GEDİKLİ ZABİTLİKTEN ASSUBAYLIĞA UZUN İNCE BİR YOL (2)

gedikli-zabit-2

GEDİKLİ  ZABİTLİĞİN YAPISI

Gedikli Zabitlik yapısı bu dönemde de yine iki kısımdan oluşmuştur. Bunlardan birincisi Gedikli Küçük Zabitlik müessesesidir. Gedikli Küçük Zabit Mekteplerinden mezun olanlar, kanunda belirtildiği şekilde göreve başlayarak, sırasıyla her biri üç yıl olan Gedikli Onbaşı, Gedikli Çavuş ve Gedikli Başçavuş rütbelerinde görev yaparak, mesleki bilgi, görgü  ve deneyimlerini geliştirirler.

İkinci Müessese ise Gedikli Küçük Zabitliğin devamı niteliğinde olan ve onların üstünde bir hiyerarşik mevki olan Gedikli Zabitliktir. Yani Gedikli Küçük Zabitlerin başarılı olanların yükselebileceği bir askeri kariyer basamağıdır. Gedikli Başçavuş rütbesindeki görevini de başarıyla ikmal edenler, üstlerinin uygun görmesi halinde Gedikli Zabitliğe yükselebilirler.

Gedikli Zabit yapılanması şu  üç rütbe basamağından oluşur: Üçüncü Sınıf Gedikli, İkinci Sınıf Gedikli ve Birinci Sınıf Gedikli. Sadece Birinci Sınıf Gedikli, Teğmen (Mülazım)  ile Asteğmen (Mühendis) rütbe aralığında konumlandırılmış, diğer iki rütbe ise Asteğmen’den (Mühendis) daha kıdemsiz olarak yapılandırılmıştı. Gedikli Zabitlere hitap şekli ise genel olarak isminin sonuna “Efendi” sözcüğünün eklenmesi şeklindeydi. “Telsiz Telgraf Birinci Sınıf Gediklisi Salih Efendi” şeklinde bir uzun ünvan tanımı kullanılıyordu.

GEDİKLİ  ZABİTLERDE KIYAFET

1924-Dz_Assb

Gedikli zabitler, subaylarda olduğu gibi kışlık elbise olarak baruti çuha kumaştan siyah, yazlık elbise olarak keten kumaştan beyaz elbise giymişlerdir. Subaylardan farklı olarak, rütbe ve meslek işaretleri  omuz ile dirsek arasına isabet eden sol pazı kısmında bulunmuştur. Kışlık ceket, kalçayı örtecek uzunlukta, çift önlü olup, her sırada dörderden sekiz düğme bulunmuştur. Ceketin yan ve sol göğüs cepleri kapaksız olarak dikilmiştir. Ceketin arka kısmının alt tarafında yırtmaçlar yer almıştır. Ceketin içine poplin kumaştan beyaz gömlek giyilmiş ve siyah düz boyunbağı bağlanmıştır. Rütbe işaretleri sarı sırmadan yapılmış, üzerine de meslek işaretleri işlenmiştir.

Beyaz elbiseleri ise kapalı yaka ve tek önlü olmuştur. Ceketin yalnız göğüs kısmında birer kapaksız cep bulunmuştur. Başa ise siyah püsküllü kırmızı  fes giyilmiştir.

Gedikli Küçük Zabit kıyafetleri setre, kaput, günlük siyah ve beyaz elbiseden oluşmuştur. O dönemin uygulamaları gereğince, erlerde olduğu gibi siyah ve beyaz elbise olarak baştan geçme gömlek şeklinde bir kıyafet kullanılmıştır. Bu gömleğin yakasına mavi kumaştan yapılmış bir palet takılmıştır. Paletin kenarlarında birbirine paralel olarak dikilmiş üç beyaz şerit bulunmuştur. Palet, gömleğe boyuna isabet eden dört gizli düğme ile bağlanmıştır. Kullanılan rütbe işaretleri ise sınıfına göre değişmekte ve kırmızı, yeşil ile mavi renkten işlenmiş  şeritlerden meydana gelmektedir. Başçavuşta 4, Çavuşlarda 3, Bölük Eminlerinde 2 ve Onbaşılarda 1 rütbe şeridi bulunmaktadır.

