Adil ve Hak olan, vicdanlarda kabul gören uygulamalar adaleti, hakkaniyeti temsil ederken,
Adaletten yoksun, yanlı, yanlış, haksız uygulamalar adaletsizlik, haksızlık olarak görülür ve tepki görür.
Adaletsizlik, haksızlık insana yapılan bir zulüm, hatta bir işkencedir.
İnsana has olan adalet, hakkaniyet duygusu kişide olumlu yönde gerçekleşmediğinde arayışlar başlar.
Adaletsizlik, hakkaniyetsizlik; ailede ise aile bütünlüğünü, iş yerinde ise iş yerinin devamlılığını, devlette ise, devletin bütünlüğünü sarsar.
Adalet duygusu sarsıldığında ve sarsıntı yaygınlaştığında toplumsal yaşamın sarsılmayacağını bilmemek diye bir şey yoktur, esasında.
Her yapılanın bir amacı olduğu gibi, meydana getirilen somut adaletsizliklerin, haksızlıkların bir sistematik amacının olmadığı, her halde düşünülemez. (Toplumun bütünlüğüne, çağdaşlaşmasına zarar verici sanal bir Hak olgusu planlanarak meydana getirilip, meydana getirilen ve belli bir kesimde zaman içinde kabul gördürtülen Hak üzerinden gidilerek adaletsizlik söylemleri konu dışıdır.)
Adil, hakkaniyetli, çağdaş, sürdürülebilir toplu bir yaşam için gerekli olan ve de “tek elin” oyununu bozacak olan; bir alan içinde adaletsizlikle meşgul edilen kesimin, diğer mağdur kesimleri, karşılıklı olarak fark edebilmesindedir.
“Tek el”, yarattığı ve de sürdürdüğü adaletsizliklere karşı bir de umut sunar birbirlerinden habersiz mağdur kesimlere.
Toplumdaki mağdur kesimlerin birbirlerini fark edemeden, büyük resmi gör(e)meden, adaletsizlikleri yöneten “tek elin” sunduğu toplum içinden çıkmış gibi gösterilen, hâttâ sözde mağduriyetliklerle bezendirilerek sunulmuş sözde kurtarıcıya yönelmesi adalet arayışında olan bir toplum için en büyük talihsizliği teşkil eder.
Toplum kesimleri adaletsizlikle baş-başa olmasına, hâttâ eskisinden daha berbat halde olmasına rağmen; birbirlerinden habersiz, topluca “tek elin” yarattığı sözde mağduru yücelttiğinde kendini gerçekleştirmiş, kendisine düşman olarak tanıtılmış bir şeye karşı inadına bir şeyi başarmış olarak tatmine ulaşmış zanneder kendini. İşte bu büyük bir yanılgıdır. Toplum kesimleri yanıldığını anladığında ise iş işten çoktan geçmiş olur.
Hâlbuki çağdaş, adil, hakkaniyetli bir toplu yaşama inadına, körü-körüne değil, sorgulayan, araştırıcı akıl ve mantık ile ulaşılabilir.
EŞİT’LİK
NEDİR ACABA?EŞİT ORTAMLARDA,
EŞİT GAYRETLERİNİ SARFEDENLERİN.
TARAFLI, KAYIRMACI, ZİHNİYETLE OLMAMALI
SOSYAL VE EKONOMİK OLANAKLARIN
PAYLAŞTIRILMASI,
DAĞILIMI, DAĞITIMI,
YÖNETMENİN, YÖNETİLMENİN SONUÇLARI.
EŞİT OLMALIDIR,
HAKKANİYET ARANDIĞINDA.BU OLGULARA SOSYAL TESİSLERDE, MAAŞLARDA,
MAAŞLARA YAPIŞTIRILAN TAZMİNAT ADI ALTINDAKİ,
YANLI ÖDEMELER DE ÇOK UYULMADIĞI BELİRGİNDİR.
GÖREBİLMEK, GÖRMEK OLASIDIR.
FARKLI ÖZEL DİKKATE, BAKIŞA,
GEREK YOKTUR,
AYRICALIKLI ORTAMDA,
BU GÜN.HİZMET ORTAMINDA, ZİMMET YÜKÜNÜ TAŞIMAYAN,
SORUMLULUĞUNU YÜKLENMEMİŞ KİŞİ,
BU YÜKÜN AĞIRLIĞINI BİLEMEZ.
VE ÖĞRETİLMEMİŞTİR ONA YÜKÜN AĞIRLIKLI TARAFI.
HİZMETİN İÇERİĞİNİ BİLEBİLMEK İÇİN,
FİİLEN SORUMLULUĞUNU YÜKLENMEK GEREKİR.
ELİNDE BLOKNOTLA DOLAŞMAK,
HER OLGUYU BİLİYOR ANLAMINA DA GELMEZ ELBETTE.AYRICALIKLI YAKLAŞIMLAR:
TOPLUMLARI İÇTENSİZLİĞE, DIŞLANMIŞLIĞA,
GÜVENSİZLİK DUYGULARINA İTELEMEKTEDİR.
OLUMSUZLUĞA,
GÖTÜRMEKTEN BAŞKACA BİR İŞE YARAMAZ.
GERÇEKÇİ DEĞİLDİR.ÇÜNKÜ HERKES EĞİTİMLİDİR,
ÇAĞDAŞ OLGULARINDA.
HERKES HERŞEYİ GÖRMEKTEDİR,
AYIRT EDEBİLME OLGUSUNDADIR.BİLİNÇLENMİŞTİR TOPLUM.
BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER…
BELLİ BİR GEÇERLİLİĞİ VARDIR BELKİ.
AMA, NE ZAMANA KADAR?
ÜLKENİN ÇAĞDAŞLIK İLERLEMESİN DE,
BÖYLE GİTMELİDİR, GİDECEKTİR
OLGUSU.YAŞAM İÇİNDE GERÇEKÇİ DEĞİLDİR,
ZORLAYICI YASALAR ÜRETİP, ALIŞILMIŞIN KORUMASIN DA
BÖYLE GÖTÜRÜLECEKTİR,
DEVRİNİN, ANLAYIŞININ KAPANMA ZAMANI GELMİŞ OLMALIDIR
ASLINDA.ÖZELLİKLE;
EŞİT SÜRELİ OKUL BİTİRENLER, EĞİTİMLİLER ARASINDA,
KAYIRMANIN,
HAKSIZ, HAKLANDIRMANIN
OLUMSUZ SONUÇLARINI,
İTELENDİĞİNİ, ÖTELENDİĞİNİ HİSSEDENLER,
GERÇEĞİ GÖREBİLMEKTELER.ÇAĞDAŞ ORTAMLARDA,
HAKSIZLIKLARIN NEDENLERİNİ ARAMAKTADIRLAR.
VE ANLAMSIZ OLDUĞUNUN, ÇAĞDAŞ OLMADIĞININ FARKINDALAR.
HAKLARININ, NEREDE BAŞLAYIP,
NEREDE BİTTİĞİNİ ÖĞRENMİŞLERDİR.
