan vazgeçip 25 yıl kesintisiz bizim düzeyimizden daha düşük prim ödeyen ilkokul mezunu işçi emeklisinin maaş ve haklarını kabul edeceğini belirtecektir.
Bir emirle ölüme gitmedik mi? Çocuklarımızın doğumunda ana, babalarımızın ölümünde bulunamadık. Kardeş ve dostlarımızın iyi ve kötü günlerini görev başında ayrılamadığımızdan paylaşamadık.
Bizden daha ne isteniyor? SABIR mı? Sabredecek sabrımız mı kaldı? Subaylarını NATO ordularının subaylarından bir gömlek üstün seviyeye getirmek için milyon dolarlar harcayan, onların sosyal ve ekonomik haklarını, itibarlarını altın tepside sunan ordumuz bizden NATO ordularının assubaylarının standartını ve haklarımızı neden esirgiyor?
Bunun yanıtını ve haklarımızı istiyoruz. Haklarımız derken, kimse bizim imtiyaz ve daha fazlasını talep ettiğimiz düşünmesin. Biz sadece ve sadece adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı istiyoruz.
Değerli meslektaşlarımız, haklarımızı alıncaya kadar sesimizi her platformda duyurmaya, gerektiğinde ses getirecek eylemler yapmaya kararlıyız. Saygılarımızla
NOT: Sesimizi bir kez daha AYDINLIK gazetesinde 15 Nisan 2012 Pazar günü duyuracağız desteklerinizi lütfen esirgemeyin. Haksızlığa sessiz kalmak haksızlık kadar suçtur.
SİTE YÖNETİMİ
Değerli arkadaşlarım;
Günümüzde HAK-HUKUK-DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜKLER-DÜŞÜNCELERE KİLİT VURULAMAYACAĞI ile-KİŞİSEL özgürlük kavramlarının havalarda uçuştuğu ve gündemden düşmediği ortamda bu söylemlerden dışlanan ve istifade edemeyen tek toplum ASSUBAY camiasıdır.
Yıllardır HAKLARIMIZ peşinde koşarak, İNSAN HAKLARINA-ANAYASAYA-YASALARA uymayan kişisel EGOLARA ve ÖN YARGILI davranışlarla yapılan HAKSIZLIKLARI yasalar çerçevesinde ve usulüne uygun olarak İLGİLİLERE iletip dile getirdik.
DESPOTLUĞA ve KAST sistemine dayanan, MANTIĞA UYMAYAN, BİRLİK ve BERABERLİĞİ BİTİREN, DAYANIŞMAYI VE FEDAKARLIĞI YOK eden UYGULAMALARIN sonlandırılmasını YETKİLİLERDEN yıllardır talep ettik, yanlışların düzeltilmesini istedik.
YETKİLİ makamlarda olan KİŞİLERDEN YANLIŞLARIN DÜZELECEĞİNE dair SÖZLER aldık. Onlara İNANDIK, GÜVENDİK. İNANMAK, GÜVENMEK DURUMUNDAYDIK. ÇÜNKÜ MÜRACAAT EDECEK YÖNETİM KATLARINDA ONLARDAN DAHA ÜST MAKAMLAR YOKTU. Bu kişilerin T.C. CUMHURBAŞKANI, MECLİS BAŞKANI, BAŞBAKAN, BAKANLAR, GENELKURMAY BAŞKANI, SİYASİ PARTİ BAŞKANLARI VE GURUP BAŞKANLARI İLE MİLLETVEKİLLERİ VE MÜŞTEŞERLAR olduğunu söylersem sizler de DAHA BAŞKA GİDİLEBİLECEK bir MAKAM kalmadığını kabul edersiniz.
Bu makamlarda bulunan tüm YETKİLİLER(!) haklarımız konusunda HİÇ İTİRAZ etmeden HAKLI olduğumuzu ve YAPILACAK çalışmalarla YANLIŞLARDAN en kısa zamanda dönülerek HAKLARIMIZIN verileceğini belirttiler. Söyledikleri, verdikleri SÖZLER bizlerde KAYITLIDIR.
Yetkililerin yapacağım dedikleri HAKSIZLIKLARI giderecek İŞLEMLERDEN önce yapmaları gereken esas mesele SORUNLARI yaratan MESELENİN ÖZÜNE inmek ve GÖRMEKTİR.
Bizlerin MAĞDURİYETİNE ve bu SORUNLARIN oluşmasına sebep olan KAYNAKLAR günümüze cevap VEREMEYECEK konuma gelen ESKİMİŞ ve HÜKÜMSÜZ hale gelmiş YASALARDIR. Bu yasalar DEĞİŞMEDİKÇE mevcut KÖHNEMİŞ ÖN YARGILI ZİHNİYET DE değişmez, uygulamalar devam eder.
Bizlerle birebir ilgili olan YASALARIN tarihlerine BAKARSANIZ ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Günümüzdeki GELİŞMELERLERE cevap veremiyecek olan YASALAR halen yürürlükte ve sorunlarımızın esas kaynağıdırlar. Her ne kadar YASALARIN bazı maddeleri zaman içinde değiştirilmişse de HAKLARIMIZI daha ileriye değil geri götürmüş, SORUNLARIMIZI çözülemez hale getirmiştir. Mevcut kanunlarda ASSUBAYIN tarifi, yetkileri, görevleri hala bir KARMAŞA içindedir. Yasalar çıkarılırken önceki YASALARDA olan maddelere atıf yapılmadığından düzeltmeler tam açıklığa kavuşmamış, BİLİNMEZLİK ve KARGAŞA devam etmektedir. Dolayısıyle mahkemelerin halen geçerli olan yasalara göre çıkardıkları İÇTİHATLARDA zaman zaman çelişmekte ve MAĞDURİYETLER DEVAM ETMEKTEDİR.
Bütün bunlara bir de AİHM TARAFINDAN KESİNLİKLE KABUL EDİLEMEZ, anayasaya AYKIRI BİR DAVRANIŞ diye nitelendirdiği MAHKEME ve HAKİMLER tarafından değil de TSK'da rütbeli personel tarafından KEYFİ, ÖN YARGILI olarak verilen hapis cezalarını düşünürseniz, YASALARIN GÜNÜMÜZ koşullarına CEVAP verecek hale getirilmesi ve "UYGULANMASININ" daha da büyük ÖNEM ve DEĞER kazandığı görülecektir.
Kanunlar çıkarılırken MAĞDURİYETİ yaşayan bizlerin ÖNERİ ve FİKİRLERİ alınmaz ise, aşağıda belirtilen yasalara göre mahkemelerde YARGILANIRKEN yargılamayı KIT'A k. nın adına yapan ve takip eden kişiler ADİL davranabilir mi? HAKLARIMIZI savunacak kişi BENİM sınıfımdan olmaz, BENİM HAKLARIMI GÖZETMEYEN ÜSTÜNLERİN sınıfından biri olursa TARAFSIZ olabilir ve HAKKI teslim edebilir mi? ÜSTÜNLERİN sınıfından olan SAVCI ve HAKİMLERİN düşünce olarak KARŞISINDA olduğu bir sınıfın HAKLARINI koruması SAĞLIKLI olabilir mi?