13 Mayıs 1916 tarihinde yapılan değişiklik sonrasında; başa, fes yerine “Enveriye” ve “Cemaliye”  denilen başlıkların giyimine başlanmıştır. Kara Kuvvetleri için hazırlanan serpuşa, Harbiye Nazırının isminden dolayı “Enveriye” denilirken, aynı uygulamayı bahriyede başlatan Bahriye Nazırı Cemal Paşa’dan dolayı da denizcilerin serpuşuna “Cemaliye” denilmiştir. Gedikli Küçük Zabit ve Deniz neferlerinin Cemaliyelerinin alt kısmına 2 cm. genişliğinde, üzerinde serpuş sahibinin görev yaptığı geminin adının Osmanlıca yazılı bulunduğu siyah bir şerit konulmuştur.

GEDİKLİ  ZABİTLERİN MESLEKİ YAŞAM ÖZELLİKLERİ

1924-25_inzibat_asbGedikli zabitler, gedikli namzetliklerinden itibaren 17 seneyi tamamladıklarında emeklilik hakkı kazanmaktaydılar. Yaş hadleri ise 52 yaşını tamamladıklarında doluyordu. Gedikli Küçük Zabitler, Başçavuş olmadan evlenemiyordu. Rütbeler tek bir kola takılıyordu. Özellikle savaş yıllarında birlik ya da gemilerinde yatıp kalkıyorlardı. İlerleyen yıllarda ise hafta içi geç saatlere kadar yapılan talim ve manevralara iştirak ediyor, yine birlik ve gemilerinde kalıyorlar, ancak hafta sonu izne çıkıyorlardı. Tüm yaşamları işleri üzerine kuruluydu. Özel yaşam yok denecek kadar azdı.

TBMM kayıtlarında Gedikli zabit ve Gedikli Küçük zabitlerle ilgili ilginç tutanaklar mevcuttur. Bunlardan bir tanesi şöyledir:

Roterdam’a gönderilen iki Gedikli Zabitan, 1928 yılında yurda döndüklerinde, yanlarında iki de nikahlı ya da nikahsız ecnebi kadın getirmişlerdir. Ciheti askeriye durumu haber alınca büyük sorun da başlamış ve iş, Millet Meclisine kadar uzanmıştır. Bu iki kişi hakkında nasıl bir ceza uygulanacak, hangi yol izlenecektir? Çünkü o ana kadar yapılan uygulamalara göre, Gedikli Zabitan ve Gedikli Küçük Zabitan kesimi, Zabitan ve memurini askeriyeden sayılmamaktadır. Yani ayrı kanunları olan farklı sınıflar olarak görev deruhte etmektedirler. Nihayetinde, Gedikli Zabitanların ve Gedikli Küçük Zabitanların da tıpkı zabitanlar gibi bir ceza-i müeyyideye tabi olmaları içtihat olarak kabul görmüştür.

Burada da göze çarpan husus; ceza ve sorumluluk durumlarında yaptırımların subaylarla eş tutulması  fakat iş; sosyal haklar, üniforma ve özlük haklarına geldiğinde farklı kanunların uygulanmasıdır.

GEDİKLİ  ZABİTLİĞİN KALDIRILMASI VE YENİ  DURUM

Gedikli Zabit yapılanması ile ilgili ilk olumsuz adım, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile atılmıştır. Bu kanunla Türk Eğitim Sistemi yeniden düzenlenirken, Ordumuzun üst kademelerinin direktifleri doğrultusunda, Gedikli Küçük Zabit okullarının adı Gedikli Erbaş Hazırlama Okulları olarak zikredilmeye başlanmıştır.

Daha sonraki süreçlerde özellikle Gedikli Küçük Zabitan yapılanması üzerinde durulmuş  ve Gedikli Zabitliğe gereken önem gösterilmemiştir. Birinci Cihan Harbinden yorgun çıkan Dünya, daha o dönemlerde hızla İkinci Cihan Harbi’ne doğru yol almaya başlamıştır. Almanya ve İtalya gibi ülkeler faşizme doğru kayarken, Rusya; Komünizm’e yönelmiştir. İşte bu dünya konjonktürü içinde ülkelerin askeri yapılanmaları da katı bir disipline yönelmiş, ara yapılar bu süreçte erbaş olarak konumlandırılmıştır. Yeni bir savaşa hazırlanan ülkeler; ordularında bir ara yönetici sınıftan ziyade, emri ikiletmeyecek, ne denirse anında uygulayacak ve mutlak itaati düstur görecek, emirlere bilgi ve görgüsüyle yorumlar getirmeyecek bir yapı arzu etmişler ve bu yüzden gelişme çağındaki Gedikli Zabitliği ve Küçük Zabitliği, uygulama alanından kaldırmaya ya da Erbaş konumuna indirgemeye başlamışlardır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu yönde adımlar atılmıştır.

