Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar -4-

manset

 

Ya nasip deyip akabinde

Ucu yemsiz oltamızı sarkıtdığımız 5802 sayılı Astsubay Kânun’unun ışıltılı sularında

Gezinmeye sabır ile devâm edeceğiz.

Fakat

Devriyemize kısa bir ihtiyaç molası verip

Bir sitemimi yolluyorum siz kıymetli müdâvimlere...

*  *  *

Top Saati

Yine geldi çatdı bilmem kaçıncı Dünya Ayaktopu Müsâbakası...

İşi gücü bırakdık

Gözümüzü Brezilya’ya çevirdik!

Oynayanı da

Ömründe ayağına hiç top değmeyeni de

Bir ay boyunca

Herkes top konuşacak

Her yer top kokacak.

Herkes top satacak

Herkes top alacak...

Memleketimin güzel insanları

Saatini maça göre ayarladı.

Yemek saati, topa göre

Uyuma saati, topa göre

Uyanma saati, topa göre

İftar saati olmasa da

Sahur saati, topa göre...

İş

Borç harç

Alış veriş

Fiş piriz...

Gezmeler tozmalar gene topa göre ayarlandı.

Kimisi

İşini gücünü başka günlere tehir etdi.

Harç bitmedi, yapı paydos da edilmedi

Fakat

Kimisi de

Maçlar bitesiye kadar çalışmamaya karar verdi.

Yurdumda

Nefesler tutuldu

12 Haziran-13 Temmuz 2014 tarihleri arasında

Herkes saatini topa göre ayarladı...

Meselenin tuhaf

Ve bir o kadar da acıklı tarafı ise

Bu kadar gürültüsü kopartılan bu ayaktopu yarışında

Memleketimiz Türkiye yok!..

*  *  *

image-01Portekiz ve 3F

Portekiz Coimbra Üniversitesi’nde iktisât profesörüyken 1928’de Mâliye Bakanlığına atandı. Bir fırsatını bulup 1933 senesinde iktidarı ele geçirdi. 1974 senesine kadar ülkesini zorbalıkla idâre etdi.

İktidarda kaldığı 40 sene boyunca Portekiz vatandaşlarını 3F kuralı ile yönetdiğini itiraf etdi; Fiesta, Fado, Futbol...

O’nun adı Antonio SALAZAR idi.

Fiesta; çok uluslu şirketlerin insanlara dayatdığı bitip tükenmek bilmeyen aşırı harcamalar ve eğlence düşkünlüğü demek idi. Bir başka ifadeyle isder kazan isder kazanma. Fakat mutlaka harca!..

Fado; hiçbir sanat değeri ve anlamı olmayan müziği anlatıyordu. Bizdeki arabesk müziğin diğer adı.

Futbolu ise anlatmaya değmez!

*  *  *

image-02İspanya ve 3F

Komşusu Portekiz’deki 3F mikrobu İspanya’ya da bulaşdı. Futbolun insanları yönlendirmede  çok etkili  bir araç olduğunu farkeden sâdece SALAZAR değildi.

İspanyol diktatör Franco da futbolun kitleleri yönlendirmede üstün gücüne inanan bir devlet adamıydı.

1939′da Demokratik Cumhuriyetin yıkılmasıyla sonuçlanan ve üç yıl süren İspanya İç Savaşı‘nda milliyetci güçlere önderlik etdi. Kazandığı iç savaşın ardından tam 36 yıl boyunca, hastalanıp 1975 yılında ölünceye kadar ülkesini zorbalıkla yönetdi.

Komşusu SALAZAR’dan daha büyük düşündü. O’na göre bütün stadyumlar birer “uyku tulumuydu” ve bu “uyku tulumları” ne kadar büyük olursa, içine o kadar çok insan atmak mümkün olabilecekdi. Bu sebepden dolayı hemen büyük stadlar yapılmasını emretti. 27 Ekim 1944′te, Banco Mercantil e Industrial’e talimat vererek, 80 bin kişilik Santiago Bernabeu inşaatını başlattı. 75.145 kişilik yapılan bu stad tam üç senede tamamlandı.

Fakat bu kadar büyük bir stad dahi O’na yetmedi. Daha büyük stad, daha büyük “uyku tulumu”, daha büyük “uyku tulumu” da “uyuyan daha çok insan” demekdi. 1954 yılında bu stad büyütdü ve tam 125.000 kişiyi uyutmaya başladı.

O’nun adı darbeci subay Francisco Franco idi.

Futbol ile oyalanan vatandaşlar böylece siyâsetden uzak tutuldu. Ve siyâsetciler ülkeyi kendi keyiflerine göre hovardaca idâre etmenin keyfini çıkardılar.

İnsanları futbol ile uyutup yöneten zihniyetler için stadlar birer “uyku tulumu” olarak kırklı ellili senelerde uzun süre hizmet etdi. Ve sancılı da olsa Avrupa, bu hastalıkdan yakın zamânda kurtuldu.

Fakat aynı dümen ve aynı tezgah benim memleketimde

İçinde yaşadığımız şu 2014 senesinde hâlâ hükmünü sürdürüyor.

Hem de Avrupa’dakinden çok daha şiddetli bir şekilde...

75.000 kişilik TT Arenayı yapdık, bitirdik çok şükür!

Bakalım bu stadı ne zaman 125.000’e çıkartacağız!..