DÜŞÜK STATÜDE KALMA ZORUNDA BIRAKILANLAR,
BİLİNÇLENMİŞTİR KİŞİLER.ZORLAYICI KURALLARI, HUKUK EĞİTİMİ ALMAMIŞ KURULLARLA,
KULLANARAK KENDİ İDEALİNİ,
ZORLAYARAK YAPTIRIMLARLA, ALIŞILMIŞI GÖTÜRMEK
KENDİNE AİT OLMAYAN FİİLİ
AST KADEMEDE Kİ OLANLARIN HİZMET VERİLERİNİ KULLANMAK,
EMEKLERİ İLE ÜRETİLEN HİZMET VERİLERİNİ, GAYRETLERİNİ
PAYE’ YE DÖNÜŞTÜRMEK, ÇAĞDAŞ DEĞİLDİR.
HAKSIZLIKTIR.HİZMETTE VE SORUMLULUKTA
PAYLAŞIMI ESASTIR.
KENDİ GAYRETİ İLE ÜRETİMİN, ÜRETMENİN KIVANCI,
FARKLIDIR ELBETTE
MUTLULUKTUR.
ÖĞÜNÇ DOLU BİR OLGUDURMEHMET KAYALI
Sevgili Adnan Kardeşim.
Sabah kalktım. Makineyi açtım (bilgisayarı) ve karşımda adnan fuat özdemir var……
Yazıları var...
15 mart cumartesi.
önemli bir gün astsubaylar için.
bu bir, uyanış.
yıllardır verilmeyen haklarımızı vermeyenlerin.
yüzlerine karşı haykırma günü, olacak.
15 mart 2014
Her zaman olduğu gibi bugün yine, 'astsubay hakları konusunda ne var ve yok?'
merakı içinde,
senin yazıların ve diğer kendini adamış kahramanlar, lider konumunda arkadaşların,
makalelerini okuma alışkanığı edindim,
kendi kendime.
Mesaj alındı, verildi ve mesaj gününde değiliz artık.
Gerçekçi olmak gerek.
Gerçeklerin peşindeyiz.
Ölüm oruçlarına yatarak.
Haklarımızı vermeyenleri Atamıza şikayet etmek için.
15.mart.2014 günü Aslanlı Yol'dayız.
Çare bu bizim için.
Dualar, yalvarışlar kar etmeyince.
Mesajlaşma zamanı değil elbette.
Çağdaş ortamdayız, zamanındayız.
İnsan Hakları diye kavramlar var.
Birleşmiş Miletler, Avrupa İnsan Hakları bildirgeleri görmezden gelinemez ortamındayız.
Devletimizin altına imzalar koyduğu uluslararsası belgelerde..
Zaman kavramı yetersiz olunca.
Ölüm oruçlarına, terkedilme, ortamında.
Bunun karşılığında, gerçekçi söylemler beklenmekte.
Kaloriferli bürolarda oturupta tüm tazminatlara.
"Bu benim hakkım"
derken düşünmek gerekir, esas hizmete, ağırlığını koyan,
üretenlerin de hak ettilerinin verilmesi günündeyiz.
Sosyal haklardan eşit faydalanma beklenmekte.
Haklar, şunlardır. Şu haklar verilmelidir. İçeriğinde
kabahat, bizlerin değil.
Okumayı, bilinçlenmeyi öğrettiniz astsubaylara.
Haklarını vermeyip de,
ölüm oruçlarına terkettiniz onları.
1965 yılında üniversite mezunu, 12 yıllık meslek deneyimi olan donanımlının başına getirip iki yıllık yeni mezun harbiyeli teğmeni amir yaptınız.
Oysa, hizmetin içeriği asayiş hizmetleri.
Jandarmalık.
Haklarını vermediniz.
Bugün lise mezununa "albay" deyip ve iki yıllık harbiyeli ye,
"unvan" deyip 2,5 kat maaş ödediniz.
Ödüyorsunuz.
Eğitilmişlik belgeleri, lisanslar, kariyerler görmezden gelinerek,
bürolarda çalışanlara değişik isimlerle 6 tane tazminat verdiniz.
Veriyorsunuz.
Hizmetin ağırını yüklenmiş olanlar da seyir ediyor.
Bende bunları çiçeklere benzettim.
Hizmetlerin ağırlığını taşıyanla,
Elinde bloknotu olanların arasına.
Ücret yönünden uçururum var.
Ünvanlı emeklilere 5000 cıvarı,
Ünvansız emeklilere 1400.
Oysa hizmet ortamı aynı.
Gelde çık işin içinden.
Çare ölüm oruçları ile sesini duyurabilmekte.
Ve Sayın Bakanımın yanıtı;
"mesaj alınmıştır."
Sayın Bakanım,
Saygılarımı sunarım.
Mehmet KAYALI
Bir devlet statüsü olan astsubay statüsünün içini dolduran insanlar, yıllardır insanca yaşam koşullarına erişmek için haklı taleplerini, idare edenlere iletmekte olmalarına rağmen ne yazık ki hakları her geçen gün elinden alınmaktadır.
Bundan on beş yıl öncesine kadar yarbay düzeyinde olan maaşları için öngörülen düşürme hedefine hemen hemen yaklaşılmış görünüyor.
İçinde bulunduğumuz yılda bir iki kademeli kıdemli başçavuşun çalışırken aldığı maaşı kıdemli üsteğmen seviyesindedir.
Yarbay maaşı nere kıdemli üsteğmen maaşı nere...
Maaşlarda hedef, kıdemsiz personel kıdemliden fazla maaş alamaz mantıksız mantığına dayandırılıyor.
Bunun dışında teğmen maaşı ile astsubay çavuş maaşı arasında çok büyük fark oluşturulmakta.
İdarenin bundaki mantığı ise; teğmen, teğmen oluncaya kadar, astsubay astsubay oluyor, iki yıl önceden maaş alıyor.
Bunu düşünenler, teğmen teğmen oluncaya kadar, devlet eliyle harcamaları karşılanırken, astsubay, astsubay olduktan sonra tüm giderlerini aldığı maaşından karşılamakta ve devlet işlerinin sorumluluğunu taşımaya başlamaktadır, nedense kimse bunu hesaba katmıyor.
2014 yılı Ocak ayı muvazzaf maaşları (TL); | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|
Teğmenin ast rütbesi olan As(T)teğmen | : | 2.750 | Asb.Çvş. | : | 2.644 | |
Teğmen | : | 3.176 | Başçavuş | : | 3.162 | |
Kd.Ütğm. | : | 3.414 | ll.Kad.Kd.Bçvş. | : | 3.640 | |
Kd.Bnb. | : | 3.824 | ||||
Yarbay | : | 4.489 | ||||
Kd.Albay | : | 5.627 |
2014 yılı Ocak ayı emekli maaşları (TL); | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|
Kd.Bnb. | : | 1.947 | Kd.Bçvş. | 1.494 | ||
Yarbay | : | 2.833 | Kad.kd.Bçvş. | 1.614 | ||
Kd.Alb. | : | 4.356 | ll.kad.Kd.Bçvş. | 2.251 |
Şimdi gelelim Türkiye Kamu-Sen'in 2014 Şubat ayında ait Geçim Endeksi Verilerine:
Türkiye Kamu-Sen'in asgari geçim endeksi araştırmasına göre, 2014 Şubat ayında 4 kişilik ailenin asgari geçim sınırı 3 bin 818 lira 19 kuruşa yükseldi.
Araştırma sonuçlarına göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının bin 894 lira 89 kuruş olarak hesaplandığı belirtildi.