Örneğin, yaşanan bu dönemlerde yeni bir savaşın özellikle kara savaşları olacağı düşünülmüş ve tüm savunma yapılanmaları buna göre dizayn edilmiştir. Öyle ki, ülkemizde bile, Deniz Kuvvetlerinin pek çok birliği Kolordular emrine verilmiş ve piyadeleştirilmiştir. Deniz Kuvvetlerinin okulları dahi Kara Kuvvetlerine benzetilmeye çalışılmış, buna rütbeler de uydurulmuştur.

Tanzimat’tan o günlere değin İngiliz ve Alman sistemleri içinde kararsız uygulamalar gören ordumuzda en sonunda, iş; Gedikli Zabitliğin kaldırılmasına kadar uzanmıştır. Hatta orduda bu dönemlerde, uzatmalı ve temditli sistemler de denenmeye başlanmıştır.

1935-Kosulu-Topcu-Bscvs-Sabri1 Haziran 1929 tarihli ve 1492 numaralı  kanun gereğince, Gedikli Zabitlik kaldırılmıştır. Halen Gedikli Zabit olarak görev yapanlara, maaşları aynı kalmak şartıyla, Baş Gedikliliğe tenzil-i rütbe önerilmiştir. Bu seçeneği kabul etmeyenler ise haklarındaki eski kanuna göre (172 numaralı ve 9 Mart 1915 tarihli, "Bahriye efrat ve küçük zabit aniyle Gedikli Zabıtanı Kanunu") görev yapmaya devam edeceklerdi. Böylece zamanla Gedikli Zabitlik tasfiye edilecek ve Gedikli Küçük Zabitlik yaşatılacaktı. Yine bu kanunla kabul edilen Gedikli Küçük Zabitlik rütbeleri şöyle sıralanıyordu: Gedikli Çavuş, Gedikli Başçavuş Muavini, Gedikli Başçavuş ve Başgedikli.

Gedikli Zabitlik yapılanması  tasfiye sürecine girse de, gerek göreve aynı şartlarda devam edenlerin, gerekse Başgedikliliğe geçmeyi kabul edenlerin çok daha uzun seneler orduda hizmette bulunması ve bu nedenle çeşitli müktesap haklarını talep etmeleri nedeniyle, yeni çıkan kanunnamelerde onlarla ilgili geçici maddeler hep yer almıştır. Öyle ki, 2.7.1981 tarihinde yeniden düzenlenen  5802 sayılı Assubay Kanununda dahi, bir geçici maddeyle,  “Deniz ve Hava sınıfında bulunan Gedikli Zabitlerin arzu ederlerse, Assubay sınıfına geçebilecekleri” vurgulanmıştır.

Meclis tutanaklarında da 1932 yılında Gedikli Zabitlikten Başgedikliliğe geçmeyi kabul eden 60 kişinin müktesap hakları ile ilgili vermiş olduğu dilekçenin tartışıldığını görüyoruz. Anlaşılan o ki, bu 60 kişi Başgedikliliğe geçseler bile haklarının korunacağını sanmışlar ve aldanmışlardır. Daha önce ellerinde mevcut bulunan haklar, Başgedikli oldukları için alınmıştır. Bunun neticesinde 60 kişi bir araya gelmiş ve Meclise dilekçe vererek; “ya bize yeni haklar tanınsın ya da alınan haklarımız geri verilsin” şeklinde bir talepte bulunmuşlardır. “Eğer bu mümkün olmuyorsa, bizi de Mızıka Gedikli Zabitanı gibi Askeri Memur kategorisine alın” dileklerini de belirtmişlerdir. Tutanak kayıtlarında eğitim durumları ve askeri memur olup olamayacakları tartışılmış ama karar bir türlü verilememiştir.

İlerleyen dönemde daha önce belirtilen şartlar gereğince, Gedikli Küçük Zabit yapılanması da Gedikli Erbaş olarak kanunlarda tanımlanmaya başlamış ve sınıf olarak bir kategori düşüşü yaşanmıştır.        10 Haziran 1935 tarihinde kabul edilen “Ordu Dahili Hizmet Kanunu” ile Küçük Zabitanlar, Erat kabul edilmiş; erat tanımlaması içinde özel kanunlara tabi olup, mükellefiyetinden daha fazla askerlik vazifesi yapanlara “Gedikli” deneceği karara bağlanmıştır. Bu tanımlamada Onbaşı, Çavuş, Üstçavuş, Başçavuş ve Başgedikli rütbeleri “Erbaş” rütbeleri olarak kabul görmüştür.