*  *  *

Türkiye ve 3T

Fasişt diktatör SALAZAR Portekiz’i,

Darbeci subay FRANCO ise İspanya’yı 3F ile uyutdu, avutdu ve yönetdi; Futbol, Fiesta ve Fado...

Benim memleketim Türkiye’yi ise 3T ile uyutuyorlar; Top, Tütün ve Televizyon.

Dördüncü T olan Turgut da cabası...

*  *  *

Meş’ûm Meşin Yuvarlak Ve Türk Milleti!..

Topcu denen 22 dâne adam

Uzatmaları hâriç

Tam bir buçuk saat boyunca meşin bir yuvarlağın peşinden koşacak.

Bıyıklısından, bıyıksızından milyonlarca adam da

Kimisi evinde

Kimisi de köy meydanında, kahvehânede, çay bahçesinde, avluda, çardakda oturup

Bu topculara bakacak...

Âzad edilmek vaadiyle kölelerin

Arena denen meydanlarda

Birbirleriyle

Veya

Aslan ile ölümüne dövüşdürülmesi gibi vahşi bir oyun...

Baban bir yana

Git!

Dedene sor!

Ayaktopu nedir, bilmeden bu dünyadan geldi geçdi. Hiçbir şey de kaybetmedi.

Kölelerin arenada aslan ile dövüşdürülmesi biteli 500 sene oldu

Peki

Meşin yuvarlak uğruna bugün senin bu kadar kudurman niye?..

*  *  *

Nöbetden, teftişden, geçici görevden, tatbikatdan, fazla mesaiden, uçuşdan, dalışdan, seyirden fırsat bulup

Atmışsın kendini akşam eve yorgun argın

Hapur hupur şapur şupur kısa bir akşam yemeği faslından sonra

Etrâfındaki insanların daha gözlerinin içine bile bakmadan

Miskinler tekkesinin münzevi dervişi gibi

Soyutlayıp kendini

Soğuk, hissis, tatsız, kokusuz, cansız

İki buutlu camdan mamûl dünyaya hapsedip

Aptal kutusunun karşısındaki koltuğun üsdüne atıp kendini löngedenek

Patates gibi köskelmişsin.

Bardak bardak çay, ucuzundan hapaz hapaz çekirdek...

Tuzu kuru olanlar da çeşit çeşit kuruyemiş, tabak tabak meyveyi

Ölügötüne pambık deper gibi yolluyorsun peşpeşe mideye...

Gevurun sabun köpüğü dediği cinsden

Ucuz, ruhsuz, âdisinden, edepsizinden bitmez tükenmez televizyon dizileri, folimlerinin

Daha birisi bitmeden ötekini oynatıyorlar

Ya da

Dünyayı morfinleyen dana derisinden meşin bir yuvarlak...

Ve bunun etrafında

Eyyâmın bâhurunda

Gıçını büvelek böcüğü sokmuş deli danalardan da beter

Hasan Sabbah’ın afyonlanmış fedâileri gibi

Amaçsız bir şekilde oraya buraya koşuşduran topcular...

Televizyoncusu

Çenesi düşük, arsız, pişkin yorumcusu

Reklâmcısı

Şapkacısı

Çorapcısı

Atletcisi

Sucusu

Şemsiyecisi

Çekirdekcisi

Kurabiyecisi

Kokoreccisi

Köftecisi

Kesdânecisi

Kaşkolcusu...

Hepsi el birliği etmişler

Malı götürüyorlar.

İştahla söğüşlüyorlar seni be kardeşim!..

Hele bir de avuç dolusu para verip seyretmeye gitmişsen

Yandı gitdi gülüm keten halva!

Yiyorsun, yemek için para veriyorsun

İçiyorsun, içmek için para veriyorsun

İşiyorsun, işemek için gene para veriyorsun

Donuna kaçıra kaçıra helâ kuyruğunda beklemesi de cabadan.

Bacasız, dumansız sanayii buna derim ben!

Amigo, şetâretden lasdik top gibi zıp zıp zıplıyor. Bahşişler cebinden dışarı taşmış.

Menecerler mutlu, paraları avuç dolusuyla alıyorlar.

Her ne demekse teknik direktörler mes’ut! Niye olmasın ki? Torba torba kazanıyorlar.

Topcu dersen ağzı sevinçden ıhlara vadisi gibi olmuş! Alt dodağı yerde, öteki gökde. Çuval çuval götürüyor paraları...

İçmek için su,

Yemek için zeytin, pendir alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun

Çocuğuna süt alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun.

Temizlenmek için sabun alıyorsun yüzde 18 KDV ödüyorsun,

Fakat

Milyon dolarlar verip yerlisinden ecnebisinden topcu alıp-satıyorsun KDV yüzde sıfır!

Bu memlekete bu kadar kötülük yeter de artar bile...

Asgarî ücretin yarısını vergi olarak geri alan Çankaya’nın şişmanı Conisever Turgut ÖZAL

Milleti afyonlayıp mışıl mışıl uyutmalarının ödülü olarak

Topcuların aldıkları çuval dolusu paralardan bir tek kuruş vergi kesmedi.

Büyük Turgut’dan sonra o koltuğa oturan Başbakanların hepsi

Vatandaşları uyuşdurup oyalasınlar diye

Bu topculardan hâlâ tek guruş vergi almıyor, biliyor musun?

*  *  *

İyi kötü, az çok, Allah ne verdiyse doldurdukdan sonra mideni

Daha şükür Ya Rab! demeden

Kasılıp aptal kutusunun karşısına

Nefes nefes çekiyorsun ağulu boz dumanı içine...