Bugüne kadar olan uygulamalarda bunun olmadığı, olamadığı açık değil mi? Sorunların kaynaklarından en büyüklerinden biri bu YANLIŞ uygulama değil midir? Hala gözlerimizi kapayarak buna HAYIR denirse günümüzde GÜNDEMDEN düşmeyen "HUKUK-DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜKLERE-DÜŞÜNCELERE KİLİT VURULAMAYACAĞI-KİŞİSEL özgürlük kavramları ile BİRLİK BERABERLİK ve DAYANIŞMA söz ve teranelerinin" doğru ve geçerliliğinin bir anlamı kalır mı? Artık bu geri kalmış ve bilgi KİRLİLİĞİ oluşturan YASALARIN günümüz koşullarına uymaları da gerekmez mi?
Günümüzde HUKUK-MAHKEME UYGULAMALARI-HAKİMLERİN ve SAVCILARIN atanmalarının SORGULANDIĞI bir dönemde GÜNÜMÜZ koşullarına cevap veremiyen KİŞİ HAK ve HÜRRİYETLERİNİN kısıtlandığı ortamlarda YARGILAMALARINI sürdürmekte olan ASKERİ MAHKEMELER ile DİSİPLİN MAHKEMELERİNİNDE sorgulanmaları doğru olmaz mı?
ASKERİ VE DİSİPLİN MAHKEMELERİNİN KURULUŞUNDA AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN 6.maddesinde belirtilen ADİL YARGILANMA HAKKI düzenlenirken en temel unsur olarak KANUNLA KURULMA şartına ve bu mahkemelerin ANAYASAYA, İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİNE uygunluğu araştırılmışmıdır, uygunmudur? Eğer uygun ise neden MAHKEMELERCE değilde KİŞİLERİN ön yargılı davranışlarıyla HÜRRİYETİ bağlayıcı cezaların verilmesine izin verilmiş, bu konuda ASKERİ yargı gerekli düzeltmeyi yapmamıştır. Bu konuda bir eksiklik varsa, bunun SORUMLULUĞUNU kimler taşıyacaktır?
AVRUPA İNSAN HAKLARI mahkemesinin "ADİL YARGILANMA HAKKI" nın TEMEL ve VAZGEÇİLEMEZ unsurlarından olan "TARAFSIZ ve BAĞIMSIZ MAHKEME" önünde YARGILANMA GÜVENCESİ ASKERİ ve DİSİPLİN MAHKEMELERİNDE tam anlamıyla varmıdır? Yargılamayı yapan MAHKEMELERİN KURULUŞ KANUNUN ve YARGIÇLARIN ATANMASI yöntemlerine uygunmudur? Tüm bu konuların T.C YARGITAY ve HUKUKÇULARI tarafından incelenmesi sorgulanması ile İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİNE, AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNE, ANAYASAMIZA UYGUN olup olmadığı da açıklığa kavuşturularak KEYFİ ve ÖN YARGILI uygulamaların ve KAST sisteminin olup, olmadığı araştırılmalıdır. Uygulamalarda YASALARA aykırılık varsa ÖNYARGILI ve KASTI hareket edenler cezalandırılarak KAST sistemi sonlandırılmalıdır.
En önemli konuda TSK'da PERSONEL arasındaki İLİŞKİLERDE uygulananların HUKUK içinde olup olmadığıyla, işlemlerin hukuka uygunluk denetimlerinin DOĞRU ve GERÇEK bir şekilde yapılması ve yansıtılmasıdır.
TSK nın gündeminden düşmeyen İNTİHARLAR ve zaman zaman görülen personel arasındaki anlaşmazlıklar sonucu meydana gelen CİNAYETLER ancak ve ancak YANSIZ ve ÖN YARGISIZ davranış ve uygulamaların TAHKİKİYLE son bulur. Bunun içinde TSK da uygulanan HUKUK kuralları ve UYGULAYICILARININ tarafsızlığı ve davranışları büyük önem kazanmaktadır.
Hiç bir zaman için UNUTULMAMALI ve GÖZARDI edilmemelidir ki "ÖZEL" dahi olsalar KANUNLAR KİŞİ HAK ve HÜRRİYETLERİNİ KISITLAMAMALI, ÖZGÜRLÜKLERE ZARAR VERMEMELİDİR. Bu KILIFLARA sığınarak ve YETKİSİZLİKLERİN üstü ÖRTÜLEREK kasıtlı davranışlarda artık KESİNLİKLE önlenmelidir.
Bugün BİZLER için GEREKLİ OLAN ADALET ve ÖZGÜRLÜK uygulamaları YARIN SİZLER İÇİNDE GEREKLİ olabilir. Çünkü YARINLARIN NELER GETİRECEĞİNİ BİLEMEYİZ. Günümüz TÜRKİYESİNDE yaşananlardan DAHA ÇOK GEÇ KALINMADAN gereken(!) DERSLER alınmalı, ÖRNEKLER çıkarılmalıdır. Saygılarımla.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası: 926
Kabul Tarihi : 27/7/1967
Yayımlandığı R. Gazete :
Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670
Kanun Numarası : 657
Kanun Kabul Tarihi : 14/07/1965
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 23/07/1965
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 12056
Kabul Tarihi: 25/10/1963
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 26/10/1963
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 11541 Mükerrer
Kabul Tarihi: 16/06/1964
Yayımladığı Resmi Gazete Tarihi: 26/06/1964
Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 11738
Tür Askerî yargı
Biz Assubaylar TSK'ya dahil olduğumuzda "NİKAH" kıyılırken kabul ettiğimiz gibi "İYİ GÜNDE-KÖTÜ GÜNDE, SAĞLIKTA ve HASTALIKTA" hep beraber olacak, zorlukları birlikte yeneceğiz diye biliyorduk.
Ama TSK'daki uygulamalar BİZLER için hep KÖTÜ GÜNDE ve HASTALIKTA olarak, ÖZ evlatlar için de İYİ GÜNDE ve SAĞLIKTA diye belirlenmiş ve uygulanmıştır. Bu uygulamaların geçerli olduğu bir toplulukla Savaşa değil, eğlence Partisine bile gidilmez. Unutmayalım ki bizler, Sizlere Değil, Allah'a GÜVENİYORUZ, İNANIYORUZ, Allah'a Emanetiz.
Bu Ülke insanı TSK ile Gurur Duyuyor. Ama TSK'nın tel çiti içinde kalan uygulamaları ve yapılan haksızlıkları bilmiyor. Ayrıntılarda gizli olan HAK-HUKUK- ADALET KAVRAMLARI ile sorumluluk, insanlık, duyarlılık bu uygulamaların neresinde kalmıştır? Camiamıza bugüne kadar yapılan UYGULAMALARDA bu KAVRAMLARDAN birisine, uyulduğunu söyleyebilir misiniz?
İşte bu uygulamalardaki esaslar BİLİNEN ve yapılanların dışında devamlı gizlenen ve üzeri örtülen AYRINTILARDADIR. Ayrıntılar incelendiğinde TSK'da ÖZ ve ÜVEY detaylarını, birine HAK olanın diğerine olmadığını, haksız ve farklı uygulamalarla BİRİNİN hakları ELDE ve ÖNDE tutulurken, diğerinin ANAYASAL haklarının dahi engellenerek ÖTEKİLEŞTİRİLDİĞİ açıkça görülecektir.
Arkadaşlar, artık HAKLARIMIZI alma yolunda bugüne kadar yaptığımız gibi YAZARAK, MÜRACAAT ederek bir YERE varamadığımızı görüp, anlamış olmamız gerekir.