Yapılan araştırmada 4 kişilik bir ailenin kimseden yardım almadan insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi için gerekli tutar olarak ifade edilen refah sınırının ise 3 bin 818 lira 19 kuruşa yükseldiği kaydedildi.
Araştırmaya göre, bir kişinin sosyal yaşam içerisinde hayatını sürdürebilmesi için gerekli en düşük miktar olan "açlık sınırı" ise bin 460 lira 43 kuruş oldu.
Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, 8 Mart 2014 günü ziyaret etmiş olduğu TSK Güçlendirme Vakfı’na ait jeneratör fabrikasında, basın mensubunun assubayların ölüm orucu sorusu üzerine, adeta assubayları basın yoluyla halka, kamuoyuna şikâyet edercesine "Allah için bir geçmiştekine bakın bir şimdikine bakın" diyor.
Güncel veriler yukarıda sayın bakan. Devletin arşivi de elinizin altında. Bir zahmet siz bakınız geçmişe ve bu güne...
Astsubay camiası okumasını, yorumlamasını bilen insanlardan müteşekkildir.
Çok şükür hemen hemen hepsi, hâlihazırda sizlerin devamı olduğunuz idarenin yasaklarına rağmen üniversite bitirmiştir. Eğer assubayın okuması geçmişte yasaklanmışsa bundan geçmişin sivil idaresi de sorumludur.
Hiçbir hükümetin, vatandaşını ezdirme, haklarından mahrum bırakma hakkı yoktur. Hükümetler, bahanelere sığınamaz. Sığınan, hükümet ediyor sayılmaz. Sayılmayan şey, mağdurlarca tanınmazsa yeridir.
Bir de konuşmanızda aileden, anadan babadan bahsediyorsunuz.
Bizim bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız, yaşattığımız baba; yemez, yedirir, giymez giydirir, aç yatar eşini, çocuklarını aç sefil, namerde muhtaç bırakmaz!
Assubaya görevi esnasında uygun gördüklerinizi artırarak emekliliklerinde de sürdürmekten artık vazgeçiniz.
Türkiye Emekli As(T)subaylar Derneği (TEMAD)nin, geçimin bittiği yerde almış olduğu Ölüm Orucu kararını uygulamaya sokmasının üzerinden beş gün geçti.
Bugün altıncı gün.
Sizlerin bir saat dahi kalamayacağınız yerlerde yıllarca kalarak görev yapan ve insanca yaşam için ölüme yatan emekli assubayınızı ziyaret edebildiniz mi?
Daha çalışırken birikim yapma hakkı elinden alınmış olan assubaylar, emekliliklerinde açlık sınırında bir maaşla ölüme terk edilmiştir. Bu terk ediliş hali, idarenin, ölüm orucundaki assubayları ziyaret etmemelerinden de çok iyi anlaşılmaktadır.
Gecenin bir yarısı telefonununuz acı acı çalar, anlarsınız fevkalade bir durum olduğunu! Elleriniz titriyerek açarsınız, karşınızdaki sanki kazayı kendisi yapmış, ölüme kendisi sebebiyet vermiş gibi bir suçlu bir ezik size acı haberi verir. Kimyanız değişir, başınızdan kaynar sular dökülür. Allah’tan yaralılar için acil şifalar, rahmete kavuşanlar için dualar edersiniz. Yüreğinizde tarifi imkansız acılar, sıkıntılar yaşarsınız.
Her yere "GÜÇLÜ ORDU GÜÇLU TÜRKİYE" yazarak bunu sağlamanız mümkün değil. Bırakın artık kendinizi gökten zenbille inmiş gibi görmeyi, 'cumhuriyetin kazanımları sadece benim kazanımımdır' zihniyeti ile orduyu yönetmeyi!...
İşte şimdi aile fertleri ile birlikte yüzbinlerce assubayın gönlü ölüm oruclarına kilitlenmiş durumda. Eyleme katılan arkadaşlarına dua, buna neden olanlara beddua ediyorlar!
Bu ülke için en çok şehit ve gazisi bulunan mesleğin mensupları yıllardır nedenini anlayamadığımız bir ön yargı ile sadece göreve ve ölüme gönderilirken hatırlanıyor. "Biz bir aileyiz" masalı ile yıllardır adeta hipnotize edilerek bize çaresizliğimizi, adaletsizliğimizi, üvey evlat olduğumuzu kabul ettirmeye çalıştırlar. Üstelik bunu her kuruma örnek olduğu söylenen TSK yapıyor!
Subaylar dışında kalan personel kölelerin ülkelerine devlet ve genelkurmay başkanı olduğu bir dünyada beyaz köle muamelesi görüyor. Bunu haklı gösterecek bir tek değer yargısı var mıdır? Komutan ve amir, personelini koruyup kollayan, sorunları ile ilgilenen kişidir. Bunu Amerikan talimnamelerinden alır, ülkenizde uygulamazsanız, ordunun olmazsa olmaz kuralı disiplini çart-çurtla, baskılarla, hukuksuz cezalarla tesis etmeye çalışırsınız.
Bizim yerimize Japonya'dan robot assubay ithal etseydiniz o bile dayanamaz kısa devre yapardı ama imkansızlıkları bile başararak ordusuna, milletine sadakatini teri, kanı ve canıyla kanıtlayan assubayları yok sayarak taleplerine vicdanınızı ve kulaklarınızı kapattınız.
TEMAD Genel Merkezi "artık yeter, ölümden ötesi yok" diyerek "Ölüm Orucu" kararı aldığı ve uygulamaya başladığı günden beri beynim karıncalanıyor, yüreğim kafesteki yabani kuş gibi çırpınıyor. Vücudumun kimyası bozuldu. 3 yıldır devam eden tedavilerimin müspet sonuçları bir anda sona erdi. Meslektaşlarımın da benden farklı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, bizlerin yüreğinde sevgi ve merhamet var. Silah arkadaşına vefa duygusu var. Ölüm orucu devam ederse, sadece eylem çadırında değil, bir çok yerde üzüntüler yaşanabilir!
MSB. Sn. İsmet Yılmaz, “mesajınızı aldık, adalet talebinizi karşılayacağız” demek yerine, haksızlıkların önleneceğine dair TBMM gönderdiği assubaylarla ilgili yazılı açıklamasının mürekkebi kurumadan, ön yargılı zihniyet tarafından bypas edildiğini unutup "assubaylara 1/4'ü ve 100 lira zammı verdik" diye ahkam kesiyor. Alın başınıza çalın! Sanki iane verdiniz, lütufta bulundunuz. Bu, yılların ayıbıdır! Bir üniforması da kefen olan assubayı, klimalı ofislerinde günde 8 saat çalışan büro memuru ile aynı statüde göreceksin, sonra kalkıp kendini tüm ordunun MSB ve Genelkurmay başkanı sanacaksın. Resmen olabilir ama sizler bizim gönlümüzde ne bakansınız ne komutan! Siz sadece ön yargılı zihniyetin temsilcilerisiniz. Aksini iddia ediyorsanız HODRİ MEYDAN. Ciddi bir anketle size güvenilip, güvenilmediğini anlayacak, orduda subay dışında kalan personelin mutsuz, aidiyet duygusunun olmadığını göreceksiniz...
Huzur ve adalet dolu günler diliyorum.