GEDİKLİ  SINIFINDAN ASSUBAYLIĞA GEÇİŞ  SÜRECİ1941-yili-Astsb_ve_erler

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada dengeler değişmiş ve Türkiye’de de Amerika’nın etkisi artmaya başlamıştır. Eski süreçte daha çok Alman ve İngiliz tipi yapılanmaları benimseyen Türk Silahlı Kuvvetleri artık akıl hocalarını Amerika’dan getirmeye başlamış ve sistemini de Amerikan sistemine entegre etme çabasına girmiştir.

Deniz Kuvvetlerinde Sistem Değişikliği” konulu doktora tezi çalışmasında, İskender Tunaboylu; bu durumu şu şekilde vurguluyor:

1946-yili-asb“Amerikan askeri yardımına kadar Alman askeri esaslarına göre teşkilatlandırılmış olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Amerikalı askeri yetkililerce yapılan incelemeler neticesinde yeniden teşkilatlandırılması gerektiği kararına varıldı. Yeni teşkilat yapısı Yüksek Askeri Şura ve Hükümet tarafından değerlendirilerek 15 Ağustos 1949’da 5398 sayılı ‘Kuvvet Komutanlıkları Yasası’ çıkartıldı. Kuvvet Komutanlığı’nın kurulmasıyla teşkilat ve doktrin konseptlerinde önemli değişiklikler görüldü.”

İşte bu konsept değişikliğinden Gedikli Erbaş Kanunnamesi de payına düşeni aldı.

Gedikli Erbaş Kanununu etkisiz ve başarısız bulan Amerikalılar, önce bu kanunun yeniden ele alınarak, adam edilmesini istemiş ve bunun neticesinde 23 Mart 1950’de yeni Gedikli Erbaş Kanunu kabul edilmiştir. ABD’li danışmanların tavsiyeleri doğrultusunda hazırlanan bu kanun, Gedikli Sınıfının yetiştirilmesine ilişkin hususları kapsıyordu. Bu kanuna göre, Gedikli Erbaş olmak için en az ortaokul ve eşidi okullardan mezun olup Gedikli Erbaş okullarını ya da Sanat Enstitülerini bitirmiş olmak şartı aranıyordu.

Bu yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri, Amerikan yardımından alınan modern harp silah ve araçları  ile donatılmaya başlanmıştı. Amerika, Türkiye’yi Komünizme karşı savunulması gereken bir kale olarak görüyor ve özel önem veriyordu. İdeolojiler arasında sıcak ve soğuk savaşlar dönemine giriliyordu. Amerika’nın öngörüleri doğrultusunda modernleşen ordunun personeli de bundan kısmetine düşeni alacaktı.

NCO-Suleyman-Keskin-KORESAVASIDaha önce totaliter zihniyetlerin etkisi altında Gedikli Erbaş statüsüne düşürülen Gedikli Küçük Zabitlik, bu kez Amerikalıların daha çağdaş kafa yapısıyla yeniden ele alınıyordu. 1950 yılında yeniden tasarlanan Gedikli Erbaş Kanununun uygulanma tecrübelerinin ve Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin kendi yapılanmalarının da ışığında, “Gedikli” tanımlaması kaldırılıyor ve yerine yeni bir tanım getiriliyordu. 2 Temmuz 1951 tarihli ve 5802 sayılı  kanunla getirilen bu tanım Assubaylıktı. Artık ne Gedikli Zabitlik, ne Gedikli Küçük Zabitlik, ne de Gedikli Erbaşlık söz konusu değildi. Bir dönem böylece kapanıyor ve Gedikli Zabitlik yapılanması tarih müzesindeki yerini alıyordu.

Menderes Hükümeti dönemine rastlayan bu sürecin akabinde, Türkiye NATO’ya üye olacaktı. Bundan böyle Türk Silahlı Kuvvetleri, ordu yapısını NATO standartlarına göre düzenleyecek ve her konuda modern olma çabasına girecekti. İkinci Dünya Savaşı döneminden kalma totaliter kafa yapısını  bilinçaltında sürdürse bile, görünürde modern olma zorunluluğu taşıyacak ve en azından bazı konuları makyajlamak gereği hissedecekti. Görüntü itibarıyla modern ordu havası böylece sağlanmış olacaktı.