Unutmayalım, Rüyaları Gerçekleştirmenin En Kestirme Yolu "UYKUDAN" Uyanmaktır.
Bugüne kadar yaptıklarımız HAKLILIĞIMIZI ortaya koymak için gösterdiğimiz ÇABALARDIR ve yapılanlar doğrudur. Ama artık TAKTİK değiştirmeliyiz. Unutmayalım ki boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır!!! Ve biz de zamanımızı artık boşa geçirmeyelim.
TSK'daki DAVRANIŞ ve UYGULAMALAR kelimelerden daha fazla KONUŞUR ve daha çok şey İFADE ederler. İşte yıllardır bize "HAKLISINIZ" diyen ve ASSUBAY devrimleri yapacaklarını söyleyenlerin davranışları bizleri bugünlere taşıdı. Onun için artık CAMİA olarak SÖYLENENLERE değil DAVRANIŞ ve UYGULAMALARA bakmalıyız...
Bildiğiniz gibi TSK personeli için yeni yapılan TAZMİNAT artışlarında ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ olan sınıf yine yok sayılmış. Daha önce alanlara YETMEMİŞ olacak, geçim sıkıntısı çekmiş olacaklar ki YİNE ALMIŞLAR. Ne olur ne olmaz diye de ÜVEYLERİN bir kısmına da damlatmışlar. "Kesin sesinizi bu size yeter" diye susturma yolunu seçmişler. İşte TSK'da uygulanan ADALET yine tecelli etti!
Arkadaşlar inceldiği yerden kopmasına izin vermezsek, gün gelir en sağlam yerinden koparak, canımızın daha çok yanmasına sebep olacak bu davranışları DURDURMAK için artık bir KARAR verme zamanı gelmiştir. Daha ne kaybedeceğiz? Var mı kaybedecek bir şeyimiz, kaldı mı?
Camiamıza bugüne kadar yapılan HAKSIZLIKLARDAN hâlâ TECRÜBE edinememiş ve bunun ÇÖZÜMÜNÜ bulamamışsak o zaman camiamızda da bir sorun var demektir. Hepimiz biliyoruz ki “TECRÜBE", hayatta yaptığımız hataların bileşkesidir. Bunu anladığımızı artık ORTAYA koyma zamanı gelmiştir.
Koordinasyon için herkes, her birim üzerine düşeni yapmalı, genel merkezin elini güçlendirmeli ve GENEL MERKEZİ harekete geçirecek GÜCÜ onlara vermeliyiz. Bu defa tüm teşkilat şubeleriyle tam bir koordine kurarak KATILACAK sayıları ANKARA' ya bildirmeli. Sayısal olarak İSTENİLEN duruma gelelim ve SES getirelim. Saygılarımla.
Değerli arkadaşlarım.
Biz ASSUBAY camiası olarak ne göklere çıkarılmayı, ne de yerin dibine sokulmayı istiyoruz…Bizler de herkes gibi Yer ile Gök arasındayız. İstediğimiz sadece ve sadece İNSAN gibi, insan onuruyla yaşamaktır. Çok mu şey istiyoruz? Bu isteklerimiz camiamız dışında zaten herkese verilmiş olan haklardır. TSK' da ASSUBAY olmak mıdır İNSANCA yaşama talebimizin bugüne kadar verilmeyiş sebebi? Assubay olmak mıdır SUÇ olan?
Eğer öyleyse ve gücünüz yetiyorsa çıkın bunu MERTÇE ve YÜKSEK SESLE söyleyin. Söyleyin ki TÜRK Milleti de TSK'daki GERÇEK uygulamalara TANIK olsun, bilsin.
Daha düne kadar etle tırnak gibi birbirinden ayrılamaz olan Sb. Asb. arasına NETEKİM (1980) den sonra Para- maddiyat sokuldu. Personel arasında AŞILAMAZ UÇURUMLAR yaratıldı. Son dönemlerde ortaya çıkan UÇURUM ve ön yargılı davranışlar ile personel ARASINDA ÖTEKİLEŞTİRME uygulamalarıyla eritilemeyecek SOĞUKLUKLAR meydana getirildi.
TSK gibi bir kurumda oluşturulan bu ORTAM TÜRKİYE'NİN içinden geçtiği KRİTİK dönem ile JEOPOLİTİK durumu da göz önüne alındığında doğru olarak değerlendirilebilir mi? Bu ortamı yaratanlar, buna sebep olanlar BİRLİK ve BERABERLİĞİN tükenme noktasına geldiğini, DAYANIŞMANIN bittiğini GERÇEKTEN göremiyorlar mı? Defalarca bu KONUDA yapacakları bir ANKETLE neticeyi görebilecekleri, gerçeklere ulaşabilecekleri belirtilmesine rağmen hâlâ ÜÇ MAYMUNUN oynanması bu uygulamaların MAKSATLI-KASITLI olduğu gerçeğini güçlendirmekte ya da GERÇEKLERLE karşılaşma CESARETİNİN gösterilemediğine dayandırılabilir.
Artık şunu görmeli ve itiraf etmeliyiz. YAPILAN YANLIŞ UYGULAMALARDAN TSK GÜÇ kaybetmekte, BİRLİK, BERABERLİK zarar görmektedir. Aynen KARDA DONMAK ÜZERE OLANIN ÜZERİNE GELEN UYKUNUN VÜCUDU TATLI TATLI SARARAK, FARKINDA OLMADAN ÖLÜME YAKLAŞILDIĞININ farkına varılmaması gibi olan bir durumla karşı karşıya bulunulmaktadır.
Bizler geçmişte TSK'nın HİYERARŞİK düzeni içinde tavizsiz görev yaparken Sb-Asb olarak aynı zamanda DOST ve ARKADAŞTIK. Mesai içinde bu durumu göreve hiç yansıtmadık, görevlerimizi KUSURSUZCA yaparak TSK'nın ayakta kalmasını sağladık.
İnsan DOST bildiklerini tabii ki ÖZLER, ARAR. Ama o DOSTLUĞU YANLIŞ uygulamalar sonucu DÜŞMANLIK tavrına dönüştürenler, arada UÇURUMLAR yaratanlara rağmen ÜLKEMİZİN GELECEĞİ ve TSK'da BİRLİK, BERABERLİĞİN sağlanarak, ortamın DÜZELMESİ, BİRLİK, BERABERLİK günlerine tekrar dönülebilmesi için camiamızın gösterdiği SABIR ve İYİ NİYETLİ GİRİŞİMLER yanıtsız kalmıştır.
Bu yanlış davranışlar içinde dahi ÜLKENİN geleceği, TSK'nın BİRLİK, BERABERLİĞİ için hâlâ o SAMİMİ ve SAĞLAM ortamı ÖZLÜYOR ve İSTİYORSA, karşı taraftan da buna YILLARDIR olumlu ve iyi niyetli bir yanıt GELMEMİŞSE, demek ki SİZLER adam gibi adam olarak yaşamamıs, adam gibi adam olamamışsınız, ÜLKENİN geleceğini DÜŞÜNMÜYORSUNUZ demektir.