Ve ben yaşadım. 81 yaşındayım. Canlı şahidim. Olgular içinde Ben 1965 yılında ANKARA’ da 4 yıllık üniversite mezunuyum. 100 üzerinden 84 puanla. Meslekte iken, Ankara'daki Kuvvet Komutanlığı'mın özel yazılı izni belgesi ile liselerde 12 sene Fransızca, matematik, ticaret liselerinde ticaret hukuku okuttum.
Mezun olan öğrencilerim, bir kaç sene sonra karşıma saygı sunmak üzere geldiklerinde yedek subay teğmen idiler. “BEN ÇAVUŞ“ liselerde okutman.
Çavuşun başlangıcı ve sonu yoktur! Başlangıçta bir kere çavuş oldunmu, yetkide yoktur ve çavuşluğun devam eder. Bende öyleydim işte, herkes gibi.
O tarihte maaş ortamında ölçü, eğitim seviyesi idi.
Devletin diğer kurumlarında olduğu gibi.
Ben iki yıl daha fazla eğitimli.
Barem, intibak başlangıcım, 7/1 den başlatıldı intibakım 1923 sayılı yasa uyarınca.
Sayın komutanlarımın 926 sayılı yasa uyarınca 8/1 den başlangıç dereceleri. Ve hepimiz askeri ortamda, devletin askeri memuruyuz. Olgu bu!
Maaşlarımız eşit; 1/4 derece tamamı.
Bu maaş dengesi 2000 yılına kadar devam etti.
2000 yılından sonra ekonomik durumlarda değişmeler olmağa başladığını fark eder oldum. Ayrıcalıklı yasalarla "tazminatlar" adı ile iyileştirmelerin sadece ünvan üzerinden yapıldığını görünce 246 milletvekiline 10 Ocak 2000 tarihinde mektup yazdım. Belgelerim, devlet arşivinde ve kendi dosyamda. Kurumumdan o tarihte bana gelen yanıtlar...
Durumu anlattım milletvekillerine, düzeltilmesini istedim. Müracaatım sadece milletvekillerine idi. Yazdığım mektup’un yanıtını milletVekillerinden beklemekte idim. Olmadı! Onlarda olgulara duyarlı davranmadılar. Biz astsubaylarla ilgilenen bile olmadı. Çünkü, 1923 SAYILI YASANIN OLUŞUMUNDAKİ 7 MİLLET VEKİLİDE YOKTU ARTIK!
Daha sonraki zamanlarda maaş ve ekonomik iyileştirmelerde astsubaylar ile ilgili bir iyileştirme yapılmadı. İki yıl harp okulu eğitimli, emekli albaylar iyileştirmelerden faydalanırken, astsubayların eğitim düzeyi hangi seviyede olursa olsun görmezden gelinerek iyileştirme olanağından faydalandırılmadı.
İyileştirmeler ünvan üzerinden yapıldığından bizlerin maaşları da yerinde saydı. Nedeni de bilinmez!
Devletin diğer tüm kurumlarda ekonomik, sosyal haklar, eğitim süresi ile eşit paylaşımlı değerdedir ülkemizde.
Ben bir asker ve devlet memuruyum. 1976-1977 yıllarında eşit maaş aldığım devlet memurları, maaş yönünden ekonomik eşitliğimin bugünkü olumsuz farklılığıdır.
maaş ekonomisine farklı isimlerle yapıştırılan ödemelerdir.
Benim haklarımın neden yürümediğini, yürütülmediğini anlamakta zor.
Bunlar nerede hazırlandı? TBMM'nde.
Milli Savunma Komisyonu'nda bunları kim savundu?
TBMM'ne kim taşıdı?
Tüm bunlar oluşum halindeyken astsubaylara da küçücük, minicik bir tazminat olgusu sayın komutanlarımızca TBMM'ne önerilse idi komutanlarımızın kayıpları ne olurdu?
Ama, astsubayların sızlanmaları olmazdı. Yaşamları çağdaş ortamda olurdu. Komutanlarımızın hediyesi olarak, bu gönül alıcı, sevindirici, minicik tazminat yaşamlarını kolaylaştırmış olurdu. 1300-1400 lira ile geçim sıkıntısı çekmezlerdi emekliler. Sızlanmaları olmazdı bugün.
Çocuklarının eğitim giderleri, maişetleri, giysi istekleri, ibateleri, diğer sosyal ihtiyaçları karşılanamadığı, yetmediği durumlarda astsubayların, eşlerinin, çocuklarının karşısında düştükleri çaresiz durumları, mahcubiyetleri olmayacaktı. Düşünülürse, ağlamaklı üzüntülerini yaşamayacaklardı, derim.
Mehmet KAYALI
TSK’da, kurum ile çalışan personel arasında yakınlık oluşması, aidiyet duygusunu artırmak maksatlı olarak önemli günlerde personelin cep telefonlarına mesaj gönderilmesine başlanmış olduğunu öğreniyoruz.
İlk başlarda bayram kutlaması, trafik kurallarına dikkat edilmesi şeklinde başlamış olan mesaj gönderme işi daha sonra vefat eden personellerden Dayanışma Vakfı’na üye olmayanların ailesine bir ödeme yapılamaması üzerine bir astsubay ve bir uzman erbaş örneği verilerek personelin vakfa üyeliği teşvik edilmiş olduğu iddia edilmekte.
Şimdi, adalet arayan bizler; olaylar üzerine yazması en kolay bir ülkede(!) yaşarken, assubayların uğradığı adaletsizlikleri yıllardır yazdığı için, hatta astların kendisini arayıp dertlerine tercüman olmasını talep etmesinden dolayı, düşürüldüğü durum için Umur Talu’dan, özür mü dilemeliyiz? Yoksa ne yapmalıyız?
Astlar, varlığı görmezden gelinerek, devlet imkânlarında ötelenen astlar…
Astlar, nereye başvuracağını şaşırmış astlar…
Silsile yoluyla hak arayıp uğraşılan astlar…
BİMER’e derdini iletip derman bulamayan ve de niye başvurdun diye sorgulanan astlar…
AİHM’den adalet bulan astlar…
Anayasa Mahkemesi’nden adalet bulabildiği için Anayasa Mahkemesi üyelerinin Genelkurmay’da yemekle ağırlandığı ve belki de önlerinin kesilmeye çalışıldığı astlar…
İntiharları çoğunlukla borca ve ailevi sorunlara bağlanan astlar…
Bir insan intihar etmeden önce dışarıya hiçbir belirti vermez mi?
Hiç, herhangi bir şeye isyan eder şekilde tepki göstermez mi?
Hiç, dalıp dalıp gitmez mi?
Tüm bu belirtiler onca insan içinden birilerince ve amirlerince sorgulanarak danışmanlık hizmeti verildiği karşılıklı imzalarla belgelenmez mi?
İntiharları; borca ve ailevi sorunlara bağlamadan önce, amirlere sorulmaz mı? Sorunu varsa şimdi mi öğrendiniz. Neden şimdi bunları söylüyorsunuz. Nerde kaldı sizin amirliğiniz, denmez mi?
Devletler ancak adaletli hukuki kurallarla varlığını sürdürebilir. Adalet ise aynı zamanda vicdanlarda hissedilen bir duygudur. Akıl sahibi her insan bu duyguyu hissedendir.