Körpe çocuğunun tâze ciğerine duman doldurduğuna kör bakıp

Yarısını yukarıdan üfürüyorsun; ağızdan, burundan...

Diğer yarısını da

Aşağıdan dehliyorsun dışarı; dübürden!

Kokusu taaaa buralara kadar geldi

Cayır cayır

Yelleniyorsun mütemâdiyen be kardeşim...

*  *  *

Birinci T: Top

Kendi ülkesinde yiyecek ekmek bulamayan insan bozması yamyamlar

Senin ülkende top koşdurmak bahânesiyle

Malı götürüp

Senin memleketinin her türlü nimetinden doya doya nasiplenirken

Sen

Siftini siftini

Yutkunuyorsun sâdece...

Sen

Guruldayan midenin sesine sağır olurken

Ve

Okaaça Okaaça! diyerek onun kapısının önünde nefes tüketip

Dilenci edâsıyla bağırırken

Ya da

image-03Pascal, Pascal bizi diskoya götür! diye ucuz yalvarışlar haykırıp

Küçülüyorsun!

Saf olma!

Pascal seni diskoya niye götürsün?

O

Kimleri götüreceğini senden iyi biliyor...

Senin ülkendeki elin cibilliyetsiz gevuruna

 Sen, makbul insan muamelesi yaparken

Sen kendini

Kendi ülkende köle yerine koyduğunun farkında bile değilsin.

Yazık!..

Kendi yurdumuzda bile

Çoğu Türk dahi olmayan

Soysuz, sopsuz, sünnetsiz, meşrepsiz

Zencisinden, sarısından yamyamına kadar ne idiğü belli olmayan topcularmilyon

Dar alanda top yuvarlayıp

Senin sırtından servet kazanıyor.

Ayağına belki de bir kere dahi bile olsun top değmeyen

Sen

Ne yapıyorsun be yiğidim?

Gasıla gasıla gömülüp oturduğun gadife goltukda

Osdura osdura

Gooooooooooooooooooooooooooool!” diye bağırıp

Dübürünün damarı çatlayıncaya gadar gıçını yırtıyorsun!

Ya da

Pişmiş kelle gibi

Bu da mı gol değil, bu da mı gol değil diyerek

Dudulaşıyorsun!

Ayıp be garındaşım!

Yakışmıyor sana vallahi!

Aptal kutusuna bakmakla adam olunsaydı

Dünyadaki yekûn mahlûkâtın hepsi iki ayak üstünde yürür idi.

Top yuvarlayan hokkabazları seyretmekle gönenseydi Âdemoğlu

Dünyadaki bu rezilliği, şu sefâleti görmezdi gözlerimiz...

image-04Senin ağzını açarak, gıçını yırtarak bakdığın o Brezilya’da

Açlıkdan ölmemek için

Fırından bir dilim guru ekmek çalan beşinde, onundaki tâze çocukları

O memleketin kahraman(!) polisleri sokak ortasında köpek gibi öldürüp

O körpe cesetleri leş sürükler gibi yerde sürükleyip

Sonra da götürüp

Çöp niyetine çöp varillerine atıyor.

Gel!

Vazgeç gönüllü olarak morfinlenmekden!

Dur!

Ve düşün bir hele!

Ne yapdığını idrâk et artık!

Ayık be garındaşım!

Git!

Ufkunu nar kabuğu gibi patlatacak bir şey yap be yiğidim!..

Al!

Meselâ

Mutlaka bulursun

Ara!

Seni heyecanlandıracak, hislerini coşduracak bir kitap oku

Ruhunu besleyecek bir türkü, şarkı dinle

O kadar medenî cesâretin

Ve hele de mârifetin var ise

Bir müzik âleti çal veya türkü söyle!

Böyle yaparsan beni de çağır yanına

Meşk eyleyelim seninle!

Ya da

Her Astsubay sanatkârdır. Kendi mesleğinin ustasıdır.

Yalan mı?

Ne bileyim, sanatını konuşdur. Sana zevk verecek birşeyler yap. Mesleğinle ilgili bir şeyler icâd et. Edersin sen!..

Meselâ

Al eline kalemi

Birisine,

Söz temsil şu kelâmı dökdüren fakire

İki cümle karala...

En iyisi

Al gözünün bebeği eşini, çocuğunu karşına

Tut ellerini sımsıkıca...

Doya doya bak gözlerinin içine

Çocuk ol!

Onlarla birlikde, çocukluğunu yaşa.

Hanım ol!

Yemek pişir, ev süpür, çamaşır yıka eşin ile birlikde.

Hem de hergün yap bunları.

Top denen o mel’un meşin yuvarlağa aval aval bakmakdan daha eftâldir!

Bu gerçeği anla artık lutfen...

Çünkü

Onların elini tutabileceğin

Gözlerinin içine doya doya bakabileceğin günlerin sayılı be gardeşim!

*  *  *

İkinci T: Televizyon

Biz Türkler,

Dünyanın en çok televizyon seyreden ikinci milleti olduk.

Gözümüz aydın!..

Peki,

Düşündün mü hiç?

Niye böyle oldu?

Sen

En kıymetli sermâyen olan ömrünü, emeğini ve aklını

Aptal kutusu karşısında bedavadan öğütürken

Dünyada en fazla televizyon seyreden ülkenin insanları ne yapdı?

Ay’a ayak basdı...

Dünyayı istilâ etdi,

Gözüne kesdirdiği devletlerin iliğini kemiğini kanırta kanırta sömürüyor.