Bizler olayı BİRLİK, BERABERLİK içinde değerlendirmiş iken, sizler de hep kendi tarafınıza YONTMUŞ, MADDİ olarak KENDİNİZİ DÜŞÜNMÜŞ, hep TEK taraflı değerlendirmişsiniz. Bu uygulamalar ne İNSANLIĞA, ne de aynı saflarda ÖLÜMÜ göze alarak savaşacak SİLAH ve CEPHE arkadaşlığına yakışmaz, sığmaz. Bizler hâlâ böyle düşünüyoruz, sizler de hâlâ MADDİYATI MI?
TSK'nın olmazsa olmazı disiplinin tarifinde “astın ve üstün hukukuna riayet” ilkesi olmasına rağmen görülen o ki ve "ne yazık ki!" yasalardaki yetkileri aşan, keyfi davranan, astlarını duygusuzca aşağılayan, onları yokmuş gibi gören kendini bilmez bazı üst ve komutanların PERSONELİN HAKLARINA DEĞER VE ÖNEM vermediği gibi taraflı ve yanlış uygulamalarla intiharlara, geçirdikleri cinnetler sonucu istenilmeyen olaylara meydan verildiği de BİLİNEN ve YETERİNCE aydınlanmayan, üzerine gidilmeyen gerçeklerdir.
Hâlâ tüm bu olumsuzluklara "DUR" diyecek, doğrulara yönelecek yetkililerin TSK'ya sahip çıkma zamanı vardır. Bu HASSAS ve ÖNEMLİ konuya eğilerek zaman ayıracak SORUMLULAR hâlâ gelmedi mi ? Saygılarımla.
Değerli Meslektaşlarımız,
OYAK konusunda 'kendilerine imtiyaz tanınan üyeler dışında' hiç bir personelin mutlu olmadığını biliyoruz. OYAK, bir yardımlaşma kurumudur. Kurum kendi sitesinde misyon ve gayelerini açıklarken "205 sayılı yasa ile OYAK üyelerine T.C. Anayasasının öngördüğü Sosyal Güvenlik Sistemi dışında güvenceler sağlamak" olarak belirtmektedir. Genel Müdür ise yaptığı açıklamalar da "OYAK’ın işinin üyelerinin yarınlarını garanti altına almak olduğu"nu belirtmektedir!
Peki bu amaç ve görevlerin gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Elbette HAYIR.
OYAK, 1961 yılında kuruldu. O tarihteki ağabeylerimiz kurumun ilk temelini attılar. Kurum yıllar içerisinde büyüyerek dev bir holding halini aldı. Her yeni emekli üye bir öncekinden daha avantajlı oldu. Oysa hepimiz aynı şartlarda kuruma üye olduk!
OYAK bizlerin aidatları ile kurduğu şirketlerin gelirlerinin tamamını bizlere yansıtmadı. Büyük bölümünü yeni iştirakler için kullandı (büyümesi için bu gerekli idi). Bu nedenle, tüm kurum iştiraklerinde haklarımız vardır.
Bugün kurumda olan üyeler bu sistemi savunabilirler ama yarın onlar veya mirascılarının da şikayette bulunmaları kaçınılmazdır. Nemalandırma belli bir sistemle değil, şansa dayalı yürütülmektedir. Örneğin, OYAK Bank bir gecekondu fiatına satın alınırken sistemde olan üyeler, 2006 yılında kurumdan ilişiğini kesmiş ise 2007 yılında satılıp gelirden elde edilen %50 nemadan yararlanamamışlardır! Yine aynı şekilde OYAK satışından nema alan üye ileride OYAK RENAULT veya ERDEMİR satıldığında sistemde değilse bunun nemasından yararlanamayacaktır. Bu durumda; OYAK sosyal güvenlik kuruluşu değil, bir lotarya kuruluşu durumundadır.Bugün OYAK üyelerinin brüt maaşlarından her ay %10 aidat almaktadır ve kazanımları bellidir. Mevcut diğer birçok yardımlaşma sandığı (örneğin Merkez Bankası, İş Bankası ) üyelerine aldıkları emekli maaşından fazla maaş bağlamaktadır. Aynı birikimi bir emeklilik fonunda değerlendirsek, kazancımızın daha fazla olacağı kesindir.
Haklı taleplerimizin karşılanmasını sağlamayıp kurumumuzu yıpratmayı amaçlayan çevrelere izin verilmemesini sağlamak kararlılığındayız.
Sonuç olarak; kuruluşundan itibaren kurumun öz varlıklarında hakkı olan üyelere katılımları nispetinde hisse senedi verilmeli, dileyen arkadaşlarımız birikimlerini ayrıca kurumda değerlendirmelidir. Kurum iştiraklerinde himaye ve iltiması önlemek için kesinlikle emekli TSK mensubu görevlendirilmemeli, kurumun iştiraklerinin yönetim ve denetim kurullarında belli kriterlere göre üye sayısı ile orantılı görevlendirme yapılarak kurumumuzun yönetiminde söz sahibi olmamız sağlanmalıdır.
Bu hususların temini için, 21 Nisanda Temsilciler kurulu ve 5 Mayısta toplanacak Oyak Genel Kurulu'nda değerlendirmek üzere, aşağıdaki metni Oyak ve Genelkurmay Başkanlığı'na göndererek taleplerimizin karşılanmasını sağlayacağız. Vereceğiniz destek için teşekkür ediyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla.
SİTE YÖNETİMİ
1961 yılında 205 sayılı yasa ile TSK mensuplarına sosyal yardım amacı ile kurulmuş OYAK‘ın görevi "T.C. Anayasasının öngördüğü sosyal güvenlik kapsamında ve ana sosyal güvenlik kurumundan (SGK) ayrı olarak üyelerine güvenceler sağlamak" olarak belirtilmiş, Genel Müdür'ün açıklamalarında ise kurumun işinin "üyelerin yarınlarını garanti altına almak" olduğu söylenmiştir.
Ne yazık ki, kurum bu görevini tüm üyelere adil ve eşit bir şekilde yerine getirememiştir !
1961 yılında 65.000 üye ile kurulan Oyak'ın üye sayısı 2010 yılında 250 bine ulaşmıştır. Küçük bir şirket olarak faaliyete başlayan Oyak, üye sayısı ile birlikte büyümüş ve bugün Türkiye’nin sayılı holdingleri arasına girmiştir.
Bu duruma paralel olarak; yıllara göre yapılan ödemeler bir önceki döneme göre haksızlıklar içermektedir. Aynı şartlar ve sürede kuruma üye olanlar arasında yıllara göre nemalarda büyük farklılıklar oluşmuştur!
Örneğin; bir gecekondu fiyatına banka satın alınmış ve sonrasında önemli sayılabilecek bir kârla satılmıştır. Kurumun gelişmesine ve o bankayı satın alabilecek güce kavuşmasına yıllarca katkı sağlayan bir üye, sistemden bankanın satıldığı tarihten bir yıl önce (2006 yılında) ayrıldı ise satıştan elde eldilen kâr olan % 50 nemadan yararlanamamıştır. Banka 2008 yılında satılmış olsaydı, bu sefer de 2007 yılında yararlanmış ve ayrılmış olan aynı üye, yüksek nemadan yararlanamayacaktı!
Bankanın satıldığı 2007 yılından önce emekli olan bir üyenin "benim zamanımda OYAK RENAULT satılmadıysa, ben kendimi şanssız mı hissetmeliyim?" sorusuna verilecek yasal bir yanıt yoktur. "OYAK, bir yardımlaşma kurumu mu yoksa bir lotarya kuruluşu mudur?" sorusu üyeler tarafından sorulmaktadır.