GAZİ  ALEMDAR GEMİSİ, İSMAİL HAKKI KAPTAN VE ATEŞÇİ  YUSUF

gazialemdargemisiKurtuluş Savaşımızın pek bilinmeyen bir de deniz savaşı vardır. İstanbul’dan Ereğli’ye kaçırılan ve düşman kontrolündeki Karadeniz’de yiğit destanlar yazan bir gemimiz vardır bu deniz savaşının içinde. Birkaç  yurtsever denizci her şeyi göze alarak Anadolu’ya destek için Gazi Alemdar Gemisini kaçırmış ve bir görev için hareket ettiğinde de Fransızlara yakalanmıştır. Geminin rotası İstanbul’a döndürülmüşken, o yurtsever denizciler gemi içinde muhteşem bir harekat icra ederek, Fransızları etkisiz hale getirmiş ve gemiyi tekrar Ereğli’ye doğru yönlendirmiştir. Ereğli civarında iken Fransızlara karşı, milli mücadelenin ilk ve tek deniz savaşı yapılmış ve kazanılmıştır. Gazi Alemdar gemisinin başarısı nedeniyle Fransızlar, yeni Türkiye Cumhuriyeti ile anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Yani yeni cumhuriyet ilk kez Gazi Alemdar gemisinin kahraman personeli sayesinde tanınmış, uluslar arası kabul görmüştür. Bu kahraman gemi daha sonra Karadeniz’de pek çok görev icra etmiş ve adına layık şekilde İstiklal Mücadelesine destek sağlamış, denizlerde kahramanca sancağımızı dolaştırmıştır.

İşte bu gemiyi İstanbul’dan kaçıran kahraman denizcilerin arasında statü ve konumu itibarıyla assubay diyebileceğimiz pek çok isim vardır. Kesin olarak assubay olduklarını söyleyemiyoruz, çünkü resmi tarih, her zaman olduğu gibi anlatımında kahraman subaylarının biyografilerini veriyor. Bu kahraman personelin ise sadece isimleri zikrediliyor. Bir gün bu kahraman isimlerin hayat hikayeleri detaylandırıldığında daha sağlıklı bilgilere kavuşmayı umuyoruz. Bugün bir müze gemi olarak Karadeniz Ereğli’de bir gurur abidesi olarak duran Gazi Alemdar Gemisi, kahraman denizcilerinin hikayelerinin aydınlığa kavuşmasını sabırla bekliyor.

Dilerseniz bu kahraman denizcilerden bazılarının isimlerini zikredelim: Gemiyi İstanbul’dan kaçıran ekibin içinde yer alan Güverte Lostromosu Üsküdarlı Ali Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Serdümen Rizeli Recep Kahya (Şehit düştü) ve Ateşçi Göreleli Yusuf.recepkahya

Ekibe daha sonra Ereğli’den katılan ve ilk deniz savaşının içinde yer alan ve gemiye komuta eden (eski gedikli zabit) Süvari İsmail Hakkı Bey. İsmail Hakkı Bey, bahriyenin ilk gedikli zabitlerindendi ve İtalyanca ile Fransızcayı çok iyi biliyordu. Emekliydi. Tecrübesi ve sivil olması nedeniyle bu göreve seçilmişti.

Deniz Kuvvetleri tarafından bu kahraman geminin hikayesi kitaplaştırılmış ve yayımlanmıştır. Lakin bakın bu iş nasıl yapılmıştır:

“Donanmanın etkisiz duruma getirilerek, Haliç’e hapsedilmesi nedeniyle deniz subayları ve Deniz Harp Okulu öğrencileri Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katıldılar. Bahriyemizin bir kısım personeli de ‘Muavenet-i Bahriye’  (Bahriye Yardım Kuruluşu) adı altında bir grup oluşturarak, İstanbul’da İtilaf Devletleri’nin kontrol ve baskısı altındaki ambarlardan geceleri top, hafif silah, cephane, mayın, donatım araç ve gereçlerini gizlice kaçırarak, sivil deniz araçları ile Anadolu’ya, Kurtuluş Savaşı’nı yapan birliklere ulaştırdılar. Daha da önemlisi, bu vatansever denizciler, büyük fedakarlıklarda bulunarak, canları pahasına bir yandan Karadeniz üzerinden yapılan nakliyatla Kurtuluş Savaşı’nın lojistik desteğinin önemli bir kısmını sağlarken, öte yandan da Karadeniz’deki nakliyatın güvenliği yönünden önemli liman ve kıyı bölgelerinin savunulmasını üstlendiler.”