Bir okka mazota sen beş lira veriyorsun

Coni kendi eyâletinde

Sâdece 1 lira veriyor be can dostum.

Nüfusu, dünya nüfusunun sâdece yüzde beşi

Fakat

Dünyada üretilen mazotun tam dörtde birini onlar içiyor.

Bu da ediyor

Nüfusunun tam beş katı...

İşde sırf bundan dolayı

Sen kendi ülkende

Mazotu benzini damla damla kokluyorsun

Coni ise

Dört buçuk okka demek olan galon galon içiyor...

Dünyanın en çok televizyon seyreden o insanları

Şimdi de uzayı zapdetmeye çalışıyor!

Sen de

O’nun imâl etdiği televizyona bakıyorsun aval aval!

Elindeki telefon

Dizindeki bilgisayar

Kolundaki saat

Gözündeki gözlük

Cebindeki cıgara

Ayağındaki ayakkabı

Gıçındaki pontul...

Hepsini

Televizyona en çok bakan o insanlar yapdı?

Ve sana satdı...

Peki

Sen

Ne yapıyorsun?

Sen

Neredesin be garındaşım?

Oturduğun yer ahır sekisi,

Çığırdığın Istanbul türküsü...

*  *  *

Üçüncü T: Tütün

Daha şunun şurasında 30 sene evvel Türkiye

Dünyanın en iyi tütününü üretiyordu.

Türk tütünü içmek Avrupalılar için bir övünç ve itibar meselesi idi.

Bir gün

Turgut ÖZAL denen bir adam geldi bu topraklara

Gerdanı boyundan uzun bu götlü göbekli adam

Türk çiftcisine tütün ekmeyi yasakladı.

Toprak bizim, tohum bizim, güneş bizim, su bizim, çiftci bizim.

Elin gıçı boklu gevurunun emrine boyun eğen Turgut denen insan ucubesi adam

Tütün ekmeyi yasakladı kendi memleketimizde.

Dünyanın en iyi tütününü üreten insanımız

Artık dünyanın öbür ucundan,

Dünyanın en kötü, en zehirli, en çok kanser yapan tütününü Coni’den satın alıyor!sigara

Üsdelik çil çil yeşilleri tomar tomar vererek...

Gıçınıza gınayı yakın gaaari!..

Önce

Seni kanser yapacak cıgarayı satıyor sana

Sonra da

Kanser ilacını...

image-05Coni’nin yapıp satdığı cıgaraya para veriyorsun

Tam 20 milyar lira...

İçiyorsun, kanser oluyorsun.

Tedâvi olmak için ilaç satın alıp gene para veriyorsun

Tam 12 milyar lira.

Cem’an yekûnu eder 32 milyar lira...

Senin kendi askerine bir senede verdiğin paradan

Çok daha fazlasını

Sen

Önce cıgara içip kanser olmak için

Sonra da ilaç almak için

Coni’nin avucuna döküyorsun.

Askerine 20 milyar lira veriyorsun

Fakat

Cıgara ve ilaç için

Coni’ye her sene 32 milyar lira veriyorsun.

Adam cıgarayı kendi icâd etdi.

Fakat artık kendisi içmiyor.

Dünyanın en çok televizyon seyreden insanları

Aynı zamânda dünyanın en zengin memleketi oldu.

Biliyor musun be garındaşım?

Ya sen?

Sen ne yapıyorsun?

Ne ile meşgulsun?

Ey Türk Milleti?..

*  *  *

Cebinde Asubay kimliği taşıyan yiğit meslekdaşlarıma sesleniyorum!

Bilmem kaçıncısı oynanan Dünya Top Yarışmasında

O meşin topun peşinde koşduran milyar liralık ecnebî topcuları seyretmek için ayırdığınız zamânın

Sâdece yarısını

Bu makâleyi okumak için ayırmaya mecbursunuz.

Şu mübârek Ramazân-ı Şerifde

Göz nuru döküp

Eyyâmın bâhurunda kurdeşen olmak bahasına

Asubay haklarını gasp etmek için çevirilen orostopollukları ortaya çıkartan er kişi olarak

Sizden bunu istemeye hakkım var.

Sizi, bu hususda

Önce

Yüce Rabbime

Sonra da

Kendi temiz, sağlam vicdânınıza havâle ediyorum!..

*  *  *

Siz can dostlarımıza şunu imdiden hatırlatalım

Bilesiniz ki

Turpun en irisi

Makâlemizin beşinci ve son bölümünde!..

*  *  *

Sitem dolu işbu girizgâhdan sonra

İmdi girelim mevzumuza...

Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar levhası altında ictimâ eylediğimiz 5 bölümlük işbu makâlemizin

Birinci bölümünde;

  • 5802 sayılı ve 1951 tevellütlü Astsubay Kânun’u Meclis’de müzâkere edilirken “Gedikli Erbaş” dedikleri askerlerden bir kişiyi dahi kimsenin Meclis’deki toplantıya davet etmediğini açıkladık.

İkinci bölümünde;

  • “Astsubay” kelimesinin, askerî mevzuâtımıza ilk defâ duhûl eylemesini teşrih etdik.

Üçüncü bölümünde;

  • “Astsubay” kelimesine ‘s’ ve ‘t’ harflerinin ilâve edilmesi için döndürülen orostopolluk çarkını ve
  • Bugün “Astsubay” olarak bilinen biz asker kişileri nitelemek için “Assubay” kelimesinin askerî mevzuâtımızda hiçbir zaman kullanılmadığını cümle âleme ilân etdik.