Kurumun en güçlü iştiraklerinden olan Erdemir'in satın alınmasına sistemde olanlar katkı sağlamıştır. Bunlar bu yıl sistemden ayrılmış olsalar ve Erdemir 1-2 yıl sonra satılmış olsa elde edilecek nemadan yararlanamayacaklardır! Bunun adalete, eşitliğe ve kurumun amaçlarına uygun olduğunu söylemek mümkün müdür ?..
1993 yılında kurum üyeliği 21 yıl olan bir emekli assubay dolar bazında 2650 dolar, 1998 yılında emekli olan 26 yıllık bir assubay ortalama 4.000 dolar emekli ikramiyesi alırken, bugün emekli olan ve 21 yıllık üyeliği bulunan bir assubay 62.000 dolar almaktadır. Bu durumda, bugün sisteme giren bir assubay 20 yıl sonra asgari 100.000 dolar alacaktır. Aynı süre ve şartlarda kuruma üye olup, şu an sistemde bulunan 1970 mezunu ile 1980 mezunu personel arasında büyük farklılıklar vardır. Bunu hangi değer yargısı ile haklı gösterebilirsiniz?
Bu örneklerden de görüldüğü gibi, kurum üyelerine eşit ve adil davranmamaktadır. Bugün Oyak kadar aidat almayan bir çok kurumun yardımlaşma sandıkları üyelerine aylıklarından fazla maaş vermektedir. Yine aynı şekilde, emeklilik fonlarının getirileri Oyak’tan fazla olmaktadır.
Kurumumuzun tüzel kişiliğine saygılıyız. Bu konuda yapılan menfi çalışmaların hep karşısında olduk. Ancak, kurumumuzun da bizlere sahip çıkmasını istiyoruz.
Bu adaletsizliklerin giderilmesine yönelik taleplerimiz şunlardır:
1.Kurum varlıklarının oluşumunda, kuruluşundan itibaren yer almış tüm üyelerin hakları vardır. OYAK adil bir sisteme geçmek için öncelikle 'kendi bilançosunda ayırdığı gibi' OYAK ve İŞTİRAKLER sistemini hayata geçirmelidir. OYAK’tan ayrılan bir üye iştiraklerden de ayrılmış sayılmalıdır. O kişiye, çalıştığı dönemdeki iştiraklerin özvarlıklarının ulaştığı boyut kadar hisse senedi verilmelidir.
Hisse senedi konusunda örnek vermek gerekirse; kişi göreve başlayıp kuruma üye olduğu tarihte kurumun özkaynağının 12 Milyar TL. olduğunu varsayalım. O kişi 25 yıl sonra emekli olurken özkaynak 25 Milyar TL' ye ulaşmış ise, OYAK o üyeye aradaki 13 milyar TL.'lik farkı, özvarlığın son bilanço tarihindeki personel sayısı ile katılım oranını dikkate alarak çıkan sonuca göre hisse senedi olarak vermelidir. Bu hesabın yapılması, uzmanlar ve mali müşavirler tarafından oluşturulacak bir sistemle mümkündür. Dileyen üye birikimlerini yine EMS ve BDES' de değerlendirebilir.
2.OYAK iştiraklerinde hiç bir emekli personel çalıştırılmamalıdır. Bu konu hassastır ki, beraberinde himayecilik ve iltiması getirir. Karşılığı yüksek bir yapılanma için, piyasa kurallarına uygun idareci ve personel alımından asla taviz verilmemelidir. Kurumun sahipleri olan üyeler ise, sayıları ile orantılı olarak şirketlerin yönetim ve denetim kurullarında görevlendirilmelidir.
3."Üye menfaatine" denilerek mevzuat değişikliği ile BDES üyelerinin sistemden çıkışına izin verildiğine göre, çeşitli nedenlerle EMS sistemine girememiş, fakat bu konuda istekli olan üyelere yeni bir imkan sağlanmasını da arz ve talep ediyorum.
Saygılarımla.
NOT: Bu dilekçenin bir nüshası gereğinin yapılmasına katkı sağlaması amacıyla Genelkurmay Başkanlığına bilgi olarak sunulmuştur.
Adı ve Soyadı :
Snf.ve Rütbesi :
"BAŞARILAR UZUN BİR MÜCADELENİN SONUNDA GELİR ARKADAŞLAR BU HER ZAMAN BÖYLEDİR... YAKINDA ALACAGIMIZ "GÜZEL" HABERLER BU UGURDA ÖN SAFLARDA GECE GÜNDÜZ CALIŞAN NE ZAMAN NEREDE OLMASINI BİLEN, KONULARA TAMAMEN HAKİM, TEMAD GENEL MERKEZDEKİ BİZLERİ TEMSİL EDEN ARKADAŞLARIMIZINDIR...!!!!
BU KONUDAKİ BİLGİLENDİRMELERİN BİR BÖLÜMÜNÜ SİZLERLE BURADA VE emekliassubaylar.org SİTEMİZDE PAYLAŞACAGIZ...
SAYGI VE SEVGİLERİMİZLE..."
Değerli arkadaşlarım
Yazmayı düşünmüyordum. Yukarıda yaptığım alıntıyı okuyunca başımdan 3 gün önce geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istedim.
Torunlarımı 3 gün önce okudukları İlköğretim Okuluna götürdüm ve kapıda "haydi canlarım iyi dersler, kendinizi koruyun ve kimseyle dalaşmayın" diyerek selametledim. Yanıbaşımda yaşlı, ama onurlu bir ses; "şimdiki çocuklar, özellikle de torunlar ne kadar şanslı değil mi?" dedi. Döndüm baktım, elinde 10-15 adet kalem ve 5-10 adet silgi tutan, sakalı hafif uzamış en az benim yaşımda, belki benden daha da yaşlı bir adam samimi ama yorgunluğu belli gözlerle bana bakıyor. Ben bakınca; "Bizim çocukluk dönemimizde giyecek ayakkabımız olmazdı. Yağmurda-çamurda-karda-kışta o halde ama cebimize bir simit parası koyabildilerse mutlu olarak okula giderdik ve o şartlarda da okuduk" diye devam etti. Ben de,"haklısınız; ben köy çocuğuyum, İlk Okulu köyde okuduğumdan simitin de ne olduğunu bilmeden bitirdim" dedim. Sohbet böylece başladı.