Adaletsizlikten yola çıkılarak bir devlet sistemi oluşturulamaz. Gelin adaletsiz bir devlet kuralım dense, kimse onlara destek vermez.
Devletlerin kuruluşundaki en masum beklenti; birlikte adalet içinde olarak eğitim, sağlık, güvenlik gibi ihtiyaçların ortak karşılanmasıdır. Devleti meydana getirenlerin en büyük beklentileri adalet içinde bir yaşamdır.
Eğer bu enlem ve boylamlardan insanlığa bir şey sunulmamaktaysa bunun sebebi kimlerdir? Bunlar kimlerdendir?
Askeri Ceza Kanunu’nun 95’inci maddesinin ilgili bendi gereğince Milli Savunma Bakanı’nın izniyle mahkemeye verilmeden önce, Umur Talu’nun yazdıklarından yola çıkılarak tüm sistem gözden geçirilmeliydi. Kazanım bundaydı…
Haklarım, haklarım, beklentilerim de...
Seni yaşatmak içimde,
Güneşi ararcacasına, bulutlu ortamda!
Tam ortasında, görmeyen gözlerin,
Duyarsız kulakların.
Uzanıp tutuveresim gelir,
Bugün mü, yarın mı derken,
Ninniler benim için söylenir sanki!
Çabalar çırpınırım, gayretlerim boşuna.
Ezilen kişiliğimi ararcasına.
Düzenin koruyucuları tam techizat,
Saf tutmuşlar kendi ortamlarinda.
Bir içtensizlikle kaplanmiş olgudur dileklerim.
Düşmüşler, düşlerin karanlığınaÇekerim çilemi aç, bilaç ızdıraplarımla.
Olgu buysa katlanırım acılarla,
Tüm güzellikler varken ortamda.
Mendilim ıslanır bulanık bakışlarımda.Bir erdemli, hakgüder ararım olgularda.
Beni benim kadar tanıyabilen,
Dertlerimin, içtenliğimin anlatımına
Çare buysa, çırpınışlarım açlığın pençesinde.
Adalet bu mu derim, özverilerime?
Bu mu hak, reva görülen emeklerime?
Bakarım melül, melül olanaklara. Ve...
Hakkım olanı, benim adıma kullananlara....
Mehmet KAYALI
Yasal emeklilik sigortasının temel ilkesi; nüfusun bugün çalışmakta olan kesimi, artık çalışmamakta olan kesiminin emeklilik maaşlarını karşılar, yani çalışma hayatı boyunca ödenmiş olan emeklilik sigortası primleri, daha sonraki emekli maaşının ödeneceği bir sermaye birikimi oluşturmayıp, ödenen emeklilik sigortası primleri aracılığıyla emeklilik maaşı talebine hak kazanılır.
Almanya’da yasal emeklilikte ortalama emekli maaşı erkeklerde 963 avro, kadınlarda 502 avrodur. Danimarka’da erkek ve kadınlarda yaklaşık 765 avro, İsveç’te erkek ve kadınlarda yaklaşık 880 avro, İngiltere’de erkek ve kadınlarda yaklaşık 525 avro’dur. Türkiye’de emekli bir astsubay ise 405 avro (1.200,00 TL.) emekli maaşı almaktadır.
Almanya’da yeterli emekli gelirine sahip olmayan kişilere, temel ihtiyaçlarını karşılanmasına yönelik emekli maaşlarına ek olarak sosyal yardım uygulaması yapılmaktadır. Danimarka’da ise ihtiyaç tespitinin ardından bekârlar için en fazla yaklaşık 795 avroya ulaşabilen halk emekliliği zammı mevcuttur. İsveç’te ise çalışanlar ücretlerinin (küçük) bir kısmını, sermaye esasına dayalı bir emeklilik sistemine yatırmakla yükümlü tutulduklarından emekli maaşlarına ilave gelire sahiptirler. İngiltere’de ise yeterli emekli gelire sahip olmayanlara sosyal yardımlarla birlikte emeklilik kredisi olarak adlandırılan ve yalnız yaşayan emeklilere 173,35 paund, evli çiftlere ise 209,70 paund tutarında haftalık gelir garantisi verilmektedir. Türkiye’de ise emekli astsubaylar sosyal yardım, emeklilik kredisi, sermaye esaslı emekli geliri başta olmak üzere hiçbir ilave emekli gelirine sahip değildirler.
Yukarıda karşılaştırılan ülkeler ile astsubay emekli ikramiyesi ve OYAK (tamamlayıcı emeklilik) ikramiyesi dikkate alınmamıştır. Emekli maaşlarına ikramiyeler dahil edilmesi halinde Yoksulluk açığı daha da artmaktadır. Sonuç olarak Türkiye’de yaşayan bir emekli astsubay emekli olduğunda diğer ülkelere göre daha düşük ücret almaktadır.
(*) Yoksulluk Risk Oranı: Toplumdaki gelirler kesitinin %60’ının altında bir gelirle hayatını sürdürmek zorunda olan kişilerin oranını ifade eder.
(*) Yoksulluk Açığı: Yoksulluk riskiyle karşı karşıya olanların yoksulluk derecesini ifade eder. Yoksulluk riskine maruz olanların ortalama gelirinin yoksulluk sınırından ne kadar uzaksa, yoksulluk açığı o kadar fazladır.
Emeklilik hakkına sahip olmayan (yaşını bekleyen) ya da yetersiz ölçüde sahip olan (yaşını dolduran normal emekli) astsubayların temel maddi ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu değildir.
Ayrıca; toplumda resmi sigortaya ilave özel sigorta yaptırmış olan zenginler olması nedeniyle iki sınıfa bölme tehdidi içermektedir.
Emekli maaşlarının artışını 926 sayılı kanunda yapılacak değişiklikle tazminatlarla artırmak çokta mantıklı bir teori değildir. Üstelikte hiçbir akademik araştırma ve veriye dayanmamaktadır. Ülkemizde erkeklerin toplam yaşam ortalaması 72 olduğu bilinmeden yapılan kavram karmaşasıdır.
Kırılgan bir yapısı olan ülkemizde, 2012 yılında Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda çok kapsamlı yapılan değişiklikle emeklilik yaşının 65’e çıkartılması ileride emekli ücretlerinin de düşeceğinin göstergesidir.
İktidar tarafından günü kurtarmak amacıyla yapılan ama hiç bir zaman emeklinin ücretine yansımayan ücret artışları yerine ne yapılması gerekir?
Astsubaylarımızın;
Öncelikle OYAK’la birlikte ilave özel genel sağlık ve yaşam sigortası yaptırarak hem kendilerinin hemde ailelerinin geleceklerini garanti altına almaları, TEMAD sigortanın bu yönde çalışmalarının bulunduğunun bilinmesi,
TSK.lerince;
Astsubayların uzun süreli meslekte kalmaları yönünde teşvik ve iyileştirmelerin yapılmasının ülke menfaatleri gereğince önemli olduğunun bilinmesi,
İktidar tarafından;
Eğitime, meslek eğitimine ve meslekte ilerleme eğitimine yatırımlar yapılması,
Emeklilere yönelik sosyal yardımların yapılması,
Artan şirket ve servet gelirlerini kamusal emeklilik sigortasının finansmanına daha fazla dahil edilmesini,
Çalışma hayatının insanileştirilmesi,
Sermaye esasına dayalı emeklilik sisteminin uygulanmasına,
(*) Sermaye Esasına Dayalı Emeklilik : Emekli olacak kişiler, daha genç olan kuşağın onların menkul emeklilik değerlerini satın almasına muhtaçtırlar ki, emekliler bu gelirler sayesinde geçinebilsinler.