Şu anda okuduğunuz dördüncü bölümünde ise;

  • Bu Kanun ile astsubayların 2 sene eğitim almaları şartına çerâğ tutacağız.

*  *  *

Genelkurmay Başkanımız Orgeneral M. Nuri YAMUT

1950 senesinde ‘Gedikli Zâbitliği’ elinden aldığı askerlere

Kuvvetli bir dirsek atıp

İki sınıf birden aşağıya itekledi ve ‘Gedikli Erbaş’ yapdı.

Daha bir sene bile dolmamışdı ki yapdığı kânun tam anlamıyla dibe vurdu. Ordunun asıl yükünü çeken orta sınıf askerliğe hiç rağbet eden olmadı. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadı. Kendilerini akıllı, Türk gençlerini ahmak zanneden goca gıçlı gomutanlarımız rezil rüsvâ oldu. Ordumuzu değil fakat önce zevâhiri, sonra da kendi koltuklarını kurtarmak için alelâcele bir kânun hazırladılar.

Bir günde iki sınıf aşağı itekleyip Gedikli Erbaşlığa tenzil etdikleri askerleri

Bu kez de ikrâh ederek bir sınıf yukarı çekdiler.

Gedikli Erbaşlara 1951 senesinde bu kez de “Astsubay” unvanı verdiler.

İki geri, bir ileri...

Bu değişim-dönüşüm-başkalaşım sürecini evvelki bölümlerde açıkladık.

image-06Coni’nın aklıyla hareket eden omuzu püsküllü NATO’cu gomutanlarımız

Bakdılar ki bu yapdıklarıyla aslında sıçıp sıvamışlar! Daha bir sene bile geçmeden orduyu bitirdiler. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadılar. Sokaklarda bir tellâl çağırtmadıkları kaldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral M. Nuri YAMUT’un başını çekdiği bu sünepe subaylar güruhu zevâhiri kurtarmak için bu kez başka bir tezgah çevirdiler. Gedikli Erbaş Kânun’unu yalayıp boyayıp parlatdılar. Astsubay Kânun’u adı altında cilâlı bir ambalaj ile tekrar piyasaya sürdüler.

Yapdığı bu doldur-boşalt; yap-boz; indir-bindir tezgahıyla Orgeneral M. Nuri YAMUT, bugün Astsubay denen asker kişilere Cumhuriyet tarihinin en büyük kötülüğünü yapdı. Tarih bu hakikâtı bugün farketdi ve böylece kayıt etdi.

Gedikli Erbaşlar’ 1951 senesinde ‘Astsubaylığa’ terfi(!) etdirildi.

Ve

Bu kânun ile aynı zamânda Astsubay denilen asker kişilere 2 sene eğitim verilmesi de hüküm altına alındı.

Bizim bu bölümde asıl mürekkep damlatmak istediğimiz mesele işde budur can dostlarım. Bu cümleden olmak üzere, Astsubay Kânun’u ile Astsubaylara verilecek iki senelik eğitim aşağıdaki madde ile hüküm altına alındı.

Bu hüküm ile T.C. devleti, Astsubay unvanı verdiği askerlere iki sene eğitim vereceğini taahhüt ve beyân etdi.

image-07 

image-081956 neşetli Jandarma Astsubay Sayın Mehmet KAYALI

Kânun’un bu hükmü mubicince

1953 senesinde intisâb etdiği Jandarma Astsubay Sınıf Okulunda

1 senesi ihtisâs eğitimi olmak üzere

Toplam olarak 3 sene tahsil aldıkdan sonra

1956 senesinde Jandarma Astsubay Onbaşı rütbesiyle mezun olan ilk Astsubaylarımızdandır.

Devlet idâresinin üzerine çöreklenen NATO’cu mamacı subay güruhunun adâleti bakınız  o tarihlerde nasıl tecelli etdi;

  • Necdet ÖZEL Harbiyede 2 sene okudu Subay oldu.(bknz.)

image-09Fakat

  • Mehmet KAYALI Sınıf Okulunda 3 sene okudu Astsubay oldu!..

Gel de

Hayıra yor bu rüyâyı!..

*  *  *

O tarihe kadar 1 sene olan eski unvanıyla Gedikli Erbaş, yeni unvanıyla Astsubay olan askerlerin eğitim süresi 2 seneye çıkartıldı çıkartılmasına da...

Bu kez de başka bir yasak duvarı örüldü Astsubayların burnunun dibine.

Astsubay Kânun’unun 23 üncü maddesine sıkışdırılan tek cümlelik bir hüküm ile

Astsubayların yüksek tahsil görmesi yasaklandı.

  • Genelkurmay Başkanı Org. M. Nuri YAMUT Astsubaya 2 senelik tahsil adı altında yeni bir hak verdi.
  • Fakat bu hak mukâbilinde yüksek tahsil hakkını Astsubayın elinde peşin olarak geri aldı.

Nasıl?

Bir şey veriyorsan

Karşılığında muhakkak bir şey almalısın!

Tam bir beyaz adam-kızılderili pazarlığı değil mi?

*  *  *

Tarihden Bir Nefes; Beyaz Adam - Kızılderili Pazarlığı

image-10 

Peki

Nedir beyaz adam-kızılderili pazarlığı?

Duydunuz mu?