Muhattabım; "ben emekliyim, hak ettiğim emekli maaşımın yarısını bana uygun görüyorlar, bu nedenle de maaşıma katkı için çalışmak, bir şeyler yapmam gerekiyor. Ben de bu işi yapmaya çalışıyor ve bir kaç kuruş maaşıma katkı yapıyorum. Bu Devlete 37 yıl Astsubay olarak hizmet ettim ve yaş haddinden emekli oldum" dedi. Şok olmuştum. "Ben de Emekli Astsubayım, ancak değil yaş haddini beklemek, hizmet süremi doldurduğum gün emeklilik dilekçemi koyarak, ayrıldım" diye geveledim. Branşınız neydi diye sordu benim cevabım üzerine "Bak dostum yaş haddini beklemeniz için, benim gibi sağlıkçı olmanız gerekir, bu da yetmez Askeri Hastanelerden başka bir yerde görev yapmış olmamanız gerekir. Ben, hep bu şartlarda görev yaptım. O zamanlarda Doktorlar Askeri Okullardan değil, sivil Ünüversitelerden yetiştiği için hepsi de, Doktorluk ve Subaylıklarının yanında İnsani değerlere de sahip olan insanlardı, ama şimdilerde onları da değişime uğrattılar" dedi. Konu dönüp-dolaşıp güncel olaylara, Silivri ve Hasdal'a geldi. "Bak arkadaşım, sana başımızdan geçen bir anımı anlatayım. Erzurum Asker Hastanesine bir gün kolunu kırmış bir Tümgeneral geldi. Ortapedi uzmanı, kırık kolun filminin çekilmesi için, Radyoloji servisine havale etmiş. Oradaki görevli arkadaşın üzerindeki beyaz gömleğin cebinin üstündeki rütbe işaretine bakmış."Sen Astsubaysın, benim filmimi çekemezsin, bana hemen bu işi yapacak bir subay çağır" diye böğürmüş. Bunun üzerine oradaki radyoloji teknisyeni arkadaşımız, aynı zamanda Radyoloji uzmanı da olan Baş hekime durumu anlatmış. Baş Hekim servise gelmiş ve Dünyayı ben yarattım havasındaki Generale, "bakın efendim, Filminizi benim çekmemi istemişsiniz, ancak ben Radyoloji uzmanıyım, bu Astsubay Arkadaşım da bu cihazların uzmanı, dolayısıyla, benim çekeceğim filim, bu işin uzmanı olan arkadaşımın çekeceği filim kalitesinde olmaz" demiş. Bunun üzerine General; "Ben anlamam ayarları o yapsın ama filmi sen çek" demiş. "Sonuçta ayarları Astsubay arkadaşımız yaptı düğmeye ise Baş Hekim bastı. Şimdi ben bunların neden yanında olayım. haksız mıyım?" dedi. Görüşmek umuduyla, hayırlı işler diyerek yanından ayrılırken bana; "Benim bu yaptığım işten utanma, çünkü utanması gerekenler bizler değiliz, ama gerçek utanması gerekenler halen bu durumun farkında değiller, şimdi de kendi dertlerine düştüler" dedi. İnanmayan arkadaşım varsa kendisi ile buluşturabilirim.
Bu hikayeyi dinleyince, gerek bizim sitemizde gerek başka ortamlarda Silivri ve Hasdal'a bir şekilde düşen Generalleri için ağıtlar yakan meslektaşlarım ve yazdıkları geldi gözümün önüne. Onların kendilerini anlatabildikleri gazeteleri, sözcülüğünü yapan köşe yazarları var. Girin Askerhaber.com sitesine bir bakın. Yazarlar aynen Askeri hıyararşide olduğu gibi rütbe sırasına dizilmişler. Kimisi eline kalem almış kendilerince yazdıklarından kan damlatıyor, onlar sonuna kadar haklı, karşılarında olanların hepsi haksız. Kimisi eline çuvaldızı almış, iğnenin ucunu olsun bırakın batırmayı kendisine öz eleştiri yapmak için çevirmeye bile gerek duymadan önüne gelen sallıyor. Yıldız parlatacak yorumları hemen yayınlıyorlar, ama azıcık aykırı olan yorumları görmezden geliyorlar. Yanlarına da bir Astsubay, bir Jandarma Uzman Çavuş bir de uzman erbaş almışlar, arada bir onların da yazılarını yayınlıyorlar. Astsubayların hakkını verin diye Genelkurmay'a açık mektup yazan Emekli Hv.Tuğgeneral sayın Hikmet Yavaş'ın o yazısından sonra taş çatlasın 2-3 yazısı daha yayınlandı, uzun süredir onun yazıları da yayınlanmıyor. Yani Astsubayların hakkı diyeni siliyorlar. Kendi yazdıkları kitaplarda, yine kendi kendilerini kahraman ve efsane Komutan olarak lanse ediyorlar ve yalnızca birbirlerini tanık gösteriyorlar.
Saygılarımla.
Mustafa Savaş Evran
İzmir
Değerli arkadaşlarım, Bildiğiniz gibi OYAK 1960 askeri harekatından sonra kurulmuş, TSK mensuplarına sosyal yardım ve emeklilik yardımı sunan bir kurumdur. Emekli sandığının yanında ikinci bir sosyal güvence imkanıdır.
Bu haliyle gayet makul ve iyi niyetli bir girişim olarak görülmektedir. Kurum büyüyüp, geliştikçe fonksiyonları artmış ve ilk kuruluş gayesinden uzaklaşmıştır. Şirketlerdeki İSTİHDAMLAR yönünden ÜYELERİ arasında AYRICALIKLI davranarak bir gurubu OYAK'ın bünyesine katarken en büyük KATILIMCI ve FİNANSÖR olan gurubu tamamen dışlayarak YOK gözüyle değerlendirmiştir.
Yukarıdaki hususlar tüm camianın gördüğü bildiği ve yaşadığı gerçeklerdir. Bizler OYAK' ın varlığına değil, OYAK' taki yapılan yanlışlara ve uygulamalara İTİRAZ etmekte, yapılan yanlışlardan dönülmesini istemekteyiz. Bunu istemek de hakkımızdır. Haklarımızı aramak SEVİYESİZLİK ve TERBİYESİZLİK değil İNSANİ ve YASALDIR. Aslında bugüne kadar camiamıza yapılan HAKSIZ TUTUM ve DAVRANIŞLAR İNSANİ VE YASAL değildir.Uygulayıcılar ŞAPKALARINI önlerine koyarak düşünmeli ve gerçeği ARTIK görmelidirler.
Denetim ve yönetim kurullarında bulunanlar ile DAİMİ üyelerin görevleri nedir? Bunlar neler yapmaktadır? Önlerine geleni ONAYLAMAK imzalamakla görev yapılmış mı oluyor? Kartel haline gelmiş OYAK, MERKEZ Bankası ile İŞ Bankası sandıklarının verdiği kadar emeklilerine katkıda bulunamıyorsa İYİ VE DOĞRU yönetim bunun neresindedir? İsteyen bu iki kurumun emekli üyelerinin sandıklarından aldıkları MAAŞLARLA bizim OYAK'ın verdiklerini karşılaştırsınlar da gerçek UCUBE'nin ne olduğunu görsünler.
OYAK'ın bize TEK faydası ZORUNLU üyeliğimizden dolayı ZORUNLU tasarruf yaptırdığıdır. Hiçbirimiz ne kadar KARARLI olsak her ay maaşımızdan % 10 keserek bu tasarrufu oluşturamazdık. Ancak bir GERÇEK daha vardır ki ülkemizin SANAYİ DEVLERİNDEN biri "OYAK üyelerinin % 10'luk tasarruflarını ben toplayayım emekliliklerinde her üyeye EVİNİ ARABASINI tasarruflarını da değerlendirerek kendilerine vereyim" sözünü de UNUTMAYALIM. OYAK'ın verdikleri ve vermesi gerekenler bizlerden KESİLENLERİN karşılığıdır ve ANAMIZIN AK SÜTÜ gibi de HELALDİR ve HAKKIMIZDIR.