İlerleyen sayfalarda ve özellikle sayfa-7’de kahraman denizcileriyle birlikte Türk halkının yaptıkları, açıkça “Deniz Subaylarının Kurtuluş savaşı süresince yaptıkları” şeklinde sunulmaya çalışılmıştır.

Gördüğünüz gibi Türk halkının, kahraman denizcilerimizin ve de özellikle cesur yürekli Ereğli insanının emekleriyle yazdıkları destan bir çırpıda kahraman Türk subayına mal edilmiştir. Evet, bu destanda Türk subayının da katkısı, emeği ve alınteri vardır ama hepsine sahiplenmek; resmi tarih miti yaratmak adına yapılmış bir emek hırsızlığıdır. O kahramanlara yapılmış bir saygısızlıktır. Zaten kitabı hazırlayan ekip de, kendi yazdıklarına fazla itibar etmemiş olacak ki, ister istemez ilerleyen sayfalarda gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır:

“Bu destan Türk Milletinin destanıdır… Bu destan Kuvay-i Milliye ruhunun destanıdır. Bu destan Karadeniz Ereğli’nin, Edirne’nin, Ardahan’ın, Ankara’nın, Trabzon’un, Türk vatanının destanıdır… Bu destan Recep Kahyaların, Nimet Hocaların, Çarkçıbaşı Osman Efendilerin, Göreleli Yusufların destanıdır… Bu destan Mustafa Kemal’in; her biri Mustafa Kemal olan binlerce Mehmetçiğin destanıdır. Bu destan Gazi Alemdar’ın destanıdır.”

Zaten bizim de söylemek istediğimiz şey budur. İstiklal Savaşı, bağımsızlığına düşkün Türk halkının, yiğit Anadolu insanının kahramanlık destanıdır. Bunu kendilerine mal ederek, ırkçı ve imtiyazcı bir sınıf miti yaratmak isteyenler her daim bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalacaklardır; çünkü: herkes ne kadar kahramansa, onlar da o kadar kahramandır. Ne fazla ne de eksik.

Bakın şu Allah’ın işine ki, Cumhuriyetin ilanı sonrasında kahraman deniz subaylarından tam 749 tanesi donanmadan emekli edildi. Sebep; sağlık sorunları  ile birlikte bir de şu: Milli Mücadeleye katılmamaları! Yani, kahramanlık efsaneleri üretirken biraz daha akil düşünmek lazım! Ha bir de yüz ellilikler listesine göz atmak lazım. Orada da pek çok kahraman Türk subayı var.

Ya da şöyle yapacağız; İstiklal Savaşı’nın Türk subayının değil, Türk halkının kahramanlık destanı olduğunu kabul edeceğiz. On yıllarca cepheden cepheye koşan, anasını, yuvasını, köyünü hep geride bırakan, Balkanlara, Çanakkale’ye, Yemen’e ve hatta Galiçya’ya , “emredin öleyim” diyerek koşa koşa giden ve yetmiyormuş gibi sonrasında da kutsal toprağı Anadolu’yu işgal tertibinde bulup bağımsızlığı için şahlanan halk çocuklarına haksızlık etmeyeceksiniz. Bu vatanı; hacısıyla, hocasıyla, işçisiyle, köylüsüyle, kadınıyla, erkeğiyle, zabitiyle ve de Gedikli Küçük Zabitiyle, eşkiyasıyla ve hatta asker kaçağıyla bu toprağın cesur evlatlarının kurduğunu hazmedeceksiniz.sehit-asb-siirlerle-karsilandi

Öyle ki adı komüniste çıkmış ve vatan haini bellenmiş bazı İstanbul işçileri bile, Anadolu’ya cephane gönderebilmek için canını dişine taktı. Bunun da hakkını vereceksiniz.

Öyleyse vatanı herkesin eşit sevdiğini ve vatanı sevmede kimseye ayrıcalık ve imtiyaz tanınmadığını da öğreneceksiniz. Yiyip harcarken kendinize sağladığınız bir takım imtiyazlar olabilir fakat bu vatan için ölme zamanı geldiğinde, kimlerin imtiyazlı olduğunu bilecek, bilmiyorsanız öğrenecek ve saygı duyacaksınız.

SONUÇ

Bugün Gedikli Zabitlik dediğimiz yapılanma artık kullanılmamaktadır. 1951 yılından bu yana Assubaylık tanımı geçerlidir. Türkiye’de assubaylık mesleği, üst kademenin pasifize etme, küçümseme ve sınıflaştırma çabalarına karşın halkından ilgi ve sevgi gören saygın bir meslektir.