Bugün değil Nii York,

Coni’nin memleketinin en değerli bölgesi olan Manhattan adasını

Amerika kıtasını istilâ eden Avrupalı beyaz adam

O vakitlerde o adanın sahibi olan Lenape kızılderili reisinden

Kaç paraya satın aldı biliyor musunuz?

Sâdece 60 Gulden’e...

 60 Gulden’in bugünkü karşılığı ise

Sâdece 24 Coni Doları...

Üsdelik Beyaz adam

Ucunu gösderdiği Gulden’leri kızılderiliye vermedi.

Para yerine incik-cincik-boncuk ve dahi

Bir kaç şişe de ateş suyu verdi. Hepsi o kadar.

Karşılığında ise

Binlerce seneden beridir kızılderili atalarının yaşadığı bu adayı kızılderili reisinin elinden aldı.

Biliyor musunuz?

Bugün bu adada yaşayan insanların sâdece yüzde yarımı kızılderili...

Öldürmek için masraf edip bomba atmaya ne hâcet var!

Utanması olmayanlar için

Şeref, namus ve haysiyet fukarası olanlar için

İnsanları kandırmanın bedeli sıfır lira nasıl olsa...

Peki

Bu kıssanın konumuz ile bağlantısı nedir?

Gedikli Erbaşlıkdan Astsubaylığa terfi(!) ettirilen asker kişilere

Orgeneral M. Nuri YAMUT’un yapdığı da

İşde tam burada olduğu gibi ahlâksız bir pazarlıkdan ibâret.

İşde, Astsubaylara kendi parasıyla bile olsa yüksek tahsili yasaklayan kânun maddesi.

image-11 

Astsubay Kânun’u madde 23 ile yukarıda mezkur “Astsubaylar hakkında uygulanacak” hüküm,

Aşağıda gördüğünüz “yüksek tahsil” yasağı idi.

image-12 

Genelkurmay Başkanımız

Subaylara serbest

Fakat

Astsubaylara yassak etdiği yüksek tahsil meselesinin bir yerlerden patlak vereceğini sezmişdi.

Hiçbir Kânun’unun Anayasa’nın üzerinde olamayacağını bilen

Ve yüksek tahsil yapmanın faziletine inanıp yola çıkan Astsubaylar olacakdı elbet.

Tıpkı Subayların yapdığı gibi

Tıbbıyeden doktor

Fakülteden mühendis

Ya da

Subayların mezun olduğu mülkiyeden hukuk diplomasını alıp gelen Astsubayların

Genelkurmayın kapısına dayanacağını biliyordu.

İşde bu neticeyi bekleyen subaylarımız tedbiri taa başından aldılar.

Tıpkı düşman mevzilerinin önüne hendek kazıp mayın döşeyip

Bir de dikenli tel çeker gibi

Yüksek tahsil yapan Astsubayların önüne de hemen bir mânia koydular.

Üsdelik 1951’de 2 seneye yükseltilen Astsubayların tahsil süresini

27 Mayıs’ın darbeci subayları 1964 senesinde tekrar 1 seneye düşürdü.

Ben de 1 senelik eğitim veren Deniz Astsubay Sınıf Okulundan mezun olan bir Astsubayım.

Kıymetli meslekdaşım Sayın Aydın KULAK,

Subay darbeleri Astsubayları iki kere vurmuşdur diyorsa

İşde bunun en güzel örneklerinden birisi de

Eğitim konusunda Astsubaylara vurulan darbelerdir.

*  *  *

Genelkurmay Başkanımız

image-13Astsubay denen asker kişilere

Kendi parası ile yüksek tahsil yapmayı 1951 senesinde yasaklar iken

Bu arada subaylarımız ne yapıyordu?

Elleri şeker, dilleri lokum mu eziyordu?

Sağ tarafınızda temâşa etdiğiniz sararıp solmuş siyah beyaz resim çerçevesine sıkışıp kalmış

Genelkurmay Başkanımız

Orgeneral M. Kâzım ORBAY’ın 1945 senesinde kabul etdirdiği aşağıda gördüğünüz Kânun ile

Subaylarımız;

  • Hem devletden maaş alıyorlar
  • Hem karargâhda fiilen(!) hizmet görüyorlar
  • Hem de “uzmanlık ve görgüsünü arttırmak” üzere kendi nam ve hesaplarına üniversitede tahsil yapıyorlardı.

image-14Harp okulu mezunu olan hâkim kisveli Abdullah Bey,

İşde bu kânun’un bir mahsulü olarak

Bugün  Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığı koltuğunda sanatını icrâ eyliyor. (bknz.)

image-15 

*  *  *

Genelkurmay Başkanımızın kabul etdirdiği yukarıda gördüğünüz kânun’un “Geçici maddesiyle

Subaylara

  • Hem yüksek tahsil hakkı verildi
  • Hem uzmanlık ve görgüsünü artırmasına imkân verildi
  • Hem de tahsilleri karşılığında “sınıf değiştirme hakkı” ikrâm edildi.

Genelkurmay Başkanımızın verebileceği başka haklar olsa onu da verecekdi subaylarına. Fakat o kötü canından gayrı verebileceği başka bir şeyi de kalmamışdı aslında...

image-16

Fakat sıra Astsubay denen askerlere gelince

  • Hem yüksek tahsili yasakladılar
  • Hem de Subaylar ile aynı fakülteden bile olsa aldığı diplomalarının hiçbir işe yaramayacağını daha 1967 senesinde ilân etdiler.

image-17

Asubayların hâriç tutulduğu 24 üncü maddenin yukarıda gördüğünüz (d) fıkrası

Hemen onun üsdündeki kânun maddesiydi.