Unutmamalı ve hakkımızı sonuna kadar aramalıyız ki, halen OYAK ve şirketlerinde ÇALIŞANLAR vasıfları ve MAKAMLARI ne olursa olsun en büyük FİNANSÖR olan biz ASSUBAYLARIN çalışanları konumundadırlar. Bizler hakkımızı arıyoruz diye yönetim kurulu bşk da olsa AĞIZLARINI BOZMAYA, HAKARET derecesine varacak sözleri söylemeye HAKLARI yoktur. HAKLARIMIZI aramamızdan RAHATSIZ oluyorlarsa KİMSE ONLARI ZORLA TUTMUYOR, GİDEBİLİRLER, YERLERİNİN DOLDURULAMAYACAĞINI DA ZANNETMESİNLER. Daha adil davranacak,daha ölçülü konuşmayı bilerek oralarda görev yapacak çok kaliteli ve nitelikli insanlar bulunur. Şikayetlerimiz KURUMLA değil, yönetim kadrolarında olanların yaptıkları yanlışlarla ilgilidir.
Ama KORKUNUN ECELE FAYDASI olmadığı gibi bu iş ya olacak,ya da OLACAKTIR. Mağdur olan biri olarak ASSUBAY camiasına karşı yapılan HAKSIZLIKLAR adına HAK aramaktayım. OYAK yönetiminin içine girdiği tuhaf, akıldan ve bazen de ETİK OLMAYAN durumlarına dikkat çekmek istedim. Çünkü bugüne kadar YAPILAN yanlışları dile getirenleri GERÇEKÇİ bir şekilde DEĞERLENDİRMEYE almadıkları gibi, düzeltmek için hiç bir girişimde bulunduklarını da görmedik. Ama bir GERÇEK var ki artık bu böyle gitmez. Gerçeklerin üstü örtülemez, güneş balçıkla sıvanamaz. Bu iş ya bitecek, ya da bitecektir. Başka yolu yok.
Saygılarımla.
Değerli arkadaşlarım
OYAK; ORDU MENSUPLARININ (RÜTBE GÖZETİLMEKSİZİN) KESİNTİLERİNDEN OLUŞACAK FONLARDAN ELDE EDİLECEK GELİRLERLE YARDIMLAŞMA FONUDUR. 1960 yılında üyelerin fikri ve onayı alınmadan ZORUNLU üye yapıldıkları yasanın AÇILIMI BU, AMA UYGULAMALAR HAK GETİRE... Haksızlıklar ve ön yargılı uygulamalar diz boyu.
Azınlık gurup iş ve istihdamda İHYA edilirken en büyük gurup olan ASSUBAYLAR ve HAKLARI YOK sayılmış, değerlendirmelere dahi alınmamıştır. Assubayların YASAYLA ZORUNLU üye olmaları SAYISAL çoğunlukları ve her ay MAAŞLARINDAN kesilecek % 10' lar düşünülerek üye yapılmışlardır.
Bunun aksi düşünülse ve ön yargılı hareket edilmemiş olsaydı bugünkü HAKSIZLIKLAR olur muydu? Üyelerin 3/4'ünü oluşturan ve bu ŞİRKETLERİN oluşumunda en büyük MADDİ katkısı olan sınıfın mensupları ŞİRKETLERİN yönetim ve denetiminden uzak tutulur muydu? Bu yanlı uygulamalarda Assubayları farklı düşüncelere yöneltmekte ister istemez Assubayların OYAK şirketlerinin YÖNETİM ve İDARİ kadrolarından uzak turtulmaları yapılan UYGULAMALARIN görülüp, bilinmesini ENGELLEMEYE yönelik çalışmalar olduğuna dair SORULARI akla getirmektedir.
Haksız ve yanlı uygulamalarla bugünlere gelinmiş, otur oturduğun yere sesini çıkarma verilene razı ol denilerek ABA ALTINDAN SOPA gösterilmiştir. İşin daha da ilginç olanı dünya KONJÖKTÜRÜNÜN değişerek GLOBALLEŞTİĞİ, İLETİŞİMİN ulaşmadığı, hiç bir şeyin GİZLENEMEDİĞİ, GİZLENEMEYECEĞİ günümüzde dahi aynı KATI ve ANLAMSIZ UYGULAMALARA ISRARLA devam edilmesi DAYATILMANIN sürdürülmesi GARİPTİR.
Bugüne kadar elde ettiklerinden vazgeçmek kolay olmasa gerek. OYAK'ın tüm varlıklarını kendilerinin zannetmekte veya öyle kabul ettiklerinden GERÇEKLERE direnmekte İNATLAŞMA ŞUURSUZCA sürdürülmektedir. Üstelik bunları yapanlar kendilerinin iyi ve bulunmaz YÖNETİCİ olduklarına İNANMAKTA, yerlerinin doldurulamayacağını SANMAKTADIRLAR.Halbuki KİMSE VAZGEÇİLMEZ ve BULUNMAZ değildir. Bunu görüp anlayabilseler. O zaman SORUNLAR daha basit olarak ÇÖZÜLECEKTİR.
Kanun 1960 yılında ÇIKARILIRKEN ASSUBAYLAR YOK SAYILMIŞ, O TARİHTEN BU TARİHE KADAR DA DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMAMIŞ, OYAK VE KURULUŞLARINDA O GÜN OLDUĞU GİBİ, BUGÜN DE ASSUBAYLAR VE HAKLARI YİNE YOKTUR. Zaman, camiamız için çözüm üretmemiş, sorunlarımızı çözülemez hale getirmiştir.
Ülkemizde HUKUK ve İNSAN HAKLARININ dışında tutulan tek sınıf ASSUBAY camiasıdır. TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAYAN HUKUK PROFESÖRLERİNE, TÜM HUKUKÇULARA, CUMHURBAŞKANINA, KAŞIMPAŞALI BAŞBAKANA, *ADALET*, *MİLLİ SAVUNMA BAKANLARINA, eğer ilgilenir ve TSK'da ASSUBAYLARA ve HAKLARINA İNANIYOR VE ÖNEMSİYORSA (BUGÜNE KADAR DEFALARCA VERDİKLERİ HALDE SÖZLERİNİ TUTMADIKLARI, SÖZLERİNİN ARKASINDA DURMADIKLARI İÇİN ASSUBAY CAMİASINI GÜVENİNİ YİTİRMİŞ OLAN) GENKUR BAŞKANI'na ÖZELLİKLE duyurulur.
Unutulumamalı ve önemsenmelidir ki, Assubaylar da TC vatandaşıdırlar. Her TC vatandaşı gibi onlar da, Özlük hakları da YASALAR tarafından korunmalı, gözetilmeli, ayırıma tabi tutulmamalıdırlar. Yine unutulmamalıdır ki biz ASSUBAYLAR da insanız. T.C devletinin vatandaşlarıyız ve insan hakları evrensel beyanamesi kapsamındaki haklar ve anayasal güvenceler içinde olarak bu ÜLKE için en çok ŞEHİT ve GAZİ'yi veren biziz. Ama HAKLARA gelince bu YASAL güvencelerden yoksun kalıyoruz. Bu ÜLKEDE HUKUK, ANAYASAL HAKLAR, YASALARIN GÜVENCESİ, KİŞİLERİN YASALAR ÖNÜNDE EŞİT OLDUĞU, HİÇ BİR ZÜMREYE AYRICALIK TANINAMAYACAĞI nerede kalmaktadır? Yoksa bu ÜLKE HUKUKSUZLUK VE HAKSIZLIKLARIN kol gezdiği bir ülke midir?