Saygılarımla,
30 Aralık 2013
Hamdi ÖYKE
TEMAD Beylikdüzü Şube Başkanı
Ve nihâyet
Salladıkca döküldü.
İki bölüm derken üç etdi...
30 seneden beri savsaklanan böyle çetrefil bir konuyu üç bölüme ancak sığdırabildim.
Biraz daha zorlasam peşrevi güreşinden uzun olacakdı.
Siz eğitim sevdâlılarına götürsün diye
Sâdece dökülenleri kâğıda ödünç verdim.
Karşılığında üçüncü bölümü aldım.
İyi bir anlaşma oldu zannımca.
Emekliassubaylar.org müdâvimleri bağışlasın beni.
Bologna Süreci ismiyle maruf işbu makâle tefrikamızı buraya kadar okumaya teveccüh edenleri de kutlarım.
Okuyanların bu tutumlarını, onların eğitime verdiği önemin bir ifâdesi olarak telâkki etmemde bilmem, mahsur var mıdır?
Eğitimden söz açıldığında kimse mangalda kül bırakmıyor.
Fakat eğitim konusunda yazdıklarımız gazeteci Sn. İlker DEMİR’i haklı çıkartacak kadar az rağbet görüyor.
Herkesin sızlandığı eğitim konusunda yazılan makâleler ne yazık ki kuşkonmaz cinsinden uçurulan zam haberinin nısfı kadar okuyucu cezbetmiyor.
Daha iyiyi, daha yükseği, daha çoğu talep etmenin bir tek şartı vardır muhterem meslekdaşlarım;
Bilgi, eğitim!...
Dolu bir cüzdan, isteyenin olsun!
Bana, dolu bir beyin verin!..
Beynim boş, cüzdanım dolu olacağına,
Cüzdanım boş, beynim dolu olsun...
Beynim dolarsa cüzdanım kendiliğinden dolar.
Ben, bunu istiyorum!
Câhil insanı sömürmek kolaydır.
Bilgisiz, eğitimsiz yaşamanın köle olmakdan ne farkı var, söyler misiniz?
Özlük haklarımızı tahakkuk ettirmek için herşeyi göze alıp her türlü faaliyeti yapmalıyız.
Evet, doğru...
Fakat bu hak arayışını bize yakışır bir tavır ve tutum içinde başlatıp azimle devam ettirmek ve istediğimiz neticeyi almanın yolu sâdece eğitimden geçiyor.
Bu sebeple özlük haklarımıza atfetdiğimiz önemden daha fazlasını astsubayların eğitimine vermeliyiz. Çünkü refahdan pay talep etmenin yolu tahsil düzeyimizin yükselmesinden geçer. Çağın icâp ettirdiği bilgiyle donanmış astsubayların hakkını almasını hiçbir kuvvet engelleyemez. Bu hakikatı unutmayalım.
Astsubaylara lisans tahsili verilmesini gerekceleriyle birlikde ortaya koyan meslekdaşlarımızın bugüne kadar irâd etdiği makâle silsilesine Aralık 2013 senesinde bir halka da biz ekliyoruz. Bu makâlenin dosyası, astsubayların lisans eğitimi başladığı güne kadar da açık kalacak.
İmdi gelelim sadede...
Bu iki ihtimâlden birisi yanlış olmak zorunda.
TSK Personel Kanun’unda astsubayı, “... subayın yardımcısı olarak görevlendirilen asker kişidir” diye tanımlıyorsun. “Yardımcı” ne demekdir? Gerekdiğinde, yardım etdiği kişinin yerini alacak kimse!.. Bir başka ifâdeyle, “görevli yerinde yok ise onun yapdığı bütün işi üstüne alıp lâyıkıyla ve kifâyetle yapacak kişi” demek.
Çanakkale Harbi’nde öyle olmadı mı? 26 ncı Piyâde Alayı, 3 üncü Tabur, 10 uncu Bölük, 1 inci Takım Komutanı astsubay çavuş Yahya’yı kahramanlaşdıran ve harbin neticesini Türk’ün lehine çeviren ölümüne vuruşmanın arkasında yatan hakikât ne idi? (bknz.)
Hekim, hekimdir; hemşire de hemşire... Hemşire, hekimin görevini yapamaz. Hekim de hemşirenin... Kâlp ameliyatının tam ortasında hekim “al bıçağı, ameliyata sen devam et!” diyorsa hemşireye, burada durup düşünmek lâzımdır.
İşde astsubayın subaya yardım etmesi konusu tam da böyledir. Bu örnekdeki gibi sınırları çizilmemiş bir içiçe girmişlik vardır. Astsubay dediğimiz asker kişi, hem kendi görevini yapıyor hem de subayın görevini yapmasını isteniyor.
Yapıyor da...
Peki subay, astsubayın yapdığını bilir mi? Yapar mı? Yapmak için Kanun çıkartılır mı?..
Hekim-hemşire arasındaki görev münâsebetinde vatandaşın canı söz konusudur.
Fakat subay-astsubay arasındaki görevlendirmede vatanın bekâsı, milletin namusu, hürriyeti ve istikbâli mevzu bahisdir.
Mevzu bahis olan vatan ise şâyet gerisi nedir, sayın subaylar?..
Genelkurmay Başkanlığı bugün itibariyle, 2 sene tahsil ile mezun etdiği astsubaydan 4 veya 8 sene tahsille mezun etdiği subayın yapdığının aynısını yapmasını beklemektedir.
Hem de yarı ücrete...
2 senelik eğitim verdiğin astsubay şâyet subayın yardımcısı olabiliyorsa;
Bu iki ihtimâlden sâdece birisi doğrudur. Bu suâle kim, ne cevap verebilir acap?
Bütün bu suallere ilâve olarak bir de astsubaylara hâlâ yapılan şu haksızlıklara bakalım;
Görevdeki haksızlıklar bir yana, yarım yüzyıldan beridir astsubaylar, bu çağdışı kast baskısı altında vatana hizmet ediyorlar. Astsubayın eğitim seviyesini yükseltmek istemeyenler, astsubaylardan daha çok bu memlekete kötülük ediyorlar. Astsubaya yapılan her kötülük, her haksızlığa en çok sevinenlerin düşmanlarımız olduğunu biz biliyoruz. Bu tavırlarıyla düşmanın safında yer tutan subaylar, bu sözümü kulaklarına küpe yapsınlar.
Yukarıda gördüğünüz her konu, başlı başına bir meslekdir. Her biri, birer ön lisans eğitimi gerekdirir.
Bir Sahil Güvenlik Astsubayı, herşeyden önce bir askerdir; saç, sakal traşı, elbise ütüsü, ayakkabı boyası. Ast-üst münâsebeti. TSK Personel Kanun’u, TSK İçhizmetleri Kanun’u, Askeri Cezâ Kanun’u ve yüzlerce askerî tâlimat, yönetmelik...
Sonra denizci; denizin kahrını çekmek, onunla baş etmek zâten başlı başına ayrı meslekdir.