Tefsir edelim bu ifadeyi;

Subaya serbest,

Asubaya yasak!

*  *  *image-18

Bu hakkını kullanmak için pusuda bekleyen

Harbiyeli Abdullah,

Devletin parasıyla okuyup mülkiyeden mezun oldu.

MYO’lu Abdullah da okuyup aynı mülkiyeden diploma aldı.

Üsdelik kendi parasıyla okuyup mezun oldu...

Genelkurmay Başkanımız;

  • Harbiyeli Avukat Abdullah’ı Askerî Yüksek İdâre Mahkemesinin başına oturtdu.
  • MYO’lu Avukat Abdullah’ı ise kışlaya tâlime yolladı…

*  *  *

İnsanız ya!

Dayanılmaz bir öğrenme isteği var içimizde.

Her şeyi öğrenmek isteyenler kahrından ölmeyi göze alabilmeli.

Ben de

Ölmek yerine

Öğrenmeyi tercih etdim.

Bu saik ile

Def çalıp ayı oynatır gibi

Raksetdirdim ucu gara galemi

Ak gerdanlı kâğıdın üstünde...

Ve

Merak buyurup öğrenmek için

Bir sual yolladım Necdet beye.

Dedim ki;

Türk Silahlı Kuvvetlerinde;
  1. Aslî görevinden muaf tutularak subaylara kendi nam ve hesabına yüksek öğrenim yapma imkânı verilmiş midir?
  2. Bu imkân verilmiş ise;
    a.Hangi tarihler arasında verilmişdir?
    b.Her bir subaya kaç sene verilmişdir? 20.07.2013.

4 aydan ziyâde bir süre düşündü

Ve sonra

Şöyle bir cevâp gönderdi  sayın gomutanımız.

601 282 sayılı BİMER Müracaatı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.)

11 Kasım 2013, 9:56 AM

To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi edinme Hakkı Kanunu’nun “Kurum İçi Düzenlemeler” başlıklı 25’inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.

Erinmeyip açıp bakdım

Yukarıda tarassut eylediğiniz Bilgi Edinme Kânun’u madde 25 şöyle diyor;

kurumiciSucukcu Necdet beyin

Geven otu geveler gibi ağzında gevelediği cevâbını özetler isek şöyle dedi bana;

Devletin parasıyla kaç dâne subaya kaç sene yüksek tahsil hakkı vereceğimi ben bilirim.

Sen Asubaysın, böyle işlere burnunu sokma! Haydi bakayım, sen kışlada talime; Uygun adım! Marş, marş!..

Böylesi basit ve mâsum bir suale dahi cevâp veremiyorsa

Demek ki

Subaylara devletin parası ile ikrâm edilen yüksek tahsil hakkında

Karargâhda arz-ı endâm eyleyen gomutanlarımızdan

Bâzılarının gıçı çakıldak dolu...

*  *  *

Şâyet

Biz, bir aile isek

Çünkü

Gomutanlarımız böyle diyorlar ise

Ve bu ailenin iki efrâdı subay ve asubaylar ise

Ve şâyet subaylar hem devletten maaş alıp hem de kendi namlarına yüksek tahsil yapıyorlar ise

Ailenin öteki ferdi olan Asubaylara kendi parasıyla yüksek tahsil yapmayı tam 50 sene boyunca niçin yasakladınız?

Bugün şâyet birileri hâlâ “biz bir aileyiz!” diyorsa

Bu Kânunlara ve yapılan bu haksızlıklara bakıp

Söylediğini bir kez daha düşünsün!..

Bu Kânunlar ilgâ edildi. Bugün artık Asubaylara yüksek tahsil yasağı yokdur diyebilirsiniz.

Bu kısmen de olsa doğru da

Ben hâlâ bana 30 sene evvel yapılan haksızlığın acısını çekiyorum. Ben hâlâ bu Kânunların mağduruyum.

Mânevî mağduriyetimi kimse ödeyemez. Onu Allah’a havâle etdim.

İntibâkların Seyir Defteri tabelalı makâlemizde teşhir etdik.

Muvazzaflar bir yana

Emekli her Asubay meslekdaşımızın ayrı, farklı ve yürek yakan mağduriyeti var.

Hangisine sorsan uğradığı başka bir haksızlıkdan bahsediyor.

Neredeyse hergün yeni bir haksızlığın örtüsünü kaldırıyoruz.

Bok çukuru gibi karışdırdıkca insanın burnunun direğini kıran yeni kokular yayılıyor ortalığa

Hepsinin uğradığı haksızlık, maruz kaldığı hukuksuzluk elvan çeşit.

Çünkü özlük hakları bakımından Asubayların bugünkü durumu yamalı bohçadan kötüdür.

Peki bu maddî mağduriyetimizi bir nebze de olsa telâfi etmek için

Bugünkü subay gomutanlarımız ne yapıyorlar?..

Bugüne kadar bilerek ve isdereyek yapmadıkları

Bugünden sonra yapmayacaklarının habercisidir bizce...

Biz alırsak, o başka!..

*  *  *

Türkiye’de ilk Meslek Yüksek Okulları 1975 senesinde eğitime başladı. Bu cümleden olmak üzere Sayın Ersen GÜRPINAR, Urfa Meslek Yüksek Okulu 1979 senesi mezunlarındandır.

Lise mezunu gençlerimiz 2002 senesine kadar 1 senelik eğitim aldıktan sonra Asubay nasbediliyorlar idi.