Saygılarımla.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Biz yıllarca bu ülkeye ve ordumuza sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Talebimiz hiçbir zaman imtiyaz ve ayrıcalık olmadı ama anayasal hakkımız olan adalet, eşitlik bizlerden esirgendi! Ön yargılarla tahakküme varan sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğratıldık! Kurumlarımıza olan saygımız nedeniyle "Kol kırılır yen içinde kalır" dediğimiz de, bu kez kanadımızın kırıldığını gördük.
"Bu site ve üyelerinin maddi ve manevi katkıları ile" Sabah gazetesine Temad imzası ile verdirdiğimiz ilanla artık haksızlıklar karşısında susmayacağımızı kamuoyu ve ilgililere deklara ettik. Özverili arkadaşlarımızla yaptığımız çok yararlı çalışmalarla kendimizi, haklılığımızı anlatma imkanını bulduk. Basında yüreğinde adalet, eşitlik ve insan onuruna saygısı olan yazarlarımızın da desteği ile sesimizi duyurduk. Ne yazık ki bizim yasal temsilcimiz Temad bizim bu rüzgarımızdan faydalanamadı! Çalışmalarımıza destek bir yana köstek oldular. 9 yıldır derecemizden, kadememizden haberdar olmayan, topluma bir tek başarı sunamayan eski Temad yönetiminden kurtulmayı başararak mücadelede en önemli adımlarımızdan birini gerçekleştirdik. Sırada lokal ve postal zihniyetinde olan statükocu şubelerin yönetimlerinin değişmesi vardır.
Mevcut Temad yönetimine olan güven ve saygımız devam ediyor. İş başına geldikten sonra yetkililer nezninde başarılı çalışmalara imza attılar. Bizlerin de bu konudaki yıllardır süren çalışmaları sonucu, başta Genelkurmay olmak üzere haklılığımız tescil edildi. Haklı ve yasal taleplerimizin kısa sürelerde çözümlenerek, TSK çalışma barışının, saygının, sevginin, aidiyet duygusunun yeniden tesis edileceğine inanıyoruz...
Personelin subay, assubay, uzman jandarma, uzman erbaş statüsünde olması, görevin ve sorumluluğun farklılığını gerektirir. Göreve başlangıç derecesinin ünvana göre değil, aynı tahsile tabi personeli aynı dereceden göreve başlatılması ile sağlanır. Bizler yıllarca diğer kamu personeli için uygulanan bu eşitliği savunduk.
Yeni Temad yönetiminin de aynı düşünceyi savunmasını, çalışmalar sırasında görev yardımcılarımız uzmanların da tahsil durumlarına göre aynı dereceden başlayıp yükselmelerini talep etmelerini bir vefa örneği olarak memnuniyetle değerlendiriyoruz.
Genelkurmay yetkililerinin de yıllarca yapılan bu haksızlığı önleme konusundaki gayretlerinin sonuç vermekte olduğu konusundaki duyumlarımız meslektaşlarımızın hizmet verimliliği, moral motivasyonu ve kurumumuza saygısını sağlayacaktır.
Bizim ekonomik haksızlıklarımızın çözümündeki anahtar, başlangıç ve son yükseleceğimiz derece ve kademe ile ilgilidir. Bu TSK personeline verilen bir ayrıcalık değildir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 30'uncu maddesinin ortak hükümlerinde tahsil durumuna göre memuriyete başlangıç dereceleri tespit edilmiş, bu derecelere görevin özelliği nedeniyle bazı hizmet sınıfları personeline üst derece ve kademeler verilmiştir. Daha ağır görev koşullarında ve sorumlulukları bulunan subaylar için üst derece uygulaması varken bu hak assubaylar, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlardan esirgenmiştir.
Bugüne kadar süren haksızlığın giderilmesi adaletin ve eşitliğin sağlanmasında gerekli duyarlılığı gösterenlere,destek verenlere sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor bir an önce gerçekleşmesini diliyoruz.
Saygılarımızla.
Değerli meslektaşlarım, Ne kadar haksızlığa uğradığınızı anlamak için emsalinize sağlanan hakları, ayrıcalıkları,imtiyazları incelemeniz yeterlidir.
Önce generallere, ardından albaylara ödenen kadrosuzluk tazminatında “ Personel sicil alıyor, ama kadro olmadığı için bir üst rütbeye yükselemiyorlar” gerekçesi vardır. Bu gerekçeye istinaden yaş haddinden emekli olan bu personele kadrosuzluk tazminatı ödenmektedir.
Bu tazminatın ödenmesi gerekçesine katılanların yanı sıra; Her albay general olacak diye bir kural mı var? Bu mantıkla öğretmene, hakime, hekime, mühendise, nüfus memuruna, polise hâttâ tüm kamu görevlilerine kadrosuzluk tazminatı ödenmesi gerekir; çünkü onların da üst makama yükselmeleri önünde yasal bir engel bulunmuyor tezini savununlar da olacaktır…
Üstelik bilahare iktidar partisinin milletvekillerinin yasa teklifi ile kadrosuzluk tazminatından yararlanmak için yaş haddinden emekli olmak kaldırılarak gerekçenin ruhuna aykırı 2 yılını dolduran albaylara kadrosuzluk tazminatı ödenmeye başladı !..
Burada bunu tartışmak istemiyorum; çünkü bugün bu tazminatı kaldırsalar bile yasalar gereği şu an tazminatı alan tüm personelin müktesep hakkı doğacağından tazminatı almaya devam edeceklerdir.
İncelemem sırasında dikkatimi çeken kadrosuzluk tazminatının sadece bizlerin ve kamuoyunun bildiği gibi general ve albaylara değil; 09.08.1993 yılında 499/5 sayılı KHK ile
“ Kadrosuzluk nedeniyle yaş haddinden önce emekliye sevk edilen Albay, yarbay, binbaşı ve yüzbaşılara emekliye sevk edildikleri tarihi takip eden ay başından itibaren orgeneral aylığının (Ek göstergeler dahil) Yüzbaşılara : %30 – Binbaşılara : %50 Yarbaylara : %55 Albaylara % 70 Tuğgenerallere % 75 Tümgenerallere : % 80 Korgenerallere % 90 ve orgenerallere %100 oranında kadrosuzluk tazminatı olarak ödenmektedir."
Peki biz assubaylar hangi kurumun personeliyiz? Her kurum kendi personelini koruyup kollarken TSK’nin temel direği, olmazsa olmaz elemanı assubaylara sosyal ve ekonomik konularda haksızlık yapılması görevdeki personelin hizmet verimliliği ve moral motivasyonunu olumsuz etkilerken emeklilerin aidiyet duygusunun kaybolmasına neden olmaktadır.
Subaylarınız için her türlü sosyal ve ekonomik hakkı hatta ayrıcalığı sağlayacaksınız ama bir üniforması da kefen olan assubaylarınızı klimalı ofislerinde günde 8 saat görev yapan büro memurları ile aynı, mahalle bekçisi ve ziraat ev ekonomistinden daha alt kademeden göreve başlatıp ¼ kademeye çıkmasını engelleyip hak ettikleri tazminatları ödemeyecek, sosyal tesislerde sayıları ile ters orantılı ve kalitesiz hizmeti vererek adeta yok sayacaksınız …
Bu durumdan Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımızın haberi yoksa bu ayıp, bizi temsil edenler ve yönetenler bundan haberi varsa buna ayıp bile denilemez, ne denilmesi gerektiğini siz söyleyin. Saygılarımla.