Türkiye’de assubaylık mesleği, başladığı günden bu yana diğer ülkelerde uygulanandan farklı olmuştur. Baskılara, önyargılara ve tahakkümlere rağmen bu böyledir. Çünkü, bu mesleğin geçmişi Türk tarihine ve o tarihte yer bulan Akıncılar ve Çavuşluk geleneğine dayanmaktadır. Bu yüzden tüm baskılara, küçültme ve hor görme operasyonlarına her zaman karşı koyabilmekte, direnebilmektedir. Öyle ki, bazı şeyler üst komuta kademesi istemese bile, assubay sınıfının kendisini geliştirmesi, işini çok iyi bilmesi ve çağa ayak uydurabilmesi nedeniyle zorunluluk gereği yapılmaktadır.

Assubaylık mesleğinin günümüzdeki yapısını şöyle bir inceleyecek olursak, örneğin Amerikan sistemi ile kıyaslarsak şu başlıkları çıkarmamız mümkündür:

Türk assubayları, çağdaş bir eğitimden geçmektedir. Yüksek Okul seviyesinde çağa yakışır bir süreç yaşayarak ordu saflarına katılmaktadır. Pek çok ülkenin assubayından çok daha üstün niteliklere sahiptir.

Buna karşın kışlada işler tam tersine dönmektedir. Çağa yakışır ve modern eğitim süreci sonrasında, birlik ve kıtalarda çağa yakışmayan uygulamalar ve önyargılar; assubay sınıfının çok daha ileri sıçrayacak şekilde hamle yapmasını engellemektedir. Yürürlükteki kanunlar; ordu içinde kaliteli bir görev bilincini değil, ortaçağ kast sistemini çağrıştırır seviyededir.

Türkiyedeki assubaylık sistemi; belirli bir rütbeye kadar (Asb.Çvş- Üçvş) Amerikan ordusunun NCO yapısı ile uyuşmakta, özellikle üstçavuşluk rütbesi sonrasında ise Amerikan Gedikli Subay sınıfı ile benzeşmektedir. Yani bugün görev yapmakta olan üstçavuş ve daha kıdemli assubayların Amerikan ordusundaki karşılığı Warrant Officer/Gedikli Subaylardır.

Assubaylık mesleği, bundan sonra da baskılara ve tahakkümlere göğüs gerecektir. Şimdiye değin alışılagelmiş statükocu zihniyet, cumhuriyetin kanını emmeyi arzulamaya devam etmeyi hep isteyecektir. Çoğu kez de başaracaktır bunu. Lakin uzun vadede kazanan cumhuriyete gönülden bağlı Türk halkı olacaktır. Halkının ordu içindeki temsilcisi assubaylar da, ırkçı kafaların bağnazlığına karşı sabır ve umutla direnecek, hak ettiği konumu kazanabilmek için var gücüyle mücadelesini sürdürecektir. Çok küçük bir azınlık durumuna dahi düşseler, insan onuruna saygı için, hak, adalet ve onur için; geçmiş nesillerinden devraldıkları mücadele bayrağını gelecek nesillere layıkıyla devir-teslim etmeyi başaracaklardır.

Çünkü onlar, yurdu işgale uğradığında Kuvay-i Milliye’nin ilk ışığını çakan küçük zabitlerin neslidir. Onların sahte efsanelere, şişirilmiş hikayelere ihtiyacı yoktur. Her assubay kendi yüreğiyle, kendi mücadelesiyle zaten başlı başına bir efsanedir.

Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek kullanılmasında bir sakınca yoktur. Bu yazıda aşağıda belirtilen kaynakçalardan faydalanılarak bir derleme ve yorumlama çalışması yapılmıştır.)
Kaynakça
  1. http://www.royal-navy.mod.uk/history/index.htm
  2. Amerikan ve İngiliz Ordu İnternet Siteleri
  3. The Army NCO Guide/ FM 7-22.7/HQ Department of The Army-December 2002
  4. The Soldier’s Guide/ FM 7-21.13/ HQ Department of The Army-October 2003
  5. Nejat Gülen/Şanlı Bahriye/ Kastaş yayınları/03-2001
  6. Sultan Abdülaziz’den Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Donanması/Dr. Mehmet Beşirli/A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi-Sayı:25-Erzurum/2004
  7. Karadeniz’de Bir Destan: Gazi Alemdar Gemisi/ Tarihçi-Yazar Gürdal Özçakır ve Dz.Bnb. Mehmet Dönmez/ Deniz Basımevi-2008
  8. II. Abdülhamit Devri Osmanlı  Donanması/ Şakir Batmaz/Doktora Tezi/Erciyes Üni.-Kayseri/2002
  9. Deniz Kuvvetlerinde Sistem Değişikliği/ İskender Tunaboylu
  10. Balkan Harbinden Kurtuluş Savaşına Türk Deniz Stratejisi/Bülent Donbaloğlu-Yüksek Lisans Tezi/Gebze İleri    Teknoloji Enstitüsü-2007
  11. http://www.dzkk.tsk.tr/turkce/TarihiMiras/TurkDenizcliKiyafetleriveUnvanlari.php
  12. http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_karar_detay.asp?IDNO=621&ctg=000002000013000007
  13. “Dünyanın Uzak Ucu” (Master And Commander: The Far Side Of The World) filmi
  14. E. Tank Kd. Bçvş. Süleyman Kızan’ın Anıları
  15. TBMM Cerideleri-11.06.1934
  16. TBMM Cerideleri-15.12.1932
Ögeyi Oylayın
(11 oy)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Yorumlar  

#6 Shaman 30-09-2011 18:22
Çokca emek harcayarak oluşturduğunuz bu güzel mesleki tarih makalelerini wikipedia'nın "astsubay" maddesine eklemeyi düşünmez misiniz ? Elinize sağlık ve teşekkürler.
Alıntı
#5 Kubilay AKBULUT 06-09-2011 13:19
Değerli meslekdaşım Aydın KULAK Assubayların ötelenmiş,saklanmış,geri bıraktırılmış haklarını ve hukukunu tüm gerçekliğiyle ortaya koyan bu mükemmel bir arşiv niteliğindeki çalışmanın için sizi kutlarım..yine de anlamayacaklar,anlamak ,istemeyecekler,direnç gösterecekler,bölücülük ve kalkışma diye nitelendirecekler..çünkü bunu kabul ettiklerinde haketmedikleri bir resmi tarihin altında kalacaklar..ancak şunu da çok iyi biliyorlar ki gerçeklerin üstünü örtmek dialegtiğe karşı durmaktır ve imkansızdır..bu denli haksızlıklara uğramış bir toplum mutlaka hak ettiği çağdaş değerlere kavuşacaktır..Kubilay AKBULUT
Alıntı
#4 Ersen Gürpınar 05-09-2011 21:19
Değerli Aydın kardeşim, Aklına,yüreğine,bilgine,araştırmana ve assubay sevdana duyduğum saygıyı ifade edecek kelime bulamıyorum; İyi ki sizler gibi meslekdaşlarım var sizler bu mücadeledeki umudumuz başarımızın teminatısınız kutluyor gözlerinden öpüyorum
Alıntı
#3 Mustafa Levent 05-09-2011 20:52
Değerli Aydın KULAK Birçok kişinin yüreği ve aklı böyle bir yazıyı yazmaya,araştırmaya yetmez sizi kutluyorum.sağolun,varolun
Bu arada haddim olmayarak Sn.Ertenin yorumuna takıldım size "Seni sevmem bilirsin" ifadesini şaka olarakmı kullandı yoksa gerçek bir itiraftamı bulundu? Bunu bilmediğim için yorum yapamadım. Şunu söyleyebilirim bu ifade gerçek ise kınıyorum iyi ki böyle bir düşüncenin sahibi tarafından sevilmemenin hiçbir anlamı olamaz, çünki biz burada kişisel hesaplaşma değil mücadele yapmaktayız.Site yönetiminin yerinde olsaydım böyle anlamsız bir yoruma izin vermezdim. .
Alıntı
#2 Cengiz ERTEN 02-09-2011 13:44
Sevigli KULAK;
Bilirsin seni pek sevmem ama yazın çok güzel ve sanırım uzun soluklu bir çalışma olmuş.Böyle bir çalışma yaptığın için sana Teşekkür ederim.Kalemin kuvvetli olsun.....
Alıntı
#1 VETERAN 27-08-2011 21:22
Değerli meslektaşım Aydın Bey ;

Büyük emek vererek ve uzun bir zaman harcayarak bir araştırmacı yazar ürünü dene bilecek kadar net, akıcı ve anlaşılır olan bizleri aydınlatan bu yazılarınız için size teşekkür eder, devamı olması temennilerimle iyi çalışmalar dilerim. Sevgi ve saygılarımla :)
Alıntı

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