Asubay Sınıf Okullarının ismi Nisan 2002 senesinde Astsubay Meslek Yüksek Okulu (AMYO) olarak değiştirildi ve,

Tahsil süresi de 2 seneye yükseltildi.

Ve 2 senelik eğitime ancak 2003 senesinde başlayabildiler.

Hem de YÖK’den tam 28 sene sonra.

Asubayların tahsil seviyesini 2 seneye yükseltmekle matah bir iş yapdığı zehâbına kapılan Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey dönüp 1951 senesine bir baksa!

image-19 

Ve o tarihlerde bile Asubayın eğitim süresinin 2 sene olduğunu görse kendisini nasıl hisseder?

Tam 51 sene kovaladıkdan sonra yakaladığı etli kıl yumağının

Aslında kendi kuyruğu olduğunu fark eden köpek kıssasını hatırlar mı acap?..

*  *  *

Konu,

O saate kadar Gedikli Erbaş denilen ve Kânun kabul edildikten sonra “Astsubay” unvanı verilen asker kişiler.

Fakat Kânun hakkındaki görüşmelere sâdece vekiller ve emekli subaylar iştirâk etdi.

Kendileri hakkında Kânun kabul edilirken Gedikli Erbaş denilen bu askerlerden bir tek kişiyi Meclise çağırmadılar. Meclisdeki bu toplantıya iştirak eden vekillerden hiçbirisi de bu askerlerin derdini, isteğini, itirazını kendi ağzından dinlemeyi akıl edemedi. Emekli bir hâkim subayın verdiği yalan bilgiye istinâden Asubay sınıfını teşkil etdiler.

Yeni teşekkül etdikleri Asubaylık sınıfının bir rütbesi için

Komisyondaki konuşması esnâsında

Deniz Kuvvetlerinden emekli subay Rifat ÖZDEŞ

Pîr olmadan aşka geldi ve

Şöyle dedi;

(Başgedikli) unvanı yeni kanunla (kıdemli başçavuş) oluyor. Bunun mânevi zevki çok büyüktür arkadaşlar!

Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yeni bir Kânun yapmış. Eski Kânun’da “Başgedikli” dediğin asker kişilere yeni Kânun’da “Kıdemli başçavuş” diyeceksin!..

Ve yapdığın bu tenzil-i rütbe ile iftihar edeceksin!..

Öyle mi, emekli subay Rifat ÖZDEŞ?..

Sayın Ersen GÜRPINAR’ın deyişiyle

Kıdemli Başçavuş kadar daş düşsün senin başına inşallah!..

*  *  *

Dünyanın gelmiş geçmiş en aptal kadını olarak gösterilen Fransa kraliçesi Mari Antuvanet,

Yiyecek bir dilim kuru ekmeği olmadığı için sokağa dökülüp isyân eden kendi vatandaşlarına

Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dedi.image-21

Ve sarfetdiği bu sözüyle Mari Antuvanet

Dünyanın en aptal kraliçesi unvanını aldı.

Kendisi subay olduğu hâlde paldımı aşarak

Astsubay sınıfı hakkında sarfetdiği bu edepsiz, saygısız ve

Bu pişkin sözüyle Rifat ÖZDEŞ

Türk Ordusunun en aptal denizci subayı unvanını aldı!..

*  *  *

Makâlemizin şu ana kadar okuduğunuz dördüncü bölümünde

5802 sayılı ve

1951 tarihli Astsubay Kânun’u ile

Asubay unvanı verdikleri biz asker kişilere

Genelkurmay Başkanı Orgeneral M.Nuri YAMUT’un yapdığı orostopolluğu

Şöyle özetleyebiliriz.

  • Astsubay Kânun’u ile Asubayların tahsil düzeyi 2 seneye yükseltildi.
  • Bunun karşılığında Asubaylara yüksek tahsil yasağı konuldu.
  • Üsdelik 2 seneye yükseltdikleri tahsil süresini 60 darbesini yapan subaylar 1964 senesinde tekrar 1 seneye tenzil etdi.
  • Aynı kânun ile Asubayların belli bir görev süresinden sonra Subaylığa yükseltilmeleri hüküm altına alındı.
  • Fakat bu konuyu tatbikata koymak için gereken iç düzenlemeyi yapmadı. Bu kânun ile Asubaylara verilen Subaylığa yükselmek hakkı kâğıt üzerinde kaldı.
  • Erbaş sınıfına ait olan rütbeleri aynı kânun ile Asubay sınıfına yükledi.
  • Rütbelerini daha belirgin hâle getirdikleri Subay sınıfını daha mesafeli ve müstâkil bir yapıya kavuşdurdu.

Şimdi

Parmaklarımızla bir hesap yapsak

5802 sayılı Astsubay Kânun’u ile

Asubayların kazandıklarını ve kaybetdiklerini teker teker yazsak

Ve

Mahsuplaşsak!

Söyleyiniz bakalım yiğit yârenler!

Mütebâki nedir?

Bu kânundan kârlı çıkan kim?

Asubaylar mı?

Subaylar mı?

 brove

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

(***  Devâm edecek)

Kaynakca beşinci ve son bölümdedir.

Okumak için resimleri tıklayınız!

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -1-

manset

 

 

 

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -2-

manset

 

 

 

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -3-

manset

 

 

 

Ögeyi Oylayın
(22 oy)
Son Düzenlenme Çarşamba, 03 Ekim 2018 00:52

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