Bu şartlar altında kendi mesleğini yapar. Askerî muhaberenin bütün inceliklerini en iyi şekilde bilip yapmakla mükellefdir. Ben muhabereciydim. İşde ben, tam 30 sene bunların hepsini birarada yapdım.
Bu üçüne ilâve olarak, dördüncü vazife olarak âsâyiş hizmetini icrâ eder. Denizde vuku bulan en basit bir kaçakcılık vak’asında bile 7-8 Bakanlığın görev alanına giren Kanun’larla uğraşır. Anayasa’dan tutun da bu ne kadar Kanun, Yönetmelik, Genelge var, hepsini bilmek ve doğru tatbik etmek zorundadır. Görevinin sadece bu kısmı bile mevzuata bir avukat kadar hâkim olmayı icab ettirir.
Astsubaydan başka görev tanımı bu kadar geniş ve karmaşık olan başka bir devlet memuru da bu memleketde yokdur.
Emir verip elleri gıçında âvâre âvâre dolanmaz. Binbir emek harcayıp hem evrakları, raporları hazırlar hem de yerine göre imzâlayıp işleme koyar. Bütün bu görevlerin bizzat icrâcısıdır. Sorumlu olduğu bölgesindeki muhtardan, kaymakama; polisden, savcısına kadar hepsiyle teşrik-i mesai yapar. Bunları yaparken, denizin ortasında tek başına, yapayalnızdır. Yardım alıp fikir danışacağı, yaz evlâdım, getir-götür evlâdım diye emirler üfüreceği hiç kimse yokdur. Bu dört mesleğe dair her şeyi kendisi bilmek ve Kanun’u en iyi şekilde tatbik etmek zorundadır. Bu durum, jandarma astsubayı meslekdaşlarımız için de aynen geçerlidir.
Bu sebeplerden dolayı bir Sahil Güvenlik Astsubayı, daha gemisine gitmeden, okuldan mezun olduğunun ertesi günü eğitim birliğine gönderilir. Eğitim birliğinde verilen eğitim, okulda aldığı eğitimden az değildir. Ve okulda bir kelime dahi bahsedilmeyen, öğretilmeyen konuları öğrenmek üzere tekâmül eğitimlerine başlar. İnsanın gücüne giden en kötüsü şey de emek harcayıp eğitim birliğinde aldığı bütün bu eğitimler tâbiri maruz görünüz, sağdıç emeği mesâbesindedir. Hiçbir akademik kıymeti yokdur.
Bunların hepsinden önemlisi, bakınız Atatürk ne dedi taa 1937 senesinde?
Kumandanlar, madunlarından daha âlim olmalıdır!
Yanlış mı?
Subay komutanlarımız,
Atatürk’ün bu vecizini unutdunuz mu yoksa?
Daha sayalım mı?..
T.C. Ordusu’nun astsubayının tahsil meselesine bugünün devlet adamları da Atatürk’ün gözüyle bakmaya mecburdur. Bugün verilecek karar, astsubayları ve Türk Ordu’sunun görev etkinliğini önümüzdeki 50 sene, belki de 100 sene boyunca derinden etkileyecek bir karardır.
Lise sonrası 1 senelik eğitimden 2 senelik ön lisans seviyesine yükseltimesi için astsubaylar tam çeyrek asır avutuldu. Ön lisansdan lisans düzeyine yükseltilmesi için bir 25 senesinin daha heder edilmesine astsubayların tahammülü yokdur. Bu hakikâtı herkes duysun!
Eğitim meselesi yap-boz tahtası değildir. Astsubayların tahsilinin lisans seviyesine yükseltilmesi için Türkiye’nin de imzâ atdığı Bologna Beyannâmesi’ni bu açıdan ele almaya ve iyi değerlendirmeye mecburuz. Bugün vereceğimiz karar önümüzdeki 50, hattâ 100 sene süresince astsubayların haketdiği eğitim ihtiyacını karşılabilmelidir. Çarenin adı da astsubaya mutlaka lisans düzeyinde eğitim vermekdir.
Jandarma Genel Komutanımız, kendince bir proje başlatmış. Demiş ki Bologna Süreci’ne girelim ve jandarma astsubaylarımızın eğitim seviyesini yükseltelim. Ve âmiri olan İçişleri Bakanını da bu sürece ikna etmiş.
Bel bağlayıp gündem etdiğin Bologna Süreci’nin özüne ve hedefine uygun davranıp astsubayların eğitim seviyesini lisans düzeyine çıkartman gerekiyor. Fakat sen bu gerçekleri göz ardı ediyorsun. Ön lisans eğitimi verip astsubaylara gene avara kasnak yapdırıyorsun.
Acı gerçek şu ki Bologna Süreci, Avrupa ülkelerinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitimi temel alan ve teşvik eden bir çalışmadır. Gâvur dediğimiz adamlar, kendi insanlarını en az lisans düzeyinde eğitmek için yırtınıyor. Elin gâvurunun ağzına bakıp ondan medet umuyorsun. Kapısına yüz sürüyorsun. Çâre dileniyorsun! Sürecini aldım, kabul etdim diyorsun. Fakat onların şart koşduğu lisans eğitimini inkâr ediyorsun.
Sen, senin yardımcın olan astsubayını gene ön lisans cenderesine hapsediyorsun!
Bunca cilâlı laflar, bunca tumturaklı, böylesi işgilli, bu kadar fırfırlı ve nâfile işgüzârlık niye?
Devletin bunca mesai, zamân ve parasını harcayıp da elde etdiğiniz ne var?
Ben söyleyeyim; kocaman bir hiç!
Bologna Beyannâme’sini imzâladın ve süreci JAMYO’da tatbik etdin, güzel!
Gıçını yırtıp dağdan odun getirdin,
Donunu gurutdu mu?..
Hayır!..
Devletin mesaisini harcadın,
Zamânını heder etdin,
İş yapdım deyip maaşını aldın,
İçini boşaltdığın Bologna Süreci’ni allayıp pulladın!
Bizi inandırabildin mi?
Hayır, inandıramadın...
Elde ne var?
Sıfır.
Başladığın yere geri döndün!..
Avrupa yapdı Bologna,
Bizim Jandarma yapdı kolonya...
Biz astsubaylara yapılan bu ahlâksız ayak oyunlarını görünce aklıma bir şiirinin sözleri takılıyor Kayahan’ın;
Ben, Anadolu çocuğuyum;
Biraz da deli dolu,
Kızdı mı dünyaya yakarca bakan,
Sevdi mi içinde ormanlar yanan,
Tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar,
Benim bu âleme aklım ermiyor.
..........
Ben, Anadolu çocuğuyum,
Yolum sevgiden geçer,
Kimsenin hakkını yemedim ki ben...
Anam der ki; “Oğul, elden gelen aş olmaz! O da vakdında gelmez!”
Ordu denen teşkilât, anamın dediği gibi; çayından çorbasına, iğnesinden ipliğine, nalından mıhına kadar her ihtiyacını kendisi tedârik etmek mecburiyetindedir. Öyle bir gün gelir ki muhtac olduğun bir mıhı, bir mermiyi, bir cıvatayı bulamazsan orduyu yürütemezsin. Dünyanın parasını ortaya dökersin de bir tek mıh, bir tek mermi bulamazsın. Bu acı tecrübeyi Türkiye’den daha fazla yaşayan başka devlet var mı dünyada? Hiç mi düşünmezsiniz?
Bu cümleden olmak üzere ordu denen teşkilâtın içinde, üniversitenin her bölümünden mezun olan kişilere ihtiyaç vardır.
Silah ve cebe hâne için durum böyle ise o silahı ve cebe hâneyi kullanacak ehil ve mahir askerlere olan ihtiyacı ne durumdadır?
Tek kelime ile çok daha mühim, çok daha yakıcıdır. Asker olmazsa silahı kim kullanacak?..
Devlet memuru olan başkanımız mı?..
Astsubayların meslekî hoşnutsuzluğunun başında gelen tahsil meselesi, çok kıymetli meslekdaşlarımızın en verimli çağlarında ordudan ayrılmalarının temel sebeplerinden birisidir.
Türkiye Cumhuriyeti Ordusuna daha faydalı olmak için kendi parasıyla okuduğu hâlde üniversitede aldığı tahsile uygun olarak ordu içinde görev bulamadığı için istifa eden subay ve astsubayın sayısını kim biliyor?
Kendi parasıyla okuyup diplomasını almış bir astsubaya, bir subaya aldığı tahsile uygun olarak askeriyede bir iş veremiyorsan yazıklar olsun sana? Ve derhâl boşalt oturduğun o koltuğu! Bunu yapacaklar elbet var bu memleketde.
Meslekdaşlarımızı son günlerde peşpeşe intihara sürükleyen amillerden birisi gene yetersiz tahsil meselesidir. Emir verdiği eratın tahsilinin kendisinden yüksek olduğunu gören bir astsubayın kendini bu mânevi buhrândan kurtarması kolay değildir.
Bütün bunlara bir de 30 senelik astsubaya teğmen maaşı revâ görülmesi bu kaçınılmaz intiharlara yol açmaktadır.
Rütbesi ne olursa olsun, senelerin emeğini ve devletin parasını harcayıp eğitdiğimiz bir askerin, millete en faydalı olacağı dönemde orduyu terketmesi en çok düşmanlarımızın işine yaramaktadır. Bunu artık görmeliyiz. Bu neticeye sebep olan salon şıkırdımları siyasetci ve subay tayfasını da düşmanlarımız ile aynı safda görüyoruz.
Kendi banka hesabının şifresini varana kadar her türlü mahrem bilgisini emânet etmekle iftihar etdiği kendi emir astsubayını, çaycısı ile kıyaslamak vefâsızlığını, çapsızlığını ve âcizliğini gösderen devlet memuru İkinci Başkan Yaşar beyin de bizden bir hecviyye alacağı var, haberi olsun!..
Genelkurmay Başkanlığı, binbir emek ve zahmet verip eğitdiği mensuplarına hak etdikleri kıymeti vermelidir. Maddî mânevî ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Devletin makâmı, şikâyet etme yeri değildir. Bilâkis şikâyete çâre bulma yeridir.
Ülkeyi bugün idare edenlerin, paramız, yok! Vereceğimiz bu kadar demeye hakları yokdur.
Askere hak etdiğini veremeyenlerin bu develete yapacağı tek iyilik vardır; şerefiyle derhâl istifa etmek!
Paranız yok ise darphaneyi bu akşam bir saat çalışdırırsınız. Ve ertesi sabah istediğiniz kadar paraya sahip olursunuz. Tomar tomar parayı basdırıp dünyanın en iyi silahlarını satın alabilirsiniz.
Tekâlif-i Milliye’yi bir kez daha tetkik ediniz. Üzerinden daha 100 bile sene geçmedi. İstiklâl Harbi’nin dönüm safhalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak için 7-8 Ağustos 1921'de yayınlandı. Başkomutan Mustafa Kemal’in Başkomutanlık Kanunu ile kendisine verilen yetkisini kullanarak yayınladığı "Millî Yükümlülük Emirler silsilesidir.”
Müstâkil 10 emirden mürekkep söz konusu Bakanlar Kurulu kararı ile ordu, sonradan ödenmek koşuluyla milletin elinde ne var ne yoksa nısfına cebren el koydu. 6 ıncı emrin 4 üncü maddesiyle de emre karşı gelenlerin Hıyânet-i Vataniyye Kanun’una muhalefetden yargılanması hükme bağlandı.
Böylece sâdece 2 ay gibi kısacık bir zamân zarfında istediği her şeyi tedârik etdi.
Fakat bir tek şeye el koyamamışdır. İnsana. Cephede düşman ile cenk edecek askeriniz yok ise dünyanın erzağı, cebe hânesi, topuna, tüfeğine sahip olsanız bile hiçbir ehemmiyeti, kıymeti yokdur.
Mustafa Kemal, bu karara istinâden milletin elinden çorap, don, göynek, çarık, nal, mıh, at, eşşek, tahıl, kazma, balta, çapa, tüfek vb. aldı...
Karşılık olarak da millete, Türk Milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini verdi.
Bugün başlasanız bile bir astsubayı, bir subayı eğitmek için en az 10-15 sene beklemeniz gerekir.
Merkez Bankasındaki bütün parayı ortaya koysanız tecrübeli bir tek subay, bir tek astsubay satın alamazsınız.
Çünkü subayın, astsubayın çarşısı, pazarı, piyasası yokdur!
Tarihden ders almak basiretli, akıllı, çaplı, cesur ve hamiyetperver insanların işidir muhterem yiğitlerim!..
Dürüst ve namuslu, cesur idarecilere bugün, her zamânkinden daha fazla muhtacız muhterem meslekdaşlarım. Haksız yere kesilen bir tek ağaç için hüngür hüngür ağlayan Atatürk gibi diğerkâm devlet adamlara bugün her zamândan daha fazla ihtiyacımız vardır. Bir yol yapımında bile Atatürk gibi 100 sene ilerisini dikkate alacak kadar basiretli düşünüp doğru karar verebilen idarecilere muhtacız.
Bu konuda söyleyecek sözleri varsa iletsinler. Biz de makâlemize ekleyelim.
Türkiye, Bologna Beyannâmesi’ni imzâladı. Ve şartlarını yerine getirmeyi taahhüt etdi.
Devletlerarası hukukta imzâ; devletin irâde, şeref ve nâmusudur.
Türkiye Cumhuriyeti adına Bologna Süreci’ne imzâ atan devlet memurları;
Süreci imzâlamakla irâdesini ortaya koydular.
Şimdi sıra icrââtda!
Süreci imzâlayan bu devlet adamları
Şâyet şerefli ve nâmuslu ise
Sözlerini tutmalıdır.
Astsubayların tahsilinin lisans düzeyine yüksetilmesi için Bologna Beyannâmesi;
Çok önemli bir belgedir,
Çok kıymetli bir fırsatdır.
Ortada böylesi kuvvetli deliller ve gerekceler var iken T.C. devletini bugün temsil edenler, Bologna Beyannâmesi aslına uygun olarak tatbik etmek zorundadır.
Eski Tüfek diyor ki;
Astsubaylar, gökde aradığını
Maalesef Bologna’da buldu...
Genelkurmay Başkanımızın biz astsubaylardan esirgediğini
Elin gâvuru gökden zilli zembille indirdi!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.